
Karısına attığı dayaklarla övünüp, namını yürüten okey arkadaşı gaddar hayri, babama "şu bahce hortumları varya o'da iş görüyor, uğraşma değnek yontmayla neyle" diye akıl vermiş. O'da bir metre kadar hortum kesip koydu yatağının altına, annem kendisiyle yatmak istemediğinde onu kullandı. Bahce hortumunun gecenin geç saatlerinde annemin yalvaran, kısık sesiyle birlikte ortaya çıkmasını buna bağladık, biz annemizi defalarca o hortumdan kurtardık.
Bu evde hataya yer yok, hatanın ne olduğunu bilmene de imkan yok. Bir şey hatadır işte düşününce bulunur. Eğer o hatalısın diyorsa hatalısındır! "baba para lazım" dediğinde burnun kanıyorsa, "bilmiyorum" dediğinde bir kaç tutam saçını kaybediyorsan, sen suçlusun! "tıpkı annen gibi kaşık düşmanısın, annen kadar değersizsin o annenki soframa gelen kızarmış tavuk kadar bile etmez!"
Uzaktan eve doğru gelirken yürüyüşünden anlarız. Eğer yavaş, aksak ve etrafa bakarak geliyorsa kalbimizin atışları fazla yükselmez, daha az korkarız. Ama gözünü eve dikmiş hızlı hızlı gelirken, elleri o kahve diplerinde paslanmış ceketinin kollarında kaybolmuşsa, içerde sert bir yumruk var demektir. Kaçmak gerek ama nereye?? Annem daha önce korkudan evden kaçmıştı da O'nu dedemin harabe evinde bulup, bizim eve kadar yollarda sürüye sürüye, toza toprağa bulayarak getirmemiş miydi?
Hepimiz denedik kaçmayı, kurtulmayı.. abim kendini çağlayan sulara bıraktı; malesef kurtarıldığında sırılsıklam, korkmuş, yaşamaya çalışan zayıf bedenine yaş söğüt dalından darbeler indirdi, üstüne kuru birşeyler giymesine bile izin vermeden...ablam salonun ortasında kasıklarına inen darbelerden altına kaçırdı ve aylarca kaçırmaya devam etti...Her olay bir kez daha öğretti bize, buradan çıkış yok, cesedine dahi ilgi bekleme..
Tüm parmaklarına iri simgelerle süslü ağır yüzükler takar, bir tanesini fırçalamam için elime tutuşturdu, yüzüğü kaybettim.. Akşam yüzüğünü istediğinde sadece yutkunma sesimi duydu ve volkan patladı...O'ndan delicesine korksamda "korkunun üstüne git" derler ya? Karşısına geçip öfke nöbetini izlerim, hareketleri gittikçe kötüye gider sonraki hareketi bir öncekinden daha tehlikelidir. Başka ne türlü işkence edebilirim diye etrafına bakar, yerlere bakar, kesici bir alet arar..düşündüklerini duyarım.
" dayak? defalarca attım, eşyaları sağa sola saçayım... yaptım.. yüzüne tüküreyim, saçını yolayım, küfredeyim, kahretsin hepsini denedim..dur sen dur şurada bir yerde makas olacaktı"
Para biriktirip aldığım mavi elbisemi bin parçaya bölüp pencereden dut ağacına savurdu.. daha yeni almıştım hiç giymemiştim, ne güzeldi...O ağaca her baktığımda, altından yürüyüp gittiğimde mavi elbisemi hatırlarım. Bir ağaçtan nefret ettim ben... belki birgün onu kökünden keserim..
Bu yaşadıklarımız zaman zaman beni içine çekip saatlerce ağlatır. Bir şarkı, bir resim, bir koku veya bir ağaç ağlamaya başlamam için yeter. Bu ıslak merasim bitince kendimi çok güçlü hissederim, hissettiğim güç alacağım intikamlardan gelir. Bana herşey söylense her eziyet yapılsa; deli dense, hasta dense, it, köpek, aşağılık dense artık iş işten geçmiş, etkilenmem.. ama bana şefkatle sarılıp, biraz önemsermiş gibi bakılsa, azcık saçım okşansa kalpten giderim ve galiba ancak böyle iyileşebilirim, intikam alarak değil.