kemoterapi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kemoterapi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Şubat 2008 Pazar

YAPRAK DÖKÜMÜ ve HASTALAR

Hastanedeyiz. Bir odada altı hasta... Kimisi ameliyat olmuş, kimisi de olmayı bekliyor... Bizler de refakatçiler. Diğer odalar da aynı... Refakatçılarda zaman zaman değişiklikler oluyor, azalıp çoğalmalar yaşanıyor ama hasta sayısı pek değişmiyor... O kadar çok hasta var ki inanılmaz... Başka bir ülkeye gelmiş gibiyiz. Hastalar Ülkesi...

Bu ülkede, "KANSER" sözcüğü bile sıradanlaşmış, olağan bir hastalıktan söz eder gibi hasta yakınlarıyla, hastalarla konuşabiliyoruz. Kemoterapi, radyoterapi en sık duyulan sözcükler... Bir hastanın serum torbasının rengi yeşil... Nedenini merak ediyorum: " O şu anda kemoterapi alıyor !" diyorlar, kolayca!.. Ben çok daha farklı bir tedavi diye düşünürken serum gibi verildiğini öğreniyorum bir anda...

Korkunç derecede başım ağrıyor, yüreğim burkuluyor, hastama belli etmemeye çalışıyorum, kontrolü kaybetmemeye, güçlü görünmeye çalışıyorum ve gerildikçe geriliyorum... Her hasta bir acı öykü... Nasıl bu hale geldik, neden bu hale düşürüldük, sorumlular kim? Sorular sorular sorular... Ardı arkası gelmeyen sorular, yanıtı verilmeyen sorular... Çözümlenmesi gereken sorunlar...

Herkes konuşuyor, herkes anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor... Dert söyletiyor... Dinlemek dertli ediyor. Çaresizlik elini kolunu bağlıyor, öfke birikiyor, birikiyor, birikiyor...

Çoğu hasta, ilkokula bile gitmemiş. Başları türbanlı... En az çocuk sayısı altı.
En fazla on üç... Odadaki kadınların çoçuk sayısı okumuşlarınki beş, okumamışlarınki otuz dokuz... Vay ki vay !.. Yandık ki ne yandık!.. Benim iki kızım biri ODTÜ'yü bitirdi, diğeri Bogaziçi Üniversitesini bu yıl bitirecek. Onların çocukları en fazla ilkokulu bitirmiş, on beş yaşında evlendirilmiş olacak ve ülke yönetimini onlar belirleyecek! Sonra da ben otuz yıllık öğretmen neden neden diye sızlanıp duracağım... Nedeni açık değil mi?
Yöneticilerimiz buraya da uğrasınlar, bir hafta hastanede yatsınlar bakalım şimdi uğraştıkları sorunlarla uğraşmaya, ülkeyi germeye devam edebilecekler mi? Katmer katmer olmuş sorunlar, kördüğüm olmuş dertler, cahil bırakılmış, cahil bırakılmaya da devam edilen insanlarla uçuruma doğru sürükledikleri ülkem insanını görüp tanısınlar. Yoksulluk ve yolsuzlukla nereye gidebilecekler. Taşıma suyla değirmen seçim kazandırır belki ama dönmez, tıkanır kalırız hep birlikte...
Hastalar ortak bir noktada birleşemiyorlar, bencillik burada da var. Biri camı açalım derken diğeri sakın ha, diyiveriyor. Televizyon konusunda da bir türlü anlaşamadılar. Ancak her konuda farklı davranışlar sergileyen hastalar "Yaprak Dökümü" nde birleşti. Televizyonun ses ayarları bozuk... Bir yerde çok yüksek sesle çıkıyor Kanal D , açarsanız tüm hastaneye dinletmeniz gerekecek kadar yüksek ses; diğerinde de pür dikkat dinlerseniz ancak duyabileceğiniz bir ses. Işıkları söndürdük, gece lambasını yaktık, kapıyı kapattık ve az sesli Kanal D' de "Yaprak Dökümü "nü izledik birlikte. Gerçi yetmiş dört yaşındaki hasta teyzemizin, Fikret'le kocasının baş başa olduğu sahnede "Ohh çok şükür, nihayet bunlar yalnız kalabildiler!" şeklindeki sevinç cümlesi sessizliğin bozulmasına neden oldu ama güzeldi bu bozuluş. Çünkü bir anda güçlü bir şekilde herkesi kahkahayla güldürmüştü Meryem Teyzemiz... Bir de kayınvalidenin davranışları yorumlara neden oldu. Sessizliği bozdu.
Tüm hastalarımıza şifa diliyorum yürekten, hasta yakınlarına da sabır ve güç...Sağlıkla, mutlulukla tez zamanda gönüllerince yaşayabilsinler evlerinde sevdikleriyle... Tek dileğim bu şu anda...

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...