Bu söz artık beni çok güldürüyor... Çok da düşündürüyor...
Hepimiz çoğu kez doktora gitmediğimiz için içten içe suçluluk duyarız değil mi ? Boşuna kimse kendini üzmesin, yerden göğe haklıyız. Sağlamken hastaneye gitmek hasta ediyor insanı...
Yakınımla Abdurrahman Yurtaslan Onkoloji Hastanesine gidip geliyoruz ya görmediğim, duymadığım kalmadı. Daha önceki gelişlerimde övdüğüm hastanenin de doktorların da ne kadar olumsuzluğu varsa onlara tanık oldum bu kez...
Hangisinden başlasam diye düşünürken önem sırasına göreye karar verdim.
Hastamın göğsünden ur çıkarıldı. Kötünün iyisi dendi. Çünkü kötünün kötüsünde memenin tamamını alıyorlardı. Diğer hastalarda bunu gördüm. Sadece uru ve etrafını temizlediler. Dört kür kemoterapi , ardından da bir ay radyoterapi verdiler. Çok sıkıntı çekti bu süre zarfında. Çekenler bilir. Neyse üç hafta sonra gel, dediler.
Üç haftanın sonunda "İki kür daha alacaksın!" demiş beşinci cerrahinin genç doktorlarından biri. Hastam ,daha önce .... Bey, "Sana dört kür vereceğiz "
demişti, diye uyarınca "Tedavi yarım mı kalsın ?" çıkışmasıyla karşılaşınca çaresiz kabullendi. 4 Ağustos 2008'de kemoterapi yapılacaktı. Ben de bu nedenle Ankara'ya geldim zaten.
Sabah erkenden kalktım. Giriş yaptırma sırasına gireceğim, aldığım sıra numarasına göre sıramı bekleyeceğim, doktora kemoterapi ilaçlarını yazdıracağım, oradan metroyla Batıkent'e geleceğim, otobüse binip Eryaman'da anlaşmalı eczaneye reçeteyi vereceğim, o da bir yere telefon edecek, ilaçlar birkaç saat içinde hazırlanacak, eczaneye gelecek. Biz de alıp tekrar geldiğimiz yoldan hastaneye gideceğiz ve hastam kemoterapisine kavuşacak...
Oysa bu eziyeti yarıya indirmenin çaresi var ve çok kolay. Hastanenin hemen yakınındaki eczanelerden biriyle anlaşma yapması milli eğitimin ! Emekliler için sorun yok da çalışanlar için var. Okulun olduğu yerden ve okulun anlaştığı eczaneden almak zorunda ilaçları ! Devlet millete eziyet etmek için var sanki... Sağlamlar neyse de hastalara yapmasalar hiç olmazsa.
Duymazlar biliyorum, ama ben içimi döküyorum anlayanlara...
Ben doktora ulaştım. Derdimi anlatmaya başlamadan çok kötü bir şekilde doktor tarafından azarlandım, başkalarının sırasını almakla suçlandım. Öyle olmadığı anlaşıldı sonunda. "Git dosyayı al, getir dedi " sert sert... Ben aldırmadan koştum, arşiv görevlisinin kapısına...
Off ki offf ! Arşiv görevlisi herkesten çok hasta... Yüzü öfkeden ya da tansiyondan kıpkırmızı ! "Dosya! " diyen hastanın üstüne saldırıyor...
"On beş dakika sonra !" diyor tükürük saçarak ve soluğu kapının önünde alıyor. Çay, sigara; çay, sigara...
On beş dakika doldu, geldi mi , derdemez tükürük yağmurundan ben de hakkıma düşeni aldım. Yanımda ıslak mendil vardı iyi ki... Sildim, yine sordum, bekleyin on beş dakika, yanıtını aldım. Ben de öfkeli öfkeli ikinci on beş dakikayı bekledim. Bir yandan da bugün kemoterapiyi yetiştirme ümidimin zayıfladığını görüyor çaresizlik içinde arşivden gelecek dosyayı gözlüyordum. Görevli getirdi dosyaları, bırakıp gitti ve tansiyonlu! memur "Sizinki yok, doktor istek yapmamış !"dedi.
Ben durur muyum, koştum doktora ! Biraz bekledikten sonra içeri girip durumu anlattım, bu kez doktor kızdı."Ben istedim, zaten o memur iş yapmamak için oraya konulmuş!" Tekrar koştum arşiv görevlisine, bu kez sizinki gelmiş dedi ve dosyayı elime tutuşturdu... Ben de sertçe uyarıp yanından ayrıldım. Doktorun kapısında bekledim, içeri girdim ve:
"SİZİN HASTANIZA KEMOTERAPİ YAPILMAYACAK , ZATEN DÖRT KEMOTERAPİ ALMASI GEREKİYORMUŞ, ONU DA ALMIŞ ! Son iki kemoterapiyi de kim söyledi ? " demez mi ?
Siz, diyemedim... Önemli de değildi. Artık Kemoterapi alınmayacaktı. Önemli olan buydu !
"Bu iyi bir şey değil mi ?" diye sordum. "Kan değerleri iyi çıktı, tabii iyi " yanıtını aldım. Dünyalar benim oldu !
Yalnız hastamın göğsünde bir beze oluşmuştu radyoterapiden sonra , onun için ultrason yaptırıp sonucu getirin, dedi.
Ultrason için aşağı indim. KASIM ayına randevu verdiler acil olarak.
"Kanserden korkma, geç kalmaktan kork ! " Gülmeyin lütfen...
Geç kalmamak için ertesi gün Eryaman Sentır'da caminin altındaki özel kliniğe gittik. Üçüncü etapta. Türbanlı bayan : " Önce iki doktor görecek, onlar olur derse hemen çekilir. " diyince durumu anlattım, zaten daha önce pansumanlarını yaptıklarından tanıyorlar hastamı. Onkoloji'den istediler, evrakları işte, muayeneye gerek yok. " dedim.
Türbanlı bayan "Sizden değil, devletten alacağız parasını ! "diye şaşkın şaşkın yüzüme baktı. Ama buna da gerek yok , yetkili biriyle görüşmek istediğimi söyledim. Yetkili dinleniyor bekleyin, dediler bekledik. Dayanamadım, daha çok bekleyeceksek, başka yere gideceğiz, dedim; yetkili geldi ve bir doktorla görüşme sonucu karın ve göğüs ultrasonunu çektirdik.
Salı günü onkolojinin önündeydik yeniden. Rutin işlemlerden sonra doktora ulaştık ve "Yarın gelin hocalar da bir görsün! " yanıtından sonra yarın gittik ve " Haftaya salı günü biyopsi yapılacak, sabah onda burada olun! " yanıtından sonra eve geldik. Bekliyoruz...
Bu arada hastamın ısrarları karşışında ben de doktora muayene oldum, benden de momografi ve ultrason çektirmem istendi. Randevu memurunun yanına gidip doktorun isteğini ilettim ve randevumu aldım.
Randevu tarihim MART- 2009 !
"Kanserden korkmayın, geç kalmaktan korkun ! "
Geç kalmamak için 2009 Mart ayını bekliyorum sabırla... Siz de hemen randevunuzu alın, anca sıra gelir...