Azra Kohen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Azra Kohen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2019 Cumartesi

GÖR BENİ



GÖR BENİ

Akilah Azra Kohen

2019

Everest Yayınları

1. Basım - Ocak 2019

593 sayfa


Azra Kohen'in - Çİ - kitaplarında edindiğim izlenimi bu kitapta da edindim. Yazar aslında sadece bilgi vermek istiyor. Toplum ve insanlık olarak nasıl kandırılıyoruz, doğru bildiğimiz yanlışlar, tarihimiz ve tarihi kimlerin nasıl yazdığı, değiştirdiği... vb konularda bildiklerini paylaşmak hem de şiddetle ve yoğun bir arzuyla paylaşmak istiyor. Salt bu bilgileri paylaşmak ilgi çekmeyeceği için bir roman içinde, karakterlerin ağzından, heyecanı yüksek bir kurgu içinde yedirmeye çalışıyor.

Başarılı oluyor mu?

Bana sevimli gelmiyor. İtici buluyorum.

Kitabın başında:

"Zaten yeterince yorgun olan zihninizi hikayenin zaman çizelgesinde hatalar aramak için boşuna meşgul etmeyiniz" diyor yazar. Bu da yukarıda belirttiğim şekilde yazarın aslında "Verdiğim bilgiyi al, gerisini kurcalama" dediği savımı destekliyor.


Yazarın kitabın dipnotlarında müzik önerisinde bulunması, "Araştırın" diye direktifler vermesi de tatsız geliyor. 

*

Kitaptaki hikayede cumhuriyet yeni ilan edilmiş, ülke bir değişim sürecinde. Bunu benimseyenler olduğu gibi bu değişime karşı olanlar da var.

Benimseyenlerden biri Ülkü. Egedeki köyünde savaşı görmüş ve bizzat yaşamış olan Ülkü, annesi, anneannesi ve kardeşleri Ayşe, İlmiye ve Ali ile İstanbul'a gelmiş. Maddi durumları pek iyi değil ama akıllı, çalışkan, gururlu insanlar.

Ayşe terzilik yapıyor.

İlmiye ve Ali okuyor.

Aynı sınıfta kız-erkek karma şekilde eğitim alınmasını yadırgayanlar da çıkıyor tabii.

Ayşe'nin sınıf arkadaşı Orhan, bu şekilde düşünenlerden. Ama aldıkları eğitim onun düşüncelerini değiştiriyor.

Fred adlı öğretmenleri onlara dinler tarihinden bahsediyor. İsa'nın aslında zenci ve Yahudi olduğu, Nuh tufanının çok daha önceki yıllarda ve dinlerde de anlatıldığını, kutsal kitapların nasıl oluşturulduğu...vb.

*

Ülkedeki devrimlere ve Atatürk'e karşı olanlardan biri Selim.

Zengin bir ailenin çocuğu. Paşa çocuğu. 

Bir gün erkek kıyafetleri (pantolon) giyerek at kullanan Ülkü'yü görünce ondan çok etkileniyor. Sonra öğreniyor ki onlarla aynı apartmanda yaşıyorlar.

Selim, gerici tarikatların içinde. Ama Ülkü ile tanışınca hayata bakışı da yavaş yavaş değişiyor. 

*

Kitabın sonunda 

Ülkü ve Selim,

İlmiye ve Orhan kavuşuyorlar.

Ayşe ünlü bir modacı oluyor.

İlmiye öğretmen.

Öğretmen Fred ise öldürülüyor.

20 Ağustos 2018 Pazartesi




Azra Kohen

2015

Destek Yayınları

1. Baskı – Temmuz 2015

503 sayfa


Fi ile başlayıp Çi ile devam eden üçlemenin son kitabı.

Başından beri pek beğenmedim ama sonunun nasıl bağlanacağını merak ettiğim için okudum. Zaten de çok yoran ve zaman alan kitaplar değil.

*

Can Manay, en son Londra’da, Duru’nun oynadığı bir oyunun afişini görmüştü.

Bu durum onun Duru’ya yeniden kafasını takmasına sebep oluyor. Aslında zaten onu hiç unutmuş değildi ama asistanı ve sonradan karısı olan Bilge’nin yanında bir nebze huzur buluyordu. Hatta Bilge’yi “Huzurum” diye seviyordu.

Can, Avrupa’nın en büyük gösteri merkezini kuruyor. Amacı Duru’yu buraya çağırmak.

*

Bilge tabii anlamaz olur mu, zeki kız.

Bilge, Can’ın odasında Duru’nun oynadığı oyunların biletlerini bulunca anlıyor olanları.

Duru’yu uyarıyor, Can’ın davetini kabul etmemesi için.

Duru Can’ın davetini kabul etmeyeceğini söylüyor ama yine de geliyor.

Sahnede yine devleşiyor Duru.

Can ile birlikte oluyorlar yine.

Ama kavga da eksik olmuyor. Bu kavgada Duru bileğini incitiyor. Muhtemelen dans hayatı bitiyor, kendisinden bir daha bahsedilmiyor çünkü kitapta.

*

Bilge bu arada hamile.

Önce Can’a söylememeye karar veriyor, fakat sonra söylüyor.

Ama çocuğunu Can’dan korumasını gerektiğini düşünüyor ve Can’a bir tuzak kuruyor.

Bu tuzağı kurarken bir zamanlar Can’ın kovdurduğu ve hiçbir yerde iş bulamayan ama artık milletvekili olmuş Özge’nin de yardımını alıyor.

Özge çok güçleniyor. Çok zorlu yollardan geçiyor, ama başarılı oluyor.

Can’ı akıl hastanesine tıkıyorlar.


*

Bu arada Deniz ile Özge güzel bir çift oluyorlar.

*

Can’ın geçmişindeki gizem de ortaya çıkıyor.

Can’ın asıl adı Umut’muş. Akıl hastanesinde yatıyormuş. Can Manay adındaki adamı çatıdan mı atmış, ne yapmış, onun yerine geçmiş.

Can’ın (Umut’un) doktor annesi Eti kurmuş bu planı.

Eti, babasının tecavüzüne uğramış, bu tecavüzden doğmuş Can (Umut)

*

Neyse işte sıkıldım.

Kitaptaki olaylardan da kitabın didaktik öğelerinden de.

Her konuya parmak basmaya çalışmış kitap.

Gerçek İslam bu değil, tüketim toplumu, ilaç endüstrisi, siyaset dünyasındaki çıkar yarışı, cahil halk, otizm, nükleer santralin zararları, tekamül...

Mahsun Kırmızıgül filmleri gibi, her şeyden olsunculuk.


*

Baydı beni.


18 Ağustos 2018 Cumartesi

Çİ



Çİ

Azra Kohen

2014

Destek Yayınları

2. Baskı – Temmuz 2014

231 sayfa


Çi, Fi’nin devamı.

Fi’yi okuyunca devamını da getireyim dedim.

*


Fi’de Can Manay ile Duru sevişmiş, hikaye orada bitmişti.

*

Duru, Deniz’i terk ettikten sonra Deniz kolay kolay kendini toparlayamıyor.

Duru’nun nereye gittiğini bile bilmiyor. Perişan halde onu arıyor. Duru’yu Can Manay ile birlikte görünce kayışı koparıyor ve şehirden uzaklaşıp bir köye yerleşiyor.

*

Duru, başlarda Can Manay’ın büyüsüne aldanmış olsa da zamanla Can’ın manyaklıklarını görüyor. Kendisine olan aşırı düşkünlüğü, tutkusu, kıskançlığı, sahiplenmeciliği Duru’yu bezdiriyor.

Duru, Can’ın Deniz hakkında yalanlar söylediğini de öğrenince iyice Can’dan kopuyor ve Deniz’i özlemeye başlıyor.

Can bunu fark edince çıldırıyor, kendini kaybediyor.

Can’ı toparlayan asistanı Bilge oluyor.

Bilge, otistik ağabeyi Doğru ile ilgilenmek ve ilk defa birlikte olduğu erkek olan Murat’ı düşünmekten arta kalan zamanda Can’ın işlerini yürütüyor.

Bilge ile Murat arasında güzel şeyler olabilirdi belki ama Murat ölüyor. Ülkede çeşitli ayaklanmalar çıkıyor. Murat da sokağa çıkanlardan biri ve öldürülüyor.

Bu ayaklanmalar Gezi olaylarını andırıyor.

*

Fi’de Darbe adlı bir magazin/dedikodu dergisi çıkaran ama bu derginin başına gelmedik şey kalmayan Özge, artık milletvekili oluyor.

Destekçisi Sadık Murat Kolhan, Özge’nin savaşçı ruhunu dizginlemek ya da en azından güvenli sularda tutmak için onun milletvekili olmasını sağlıyor.

*

Hikaye, Can’ın Duru’yu kaybedip kendisini de kaybetmek üzereyken Bilge tarafından tutulması ve bir konferans için yurt dışına giden Can’ın bir afişte Duru’yu görmesi ile bitiyor.


*

Azra Kohen’in internette denk geldiğim konuşmalarını çok iddialı buldum. Kitaplarında da bu iddialı konuşmaların içeriğini dolduracak derinlik arıyorum ama, ı-ıh yok.

*

Hani bir geyik vardır ya:

“Dünyayı beş aile yönetiyor abi. İlluminati falan. Sistemin bir parçası oluyorsun sen de…”

İşte bu ezberin aynen bu yavanlıkta romanlaştırılmış hali Çi.

*

Zannediyorum Azra Kohen çok okumuş, araştırmış, dünya düzeninin ne kadar rezil olduğunu görmüş, ve bunu paylaşmak istemiş. Başkaları da görsün demiş.

İşte belki bunu ilk defa görenler için güzel bir kitap denebilir.


16 Ağustos 2018 Perşembe




Azra Kohen

2013

Destek Yayınları

2. Baskı – Eylül 2014

439 sayfa


Uzun zaman çok satanlar arasında kaldı bu kitap.

Dizisi de –ben izlemedim ama- çok övüldü.

Bir gün internette yazarın şu konuşmasına denk geldim:


“Ben bir ordu yaratıyorum.” diyor.

Merak edip okumaya başladım ne ordusuymuş bu diye.

*

Ülkenin en meşhur siması olan Can Manay adındaki bir psikolog çevresinde dönüyor roman.

Can Manay, görünürde çok başarılı, çok zeki, çok karizmatik, çok ünlü, çok zengin, çok her şey.

İçte ise psikopatın teki.

Geçmişinde bir bokluk var ama belli değil daha, sanırım serinin devamında ortaya çıkacak o bokluk.
İşte o bokluğu bulan gazeteci bir kızcağızı işinden ediyor Can Manay. Kızcağız sonra kendi dedikodu/magazin dergisini basıyor, bir zenginin yardımıyla. Ama o dergiye de esrarengiz bir saldırı oluyor, o saldırı da bu kitapta gizemin koruyor. Sanırım o da serinin devamında ortaya çıkacaktır.

*

Can Manay, Duru adında bir balerine aşık oluyor. Dev bir aşk ama, kendi tarifiyle kendisinden bile güçlü bir duygu.

Duru’nun Deniz adında bir sevgilisi var. Deniz sürüden ayrı bir genç. Düşünceleri farklı. Özgürlükten yana. Müzik öğretmenliği yapıyor ve öğrencilerini de bu özgürlükçü anlayışla yetiştiriyor.

*

Can Manay, Duru’yu elde etmek için çeşitli planlar yapıyor. Kendisi gibi olgun görünümlü bir adama yakışmayacak basitlikte ve çocuklukta planlar, akılsızca ve çılgınca.

*

Duru, Can Manay’ın kendisine olan yoğun ilgisini fark ediyor. Sevgilisi Deniz fark etmiyor diye çıldırıyor.

Bu kısımlar bana Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’undaki Yusuf ile Muazzez’in ilişkisini hatırlattı. Muazzez’e köyün zengin adamı musallat oluyor, Yusuf asla anlamıyor, Muazzez de çıldırıyordu. Aptal Yusuf. Ve aptal Deniz.

Gerçi tabii burada kadınlar niye sevgililerine bu olanları açık açık anlatmıyor diye de sorulabilir. Bilemiyorum, anlatmaya gerek bırakılması sevgilisini aptal olarak görmesine sebep oluyor olabilir. Erkeğin akıllı olduğunu, kendisini sevdiğini ve koruduğunu görmek istiyor belki.  

Neyse, romanda Deniz görmüyor.

Duru da elden gidiyor.

*

Kitabın sonunda…

Duru ile Can Manay sevişiyorlar.

*

“Bir ordu yaratıyorum” gibi iddialı bir lafı dolduracak bir içeriğini göremedim ben kitabın.

Belki bilmeyenler için “ünlü” olarak lanse edilen insanların iç yüzlerinin göründüğü gibi olmadığı konusunda birilerini aydınlatmıştır.

Ya da özendiğimiz hayatların çok da özenilmeyecek yanları olduğunu göstermiştir bilmeyenlere belki.

İstediğimiz, hayal ettiğimiz şeylerin gerçekten istediğimiz şeyler mi yoksa televizyonda, reklamlarda pazarlanan ve bu yüzden istediğimizi sandığımız şeyler mi olduğu konusunda sorgulamaya girmiştir belki bazıları.

Yani zorlarsam bunlar çıkıyor, ama bunların çıkması için daha etkili kitaplar var.

Örneğin;







Gerçi bunlar roman değil, daha teknik kitaplar. 

Neyse siz bilirsiniz.