Çocukları büyükler gibi görmüş geçirmiş bakan bir şehir. Ne
kadar çok küfür ederse, anayı bacıyı hiç
tereddütsüz karıştırırsa, yüzünün kirini adam akıllı yıkamazsa yabancıların kendinden o kadar çok korkacağına
inanan bitirim çocukların yurdu. Övgü dizmek gibi olmasın bu şehir bana daima doğruları, yalnızca doğruları söyledi. Hiç kandırmadı ama hiç. Şöyle güzel günler
göreceksin, bak yemin ediyorum tuttuğunu koparacaksın, uçacaksın uçacaksın
havalara uçacaksın vaatleri ile pışpışlamadı sırtımı. Tarzı değil. Yeri geldi sakınmadı indirdi Osmanlı tokadını.
Ama asla okşamadı ve dönüp bir hal hatır
sormadı. Oralı bile olmadı.
Daha ufacıkken
görüyorsun istikbalini. Nereye kadar yürüyeceğini, tam nerede durmak
gerektiğini, kimlerle iki lafın belini kıracağını, kimin kaybedip kimin
kazanacağını, mübalağa yok kaç adet nefes çekeceğini bile baştan
biliyorsun. Tıkır tıkır yazılı bunlar
defterinde. Öylesi peşin hükümlü, açık sözlü. Öylesi arsız. Dikkatli dinlersen o arsız kahkahalarını duyabilirsin.
Ya da boşver dinleme istersen. Sinir
bozucu çünkü.
Belki diyorsun, belki düzen bozulur. Gidişatta bir sapma
olur, bir yerlerde kuralın biri unutulur. O zaman sıvışırım kenarından.
Kurtarırım paçayı da kelleyi de. Olur mu
ya hangi devirde yaşıyoruz kardeşim diyorsun. Ben ötekilere benzemem, tak tak
tak yaparım diyorsun. Diyorsun da
diyorsun. Duyulmayan şeyin nesini diyorsan artık. Duymuyorlar seni. Sağır desen değiller. Kör
desen hiç değiller. Besbelli ölmüşler. Yoksa bu kadar çığlığı duymamak hangi
yaşayanın harcı ki?
İnsan iki gün boyunca yemek yemese bile açlığını fark etmeyebiliyor. Yetmişikisaat kırk dört dakika uyumadan
ve konuşmadan durabiliyor. Uykusuzluk; gözlerdeki morluklar kansızlığa,
sürekli esnemek nazara bağlanarak saklanabiliyor ama konuşmamak çok göze
batıyor. Günlük cevap duyma ihtiyaçlarının onda birini karşılamazsan protein
eksikliği yaşayıp, etlerine saldırırlar. Onlara cevap vermelisin. Olumlu cevaplar. Söz dinleyen uslu cevaplar. Duyulmaktan hoşlanılan
şeyler. Mesela “Olur” gibi “Tamam” gibi. Yapayım, edeyim, hayhay, hoop tatatataam gibi. Hayır bu “Hayır” niye bu
kadar dışlanıyor anlamış değilim. Kelimelerin bozguncusu, iletişimlerin anarşisti hayır. Oralarda yalnız mısın hayır? Bir
gün söylenemeyip içerde biriken tüm hayırlar toplanıp devrim yapsın, yıllardır gönülsüzlüğün
iktidarını yürüten tamamlar, olurlar ve evetler bir bir asılsın. Emrediyorum
bunlar yapılsın.
İnancımı nerde kaybettim biliyor musun? Birazını bir savaş
filmi izlerken kaybettim. Hiç kimsenin bir bok kazanamadığı terli ve kanlı bir
savaşın sonunda usul usul yürüdü gitti köprücük kemiğimden. İnancın yürüyüp
gittiğini de gördüm ya. Üstelik giderken köprüden geçiyor. Üstelik kahraman
öldü. Bakakaldım bir süre. Film sonu yazıları bitince çıkan sürpriz sahneyi
bekledim bi umut. Çıkmadı bir şey. 2 saattir verilen onca mücadele, sayfalar dolusu
diyalog, dumanlar arasında alelacele yaşanan illaki bir punduna getirilip apar
topar sevişilen aşk, kocaman bir hiç
içinmiş. HİÇ lan HİÇ. Kazanamayacağın
bir savaş içinmiş kahramanlığın. Dostlar koştururken görsün diyeymiş. Bakalım benden kaç kova kan ter çıkacak diye
bir deneymiş. Ve belki aslında kahraman falan değilmişsin. Sen öyle sanmışın.
Başka bir çok şeyde de kaybettim türlü türlü inançlar. Bu
ülkeye de inancımı kaybettim. Anama da kaybettim, babama da kaybettim. Olmayan
kedime, ekmediğim sardunyaya, öpmediğim sevdiğime. Sağa sola inanç saçıyorum. Bir tek küpe çiçeği hariç. Ona hala yürekten
inanıyorum.
Kapının önündeki varilde büyüyen elma ağacı kuruyunca da kaybettim bir miktar inanç. Umulmayacak bir savaş kazanmış ve dandik bir tenekeden, gölgesinde çocuklar oynayan muhteşem bir ağaca imza atmıştı. Belki de gerçek kahraman oydu. Yerini bir küçük filize dahi devretmeyecek kadar sorumsuzca, daha önce hiç elma vermemiş gibi ansızın çürüdü gitti. Anlatsan inanmazlar. Şu varilde bir ağaç vardı meyve verdi, çok büyük değillerdi ama idare ederdi desen yarısında sıkılıp giderler. Böylesi küçük hikayeleri sadece yaşlılar birbirine anlatır diye öğrenmişler. İnançla kurduğun alakaya ise kesin gülerler. Bir varil dolusu kayalaşmış toprağa yüklediğin anlam da aşırıya kaçmış olabilirsin. Senin ilginç hikayelerinin sadece senin ilginç hikayelerin olma ihtimali yüksek.
Her şeyin en iyisi susmak. Her şeyin en güzeli filmlere ve kahramanlara inanmamak. Hikayelerini kendinden başka kimseye anlatmamak. En iyisi
Kapının önündeki varilde büyüyen elma ağacı kuruyunca da kaybettim bir miktar inanç. Umulmayacak bir savaş kazanmış ve dandik bir tenekeden, gölgesinde çocuklar oynayan muhteşem bir ağaca imza atmıştı. Belki de gerçek kahraman oydu. Yerini bir küçük filize dahi devretmeyecek kadar sorumsuzca, daha önce hiç elma vermemiş gibi ansızın çürüdü gitti. Anlatsan inanmazlar. Şu varilde bir ağaç vardı meyve verdi, çok büyük değillerdi ama idare ederdi desen yarısında sıkılıp giderler. Böylesi küçük hikayeleri sadece yaşlılar birbirine anlatır diye öğrenmişler. İnançla kurduğun alakaya ise kesin gülerler. Bir varil dolusu kayalaşmış toprağa yüklediğin anlam da aşırıya kaçmış olabilirsin. Senin ilginç hikayelerinin sadece senin ilginç hikayelerin olma ihtimali yüksek.
Her şeyin en iyisi susmak. Her şeyin en güzeli filmlere ve kahramanlara inanmamak. Hikayelerini kendinden başka kimseye anlatmamak. En iyisi