mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mizah etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Perşembe, Kasım 17, 2011

Çıplak erkek görmüşlüğümüz var, var olmasına da..

Dün gece popçu doğuş'u çırılçıplak halde saksıya hallenirken görünce uykum kaçtı. Sabaha kadar yatağın içinde dört dönüp çiçeğin arkasında kalan pikselleri tahmin etmeye çalıştım. Ah keşke matematiğim iyi olaydı, o zaman saksının çapını alıp doğuş'un dalga boyunu bulabilirdim. Matematik her zaman lazım bişey. 8 yaşında tüm Dünya başkentlerini ezberlemenin, istiklal marşını aşırı hisli okuyarak büyükleri göz yaşlarına boğmanın ilerde işime yaramayacağını bilmem gerekirdi. Yok yaaa doğuş'a karşı fiziksel bir şeyler hissettiğim yok. Şakşuka tarık olsa neyse ama doğuş cıks. Sadece merak hepimizinkisi gibi

http://dogussaksing.tumblr.com/
Doğuş çıplak gördüğüm ikinci erkek, ilk'i ergün'dü. Tabiki kuyruklu yalan, doğuş çıplak gördüğüm ikinci erkek değil, üçüncü. Bu devirde böyle düzenbaz da az bulunur, doğru rakamı veriyorum onuncu. Peynircilerin büllük ali tam çıplak değildi onu saymasak da olur. O peygamber sünnetli olduğu için kutsal donunu salavatla indiren oğlanın adı neydi? Ötekinin? Berikinin? Şonun? Şunun? Peki tamam saymıyorum çok görmüşüm kahretmesin! Ama hepisini ellemiş değilim ha! Bu rakamın içinde; piknikte ağacın arkasından soykasını sallayan adamdan tut, kadınlar hamamının penceresinden belime kadar sarkıp baktığım erkekler hamamının soyunma kabinlerindeki takımlara kadar geniiiş bir skala var. Lütfen.

 Ergün'e döneyim. Ortada öyle erotik bir durum yok 5-6 yaşında falandık canım. O zamanlar kızların da erkeklerinde şeyine ortak olarak pipi deniyordu. En çok kikirdediğimiz oyundu, birbirimize pipilerimizi gösterip sağa sola kaçışmak. Garip ki daha anamızdan doğalı çok az bir zaman olmuşken bile, önümüzde ki şeylerin; yasaklı, ayıplı, kuytularda ellettirilecek, ama çok ellettirilmeyecek, güldürükçü uzuvlar olduğunu anlamıştık.
Daha "anne bittiiiiiiiii" demeyi bırakmamıştık, kaşıktaki yemeğin tamamını dökmeden ağzımıza götürmeyi beceremiyorduk ama pipilerin birbirine değdirilmesi gerektiğini biliyorduk.
  Günün; büyüklerin "çıkın dışarıda oynayın ev süpüreceğiz" saatleri aynı zamanda bizim kömürlükte, küllükte, derelerde toplaşıp önümüzü açma saatimizdi. Bu işe gösterdiğimiz özeni, dakikliği hayatımız boyunca hiç bir şeye göstermedik. Nasıl bir tiryakilikmiş, seks bağımlılığıymış belli değil. Sonra efendim cinsel açlık  falan fıstık. E güccükten bir kere tadı alınmış, ister istemez istiyor bünye
Ha şimdi tam bu satırlarda  "el kadar çocuklar grup seks yapmış aileler uyumuş pes yane" suçlamasına falan girme kardeş. Sende bende iyi biliriz ki özellikle yasak bir şeyi harbiden yapmak istersek bunu engelleyebilecek tek şey ölümdür. Kafaya koyduk muydu yıldırımlı bin tane ali gelse tanımak.

Aha da bir şeyin yeri geldi, dur yazayım. Gençler bir olay çıkardığında çok nasihatçi bir kodamanın "sorumlular hakkında inceleme başlatıldı" dan sonra mutlaka söyleyeceği ikinci akademik cümlesi "aileler çocuklarınıza sahip çıkın" oluyor ya? Hah ben ona fena taktım. Hiç zaman kaybetmeden garip anaya babaya "yetiştirdiğiniz çocuğa bakın hele" çıkışması sıcağı sıcağına oracıkta yapılıyor. Ondan sonra çocuklarının akibetinden kendilerini suçlasın dursun cancağızlar.
 Mesela nasıl çıkacaklar mesela? Anam "bu kız banyoda molotof mulotof yapar aman diyim" deyi gece gündüz tuvalette bana eşlik mi edecek? Elimden tutup üniversiteye götürecek, çıkana kadar kapıda oturup çetik mi örecek? Her gece ayağında sallayarak uyutursa sahip çıkmış olur mu? Ulan aha anlatıyorum daha avuç kadar bebeyken arkalarını döndükleri anda ne filmler çeviriyorduk ki deve gibi olduğumuzda mı ters köşeye yatıramayacağız? Bırak yeaa! bırak bu ben çocuklarıma sahip çıktım ondan yetkilinizim artizliğini. Gün olur devran döner yetkiliii, senin çocuğunda bir gün nagazakiye atom bombası atacak yetkiliii! Atmaz atmaz deme atar mı atar.

Ergün'ü 6 yaşından sonra bir daha çıplak görmedim şükür ki. O beni görmüş olabilir. Şükür diyorum çünkü sapına kadar sarışındı ama bir kıvanç tatlıtuğ değildi. Ergün'den bahsedeceğim bir ara. Dinlersen seversin bak çok acayip maceralarımız oldu onunla.

Erkeklerin vücut yapılarının neye benzediğini tıpkı onların bizim şeklimizi hayal etmekten bitip tükendiği gibi merak ediyordum. Kadınlar hamamına bile yolu şaşırıp erkekler hamamına dalarım diye gittiğim oluyordu. İnternet de görünürlerde yok. Televizyon da ki en çıplak sahne; cüneyt arkın'la bir kadının beyaz çarşafın ucundan, naylon çiçeğin arkasından, vazonun kenarından, anahtar deliğinden gıdım gıdım gösterilen tepişen bir çift kokuk ayağından ibaret. Toplumun homofobisi yüzünden gazete sayfaları her gün "erkeğimi memnun ederim" mankenlerine ayrıldı da ilaç niyetine biz kızlar için bir erkek fotografı koymadılar. Kala kala bize abi zulasından aydemir akbaş vidyolarını izlemek kaldı. Erkek vücudunun kıvrımlarını aydemir akbaş vücudundan öğrenmek bize reva mıydı sorarım? Kafamızda ki erkek objesi çırpı bacaklı, yılmaz morgül adonisli çirkin bir pigmeydi. Kömürlüğe oğlan atmayıp da ne yapacaktık afedersin?!!! İnsanı zorla günaha sokar bunlar.

O kadar kaynaksızlığa rağmen bir yerlerde "haaa aslında böylemiymişş" diyebileceğim bir vücut göreceğimi zannediyordum ama çok yanılmışım. Gecekondumuzun alt katını kiraya verdiğimiz günlerde çıkagelen hademe kadir abi, aydemir akbaş imajının üstüne yeni ve dahada zedeleyici eklemeler yaptı.  Umutlar yavaş yavaş tükeniyordu. Elin heriflerini hep mi çıplak gördün a canına yanayım? demeden önce açıklamama izin ver. Gece olmuştu ve annem kayıptı. Bu konu mühüm. İnsanın annesi kaybolmuş sen neyin peşindesin! Annemi sormak için kiracımızın evine gittim tam kapıyı çalacakken açık perdelerden içerde dolanan çıplak, yassı, beyaz bir kütle gördüm. Sanırım ani bir sevişme yaşamışlardı ( hani memurlar sevişmiyordu hani? hemi de anisinden ) ve perdelerden haberleri yoktu. Olay bu yani. Ha bak burada yazmışım zaten.

Neyse ki kıtlık günleri çok gerilerde kaldı. Artık istediğim zaman istediğim çap ve ebatlarda vücut görebiliyorum. Bir elli yıl yetecek kadar adonis stoğumu da yaptım bir kenara koydum. Bir bolluk bir bereket. Resmen gökten Dünya'ya çıplak yağıyor. Kimin duası kabul orduysa artık. Buna rağmen doğuş'un saksı kombini üzerinde sabahlara dek düşünmemin altında yatan nedeni bilemedim. Seksi de gelmedi halbuki. En fazla babadan oğula nesil gibi geldi.

+18 


 saygımdan ağzımı bozmuyorum, doğru örnek olmaya çalışıyorum deyip ana avrat yuvarladığı video, tikat

Cuma, Mart 18, 2011

Türk'ün yırtık donla imtihanı

"kapıya tırmanmak gibi aşortman sağlığına zararlı hareketlerden bir enstantene"
Annem söylene söylene  yeni aldığım günün gecesi ağını yırttığım pijamamı dikerken bir yandan da “soykanın dişleri mi var nedir anam babam?” gibi yaran benzetmeler yapıyor. Dolabımda yamuk yumuk katlı duran, birini çekince kalanların domino gibi devrildiği ne kadar don, göynek varsa hepsinin orta yerinde daha önce defalarca dikişleri atıp, kerelerce dikildiği belli olan izler var. İp aramaya üşenmekten mi? yoksa tam lazım olduğunda ortadan kaybolan gereçler yüzünden mi bilmiyorum gri eşortman ağı siyah iple dikilmiş, siyah eşortman beyazla,  kırmızı masura ile dikilmiş pembe pijama aradan sırıtıyor. Annem; ne yediğimiz, ne giydiğimizle ilgilenmediğimiz zamanlarda bunlara yama yapardı.  Hızını alamayıp okul çantamı (yeşil bir seyahat çantasıydı) bile yün yatakların kaplandığı kaput beziyle yamamıştı. Babamın ceket astarından senenin modasına göre çaladikiş yamadığı önlüğüm okulun en tarz konseptiydi. Bir bakan bir direğe çarpıp durana kadar bakmaya devam ediyordu. Galiba ikonların canıydım. Mutluydum.

Konumuz; “ne kadar normal, ne kadar içimizden biri” olduğunu kanıtlamada, çamaşırsuyulu giysilerden sonra en çok kullanılan “ağı yırtık aşortmen” olduğunda bir şeyi merak ediyorum. Dünya’nın öbür ülkelerinde de donların ağı yırtılıyor mu? Mesela castin bibır koltuğunda beybi beybi beybi diye pineklerken yüz bin dolara aldığı aşortmanının ortasındaki yarığın iplerini tutup sökerek dahada büyütüyor mudur? Lady gaga bir konserine "yırtık ağdan fırlayan takma taşaklar" tasarımı ile çıkmayı  düşünüyor mudur? Beyaz saray çamaşır makinelerinden obama’nın delikli donları geçiyor mudur? Yoksa türklerin soykası annemin dediği gibi dişleri olan bir canavar mı? Geceleri biz uyurken kafasını çıkarıp don ağlarını kemiren, kopardığı  pamuk parçalarıyla beslenen “soyka canavarı” 
Şimdi bana memleketin en kallavi, en fiyaka marka eşortmanı nı getir ve götüme çok değil 3 gün mühlet ver. Üçüncü günün sabahı gerçek cennet cehennem mağaraları mersin’de miymiş benim donumda mıymış görürüz. Hayır dışardan bir müdahele de yapmıyorum. Ufak yaşlarda bu yırtıkları kalemle dahada belirginleştirirken ablama yakalandığım ve mahalleye “siminya şeyine kalem batırıyorduuuuuu” diye anons edildiğim o lanetli günden beri yırtıkları kendi haline bıraktım. Dikmiyorum da, öylece salıyorum. Yırtıldığı yere kadar yolu var.

Şimdi düşündükçe don yırtıkları ile alakalı bir dolu şey hatırlıyorum. Tepeden tırnağa çıplak gördüğüm (istemeden röntgenledim)  ilk erkek olan kiracımızı.  5 yaşında “bakiim seninki benimkiyle aynı mı” diye birbirimize zımbırtılarımızı gösterdiğimiz muzırlıkları saymazsak; insanların bacaklarının arasında neler olduğu? Herkesinkinin aynı olup olmadığı? İçlerine ne giydikleri? Ne giymedikleri? ile alakalı bilgilerimin belki yarısını yırtık donlar sayesinde öğrendim. Acaba minnet duymalı mıyım? Tarihte bi tanede donlara minnet duyan biri olsun. 

 Mesela halime abla. Son derece didaktik bir kızdı. Ablalarımla oturup dedikodu kaynatırken bütün ayak işlerini bana yaptırırdı. Ayağını bile ovalattı, yani tam manasıyla ayak işi. Yapmak istemediğimde “söz dinlemediğin için büyüyünce seni alan olmiyceak” diye korkutuyordu. Bunun anlamını bilmediğimden "alınan olunmama"nın hayatım boyunca yaşayacağım en kötü tecrübe olacağını sanıp delleniyordum. Bende tüm öteki kızlar gibi alınanlardan olmalıydım. Alınmazsam mahallenin delisi can gibi ayak bileklerime teneke bağlayacaklardı. Deli olduğu için can’ı kimse almıyordu. Can büyüklerinin sözünü dinlemediği için deliydi.
Bir gün toplanmışlar brezilya dizisi izleyip alehandıro ve rozalinda için ağlaşıyorlardı. Bizimkisi bacaklarını ayırmış hem ağlıyor hem keçiboynuzu kemiriyordu. Tam önünden geçerken orada kaskara kapıskara birşey gördüm. Geri geri gittim. Evet orada birşeyler oluyordu. Neler oluyordu!??? Kızın donu felaket bi kompozisyonda yırtıktı ve deliklerden ferhat güzel'in bıyıkları sarkıyordu. Ne kadar bıyık takıntım olsada travmaya neden olacak kadar takılmadım. (olmadı bu, tedavinin ilk adımı problemini kabullenmektir siminya, unutma) Belki bir kaç aya halime ablanın bacak arasında ki ferhat güzel'in kaytan bıyıklarını unutabilirdim. Ama adamın burnu da oradaydı. Belki gözleri de. Şipil şipil bana bakan, konuşsan konuşabilecek, sıra gecesine götürsen koşa koşa gelecek bir bacak arası. Atlatılacak şok değil. Her baktığım kıl topağını bıyıkla eşleştirmem de kötü. Niye bir kirpi değil, bir nako yün değil de bıyık? Neden kimse çocukluğuma inmiyor anlamış değilim.
Her neyse.
İlk defa bu kadar kıllı ve kirlisini görüyordum. Annem her hafta sonu beni hamama götürürdü ama henüz köşelere çömüp etek tıraşı yapan kadınların varlığından habersizdim. Mermerlerde kaymaca oynayıp geliyordum. Tanrım, çok bıyıklıydı bu şey. Şimdi "alınmama" korkuma yeni bir korku daha eklendi. Büyüyünce benimki de bıyık bırakacak, o bıyıklar bir gün bir yerde ben alahandiro için ağlarken çevreye gülümseyecekti. Adı da burhan çaçan olacaktı.

“Al diktim bir daha delme dikmem” diye pijamamı önüme fırlattığında ben don yırtıkları ile dolu anılar tarihimde istanbul'a kadar gitmiş,  şortunun söküğünden dudak desenli slipi göründüğünü bilmeden şimdiki gençlerin oturmayı kalkmayı bilmediğini anlatan adama gelmiştim.

+yazıdan sonra nette her dilde “yırtık don-eşorfman-pijama-pırtık-yarık-delik” aradım ama tek bulduğum moda olan yırtık taytlar, çoraplar, pantollar oldu. yok abi onların ağı yırtılmıyor, yırtılsa duyardık.
 +şebnem ferah’ın “can kırıkları” şarkısını niyeyse “don yırtıkları”diyormuş gibi dinliyorum, daha hoşuma gidiyor.

Cuma, Ocak 21, 2011

Memelerimin gücü adına!

Kız ergenliğinin en mutsuz edici evresi sanıldığı gibi sivilceler değil erkek ergenlerin bacaksız birer sabiyken atlattığı "amcaya pipini göster çocuğum" yoklamasının "bakayım büyümüş mü" şeklinde zuhur eden dişi versiyonudur. Malesef daha travmatiktir. Çünkü pipi, doğuştan var olup göz alışkanlığı yapan bir aksesuarken "bakayım büyümüş mü" nün uygulama sahası memeler 13 yaş civarında baş verir. Yani ansızın beklemeksizin. Sen daha vücudunda ki aceleci değişime ayak uyduramadan memelerinin son durumunu merak eden bir takım teyzelerin fetişleriyle meme memeye gelirsin. Gençliğini gönülsüz uğurlayan her eski toprağın en sevdiği aksiyon, ardından gelen genç neslin körpeliğiyle maytap geçmek, çaktırmadan kendi gençliğiyle kıyaslayıp egosuna rapor çıkarmaktır.

Benim meme kontrolörüm amcamın ortanca eşiydi. Günübirlik sinsi bir yılan gibi sessiz sessiz odama girer şappadanak yakalayıp memelerimin boyunun ölçüsünü alırdı. Onun için bu iş bahçedeki domateslerin kızarıp kızarmadığına bakmak kadar zevkliydi. Memelerimi sıkmaktan yeterince kızarttığı gün koparıp çoban salatasına katacaktı. Çektiğim çileler, karayazgım üç cümleyle anlatılır gibi değil. Sabahın kör karanlığında zil sesi duyunca uykuda bile olsam otomatikman olağanüstü hal durumunu alır, iki elimi pençe biçimine getirip memelerimin üstüne kafes yapıp kapatırdım. Senelerce memelerimi elden müteşekkil kafeslerde muhafaza ettim, kaşıkçı elması bile bu kadar korunmamıştır. Meme mıncırılması sendromum başka reflekslerin de önünü açtı. Sütyen satıcılarından, muayene etmek için steteskopuyla üstüme üstüme gelen doktora kadar herkesin yüzünde amcamın eşinin "bakiim büyümüş mü" derken beliren patlak kırmızı ifadesini gördüm.

Memelerle ilk tanışma; tişörtün altında başlayan, oyunlara eskisi gibi canhıraş iştirak edememeye neden olan ince bir sızıyla olur. Yüzbinyıllık genlerin, sana hızını azaltıp daha makul oyunlara yönelmen konusunda sinyaller yollar. İp atlama ve yakar top oynamayı bırakır çarpışma ve erkek çocuklarıyla temaslaşma riski en az olan oturmacalı, kız kızalı oyunlara kayarsın. Memelerin kainat için önemini anlaman o tarihten itibaren en az bi 5 yılını alır. Bak en az diyorum. Meme kontrolörü teyzeler hazır uğramışken bu iki kauçuk topun arasına dünya'yı sıkıştırıp limon gibi sıkabileceğimizi öğretselerdi belki mememizin gücünü keşfetmemiz daha kısa sürebilirdi. O güne kadar vücudundaki hiç bir eyleme bu kadar ilgi gösteren olmazken, çoluğundan çocuğuna anasından atasına herkesin göğsünün ortasında beliren boncuk büyüklüğündeki iki noktaya dikkat kesmesi, dikkatinden kaçmaz. Orada kimini endişelendiren, kimini eğlendiren, kimini tahrik eden olağan ama olağandışı davranılan birşeyler olmaktadır. Ama kimse sana, sende neler olduğundan bahsetmemeye kararlıdır!

Bu şeyler ilerde ne kadar işe yarayacak olursa olsun ergenlikte hayatının içine, oyunlarının ortasına, göğsünün üstüne sıçmıştır. Artık nur topu gibi ikizlerin var ve sen onlara iyi bakmak zorundasın. (allah analı babalı büyütsün) Yavrucukları sıcak tutman, aç ve açıkta bırakmaman, yabancılara ellettirmemen, yemeyip yedirmemen lazım. Analık bu değilde ne? Ayakkabıya ihtiyacın olduğunda gözünü milletin ayağından alamamak gibi,  memelerinle yatıp, memelerinle kalktığın bu dönemde şehirde meme çapını bilmediğin tek bir kadın bırakmazsın. Bir ara hamama bile daha fazla meme görebilmek, meme camiasını daha yakından tanıyabilmek, memelerden meme beğenmek amacıyla gitmişliğim vardır. Herşeyi anlarsın, sorumluluklarını kabullenirsin, yetimlere tek başına bakmaya razı olursun da neden ikizleri takkeyle yukarı çekmen gerektiğini bir türlü anlamlandıramazsın. Ablalar, anneler pazarda, çamaşırcılarda çift başlı torba koymaz eve taşır süzme yoğurt yapmak için uygulanan yöntemin aynısını ikizlerine tatbik ederler. Memelerini beyaz penye torbalara doldurup omuzlarına asarlar ( renkli, dantelli, seksi torbalar tercih edenlerin süt mamulleri sektörünün liderleri olması muhtemel) Maksadın suyunu süzüp taş gibi süzme yoğurt elde etmek olmadığını annemin gittikçe bacak arasına banki jamping atlayışları yapan sünük memelerine bakarak anladım.

 Bilinçlenmiş, kontrolör teyzelerin tacizleriyle mıncırık sendromundan nasiplenmemiş, taşıdığı malzemenin 8 kaplan gücü taşıdığını erken uyarılma sistemiyle anlamış kızlar müstesna; büyüyüp erkekleri meme çatalınla perişan edeceğin, dünyayı tek memenin üstünde oynatacağın güne kadar memeler senin için gereksiz fazlalık, lüzumsuz ayrıntı, rezalet çıkıntı olarak ortalama bi 5 yıl kadar yük olmaya devam eder. En az 5 yıl diyorum bak.


Salı, Kasım 09, 2010

Dansöz

Binlerce dansöz şarkısı çıkmazdan, kılıçdaroğluna dansöz kostümü giydirilmezden milyonlarca yıl önce,dansöz yılbaşında izlenir adlı geleneğin toplumca pek bi benimsendiği cilalı taş devri. 

Evde tepeden inme bir "noel" hazırlığı yapılıyor. İşin doğrusu gurbetçinin bavulunda gelmiş bu alafranga bayram; kapakları oturanın ense köküne düşüp düştüğü yeri delen kanepelerin, krem rengi naylona bordo lale desenli yoksul perdelerin, aşortmenlerinin ağı kauçuk kumaşlarla yamanmış kirli çocukların üstünde kebap-şişhane ikilisini oluşturuyor.
Organizatörümüz almanya'ya gitmesinin 3. gününde asimile olan babam. Dünyanın en hızlı vatan haini. Ankara'nın taşına bak marşını bile "Almanya'nın taşına bak" olarak değiştirmiş, ata yadigarı fötr şapkasına alman tavuğunun teleğini iliştirmiş, ömründe eline aldığı ilk ve tek kitap hitler'in kitabı olan,  3-5 ay yaşadığı almanya'da doğup büyümüş gibi köln'de geçen "abelard'la 1. zayne yolunda bisiklet sürerken biz ona bisiklet değilde fahrrad diyoruz, tekeri gaptırdım mıcıra abovv nası bi düşüş düştüm nası lo" türü yarı türk, yarı alman ucube çocukluk anıları peydahlamış babam. Kapkara noel baba.
Bizlerden sadece bu gece için bir alman ailesi olmamızı bekliyor. Benim için problem değil, yılbaşı gecelerini babamın bu koy götüne rahvan (bir gün şu rahvan neyse onu bulup gerçekten koysak ya?) halinden dolayı iple çekiyorum. Belkide koca yıl boyunca babamı sevdiğim tek gün. Başka günlerde sokaktan dışarı çıktığımızda bile tüfeğe davranan adam, yılbaşı gecesi kendisiyle bira içmemizi, dansöz seyredip alman halk oyunlarından eserler sunmamızı bekliyor.

Mahallede belkide tek noel kutlayan ev olmanın haklı onurunu yaşıyoruz. Herkes bize bir şekilde kaynamaya çalışıyor, kapıyı çalıp "fazla hindiniz var mı" diye soran bile oluyor. Sofrada ki hindiden başka herşeyin renginin soluk olduğunu, kuruyemişlerin içine kondukları kırık melamin tabaklardan bile daha kırıklı olduğunu ebemin eski yorgan yüzünden yaptığımız sofra örtüsü dahada vurguluyor. Babam kendi için almanya'dan devasa bir bira kupası getirmiş, evin en değerli eşyası o. Kullanmadığı zamanlarda düdüklü tencerenin durduğu vitrine saklanıyor. Bazen onu ordan çalıp su içmek istiyorum ama kırmaktan ölesiye korktuğum için sadece vitrinin öte tarafından seyrediyorum. Kupasına doldurduğu birasını yudumlarken, münafık olduğumuz için öteki odalardan birinde oturarak bizi protesto eden anneme sesleniyor "gel kız gelde iki götat" Annem 5. vitese taktığı tesbihini dahada şıkırdatıp "eşhedü enlaaa min şeytann minezzaliminn puuu" diye bir mesaj gönderiyor. Sanki elindeki tesbihin taşlarıyla biz şeytanları taşlıyor.


Ve "şimdi fındığı ağzınıza atabilirsiniz" startını veren dansöz sahneye çıkıyor, babam susuyor, ben pusuyorum, annem kusuyor

Bakamıyorum; dansözün kıvırdıkça havalanan parçalı eteğinin altında külot olmadığını söylemişlerdi, cesaret edip kafamı kaldıramıyorum. Yerdeki gül kurusu halının desenlerinde dolaşıyorum, şurda bir yerde ilmek hatası yapmışlar! Yok bu el dokuması değil makina halısı ee makina hata yapmış işte! Vay anasını bu hatayı daha önceden farketmemiş olmam ne büyük kayıp! Dansöz döndükçe ben ilmek ilmek oluyorum, böyle 2 saat dansöze maruz bırakılsam halılar konusunda uzmanlaşmaya kesin gözüyle bakıyorum.
Ablam "izlesene o da kadın bizde kadınız onda olan sende yok mu? hamamda ki teyzenin götüne burnun girmemiş olsaydı anlardım" diyor.
Babam "ula şerefsizin kızı nasıda güzel aynı helga'mın gerdanı, gutunabın ah şoyn" diyor.
Annem içerden "ya gaffarrrr ya cebbar el mütekebbirrr el puuuu" diye tükürüyor. 
Ben "aa bak şuraya da sarı ip karışmış yuh bu kadarına" diyorum.
Ama sarı ip umurumda değil, o dansözün içine külot giyip giymediğini derhal öğrenmem lazım! Şu anda bu benim için yaşam amacı, hayat pınarı. Bakmıyo gibi yapılıp gözü hafif bulanıklaştırıp bakılan bir bakma türü var, kirpik altı kaçamağı diyebiliriz. Ailesiyle film izlerken sevişme sahnesine yakalananlar bilir. Onu deniyorum ama piksel bozuluyor, görüntü mozaikleşiyor gözlerimi bütün çözünürlülüğü ile dansözün kıçına odaklamam gerekiyor. Daha önce bir defa çıplak gördüm. (hamam maceralarını saymıyorum orada tamamen profesyonel davranıyorsun, hem göbeği 32 kat olmuş teyzeler dikkatimi çekmiyor. erkek hamamına tur düzenlenebilir umuduyla gitmişimdir gittiysemde) Alt katımıza taşınan kiracımız memur kadir abiyi şeyini sallaya sallaya evin içinde turlarken röntgenlemiştim. Ödüm bokuma karışmış olsa bile çıplağın tadını almıştım. O günden sonra dişine kan bulaşmış it gibi oldum, çıplakkeş oldum "Bana çıplak getirinnnnnnnn" "Bana onları verinnnnnn" desem, derdim niye demiyim.
Malesef etrafım bu kadar kalabalıkken ağız tadıyla inceleyemediğim bir dansöz geçidi daha öteki yıla karışıyor. Yarından tezi yok ergün'ün donuna danaburnu atıp donunu sıyırmasını sağlamam veya yanlışlıkla erkekler hamamına dalıp "aaa burası tuhafiye değilmiymiş" demem gerekiyor, tabi "gel anam tuhafiye de bizde züccaciye de" diye bir karşılık alacağımı bildiğimden onu yapamadım, yapılsa yapılırdı niye yapılmasın.

 .........

 Porno sitelere giremediği için bilgisayarını kapıp nusret'in dükkana gelen iri kıyım adamlar karşılarında beni görünce ortalama şöyle bir cümle kuruyorlar:
-şey yani hani nası desem hani yani şeyi şey erotik hani sitelere yani girmiyor hani
Benim cevabım ise ortalama şöyle oluyor
-tamam yav ben hallederim sonra istediğin yere girersin, icabında çat çat çat ehehe.
Eskiden dansöze bile bakamayan ben şimdi elalemin heriflerine porno izleyebilmesi için yardım ediyor, geyiğini çeviriyor hatta "abi saşha varya hani şu japon aşifte hah onu izle inan olsun tek kıl dönmesi yok orospuda"  diyecek hale gelmişim...annemin lafıyla el hanyalelfela el gudubet bela el başımıza daş yağacak ha!

Salı, Temmuz 27, 2010

Düzgün kız gerçeği!

   

  Eşeğin aklına karpuz, lise tuvaletlerine çoçuk düşürmenin trend olduğu bir dönem. Okula giden kızlar bir bir namusunu kaybediyor, namusu karşılığında aldığı cenini illaki okul kanalizasyonuna düşürüyordu. Her hafta düz-gün lisenin çıkış zilinin çalmasıyla yarışma başlıyor eve ilk koşan ailenin ortalık karıştırmaya bayılan mazarat sıpası "gene okulun tuvaletine bebek düşürmüşleeer " haberini müjdeliyordu. Bir cümbüştü ki sorma gitsin. İlkokulda çernobil fındıklarını hüpletmiş, lisede rezervuar gümletmiş "nükleer ablaların" öncülüğünde mahallede salyangoz satışları başlamıştı. Hayat, evde oturup işlenen zig zag desenli havlu kenarlarında değildi azizim. Hayat; yasemin'in lümpen kızlar partisine yan bahceden iltica eden zigli veletlerdeydi. Hayat; okula giderken arkandan herhangi yaştaki bir karşı cins "pişt" desin diye saatlerce ayna karşısında kıvırma çalıştırdığın, kıvırtan popondaydı. Hayat; belden yukarda toplaşmış "hayati" iç organlarını teyet geçmiş o kadarda "hayati" değeri olmayan belin altına konuşlanmıştı. Şurada hayatla ilgili tespitler attırıyom asıl ramiz dayı benim lağn diyen bende değildi, hayat. Yemişim hayatı!

   Hem evden hemde zıvana denilen meşhur cisimden dışarı çıkmıştık kısacası.Türk filmlerinin; alnının teri, bileğinin gücü ile kaportacılık yapan yiğit arabeskci delikanlısının "nevimin kadını nolacaksın" vaadlerini yoksul bulup sekreter olarak işe başlayan, sonrada yoldan çıkan aşüfte sevgilileri gibiydik. Bu filmler aileleri "azcık kabarsın hemen kocaya" mantığına hapsederken bana; tarifte teşvik vardır hesabı öğreti oluyordu. Bir an önce kafası kelebek tokalı sekreter olup, duvarda açtığı delikten kişifleyen patronun tacizine uğramak istiyordum. Konfeksiyonda işe başlayıp usta başıyla, esas deliğanlı arasında husumet nedeni olmak istiyordum. Okul tuvaletlerine bebek düşüren kızların çalkantılı maceralarını abimin, babamın yanında "hiç şaşırmadım o kızdan herşey beklenir" diye yorumlarken; yatağa uzandığımda olayın üstüne pretty woman senaryosu yazıyor, başrole de güzelcene kendimi yerleştiriyordum. Kürsülerde ikiyüzlülük derslerinde okutulsun bunlar.

    Karpuz kabuğu taarruzlarına çok direndim, fakat içim çoktaaan düşman kuvvetlere yenilmiş topraklarıma eşşek adası adı verilmişti. Görünüşte asla ablalarım gibi namıssız değildim, öyle düzgün kızdım öyle hanım hanımcıktım ki yedi düvel benim namımla çalkalanıyordu, komşu düvellerden misket mahallesinin tek düzgün kalan kızını görmeye akın akın ziyaretler oluyordu. Bu güzergaha doğru tabela bile koymuşlardı "DÜZGÜN KIZA GİDER ------>" diye. Hatta bak şimdi anımsadım (düzgün kızlar anımsadım der eğri kızlar amınsadım) bir gün bahcede edepimle oturmuş ipe bamya dizer idim duvarın üstünden bir emminin bana baktığını gördüm, dediki;
-kızım ben palanın evini arıyorum onun bir kızı varmış, düzgünmüş?
-ehe ehe buyrun benim
-vay anasını dedikleri kadar düzgünsün!!
-ne sandın babalııaak yani şey evit amcıcımcım, soğuk bişey?
  Halbuse ben hayatımda hiç bamya dizmedim, bamyanın mecazi anlamı da dahil hiç bir versiyonunu sevmem. Kızılay sokaklarında fingirderken sık sık abisine yakalanan meşhur fingirdek fikriye benim.  Oran'da bir alt geçitde mini eteğini çıkarıp maksi eteğini giymeye çalışırken tinercilerin "fırk" dediği şıngırdak şaziye'de benim. Şu aşağıda yerine kültür merkezi yapılan ayva bahcesinde ergün'e müstehcen fıkralar anlatıp hangırdayan hangırdak hayriye'de ben oluyorum. Alamancı yavuklusunun bacağını bıçakla deşip olaya kaza süsü veren...kazaydı ya yemin ederim.


Yılmaz erdoğan soruyor,bu sikeçin ana fikri nedir siminya?

   İyi sıfatlar kötü niyetlerini saklamak için sağlam kılıftır. Sen öte tarafta entrikanın, fırıldaklığın, civildekliğin, despotluğun binini bin paraya satarken millet seni üstad, duayen, mirim, şıhım, hocam, güvenilir seda sayanım, demokrat bedri baykamım diye çağırır. Adın kapıları açmaya yeter, ünvanın, etiketin yediğin bokları örter. Aman yediğin içtiğin senin olsun. Kendimde test ettim, şu sahtekarlığın parmakla gösterilmesi parmaklanmaktan farksız. Düzgün görünmeye çalışmak, eğri olmaktan daha şerefli değil. Hem alanında daralıyor; şunu demeyim, bunu yapmayım, onu etmeyim diye kendine sınırlar çiziyosun öte yandan düzgünseverler cemiyeti de boş durmuyor onlarda çiziyor, türkiye kadar gövdenden sana kala kala bayburt kalıyor, üzerinde ne tarım yapabilirsin nede hayvanlık. Oysa eğrilik öyle mi? Na tüm ovalar senin; ister at koştur, ister fabrika bacası diktir. Arkadaş!! aman farklı anlatacam, oy betimlemenin kralını yaparım, anam avradım olsunki kinayenin suyunu sıkar süt diye satarım diye diye blogu trt.2'nin "ülkemizde arıcılık ve yayla turizmi" şubesine çevirdim, ne ayak??? Akşam bakla sabah bakla allahım sen beni sakla, amin



Perşembe, Temmuz 01, 2010

Şimdiki saçım olsa yapmazdım

Okulun bahcesinde duvar dibine çömelip bir yandan dilimle dudağımın üstüne yeni bir sümük birikimi olmuş mu onu yokluyor, bir taraftanda saçımın içinde ekmek kavgası veren küçük hayvanları parmağımın adımlarıyla kovalıyordum.
Henüz bonus reklamlarının piyasaya düşmediği günlerde ülkenin nadide bonus kafalarından biriydim ama o zaman bit pazarına nur yağmamıştı, bitli kabarık saçlarım ne bankacıların bonus kafası, nede acun'un survivor metin'i olabilecek değerdeydi. Saçları elidorlu olduğu için düz, düz olduğu için memur, memur olduğu için elidorlu, çantaları ve önlükleri "balinleriz vik vik vik" diye öten memur çocukları; beslenme çantalarından sağlıklı beslenelim sağlıklı büyüyelimlerini çıkarırken, ben pasağım yetmezmiş gibi birde çemenci fadıl emmiden terleyince sidik kokusu üreten çemen ekmek almış "muallebi bebeleri mınıki" diye uzanamadığım camiaya küfrede ede zıkkımlanıyordum.

Okulun, iç yağının erimesi tabirinin anlamını bilmediğimiz halde içimizin yağlarını eriten müdür yardımıcısı bulut hoca yine her zamanki bariton sesi ve büyüyünce orhan gencebay olacak takım elbiseleri ile bahcede "aferin aferin işte böyle çocuklar" diye dolanıyorken beklemediğim anda rotasını bana çevirdi. Ondan hoşlanıyordum ve ilerde bebelerimin babası olmasını istiyordum ama yinede kendime çeki düzen vermedim. Çünkü kendine çeki düzen nasıl verilir bilmiyordum. Böyle iyiydim yaaa. Kabul, heyecanlanmadım değil. Hiç bir tenefüsde elim sende yapılmayan, ebelenmeyen, yakar toplarla yakılmayan bu naçiz bedenime doğru hızla bir jön yaklaşıyordu. Belki gelip beni bu nalet hayattan, şu zalım feleğin çemberinden kurtaracak atının terkisine atıp dağlara götürecekti.. (Umut bit şampuanı.. Umut.. Umut tüm eczanelerde) Elidor saçlı memur çocukları ise sağlığın beslenme çantasında değil dağlarda olduğunu böylelikle anlayacaklardı..Boşuna o kadar dağlı tepeli şarkı yapmadı adamlar. Var o dağlarda bi iş.

Kahramanım; atımı okul çıkışına bağladım aşkım yüz ifadesiyle geldi geldi, o yakışıklı pambıksı elini bana doğru uzattı uzattıı.... ve fırkkk diye bitli, kabarık saçlarımın içine sokup kaşır gibi yapa yapa havalandırdı "ne alemdesin bakalım kız yapağılı" dedi. (orası bitli! elleme bak işte elin bit oldu diyecektim baktım gicişmeye iyi geliyo, vazgeçtim) Kafamdan yani saçlı olan değil düşünceli olan kafamdan geçenleri bilse bana yapağılı dermiydi? Yapağının anlamını amcamın yaptığı ticaretlerden hemen hemen biliyordum. Kamyonla van'dan, tatvan'dan, batman'dan koyun yapağısı getirirdi, yapağı bildiin topak topak bokların, ölü böceklerin ve çalının çırpının bol keseden kümelendiği koyun yünü. Bulut hocanın elinin dolandığı alanda bitler çıtır çıtır patladı mı hissetmedim ama oralarda birşey "tınnn" etti bunu tüm bedenimde hissettim. Bu durumu tınlamıştım, çok tınıma gitmişti. Okulun ikinci yakışıklısı (birincisi uğur, babası memur, çöpe 404 yapıştırıcısı sıkmayı ve kızların eteğini kaldırmayı seviyor, düz saçlı, şampuanının adı bilinmiyor) bana boklu kafa demişti! Hiç kimse atının arkasına yapağılı bir kafa atıp dağa kaldırmaz. Yapağı baya kötü bişey, yapağı bir kız çocuğunun hayallerini yıkan korkunç bir ham madde ve inşallah amcam bir daha yapağı gibi kızları üzen bir şeyi taşıyacak kamyoncu bulamaz, umarım dünyada yapağı kaynakları tükenirde insanoğlu son yapağıyı müzede sergiler ve o koyunlar varya o koyunlar ölsünler! ölmesinler de kel kalsınlar!

Okul dönüşü bazı kararlar aldım. Artık benimle de elim sende oynanacak, uğur benim de eteğimi kaldıracak, bulut hoca aşkımdan içkiye başlayacaktı. Önce saçlarımı tamamen kazıttım bit bunun için iyi bahane oldu, annem zaten saatler öncesinden makası alıp bahce kapısına oturmuştu sevinçle karşıladım (işin aslı annem beni terlikle kovalayarak yakaladı, döve döve saçımı kazıdı bende saçım kazınırken birazda annemin "temiz olacaksın, çemen ve sümük yemeyeceksin" baskısı sonucu o kararları aldım şimdi ise gurur yapıp "zaten kararlarım gereği kazıtacaktım" diyorum, çakallll) Alman malı "Schafwolle"kırpma makinesiyle şanıma, koyunluğuma yaraşır bir şekilde kırpıldım. Kırpılan yapağılarımı amcama götürdüm " bu iyi para eder kamyona yükleyim" dedi koşarak uzaklaştı. O kel fotom hala albümlerde var, az sonra pırasa saçlı insanların evini kundaklayacak bi alman dazlağı gibi görünüyorum. Saçlarım uzamaya başlayınca anneme elidor aldırdım. Geriye düz saçlı olmak kalmıştı bunun içinde hülya abla saçlarıma sık sık ütü yapmayı kabul etti. Kızın o senesi bir pantolon, bir gömlek, bir kafa ütülemekle geçti. Kafa ütülemenin gerçek anlamını bilen ender insanlardan biridir kendisi, hasretle kucaklıyorum.

Saçlarım: Artık bonus değil. Saç; uzadıkça tepemde daha fazla kıvrılmanın matematiksel olarak imkansızlığını farketti saldı kendini aşalara
Amcam: Saçımdan elde ettiği gelirle kendine malikane aldı, beni kapısından içeri sokmuyor şerefsiz
Bulut hocam: Sağ eline nereden bulaştığı bilinmeyen bir hastalıkla mücadele ediyor, acil şifalar
James Blunt: Bu yazıyla alakası yok bulut deyince blunt aklıma geldi ondan yazdım
Elidor: şampuan ama bit temizleyemiyor

Çarşamba, Haziran 16, 2010

Ben onların yalancısıyım


     İnanmazsın burak'la 2 saat aralıksız öpüştük, vantuz gibi dilime yapıştı çektiii çektii az kalsın boğuluyordum" diyerek boğulursu boğulursu güldü. Gözlerinde yorucu bir öpüşmeden dönmüş askerin gururlu bakışı vardı, star wars ışın kılıcı gibi kesti gitti hepimizi.
Esin daha etkili bir "sevgiliylen maceralarımız" hikayesi anlatmalıydı ki Özlem'in öpüşmeli hikayesine fark atsın"Ehem bakın boynuma hemen şurası gördünüz mü? abartı değil 4 saat curk curk emdi gerizekalıı" diye 32 diş 1 morlukla cümbür cemaat sırıttı (4 saat emmek?)
Elimizde bir vantuzlu öpüş, bir curkuzlu morluk vardı ikiside orta halli bir kız sohbetinin kendi içinde abartılı ama basma kalıp hikayelerinden sayılırdı, orjinallikleri yoktu. Geriye ablam ve ben kalmıştık, kendim için endişe etmeyi bir kaç dakika sonraya bıraktım ablamın bacaklarını ayırıp "bakın tam şurdan şeyetti" demesinden çok korktum. Herkes bilir ki sevgili sirkulasyonu, popülasyonu, atraksiyonu bakımından ablamın önüne geçmeye cüret etmek bu mahalledeki hiç bir dişi oluşumun harcı değildir. Ablam dudağının kenarından "peaaahh" diye bir ses çıkardı "sizin maceralarınızı yerim" peaahıydı bu! çok yakından tanırım bu peaaahı günde en az bi kere evin bir köşesinde üstüme püskürtür.
O; marjinal fingirdeme anılarından birini anlatmak için saçlarını kulağının arkasına süpürürken ben dudağımın içini yemeyi yarılamıştım bile çünkü az sonra sıra bana gelecekti ve benim hemen "çılgaaan" o olmazsa "ehh işte" ayarında bir sevgilim şaaptı hikayesi uydurmam lazımdı. Ablamın yaşadıklarının yanında "ne bu şinci" kalacaktı ama olsun buluşmadan mağlup ayrılmamam için şarttı. Bu bir gurur meselesiydi, bu bir köşeye sıkışmışın kurtuluş savaşıydı, bu bir this is sparta idi....
Erkeklerle arasında lüzumsuz ama önemsediği mücadeleler olan bir kızım ben. Onlarla sevgili veya arkadaş olma yollarında türlü teşkilatlar kurarım. Genelde başarısız olurum ama inat değil mi? Vazgeçmem davamdan. Tek kişilik mafyamın başında oraya buraya emirler yağdırırım. Kazara mıntıkama düşene sorarım bi; Silah kullanabiliyor mu? Camcı'nın C sini silebilecek yürek var mı? Hadi bakalım en uzağa hangimiz işeyeceğiz? Sörvayvıra katıldı mı?Asya steplerinde at koşturdu mu? SE-LE-NA dediğinde selena geliyor mu? İşte bun gibi maddeleri yapamazsa/başaramamışsa ona aşık olurum. (Yapabiliyorsa ilerde "bir zamanlar bir kız vardı hatırlar mısın" diye meydan okunacak güne kadar korkup kaçarım) Bu tarz; beceriksiz, mağlup, kıymeti anlaşılamamış, böbürlenecek, kibirlenecek bir şeye sahip olmayan, yanımızda ıslanmış köpek eniği gibi kıvrılıp kalan bir erkek, bizi; öteki “paket servis” erkeklere göre daha az yorar. Birkaç anaç cümleyle, ufak bir iki ekleme çıkarmayla istediğin mekanizmayı kolayca üstüne kurabilirsin. Ağzı küfürlü, gözükara, kıldan suratı seçilemeyen, sabıkalı, pasaklı ve ukala olanları da severim. İlk türe göre daha fazla gevezelik etmen, modifiyesi için daha fazla alet edavat belki torna makinası kullanman gerekebilir ama her halükarda kusursuz erkeklere nazaran daha az kusurludurlar.
Başarıdan başarıya koşan, mahallenin gurur kaynağı, anasının göz bebeki, babasının aslan oğlusu o kusursuz erkeği - ki adları Burak olur bunların- ayağına tuğla bağlayıp bayındır barajına atmak için içimi tarifsiz arzular kaplar. Burak bu göz kamaştırıcı noktaya gelecek diye kaç masum körpenin depesine depesine aileleri tarafından "bak gördün mü ellerin oğlanları neler yapıyo, ya sen?" diye vuruldu kimbilir? Bu pişmiş kellelerin karnelerini anneleri altın günlerinde göstermek için çantalarında gezdirir. Kahvenin en parlak kırmızı keline sahip ve kusursuz dişleriyle komik olmayan şeylere bile kahkaha atan herifi bunların babaları olur. Evleri bile; içinde yaşayan zekiler zekisi, pırlanta misali dört dörtlük delikanlının farkındadır, bizim yıkılan tarafına direk dayanmış, teneke ile tutturulmuş evlerimizin yanında gururla dikilir. Evin yanından geçerken "zeki ve başarılı çocuğun evi" diye bir fısıltı duyulur, bir rüzgar eser, bir kedi atlar.

Ablam "ay valla de” tepkileri eşliğinde anlattığı "valla billa" adlı hikayesini sonlandırırken ben çaya bakma bahanesiyle kaçtığım mutfak kapısının önünde pısmış, sevgili hikayesi yumurtlama telaşı içindeydim. Benimde olması lazımdı elbet; sonuçta kanlı canlı, saçlı başlı bir kızdım bakayım aa evet kızım..mışım. Ama maalesef bu hikayeler savaşında kullanılacak nükleer etkide bir silahım yoktu. Olanlar; sevgilimle nalburda karşılaştık, bana radyodan şarkı istedi, sincan’da keşkül yiyecektik yiyemedik, pazardan parmak arası terlik almış yollamış canımm.. diye giden en fazla Kırıkkale tüfeği yerine geçebilecek cephanelerdi. Ulan lezbiyen olsam gene en azından kükürt kokulu hamam hikayelerim olurdu, bu ne bahtsız bir gündü hatta ömürdü böyle? Yanlarına geldiğimde Esin ve Özlem beklediğim bakışı yüzüme döktüler. Ablam bakmadı çünkü benim ne menem sevgili fakiri bir kız olduğumu gayet iyi biliyor beni ancak ortamın çay getiricisi, iç geçiren dinleyicisi, ben bilmem beyim bilircisi mertebelerine layık buluyordu.
Her hikaye anlatıcının hikayesine önem katmak için başvurduğu boğaz temizleme ritüelini ben zaman kazanmak amacıyla yaptım. Kalbim az sonra atacağı yalanın etkisiyle boğazıma yaklaşmış, beynim hain planlar peşinde götüme inmişti. Hem Kızları "ayy inanmıyorumm" derecesinde şaşırtmak hemde ablamın yıllardır bil fiil şahsıma uyguladığı "peaahh" eziyetlerinden intikam almak istiyordum. İhtiyar bir kahvane öykü anlatıcısı gibi çayımdan bir fırt çektim, arkama yaslanmaya sırtım yoktu önüme gömüldüm. Vicdan azabımın ağır hipnozundan dinleyici insan sayısı gittikçe çoğalıyor gibiydi. Yüzlercesiyle gözgöze gelmemeye çalışarak başladım hikayeme...

...Az sonra bu odada; kendi gölgesine bile cinsel tacizci muamelesi yapan, erkek görünce içinden hıııuyaaa çekerek uçan ceki çen geçen, galiba sana aşık oluyorum diyen adama “du bakiim fermuarın mı açık kalmış senin” diyen birisi; Ankara’ya okumaya gelmiş, oran’da ki kokoş vekil eşlerinin kaniş köpeklerini gezdirerek para kazanan, müslüman olup adını Celal diye değiştirmek isteyen (kelime şahadeti ben öğretiyorum) saçı rastalı, elinin birini san fransisko’da asansöre sıkıştırıp kaybetmiş, Türkçe bilen, kökenleri teee Ekvator’a dayanan amerikalı bir zenci ile olan ateşli aşkından kesitler sunacaktı..

Salı, Mayıs 25, 2010

Rammstein dinleyen minibüscü ile bilinmeyene yolculuk

Rammstein derki: Eğer birine hem göbek attırıp hem çin işkencesi yapmak istiyorsan ona "kınayı getir aney parnağın batır aney" ilahimsi türküsünü mayıs ayından eylül ayına kadar söyletmeyi dene, yüzde yüz çalışan bir yöntem, memnun kalacaksın.

Ankara'nın sırf ankaralı turgut, ankaralı yasemin, gülbahar, fikriye, hayriye türküleriyle kutlanan geleneksel misket düğünleri start aldı. Hergün bir kızı evinden alıp dağa yani balayına kaldırıyorlar. Zaten artık kızlar kız kalmıyo, salıyorlar kızlıklarını yokuş aşşağa. İç döşemelerinin formu değişiyor bozuk bozuk cılk cılk oluyorlar (!) Kızlar kız olmayı beceremediği için kadın diyebiliriz, bayan diyebiliriz, teyze hatta mundar bile diyebiliriz çünkü neydi ülke gerçeği? Zarı deşilmiş kıza artık kız diyemezsin adınada derler gadın diyebilirsin. Erkeğin etinden parça alınınca erkek oluyor, kızın etine parça girince kadın oluyor. Atalarımız matematiksel ve geometriksel açıklamalarla bizi "ne diye seslencez şimdi buna? napcaz netcez osman?" sıkıntısından kurtarmışlar, dualarla yadediyoruz kendilerini.

ankaralı fantezileri, du hast, düğün ve cenaze, kaynana, kaynpeder, kızlıktamiri.com, kuru pasta, limonata, minibüs, rammsteinDüğünlerin en çok; düğünün en güzel kızına asılanlar arasında çıkan çatışmada 15 adet papatya markalı plastik sandalyenin yerle bir olması kısmını severim. Sonraki top listim ise hısımların hasımlaşma evresidir. Kaynanalar; bıyıklı dudak üstlerine oturttukları tuhaf bir ifadeyle pistte "koççum benim koççum al yanaklı koççum benim" türküsünde göbek titretip, az sonra başlayacak sidik yarışlarına ısınma turu atarlar. Kayınpederler ise hep otururlar, düğünün godfadırı damattan sonraki jönü olma etkinliklerini oturdukları en baba köşeden sürdürürler.
Sırf böyle sahneler görme ve uğruna kavga edilen kız olma heyecanıyla pazar günü düğüne gittim. Siyah bir elbisem vardı istanbul'dan almıştım onu giydim. Orada "burası istanbul taammı" diye neslihan yargıcı imzalı kostümlerle salı pazarını turlayan seda sayan gibi her ortamda giyiyordum ama burada ancak başka semtlerde, köprü altlarında veya kötü yola düşünce giyebiliyorum.

Kuaföre gittim, saçım iki küstüm yastığını dolduracak uzunlukta ve zeka bulmacaları gibi karışık. Adamlar saatlerce dolaşığını açacaklar diye kim 500 milyar ister yarışmasına katılacak ayküye ulaştılar, ben çıkarken kenan ışık gibi elleri çenelerinde "eminmisin" dercesine baktılar. Haliyle eve geç kaldım ve tek başıma düğün yerine ulaşmam gerekti. Süsümle, püsümle, ayağımda topukluyla, alakargaların ayna sanacağı pırıltılarımla bir minibüse bindim. 7-8 yolcu var hemen şöförün arkasındaki koltuğa oturdum, aynadan bakıştık diğer yolcularla da bakıştık adet böyledir bi şöyle bakışılınır, güzel insan var mı diye incelenilir. Durdurup durdurup biri indi, ikisi indi derken minibüste şöför ve ben başbaşa kaldık.

Adam herkes gidip bir ben kalınca, benim korunmasız ve zayıf olduğumu anlayıp kapıları kilitledi ve gaddarca kahkahalar atarak üstüme saldırdı...Tabiki fantaziyem bu, öyle bişi olmadı.. Büyük ihtimalle böyle güzel kokulu, şıngır mıngır bir kızın üstüne atlayacak cesareti yoktu!!! (ay yetişin komşular ırzıma geçiyorlar diye bağıran ama bir yandanda üstünü çıkaran dul ateşlilere selam olsun, sizi anlıyorum) Aniden gaza mı bastı başka bişeye mi bilmiyorum, bişeye bastı ama. Arkadan "007James Bond; Türk mafyasıyla hesaplaşma, sahne 666" diye bir ses duydum. Şöför ve minibüsü birbirlerine baktılar, el ele tutuştular yollar doç'un bastır koçum dediler ve uçmaya başladık. Yolcu yoktu normal olarak ben tek başıma şöför ve ailesinin ekmek parası etmiyordum. Bütün engelleri aşıp yolcuları duraklardan toplaması lazımdı, bu uğurda canımızı verecektik. Kazaya belaya karışmadan ineyimde ne toplarsa toplasın dedim adamla göz göze gelmek için aynaları kestim, yalvaran küçük kız suratımı takınıp kesik cümleler kurdum..
-Şey müsait bi ....
-Acaba şurda şu köprüyü geçince şeyapsak...
-Ben inseydim siz sonra film çekseydini..
-İnecem ben inerimki ben
-İndimezsen atarım kendimi!!
-:(((((
Arkasından dürteyim diyorum ama şöför arada öteki minibüscülerin ebesinin nikahını, anasının avradının namusunu aldığı için tırsıyorum. Burnundan soluyor, nefesi ve kalp atışlarını kendiminmiş gibi içimde hissediyorum, o terleyip üşütmesin diye ben terliyorum rehine psikolojisi yavaş yavaş başlıyo. Yolcu bulmasını o kadar istiyorumki durakları kesiyorum "hadi lan mübarekler hiç biriniz mi evden çıkmadınız? nereye gittiniz mınsktm ankaralılar? melih'in tembel uşakları! bi tane ya ilaç niyetine bi tane lazım hadi bea" yok yok yok herkes gene pikniğe gitmiş ne bitmez pikniğiniz varmış ne doymazmışınız tavuk kanadına! sizin kanat sevdanıza kanetlerim kırılacak az sonra..Arabeskte dinlemiyor düdük! İnsan bi müslüm koyar, bi orhan babayla cezbe gelir müzik ruhun gıdasıdır dimi ama? Adamın ruhunu bozuk para bürümüş! Telefonu rammstein melodisi çalıyor? Bence bu türk diil baksana ineyim diyorum anlamıyor. Film bu ya valla billa film, hız tuzağı gibi zor ölüm gibi bişey çekiyolar haha çok iyii.. Bak az sonra yönetmen stop der herşey biter ineriz iş ki yukardaki yönetmen stop demesin.
Bir taraftan ayetel kürsü okudum arada inmekle ilgili şöföre seslendim, üç kulfü, telefon mesajıyla vasiyet olur dimi, felak ve nas iyidir cennete götürür, bloguma veda yazısı yazabilseydim keşke, düğün berbat olacak, ölsemde güzel ölecem lan oh mis, innatayna kel kevser, allah cezanı versin seni şöför diyende, elemtere fiş fiş fiş...

Düşünme baloncuklarımın içinde debelenirken nihayet ulus'a geldikte brus vils kılıklı herifin minibüsünden yuvarlanarak indim, plakasını aldım bir daha gördüğüm yerde arkama bakmadan kaçmak üzere kaçtım.

Cuma, Nisan 02, 2010

Filiz, hüseyin'le daha sevişmedi mi?

filiz sevişelim mi? hüseyin kaya,asuman krause, evlendir bizi esra erol evlenip seni izliycem, eyvah acun ılıcalı, ezberci öğrenci, ikea herşeyimiz, iphone, kalmış ev kızı, seks yok, tiky
Facebook'ta Türk'ün dehşetengiz bir bakanın bir daha baktığı gücünü göstermek için açılan kuru kalabalıklı, bol beğenilikli gruplardan birinde göğsünü yırtarcasına haykırmış filiz, birebir şöyle diyesiye; "nerde turk gencleri butun dunyyaya kapak olsun buu turkun gucunuuu" Bir türk genci de bu çılgın çağrıya kayıtsız kalamayıp cevap vermiş: "Filiz, sevişelim mi?"

Filiz'in cevabı bilinmiyor, dumur olup olmadığından emin olunamıyor, epeydir kendisine ulaşılamıyor. Binlerce insan filiz'in ortaya çıkıp bi manisi yoksa hüseyin'e evet evet evet demesinden yana. Ben filiz olsaydım teklifini ikiletmez milli beraberliğimizin hakkını verirdim. Yanlış anlama hüseyin’in türk gücünü kontrol etmek adına ha!  Olur ya Hüseyin yatakta fiyasko çıkardı da bu sayede bir zencinin türk’den daha güçlü olabilme ihtimalini kabul ederdim. Belki kundaktan beridir haykırdığım tekerlemeden bu vesileyle vazgeçerdim. O köprülerin altından çok sular aktığını, artık kim desem bir japon'un, bir alman'ın, bir dubaili'nin  *ezberci, tembel, taklitçi, dolandırıcı, kompleksli, aç,  tavan arasındaki eski mesellerle (bknz hala: türk gibi güçlü) avunup duran bir türk'ten çok daha güçlü olabileceğine hüseyin’le yaşadığım tecrübeden yola çıkarak ulaşabilirdim, belki. (istisna, genelleme gibi materyaller bu kısımda bol bol kullanıldı, her tarafa ekildi, sulandı)

Hani güç ya? Nedir o gizemli güç? Dünya görüyor biz mi görmüyoruz? Biz görüyoruz dünya mı görmüyor? Herkes görüyor da ben mi görmüyorum? Üniversitesiyle, aydınıyla, politikacısıyla bilimi tartışmaktan ziyade politika üretmemizden başla, bir tane dünya çapında ilk 100'e falan sokulan bir bireyimiz (en basit örnek: top modılıs, sepseksi kadın, iyi şarkıcı, yakışıklı erkek, şo, şu) olmamasına değin getir daya. Aşağılık kompleksi yapmıyorum gerçekten somut delillerle gel bana. De ki: "niye şeyi ilk biz yaptık ya hani o şeyi.. aa şey vardı ya lan o bizim şeyimiz neden bilmiyorsun çoh ayıp" de. Yok gücümüz mücümüz silkinin lan! Türk olmayanların Atatürk fotograflarına bakıp "anam bu türkler gerçekten çok fena güçlü gibi görünüyor, korkudan titredim valla" demelerini beklemiyoruz değil mi? Fotograf güce işaretse godzilla ve hulk hangi ülkenin film kahramanlarıysa güçlü ülkeler onlar.

 Bu; filiz sevişelim mi? cümlesi kendi başına, mahalleden arkadaşları olmaksızın filiz'in basma kalıplarda preslenmiş, nesilden nesile özenle saklanıp günümüze ulaşmış paha biçilemez eser “türk gibi güçlü” cümlesini döver. Bu cümle napolyon'un "para, para, para" sı ve meşhur masalın "kral çıplak" cümlesiyle aynı oranda gerçekçi ve özetleyici. Biz adamın vasfına, nüfusuna göre şekilden şekile girip kırkayaklık yaparken. Ustamız daha ölmeden yağını balını satarken. Karşılaştığımız farklı fikirleri  "ay bütün gerizekalılar da beni buluyor" diye özetleyerek alt metinlere kendimizi zeki insan diye yazarken. Kuytularda her naneyi yiyip sokakta alem temiz insan görsün telaşıyla en çok ahlaksızlar diye bağıranlardan olurken. Araya girip " bırak şimdi goygoyu aha da gerçek şu" diye kafamıza vuran tarzda bir cümle bu cümle. Basit ol, kendin ol, dursun şimdi ötekiler senin yaşama amacın nedir onu de hele? diyor adam.

 Kullanmayı pek sevdiğim amerikan özentisi bir cümle vardır "senin sorunun ne biliyor musun adamım" Bizim sorunumuz ne biliyor musun filiz? "asıl söylemek istediklerimiz ağzımızın içinde topaç çevirirken, hep söylememiz beklenen cümleleri söylememiz" Belli ki hüseyin topaç çevirmekten hoşlanmıyor.

Belgelerle konuştum.
*ezberci: filiz yeterli bir örnek
*tembel: işyerinde bihter bolerosu ören, avon satan memure, internete kız tuzağı kuran, okeyde 200 bin puanı deviren memur, kocası gelene kadar kaba etinde pire patlatan ev hanımı, ev kızı denen o nesne, internet üzerinden vatan kurtarma faaliyetlerimiz.
*taklitçi: bütün şarkı klipleri, acun'un yarışmaları, ismail yk ve akabinde özenti gençlik, kıçı beyons gibi dışarı çıkarıp ceyrana kapılmış gibi titretme dansı, ikoncan olası, yoga ve plates yapası gelmek, eurovizyon şarkılarımız, ingiliz aksanlı türkçe konuşmaya çalışırken tikyleşmek
*dolandırıcı: banker bilo filmini izle
*kompleksli: siminya, beda bayan'dan ayrılınca “seni yeneceğim kadın” hırsına kapılıp ucube bir felsefeciye dönüşen nohut doğan, her yapılan türk işine "bu the anforgenibıl çakması, ay resmen host taklidi, inanmayorum basbaya leydi gaga olmaya çalışıyo" diye yorumlar getirip toplumunu hor görmek, anasını bile yanına yakıştıramamak, kendinden başkasına gitar çalmayan kayahan, kendinden başkasına gülmeyen şahan
*en başından sekse aç (bak fotodaki üseyin kaya) karıya aç, erkeğe aç. ne olursan ol yine gel deyip geleni götürecek haldeyiz; tipini boşver ışığı söndürürüz, hastalığını salla atın ölümü arpadan olsun, sadakati sittir nasıl olsa herkes aldatıyormuş geçen yetkililer açıkladı. tüketmeye aç; ikaa, ayfon, pırada, nerede, şurada, mak, gak, guk, hıkk ama hık!

Pazartesi, Mart 29, 2010

Yorganlar altında 20.000 fersah



Fersah deyince aklıma geldi bak ne anlatıcam. Diyelim ki arka planda bir müzik var mistır masıl tuvalet jel'in reklam şarkısı çalıyor, ortam pusluu, ortam acımasız, ortam gerilimlere gebe...

Hafta sonu, evde kimse yok evdekiler polatlı'ya düğüne gitmiş, yalnızım ( "yalnızım" diğer bütün kelimelerden daha çok kendimi yetiştirmiş, karakter sahibi bir kelimedir. hem işveli, hem arzulu, hem davetkar bir kadına benzer. ama burada davetkar anlamında kullanılmadı, yalın yalnızlık, tuna kiremitçi yalnızlığı) Ablam olsa eve eski sevgili getirir, abim olsa ülkücü arkadaşlarıyla nurcu arkadaşlarını çağırır maklube gecesi düzenler, kardeşim olsa salonun ortasına ölü gömer ama ben! ama ben naapıyorum? Yalnızlığa korku davet ediyorum.

Ankara'ya ıssızlık çökünce, dışarda kurtlar ulumaya, lodos, ağaçları canavara dönüştürmeye başlayınca koşarak odama girdim, kapıyı kilitledim üzerimde kenarları mandal izi desenli, yakası, bağrı matrix tiriniti tişörtü yırtıklığında sünüp gitmiş bir tişört, yatağın içine oturdum bacaklarımı tişörtün içine sokup gelmelerini bekledim, akın akın gelmelerini.. Gelecek olanlar saniye saniye değişti. Tıkırtılar hırsız korkusu veriyor, gölgeler ecinni. Yağmuurr sende vurup durma şu cama! ay yay yay
Ruhani şeyler gelse ben onları döverim. Her tarafımdan bir tılsım, bir muska, bir nazarlık sallanıyor. Annem beni türbeye çevirdi; muska takı töreni düzenleseler aynen şu şekil..
Geline: tükrüğügıymetligillerden mavi pazen desenli bir muskaaa, nefesindeparevar emmiden pitikare desenli başka bir muskaaa içinde 7 ayetel kürsü ile birliktee, gedikhasan köyünden her gece tüttürülmek üzere 3 demet üzerliiik, camcıların muazzez'den üç nehirde yunmuş özel yapım nazarlııık (bunların dükkanın adı Camcılar, bi vakitler birisi öyle ibnelik olsun diye gece gidip C harfini silmiş, onlar tekrar C yapana kadar güzel maytap geçdik, utandılar kalın uçlu kalemle eciş bücüş C yaptılar, o daha da yardı bizi) Bu kadar sallanan zımbırtım varken uçanda, kaçanda benden kurtulamaz, yalan değil psikolojik bir güven veriyor bu aksesuarlar. Tıpkı erkeğin sallanan şeylerinden aldığı psikolojik özgüven gibi.Teşbihte hata olmaz.

Dualar okuyorum, sağıma puu, soluma puu, kapılar kilitli, komidinin üstünde tabanca. Genede korkuyorum arkadaş! İçimdeki iskoçyalı sürekli gaz veriyor "geldiler gelecekler geliyolar nihohhohoha" Yok yoook yatak kesmiyor daha derinlere gömülmem lazım. Yorganın içine daldım, ayaklarımı kendime katladım. Eğer kazara ayağım yorganın dışına çıksa kalbim küt küt küt atıyor, sanki yatağım pasifikte kayık, odam ağzına kadar köpekbalığı kaynıyor ayağımı çıkardığım an koparıp atacaklar. Ama bana kalırsa asıl kayık ayağım, titanik'te filika olsaydı 12 yolcu kurtarırdı aslanım benim. Camdanda bi soğuk geliyor (cam deyince aklıma c harfi silinen camcılar geliyor gülüyorum. hem korkarım, hem gülerim) Kenarlarındaki süngerler dağılmış, yangıncı kampanası gibi lingir lingir oynuyorlar, rüzgar maaile başımda.
Kalan hayatıma yorganın altında devam etmeye karar verdim. Güzelmiş buralar.. dışarısı kötü kızım, dışarısı tehlike.. otur yorganının içinde yediğin önünde, yemediğin arkanda. Bi dakka burası ne kokuyor lan böyle! Hayır ben temizim çeneni çoğaltma! Yunmuş yıkanmışım, geceleri altıma culladığım yaşlar mazide kaldı. Osurmadımda! üç gram oksijenimi karbonmonoksitle kirletmem, çevreciyim ben. Ama hala kokuyor. Dur bakiim şu gazete işine girdiğimde odamda bir düzine erkek çocuğu yaşamıştı! evet evet kesin onlar sidiklemiş kokusundan tanıdım bu erkek çocuğu çiş kokusu. Vay götten bacaklılar!

Yuvam lan yuvam..
Bu yatak, bu yorgan...
Benim mi allahım bu korkulu yüz?
Nasıl da acımadan yuvama diğdirdiniz...

Uyuyana kadar yorganın altında çok olaylar yaşadım, gördüm geçirdim, tecrübeli bir insan oldum: bizzat saydım 1 saatte 3600, 4 saatte 14400 saniye var, kapalı bir yerde kaldığında terini içemiyon hakkaten tüm tuz, komidine iç çamaşırı koymak saçmalık onun yerine büsküüt, su, fener, kedi ve lazımlık konmalı, cep telefonunu yatarken başka odada şarja takma! neden her evde oksijen tüpü yok bu ne sorumsuzluk!? pencere süngerini kalitelisinden alın, yatağınızda çocuk, belek yatırmayın sıçıyolar, yatağa tertemiz girin olurya bişey olur sabaha kadar apış aranızı koklamak zorunda kalırsınız.

Salı, Ocak 05, 2010

Kızın içine cin sokacağız



Pala ve aşiretinin el değmemiş sorgulama tekniklerine maruz kalınca bu seferde ankara'ya döndüğüme pişman oldum. Evden git gittiğine pişman ol, dön döndüğüne pişman ol... yaprak dökümü'nün oğuz'u gibiyim; bi necla'ya, bi leyla'ya, bi necla'ya, bi leyla'ya ver ha ver, ver ha ver!

Feodalgillerim durmaz, bu yükselmiş adrenalin seviyeleriyle medeni halimi değiştirmeye çalışırlar, bilirim/biliriz/bilirler. Bari onlar bişeye başlamadan ben bişeye başlayım, iş bulup kelleyi kurtarayım diye niyetlendim.
Çevremizden biri, işlettikleri aile düğün salonunun istediğim biriminde(vaşşş) çalışabileceğimi söyledi, hem istediğim birim hem aileli falan! tam aradığım meslek!
Bir başkası bir otelde kat görevlisi arandığını bağlantıları sayesinde beni işe aldıracağını söyledi. Kat görevlisi deyince aklıma jenifır lopez'in "aşk masalı"filmi geldi; seksi otel hizmetçisi marisa otel müşterilerinden milyoner bi herifin kalbini çalıyordu..belki... olabilir, neden olmasın? Otelimi de temizlerim filmimi de çekerim nolurki? ne gülüyonki?
Malesef bu iki muhteşemden muhteşem iş fırsatı elimde patladı. Hem evdekiler "oralar pezevenk kaynıyo" diye çağırdığımız bir numaralı endişelerini öne sürdüler hemde kısmetim kapalıydı ve üstümde zebellah gibi nazar vardı, olmadı.

Annem akıllı kadın kısmetimin kapandığını o buldu. Hemen birşeyler yapmalı ve şu kıtipiyos kısmetimi dımdızlak açmalıydık. Komşu krallıklara haber salındı, kısmet açan meşhur üfürükçülerin listesi alındı. Maşallah ankara ne medyum keto yapmış! Şehrin kenar semtlerinden birinde gizemli mağarasında yaşayan ulu üfürükçü nurullah karatelek "getirinde üfürek" demiş, aslında yapmıyomuş ama annemi kıramamış (bak sen) Benim için kaçırılmaz eğlence allahhh medyum göreceğim lan! köşesinde kıyısında büyülü tütsüler tüten kırmızı loş bir odada sihirli küresine bakacağız, geleceği göreceğiz! parti gibi ar yuuuuuu cıstak cıstak.

Sabah güle oynaya keto nurullah'ın evine geldik kapıyı simli kahverengi bir hırka giymiş, bıyıklarını aldığı yerler kışın soğuğundan çatlayıp ortada toplanmış bir teyze açtı. Bizi gece kulübü gibi gımıl gımıl olduğunu tasvir ettiğim medyumun odasına götürdü. Tahmin edileceği gibi öyle bişey yok, olacak hayal değildi zaten. Bir aralar gecekondu bahcelerinde üzerinde kedilerin uyuduğu, yaslanma yerleri dolaplı kanpeler vardı böyle kahve, pitikare desenli? hah işte ondan 3 tanesini atmış duvar diplerine, ortaya kına yeşili helezon desenli bi kilim, duvara çanı sağa sola sallandığı için bakan insanı hipnotize eden alaturka saat, koparmalı takvim, karısının ördüğü kuş şeklinde iğnelik, çer çöp...Klasik türk üfürükçüsü evi, kendilerini hiç geliştiremediler!
Yüzünden "para için yapmıyorum gönlünden ne koparsa" imajı akan keto nurullah annemin adını ve benim adımı aldı, önündeki kitapa bakarak fısır fısır bişeyleri topladı, çıkardı, böldü arada yüzüme bakıp sağlamamı yaptı. İlk başlarda eğleniriz, geliriz diye geldiğim ev dakikalar içinde uğur dündar proğramlarından fırlamış gibi görünmeye başladı. Acaba bu kıl topu herif tam olarak nereme üfürecekti? "göbeğe yazı yazmak" ritüeli icabınca gözüm gibi baktığım, ipeklerde sakladığım, mis gibi pespembe bakireliğime el mi koyacaktı! herşeyim, varlık nişanım, yaşam pınarım bir keto'ya mı yar olacaktı :(
{şakşuka tarık, çal baba: çayırda buldum seni, ellere vermem seni, kendime aldım seni, sineme sardım seni}
Ben fanteziden fanteziye koşar iken keto nuri kafasını kaldırdı ve şunu dedi:
- kızın içine 2 tane cin sokacağız, duruma bakacaklar.
-hınk! nasıl la, niçin ya, neden be?
-korkma sadece olay yeri inceleme, formalite
-hocam gerek yok bende zaten onlardan bayaa var, şimdi içerisi kalabalık olur sıkış tıkış yani.
-sende yok, baktım şimdi temizsin.
-e o zaman neden kirletiyosun? zaten amacın beni kirletmek biliyorum
-estafurullah bismillah es salihül hüvelve onlar benim çalışanlarım, yöntemim bu
-ya yok istemiyom ben, annee kapkapalı kısmetlerimizi alıp uzasak biz.. efenim saolasınız varolasınız öpüldünüz kocaman pata pata pata pata pat...............vınnnnnnnnnnnnnn fiyuvvvvvvv

Bu ne hulann? keşke tepeden tırnağa üfürmeyi teklif etseydi hatta göbeğimden avuç avuç zeytin yiyebilirdi ama ama o nasıl psişik bir teklifti öyle bee? Herkesin medyumu cin çıkarır bizimkisi sokuyor! kör şeytan kör gözüne. Bi ses geldi içerden bak, gerçek diyom! korkuyorum uyuyamıyorum

Perşembe, Aralık 17, 2009

Tut şunun ucunu kaçıralım abi

Koloniler halinde tıklım tık yaşamanın tadı başkadır ha. Neredeyse sokağın yarısıyla aynı yatağı paylaşmış olabilirsin, buna rağmen kimse sana "onun bunun koynuna giriyor" demez, çünkü hepsi ile kan bağın vardır, nikah düşmez. Düğündü dernekti türlü sebeplerle yatıdan yatıya sektirir durursun.

Erkek kuzenlerinle koyun koyuna yatmanın en kötü sonucu gecenin bi yarısı kokuşmuş bir kaç ayağı dişlerinin arasından çıkarmaktan ibarettir, başka kötü sonuçlar alınması da mümkün de olmasın öyle bişey!
Birbirinden niyeti bozuk, şehrin ayak takımından bıçkın deliğanlılar oldukları halde bize hiç bir zaman kız insanı olarak bakmadılar, bizde onların cinsiyetlerinin ne olduğuyla pek ilgilenmedik. Ben ilgilenmedim ötekileri bilemem, uçkurları boynuna.
Fuat'ın söğüt ağacının ardına saklanıp, peşinden hiç ayrılmayan bana "gelmesene gız, bi kerede arkamdan gelme allaın tebelleş dangalağı" diye bağırarak yaptığı şeyin osbir olduğuna, yıllar sonra osbirin ne olduğunu öğrendikten sonra uyandım.
Köksal abimin "tombul tombul memeler zalım oy gelin zalım zalım zalım" türküsünü yeni yeni patlamış memelerime değilde, aşağıda böğüren ineğe söylediğini sanıp "dimi ne tombul memesi var hayvanceizin" demem gene o sebepten olmalı.

Ailenin sicili paslılarından halil abime, okul müdürünün 14 yaşında, enine boyuna on pasifik genişliğindeki hoşur kızını kaçırmamızda(!) kuzenliğin görev ve sorumluluklarındandı. Halil abi; balık ve kurbaa avlamaya gittiğimiz bir gece sazlıkta sabahlarken anlattı kız meselesini. Aralarında bi dünya yaş problemi var, kız iri yarı deve gibi ama küçük daha orta 2 de. Babası hem okul müdürü hemde arıcılık yapıyor, kızını kaçırdığımız günün akşamı bir milyon arı tarafından delik deşik edilme ihtimalimizi saklı tutuyoruz. Bütün kaba detayları konuşup "Yaşı küçük müçük toplar getiririz, babası müdürmüş, müsmüdürmüş ırgalamaz bünyeyi, aslan gibiyiz allaama" külhanbeyi andımızı içip verdik startı.
Bende yavaştan onlara benzemişim, havam kıyak "ayıpsın, ayarlarız ekibi, yaparız icabında dümenimizi işşşşş" gibi bir dil kullanıyorum. İşte tam o sıralarda kaybettim kişiliğimi, bulucam bulucam yakındır.

Bir iki gün geçti geçmedi, sokağın köşe başlarından kafalarımız göründü. Kızın gönlü olmuştu "ikindileyin gel beni al kocıcığım" diye haber salmıştı hatta, yangın ayşe mübarek. Şişman kadınların daha ateşli olduğunu söylerler. Plan basitti, palas pandıras dalacak alıp çıkacaktık. Ben yem olacaktım, kapıyı çalacak anneyi oyalayacaktım. Delta ekibi ise kızı torbaya dolduracaktı ama kız "kaçır beni aşkaaammm" diyenlerden olduğu için torbayı gerisin geri iptal ettik. Evleri civarın gıpta ile baktığımız lüks apartuman sitesindeydi. Hiç bir zaman sahip olamayacağımızı düşündüğümüz hayatı yaşadıklarına inanıyorduk, onlara kızgındık!! kızları kaçırılmayı hakediyordu!
Merdivenlerinden çıkarken "anaa buralarda bizimki gibi betondanmış" dedim, şaşırdım bayaa. Ekip arkamdan beni takip ediyordu. 6. kattaki evlerine geldim, bizim kapılarımıza tıpatıp benzeyen kapıyı inceledim, bi postada ona şaşırdım gözlerim belerdi. Kapıyı en az kızı kadar şişman olan annesi açtı " buyur kızım" dedi, o an kilitlendim. Teoride; erkek kuzenlere gözükara görünmek sevdasına gayet iş bitiren ben, kadının göğ göğ gözlerine bakıp dilimi nefes boruma kaçırdım.
Kadın "ne istiyon yıvrım konuşsana" diye sesini yükseltince, kapıyı kapatmasından korkup aşağıdakilere gelin yukarı diye işaret attım. Ortalık anında panayıra sevketti. Kadın evi anarşikler bastığını düşünüp avazı bastı, kız odasından düğüne gidecekmiş gibi şıkır şıkır fırladı, "kurban olurum anammm" diyerek anasına sarıldı, salak! Kuzenler bi kızı kucaklıyor, bi anayı. Ben kapının eşiğinde kenan ışık gibi elim çenemde durumun kıritiğini çıkarıyorum. Durduğum noktadan planın pek bi nanay olduğu, başından bir halta yaramadığı öyle net görünüyorduki tarif edemem. Gidip müdürün gözüne baka baka "kızınızı kaçıracıık" desek işimiz daha kolay olurdu.

Tam bunları düşünürken senaryoda olmayan doğaçlama sahneler gelişti; anne nerden icab ettiyse(!) küt diye bayıldı, komşular sesleri duyup patır patır geldi, bizimkiler durumu çaktırmamak için sanki bayılan kadına yardıma gelmişmişler gibi yapıp kadını sırtlayıp, sağlık ocağına götürmeye kalkıştılar. Fekat anne o kadar şişmandı ki iki kat indirip bi köşeye yığıldılar. Güya kızı kaçırmaya gelmiştik ama manzara anneyi kaçırdığımıza işaret ediyordu. Çekiştirilmekten koca kadının götü başıda dağılmıştı, müdür karısına bu yaptıklarımızı görse bir kovan arıyı boğazımızdan aşaa salardı, anlayacağın rezalet üstüne rezalet. En nihayetinde zararın neresinden dönülse kardır, dedik gıpta apartmanından tam gaz cızladık. Sonrasında olaylar hiç bitmedi fare dağ doğurdu, kimse elinden geleni ardına koymadı.

HALİL: bir kaç ay sonra kızı kaçırmayı başardı, evlendiler. kız şu an dahada şişman. (yazıyla "babaçko")
KUZEN 2: kazakistan'da bir petrol şirketinde çalışıyor, kazak kızıyla evlendi.
KUZEN 3: polis oldu, gaz bombalarıyla juggling yapmayı seviyor.
ARICI MÜDÜR: hala müdür
ARILAR: bal yapıyolar
BEN: buralardayım işte, selam

Cuma, Haziran 05, 2009

Bir oğlanı 10 kız beğenir hiç biri alamaz

Eşya yüklü bir kamyon, bir mahalle dolusu sakızlı kadın için tahmin edilenden çok daha fazla heyecan vericidir. İçinde sadece eşya değil saatlerce anlatılabilecek malzemeyle çıkar gelir. Eşşek ölüsü gibi ekose desenli uzun kanepeler, ayakları kırıldı kırılacak titrek sehpalar, bol bol plastik mutfak eşyası (tercihen açık mavi ve kırmızı leğenler) bizde teyliz denilen içi bez, belek dolu torbalar, davul fırın, demet demet plastik çiçek iner kamyondan.
Ben çoğu zaman beklentimi yüksek tutup; bir çift tenis raketi, beyaz piyano, projeksiyon cihazı hatta midilli, kaniş falan inmesini beklerim. Çatısı akan bir gecekondu için fazla iyimser olduğumunda farkındayım, işte belki bir sürprizle karşılaşırım umudu, umut fakirin tenis raketi.

Mahalleli genelde tül perde arkasında saklanır, sanki orada olduğunuzu bilmiyoruz niiiaah! Bi kere nefes alıp verişinizden pencere buharlanmış gülüm, pencereni söyle sana arkasında kim olduğunu söyleyeyim! Eşyalar fısıltılı fısıltılı eleştirilir, puan verilir
- yatağının ortası sidikli ayoll, ocağında sarı sarı yağlar gördüm sanki kııız, halısı bizim eski halıdan onun modası mı kaldı şekerim?! diye ısrarla kusur yakalanır. Bir günde beğendiklerine şahit olmayız. Kadın sanki kendilerine kuma gelmiştir, görmeden gıcık kapılır, saçı başı yolunur, mahalleden def edilir.

Fatih ve ailesi böyle karşılandılar bizim sokakta. Fatih radyoda diceydi, her d.j gibi damağında mevlana şekeri varmış gibi konuşuyordu. Saçları bu zamana kadar görmediğimiz bir modelde olduğu için mahallenin oğlanlarına bir ikoncan olmakta gecikmedi. Önce;
-mına goduumuzun topu! tipine bahele hele tipine, sanırsın ki bizim köydeki boz buzaa dile gelmiş konuşmuş, diyen lakapçı takımı bir kaç aya kalmadı birer boz buzaa oldu çıktılar. Yaptığı işe de az laf etmediler.
-hulan dici ne demek abi? nası yani mesela ne yapıyo diciler?? nece konuşuyo olum bu böle!? gavur mudur, dönme midir, neyin nesidir kimin fesidir, bi acayip bi bişey!! töbeee töbee bak asabım bozuluyo bu gavata, bi dalacam o olacak hıaaa!! derken ilerleyen günlerde;
-fattttihhh radyoya varınca anama ordan bir belkız akkale çal, adımı anons etmeyi unutma emi! hadi aslanım bekliyoz haaa, diyorlardı.

Fatih fazlasıyla parlak göründüğü için benim tipim olamadı. Ben o sırada; daha kıllı, daha yaralı bereli, daha olgun tiplerin hayallerini kurmaktaydım. Ama öteki kızlar yasemin, binnur, özlem, hale, lale, jale, esin, mesin, kesin hepsi topyekünü birden, ani bir kararla fatih'e aşık oluverdiler. O güne kadar "radyoda neymiş ihtiyar işi" diyen kancıklar eve kapanıp radyo dinlemeye, odalarındaki kalpli yastıklara fatih adını vermeye başladılar. Her yatakta bir fatih yastık, fatih yastık, fatih yastık sizin için özenle üretildi.

Fatih proğrama çıktığında sırasıyla kimlerin isteklerini çalacağı günün en önemli olayıydı. Kızlar hergün düzenli olarak arayıp, şarkısı ilk sırada çalınan kız olmak için telefonun başında soğuk savaş yapıyorlardı. İlk kimin adı okunursa öteki kızlar adı okunan kızdan ölesiye nefret ediyor, herhangi bir yerde karşılaştıklarında küsüyor, yüzüne bakmıyor, arkasından nalet okuyorlardı. Ertesi gün bu seferde başka bir kız hasım oluyor, ortalık texas sokaklarından geçilmiyordu. Bir düğünde yasemin'in özenle yapılmış saç topuzunun içine kuru pasta dolduranların, istek parça yüzünden diş bileyen hasımlarından biri olduğu konuşulur. Bu mahalle istek parça yüzünden çok entrikaya ev sahipliği yapmıştır. Tarih bunları unutmayacak.

2 yıl mahallemizde olmadık muameleye ve aşk oyununa maruz kalan dici fatih kendisi için topuz bozan, birbirine el hareketi çeken kızlardan hiçbirine yüz vermeden istanbul'a taşınınca ne kadar efendi, uslu, eline vur ekmeğini al birini, elimizde oyuncak ettiğimizi anladık. Yerlerine taşınan ve meslekleri çevre köyleri dolaşıp bakır kalaylamak olan çingene ailesi, bizi suya götürüp susuz getirince sokağın adını "gelengideniaratır-hemidenebiçimaratır sokak" olarak değiştirseydik cuk diye otururdu.

Salı, Mart 24, 2009

Yok öyle ellemek

  


  Babam 10 teyzemin 3 tanesine, kahvehanelerin dumanları arasında kaybolmuş kirli heriflerinden bir kuple eş yaptı. Okeyde üst üste 5 defa galip gelen adam hayatta da galiptir, ondan iyi koca olur diye bir kriteri vardı. Üçüde tanımadıkları ama kimleri, kaçar defa, hangi ataklarla yendiklerini bildikleri dul adamların karıları oldular. Babamın bu kahvede kız evlendirme huyundan kendi kızları nasibini almaz mı? Ablam lakabı "baya parası var" olan biriyle biraz zorla, zora düşünce de mecburen gönülsüz gönül rızasıyla evlendi. Ablamın yüzü olmayan yorgan, faizle alınmış halı, veresiye leğenlerle gelin olması annemin “ayıp oldu elaleme” düşüncesiyle gücüne giderken, ben ablamın istemediğini haykırmayıp kuzu kuzu gitmesine içlenmiştim. Susmadım, susmadım ki sıra bana gelmesin diye. Ama biliyor musun bu "susma sustukça sıra sana gelir sloganı" na artık pek kulak asan yok. Benden çok itiraz eden vara yoğa havlayan olmadığı halde sıra dönüp dolaşıp hep beni buldu.

       Birgün babam teee galu belada tanıştığı bir adamın oğlunu pek beğendiğini, bir kaç güne söz kesileceğini müjdeledi (!) O güne kadar yaptığım ve genelde başarılı olduğum yöntemleri yeniden denedim; kendimi camdan atarım! Kaçarım! Asarım! Keserim! Keselerim! ııh kesmedi.
Bir akşam, onlara göre sözlüm bana göre hasımımla koridorda karşılaştım. Renkli, üzerinde in dı samır yazan havai gömleği giymiş, altın kolyesi kıvırcık kıllarının derinliklerinde kaybolmuş, kaküllü tuhaf bir cisim yörüngeme yaklaştı. Elbette bana göre erkeğin çirkini makbuldür, sittin sene sana kalır önüne ilaç niyetine bile kadın çıkmaz, sen ondan güzelsen en az 30 yıl köpeğin olur ama bu erkek değil, bu bir Hintli bu bir das borak’tı. Herşey bir yana adı Zabit'ti. Adını hatırlamak için kapının önündeki çöp variline bakıyordum, üzerinde Mamak Belediyesi yazıyordu, oradan belediye zabıtalarını hatırlıyor ve Zabit'e ulaşıyordum. Anlatırken uzun görünebilir ama pratikte çok işime yaradı. Nedir benim taliplerimin isimlerinden yana olan şanssızlığım? Bozbeyli'yi ve annesini unutmadım.

 
Zabit'le; daha sonra çıngar olsun dedikodu olsun yangın olsun birşey çıkarır ayrılırım planları yaparak, laf olsun diye sözlendim. Herkes söz gecesi "Oy farfara farfara, ateş düştü şalvara, ağzım dilim kurudu, kız sana yalvara yalvara" türküsü ile oynarken, ben gözlerim kısık hülyalara dalmıştım.. "acaba alerjisi olan yiyecek var mıdır? Belkide direk zehirlemeliyim?! yo yo en iz bırakmayan iş uçurumdan yuvarlamak " Pembe panjurlu ev hayali kuracak değilim!


       Bir öğlen elinde bir karton muzla ziyaretime geldi. Polyanna gibi bakarsan sempatik, Emanuella gibi bakarsan erotik bir hediye olabilir. Hiç kasmadan yüzeysel olarak baktım, aklıma tek kelime geldi "Goril!" Sonraki hediyesi bir teneke halis ezine keçi peyniri. Ondan sonraki de reis bakliyat paketi olacaktı. Çünkü onlar zengindi ne yiyorlarsa gelinleri de ondan yerdi.
Bizdeki en çelişkili adetlerden biri kızların aşık olması ve flört etmesi cinayet çıkaracak kadar ciddi bir eylemken, iki gün önce sözlendiğin zabıtayla bir odaya tıkılıp oynaşman çok gerekli bir uygulamadır.  Gençler kaynaşsın olmadı çiftleşsin, nasılsa evlenecekler yahu!. Annem hemen ikimizi kaynaşalım vıkraşalım diye odama iteleyip kapıyı örttü, iki metre odada kaldık mı kaküllü Zabit'le?

Odada ki kanepeye yanyana oturduk. Daha o zamanlar araya yastık koyma bulunmamıştı, yasyakındık. Beni değil dudaklarımı muhatap alıp zevzek zevzek birşeyler gevelemeye başladı ”Ehe ne iyi oldu böyle değil mi böylelikle daha iyi ten uyumu falan şaparız yıhyıh” Dudaklarıma bakmayı kessin diye alt dudağımı ısırdım üst dışarda kaldı üstüde ısırmaya çalışırken porp porp şıponk sesleri çıktı. Herşey birbirine girdi. Gittikçe battım. Ona dudaklarımla “öp beni erkekimm” mesajı vermek istediğimi düşündüğünü biliyordum.
Elini omuzuma attı. Kafamı o tarafa çevirip eline baktım. Aklımdan ilk geçen şey “ısır kopar ısır kopar” ama bu seferde”tamam bu kız beni istiyor” diye düşünüp üstüme atlayabilirdi. Bu riski alamadım.
Acaba benim cinlerim var desem kaçar mı? Bakire değilim desem? Acaba kadınlardan hoşlanıyorum? Gaz sorunum var? Yatağın sol tarafını kaptırmam desem?

Entrika tasarlamaya fena dalmışken bacaklarımın arasında öteki elini gördüm!  Ahhhhaaa hayda rinna rinna rinanayy. Sağ elimle boynundaki kaz ayağı desenli, 24 ayar kolyeye asıldım. Sol elimle kakülünü yakaladım. O sanıyorki “aha oğlum haşin sevişmelerimiz başlıyor” Kolyeyi “hah” ses efekti vererek kopardım elim boşta kalınca kakülüne tutunmuş öteki ele yardıma gönderdim. Bas bas bağırıyor, doğrulup bakamıyorda. O an çanakkale gazisi koca seyid gibi ilahi bir güç kazandım. 280 kilo saç getirseler yolacaktım! Kafasında tek tüy kalmayana kadar dönmek yok yorulmak yok!  Erkek kuvvetiyle elimden kurtulmayı becerdi.
-ne yapıyorsun sen laaaaayn aaa anam anam anam anam
-varyaaa şimdi hayatımdan defolup gitmezsen pencereyi açıp "yetişin komşular meğer bilye kadarmış, imdaaatt" diye bağırırım, teee flash tv’ye gider namın. Ulan nerde görülmüş keçi peynirine, fasılyeye tav olan kız hawai kaçkını! Topla şimdi kolyeni, kakülünü git babanlara siminya ile anlaşamıyoruz de, hastalıklıymış ayrılacağım ben de. Ben daha peru’ya gitmedim be, ne evlenmesi ne! Ya voy?
Garibim.. boynu bükük kaküllüm sessizce eğildi kolyesini aldı. O dakika anaç yönüm yetişti geldi tek hamlede içimi burktu, kıyamadım. Biraz daha gitmeseydi, gitme kal, beni kollarına al, pembe gülden daha al, yanağından öperim diyecek, boynuna sarılıp ağlayacaktım. Ama gitti, ailesi akşamına sözü bitirdi, babam beni dövdü, annem saçımı yoldu. Hah işte oy farfara farfara oynama sırası şimdi bana geldi.



fight clup

Salı, Ocak 06, 2009

Hoplayıp sırtıma çık

Babamın bu sözünün ne anlama geldiğini çok düşündüm.
İlk zamanlar; Mısırlı'lar papirüse yazmayı keşfetmeden evvel bunun anlamını "hatun bütün gün taş taşıdım, sırtıma bir masaj şeyet" olarak yorumluyordum.
Annemin bu enteresan isteğe hem gülüp hem sinirlenip;
"bıyığına mıyığına bak,çelin çocuğun ortasında utanmıyonda goca herif" cümlesini de gayet acımasızca bulurdum (şimdi şiirsel geliyor)

Adam tamam maço, tamam zampara, eeee tamam kirli, evet kokmuş, biliyorum baya bakımsız, röntgenci, sarı dişli, humarcı, eye eye eye diye türküleri olan bir garip ozan, alkolik, saddamik, hitlerik, lirik, mirik (evet korkunçmuş hakkaten burada keseyim, terledim ) birisi ama ama bir isteği var senden, küçük, sempatik renkli bir istek. Yapsan ne kaybeden ki ?
Hem garibim senin sırtına çıkmak istemiyor ki ! seni kendi sırtına çıkaracak, ne güzel işte bin gez alla allaa. Cümle tam olarak şu;
-Aşam eve geldiimde gapıdan girer girmez ellerin avratları gibi hotlayıp sırtıma çıksana hatun ? hı niye çıkmıyon lan sen ?

Annem bunun ne anlama geldiğini biliyor ve utanıyordu. Kapıyı tek başına açsa neyse, bir etek çocuk, ikisi erkek. Hepimiz babam zile basar basmaz titreye titreye kapının önüne diziliyorduk, paşa içtima yapacak netekim.
-Evin bömböyük salak oğlanı burda mı ?
-nalet olsun burda
-Evin kapı kapı gezen toğrist gızı
-yok
- örtmen gız
-kurban ol öğretmenlere, burda (bu ben ve malesef öğretmen değilim)
-gocasıyla küs gız
-ühüüü burdaaağğğ (ağlayarak içeri odaya kaçar)
-sırtıma hotlayıp çıkacak gadın
- Puuuu utanmaaaz ! etin teneşirden döküleee, karalı kağıdın gelee, belledin o neyse !
İşte bu mesut, mutlu, sevgi pıtırcığı aile merhabalaşmasının finalinde hep bu arzusu depreşir. Yine yine ve yine tekrarlar;
-Hadi bi kere hotlada çık, ben seni tutarım

Yıllarca söyledi, yalvardı, yakardı hatta sırtıma çıkmazsan döğerim diye tehdit bile etti ama inat bu ya çıkmadı kadın.
Belki bu atraksiyonu yapsa evin atmosferi değişecek, adam keyiflenip bizimle el ele tutuşacak kardeşlik şarkıları söyleyecek, hepimizin yularını bırakıp annemi mayamiye götürecek. Neden olmasın dı ki ?
Her akşam redci annemi mutfakta sıkıştırdık "anne nolur bi yap ya bak yıllardır hayali bu, niye reddediyosun ? çıkamıyorsan biz tutup bindirelim seni"
Annem kendini tutamıyor, memesine çıkmış göbeğini titrete titrete gülüyor (memesi göbeğine inmişte diyebiliriz)
-gidin anam gidin hepiniz gudurmuşsunuz, babasına bak uşaklarını al

Şimdiler de gözüm ferfecir kebapcısı gibi açıldıktan sonra bu isteğin pekte öyle ulu orta talep edilecek bir istek olmadığını anladım. Resmen fantezi yapıyormuş adam, araştırmadık ama kendini at sanıyorda olabilir. Gerçi biz onun evde utanıp sıkılan haline hiç rastlamadık. Öyle manileri ve türküleri var ki Ankara'lı Namık'ın "ne kadar sallarsan salla dona düşer son damla" adlı hicaz makamlı eseri onların yanında sönük kalır. Bu Ankara'lılar hep mi böyle kardeş ? Neyseki babam bir kaç yıl önce bel fıtığı oldu da, bu apık, sapuk, nubuk, mubuk (by: Yavuz'un minibüsü) isteğini unuttu gitti.

hotla: hopla-zıpla
çel çocuk: çocuklar
yular: hayvanlara bağlanan ip

Pazartesi, Kasım 17, 2008

O gördüğüm şey ne !!!


Ailemiz büyüyüp 2 oda bir salon gecekonduya sığamayınca üst kata bir gecekulübesi daha kondurma kararı verildi. Babamın içindeki ulu Mimar Sinan salonun ortasına çıktı ve yandaki ev planını çizdi.Plan basit, her başkentli moderen aile gibi "her çocuğa bir oda porocesi"
Oda, oda, oda, oda, oda, oda koridor ve tehlike anındaki çıkış kapıları. Kapılardan biri neredeyse kamyonların kapı koluna sürtünerek geçtiği yola, diğeri bahceye inen merdivene açılacaktı.

İtirazlar oldu planda eksiklikler vardı
-baba biz nereye işeyeceğiz ?
-baaceye yüznumara yaparık (yüznumara=wc)
-ya banyo
-yunmaya amcanlara gidersiniz
-mutfak nerde ?
-güççük tüp

Ben iki kapı fikrine sıcak baktım.Babam hangi kapıdan girerse biz ötekinden vınlardık.Birini kilitlese ötekini unuturdu o zamanda gece evden tüyer Ergün'lerle "ay gördüm" oynardık (öyle aklına geldiği gibi fantezili bişey değil, saklambacın gece versiyonu, alacakaranlık kuşağı)
Hem kendi odamda olacaktı; abimin "masturbasyon öğreniyorum" babamla annemin oynadığı "yakalayacağım seni gız, gel kaçma" ablamın sevgilileriyle çektiği "nasıl fingirdeştik: volume 120" filmlerini izlemek zorunda olmayacaktım. Annemin ısrarıyla ortadaki odalardan biri mutfak yapıldı, diğeride yufkalı börek gibi ortadan bir defa daha bölünüp içine kıymalı iç koyulup...tamam sulandırmayım, ortadan ikiye bölünüp, bir yanı banyo öteki yanı tuvalet yapıldı.

1 Kaç ay içinde ev bitti, alt kata kiracı bile bulduk. Bir memur şehrinde yaşamamıza rağmen mahallemize ilk kez bir memur taşınmıştı, uçak gören amozon yerlileri gibiydik, adamlara bir huzur vermedik. Sabah erkenden pencerelere ve merdiven başlarına konuşlanıp nasıl yaşadıklarını izlemeye başladık. Sulak ve tehlikeli düzlüklerde dolaşmaya çıkan memur ailesi, salam, sosis, sarelle gibi canlıları avlıyordu.Taksitli denen bir tür alışveriş yöntemini benimsiyor, sürü halinde yuvaya dönüyorlardı. Dişi memur haliyle bizden ürkmüştü, ötemiyordu. Kokusunu kilometrelerce öteden alıyor, görüş alanımıza girincede gözlerimizle üstüne atlıyorduk.

Annem zerre utanmadan her şifalı yeşillik gibi gece gündüz sofralarına dahil oldu. Bir an olsun evlerinden çıkmıyor, onları daha yakından görebilmek, seslerini daha iyi duyabilmek için girişimlerde bulunuyordu. Bir bakıma avrupa birliği gözlemcisiydi, annem beğenirse mahalleli bu aileyle müzakerelere başlayacaktı.Bizde boş durmadık canım, üst katta elimize bir bardak alıp, zemine yapıştırıp aşağıda neler konuşuluyor dinledik, ilk komşu dinleme tecrübemizdi.Garipler dört koldan istila altındaydılar, vah vah !

İşte bu, "burnunu her boka sok" günlerimizden birinde bir ilk yaşadım ama ne ilk.
Annem yine evde yoktu.Babam kahveye, annem sürtmeye, klasiğimizdir. Annemi aramaya çıktım ve adım gibi eminim ki yine bizim talihsiz memur ailesinin evince pinekliyor.Alt kata indim girişin ve salonun ışığı yanıyor.Saat gece 23:00.Kapıyı çalmayı düşündüm ama "bakayım annem oturuyor mu" diye salonun perdesi tam kapanmamış penceresine yöneldim, amanda yavrum yaz geldi !!!
Salonun ortasında, hamamda gördüğüm kadınlar gibi bembeyaz, şeyi sağa sola sallanan çırılçıplak bir adam, bizim memur hayvanı duruyor !!
Dur bi dakka ! yok yav bi yanlışlık var !! annem, avrupa birliği, pencerenin perdesini, o şey, o ney ! peynir, taksitli alışveriş, anneee !! anneeeee !! nerdesin annee! Devrelerim yandı.Orada, röntgencilik yaptığım pencerenin önünde android gibi kaldım.

Annem üst kattan göründü;
-gece gece orda ne dikiliyon gelsene eve !
-ge ge ge gelli yo yo yo yooorrrrrrrr um ugh !
Yalpalayarak eve çıktım. İlk defa çıplak bir adam görmüştüm olanları anneme ve ablalarıma anlattım, gülmekten uyuyamadılar.Günlerce bizim çıplak memurla köşe kapmaca oynadım, peynir ve sosis görünce güldüm, gözlerimle; her gördüğüm erkeğin çıplak halini çizdim, mahallenin imamının bile.

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...