büyük buluşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
büyük buluşma etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ağustos 2011 Salı

BALIKESİR BANDIRMA BOŞVER GİTSİN ALDIRMA



Şu boşver diyene de bak! Sanki her şeyden, herkesten ben sorumluymuşum gibi yaşıyorum. Koştur koştur; dur durak yok. Zaman almış başını gidiyor, yetişmem olanaksız...
Tam bir ay olmuş yazamayalı...
Öyle çok şey birikmiş ki hangisinden başlasam derken bilgisayarımı açınca gezi fotoğraflarını yükleyip yayınlayamadan öylece taslakta bıraktığımı gördüm ve inanın çok sevindim. Hani şu bizim artık gelenekselleşen Samsun Eğitim Enstitüsünden sınıf arkadaşlarımızla buluşmamızın fotoğrafları...

Bu yıl Bandırma- Erdek'te buluştuk. Marmara Adaları, Avşa, Ocaklı derken yine çok güzel bir gezi oldu. Çoğu zamanımız denizde, denizde derken, denizin üstünde geçti. İDO'yla ilgili eleştirilerimi yazacaktım, zamansızlıktan yazamadım. Gelecek yıl Edirne'de buluşacağız, şimdilik bu kadar...

Kızımın iki ayrı kentte yapılan düğününden notlar, yazlıkta Ela'yla maceralarımız, babam, çocuklar, gelen-giden ve daha neler neler var yazacak, ama yol yorgunuyum, ilk fırsatta yazarım. Özlemişim buraları, bloglarda hızlı bir tur attım, biraz daha okuyacağım.

Yazlıktan İstanbul'a döndük kısa süreliğine, küçük kızımı uğurlamaya geldik dostlar, taaa Okyanus ötesine gidecek... Hüzünlüyüm biraz, ama onlar mutlu olsun ben katlanırım özlemelere diyorum kendi kendime, zor olsa da ikna etme çabalarım işe yarıyor bazen. Annelik işte, içim dopdolu! sonra uzun uzun anlatırım nasılsa, bugünlük bu kadar olsun. Aşağıdaki fotoğrafları, daha önce de dediğim gibi, bir ay önce yüklemişim, ancak bugün yayınlayabiliyorum.
















Sevgiyle kalın...

23 Haziran 2009 Salı

EVEEETTT BİZ BULUŞTUK (II)

Bu fotoğrafı iki yıl önceki İzmir buluşmamızda çekmişiz. Bursa fotoğraflarını daha sonra yayınlarım...




Bu da otuz beş yıl önceki biz... Neydik, ne olduk, ama arkadaşlarımın şu anki durumlarına bakınca yılların o kadar da acımasız olmadığını anlıyorum. Onlar da benim için aynı şeyleri söylediler. Artık züğürt tesellisi mi bilmem...

Efendim şimdilik hızlıca ana hatlarını yazacağım. Yolculuk var bugün, biliyorsunuz. Sonra Bursa gezisini uzun uzun anlatmak istiyorum. Çünkü geçiştirilemeyecek kadar özel ve güzeldi...

Bursa Terminalinde 15.50'de otobüsten indim. Gezimizi planlayan Bursa'daki arkadaşım Sevgili Safiye'yi aradım, "38 n'olu belediye otobüsüne bin, Ulu Cami'de in, beni ara!" dedi. Ben de dediği gibi yaptım. Ulu Cami'de indim, aradım. "Bekle almaya geliyorum." dedi, kısa sürede de geldi. Eşyalarımı Öğretmen Evinde diğer arkadaşların valizlerinin yanına bırakıp Koza Hanı'na geldik. Bizim kızlar ipekler arasında kaybolmuştu. Bulduğumu öptüm, ben de aralarına karıştım.

Daha sonra sanırım Bursa'nın buluşma merkezi Koza Hanı'nın bahçesinde oturup arkadaşları beklemeye başladık. Nilgül'ü aradım. Hemen geliyorum, dedi. Yarım saat oldu mu bilmiyorum, baktım giriş kısmında iki kişi duruyor, işte, dedim Nilgül bu... Hiç değişmemiş. Seslendim, koştu geldi. Sarıldık, sarıldık, sarıldık... Yıllar hiç geçmemiş gibi... Buradan eşi Ertuğrul Beye arkadaşımı bana getirdiği için çok çok teşekkür ederim. O, bırakıp gittikten sonra saatlerce konuştuk. Tüm arkadaşlarımla özlem giderdim. Sonra birlikte Ulu Cami'yi gezdik. Akşam yemeğini Şehri Sefa denilen yüksekçe bir yerde yedik.

Yemekten sonra, biz Muradiye Turizim Uygulama Oteline, Nilgül evine gitti.

Buradan Sevgili Arkadaşım Safiye'ye, eşi Yunus Beye Bursa gezisini bizim için unutulmaz yapmak için ellerinden gelenin fazlasını yaptıkları için çok çok teşekkür ederim.
Arkadaşım Nilgül'ü bana kavuşturan Blog arkadaşım Banu'ya, arkadaşı Serap Hanıma çok teşekkür ederim.

Biraz daha yazarsam uçağı kaçıracağım. Devamı sonra...

EVEEETTT BİZ BULUŞTUK(I)

1973-1974 Samsun Eğitim Enstitüsü Türkçe Bölümü Öğrenci ve Öğretmenleri


2009 Bursa Buluşması:

Bursa'nın ufak tefek taşları
Keman olmuş o yarimin kaşları
Bir omuzdan bir omuza saçları

A benim esmer güzelim
Yarimle kol kola gezelim


Büyük küçük çocukları uyuttum, geçtim laptopumun başına... Yorumları okudum, ancak şimdilik yanıtlayamayacağım zamansızlıktan. Yine geç oldu, yarın yolculuk İstanbul'dan devam edecek...


19 Haziran 2009:

Zonguldak'tan çıktım yola,
Selam verdim sağa sola
Haydi benim Aysema Öğretmenim
Yolun açık ola...

Orhan Veli'ye selam ederek saat on gibi Ereğli'ye vardık. Karadeniz Ereğli...

Ereğli'den geçmedinse
Kıymalı pide yemedinse
Çileğinden tatmadınsa
Yaşadım deme be hemşerim...

Yolculuk karadeniz kıyısı boyunca sürüyor. Karadenizin azgın dalgalarından eser yok şimdi. Karadenizin rengi yeşile, maviye durmuş. Otobüsün camından hayranlıkla manzarayı seyrediyorum. Kulağım radyoda. Bağırarak konuşan sunucu.:

Bu şarkı sadece sevenler için; seviyorum, diyip sevmeyenler için değil!! diye haykırıyor. Kulak kesildim, ama şarkının hızına yetişmek ne mükün! Sözlerini de hiç anlayamadım. Sadece araya bir bayan sesi girdi de bir cümlesini anladım. Belki siz de duymuşunuzdur. Aradaki ses, "Ararım seni bu yollarda, yalnız gel." diyordu. O da olmasa yanmıştım.

Akçakoca'dayız, saat 10.41... Radyo'yu dinliyorum."Yandı yandı içim yandı.Kalbimin istediğini almak nasip olmadı". Gönül işleri karışık. Dert insanı söyletiyor demek ki... Gönül işleri karışık da Akçakoca'nın fındıkçılarının işleri çok mu iyi? Sanmıyorum iyi olduğunu. Fındık almak isterseniz Akçakoca'nınkini alın derim ben. Meşhurdur buranın fındığı... Bir de fındık kabuğunu doldurmayan şeylere de fazla üzülmeyin derim. Radyoda müzik sustu, sunucu kompozisyon yarışmasından söz ediyor:

"Benim Babam Büyük Adam" konulu kompozisyon yarışması sonuçları..."

Babalara selam ederek yola devam ediyoruz. Otobüsümüz Boğaziçi'ne (yörenin ismi bu)yaklaşırken saat on bir olmuş. Müzik kulaklarımı tırmalıyor.

" Kardan adam olur, senden olmaz!"
"Sabrımı sınayan kendi kaybeder!"
Veresiye aşk yok!"

Düzce'ye yaklaşıyoruz. Yol boyu evlere dikkat ediyorum. Buralarda insanlar akıllanmış mı ne? Dört katlı bina bile pek yok. Deprem binaların boyunu küçültmüş. İki, üç katlı evler çoğunlukta... Keşke bu kadar acılar yaşanmadan gerekli önlemleri alabilsek değil mi?

Düzce'ye giriyoruz. A o da ne! Kocaman bir reklam panosunda kocaman bir yazı. Herkesin gözüne, dikkatli bakanların bilincine işleyecek türden:

"SENDİKALI OL!"

Petrol İş'in bu reklamını çok beğeniyorum. Yaşlı-genç, kadın-erkek- işçiler panoyu süslüyor. Ve resimlerin hemen altında bir yazı:

ÇÜNKÜ SENDİKA GÜCÜNDÜR..."

Yöneticilerin neden sendikaya sıcak bakmadığını bir düşünün isterseniz. Sizin güçsüzlüğünüz başkalarının sizin üzerinizdeki etkisini nasıl da büyütüyor!

Düzce terminaldeyiz. Otobüste her türlü ikramı tüketirsen mola yerinde de tuvalet derdine düşersin. Biz yolcular tuvaletin kapısında birikiyoruz. Sanki kaçacağız, önce jeton alacaksın, jetonu yerleştirip içeri öyle gireceksin! Tabi kuyrukta beklerken bir kazaya kurban gitmek de var! Temizlik pek çok yerde büyük sorun zaten...

Düzce'den on bir otuz gibi ayrılırken Bursa'daki sevgili çocukluk arkadaşım Nilgül aradı. Konuştuk, gidince programa göre arayacağımı söyledim. Mutlu mutlu Bursa buluşmasını düşünerek uyuyakalmışım...

VE BURSA :

(Şimdi bırakmak zorundayım. Devamı ilk fırsatta...)




22 Haziran 2009 Pazartesi

LEYLEĞİ HAVADA GÖRMEK


İstanbul'dayım. Bursa gezisi dolu dolu yaşandı. Hala mutluluk sarhoşuyum. Uludağ gezisi başımı döndürdü. Ayrıntıları sonra yazacağım...

Salı günü uçakla Antalya'ya oradan da servisle Alanya'ya gideceğim. Ben bu yıl leyleği havada mı gördüm ne!

Yağmur Bebek'le kaçamak da olsa yeniden kucaklaşmak çok güzel.

Şimdilik bu kadar, gözlerim kapanıyor...

17 Haziran 2009 Çarşamba

İŞTE GİDİYORUM


Evet, işte yine yolculuk göründü. Koştururken yaz gelmiş bile, yeterince farkedemedim. Gidiyorum, ama gözüm arkada. Tatile başlarken hiç böyle hissetmemiştim daha önceleri...

Okullar tatil oldu mu ertesi gün ben vın!.. Hem de koşa koşa, sevinçle... Yanlış anlaşılmasın, şimdi de seviniyorum, hele Bursa buluşması beni oldukça heyecanlandırıyor, ama ne bileyim galiba evime henüz doyamadım. Eskiden, çalışırken, evimde daha çok zaman geçiriyordum da ondan mı acaba bilemedim. Evet, evet ondan. Bu yıl emekli oldum, doğru dürüst evimde oturamadım. Alanya, Ankara, birkaç kez İstanbul gidiş gelişleri... Bir de çalışmak beyni yoruyor. Beyin yorgunluğu hiçbir şeye benzemiyor. Bu yıl beyin yorgunluğum yok, beden yorgunluğu daha çabuk geçiyor...

Geldim, evi toparladım, tam düzeni kumuşken gitme vakti geldi. Hem de kısa bir gidiş değil bu...

Önce Bursa, sonrasında ver elini İzmir...

Yazlık evimizi de komşularımızı da çok seviyorum, özledim hepsini. Gideceğim, denize gireceğim bol bol, kitap okuyacağım rahat rahat, okey oynayacağım çok çok... Ohh haberlere hiç bakmayacağım, desem de inanmayın. Huylu huyundan vazgeçer mi? Hem giderken kendimi de götürüyorum. Ben bakmazsam, ben yazmazsam, ben üzülmezsem olur mu? Olmazzz! Peki bakıyoruz, yazıyoruz, üzülüyoruz da n'oluyor? Hiç! Gerçekten hiç mi acaba? Hiçse hiç, yine de bakmalıyız, ilgilenmeyiz diye düşünüyorum. Bir tanecik ülkemiz var.

Yurdumuz, ulusumuz üzerinde bin türlü oyun oynanıyor. Komşularımızın durumu ortada. Irak parçalandı. Sıra İran'a gelecek dediler, işte geldi. Sonra sırada kim var? Bizi de birbirimize kırdırmak isteyenler var, uyanık olmalıyız değil mi ama...

Bak ne yazmak için oturdum, işi yine nereye getirdim. Ben iflah olmam.

Müzik eklemeye cesaret edebilseydim, Mahsuni Şerif'ten "İşte gidiyorum zülf-i siyahım" türküsünü dinletmek isterdim.

Yok yok Zahit Akman gibi yapmayacağım. O ,kendisinin görevden alınması için toplanan RTÜK üyelerine bu türküyü dinletmiş, AKP'liler çok duygulanıp "Gitme, kal!" diye oy vermişler(beş kişi) ; CHP'li üyeler "Giiiitttt!" demişler, ama yetmemiş(üç kişilermiş)... Zahit Akman da hakkındaki onca iddiaya karşın görevinin başında kalmış. Yaaa!

Ama benim öyle bir sıkıntım yok. Tüm blogerler arasında oylama yapsam oy birliği ile "Giiiiitttt!" sesinin yükseleceğinden eminim. Haksız mıyım?

Müziği yükleyemeyeceğim, ama türkünün sözlerini yazayım bari...



"İşte gidiyorum çeşm-i siyahım
Önümüzde dağlar sıralansa da
Sermayem derdimdir servetim ahım
Karardıkça bahtım karalansa da

Hayli dolaşayım yüce dağlarda
Dost beni bıraktı ah ile zarda
Ötmek istiyorum viran bağlarda
Ayağıma cennet kiralansa da

Bağladım canımı zülfün teline
Sen beni bıraktın elin diline
Güldün Mahsuni'nin berbat haline
Mervanın elinde parelense de..."

Sevgilerimle...

9 Haziran 2009 Salı

ÖZLEMİŞİM


Aklımın, yüreğimin büyük bölümünü İstanbul'da bırakarak döndüm...

Yağmur Bebek büyüyor, büyüdükçe tatlılaşıyor. Bir o kadar da iş yükü artıyor. Bir haftalığına gittim, bir aya yakın kaldım. Çocukları isyan ettirecek kadar evlerini didik didik ettim. Her şeyi, ama her şeyi tek tek elemeden geçirdim. Sadece ben yapsam iyi! Temizlikçi dahil, evdeki herkesi de çalıştırdım. Çok şey attırdım, kendi evimde yapamadığımı çocukların evinde yaptırdım. Ancak iyi de oldu. Ev arındı, düzenlendi. Artık Yağmur Bebek daha rahat edecek. Her şey onun içindi...

Gerçi onların düzensizlik içinde bir düzenleri vardı. Mutlu mutlu yaşıyorlardı. Düzensizliğin getirdiği rahatlıkları da cabası... Şimdi düzenleri var, birazcık rahatları kaçtı. Ne çok uğraşılarak düzen oluşturulduğuna tanık oldukları için de daha fazla özen göstermek zorunda kalacaklar. Haa ha haaa!..

Neyse efendim, işi çılgın annaaneliğe de vererek İstanbul'a şimdilik veda ettim. Evime döndüm. Özlemişim.

Eşimi özlemişim, evimi özlemişim, tembellik yapmayı özlemişim,bilgisayarımı özlemişim, blog yazmayı, blog okumaları özlemişim, kendimle kalmayı özlemişim...

Eşimle evleninceye değin çok ayrılık yaşadığımız için evlendikten sonra hiç bu kadar uzun ayrılıklar yaşamamıştık. Gerçi ara ara gelip gidiyor İstanbul'a , ama Yağmur Bebek bizi ayırıyor. Ancak gönüllü ayrılıklar bunlar, sevginin, torun sevgisinin getirdiği, gönüllü ayrılıklar bunlar. Zevkle yapıyoruz, keyifle yapıyoruz. Yapacağız da...

Yorgundum, dün akşam geldim. İlk kez otobüste yol boyu uyumuşum. Hem de gündüz yolculuğunda! Gece de erken yattım. Sabah dokuzda dinlenmiş olarak uyandım.

Çamaşırlar birikmiş! Neden erkekler ev makinalarından bu kadar uzak duruyor ki? Bir edebiyatçı olan ben, evdeki makinaları bu kadar ustalıkla kullanabiliyorsam; makine mühendisi eşim neden bu kadar beceriksizmiş gibi davranıyor? Burada bir cinlik yok mu ey erkekler? Sözüm size!.. Neyse ilk partiyi makineye doldurdum, düğmesine bastım. Onlar yıkana dursun. Ben telefonun başına oturdum...

Bazı arkadaşlarıma döndüğümü müjdeledim. Sonra da Bursa gezimizi düzenleyen arkadaşım Safiye'yi aradım. Gezinin ayrıntılarını öğrendim. Yolculuk sırasında çocukluk arkadaşım Nilgül aradı, nerede kalacağımızı sordu, söyleyemedim. Dönünce bildiririm demiştim telefonda. Ve öğrendim yaşasın...

19-20-21 Haziran'da Muradiye Turizm-Otelcilik Lisesinde yerimiz ayırtılmış bile. İki gece üç gün, hiç fena değil. Nilgül'ü aradım, telefonu cevap vermedi, biraz sonra yeniden ararım. Zamanı iyi planlamak gerekiyor değil mi? Hem üniversite sınıf arkadaşlarım hem de orta okul arkadaşımla buluşacağım kolay mı? Ayrıca Ankara'daki arkadaşım Nural'la konuştum. Buluşmamıza Yeni Türk Edebiyatı Hocamız Mustafa Bey'in de katılma olasılığından söz etti. Harika bir şey olur katılırsa. "Ölçüyü Kaçıran Nine" masalının ninesi gibi iyice çocuklaşacağımızdan korkuyorum iyi mi?

Artık burada keseyim. Sevgili Eşim, dün akşam hazırladığı yemekle beni bir güzel şımartmıştı. Sıra bende, akşam yemeğini hazırlamam gerekiyor.

Şimdilik hoşçakalın, tekrar görüşeceğiz efendim...

6 Haziran 2009 Cumartesi

AÇIK TEŞEKKÜR

Sevgili Dostlar,

Hepinize çok teşekkür ediyorum. Blog yazmak kadar okumayı da seviyorum. Gerçi bu sıralar fazla zaman ayıramasam da yakında evime döneceğim. Daha bol zamanım olacak.

Bugün arkadaşımla telofonlaştık. Aynı duygularla dolu olduğunu gördüm, bir kez daha sevindim. O da beni bulma çabalarına girişmiş. Ben blog sayesinde(Sevgili Banu Durgunlu sayesinde) ona ulaştım. Bir kez daha tüm blog dostlarıma teşekkür ediyorum. Buluşmamızı da yazacağım.

Hepiniz iyi ki varsınız ve yazıyorsunuz. Durmak yok, yazmaya devam!

Sevgilerimle...

5 Haziran 2009 Cuma

MUCİZE


Yıllar yıllar önceydi. Henüz orta okula yeni başlamıştık. Ne zaman, nasıl tanıştığımızı anımsamıyorum. Ancak tüm zamanlarımızı birlikte geçirir olmuştuk. Üç yıl boyunca hep beraberdik. Ders çalışmak için evlerimizde de buluşuyorduk. Ancak lisede ayrıldık. Astsubay olan babasının tayini çıkmıştı, liseyi Bursa'da okuyacaktı.

Ayrılmıştık, ama kopamamıştık. Yıllarca mektuplaştık. Hala durur bazıları, saklamışım. Nişanlandığım yıl bir haftalığına gezmeye geldiğinde görüşmüştük. Sonra yazışmalarımız hep sürdü. İkimiz de evlendik, çocuklar oldu ve iletişimimiz koptu. Ama unutmadım, hiç unutmadım...

Sevgili Banu Durgunlu (Zuzuların Annesi) sayesinde yeniden buluşacağız.

19-20 Haziran'da Samsun Eğitim Enstitüsündeki arkadaşlarımla Bursa'da buluşacağım. Son birkaç yıldır değişik illerde buluşuyoruz. Yeniden öğrencilik yıllarımıza dönüyoruz. Çok da mutlu oluyoruz.

Bursa'da buluşma gündeme gelince, çocukluk arkadaşım Nilgül'le de buluşabilseydim diye düşünmeye başladım. Aklıma -olmaz ama diye diye- Bursalı blog arkadaşım Banu'dan yardım istemek geldi. O da sağ olsun, tanıdığı Bursalı Annelere haber verdi, aralarında iletiler gidip geldi veeeee arkadaşıma ulaştılar. Nilgil'ün de çok sevindiği haberiyle birlikte hem ev hem de cep telefonunu bana ulaştırdılar. Biraz önce gönderdiği iletiyi gördüm. Nasıl sevindiğimi anlatamam. Şimdi geç oldu, yarın Nilgül'le telefonlaşacağız. Sonra da Bursa'da buluşacağız...

Çok teşekkür ederim Sevgili Banu sana ve katkısı olan tüm Bursalı Annelere... Bu mucize gibi değil mi?

Ben bu gece biraz zor uyurum. Yarın telefonda çocukluğumdan bir sesle konuşacağım ve yakında Bursa'da onunla buluşacağım. Çok mutluyum çoook!

19 Aralık 2008 Cuma

BİZ BULUŞTUK




Sevgili Parpali'yle buluşmamızı anlatmaya geçmeden önce bir İstanbul manzarası göndermek istedim. Kime mi? Tüm deniz sevenlere... Başka? İstanbul sevdalılarına... Ve "Ahh şimdi İstanbul'da olmak vardı!.." diye özlem içinde olanlara... Umarım beğenirsiniz?





Efendim Parpali ile Bostancı'da karalaştırdığımız yerde saat 21.00'de buluşacaktık. Sevgili Parpali dayanamamış, kursundan erken çıkmış.
Ben: "Dersten kaçtın mı Parpali?" diyorum.
O : "Erken ayrıldım, öğretmenim!" diyor.

Parpali tlf. ettiğinde henüz hazırlanmamıştım. Çabucak giyindim, anne ve karnındaki bebişi de peşimden sürükleyerek buluşma noktasına yöneldik. Büyük bir caddenin karşı kaldırımında uzaktan onu fark ettim. El salladım, el salladı... Buluştuk!





Parpali beklediğimden gençti, ancak yaşına göre çok da olgundu... Güzel mi güzel, tatlı mı tatlı bir insan! Düşünüyorum, onu yaşantımda nereye koyabilirim? Kızım diyemiyorum, arkadaşım da...
Sanırım ikisinin arasında bir yere geldi kuruldu yüreğimde. Sevdim onu, dersem siz anlarsınız zaten değil mi?

Parpali'ye çiçek almayı planlamıştım. Evden aceleyle çıkınca onu bile yapamadım. Oysa o güzel yürek beni hem çok mutlu , hem de biraz mahçu
p etti!

Fazıl Hüsnü Dağlarca'nın bir şiir kitabını almış benim için Sevgili Parpali. Elimizdeki kitap o, sevgili okur!





İşte Parpali'nin armağanı, siz de görün istedim. Ve kapağını açıyorum. Onun güzel yazısıyla güzel yüreği bir kez daha karşıma çıkıyor:

"Bu puslu İstanbul akşamına şiirin beyaz sayfaları hatıra olsun istedim."
Parpali
18.12.2008

"Yüreğim kanatlanıp uçacak!" Başka nasıl anlatacağımı bilemiyorum bu duygumu...



Fotoğrafta gördükleriniz Doğu Karadenizin bağrından kopup gelmiş kiviler... Buraya Sevgili Parpali'nin çantasından düşmüş efendim... Buyurun, siz de tadın.

Fındık üreticisinin yeni alternatifi olma yolunda... Benden uyarması!




Bunlar da kivinin tehdidi altındaki Parpali fındıkları, kırılmayı bekliyor.
Yetkililer fındık üreticisinin emeğinin karşılığını vermezse sanırım fındık yerine kivi yiyeceğiz. Tabi yerseniz!



Şairler, "Bekleyenim olsa da razıyım kavuşmasam!" deseler de kavuşmak güzel sevgili okur. Dilerim her gönül sevdiğiyle tez zamanda buluşsun, herkesin kavuşacağı yürekler olsun...

17 Aralık 2008 Çarşamba

BÜYÜK BULUŞMA


Yok yok yok, heyecanlanmayın... Buluşma Yağmur bebekle değil henüz!

O annesinin karnında oldukça mutlu mesut yaşıyor şimdilik. Anne karnını seviyor. Kim sevmez ki... Yaralanan, üzülen, kırılan,incinen, hayatla başetme gücü tükenen kocaman insanlar zaman zaman oraya sığınmak istemiyor mu? Hepimiz özlemiyor muyuz o kocaman sevgi topu karınları? Sen zamanını bekle Sevgili Yağmur, canın istediği zaman gel, biz sabırlıyız, bekleriz tatlım...

Her şeyin bir ilki varmış demek ki... Yarın ben de bir ilk yaşayacağım. Sanal alemde tanıdığım biriyle buluşacağım. Blogcuların buluşmasını hep merak etmiştim, bakalım nasıl olacak? Güzel olacak, görmesem de tanıyorum ben Parpali'yi, güzel yüreğini sevdim hep! O güzel yüreğin sahibini görecek olmam heyecanlandırıyor beni...

Yarınlar güzel olsun herkes için...

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...