domuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
domuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Mayıs 2009 Perşembe

DOMUZ GRİBİ

http://www.gag.web.tr/gorsel/dosya/1131782018domuz.jpg


Resimde çok sevimli görünse de sevimsiz hayvandır domuzlar. Hele adının öldürücü bir gr
iple birlikte anılır olması sevimsiz gelmesinin yanında ürkütücü de oldu kentlerde yaşayanlar için. Köyde yaşayanlarımız zaten domuzların ürünlerine verdiği zarardan elaman demiş durumda. Etiyle ilgili tartışmalara girmeyeceğim. Tadına bakmak isteyip de bakamamıştım yurtdışındaki bir dost masasında. Kokusunu bile sevememiştim.

Neyse konu bu değil zaten. Biliyorum dostlar hepimiz endişeliyiz. Bu konuda yazılanları dikkatle okuyoruz. Yapabileceğimiz fazla bir şey de yok kişisel olarak, anladığım kadarıyla... Temizlik kurallarına dikkat etmek gerekiyor, her zaman olduğu gibi. Bilim insanlarımız gece gündüz çalışıyormuş, sevgili Biraz'ın blogunda okumuştum.

Ben çok endişeliyim şu sıralar. Bir haftadır küçük kızım ABD'de... Üçhafta kalacak. Çalıştığı işyeri on beş günlüğüne görevli gönderdi, bir hafta da tatlı cadım ekledi, oldu üç hafta... Ne güzel değil mi? Güzel, güzel diyeceğim ama domuz gribi bunu söylememi engelliyor.

Bu sıralar bilgisayar başında sabahlıyorum. Kamera açık, "Skype" adlı program açık; sabaha kadar çağrı yapıyorum. Dün sabah dört buçukta pes etmek üzereydim, baktım kızımın ABD'nin başka eyaletindeki arkadaşı çevrim içi, hemen ona çağrı yaptım, yanıtımı da aldım. Kızım Şikago'da, aramızda sekiz saat fark var. Son görüşmemiz üç gün önceydi. Çocuğun işi gücü var, zaman farkı var, dur be kadın, diyebilirsiniz, ben de öyle diyorum kendime, ama yüreğime söz geçiremiyorum. Anlayın işte! Grip tehlikesi olmasa biraz daha sabırlı olabilirdim belki... Neyse arkadaşından haberi aldım. İş çıkışı tatlı cadım arkadaşlarıyla alış-verişe gitmiş...

Rahatladım ve mışıl mışıl uyudum. Rüyamda Mardin katliamında anasız babasız kalan çocuklar karşıma dikildi. Gözlerimi sıkı sıkı yumdum, olmadı; kulaklarımı ellerimle tıkadım duymayayım diye, işe yaramadı. Kan ter içinde uyandım. Tekrar dalmışım. Baktım bu kez de Türkan Saylan ve burs verdiği Kardelenler, gözlerini dikmiş bana bakıyor.Uzaklardan başka başka çocuklar da gizlenerek, korkarak biz n'olacağız, biz de çocuğuz, çocukluklarımızı yaşamak istiyoruz, bizi de bizi de çağdışı eğitmek isteyenlerin elinden kurtarın diye sessiz çığlıklar atıyor. Artık uyuyamadım...

Siz de uyumayın, herkesi uyandırın lütfen... Ve bir elinizi de başka çocuklara uzatın karşılık beklemeden...

16 Ekim 2008 Perşembe

ZENGİN OLAMADIK (ııı)


Kurucaşile'ye zengin olmaya gittik demiştim. Siz de zengin olduğumuzu düşünmüşsünüzdür sanırım doğal olarak. Nerdeee?
Aksine daha bir yoksullaşarak döndük.

Nasılı şöyle... Yerler dedelerden ya ! Kayda dedelerin üstüne yazılıyormuş. Eeee dedelerin çocuk sayısı çok ! Çocukların çocuk sayısı çok... Torunların sayısı çok ! Çok oğlu çok anlayacağınız...
O kadar çokluğun arasında bize bir şey düşmez! Düşse atılmaz, satılmaz, satılsa para etmez. Sadece şehirler yaşanamaz olursa çekilip doğal bir şeyler yetiştirmeye yarar ki, işte bu önemli...

Soruyorum köyde yaşayanlara, zaten birkaç aile kalmış köylerde. Fındıklar, cevizler nasıl, neden daha çok yetiştirmiyorsunuz, diye... Birkaç da kivi ağacı var, üzerinde de meyvesi... Domuzlar! yanıtını alıyorum...

Yok yok kimseye domuz dedikleri yok. Gerçek domuzlardan yakınıyorlar. Hiçbir şey bırakmıyorlarmış ortalıkta. Geceleri domuz bekliyorlarmış evlerinin çevresinde. Biraz uzak tarlalar koruyamadıkları için hep ormana yazılmış zaten. Eşim de pek çok yeri gösterdi, eskiden bizimdi buralar, bak şimdi orman olmuş. Bu ormanlar yanmıyor da otellerin olduğu bölgelerdeki gibi. Kaza süsü verip yakamıyorlar anlayacağınız. Burada "orman kanunları "hala çok geçerli. Biri bahçesindeki bir çam ağacını kesmiş de iki yıl mahkemelerde sürünmüş. Aklıma hınzırlığımdan yakılan ormanların yerine otel yapıp keyif satanlar düşüyor nedense!

İş yok mu buralarda, diyorum kadınlara... Var, tekstil atelyesi var, ama biz gitmeyiz diyorlar. Devamında; on beş gün deneme adı altında işe alıyorlar, para mara yok, sonra beğenmedik diyip işten çıkarıyorlar! Başka yerde olsa neyse, Kurucaşile küçük bir yer, herkese rezil oluruz, diyiveriyorlar bir solukta ! Bartın'a gidebilsek orada belki iş buluruz umudunu taşıyorlar.

Gezi kısa , görülenler-yaşananlar çok olunca insan ayrıntıları atlıyor işte. Ben de atladıklarımın bir kısmını yazmış oldum böylece. Bu arada Çakraz, Kapısuyu,Tekeönü, Bozköy ayrı ayrı güzellikler sundu bize. Bu arada "Bozköy Plajına Gider" tabelasını görmek beni sevindirdi. Köy ve plaj, güzel değil mi?

Evet sonuç olarak biz zengin olmadık. Hala buradayız. Biraz sonra evi yeniden elden geçirip köye göndereceğim giysileri, kitapları ayarlayıp bir koliye yerleştireceğim. Aslında yoksul onlar mı, biz mi bilemiyorum, emin değilim en azından. Yoksulluktan söz eden kadınlarımızın kollarındaki bileziklerin çokluğu geliyor aklıma. Nedense bu bilezikler aile bütçesinden sayılmıyor. Bu onların, ailenin değil! Belki de güvence olarak görüyorlar ne bileyim.

Son birşey daha... Bize büyük sevgi ve konukseverlik gösteren köyde yaşayan üç beş ailenin kendi aralarında küslükler yaşadığını da öğreniyorum. Oysa artık terk edilmiş köylerimizde az sayıdaki insanların birbirine tutunması gerekmez mi?

Burada da tutunamayanlar karşımıza çıkıyor. Hepimizin biraz da kendimizi sorgulaması gerekmiyor mu?

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...