29 Ekim 2012 Pazartesi
24 Ekim 2012 Çarşamba
BAYRAMLARIMIZ BAYRAM GİBİ OLSUN
Kurban Bayramını kutlamak için Alanya'ya babama geldim.
29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramımızı kutlamak için Ankara'ya Ata'mıza gideceğim.
30 Ekim'de yuvamda olacağım kısmetse...
Yalansız, dolansız, yasaksız günlerde sevgiyle kucaklaşmanın tadına varacağımız bayramlara ulaşmamız dileğiyle sevgilerimi gönderiyorum tüm dostlara...
29 Ekim'de Cumhuriyet Bayramımızı kutlamak için Ankara'ya Ata'mıza gideceğim.
30 Ekim'de yuvamda olacağım kısmetse...
Yalansız, dolansız, yasaksız günlerde sevgiyle kucaklaşmanın tadına varacağımız bayramlara ulaşmamız dileğiyle sevgilerimi gönderiyorum tüm dostlara...
18 Ekim 2012 Perşembe
16 Ekim 2012 Salı
4 Ekim 2012 Perşembe
SURİYE'YLE SAVAŞA HAYIR
Bu kimin savaşı? Kim için, ne için savaşacağız? Neden savaşacağız? Bile bile lades mi diyeceğiz? Hayır, bin kez hayır...
Bizi Savaşa bulaştırmak için bin türlü oyun oynanıyor uzun süredir, herkes farkında... Sonunda bu duruma getirdiler. Sebep olanlar, çapulcularla gurur duyanlar gitsin cepheye, bedeli neyse ödesinler. Biz "Yurtta barış dünyada barış" istiyoruz.
Hayır, Tezkereye de Savaşa da Hayır diyoruz...
Bizi Savaşa bulaştırmak için bin türlü oyun oynanıyor uzun süredir, herkes farkında... Sonunda bu duruma getirdiler. Sebep olanlar, çapulcularla gurur duyanlar gitsin cepheye, bedeli neyse ödesinler. Biz "Yurtta barış dünyada barış" istiyoruz.
Hayır, Tezkereye de Savaşa da Hayır diyoruz...
2 Ekim 2012 Salı
HOŞGELDİM
Uzun yolculuklarda sık sık mola vermeyi severim ben. Hele yol kenarlarında o yörenin ürünlerini satanları gördükçe durup tek tek inceleme isteği duyarım. Alışverişi sevmeyen ben böyle zamanlarda alışveriş delisi olurum.
Eşim tam tersi davranış sergiler direksiyon başında. Her mola hızımı kesiyor, ilgimi dağıtıyor diyor; olabildiğince az moladan yana. Aradan sonra yeniden başlamak zor geliyormuş sürücüye. Haklı galiba...
Yazmak da uzun soluklu bir yolculuk değil mi? Yazdıkça yazası geliyor insanın; ara verince yeniden başlamak kolay olmuyor işte...
Pazar akşamı döndük tatilden, blogumu özlemişim, blog doslarımı özlemişim. Yazacağım, paylaşmak istediğim ne çok şey birikmiş ama nereden, nasıl başlayacağımı bilemedim. Önce merak ettiklerimi okumaya karar verdim. İyi ki öyle yapmışım.Yoksa çok şey kaçıracakmışım...
Gülsen öğretmenimizin "Yapraklar"ını, ağaçlarını sevdim, meyvelerinden tattım; Ali Zafer Sapçı'nın "Briç Oyunu" blogunda Hasan Hüseyin'in "Demedim ki" şiirini okudum.
Gökçedeniz'de Atol Behramoğlu'nun "Ne Çok Hain" adlı yeni şiirini Cumhuriyet gazetesinden sonra ikinci kez orada okudum aynı zevkle...
"Okuyamazsın" blogunda Gülen'in hastalıklarına üzülürken hüzünle neşeyi birlikte harmanladığını gördüm; İçimdeki Yolculuk'ta Funda'nın kaybettiği bebeğine yandım.
Evrenin Dünyası'nda "Kendini Sevmiyorsun sen, çünkü kendine zaman ayırmıyorsun" cümlesinde kendimi buldum.
"Bu şehirdeki en büyük suç, neden bir çocuğun çıplak ayakları değildir ki?" sorusu yüzüme bir kamçı gibi çarptı Parpali'nin "Başka Türlü Bir Şey" blogunda. Kendimi Lalenin Bahçesine zor attım.
Sahibine Mektuplar'da Fuat'la annesini kucaklamak istedim...
"Jivago" adlı blog sahibi Mehmet beyin kedilerini okşadım, hayvan haklarını gündeme taşıyan oğlu Tolgaya ve aynı duyarlılıkta "Özgür Anne" adlı blogundaki duyurusu için kızıma ayrı ayrı teşekkürlerimi gönderdim sessizce...
Mehmet Bilgehan Merki'nin blogundan Üsküp'e uzandım; Asortik Krep'in dediği gibi "Göller de kuşlar da hep var olmalı, olması için ne gerekiyorsa yapılmalı dedim ben de. Şarkılar, türküler çınlamalı yurdumun her köşesinde...
Hastalar şifa bulmalı dileklerimle üstünü örttüğüm "Öykü" nün blogundan parmaklarımın ucunda yürüyerek sessizce çıktım.
"Elif'in Terazisi"ne de çok geçmiş olsun diyorum eşiyle birlikte sağlık diliyorum zor günler geçirmişler anlaşılan...
Zor günler geçiriyoruz aslında hep birlikte değil mi?
"Sevgili Dünlük" yazmış, dizi dizi Mehmetler bayrağa sarılı uyuyorlar blogunda biz uyanalım diye, ama bilmem ki uyanabilir miyiz? Annesi duygularımıza tercüman olmuş doğrusu, bakın ne demiş. "Bugün çok sevinçliyim; şehit haberi gelmedi çünkü!...
"Kırmızı Günlük" Beenmaya'nın zamanla, kendisiyle, insanlıkla hesaplaşması; "Esinti Penceresi" nde ise şarkılar devam ediyor yine...
"Hoşgeldiniz" diyen Çınar'da yitirdiğimiz yeri doldurulmazlardan Sevgili Neşat Ertaş'ımızla ilgili abuk sabuk laf edenlere verdiği cevabı okudum. Kişiler gelip geçer, sanatçılar ve onların eserleri dünya var oldukça yaşar. Türküler, türkülerimiz ana sütü gibi ak tertemiz türkülerimizi susturamayacaklar merak etmeyin siz...
Şimdilik bu kadar...
Siz Neşet Ertaş'ın dizelerini okuyun, fotoğraftaki Ela Yağmur'un lokmalarından atıştırın; ben de diğer blogları dolaşmaya gideyim izninizle...
Aranıza hoşgeldim...
NOT:LÜTFEN OKUYUNUZ:
MEHMET
Sevgili Dünlük yazmış...
Eşim tam tersi davranış sergiler direksiyon başında. Her mola hızımı kesiyor, ilgimi dağıtıyor diyor; olabildiğince az moladan yana. Aradan sonra yeniden başlamak zor geliyormuş sürücüye. Haklı galiba...
Yazmak da uzun soluklu bir yolculuk değil mi? Yazdıkça yazası geliyor insanın; ara verince yeniden başlamak kolay olmuyor işte...
Pazar akşamı döndük tatilden, blogumu özlemişim, blog doslarımı özlemişim. Yazacağım, paylaşmak istediğim ne çok şey birikmiş ama nereden, nasıl başlayacağımı bilemedim. Önce merak ettiklerimi okumaya karar verdim. İyi ki öyle yapmışım.Yoksa çok şey kaçıracakmışım...
Gülsen öğretmenimizin "Yapraklar"ını, ağaçlarını sevdim, meyvelerinden tattım; Ali Zafer Sapçı'nın "Briç Oyunu" blogunda Hasan Hüseyin'in "Demedim ki" şiirini okudum.
Gökçedeniz'de Atol Behramoğlu'nun "Ne Çok Hain" adlı yeni şiirini Cumhuriyet gazetesinden sonra ikinci kez orada okudum aynı zevkle...
"Okuyamazsın" blogunda Gülen'in hastalıklarına üzülürken hüzünle neşeyi birlikte harmanladığını gördüm; İçimdeki Yolculuk'ta Funda'nın kaybettiği bebeğine yandım.
Evrenin Dünyası'nda "Kendini Sevmiyorsun sen, çünkü kendine zaman ayırmıyorsun" cümlesinde kendimi buldum.
"Bu şehirdeki en büyük suç, neden bir çocuğun çıplak ayakları değildir ki?" sorusu yüzüme bir kamçı gibi çarptı Parpali'nin "Başka Türlü Bir Şey" blogunda. Kendimi Lalenin Bahçesine zor attım.
Sahibine Mektuplar'da Fuat'la annesini kucaklamak istedim...
"Jivago" adlı blog sahibi Mehmet beyin kedilerini okşadım, hayvan haklarını gündeme taşıyan oğlu Tolgaya ve aynı duyarlılıkta "Özgür Anne" adlı blogundaki duyurusu için kızıma ayrı ayrı teşekkürlerimi gönderdim sessizce...
Mehmet Bilgehan Merki'nin blogundan Üsküp'e uzandım; Asortik Krep'in dediği gibi "Göller de kuşlar da hep var olmalı, olması için ne gerekiyorsa yapılmalı dedim ben de. Şarkılar, türküler çınlamalı yurdumun her köşesinde...
Hastalar şifa bulmalı dileklerimle üstünü örttüğüm "Öykü" nün blogundan parmaklarımın ucunda yürüyerek sessizce çıktım.
"Elif'in Terazisi"ne de çok geçmiş olsun diyorum eşiyle birlikte sağlık diliyorum zor günler geçirmişler anlaşılan...
Zor günler geçiriyoruz aslında hep birlikte değil mi?
"Sevgili Dünlük" yazmış, dizi dizi Mehmetler bayrağa sarılı uyuyorlar blogunda biz uyanalım diye, ama bilmem ki uyanabilir miyiz? Annesi duygularımıza tercüman olmuş doğrusu, bakın ne demiş. "Bugün çok sevinçliyim; şehit haberi gelmedi çünkü!...
"Kırmızı Günlük" Beenmaya'nın zamanla, kendisiyle, insanlıkla hesaplaşması; "Esinti Penceresi" nde ise şarkılar devam ediyor yine...
"Hoşgeldiniz" diyen Çınar'da yitirdiğimiz yeri doldurulmazlardan Sevgili Neşat Ertaş'ımızla ilgili abuk sabuk laf edenlere verdiği cevabı okudum. Kişiler gelip geçer, sanatçılar ve onların eserleri dünya var oldukça yaşar. Türküler, türkülerimiz ana sütü gibi ak tertemiz türkülerimizi susturamayacaklar merak etmeyin siz...
Şimdilik bu kadar...
Siz Neşet Ertaş'ın dizelerini okuyun, fotoğraftaki Ela Yağmur'un lokmalarından atıştırın; ben de diğer blogları dolaşmaya gideyim izninizle...
" Ne söyleyeyim şu dünyanın halına
Dağlar ayrı ayrı çöl ayrı ayrı
Şu insanlar bölüşmüşler dünyayı
Hudut ayrı ayrı yol ayrı ayrı
İnsanlık gastine silah yapılmış
Belli insan kötülüğe kapılmış
Tetikler çekilmiş atom atılmış
Tetik ayrı ayrı el ayrı ayrı"
Dağlar ayrı ayrı çöl ayrı ayrı
Şu insanlar bölüşmüşler dünyayı
Hudut ayrı ayrı yol ayrı ayrı
İnsanlık gastine silah yapılmış
Belli insan kötülüğe kapılmış
Tetikler çekilmiş atom atılmış
Tetik ayrı ayrı el ayrı ayrı"
Aranıza hoşgeldim...
NOT:LÜTFEN OKUYUNUZ:
MEHMET
Sevgili Dünlük yazmış...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
KİMSE YOK MU
"bu geceyi bağırtan ben değilim bu geceyi bu bir yürek gibi buğulu bu uğultulu yangın gecesini rezil rezil bağırtan ben değilim gem...
-
Kaç zaman oldu yazmayalı...
-
ANKETİN SORUSU ŞU: Sizce Türkiye'nin en ÖNEMSİZ sorunu nedir? Seçeneklerden sadece birini tıklayacaksınız. Şimdiden teşekkürler...