PEMBE FİLİ DÜŞÜNME
Zeynep Selvili Çarmıklı
2018
İnkılap Kitabevi
207 sayfa
2-3 yaşındaki çocuklarda oluyor galiba, artık kendisini bir birey olarak ortaya koyabilmek için anne babasıyla inatlaşıyor. Onların yap dediğini yapmıyor, yapma dediğini yapıyor. (Bunu bir yerlerde okumuş ya da duymuştum, bilimselliğini/gerçekliğini bilmiyorum.Ama çevredeki çocuklarda bunu gözlemliyorum.) İşte bu kitabın adı da bende böyle bir inatlaşma hissi uyandırıyor. "Pembe fili düşünme!" Düşüneceğim, hadi bakalım düşünüyorum, pembe fil pembe pembe pespembe fil.
*
Çocukluğu bırakıyorum, kitaba geliyorum.
Aslında çocukluğu çok da bırakamıyorum, çünkü her sorunun kaynağını çocuklukta buluyorum. Bu kitapta da buldum.
Yazar kendi sorunlarından yola çıkarak paylaşmış bilgilerini. Psikoloji öğrencisi iken bir gün arabada kalp krizi geçirmiş. İşin aslı kalp krizi sandığı şey panik atakmış. Yeniden panik atak geçiririm korkusuyla önce araba kullanmayı bırakmış, sonra ona arabadaki panik atak krizini hatırlatıyor diye garaja gitmeyi. Korkusu büyümüş ve evden çıkmaya bile korkar hale gelmiş, ya dışarıda da panik atak geçirirsem diye.
Bir de psikoloji okuduğu halde bu şekilde olmasını kendisine yedirememiş. "Bir de psikolog olacaksın" etiketi altında bunları yaşamak daha da yıpranmasına sebep olmuş.
Bu kitabı yazarken de çok boğuşmuş kendisiyle. Bütün arkadaşları, meslektaşları kitap yazmış, kariyerinde yükselmiş, kendisi geri kalmış. Tembellik ettiğini, hatta aptal olduğunu düşünmüş.
*
Ben yazarın bu sıkıntılarını okudukça çocukluğunda ne yaşadı acaba diye geçirdim içimden. Çünkü bugüne kadar okuduğum bu tarz kitaplardan edindiğim bilgi şu ki; tüm bu sorunlar çocuklukta anne babanın, çoğu zaman kötü niyetli olmayan ama şuursuzca ettiği bir lafa dayanıyor. Yazar anne babasından ve çocukluğundan çok bahsetmiyor. Geçmişi kurcalamıyor. Ama bir cümlede yakaladım ben sorunun kaynağını.
Yazara çocukken annesi demiş ki: "Herkes okumayı söktü be çocuğum! Sen neden bu kadar yavaşladın?”sf.151
İşte!
Bum!
Biliyordum.
Ondan sonra bu çocuk niye böyle kendine acımasız oldu?
Of anne babalar yaaaa!
*
Yazar bu bağlantının üzerinde çok durmamış. Mantıklı aslında, durup ne yapacaksın? Olan olmuş.
Bu bağlantıyı nasıl çözeriz, üzerinde durulması gereken bu.
Panik atağını, panik atağa merak duygusuyla yaklaşarak çözmüş. Meraklı bir çocukmuş küçükken. Büyüdükçe bu duygusu körel(til)miş. O merak halini tekrar yakalayarak panik ataklarına korku ile değil merakla yaklaşmaya çalışmış. Şimdi bunu hissediyorum, bakalım birazdan ne olacak... gibi. Bu yaklaşım şefkat de içerdiğinden iyi gelmiş.
*
Gittiği bir seminerde herkesin kendisinden daha deneyimli, bilgili, akıllı olduğunu düşünüp kendini aptal hissetmiş. Eğitmen, katılımcılara bir kağıda kendileri hakkında düşündükleri en kötü şeyi yazıp göğüslerine yapıştırmalarını istemiş. Yazar kendi kağıdına aptal yazmış. Diğerlerinin yazdıklarına ise inanamamış, çünkü deneyimli, bilgili, akılı sandığı insanların kendilerini korkak, pis, çirkin, beceriksiz... vb bulduklarını görmüş.
Kendi kendimize acımasız etiketler yapıştırıyoruz, aslında öyle olmadığımız halde. Başkalarına gösterdiğimiz anlayışı kendimize göstermiyoruz.
Bununla ilgili daha ayrıntılı bilgi "İyi Hissetmek" kitabında var.
Bkz: İyi Hissetmek: http://birazkitap.blogspot.com/2016/10/iyi-hissetmek.html
Orada diyor ki:
Örneğin bir yanlış yaptığımızda hemen "Ben beceriksizin tekiyim." diyoruz. Bugüne kadar becerikli olduğumuz pek çok alanı hiçe sayarak. Oysa "Ben beceriksizim" otomatik bir düşünce. Mantıklı düşünsek "Hayır, ben beceriksiz değilim. Benim becerikli olduğum pek çok şey var" olduğunu görürüz.
Bu örnekleri çoğaltabiliriz.
"Beni kimse sevmiyor" mesela. Bazen bu hisse kapılıyoruz. Bunun aslında doğru olmadığını biliyoruz. "Hayır, beni seven insanlar var."
İyi Hissetmek kitabında olayın bu mantıklı kısımlarına odaklanmamız öneriliyor.
*
Pembe Fili Düşünme'de kendimize şefkatle yaklaşmaya değiniliyor daha çok. İçimizdeki o acımasız sesi susturmak değil ama onun yanındaki şefkatli sesi de dinlemekten bahsediyor.
*
"Bir de psikolog olacaksın" lafını işitmesi epey düşündürmüş yazarı. Bir gün annesi yazara derdini anlatıyormuş, yazarın da o sırada zihni başka yerdeymiş, annesini çok dinlememiş, o yüzden de annesi böyle demiş. O başka, o başka diyor yazar kısaca. Mesleğim bu olabilir ama sürekli de mesleğimi icra ediyor olamam.
Haklı gözüküyor ama bana çok da o başka o başka gelmiyor. Örneğin psikolog bir anne/babanın çocuğuna kötü muamelesi bana gayet "Bir de psikolog olacaksın"dedirtir.
Ya da daha kendi hakkını savunamayan bir avukat bana "Bir de avukat olacaksın" dedirtir.
"Terzi kendi söküğünü dikemez" diye atasözümüz var bu durumlar için ama bana yuoo kendi söküğünü dikemeyen terzi gayet "Bir de terzi olacaksın" dedirtir.
:)