Bloger olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Bloger olmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Kasım 2011 Çarşamba

TÜM BLOG YAZARLARI


Facebook hesabınız varsa lütfen sayfayı inceleyin, beğenirseniz destekleyin. Blogunuzun bağlantısını sayfada yayınlıyorlar. Daha çok kişiye ulaşabiliriz böylece.

Okumakta, Yazmakta,Yorumlamakta, Paylaşmakta, Toplanmakta, Birleşmekte,
Sansürün((filitre) gündemde olduğu şu günlerde birlik olmakta yarar var bence...
Tüm Blogları Destekliyorum...
Ne dersiniz?

28 Şubat 2009 Cumartesi

BLOGLARDA GERÇEK KİMLİK SORUNSALI



Blogumda yazarken kimlik bilgilerimi sakladım. Kendime bir mahlas buldum.

Aslında bu çok da ilgisiz bir ad değildi. Doğduğum zaman önce bu adı vereceklermiş bana, vazgeçmişler. İyi ki de öyle olmuş. Gerçek adımı çok seviyorum. Ama nedendir bilmiyorum, mahlas ararken ilk aklıma Aysema adı geldi. Yıllar sonra hiç beğenmediğim bu adı kullanır oldum.

Kimliğim bilinmezken rahat rahat yazıyordum. Özgürdüm. Sonra bu beni rahatsız etmeye başladı. Giderek gerçek yaşamımdan kesitler sunmaya başladım.Yetmedi, kendimi kaptırıp resimler de yayınladım. Eşimle birlikte olanlardan, bir de torunumla...Sadece çocuklarımın resmini sakladım.

Şimdi soruyorum, sanal alemde bu kadar gerçeklik doğru mu? Eskiden özgürdüm, şimdi değil. Yazdıklarım okunuyor biliyorum. Bunu bilmek yazacaklarımı sansürlememi de gerektiriyor. Çıkmaz sokak bu!

Bunu neden mi yazdım? Bazı bloglarda " Muhatabına" başlıklı yazılar yayınlandı ve sonra geri çekildi! Bir yandan merak ettim; bir yandan gerçeklik , ama nereye kadar gerçeklik, diye de düşünmeye başladım.

Evet sanal alemde gerçeklik olsun mu? Bloglardan tanıdığımız yaşamların ne kadarı gerçek? Kimlikler takma, kişilikler gerçek mi? Yoksa kişiliklerle anlatılanlar da mı sahte? Ne dersiniz?

8 Kasım 2008 Cumartesi

YAŞASIN SOBELENDİM



Onu Sevgili Kelime'nin blogunda yanlış anımsamıyorsam "Yaprak Dökümü" nü eleştirdiği bir yazısını okurken tanıdım... Yorum bırakmıştı oraya...

Yıllarca bilgisayar evde , o bana ben ona gizli gizli bakıp durmuştuk karşılıklı. Güvenememiştim, korkmuştum... Zamansızdım biraz da.

Anlayamıyordum, kızıyordum çocuklara! Endişeleniyordum, sanal ortamdaki arkadaşlardan hayır gelmez diyordum öğrencilerime. Sonra bir gün dokundum düymesine... Sordum, soruşturdum; çocuklarımın başının etini yedim: Şu nasıl olacak, burada bak şu çıktı! Anlattılar yoğun derslerinin, işlerinin arasında. Siz beni ne sanıyorsunuz? dedim. Alfabeden başlayın anlatmaya, benim dilimden, ben ilk okula başladım sayın...

Sonra gazete okumayı öğrendim bilgisayardan. Mutluydum. Tüm gazeteler emrimdeydi. Bir tıkla tüm yazarlar karşımda ! Daha sonra bilgi yarışmaları buldum. Eşimle birlikte oynamaya başladık. Ben sanat, edebiyat, tiyatroda iyiydim ; eşim matematik, spor, tarih sorularında iyiydi, birbirimizi tamamlayarak puanlar topluyor seviniyorduk. Ya da bir soruyu yanlış yorumladığımızda yanıyorduk, üzülüyorduk.

Yetmiyordu. Googol'da her şeyi arıyordum. Bir gün tesadüfen blogla tanıştım. Çok kolay diyordu. Denedim, inanamadım! Artık bir blogum vardı. Ve tek parmakla da olsa kolayca yazılıyordu...

Amacım eskileri derleyip toparlayıp buraya yazmaktı. Eskiler dediğim mektuplarımdı. Zamana yenik düşmesin, kayıt altına alınsın, bizden sonra çocuklarım okusun, anne-babalarını daha bir yakından tanısındı,düşündüğüm.
Bir de o dönemi anlatıyordu mektuplar. Ucundan kıyısından siyasi, sosyal, toplumsal olayların çocuk yüreklerimizdeki yansımaları vardı . Ve o mektuplar bizim hayatımızdı, geçmişimizdi, heyecanlarımızdı, aşka bakışımızdı, arkadaşlığımız, dostluğumuz, sıkıntılarımız, saflığımız, masumiyetimizdi. Şimdi zaman zaman okuyorum onları. Ve aldığım andaki duygularımı gülümseyerek hatırlıyorum. Ellerim titriyordu zarfı açarken, kalbim yerinden fırlıyordu... Ne vardı içinde? Kimine göre hiç! Bana göre çocukluğum, gençliğim, aşkım, sevgim, nişanlım, askerim ve eşim, benim hayatım...

Durmadan yazıyordum. Sonra okunduğunu anladım, bir yerlerde birileri okuyordu yazdıklarımı. Bu beni durdurmadı, yazdım yazdım yazdım. Sadece son mektuplarımı yazmaktan vazgeçtim, onlar çok daha özeldi benim için. Artık aile olmuştuk çünkü. Zaten başka şeyler de yazmak için dayanılmaz istek duyuyordum, böylece blog maceram bugüne ulaştı.

Nereden geldim buraya? Ha sanal alemde arkadaşlık olmaz diyordum ya, meğer oluyormuş, hatta dostluklar kuruluyormuş. Yanılmışım. Hatta gerçek yaşamdakinden daha sağlam, daha güvenilir... Kime bu kadar içimizi açabiliriz ki? Kimin bizi dinleyecek zamanı, takatı var ki koşuşturma içinde? Diyelim ki var! Hangimiz yüz yüze bu kadar şeyi açabiliriz ki? Yazmak da okumak da kolay. Anlatmak da dinlemek de zor şu hayatta...

Çok uzatıyorum biliyorum. Diyeceğim şu, bu gece bir dostuma sobelendim.
"Beni anlatın!" diyordu. Yazılarını, blogunu anlatmamızı istemiş. Onu yazacaktım, kendimi anlatmışım. Sevgili Handan, inan kasıt yok. Konuya başlıyorum, o beni götüreceği yere kadar götürüyor. İçimden geldiği gibi, karalama yok, değiştirme yok...

Handan'ın Kaleminden'i Kelime'ye yazdığı yorumla tanıdım. Yorumunda, yanlış hatırlamıyorsam, Yaprak Dökümü Dizisinin metin yazarlarının kendi yazdığı eleştiriye yanıt verdiklerini anlatıyordu. Hemen koştum bloga... Gerçekten de yorum yazmış, kendilerini savunmuşlardı... Öylece tanıştık. Yeterli değildi bu benim için. Tanımam gerekiyordu yorum yazmak için. Başladım okumaya. Canı isteyince güzel yazıyordu. İçtendi, bazan çok öfkeliydi. Benim asla yapamayacağım şeyler yapıyordu. Masayı tuttuğu gibi savuruyordu, bunu da anlatıyordu. Yüreğinin derinliklerini görmeye çalıştığımda, yazılarından sevgi arıyordu, herkes gibi, hepimiz gibi... Orhan Pamuk hayranıydı, ben değildim... Ama ikimiz de okuyorduk, tartışabiliyorduk. Saygı duyuyorduk. Ve yazarak paylaşıyorduk.

Eee başka, yok başkasını artık yazmayacağım. Çok uzun oldu bu sobe. Bunu okuyanların senin buloğunu okuyacak dermenı mı kalır? Ama Handan'ın bloguna bir uğrayın derim, ben sık sık uğruyorum. Ama evine davet etse gitmem. Çünkü bir mim yazısında konukların uymasını istediği kuralları yazmıştı da şaşırmıştım.


Kimseyi sobeleyemeyeceğim. "Beni Anlatın" dememek için belki de kendimi de anlattım bu sobe yazısında. Handan'ı kutluyorum cesaretinden ötürü ve onu seviyorum. Aslında ben blog yazmayı da okumayı da, siz sevgili sanal dostlarımı da çok seviyorum. Herbiri başka tatta, başka lezzette, başka kokuda... Hepsinde ortak olan insan yüreği! Galiba ben o yürekleri seviyorum...

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...