büyükçekmece etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
büyükçekmece etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Pazar, Ekim 04, 2009

İnsanın rus arkadaşı olmayacak

Bu aralar fazla miktarda dondan, göynekten bahsettiğimi biliyorum. Ama malesef konumuz yine iç çamaşırı ve iç çamaşırlarının rus arkadaş bulmadaki yeri ve ehemmiyeti.

Ablamın balkonunda oturmuş karşı balkonda; 15 yaşında olan ama 35 gösteren ayça'nın facebook için yeni fotolar çekme mücadelesini izliyordum. Arada kıza laf atıp;
-güzelim daha yaratıcı ol, mesela "balkondan aşağı düşüyorken sol yukarıya son bakış" pozu çek o şekilden feys'te yok, kısa sürede "bu onun son pozuydu" adıyla olay olursun bak.
Ayça bana kahkaha ile cevap verip şak şak şak şak kendini çekmeyi sürdürdü. Bu sırada balkonun demirine pat diye bişey düştü. Ayça'nın yeni bir poz denemesi olduğunu düşündüm, değilmiş. Yaklaştım ten renginde, dantelli, ipek bir iç çamaşırı, ıslak. Yukarı baktım kimseyi göremedim belkide bana daha daha yukarıdan ilahi bir mesaj geliyordur "iç çamaşırı alanında büyük bir işe imza atacaksın ondan sürekli seni fistanla fanilayla cebelleştiriyorum, gözünü açsana"mesajı. (aklıma papazın fıkrası geldi)

Biraz bekledim, kimse donunu sormaya gelmeyince "whose don is this" operasyonu kararı aldım. çamaşırı elime alıp sallaya sallaya bizim dairenin sırasındaki tüm evlere sormak amacıyla evden çıktım. Üst kattaki kadın elimde dantelli, baştan çıkartıcı ve tüm dikkatleri üzerine çekici bir nesneyle sırıttığımı görünce içerde salonun iç katmanlarında atletiyle dikilen eşine bir bakış fırlattı. Eşi de ona bana, ona bana, ona bana bir sürü bakışla tepki gösterdi. Korktum bu "bir bakış baktın kalbimi yaktın" çiftinden. Topu topu "bu don sizin mi" sorusuna gözleriyle "yoksa beni aldatıyormusun osman" senoryosu yazdılar. Oradan kaçtım.
Bir üst katın kapısını çaldım. Kapıyı 2 metre boyunda bir afet-il alayı vücud açtı. Sapsarı saçları, mavi gözleri, beyazın transparan tonlarında bir teni, miniminnacık gülümseyen dudağıyla bir kadın.
-buyrrrrunuz kimi arrrramiştiniz.
Rusların "R" harfini allah ne ka verdiyse o ka kullandıklarını ilk kez o an anladım. Eğer r harfini kullanırken böyle görüneceksem, ömür boyu r'den başka harf kullanmadan konuşurum.
-şi şeyy ee hık mık bu şey bizim balkona düştü de acaba..
-ahh o benim, benim çamaşşırrr rrüzgar savurrmuş aşağıya çok teşekür.
Donu sahibine verip gitmek merakımı gidermeyeceği için soru bulmaya çalıştım, otobüs ve hastane sıralarında önüne çıkana "memleket nere ve neren ağrıyor" sorusunu saniyesi saniyesine sorabilen bir neslin evladı olarak, zor olmadı.
-memleket nere?
-ben ukraynalıyım, ozan'la evlendik biz ama daha komşuları tanımıyor ben.
-dert etme bende bilmemek var komşuları hatta ozan'ı
-sende mi yeni gelmek
-hı hı ablam var burda, şu aralar aile bünyesinde zararlı bakteri olarak barınıyorum.

Böyle tanıştık işte Swedna ile. O kendisine seda diyor, ozan öyle istemiş. Bir kaç gün içinde de iki gurbetçi olarak bir sürü ortak noktamızı bulduk, fiziksel özellikler hariç.
Swedna o kadar güzel bir yaratık ki onunla arkadaş olmak her karayağız türk kızının harcı değil. Bir kere sokakta yürüken ben onun küçük, şirin orangutanı gibi görünüyorum. Elimden tutup bana muz alsa "uh uh uh uh uh" diye ses çıkararak koltuk altlarımı kaşımam beklenebilir. Eğer evrim gerçekse ben ilerde evrimleşip swedna olmak istiyorum, isityorum istiyorum istiyorum.
Erkekler, kadınlar, çocuklar ve kediler sadece ona bakıyor ve birbirlerine onu gösteriyorlar. Hello, welcome, du yu sipik türkiş diye el sallıyor, ilgisini çekmeye çalışıyorlar.

Hatunla takıla takıla 3 güne kalmadı, bende;
aşağılık, çirkinlik ve pejmurdelik kompleksi, gözümde çapak mı kaldı lan? kaşlarım orman gibi mi yoksa?, dişlerimi fırçaladım ki!, ben cüce falan değilim tamammııı!! gibi içgüdüsel haykırışlar cebelleş oldu.
Bende bunları damarlarımdan atabilmek için swedna'ya bazı şehir efsaneleriyle saldırdım.
-hah hah!! bi kere siz yaşlanınca ebeme benziyormuşsunuz, böyle memeleriniz asfaltı süpürüyormuş, derinizi tutup yukarı kaldırınca 3 ay eski yerine gelmiyormuş ne oldum deme kızıımm ne olacağını hepimiz biliyoruz!
-hayır siminya bunlar doğru değil; annem beni 35 yaşında doğurdu ve şu anda 6o yaşında ama gördüklerinde ablam olup olmadığını soruyorlar, üstelik anaannem ve büyükannemde yaşıyor ikiside çok bakımlı kadınlar, eğer türkiye'ye gelirlerse tanışmanı isterim. dedi.
Ne tanışcam lan ne tanışcam!! sen canıma yettin zaten birde ecdadınlamı imtihan olacağım, uzunnn!!
Belki boyu uzun aklı kısadır diye düşündüm. Biraz daha olsun ona; köy muhtarının görev ve yetkilerini, türkiye'nin en güvenilir seda sayan'ını, obama'nın babannesinin yaşadığı köyün adını falan sorarım. Bunları bilirse en son kozum olan nataşalık cephesinden saldırırım, çökertirim düşmanımı kıskançlığımın hakkıyla, evelallah.

fotonun kaynağı maynağı yok bizzat swedna dedim ben ona

Cuma, Eylül 25, 2009

İzninizle memenize bakabilir miyim?

6ay önce kendimi yaprak dökümü ailesinin sevilmeyen ezik veledi leyla gibi hissediyordum. Bu günlerde ise eniştesine kaçan sonra da sokaklara düşen kızı necla kıvamına geldim. Sırada 3 çocuklu dul herife varan çok bilmiş fikret olmak var, şeytan kulağına kızgın demir, kaynar yağ, asit ve türevleri.

Enişteye kaçmak kısmını açıklamam lazım. Beni gördüğü her yerde "gene mi geldi bu karabatak" diye atağa geçen kendine komunist enişteye kaçmak için beyin gerdirme ameliyatı yaptırmış olmalıyım. Yada harbi harbi bir kuş türü olan karabatak olmalıyım ki onun o dazlak kafasına yuva yapayım (karabatak kuş muydu kablumbağa mı??) Kaçılacak bir enişte olsa mesela behlül benzeri bir enişte, tamam yaparız belki öyle bir terbiyesizlik ama değil işte adamla aynı havayı tenefüs bile edemiyoruz birbirimize iyi, kötü, çirkin bakışı atmaktan ortamdaki negatif elektronlar gözle görülür hale geliyor.

Ablamda ayrı bir reşat nuri güntekin romanı. Ne misafirliğim kaldı, ne bacılığım, ne sırdaşlığım, gözünü açtıktan zıbarıncaya kadar dırdır dırdır ( Enişteme olumlu bir dua etmem sözlükte " imkansız"la aynı anlama gelse de ablamın çenesine karşı sen bu adama sabır ver allahım (ama başka bir şey verme mümkünse verdiklerini de al)
abla hatun:
-Bir aydır ben özgürüm ayağına ne pisliklere battın kimbilir? kırk kere yıkanmadan benim güzel taç nevresimlerime değeyim deme, annemlere karşı seni savunmaktan öyle kıdem atladım ki savunma bakanlığından iş teklifi aldım gerizekalı siminya!!! gibi sap sup laflar etti.
Lan bu kız gazi üniversitesinin kampüsünde ertuğrul'la söz kesip, otlarda yuvarlanırken ben evdekilere onu öyle bir farklı yere gitmiş gibi anlatıyordum ki dinleyen günü birlik umreye gittiğini sanıyordu, böyle mi olacaktık abula haa böyle mi???
Dedim kendi kendime kendimden daha kendimlere; bu iki imitasyon karı kocaya günlerini göstereyim bir işe girip para kazanayım ondan sonra filmlerdeki gibi ilk maaşımı getirip tam suratlarının onikisine çarpayım şırank patank tapank diye.

Buraların meşhur bir iç çamaşırı mağazası varmış. Ankara'da hiç görmedim ama meşhurmuş, demekki ben çamaşır cahiliyim. ( sonra bi düşündüm iç çamaşırı cahili olmadığımı göstermek için gocunurk gocunurk gocundum zaten her konuda ezik, beceriksiz, zevksiz damgası yemişim şu sanal alemde, bari buradan bir takdir ve tebrik alayım "cahil değilmiş lan yazık kıyamam" desinler bana dedim; ne güzeldir missclaire giyerim giydiririm, ciddiyim)

Bir tezgahtar arıyorlarmış bu mağazaya. Müdür deneyim lazım dedi ben yetiştiriyorum onlar soluğu akmerkez'de alıyor, artık bu düzene hayır hayır hayır diye çığlık attı (atmadı ama ben olsam atardım, nankör tezgahtarlara ölüm diye pankart bile açardım) Israr, kıyamet, rica, minnet işe aldırdım kendimi. Patronun deneyimden kastı şuydu:
-dükkana bir kadın girdiya sen çat diye meme numarasını bilecek ve sütyenleri önüne yığacaksın.
-huhaha bu mu deneyim :) ne var ben bilirim kadınlar birbirini memesinden tanır, bana memeni söyle sana adını söyleyeyim.
Başladım işe ama bir halt anladığım yok. Heryer alabildiğine çamaşır, çamaşır, çamaşır, çamaşır. Bu mağaza bir tören alanı, bir panayır yeri, bir rus sirki. Donlar birbiri ardına kortej yürüyüşündeler, dantel çoraplar seyirci kontenjanında, sütyenler askeri, sivil erkan. Ünlülerin "hergün makyaj ve kuaförden bıkıyoruz, bu nedenle günlük hayatımızda bunları kullanmıyoruz" demesini hatırladım. Burada yıllarca çalışan bir insan bir daha iç çamaşırı giymez, giyemez, doyar böyle hırtlağına kadar. Çamaşırcı bir yakının varsa bir ara eteğinin ucunu kapı koluna tak ve dene bakiim altında bişey var mı yok mu.

İşe başladım direktif gereği içeri giren herkesin direk memelerine ve aşağı bölgelerine odaklanıyorum
-aaa karton piyer gibi kız bu, olmayan memesine benden bi 65.. bi dakka 65 numara sütyen var mı ki? ben direk 85 den girdim piyasaya.-one beee annem benim, sütaş'a ham madde sevkiyatı yapacak gibisin, bu eder 150 nümero.
-şu adam slip isteyecek gibi yürüyor, ama acaba erkeklerin slipleri neye göre, nerelerine göre ölçülüyor? şak diye bilsem ayıp olur mu??? sonra demesin kıza bak slip numarasında nasıl uzmanlaşmış, vay kaltak!


İç çamaşırı satmak demek bütün gün gelenin geçenin cinsel bölgelerine bakmak demek, bunu bildim bunu yazdım aha.
Tamam öteki tezgahtar kız içeri girenin kulağından fanila numarasını, ense traşından don lastiğini bile şakkadanak biliyor ama o 10 yıldır bu alemin insanı, bense çömez doncuyum olacak o kadar göz tacizi, el yordamı.
Fakat lakin, patron; çamaşır kuytularından, çorap yamaçlarından beni dikizledi ve gitmeyişatımı hiç beğenmedi. Sadece 3 gün sonra, iç çamaşırı dünyasından akmerkez'e terfi etme hayali bile kuramadan dehlendim. İyi oldu ama, üzülmedim, çünkü burada çok değil 3 ay çalışsaydım ne kadar direnirsem direneyim hemcinsi sapık olmam içten bile değildi.

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...