Raporlar yazılıyor, afişler asılıyor, eylemler yapılıyor ne haber oluyor ne de önlem alınıyor. Ancak ölüm olunca iki vah vah, bir ahhh(!) geçip gidiyor, unutulmaya terk ediliyor.
Yine öldük, duydunuz mu? Bir madenci yine öldü; biri ağır beş madenci de yaralı...
Zonguldak'ın Gelik Beldesinde özel bir şirkete ait maden ocağında göçük meydana geldi 10 Ocak 2013... 34 yaşındaki, iki çocuk babası Sedat Hamarat öldü... İşte bu kadar kolay yazılıyor. Geride iki çocuk, bir eş, baba-anne-kardeş bırakarak geçip gitti...
Daha üç gün önce Zonguldak Kozlu'da ölen işçiler, 17 Mayıs 2010'da Zonguldak Karadon Beldesinde yaşanan ve otuz(30) işçinin ölümüyle sonuçlanan kazadan sonra diğer maden işçileriyle birlikte haykırmıştı:
Can güvenliğimiz yoook! Biz de onlar gibi ölmek istemiyoruzzz!
Haber olmadı.
Onlar da öldüler, kısa bir haber oldu, o kadar...
Taşeron işçiler yine haykırıyor. Can güvenliğimiz yok, ücretlerimiz(700'le 12oo arasında değişiyor) zamanında ödenmiyor, en basit araç-gereç bile verilmiyor, önlem alınmıyor...
Müfettişler de gelmiş, sormuş soruşturmuş, araştırmış raporunu yazıp bakanlığa göndermiş. "Burada kaza olmuyorsa tesadüfen olmuyordur. Önlem alınmazsa kaza kaçınılmazdır!.."
Sekiz taşeron işçi Kozlu'da ölünce rapor tozlu raflardan ancak indirildi. Yok, sanmıyorum gereği yapılsın diye değil; toplumu yatıştırmak ve bakııınn biz denetim görevimizi yapmışız(!) demek için. Oysa bunu çocuklar bile biliyor, söylüyor. Gereğini yapmadıktan sonra bin rapor olsun ne işe yarar ki...
Bunlar kaza değil. Göz göre göre gelen bir cinayet... Madenleri özel firmalara(üstelik inşaat firmasına), taşeron işçilere emanet ederseniz olacağı budur. Az ücret, az masraf çok kar amaçlı bir özel şirketin madende ne işi var?
Sendikasız işçinin çığlığını kim duyacak? Tek tek çığlıklar birbirine eklenirse, örgütlü olursa ses olur, ışık olur ancak. 700 lira maaşla çalışan örgütsüz işçi söylenir, ama söyleyemez. Orada emek en kutsal değer değildir, paradır insan canının önüne geçen. Grevin, toplu sözleşmenin, iş güvenliği, işçi sağlığının esamesi okunmaz. İşsizliğin kol gezdiği ülkede aynı koşullarda çalışacak yeni işçiler bulmak hiç de zor değil nasılsa...
Peki suç kimin, suçlu kim?
Taşeron olarak çalışan işçiler mi?
Kar amaçlı çalışan özel şirketler mi?
Verilen raporları gözardı edenler mi?
Sadece bize dokunanlara sesimizi çıkarıp diğer alanlara dokunan yılanlara uzaktan bakan bizler mi?
Sahi suçlu kim, suç kimin?
EK: Türk Bayrağının Örttüğü İşçi Ölüler
Sedat Ergin yazmış
Hürriyet Gazetesi