marş marş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
marş marş etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Kasım 2010 Salı

SON KEZ YAZMA NİYETİNDEYİM

Bakım ve onarımdan geçen laptopumla baş başa kaldık sonunda...
Sevgili damadıma teşekkürlerimi iletiyorum huzurlarınızda.
Eee artık damatların bir görevi de kayınvalidelerinin bilgisayarıyla ilgilenmek değil mi ama?

Yorumlarınızı okudum, bloglarınızı dolaştım hızlıca. "Cumhuriyet Özgürlük, İnsanca Varlık Yolu" başlıklı yazıma yorum bırakan "Adsız" konuğuma bir iki şey de ben söylemek istiyorum. Gerçi Sevgili Zihni çok güzel bir şekilde kendi blogunda gerekenleri söylemiş. Mehmet Bilgehan Merki de doğru saptamalar yapmış. Bana fazla söz kalmamış, ama yine de eklemek istediklerim var. Onları da yazdıktan sonra umarım bir daha bu konuya dönmem. Son kez yazma niyetindeyim türbanı...

Önce Adsız okuyucumun yorumunu aynen yayınlıyorum:

"biri size Türkiyenin müslüman bir ülke oldugunu söylemeli, ben gönüllüyüm.
Evet canlarim Türkiye, dini islam olan ,dolayisiyla insanlarinin cogunlugunun müslüman oldugu bir ülke. Durup bir düsünün, kendinizi hristiyan bir ülkede yasiyor sanmaktan ve de dinin gerilemenin yegane sebebi ilan etmekten vazgecin.
Önce dönüp bir kendinize bakin, fasistlikten vazgecin.
Biktim bu ülkede uzayli sanilmaktan, bu ülke üzerinde atalarimiz yüzyillarca yil hüküm sürdü ve tüm renkler tüm ayri dinler koyun koyuna kardesce yasamayi basardi,ama benim hatirladigin son 15 yildir basörtülüler üniversite kapisindan bile sokulmuyor. Bu ne barbarlik, ben iki dil konusuyorum,yurtdisinda iki üniversiteyi onur derecesince bitirdim, üstüne master, ama ülkeme döndügümde insanlar basimdaki örtüye bakip ise almadilar. Niye ya, niye?
Bu mu sizin cagdasliktan anladiginiz, beyin göcünü tetiklemek mi?
Takmislar bir basörtüsüne, iste din söyle din böyle.
Bir rahat verin, baskasinin nefes almasindan rahatsizlik duymamayi ögrenin. beni rahatsiz etmiyor kimsenin acik basi, yakamdan bir düsün ya. ben bu ülkede hizmet etmek istiyorum, ama basörtülüleri öcü sanan fasitler sayesinde evde oturmam isteniyor. bu nedir ya, hayatimda böyle zulüm görmedim. bir avuc zavalli beni üniversiteye sokmuyor, kim veriyor size bu hakki? Cahalet mi dediniz ?iste bu cehaletin ta kendisidir. Ünivesitelerin kapisini basörtülüyüz diye bize kitleyin, sonra camiler aciliyor diye caniniz sikilsin.Neresi burasi, vatikan mi? Ögretmenseniz madem, bir egitimci gibi aydin olun.
dini, dindarlari sevmiyor olabilirsiniz, bu sizin seciminiz, ama benim üniversiteye girme hakkimin elimden alinmasini cani gönülden desteklediginiz icin sizi kiniyorum.

Evet cami cok, cünkü Allah´in evlerinde huzur buluyoruz.
Sizi rahatsiz ediyorsa, lütfen vatikana dogru.

mars mars..."


Son zamanlarda bu tür yorumlar yazan adsızlar çoğaldı mı ne? Bir de imzasız, isimsiz mektuplar, gizli tanıklar! Neyse burası biraz karanlık...

Adsız arkadaş beni Vatikan'a göndermek istemiş hem de marş marş diyerek. Ama ne adına gideceğimi, ayrıca nasıl gideceğimi, masraflarımı kimin karşılayacağını belirtmemiş. Kendisi de biliyordur mutlaka Vatikan'a gidenler oldu, hatta büyük miktarlarda onlara yardım yapıldığını da yazdı gazeteler, islamı ılımlaştırıyoruz da dedilerdi hatırlarsanız... Dinle sorunu olanlar yapıyor bütün bunları. Çok şükür benim dinle, dindarlarla bir sorunum yok. Amaaaa dincilerle sorunluyum arkadaş.

Sanırım dincilerin de dinle sorunu var.
Dinin değişmez kuralları var. İnanan insan huzurludur. Ama dinciler hep huzursuzdur, herkesin huzurunu kaçırmayı da iş edinmişlerdir.

İnanırsınız inanmazsınız bu ayrı, ancak dini türbana indirgeyip beş vakit türbanla yatıp kalkarsanız, bir yandan da ılımlı islam derseniz inandırıcı olamazsınız. O zaman siz din üzerinden maddi manevi nemalanırsınız ki bunun adı dindarlık değil, dinciliktir.Türbanı sorunlaştıranlar da dincilerin ta kendisi. Çözümsüzlük en çok onların işine geliyor çünkü.

Ülkede müslümanların inançlarını yaşarken sorunla karşılaştığını hiç düşünmüyorum. Ancak inanmayanların, ya da başka türlü inananların sorunlar yaşadığını hepimiz biliyoruz. Diyanet İşleri Başkanlığının o koskaca bütçesinde inanan inanmayan herkesin katkısı var. Herkesten toplayıp bir kesime dağıtmanın bırakın dini, adaletle bağdaşır bir yanı var mı? Başka türlü inanan, bir kişi bile olsa, onun hakkını yemek yakışık alır mı?

Adsız vatandaş iki dil konuşuyormuş, yurt dışında iki üniversite bitirmiş, üstüne bir de master! Vallahi ballı börek... Kutluyorum kendisini, hatta hayran oldum becerisine. Hangi üniversitelerde okuduğunu, oralara nasıl gittiğini, ne yiyip ne içtiğini, bunları kimin karşıladığını yazsa da bilsek. Gerçi anlatımından pek belli olmuyor, ama sonuçta yurt dışında okuma olanağı bulmuş şanslı bir kişi. Oysa ülkemizde onun kadar şanslı olmayan bir dolu insanımız var. Onların çocukları buradaki devlet okullarında okumak zorunda. Cami önemli, ama gereğinden çok yapmanın da dine bir faydası yok, belki ticarete faydası olduğu için bazı kesimler okuldan çok cami yaptırma dernekleri kuruyorlar. Üstü cami, altı kuyumcu! Oysa okullar sadece okul, pek para kazandırmıyor. Okuldan çok dershanelere düşkün olmaları da bu yüzden sanırım.
İbadet evde de yapılabiliyor. Dinin kuralları bir kez öğrenilince unutulmuyor. Anne-baba bunu kolaylıkla öğretebilir çocuklarına. Ama eğitim-öğretim için okul gerekiyor. Taşımalı eğitimle okuluna gitmek zorunda küçücük çocuklar sabahın köründe... Ve Diyanet İşleri Başkanlığının bütçesiyle Milli Eğitim Bakanlığının bütçesini bir karşılaştırın bakın. Yaaaa! İşte bu adaletli değil.

İş bulma konusunda Sayın Adsızın sorunu olduğunu sanmıyorum. Bir dolu özel şirketleri var bu kesimin, son yıllarda türban diye diye hepsi köşeyi döndü,ama nedense türbanlılar orada çalışmak istemiyor ya da onlar türbanlıları işe almıyor, bunun da sorgulanması gerekmiyor mu? Tabi asıl sorunun iş olmadığını Adsız da biliyor. Amaç başka, türban sadece şimdilik araç olarak kullanılıyor. Türkiye'yi dönüştürme planlarının bayrağı olmuş bir kere, dolan dolandığın kadar. Adsız, şanslı çocuklardan işi hazır, türbanını takıp malum şirketlerde rahatlıkla çalışabilir isterse,ille devlet diye tutturmasına da gerek yok... Amma diğer çocukların bu şansı yok. İşsiz işsiz, aylak aylak dolaşıp duruyorlar ortalıkta.
Ayrıca türban türban diye yeri göğü inletenler bu ülkenin hangi sorununda sesini çıkarıyor? Onların gürültüsünden sorunları dile getirenlerin sesinin duyulması da engelleniyor. Örneğin bir füze kalkanı sorunu var, ABD ülkemize konuşlandırmak istiyor. Kaç kişinin bundan haberi oldu? Dış sorunlarımız var, iç sorunlarımız var. Ekonomik,sosyal, kültürel,eğitim sorunlarımız var.Haber olmaz çünkü türban tüm sorunların üstünü örtüyor, bilinmesini, duyulmasını, sorulmasını engelliyor.

Demokrasi kurallar rejimidir. Herkesin bu kurallara uyması gerekir. Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve de hukuk devletidir. Laik devletler her dine aynı mesafede durmak zorundadır. İnanmayanların da güvencesidir devlet. Hukuk devletinde herkes Anayasa'ya uymak zorundadır. Kimse kendini yasaların üstünde göremez. Beğenmediğiniz maddeler varsa TBMM'de değiştirme olanağınız var, ancak yasalaşıncaya kadar hepimizin eski yasalara uyması gerekmez mi? Yıllardır iktidarda olanlar sorgulanmalı bence. Referandumdan sonra Anayasa'yı değiştireceğiz demediler mi? Şimdi seçimden sonra demeye başladılar. Neden?

Çünkü çözüm üretmek diye bir dertleri yok. Hep gibi yapıyorlar, hep tutmayın beni! diye bağırıp ipe un seriyorlar, özgürlük mözgürlük bahane! Hep bana, hep bana; diğerleri öte yana mantığında yuvar yuvar yuvarlanıyoruz birlikte.

Yaa işte böyle Adsız kardeş...

Keşke senin de yazacak bir blogun olsa, biz de yazdıklarını okuyup yorumlama olanağı bulsak fena mı olurdu? En azından Türkiye'nin diğer sorunları karşısında ne düşündüğünü öğrenmiş olurduk, belki yurt dışına gitme konusunda başka çocuklara yol gösterirdin. Ya da en azından bizim yazılarımızı, yorumlarımızı okuyucularınla paylaşırdın. Sahi paylaşır mıydın?


Özdemir İnce'nin Hürrüyetteki yazısından bir bölüm:


MEHMET METİNER’İN KİTABI

Selefiye ve Vahabi akımlarını, Müslüman Kardeşler (İhvanü’l-Müslimin) hareketini bilmeden Türkiye’deki türban fesadını anlamak mümkün değil. Milli Görüş kuşağı bu akım ve hareketlerin etkisiyle büyüdü; kişilik ve kimlik edindi. Pakistanlı Mevdudi, İranlı Ali Şeriati (1933-1977) ve Mısırlı Müslüman Kardeşler’in (MK) lideri Prof. Seyyid Kutub’un (1906-1967) eserlerini okuyarak İslami formasyon kazandı.
Örnek aldıkları düşünürlerin tamamı “İslam’a Dönüş”ü, “Öze Dönüş”ü temsil ederler ve bir Kuran Nesli yaratmayı ülkü edinmişlerdir. Hedefledikleri İslami devlettir. Dolayısı ile demokrasi ile herhangi bir ortak alanları mevcut değildir.
Türkiye’deki Kuran Nesli’nin hal ve gidişini öğrenmek istiyorsanız Mehmet Metiner’in “Yemyeşil Şeriat Bembeyaz Demokrasi” adlı kitabını salık verebilirim.

Yazının tamamını buradan okuyabilirsiniz.

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...