din ve ahlak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
din ve ahlak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Nisan 2012 Pazartesi

DOĞALGAZ VE DOĞAL OLMAYANLAR


"Ev kiralamaya giden kişiye, ev sahibi açıklama yapar:
- Mutfak musluğu ile banyo musluğu kaçağa bağlı; lavabo musluğu su saatine...
Arkadaş şaşkınlıkla sorar:
- Neden ikisi kaçağa bağlı da, lavabo saate?
İşte yanıt:
- Lavaboda abdest alıyoruz; haram karışmasın diye kaçağa bağlamadık!..




"Doğalgaza ve elektriğe dün gelen yüksek zamları değerlendiren Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız, "Doğalgazda Rusya' dan aldığımız indirim olmasaydı bu oran daha fazla olacaktı"dedi."

Doğalgaza %18.72;
Elektriğe % 9.26 zam yapıldı.

Aslında bakanın unuttuğu bir nokta var ki onu da ben ekleyeyim: Bu zam bize çok daha fazla olarak yansıyacak!

Ülkemiz kaçakçı cenneti... Kaçağa bağlayacaklar çoktan önlemini almıştır. Sorun dürüstlerde, onların da sayısı giderek azalıyor. Onun için de sesleri pek duyulmuyor. Yoksa bu kadar ağır zamda yer yerinden oynardı başka ülkelerde. Kaldı ki memura emekliye yapılacağı söylenen zam oranı bunun onda biri bile değilken...

Yapanın yanına kar kaldıkça boşuna sızlanıp duracağız. Onlar dindarım diye ortalarda caka satacak, bir de utanmadan bizi suçlayacak! Ne ala memleket!



"Bir soğan soyuluyor

Ağlıyor gözler
Bir devlet soyuluyor
Aldırmıyor öküzler"
(Şair Eşref)


Bugün, yönetici sınıf dahil, büyük bir kesimde böyle bir din anlayışı var... İbadette titiz ol, gerisini boşver... Çal, çırp,yürüt,götür!..

Küçükler küçük, büyükler büyük götürüyor...

Böyle bir din olabilir mi? Bizim bildiğimiz İslamiyet bu değildir. Bu olsa olsa yeni moda "Ilımlı İslam" adı verilen "dini kullanarak malı götürme" anlayışıdır.


Kaçak güreşenlerden bıkmadınız mı daha? Ben bıktım.
Her şeyi kaçağa bağlamış geri geri gidiyoruz.

Dinde,eğitimde, devlet düzeninde, hakta, adalette, terörün önlenmesinde,savaşta,barışta, içte, dışta, her yerde, her durumda...

26 Ekim 2010 Salı

ANKET BİTTİ


EN ÖNEMSİZ HANGİSİ DEMİŞTİK:

Türban
71 (54%)
İşsizlik
3 (2%)
Eğitim
3 (2%)
Enflasyon
0 (0%)
Rüşvet-Yolsuzluk
2 (1%)
Üretmeden Tüketme
2 (1%)
Terör
0 (0%)
Tarım
1 (0%)
Sağlık
0 (0%)
Gelecek Kaygısı
4 (3%)
Telefonların Dinlenmesi
11 (8%)
Cahillik
0 (0%)
Artan Suç Oranı
0 (0%)
Basının Sorunları
11 (8%)
Yargının Sorunları
0 (0%)
Gençliğin Sorunları
1 (0%)
Yaşlıların Sorunları
1 (0%)
Cinsel Sorunlar
16 (12%)
Çalışanların Sorunları
0 (0%)
Emeklilerin Sorunları
2 (1%)
AB-ABD-Ortadoğu Sorunu
1 (0%)
Kişi Başına Düşen Milli Gelir
1 (0%)
Ekonomi
0 (0%)

Votes so far: 130


Öncelikle katılan herkese çok teşekkür ederim. Tablo bu...

Yanlış anlaşılmamışsa, kasıt akla geliyor bazı seçeneklerde.

Bence ülkemizin önemli sorunlarından birisi işsizlik. Özellikle gençlerin iş umudu yok gibi... İşi olanların da kapanan iş yerleri nedeniyle işsiz kalma olasılığı her zaman var.Çalışanların sorunları, gelecek kaygısı, enflasyon birbirine bağlı önemli sorunlar. Ancak bu konular nedense bizi yönetenlerin gündemine pek girmiyor.
Eğitim önemsiz bulunmuş! Önemsiz olur mu? Her şeyin başı Eğitim bence...
Rüşvet, yolsuzluk, üretmeden tüketme, tarım yine önemli sorunlarımızdan.
Telefonların dinlenmesi herkesi paranoyak yaptı var mı ötesi? Haberleşme özgürlüğümüzün kısıtlanması, özel hayata müdahale yaşamımızı karartmıyor mu?
Hele de basının sorunları! Basın susturulursa, iş hokkabazlara kalır ki, bu da her şeyi ters yüz eder. Yalan yanlış bilgilerle halk aldatılır. Biraz uyanık olanlar bütün bunların farkına varsa bile hakkını arayacak yargıç bulamayacak demek istemiyorum. Çünkü biliyorum, hala CUMHURİYETİMİZİN SAVCILARI var, ama biz sessiz kaldıkça onlar da çaresiz kalacak. Tek başlarına bizim hakkımızı nasıl koruyacaklar? Örgütlü şer cephesi her yönden saldırıyor görüyorsunuz. Hiç olmazsa "Cumhuriyet Bayramı"mızda en yakınımızdaki kutlamalara katılarak Cumhuriyet çocukları olduğumuzu dosta düşmana göstersek nasıl olur ki? Cumhuriyeti sahipsiz sanıyorlar...

Yasaları hazırlayan hükümet değil mi?
Onaylayan da TBMM...
Kim adına? Millet adına vekillerimiz...
Hepimiz beğensek de beğenmesek de yasalara uymak zorunda değil miyiz?
"Hepimiz" hükümet üyelerini de kapsıyor değil mi?

Yasaları kim uygulayacak? Ya da yasalara uymayanları kim uyaracak?
Yargıçlar değil mi?
Kendi hazırladıkları yasalara uymayanları uyardı diye yargıçlara en son kızması gerekenler kim? Hükümet üyeleri değil mi?

Cinsel sorunlar en az diğerleri kadar önemli. Cinsellik yaşamın bir parçası. Ve sadece su yüzüne çıkan cinsel suçlara baktığımız zaman bile konunun ne kadar önemli olduğunu görebiliriz. Bir de buz dağının arkasını görebilsek dudaklarımız uçuklar. Sessiz kalınan bir konu olması, yokmuş gibi davranılması sorun olmadığı anlamına gelmez ki...

Ortadoğu ateş çemberi, biz de tam odaktayız. Terör baş belası! Ateşkes tehditin daniskası! Koskoca Türkiye Cumhuriyeti tehdite boyun mu eğiyor? Kürt yurttaşlarımızın sorunlarının çözümünün tek yolu bu mu?

O zaman yargıya ne gerek var? Herkes eline silahı alsın, gücü yeten yetene!

Ve türban! Bu kadar önemli konunun arasında bence de en önemsizi bu... Bakmayın tüm gündemi işgal etmesine, önemsiz çünkü yapay olarak yaratılmış bir konu. Kadınlar üzerinden ikbal yollarını pekiştirmenin en ucuz yolu olarak kullanılıyor. Dinin bütün kuralları bu kadar konuşulmuyor. Çünkü işlerine gelmiyor.

Yüz otuz kişiden yetmiş biri -yirmi beş sorun arasında- en ÖNEMSİZ olan türbandır demiş. Boşuna mı?

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun...

18 Ekim 2010 Pazartesi

TÜRKİYE'NİN EN ÖNEMSİZ SORUNU HANGİSİDİR?

"HALKA VERİR TALKINI
KENDİ YUTAR SALKIMI"



Pazar, benim şanssız günümdü...

Oysa sabah güzel başlamıştı. Sevgili blog dostlarım çağrıma ilgi göstermiş, "Türkiye'nin en ÖNEMSİZ sorunu" anketime katıldıkları gibi yorum da bırakmışlardı. Ayrıca Evren güzel bir yazı eşliğinde anketimi kendi blogundan duyurmuştu.
(Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim.)

Eşim TRT'deki - pek çok kez yinelense de- zevkle izlediği kovboy filmlerinden birine odaklanmıştı. Tam sırası diyip Evren'in yazısına uzunca bir yorum yazdım, sonra da blogumdaki dostlarıma teşekkür yorumları yazacaktım.

Hiç adetim değilken ön izlemeye de baktım, konu hassastı, yanlış anlaşılmalara sebep olmak istemezdim. Neyse efendim, yayınla dedim, blogger ııhh dedi! Bir sayfa geri dönüp tekrar gönder, dedim; yine ııhhh! Müziğin sesinden filmdeki diyalogları anlamakta güçlük çeken eşimin çaktırmamaya çalıştığı bakışları eşliğinde sayfadan çıktım.

Kendi blogumdaki yorumlarda da aynı sorunla karşılaştım. İnternet bir gidip bir geliyordu. Bilgisayarı kapattım. Daha sonraki zamanlarda yorumlara başlayıp başlayıp gönderemedim. "Sistem error!" sayfası çıktı karşıma her seferinde. Hele başlı başına bir yazı niteliğindeki üç yorumumu Evren'e yazıp da gönderememek iyice canımı sıktı...

Evren'in yazısının başlığı, "İmanın Şartı Kaçtır?".

Şimdi o yazının düşündürdüklerini buradan paylaşmak istiyorum.

İlk ve orta okulda Din dersi zorunlu; lisede iken seçmeliydi... O günlere doğru anılarımı eşelediğimde bende pek fazla iz kalmadığını fark ettim. Bir kere Din dersi öğretmenlerimin hiçbirini anımsamıyorum. Anımsadığım iki şey var:

Biri, namaz kılmayı öğreteceği için öğretmenimizin isteğine uyarak okula götürdüğüm, annemin iğne oyasıyla süslediği yazmasının yırtılmasından duyduğum üzüntü...
İkincisi, liseden aklımda kalan: Ders seçmeli olduğu için öğretmenimiz sınıfa gelince bir arkadaşımızın -sallana sallana- sınıftan çıkıp gitmesinin yarattığı şaşkınlıkla karışık ona özenme duygum...

Oruç tutmaya küçük yaşta başlamıştım, aileden özenerek. İlk okul beşinci sınıfta baştan başa oruç tutuyordum. Hatta benden iki yaş küçük, ama daha güçlü erkek kardeşim oruç tuttu diye çelimsiz halimle sırtımda taşımışlığım bile var eski ramazanlardan kalan anılarımda. En büyük zevkim de annemden önce kalkıp sahur sofrasını hazırlamaktı.

Diyeceğim şu: Çocuklar aileden ne görüyorsa onu öğreniyor. Din eğitimi de bunlardan biri...

Çook uzun yıllar yolculuklarda bile orucumu bozmadım. Üstelik hiç kimse beni zorlamamıştı, buna ailem de dahil. Kaç kez, bayılacak gibi olduğum halde orucumu bozduramamışlardı.

Ne zaman ki televizyonlara Erbakanlar, Şevki Yılmazlar, Tayyip Erdoğanlar çıkmaya başladı dinden korkar olduk. "Kanlı mı kansız mı?" söylemleri başladı. Çankaya köşkünde şeyhler, mürütler ağırlanmaya başlandı. Kendileri gibi olmayanları dinsiz ilan ettiler. Her konuda fetvalar vererek toplumu dönüştürmeye çalıştılar. Bizim bildiğimiz dinde kendini her şey sanan kişilere yer yoktu. Dini siyasete,ticarete araç edenlerin dini bizimki gibi olamazdı. İbadetler gösteri aracına dönüşmüştü artık... Cami önleri pahalı arabalarla dolarken kadınlarının başını kapatanlar ihaleleri kapıp köşe olmuştu. Bunun adı dindarlık değil, dincilikti. Dincilik, dindarları sömürmenin karlı yolununa dönüşmüş, bırakın dini, o kişileri insanlıktan uzaklaştırmıştı...

Öğretmenlik yıllarımda Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi bir ara iki ayrı ders olarak okutuldu. Çocukların en çok bu derslerden kopya çektiklerine tanık olduk. Çünkü bu derslerden zayıf not almak diğer derslerdekilere benzemiyordu. Aileler: "Sen dinsiz misin?", "Sen ahlaksız mısın?" diye hem çocuklarına hem de onların öğretmenlerine kızar olmuştu. Ahlak dersinden zayıf alan öğrenci, arkadaşlarının alay konusu da oluyordu üstelik! Çocuklar ders çalışarak dindar ve ahlaklı olamıyordu. Çözümü kopyada buluyordu.

Burada kendi öğrencilik yıllarımdan bir örnek vermek istiyorum. Hala saygıyla anımsadığım sevgili edebiyat öğretmenimiz, sınav sırasında, sınıftan çıkar giderdi. Giderken de "Size güveniyorum." derdi ve hiçbirimiz birbirimize bile bakmazdık. Çünkü öğretmenimiz bize güvenmişti, onun güvenini boşa çıkaramazdık. Güvenilir insan olmayı, dürüst insan olmayı en çok o zaman öğrenmiştik.
Bir de sınav sırasında sıraların üstünde gezen, kopya avcısı tarih öğretmenimiz vardı ki en çok kopya onun dersinde çekilirdi. Ondan aklımda kalan ise eşinin adının Mehmet olduğuydu. Çünkü dersin yarısını onu anlatarak geçirirdi...

Yani ahlaklı çocuklar yetiştirmek istiyorsak önce biz ahlaklı olmak zorundayız. Dindar çocuklarımız olsun diyenlerin de buna uygun davranması gerekir değil mi? Eğitimde örnek olmak çok önemlidir.

Din doğruluk,dürüstlük,adalet gibi pek çok erdemi barındırır. Yalan söylemeyeceksin, yolsuzluk yapmayacaksın,rüşvet almayacaksın,kul hakkı yemeyeceksin, komşun açken tok olmayacaksın, yetim hakkı yemeyeceksin, milletin malını çar çur etmeyeceksin... değil mi ama? Hepsini gözardı edip de sadece "türban türban!" diye herkesin başını şişirirsen inandırıcı olamazsın. Hele kendini unutup islamı "ılımlı", "ılımsız" gibi nitelemelerle adlandırmaya kalkacaksın! Yok öyle bir şey! Ne hakla ve hangi yetkiyle? Hem devlet her dine eşit mesafede olmak zorunda değil mi? İnanmayanların da güvencesi laiklik değil mi? Cennete ya da cehenneme gitme isteğimizden size ne? Ayrıca Yunus gibi "Cennet cennet dedikleri/ Birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver onları/Bana seni gerek seni" diyen tasavvuf düşüncesini ne yapacağız? Siz ister dört huri, on dört köşk satın alın bu dünyada, ama yetim parası kullanmayın. Haram lokma yemeyin. Milletin inancını sömürmeyin. İnsanları dinden imandan çıkarmayın!

Diyanet İşleri Başkanlığının geldiği noktayı bir düşünün bakalım. Sekiz bakanlığın bütçesinden fazla bütçesi olan, devlet içinde devlet. Bu kurum herkesin inancını rahat rahat yaşaması için kurulmadı mı? Yobazlardan halkı kurtarmaktı başlangıçtaki amacı, şimdi tek bir dinin kalesi... Eski, simgesel haline dönüştürebiliyor musunuz? Bütçesini de eğitim,sağlık, adalet gibi önemli bakanlıklarımıza aktarıverin, bu daha adilce değil mi? İnsanlarımız eğitilsin, sağlıklı olsun, geciken adaletin pençesinden kurtulsun. Adaleti adaletin görevlileri soruştursun, polisler değil!

Bırakın insanlar dinini ailelerinden öğrensin. Siz de çocuklarınızı istediğiniz gibi yetiştirin. İnsanların dininden size ne? Herkesin dini kendini bağlar. Hem isteyen inanır, istemeyen inanmaz... Allah'la kul arasına girmeye ne hakkınız var. Sizin göreviniz bu ülkeyi yönetmek değil mi? Bakın dağ gibi sorunlarımız var. Kime dokunsanız dertli... Bu kadar yıldır hangi sorunumuzu çözdünüz? Milleti dilenci durumuna düşürdünüz sadece, bir kısmımızı tembelliğe alıştırdınız, üretimin canına okudunuz, çalışanların hakkını gaspettiniz, işsizler ordusuna yeni işsizler eklediniz. Miras yedi gibi ülkenin neyi var neyi yoksa satıp savdınız...

Dinin emri, diyerek yutturduğunuz "türban"da bile sadeliği unuttunuz. Nerde cırlak renk varsa onu canım kızlarımızın başına bela ettiniz. Peki siz, dinin gereği diyerek, hangi çabayı gösterdiniz erkek olarak? Rahat rahat keyif çatarken kadınlarımızı piyon gibi kullanmadınız mı?

Ahlak nedir biliyor musunuz? Kimsenin görmeyeceğinden emin olsanız bile yere tükürmemektir, elindeki çöpü yere atmamaktır. Yalan söylememektir, güvenilir olmaktır, haksızlık yapmamaktır, korkusuz yaşamak, korkusuz yaşatmaktır, koyduğu kurallara kendisi de uymaktır...

"Halka verir talkını, kendi yutar salkımı" gibi yaşamak ahlaklı bir davranış değildir.Din hiç değildir...


NOT: Anket yanlış anlamalara neden oluyor galiba. Seçeneklerin içinden sizce EN ÖNEMSİZ OLANI işaretleyeceksiniz. Anketimizin süresi 23 Ekim'e kadar. Tekrar herkese çok çok teşekkür ederim.


KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...