MANŞETLERİ
GÖR AKLINI KAÇIRIRSIN
90'lı
Yıllarda Gazetecilik
Burcu
Karakaş
2016
İmge
Kitabevi
1.
Baskı - Temmuz 2016
156
sayfa
90'lı
yıllarda PKK, Kürtler, terör... konulu haberlerde kullanılan dili sorguluyor
bazı gazeteciler.
Ayşenur
Arslan
Celal
Başlangıç
Mete
Çubukçu
Mehmet
Y. Yılmaz
Doğan
Akın
Ruşen
Çakır
Nurcan
Akad
Ragıp
Duran
Rıdvan
Akar
Özcan
Sert
Tuğrul
Eryılmaz
Kitapta
fikri sorulan gazeteciler bunlar.
Öldürüldü/ölü
ele geçirildi/etkisiz hale getirildi/öldü/şehit oldu... gibi ifadeler üzerine
çokça tartışma yaşanmış.
Keza
bebek katili/terörist başı... gibi.
Ayşenur
Arslan; "Şimdi Abdullah Öcalan ya da Öcalan dediğiniz zaman, bu ülkede tanımayacak
bir Allah'ın kulu olabilir mi?" diyor.
Kürtlerle
ilgili de bölge halkı/yerel halk/Diyarbakır halkı/güneydoğu...
"Kürtlerle
ilgili cümle kuramazdık; çünkü öyle bir şey yoktu." diyor Mete Çubukçu.
"Güneydoğu
sorunu diyor. Nedir bu? Pirinçleri mi az geldi, patates mi yetişmiyor
memlekette? Sonra Kürt sorunu diye tırnak içinde kullanılmaya başlandı."
diyor Tuğrul Eryılmaz
Mehmet
Ali Birand bu konularda daha açık fikirli olmuş ve ilkleri gerçekleştirmiş.
Öcalan'la röportaj yapması bir kırılma noktası olmuş.
Haber
olsun diye emniyet müdürüne rica edip ev bastıran, örgütten rica edip korucu
astıran habercilere ne demeli?
Ya da
hiç haber olmayanlar? Köy boşaltmalar, dışkı yedirmeler, hakkımı helal
etmiyorum diyen aileler...
Bunlar
hep bir algı yaratıyor. Dönemin politikasına uygun bir dil kullanılıyor. Şehit
cenazelerini gösterin ya da şehit cenazelerini göstermeyin diye o günkü ülkenin
durumuna göre müdahaleler olurmuş haber kanallarına, gazetelere.
Öcalan
yakalandığında kamuoyunda onun asılacağı yönünde bir beklenti varmış. Mehmet Y.
Yılmaz'ın dediğine göre MİT Müsteşarı, bazı gazetecilerle görüşüp Öcalan'ın asılmaması
için kamuoyu oluşturulmasını istemiş.
Gazetecilerin
illa üstten net bir emir almaları da gerekmiyor. Yönetimin tavrı gazete diline
de yansıyor. Ruşen Çakır, Recep Tayyip Erdoğan'ın 2015 genel seçim kampanyası
boyunca alanlarda kullandığı saldırgan dilin medyaya talimat olarak yansıdığını
söylüyor.
Mehmet
Y. Yılmaz, 90'larda Türk medyasının gaz boşaltma görevi olduğunu düşünüyormuş.
Toplumdaki öfkeyi yatıştırmak için.
Yazar,
diğer gazetecilere de Yılmaz'ın bu kanaatini sormuş. Katılan yok. Ağırlıklı
olarak gazeteciliğin sadece doğru ve tarafsız haber vermekle yükümlü olduğunu
söylemişler.
90'larda eğer gazeteciler tarafsız ve cesur olabilselerdi, doğru bir dil kullanabilselerdi bugün daha iyi bir noktada olacağımızda hemfikir hepsi.