Karaelmas Diyarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Karaelmas Diyarı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2013 Cuma

"SİYAH AKAR ZONGULDAK'IN DERESİ"



Raporlar yazılıyor, afişler asılıyor, eylemler yapılıyor ne haber oluyor ne de önlem alınıyor. Ancak ölüm olunca iki vah vah, bir ahhh(!) geçip gidiyor, unutulmaya terk ediliyor.
Yine öldük, duydunuz mu? Bir madenci yine öldü; biri ağır beş madenci de yaralı...  
Zonguldak'ın Gelik Beldesinde özel bir şirkete ait maden ocağında göçük meydana geldi 10 Ocak 2013... 34 yaşındaki, iki çocuk babası Sedat Hamarat öldü... İşte bu kadar kolay yazılıyor. Geride iki çocuk, bir eş, baba-anne-kardeş bırakarak geçip gitti...

Daha üç gün önce Zonguldak Kozlu'da ölen işçiler, 17 Mayıs 2010'da Zonguldak Karadon Beldesinde yaşanan ve otuz(30) işçinin ölümüyle sonuçlanan kazadan sonra diğer maden işçileriyle birlikte haykırmıştı: 

Can güvenliğimiz yoook! Biz de onlar gibi ölmek istemiyoruzzz!

Haber olmadı.

 Onlar da öldüler, kısa bir haber oldu, o kadar...

Taşeron işçiler yine haykırıyor. Can güvenliğimiz yok, ücretlerimiz(700'le 12oo arasında değişiyor) zamanında ödenmiyor, en basit araç-gereç bile verilmiyor, önlem alınmıyor...

Müfettişler de gelmiş, sormuş soruşturmuş, araştırmış raporunu yazıp bakanlığa göndermiş. "Burada kaza olmuyorsa tesadüfen olmuyordur. Önlem alınmazsa kaza kaçınılmazdır!.." 

Sekiz taşeron işçi Kozlu'da ölünce rapor tozlu raflardan ancak indirildi. Yok, sanmıyorum gereği yapılsın diye değil; toplumu yatıştırmak ve bakııınn biz denetim görevimizi yapmışız(!) demek için.  Oysa bunu çocuklar bile biliyor, söylüyor. Gereğini yapmadıktan sonra bin rapor olsun ne işe yarar ki... 

Bunlar kaza değil. Göz göre göre gelen bir cinayet... Madenleri özel firmalara(üstelik inşaat firmasına), taşeron işçilere emanet ederseniz olacağı budur. Az ücret, az masraf çok kar amaçlı bir özel şirketin madende ne işi var
Sendikasız işçinin çığlığını kim duyacak? Tek tek çığlıklar birbirine eklenirse, örgütlü olursa ses olur, ışık olur ancak. 700 lira maaşla çalışan örgütsüz işçi söylenir, ama söyleyemez. Orada emek en kutsal değer değildir, paradır insan canının önüne geçen. Grevin, toplu sözleşmenin, iş güvenliği, işçi sağlığının esamesi okunmaz. İşsizliğin kol gezdiği ülkede aynı koşullarda çalışacak yeni işçiler bulmak hiç de zor değil nasılsa...

Peki suç kimin, suçlu kim?
Taşeron olarak çalışan işçiler mi?
Kar amaçlı çalışan özel şirketler mi?
Verilen raporları gözardı edenler mi?
Sadece bize dokunanlara sesimizi çıkarıp diğer alanlara dokunan yılanlara uzaktan bakan bizler mi?
Sahi suçlu kim, suç kimin?  



EK: Türk Bayrağının Örttüğü İşçi Ölüler
Sedat Ergin yazmış
Hürriyet Gazetesi       

7 Ocak 2013 Pazartesi

YİNE ZONGULDAK YİNE "KADER KİME ŞİKAYET EDEYİM SENİ?"



Türkiye Taş Kömürü İşletmesinin Kozlu Müessesesine ait maden ocağındaki patlamada özel bir şirkete ait sekiz  işçi yaşamını yitirdi...
Yine maden, yine kaza, yine acı. Vee yine taşeron işçi sorunu, iş güvenliği sorunu.Yine Zonguldak...

-630 kotunda TTK hazırlık işlerini yapan taşeron firmanın bulunduğu bölgede olay meydana geliyor.

- 630 Kot, ne demek? Deniz seviyesden (0),  630 metre yerin altı demek. Eksi 630'da taşeron işçinin ne işi var? Sadece Kozlu bölümünde değil, Zonguldak'ın tüm maden ocaklarında taşeron işçiler de çalışıyor. Başka illerde, başka işlerde  taşeron işçilerden yararlanılıyor. Ucuz emek gücü, sendikasız işçi...
 
"Pamukta, tütünde neler dönüyor
Demirden, petrolden kimler vuruyor?
Millet ucun ucun akmış gidiyor
'Benim bu gidişe aklım ermiyor'
Vahdettin döküntüsü fetva veriyor.

Derdim çoktur, hangisine yanayım?
Hangi bir kurbana ağıt düzeyim?
Ne yöne gittik ki geldik bu yana?
Kemal'im Kemal'im tatlı Kemal'im,
Kılıcı belinde atlı Kemal'im.

Hele bir de kahvelere Irgat Pazarlarına
Hele bir de zindanlara
Çık hele bir
Çık hele bir Kemal'im
Yazın gel, güzün gel, zemheride gel
Zemheri soğuk dersen Kemal'im
Azıcık beride gel,
Gel de anlasınlar sen kimin Kemal'isin
Ağanın mı, beyin mi, beyoğlunun mu?

Gel hele bir
Gel hele bir
Gel de anlasınlar sen kimin Kemal'isin.

Gel de bir gör hallerimizi
Kimler çalıp çırpar ellerimizi
Yunuslu, Pirsultanlı dillerimizi.

Sen hep Samsun'a mı çıkarsın?
Ay oğul, ay Kemal'im
Hele bir de her yere
Çık hele bir
Çık hele bir Kemal'im.

Çık ki her yer Samsun olsun Kemal'im
Çık ki her yer Samsun olsun Kemal'im..."



Hasan Hüseyin'e selam olsun, ne diyim, ne edeyim, ne güzel yazmış, ne güzel söylemiş...  Sadece o mu? 

"Kırmızı gülün alı var/ Her gün ağlasam da yeri var
Bugün benim efkarım var/ Amaaaannnn..."

Beklenen kar bugün Zonguldak'a  düştü, düştü de ne oldu? 

"Kar beyazdır ölüm" diyen genç yaşta yitirdiğimiz Kerim Tekin'in acı çığlığı kulaklarımda, "kömür karası ölüm"  içimi titretiyor şu an. Üşüyorum sıcacık evimde üşüyorum. Dostlarım çok üşüyorum... 


EK: İlk fotoğraf Zong. Maden Mühendisleri Odası

Ek : Doğukan'ın Gözyaşları
Orhan Birgit yazmış
Cumhuriyet Gazetesi

EK: Karaelmasın Değeri
Mümtaz Soysal yazmış
Cumhuriyet Gazetesi  

     

17 Mart 2012 Cumartesi

NE DE OLSA KIŞIN SONU BAHARDIR

Bugün 15 Mart 2012...
Dün ve bugün kar yağdı, yetmedi, ara ara dolu yağdı...
Varsın yağsın...


Kar bir süreliğine sıkıntı getirse de sonunda tüm mikropları, kiri pası silip süpürecektir...
Son yıllarda toplumca çok kirlenmiştik; bu nedenle de temizlik uzun sürdü sanırım. Yağdı yağdı yağdı...
İstediği temizliğe ulaşamadı demek ki, durdu durdu, bir daha yağdı..



Baharın eli kulağında, varsın yağsın, bugün değilse yarın...

"Ne ağlarsın benim zülfü siyahım
Bu da gelir, bu da geçer ağlama
Göklere ulaştı figanım ahım
Bu da gelir bu da geçer ağlama

Bir gülün çevresi dikendir hardır
Bülbül har elinden ah ile zardır
Ne olsa da kışın sonu bahardır
Bu da gelir bu da geçer ağlama"

Dileğim gelenin bizim baharımız olması, Arap'ın Acem'inkinden önce...

18 Ocak 2012 Çarşamba

KENDİNE İYİ BAK


"Kendine iyi bak!" kullanıldığında hep sıradan bir sözmüş gibi gelirdi bana. Ama Alanya'da gittiğim doktorun, "Kendine hiç iyi bakmamışsın..." sözüyle çarpıldım. Kızamadım doktora, çünkü haklıydı. Ben kendime bakmıyorum.Bakamıyorum değil, bakmıyorum. Şu dünyada önem vermediğim tek kişi olduğum gerçeğiyle yüzleşmek zorunda kaldım. Mazeretim de yok. Bu her zaman böyleydi...
Doktor, yeni doktorlar önerdi. Dahiliye, cildiye, kalp damar ve ardından diyetisyen... Gittim, gitmediğim bir doktor daha var, genel cerrah, ona da sonra gideceğim.
Sonuç, hastalıkların en tatlısı olan "Şeker" çıktı; 165 olmuş şekerim. Doktorun şaşkınlığı gözümün önünden gitmiyor:

"Bugüne değin hiç tokluk şekeri yaptırmadın mı?!"

Doğrusu yaptırmadım, bir iki kez açlık şekerime baktırdım; gerek görmediler tokluk şekerine bakmayı, ne bileyim... Sağlığımla ilgili soruları yanıtlamada da pek başarılı olamadım. İnsan biraz kendini dinlemeliymiş,öğrendim. Bedenin sesi çok şey anlatıyor, duymak için dinlemek gerek...
On beş günlük ilaç verdi, geçmezse şeker tedavisine başlanacakmış.
Bu arada başka ilaçlarım var, ultrason randevum, bir de diyet listem...

Bu diyet listesiyle ben kilo alırım gibi geliyor, günde altı kez söylenenleri tüketirsem yandım gitti. Daha sonra diyet listemden sözederim belki...

İlk gördüğüm yasaklar listesindeki 'Çerez' yasağı! Bak bu beni zayıflatır işte. Çarşıya çıktığımda almak istediğim tek yiyecek çerez, en çok da ayçekirdeğiydi. Vazgeçtim gitti işte...

Ha, bu arada doktor, "Sen çok sıkılmışsın, neye sıkıldın bu kadar?" da dedi!
"Haberleri izliyorum!" diyemedim. "Sivil Örümceğin Ağında" kitabını okuyorum da diyemedim... Sıkılmamak mümkün mü siz söyleyin can dostlar, mümkün mü sıkılmamak?

Alanya'da yağmurlar dindi; güneş açtı, dışarlar içerden sıcak...
Yurt kar altında diyor haberler.
" Karaelmas" diyarı bile "beyazelmas"a dönmüş, okullar tatil olmuş.
Kar manzaralı yazılarınızı okuyorum. Diğerlerini de... Yorumlara yeterince zaman ayıramıyorum bilesiniz.

Sevgili dostlar şimdilik bu kadar. Gitmeden, artık benim için sıradanlığını yitiren sözü sizin için de kullanmak istiyorum:

"Kendine İyi Bak" Sevgili Dostum!
Sağlık olmadan hiçbir şey istediğimiz gibi olmuyor çünkü...

9 Mayıs 2011 Pazartesi

ZONGULDAK'TAN BAŞBAKAN GEÇTİ


Yok yok izlemeye gitmedim.Ben kuaföre gittim.

Badanadan sonra, dip köşe temizlik yaptım; ev tertemiz oldu.Sıra bana geldi...

Zonguldak'ta temizlik sizin oralardakine pek benzemez. Farklıdır Zonguldak'ın karası, yağlıdır; yağlı karadır. Zor paklanır, onun için Zonguldak insanı zorludur, dirençlidir. Kolay kandırılmaz, biraz şans tanısa da sildi mi kökten siler, temizler tüm kirleri. Zonguldak temizlenince de başka türlü güzel görünür.

Zonguldak kömürdür, kömürden geçinir. Ne yazık ki tek geçim kaynağı maden ağacı da budana budana bir iki dala kaldı. Kaçakçılara terk edildi maden ocaklarının çoğu, "Ölen ölür!", "KADERDİR!" dendi; "Kalan sağlar bizimdir!" anlayışıyla beraber yüründü uyduruk kömür yollarında... Kömürün yanında başka iş alanları açılmadı yıllardır, küçüle küçüle bugünlere geldi. Eskiden göç alan Zonguldak artık göç veriyor dört bir yana.

Temizliğe gelen kadınla konuşuyoruz mola anlarında, anlatıyor:

"Kocam, kaçak maden ocağında çalışıyordu, kazada kaburgası kırıldı, üç ay iş göremez raporu aldı, şimdi evde. Önce çalışmama karşı çıktı, şimdi ses çıkarmıyor. 'Sen benden çok kazanıyorsun.' diyor. O, günde 30; ben 80 alıyorum...


Zonguldak nasıl bu duruma getirildi biliyor musunuz? Devlet 100 dolara mal ettiği kömürü demir çelik fabrikalarına 30 dolara sattı.Kimler yararlandı bu durumdan, onu da söyleyeyim; demir çelik ürünlerini kullanan sanayiciler, iş adamları... Sonra da aynı devlet 'Madenler zarar ediyor, tez kapatıla!" buyruğu verdi. Küçültüldü TTK... Çalışanların çoğu genç yaşta emekli edildi. Sendika sendika olmaktan çıktı, düzene alkış tutar hale getirildi.

Pırıl pırıl gençlerimiz iyi üniversitelerde okudu, gittikleri yerlerde kaldı. Genç emekli ana-babalar, kendilerine uygun yurt köşeleri aradı yerleşmek için. Zonguldak küçüldü, küçücük kaldı.
Dul ve yetimleri çok olan Zonguldak kaldı geriye...

"Kırmızı gülün adı var,
Her gün ağlasam da yeri var;
Bugün benim efkarım var.
Ah bu gönül arzu eder seni seni yar...

Kırmızı gülün pürçeği aman aman,
Yar önümde oynar köçeği,
Neyleyim yarsız döşeği, aman aman,
Ah bu gönül arzu eder seni seni yarrr seniiii!.."

Ya ben ne anlatıyordum? Nereye geldim? Haaa, cumartesi günü Zonguldak'tan başbakan geçti! Zonguldak Zonguldak olalı böyle işkence görmedi. Şehir kuşatılmış gibiydi. Her adımda polisle burun buruna geliyordunuz. Şöyle bir nefes alayım diye başınızı dik tutmak istediğinizde caminin tepesinden size uzanmış namlusuyla dev gibi komandoları fark ediyordunuz.Düşman işgalindeyiz de biz mi bilmiyoruz? Kimi kimden koruyorsunuz? Elim fotoğraf makinama uzanıyor, vazgeçiyorum. Alnımın ortasına bir kurşun gelirse korkusuyla ürperiyorum.

Zonguldak ülkenin en güvenli yeri. Kalabalıkların arasında Zonguldak'tan tanıdık yüz arıyorsunuz, yok, bir tek tanıdık kişi göremiyorsunuz. Hepsi yabancı yabancı bakıyor size...

Kuaför, pencereden bakıyor; tanıdıklarını görüyor: 'Aaa! bizim köylüler hep burda!' Biraz sonra, kapı çalınıyor, gelen kuaförün köyden akrabaları. Köyden bedava araba kalktığını görünce Zonguldak'a gezmeye geldiklerini söylüyorlar...

Dershaneden çıkan genç kızlar geldi kuaföre öfke içinde. Yaaa, geçirmediler, eve gideceğiz; tüm yolları kapatmışlar! Zaten şifreler, kopyalar canımıza yetti, puanlarımız hiç edildi; şimdi de zamanımızı çalıyorlar! Evlere telefon ediliyor, geç kalış nedenleri açıklanıyor.
Biri 'Aaaa, yalan söylüyor! Karaelmas Üniversitesini 2007'de biz açtık, diyor! Süleyman Demirel açmıştı, biz de şuradan izlemiştik!'. Hafızamı yokluyorum, 90'lı yıllar diye kalmış açılış tarihi.
Diğer müşteriler ağır konuşuyor. Bölecekler, bizi birbirimize kırdıracaklar bu gidişle! Tüm değerlerimize saldırılıyor, hem de çirkinleşerek, diyor biri. 'Bu çirkin kasetleri kim çekiyor, kim servis yapıyor?' sorusunu ortaya atıyor diğeri. 'Çocuklar işsiz, ne olacak halimiz?" diyor öteki. Kuaför müşterisinin azaldığından yakınıyor. Seçimden çok geçim konuşuluyor buralarda...

Eve gelmek için kuaförden çıktığımda saat 19.00'a geliyordu. Helikopterler havada turlarken yollar hala açılmamıştı. Gazi Caddesinin arka sokağı bomboştu, iki başından polisler kapatmışlar; kendileri de başında bekliyorlardı. Kalabalık içeri girmek istiyor, onlar izin vermiyor! İş yerleri, eczaneler, pastaneler, hediyelik eşya satan mağazalar var burada.Ertesi gün 'Anneler Günü', ama esnaf müşterisiyle buluşamıyor...

Güç bela otobüs durağına doğru ilerliyorum; yollar, kaldırımlar öfke küpü insanlarla dolu. Hareket halindeki otobüse dar atıyorum kendimi. Ayakta tutunmaya çalışırken, otobüs şoförü camı açmış, yolun ortasından salınarak geçen sakallılara bağırıyor: 'İnsanız biz, biz de insanız; yeter yahu!'

Eve gelince Karaelmas Üniversitesi'nin resmi veb sitesini açıp bakıyorum, ne zaman kurulmuş diye:


"Üniversitemizin çekirdeğini teşkil eden Mühendislik Fakültesinin orijini 1924 yılında kurulan Maden Mühendislik Mektebi’dir. Bu kurum sırasıyla Maden Meslek ve Başçavuşları Okulu, Maden Teknik Okulu, Mühendislik Mimarlık Akademisi aşamalarından geçerek 2809 Sayılı Kanunla Hacettepe Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanarak Zonguldak Mühendislik Fakültesi adını almış ve 11.07.1992 tarih 21281 Sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3837 Sayılı Kanunun 9. Ek Maddesi ile Zonguldak Karaelmas Üniversitesi kurulmuştur."

Acı acı gülümserken, eşim mutfaktan sesleniyor: ' Hadiii ama, yemekler soğuyacak!'

Eve geç gelmek güzel oluyormuş dostlar, siz de deneyin ara sıra da olsa...


EK: Yılmaz Özdil yazmış:
Zong'uldak

10 Nisan 2010 Cumartesi

ÇITIR




Beyti Kebap buymuş efendim. Hep duyuyordum adını, ama ilk kez Çıtır'da yedim. Çok da beğendim. Ustanın eline sağlık...











Öğretmen arkadaşlarımla bu ayki toplantımızı Çıtır'da yaptık. Çıtır Demir Park'ta...

Bakalım beğenecek misiniz?

Manzaraları camın arkasından çektim, yine de güzel, en azından fotoğrafçılıkta ilerlediğim duygusunu yaşatıyorlar bana...

O gün başka fotolar da çektim. Ancak hepsi bir postta fazla oluyor. Onlar da az sonra...

11 Şubat 2009 Çarşamba

ZONGULDAK'TA MADEN KAZASINDA ÖLDÜLER


DİLEK: ZONGULDAK ZONGULDAK VURUR YÜREĞİM
Yukarıda link verdiğim yazıyı 3 Kasım 2008 tarihinde yazmışım. "Zonguldak Zonguldak Vurur Yüreğim" yazının başlığı... Şimdi neden mi hatırladım bu yazımı?

O sıra maden ocaklarında çalıştırılacak işçilerin sınavı yapılıyordu. Kazananlar mutlu, diğerleri mutsuz olacak diye yazdıktan sonra eklemişim:

"Dilerim olmaz, ama bu durum ocaktaki bir iş kazasıyla tersine dönmez!!!!

Ve ne yazık ki dileğim gerçekleşmedi. Madendeki kazada sınavı kazanıp ocak ayında işe başlayan iki madenci iş kazasında yaşama veda ett! Güle oynaya girdikleri maden ocağından,
"Al bayraklı cenazeler" olarak geri döndüler...

Aşağıdaki o yazımdan bir bölüm sadece...

Yalnız olayın bir başka boyutuna dikkat çekmek istiyorum. Üç bin kişinin, madende kazmacı olarak alınacağı bu sınava, kaç kişi başvurmuş dersiniz? Otuz yedi bin yüz doksan altı kişi. Otuz yaşın altında bu kadar kişi. Otuz yaşını geçenler başvuramıyor.Ayrıca Zonguldak nüfusuna kayıtlı olmak ya da Zonguldak'ta oturma koşulu var başvurabilmek için. Bir de sınırlama olmasaydı kimbilir kaç kişi olacaktılar? İnanılır gibi değil! Ve içlerinde üniversite mezunları da var.

Adayların avuçlarına bakılacak, kocaman direkler taşıttırılacak, kazma-kürek-balta kullanmalarına bakılacak, boy-kilo orantısı alınacak. Kısaca fiziksel güçleri sınanacak. Buradan başarıyla geçenler arasından çekilecek kurra ile üç bin kişi maden ocağında kazmacı olmaya hak kazanacak. Bunlar mutlu, sınavı kazanamayan otuz dört bin yüz doksan altı kişi mutsuz olacak. Dilerim olmaz, ama bu durum, ocaktaki bir iş kazasıyla tersine de dönebilir ne yazık ki...


Katarlarım al bayraklı cenazelerim
Kimi ağlar ekmek ekmek ne bilem
Kimi ağlar okul okul ne bilsin
Ne bilsin grizuyu, grevi, sendikayı Kemal'im
Ne bilsin yoksul yetim

KİMSE YOK MU

"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...