Tophane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tophane etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Eylül 2010 Perşembe

YAŞAM BİÇİMİ DEDİĞİNİZ NEDİR?

Son günlerde bazı aklı evveller tutturmuşlar:

"Hayır diyenler korkuyor; çünkü yaşam biçimleri değişecek endişesi içindeler!"

Bu kadar basit öyle mi? Şaşarım sizin aklınıza, hadi ordan yalancılar!

Hem yaşam biçimi dediğiniz nedir? "Evet" diyen çoğunlukla, "Hayır" diyen çoğunluğun yaşam biçimi arasında ne fark var?

Hepimiz aynı hastane koridorlarında sürünmüyor muyuz?
Hepimizin çocukları aynı okullarda, aynı sıkıntılar içinde okumuyor mu?
Hepimizin çocukları işsizlik sorunuyla karşı karşıya kalmıyor mu?
Hepimizin çocukları askerde kucak kucağa şehit düşmüyor mu?
Hepimiz ekonomik sorunlarla boğuşmuyor muyuz?
Hepimiz dengeli ve yeterli beslenmenin ne olduğunu unutmak zorunda kalmadık mı?
Hepimiz yoksulluk sınırında yaşamıyor muyuz?
Hepimiz polisten korkmuyor muyuz?
Hepimiz suçluların yargılanmasını istemiyor muyuz?
Hepimiz ulusal gelir paylaşımında en aza mahkum değil miyiz?
Hepimiz ulusal kaynaklarımızın, doğal kaynaklarımızın, değerlerimizin birer birer yok edilmesine üzülmüyor muyuz?
Hepimiz ülkemizin bölünmesinden endişelenmiyor muyuz?
Hepimiz huzur içinde işimizde gücümüzde yaşamak istemiyor muyuz?

Yaşam biçimimizdeki terk fark kadınlarımızın saçı mı? Yukarıda saydığım ortak yaşam biçimimiz değişecekse tüm kadınlarımız fedakarlık yapabilirler eminim. Eğer çözüm buysa hepimiz başımızı örteriz ya da hepimiz başımızı açarız olur biter. Ya da sorun içkiyse sizler gibi gizli gizli içeriz.Ama bu kadar basit değil...

Bütün bu maddeleri çoğaltabiliriz, ama sözü uzatmaya gerek yok. Mademki bu topraklar üstünde bu koşullarda yaşıyoruz yaşam biçimimiz de üç aşağı beş yukarı aynı...

Eee o zaman, durup durup : "Yaşam biçimleri değişecek de ondan korkuyorlar!" aldatmacasının anlamı ne?

Keşke değişse, yukarıda "Hepimiz" diye başlayan ortak yaşam biçimlerimizin değişmesine kim karşı çıkabilir ki? Lütfen değişsin artık!

Hepimiz insanca yaşayalım.
Hepimiz çalışıp emeğimizin karşılığını alalım.
Hepimiz kimsenin yardımına muhtaç bırakılmayalım.
Hepimiz sağlık,eğitim, adalet olanaklarından yararlanalım.
Hepimiz ulusal geliri hakça paylaşalım.

Peki ülkede koparılan bu fırtına ne o zaman? İşte bütün sorunun can damarı da burada...

Ülkemizdeki mutlu azınlık halkı sizden bizden diye diye ufalayıp kendi ikbaline kurban etmek istiyor. Öyle gözleri dönmüş ki bu yolda herkesi, her şeyi kullanıyor, her yol mübah diyor. Neresi uygunsa oradan vuruyor.

En yumuşak karın din mi? Evet, en yumuşak karnımız din, en çok oradan vuruyor. Dini de türbana dolandırarak hem dini hem dindar, ama eğitimsiz insanlarımızı, kendi ütopyalarına kurban etmekten çekinmiyor.
Güneydoğu'da yıllarca ihmal edilmiş yoksul bırakılmış, yeterince eğitilmemiş insanlarımızı da açılım adlı bir parmak bal çalarak kürtçülerin kucağında ölüme terk ediyor.
Roman yurttaşlarımızın arasında "İlle de roman olsun, isterse çamurdan olsun!" nutukları atarak Sulukule sakinlerinin yerlerini ucuza kapatmıyor mu?
Kısacası kullanılmaya müsait kim ve ne varsa sonuna kadar kullanıyorlar.

Tophane'de Sanat galerilerine saldıranlar,
Ankara Kurtuluş parkında el ele tutuşan gençlere polis kimliğine sığınarak baskı kurmak isteyenler,
Referandum propagandalarına alet edilen sanatçılar,
Evet, ama yetmezciler,
Dindar, ama eğitimden yararlanma olanağı bulamayanlar,
Kürt kökenli sade vatandaşlarımız,
Siz, siz, evet sizler... Şu makamını, gazetedeki köşesini, kapacağı ihaleleri düşünenler, gazete patronları, küplerini doldurma derdindeki iş adamları,
Her dönemin adamları...

Unutmayın sizler piyonsunuz.

Ülkemiz üzerinde, mutlu azınlıkla kol kola geçmiş güçler, santranç oynuyorlar. İşiniz bitince ilk bertaraf edilecekler arasındasınız bilesiniz. Sonra da hepimiz mat olacağız sayenizde!

Bizim korkumuz "Yaşam biçimimiz değişecek!" diye değil; "Vatan biçimimiz değiştirilmek, ulusal geleceğimiz yok edilmek isteniyor." endişemiz ondan be şaşkınlar!

İş sanata, sanatçıya kadar uzandıysa vay halimize... Hani "Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur." diye ünlü özdeyişimiz var ya, şimdi düşünüyorum da kopmayan kaç damarımız kaldı, onu bulmaya çalışıyorum...


Not: Bekir Coşkun'a yapılana üzüldüm.

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...