BİR DİNOZORUN ANILARI
Mina Urgan
1998
Yapı Kredi Yayınları
96.Baskı - Eylül 2021
353 sayfa
Mina Urgan, İngiliz Edebiyatı profesörü, yazar ve çevirmen.
Bu kitapla beraber seksen iki yaşında anılarını yazmaya başlamış. Günce tutmadığı için aklına geldiği gibi yazmış. O yüzden pek derli toplu değil ama keyifli.
Herkesin
anılarını yazmasını önemli buluyor. Diyor ki:
“Çünkü
belleksiz bir toplum olmamızı önlemek için, herkesin anılarını yazmasını
yararlı buluyorum. Köşedeki bakkal gördüklerini kaydetse, sokağındaki evlerin
nasıl apartmanlaştığını, orada oturanların ne gibi değişimlere uğradığını,
kendi bakkaliyesinin nasıl markete dönüştüğünü anlatsa, bunlar bile ilginç olur
bana kalırsa.” Sf.9
*
Gençlik ve yaşlılık üzerine çeşitli görüşlerini paylaşıyor.
“Bana kalırsa, bir insanın yaşamında en güzel yıllar gençlik değil, otuz beş ile kırk beş yaş arasıdır. Gençliğin sıkıntılarından kurtulmuş, yaşlılığın sorunlarıyla henüz karşılaşmamışsınızdır.” Sf.12
Benim de yaşım otuz beş ve ben de memnunum gerçekten.
*
Oradan oraya atladığı için dağınıklık var kitapta. Bu durum beni bozmadı. Örneğin bu dağınıklıktan şöyle bir bilgi devşirdim:
Eskiden rakı susuz içilirmiş. Çok küçük rakı kadehleri varmış. Bu küçük kadehten rakı içilir, ardından su içilirmiş. 1940’lı yıllarda Missouri adlı Amerikan gemisi İstanbul’a gelmiş. Amerikalıların viskiye su veya soda kattığını gören Türkler onlara özenmiş ve rakıya su katmaya başlamışlar.
*
1916 İstanbul doğumlu yazarın dadısı küçükken, sonradan Müslüman olan bir Fransız kont tarafından satın alınmış. Bu kont güzel bebekleri satın alır, bu kız bebekler büyüyüp regl olduktan sonra da onları yatağına alırmış. Bunu otuz yaşında öğrenen Mina Urgan, o adamın korkunçluğunu, yaptığının alçakça olduğunu söyleyip öfkelenmiş doğal olarak. Halbuki dadısı, efendime kızma, o beni besledi büyüttü, hem adet olmamı bekledi, başkaları adet olmayan kızlarla yatıyor demiş.
*
Hep şair olmak istermiş Mina Urgan ama güzel şiirler okuya okuya güzel şiir yazmanın zorluğunu görmüş. Şiir yazmak yerine şiirlerin güzelliğini başkalarına anlatmaya karar vermiş, edebiyat öğretmeni olmuş. Şu şiirini beğendim ben onun:
“Sesini duyunca
Ötüşmeye başlar
Göğüs kafesimdeki
O suskun kuşlar.” Sf.54
*
Yalnızca kitaplardan isim olarak bildiğim figürlerle kanlı canlı ilişkiler kurmuş.
Sabahattin Eyüboğlu hocası. Birlikte çeviriler yapıyorlar. Moby Dick, Shakespeare…
Mehmet Ali Aybar arkadaşı.
Üvey babası Falih Rıfkı Atay.
Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) ile arkadaş. Burada öğrendim, Cevat Şakir baba katiliymiş. Babası bir gün silahına davranmış. Cevat da…
Halide Edip Adıvar hocası. Halide Edip hakkında eleştirileri de yer alıyor kitapta. Örneğin onun İngiliz Edebiyatını çok bilmediğini ama bu konuda eğitim verdiğini anlatıyor.
Çocukluğunda bir düğünde Mustafa Kemal Atatürk ile dans etmiş.
Lord Kinross’a “Atatürk” kitabında yardım etmiş.
Orhan Veli ile arkadaş.
Ahmet Hamdi Tanpınar ile arkadaş.
Ahmet Haşim aile dostu.
Yahya Kemal’i sevmiyor. Asalak, ömründe çalışmamış, yalvara yakara elçi olmuş, onun bunun evinde kalan, onu tanımadan yalnız şiirlerini okuyanlara gıpta ediyorum… gibi ifadeleri var onun hakkında. Küçüklüğümde o yemek yerken midem bulanırdı, diyor.
Behiye Boran’la arkadaş. Onun cezaevindeyken her kesimden insan tarafından nasıl sevildiğini ve ilgiyle dinlendiğini görmüş.
Aziz Nesin’i tanıyor. Onun çocuk sevgisinden ve çalışkanlığından bahsediyor.
Neyzen Tevfik’le tanışıyor.
Sait Faik ile tanışıyor.
*
Mina adının anlamını da veriyor kitapta. Farsça. Şarap kadehi ya da mavi demekmiş.
Soyadını kendisi seçmiş. On sekiz yaşını geçince istenilen soy ad alınıyormuş o dönem. İçinde çok sevdiği U harfi olsun istiyormuş. Necip Fazıl Kısakürek önermiş bu soyadı. “Solculuğundan ötürü günün birinde nasıl olsa asılacağın için, bu soyadı sana uygun” demiş. O zamanlar Necip Fazıl ile dostmuşlar ama sonra dinci olunca dostlukları bitmiş. N. Fazıl yavaş yavaş değil birden dinci olmuş. Duyduklarına göre bir tiki varmış, o tiki geçirebilecek bir şeyh önermişler. Bir hafta için tikten kurtulmuş. Ne olduysa da o bir haftada olmuş. Dinle hiç alakası yokken birden değişmiş. Öncesinde kumarbazlığı ile bilinirmiş. Hatta kendisine ilaç alsın diye verilen parayla kumar oynamış. Başkalarının evinde kendi evindeymiş gibi rahat davranırmış. Yüzsüz diyor yazar onun için. Ama severlermiş. Yakışıklı olmadığı halde kendisini yakışıklı sanırmış. Gösterişi severmiş. Kirasını ödeyemediği eve lüks eşyalar kiralayıp arkadaşlarına ziyafet çekermiş.
*
Mina Urgan, siyaseten geri zekalı buluyor kendisini. Kendi tabiri bu. Kurucusu ya da üyesi olduğu siyasi partilerde küçük görevler verilirmiş kendisine. İmza atmak, yürüyüşlere katılmak gibi. Çalkantılı dönemlerde tutuklanmadığı için üzülüyor, o kadar tehlikesiz buldular beni diye. 147’ler denilen süreçle birlikte üniversiteden atılmasına da bu açıdan yaklaşıyor. Ciddiye alınmak gibi görüyor bunu ve bu dönemi kitaplar yazarak geçiriyor.
*
Burjuva ve
tuzu kuru olabilecekken bunu tercih etmemiş. Hatta zenginliğinden utanırmış.
Akademisyenlikten geçinmeye çalışır, bu zar zor geçinme halinden gurur
duyarmış. Savunduğu ideoloji ile zenginliği bir arada göremiyor. Halbuki insanları fakirlikte değil, zenginlikte birleştirmek gerek diye
düşünüyorum ben.
*
Neticede iyi ki yazmış.