Cumartesi, Mayıs 30, 2009

Vurma baba

Ceviz ağacının altında oturmuş ağaçtan kestiği uzun ve kalın bir dal parçasının çıkıntılarını yontuyor, yontsunki eli o çıkıntılardan yaralanmasın, canı acımasın.. Hakkı var, o dalı kendi canını acıtsın diye kesmedi, en sevdiği ceviz ağacından..canları acıtılacak, günleri gösterilecek bir ailesi var...
Karısına attığı dayaklarla övünüp, namını yürüten okey arkadaşı gaddar hayri, babama "şu bahce hortumları varya o'da iş görüyor, uğraşma değnek yontmayla neyle" diye akıl vermiş. O'da bir metre kadar hortum kesip koydu yatağının altına, annem kendisiyle yatmak istemediğinde onu kullandı. Bahce hortumunun gecenin geç saatlerinde annemin yalvaran, kısık sesiyle birlikte ortaya çıkmasını buna bağladık, biz annemizi defalarca o hortumdan kurtardık.

Bu evde hataya yer yok, hatanın ne olduğunu bilmene de imkan yok. Bir şey hatadır işte düşününce bulunur. Eğer o hatalısın diyorsa hatalısındır! "baba para lazım" dediğinde burnun kanıyorsa, "bilmiyorum" dediğinde bir kaç tutam saçını kaybediyorsan, sen suçlusun! "tıpkı annen gibi kaşık düşmanısın, annen kadar değersizsin o annenki soframa gelen kızarmış tavuk kadar bile etmez!"

Uzaktan eve doğru gelirken yürüyüşünden anlarız. Eğer yavaş, aksak ve etrafa bakarak geliyorsa kalbimizin atışları fazla yükselmez, daha az korkarız. Ama gözünü eve dikmiş hızlı hızlı gelirken, elleri o kahve diplerinde paslanmış ceketinin kollarında kaybolmuşsa, içerde sert bir yumruk var demektir. Kaçmak gerek ama nereye?? Annem daha önce korkudan evden kaçmıştı da O'nu dedemin harabe evinde bulup, bizim eve kadar yollarda sürüye sürüye, toza toprağa bulayarak getirmemiş miydi?
Hepimiz denedik kaçmayı, kurtulmayı.. abim kendini çağlayan sulara bıraktı; malesef kurtarıldığında sırılsıklam, korkmuş, yaşamaya çalışan zayıf bedenine yaş söğüt dalından darbeler indirdi, üstüne kuru birşeyler giymesine bile izin vermeden...ablam salonun ortasında kasıklarına inen darbelerden altına kaçırdı ve aylarca kaçırmaya devam etti...Her olay bir kez daha öğretti bize, buradan çıkış yok, cesedine dahi ilgi bekleme..

Tüm parmaklarına iri simgelerle süslü ağır yüzükler takar, bir tanesini fırçalamam için elime tutuşturdu, yüzüğü kaybettim.. Akşam yüzüğünü istediğinde sadece yutkunma sesimi duydu ve volkan patladı...O'ndan delicesine korksamda "korkunun üstüne git" derler ya? Karşısına geçip öfke nöbetini izlerim, hareketleri gittikçe kötüye gider sonraki hareketi bir öncekinden daha tehlikelidir. Başka ne türlü işkence edebilirim diye etrafına bakar, yerlere bakar, kesici bir alet arar..düşündüklerini duyarım.
" dayak? defalarca attım, eşyaları sağa sola saçayım... yaptım.. yüzüne tüküreyim, saçını yolayım, küfredeyim, kahretsin hepsini denedim..dur sen dur şurada bir yerde makas olacaktı"
Para biriktirip aldığım mavi elbisemi bin parçaya bölüp pencereden dut ağacına savurdu.. daha yeni almıştım hiç giymemiştim, ne güzeldi...O ağaca her baktığımda, altından yürüyüp gittiğimde mavi elbisemi hatırlarım. Bir ağaçtan nefret ettim ben... belki birgün onu kökünden keserim..

Bu yaşadıklarımız zaman zaman beni içine çekip saatlerce ağlatır. Bir şarkı, bir resim, bir koku veya bir ağaç ağlamaya başlamam için yeter. Bu ıslak merasim bitince kendimi çok güçlü hissederim, hissettiğim güç alacağım intikamlardan gelir. Bana herşey söylense her eziyet yapılsa; deli dense, hasta dense, it, köpek, aşağılık dense artık iş işten geçmiş, etkilenmem.. ama bana şefkatle sarılıp, biraz önemsermiş gibi bakılsa, azcık saçım okşansa kalpten giderim ve galiba ancak böyle iyileşebilirim, intikam alarak değil.

Çarşamba, Mayıs 27, 2009

Güzelsen milyonersin

Bana diyen olsaydı "dişi olman para kazanman için yeterli" hiç kendimi üzmez, dişiliğimden geleni ardıma koymazdım. (üzmez kelimesi, malum kişiden sonra, ne kadar olumsuz bir anlam kazandı dimi) Hep demiştim evdekilere madem okula gitmiyorum bari yarışmalara gönderin diye ama ne olmuştu kafama terliği, popoma depiği yemiştim. Bak şimdi elalemin kızlarına osurukları bile milyon dolar ediyor. Paris hilton"hay acüün" Jennifır lopez "hepi börttey" desin diye ayaklarına özel jet yollanılıyor, klozetleri pamuk helvadan, tuvalet kağıtları bizzat getirten adamın kravatı.

Bütün bu paralı ilgiyi hayatları boyunca sınava girip, sınavdan çıktıkları için mi kazandılar? Paris hilton mercıdabık muharebesini biliyor mudur acaba? Ya peki antalya'da açılan "dünyanın en pahalı" otelinde sahneye çıkan ibrahim tatlıses'in, "mavi mavi masmavi gözleri boncuk mavi evladımm" şarkısına eşlik edebilmiş midir? "allah cezanı verecek" ingilizce nasıl söyleniyor sözlükten bakmış mıdır? Hayır! Kendini dünyalıların bu iç meseleleri için yormasına gerek yok. O'nun görevi güzel olmak, işve yapmak, edebildiğince tahrik etmek.

Kafasını meşgul eden tek derdin "benim giydiğimi başka kimse giymesin aman aman" olduğu birisi olmak kötü mü? Hiç birşey bilmeden, fazla eğitim görmeden sadece güzelliğinin ticaretini yapmak neden ucuz kadınlık olsun ki? Belki hayatta herşey para değil ama bunun konuyla alakası yok, gerçekten yok. Konu kendinde güzel bir parça bulan, bu parçayı değerlendirsede mi saklasa değerlendirmesede mi? Var git mal ol, dangalak ol, allahın alığı ol ama güzelsen.. hımmm hala umut var, hemde baya var (esra ceyda kardeşler)

Tabi biliyorum bizde güzelliğini kullanmak kötü anlama gelir. Hatta bırak onu güzel olmakta kötü bişeydir. Güzel olanlardan hep şüphe edilir şimdi olmasa bile ilerde yollu olur o varya o. Güzel kadın bir otomobilin yanında poz verince feministler hemen kadın meta değildir çıkışını yapar. Mahalleye güzel bir hatun taşınır öteki kadınlar önce sıkı bi gıcık olurlar, burun kıvırıp "neresi güzel bee hiçte bile" derler, sonrada yemez içmez fısıltı basarlar, ne orospuluğu kalır ne kahpeliği (bizzat bunları yaşayan tülay abla'yı yazmam lazım)

Ben sıkıldım yıllardır aynı aşı yemekten, sabah bakla akşam bakla allahım sen beni sakla. Şunlardan da sıkıldım:
aslında önemli olan insanın iç güzelliği ( şu küflü peynirin adı neydi? onun kokusunu aldım)
güzellik göreceli bişeydir (o halde neden herkes adriana lima'yı aynı görüyor)
bir lisan bir insan (kiss, muahh, helloo, baayy, aylavyu işte bütün mesele bu)
kız güzel ama burnu büyük (ama güzel )
kadın dediğin zeki olacak (prof. bakire kız kurusu hanım ablası)
güzel kadın aptaldır (artık şu peyniri alın burnumun dibinden)
hülya avşar türkiye'nin en güzel kadını ( bu cümle son kez kuruldu, şu an benim tarafımdan)
bu kız sadece güzelliğiyle bir yerlere geldi ( helal olsun alnından öpüyorum, arzederim)

Güzel olmanın doğmadan bitirilmiş bir üniversitenin diploması olduğunu bil! Para; işte şu gördüğün mavi gözlerindeki kasada. Film senaryoları; çin seddi gibi uzaydan görünen kalın dudaklarına yazılmış. Burj el arab otelinin suiti 1,5 metrelik bacağını bekliyor. Uzun gür saçlarını savur havaya elbet bir toplayan bulunur, senin damarlı ayakların bile deve yükü kadar para eder, yürü.

foto: monica bellucci

Pazartesi, Mayıs 25, 2009

Kendine dönn kendine dööönn


Kendimle ilgili neler biliyorum diye merak ettim. Bu kadar insan biriktir, incele, didikle buraya gel yaz peki ya beni kim inceleyecek, kim yazacak? Neleri seviyorum, nelerden hoşlanmıyorum, makarnayı hangi sosla severim, karabiberden hapşırır mıyım, duşta şarkı söyler miyim? Dün gece uzun süre bu mesele üzerinde durup uyuyamadım, durdur lokomotifide uyu işte, derdinin adı ne baba değmeyesice! Bi düşünürken bide kosla oksi ekşın içince iyi uyamıyorum.

Çocukluğumda bazı dönemler aynalara bakamadım. Bir odada ayna varsa yüzümü başka yöne çevirip odadaki işimi yapardım, hatta bir elimle ayna tarafındaki yüzüme set yapıp öteki elimle süpürge süpürdüğümü* biliyorum. (*süpürge süpürmek? bak: ölü ölmüş, yangın yanmış, delik delmiş ) Bunun nedenini şimdiye kadar hiç düşünmemişim mesela. Acaba sürekli eleştirilip, itelenmekten mi böyleydim? Aldıkları 10 beden büyük kıyafetleri giydiğimde "yakışmamış, olmamış, sanki boynun eğri, kolun kısa, bacağın ayrık" dedikleri için mi? Yoksa bir insanın kendini sevmesinin kötü birşey olduğu ezelden beridir söylendiği için mi? Bilinçaltıma insin biri, inmişken de bilincimin altını değiştirsin.

Ağzı su motoru gibi laf yapan biriyim. İstersem haksız olduğum konuda bile münakaşayı kazanabilirim yaparım..istesem. Bazen kaybederim, bu daha iyi; geçen yıl bazı aksiliklerden dolayı okul kaydımı yenileyemeyince, tee açıköğretim müdür yardımıcısına telefon edip "bizler başka tanrının çocuklarıyız, ötelerdeki ötelenmişleriz, çığlığımız bir çığ olup üstünüze düşecek" diye duygusal laga lugayla kafasını ütülemiştim. Karşımdaki bana "bu kadar edebiyat parçalayıp birde haksızlığa uğradığını mı söylüyorsun? hadii kızım hadi hiçte ezilmiş biri gibi görünmüyorsun" demiş ve telefonu yüzüme kapatmıştı. Oysa santraldaki erkek bu cümlelerimden gayet etkilenmişti???.
Durmadım, benim için özel kayıt tarihi belirlensin, yasa hazırlansın diye "baba beni okula gönder" kampanyasına mail attım. Onlarda "biz eşşek kadar olmuş kız çocuklarına bakmıyoruz" mailiyle döndüler. Yinede ağzım iyi devir daim yapar, ilerde siyasete girip; dün dündür, böğön böğöndür tekrarı yapa yapa devlet yönetebilirim.

Fareden korkmam örümcekten korktuğum kadar. Elimden ne fareler geçti ne fareler, her boy ve kiloda yüzlerce fare ile düşüp kalkmışlığım var. Bana kemirgenler dünyasında "fırfıntı" derler, şırfıntıyı andırıyor ama alakası yok.. diye umuyorum. Ama birisi sesli olarak örümcek dese sırtımdan tapır tapır tapır tapır bir örümcek ordusu geçer. Amcamın oğlu suat; tarlada, ahırda, kümeste ne kadar örümcek varsa toplayıp ait oldukları yere, yani benim koynuma taşırdı. Örümceği attığı anda üzerimde ne varsa çıkarıp dağ bayır kaçtığımı bilirim. Bütün çevre ilçe, köy ve kasabalar çıplakken nasıl göründüğümü bilir. Gidip gaveye çıplak otursam "siminya şu sırtındaki ben yeni oluşmuş, geçen yoktu böyle bişi, hayırdır inşallah" diye muhabbet yapabilirler. Herşey örümceklerin olmadığı daha güzel bir dünya için, keyif için soyundursalar soyunmam heralde.

Kadın vücuduna dokunmaktan hoşlanmam. Küçük yaşta sürüklene sürüklene hamamlara götürülüp, kükürtlü, yağlı, kat kat teyze vücutlarının dişlileri arasında öğütüldüğümden olsa gerek. Aklıma nereden geldi şu hamamlar kahretmesin! Hamam deyince aklıma kamyonlarla taşınıp bir yere dağ gibi yığılan obez vücutlar gelir. Etrafa keselenirken çıkarttıkları oklava gibi kirler yayılmış, göz gözü görmüyor heryer yakıcı kükürt kokusunun pis buharı ile kaplı. Malesef hamam bu benim gözümde. İşte terlikle poposuna vurula vurula hamama götürülen bir çocuğun talihsiz sonu. Birisi benim bilinçaltıma derhal iniş yapmalı, inmişken tuz ruhu döküp dibi köşeyi iyice fırçalamalı. Eğer dokunmam gereken ilgiye muhtaç yaşlı bir kadınsa, onu gülümsetmek adına yapabilirim. Kuaförlere, ağdacılara, masörlere, ebelere bir cerraha veya astronota duymadığım hayranlığı duyarım. Büyüksünüz!

Tartışma esnasında gülünmesinden huylanırım. Msn'de veya internetin herhangi bir noktasında hararetli bir tartışma olurken ":D" şu işaret kudurmama yeter. Bu işareti yapanı o an elime verseler ortaya çıkacak manzara henibıl lekter'e mevlit okutulmasına neden olur.

Böyle böyle bir sürü huyum varmış düşündükçe dahada arızalı olanlarına ulaştım, düşündüklerime inanamadım. Ama elma severim... tarçınlı kekide, kırmızı ve siyahıda.. halka küpe iyidir, zara'nın sesini duyunca nefes alamam birde hacı yağı kokusundan (babam bıyığına sürüyor) .. ağlamayı ve ağlarken rimellerin akmasını severim ve kendimle konuşmayı, kendime gülmeyi, kendimi ısırmayı, saçımı ağzıma tepmeyi.. gider daha bu böyle

Perşembe, Mayıs 21, 2009

Sapıklar da insan

Şimdi aşağıdaki giriş cümlesi çok amerikan filmi izlemiş, allahın paranoyağı hissi uyandıracak ama durumu ifade eden bir başka cümle bulsaydım böğrüm yarılsınki onu yazacaktımda yok. Öhhö öhhö o cümle şu cümle; birisi beni takip ediyor.

Bir aydır hissediyordum izlendiğimi bu nedenle inek şaban gibi önümden çok arkama bakarak yürümeye başlamıştım. Benim gibi sofradaki tuzu isterken bile sustalı gösteren bir ailenin içinde büyüyüpte takip edilmekten, kapkaçtan, şişlenmekten korkmak mantığa ters.
İşte korkmuyorum bende zaten, sadece beni kim, neden izliyor? asansörde mi, merdiven altında mı, sokak kuytusunda mı, nerde kıstıracak? soruları ve hadi artık ne olacaksa olsun eee başlıycam gizeminedee, fantezisinedee beklentisi sabrımı tüketti.

Dün; ara ara gözüme çarpan, gözümdeki parçaları birleştirdiğimde gayet fiyakalı görünen röntgencimle, üstün gayretlerle karşılaştım. Eh idare eder ama bir sapık için fazla eli yüzü düzgün. Aynı metrakere içinde bulununca nefes alamadı panik oldu, belliki hain planı bozuldu diğer planlara geçmek için köpükler saça saça görüş alanımdan topukladı. Oysa ben bir aydır hayallerimde onunla kaç film çevirmiştim oldu mu bu kaçış şimdi? Olsun yenilerini çekerim: "sapıkla karşılaşma" "sapığıma nasıl tecavüz ettim 2" (birincisini geçen hafta çektim) "sapığım tövbe edip hak yolunu buldu" "aşkı memnu"
Bizim buralarda "Kııız duydun mu nigar'ı asansörde ellemişler" hikayeleri çok dolaşır. Hep kafama takılır acaba içinden: ayhh keşke benide elleseler yarabbim, diye geçiren var mıdır? Vardır be sende haha aşk'ı memnu dizisini ağzı ayrık izleyen bizlere az bile bu fantezi, tırtt.


Bende bir aralar röntgenleme işine bulaşmıştım, dün yaşadıklarım tetikledide aklıma geldi.

Bizde bir dürbün vardı, sanırım babamın almanya'dan gelirken toplayıp getirdiği (hindistan cevizi soyma makinesi, tekerlekli paten, papağan yemi, füze başlığı) gibi hayati önemi olan eşyalardan biriydi. Onu genelde ava giderken götürürdü bizde haliyle bir silah türü sanıyor, adamlar yapıyo abi diyorduk. Ta ki televizyonda birilerinin dürbünü gözüne götürüp, uzağı yakına getirdiğini görene ve cesaretimi toplayıp sandığından onu aşırana kadar. Böylelikle röntgencilik kariyerim başladı.

Bizim mahallede pek o kadar malzeme yoktu, tüm perdeler adet gereği sıkı sıkı kapalı olurdu açık olsa bile genelde gördüklerim; kanepede bağdaş kurmuş kılbastı kolunu kaşıyan gaveci bahattin, mahalleliyi onum onum oynatıp köşe olan hacaali ve karısının, kireçleri dökülmüş evlerinde kara sinek öldürmekten müteşekkil hayatları, evinde bana küflü ekmek arası karıncalı sucuk yediren pinti elmas teyze ve hep uyuyan uyuduğu içinde kimsenin kendisini tanımadığı biri.
Filmlerde ki röntgen sahnelerinde gördüğümüz; duştan yeni çıkmış saçının suları adelelerinden aşağıya akan seksi erkekler, altı cıbıldak üstünde beyaz erkek gömleği, eme eme üzüm yiyen karmen elektira'lar, eve yasak aşkını alıp daha kapının önünde soyunmaya başlayan oynak karılar, elinde bir kadehle pencereye yaslanıp yaşlı gözlerle yıldızları seyreden romantik insanlar gerçek röntgencilerin dünyasında yok, daha doğrusu mamak-itinoluyum mahallesinde böyle sahneler yok.

Bende röntgencilik yapmak için keçiören'de oturan teyzemlere gitmeye başladım, hırs yapmıştım birilerini röntgenlemeliydim, iflah olamıyordum.
Teyzem; aylarca hiç uğramayan yeğeninin birden bire her hafta yatıya gelmesine "ayle bağları möhömdür, iyi günde kötü günde, el ele gucak gucağa" demeye başlamasına pek inanmasada ses etmedi allahı var. Kuzenim tolga ile birlikte evin tüm pencerelerinde sırasıyla avlandık.
Avın en bereketli olduğu saatler bilindiği gibi gece saatleri. Neler yakaladık neler; tolga'ya yüz vermeyen ezgi'nin iki oğlanı birden idare ettiğini, bir hırsızın hedefindeki eve girmeden bir gün önce evin etrafında patitiz sattığını, kapıcı zekeriya'nın burnundan nah bu kadar sümük çıkarıp, yuvarlayıp ekmek sepetine basket attığını...
Tolga'nın odasının tam karşısındaki apartmanda şansımıza yatağın yerini iyi seçememiş bir çift düştü. Teptiğim yola, aldığım risklere değdi röntgen işinden ders bile çıkardım. İnsanlar yaz aylarında yataklarını pencerenin kenarına koymamalılar, koyacaklarsa perdeyi uzun seçmeliler, perde kısaysa pencereyi açmamalılar, açıyorsalar her gece her gece zabaa kadar güreşmemeliler! olmaz ki aaaaaa ne bu!! ahlak mahlak kalmamış insanlarda ohh cıbıl cıbıl yayılın, babanızın yatağıydı.. asabım bozuldu cık cık cık.

O dürbün hala evin bir yerlerinde duruyor olmalı. Bari bir ara bulayımda çöpe atayım cenabeti, röntgencilik ayıptır artık yapmam öyle ayıp işler (!) Belki sapığıma veririm hayrını görür. Sonuçta aynı yoldan geçtik birbirimize destek olmalıyız, da ben yapmam bi da inanki

Pazartesi, Mayıs 18, 2009

Erkek blogcular ayaklanmışmış

İki gün yazmayım, mamak kopakapana sahilinde güneşleneyim dedim, siminya öldü nihayet diye yemen sultanına haber salınmış, kırk gün kırk gece sürecek şenlikler başlamış. Bi kere ölsem bile hortlar gelirim bu biline, ortamı üc bej kıllı herife bırakacak şekil var mı bende?

Üc bej herif kim dersen?
Bir grup tanımadığım, adını bile duymadığım, yolda görsem çelme takacağım herif toplanmış toplanmış toplanmış, sormuşlar biribirilerine "neden yıprandık yıprandık yıprandık" diye. "Bu kız blogları nasıl okunuyorda oluyorda bizim bloglarımızı örümcek bağlıyor ağa? Hadi tamam onlarda baldır var, bacak var, meme var, mestan var ama bak bak allasen şu baklava karnıma, bak sağ profildende brad piti andırıyom, o halde demem o ki bizde seksiyiz, bizimde meme uçlarımız arza meyilli, bizide görün ey ahali" diye cır cır ötmeye karar vermişler (bloglarının adı çok acıklı, ERKEK BLOGLARI şey gibi geldi, küçük onur'un bitmeyen çilesi)

Gittim, okudum, evirdim, çevirdim neden erkek blogları daha az okunuyormuş yerinde tespit ettim. Amaçlarını şöyle özetlemişler: Genç ve güzel bayan blog yazarlarını bulup özgüvenlerini yaralayın kardeşim! Yapın bunu! Onlar ki, genç ve güzeldirler. Gerdan kırar, kaş göz oynatırlar. Şüphesiz ki, size, onlara karşı koyacak, oyunlarına gelmeyecek kudret bahşedilmiştir (he ya tabi gerdan kırdığımız için okunuyoruz, hatta gerdanımızı kırıp bloğumuzun ortasına çiviledik, onu bulana ikinci gerdan bedava)

Kadınlara sataşmak için can attıklarını biliyorum, bu can atış ilk adım için takdir edilir ama ilerlemek için yetmez. Yazılarından belliki bu isyan için fena halde deneyimsizler, çömezler, alfabedeler. Yazdıkları yazılar yeterince sert olmadığı gibi, sert yazı olsunda çamurdan olsun diye döş bağır yırta yırta çıkarılmış olanların altınada boynu bükük notlar serpiştirmişler;
-şey biz, yani siz, yani size böyle dedik ama biliyorsunuz ki kadınlar çiçektir, lütfen çiçimlere babasmayalım, özürdilerim, özürdileriz, afedersiniz...anne seni seviyorum.
Bu ne şimdi? bu mudur direnişinizin özeti, kininizin dışavurumu?? Ezilmiş erkekleri gazlayıp kadın ordularının üzerine salma stratejiniz? Bu mu akımınızın manifestosu? Doğrusu şu an bizim evden cin ali serisi gibi görünüyorsunuz; koş erkek koş, kaldır elini kaldır, bak kadın bak, kork kadından kork...yusuf yusuf yusuf.

Ayrıca nerden çıktı bu fikir, kim bu yılanın başı? Nerenizden uyduruyorsunuz erkek bloglarının okunmadığını? Daha geçenlerde yazdım bir sürü herif bloğu, valla billa onlar bizden çok okunuyor. Ve benim sayamayacağım çok erkek bloğu varki nasıl yazılar yazıyor, nasıl işler yapıyor adamlar. Durup dururken niye karnınıza ağrı girdide başımıza iş çıkardınız?
Şimdi işin yoksa git adamlarını topla, rus mafyasından silah temin et, 50 kalibrelik mermileri kemere diz -ki- 50 kalibrelik mermi çelik yelek giysen bile en kötü ihtimalle kaburga kemiğine girer ( aman çoluklar, çocuklar, erkekler, merkekler korkar bu kadar ayrıntı vermeyim yada yok yok dur en iyisi yöntem değiştireyim)
Elimi o gocunuk kanınıza bulamaktansa aşağıdaki eylemi yapsam daha iyi olur, yanlarından geçip gitsek bile işleri bitecek bünyeler için değer mi bu kadar emeğe, mapusa düşmeye? Siz hala arap kızları için 15 sene yatma türküsü söyleye durun, biz sizin için bir gün nezarette bile sabahlamayız.

Sevgili kadın-kız-gelin-dul-lez-tiky blogcular! aşağıdaki biyolojik silahı bakteriler üzerinde güvenle kullanabilirsiniz, klinik deneylerle kanıtlanmıştır! Ama sakın finaldeki gibi tongaya düşmeyin!



Çarşamba, Mayıs 13, 2009

İnternet beni bozdu

İki aydır yeni bir intihara teşebbüs etmemiş olmam garip. Akşam yokladım kendimi; hani niye hala durup duruyom? bi ilaç, bi bilmem roket atar, nitrojen bombası yada bi başka kesici, delici aleti dayamıyom tahtaya? diye. Gidişattan acayip işkillendim. Yoksa yoksa ben mutlu falan mıyım lan?? musmutlu muyum yoksa? yook yok bu işte bir kertenkele var.
Annemin huzuruna varıp kertenkeleyi sordum dediki;
-gızım senin ne derdin varkii, daha anayın goduğu adla duruyon.
Anladığım kadarıyla ilerde bana birisi, başka ad koyacak. Bari metrekareye 3 tane düşen; merve, tuğçe, ayça, ça ça ça gibi isimler koymasalar, tek şahabettin'e bile razıyım. En azından "adım şahabettin" deyince millet bi durur, anlam vermeye çalışır, veremeyince travesti heralde der bu vesileyle üstümde kafa yorup teori geliştirmiş olur, ülke kalkınır. Oysa adım "merve" desem "yerim seni" den başka bir üretim olmayacak, yazıktır günahtır su yakmıyor bu memleket.

O'nu diyodum bu internet beni bozdu abi. Böyle miydi bu gül gibi, bülbül gibi kız. Ne hanımmm, ne söz dinleyennn, ne mülayim birisiydim. Getir derlerdi getirirdim, götür derlerdi götürürdüm. Bir yıldır ağzımda küfürün, argonun bini bir para (ağzımdan konuşmadığım zamanlarda var, onun için ağızı vurguladım) ihtiyar bir amcayla bile konuşurken " lan lun, hayt höynkk, alooo, yavaşşş koçum" gibi kelimelerle iletişim kurabiliyorum.
Bunların yerlerine ne gelecekti, unuttum. Galiba lan ve lun'un yerine "afedersiniz" geliyordu. Ondan sona haytt ve höynk'ün yerine "bir dakika" alooooo nun yerinede "kandilin mübarek olsun" olacaktı.

Şimdi biri bana seni seviyorum dediğinde ( erkek değil hemen kafanda baloncuk yapma, bizim sokağın kedisi "topak" dedi onu)
-Ne sevmesi, ne sap sup konuşuyon sen aslanım?? hadee naş naş anca seversin, diyorum. Bide kık puu diye ardından tükürdüm mü, hah ohh dünya varmış. Aşkmış, sevmekmiş, pıtırcıkmış, pötürcükmüş kafam kaldırmaz benim o süreci. İnsan bir titanik'i bin defa izlerse ne olur? her sahnesini ezbere bilir, dahada izlemez. Ve koca kıçlı başrol oyuncusu kıza bi soru sorar "ee madem çok aşıktın, buruş buruş olana kadar denizlere bakıp durdun, gemi battığında ne diye cancazım oğlanı, o çıktığın zımbırtının üstüne çekmedin? ööyle baka baka okyanusa gömüldü gitti yavrucak" diye. İşte aşk bu, sonu ezberlenmiş bir titanik hikayesi. Ya dibi boylayacak olan hödük ben olursam??

Nerden geldim ben aşk mevzusuna ya? Konumuz "internetin insan üzerindeki olumsuz etkisi, argonun hayatımızdaki yeri ve önemi, ek olarak merve, ayça,tuğçe" olacaktı. Ahaa daha mühim bir sorunumun kaynağını şu dakka buldum varya!!

Benim yazılarım böyle rus romanları gibi; betimlemeydi, örneklendirmeydi, uzundu, upuzuncanaydı gidiyorya tee ebemin kütüğüne kadar. Hah bana girişten sonra bi anda şavk kayması geliyor (bilgisayarı açarken hemen yanındaki kapıya tosladığım için olabilir) ve neden burdayım, ne yazacaktım, konu neydi, üzerimde ne var unutuyorum. Bilinmeyen bir rotaya doğru hızla sürükleniyorum.
Sonra bir bakmışım; kendimi toplumun parmaklarına yara basarken bulmuşum, fabrika kızlarının alpay'ı , kimsesizlerin kim besincır'ı, ölmüşlerinin canına değsini olmuşum. Millet hep bana "uzun yazıyosun, okurken gözlüğümün numarası artıyor, babam doktora da götürmüyor ne olcak şimdi" gibi şikayetlerle geliyor. Bak benim kabahatim yokmuş, tüm suç hemen bilgisayarımın dibinde cebellah gibi dikilen kapıdaymış. Ne yazıyodum ne keşfettim, bu iyi oldu. Dur ben şu kapıyı sökeyim, bilahere bozulan ağzımı dikerim.

anafikir: Hafta sonu otobüsle giderken tam önümdeki koltukta bir kadın, habire; bir kadının habire konuştuğunu anlatıyordu. Hiç susmadan çok konuşan o kadından şikayet etti, haklıydı.

Pazartesi, Mayıs 11, 2009

Seni aldattım ama bi sor niye

Ahmet abinin mağazaya ne zaman uğrasam "gel otur gel gel, ne iyi ettinde geldin" diye oturtup biriktirdiği ne kadar derdi varsa üstüme döker. O kadar hemcinsi, yaşıtı dururken neden bana içini döker anlamışta değilim. Tutar bana maliyedeki sorunlarını, muhasebecinin iş bilmediğini, müşterilerin pintiliğini falan şikayet eder dinliyormuş gibi görünürüm da malum çok sıkılırım.

Bir derin derdi varki onu anlatmasını severim, eski sevgilisi, tek sevdiği, unutamadığı...
Aile zoruyla evlenmiş ahmet abi 15 yıllık evli, karısı çocuklarının anası, evinin hanımı, saygısı sonsuz, falan filan bildik geyik. Gerçek sevdiği kadın ise hala buralarda yaşıyor oda başka biriyle evli fakat kalpleri birbirlerine ait.
-siminyam onu kaldırımda bi gördüm anadınmı, ayaamın altından bir kılıç girdi te geldi geldi gafamın ortasında yardı çıktı, allah seni inandırsın direğe dutunmasaydım yola boylu boyunca devrildiydim anadınmı.Böyle anlatıyor bitmeyen aşkını.

Az değil, evli olduğu kişiyi değilde eski aşkını seven insan sayısı. Tıpkı çoğunluğumuzun istediği okulu okuyamaması, istediği işe girememesi gibi, sevilen başkasının olmuş, seven başkasının.Mesela ablam kendinden 10 yaş büyük dazlak eniştemle istemeye istemeye evlendiğinde, cebinde üniversitedeki sözlüsünün resmini saklıyordu. Eniştem olacak dürzü gününü fahişelerle, ablamın arkadaşlarıyla sevişerek geçirirken ablam oturur "ah keşkem ah keşkem" türküsünü söylerdi.

Son msn konuşmamızda her zamanki gibi kestiği tırnağa kadar benimle paylaşıyordu. Bişey anlatıcam, beni bir tek sen anlarsın dedi ve başladı.. eski sevgilisi ablamı görmeye gitmiş buluşmuşlar, görüşmüşler, aşkları hortlamış.. belki bilmiyorum ama sevişmiş bile olabilirler.
Duyunca ablama çok tepki gösterdim, sustum; msn'i titreştirdi, hey gittin mi, konuşsana ne oldu? diye çırpındı durdu. O çırpınırken ben sindirim sistemime geçiş izni isteyen bu sert maddeyi, gümrüğe soksam mı sokmasam mı? kararını veriyordum.

Erkeğin başka kadınlarla; homini gırtlak, pofidi kandil, tumba yatak ekşinlarına, elinin kirinin üstüne yeni kirler katmasına, kerane hikayelerini ballandıra ballandıra anlatmasına, tee Köln'de bile cici anne yapmasına, kaytan bıyıklarını elin kadınlarının nerelerine nerelerine sürmesine babam gibiler sayesinde öyle aşinayız ki büyük bir tepki göstermiyoruz. Bu konuda bir refleks geliştirememişiz, vardıysa bile zamanında oğlunu elinden tutup geneleve götüren babalar sayesinde refleksler evrim geçirmiş, normalleşmiş. Şimdi kendi ellerimle babama manita arıyorum, evin içinde karı, kız meseleleri bir fıkra tadında anlatılıp, kahkahalar havada uçuyor. Adam gelip bugün gördüğü kadınların bacaklarının, baldırlarının tarifini yapıyor. Kurban olurum gız içinde acik daha dursun diye türküler yazıyor ve bu türküsünü düğünlerde söylüyor, alkışlıyoruz.

Ama evli bir kadın eski sevgilisini yeniden sevdiğini söyleyince, ve eşini onunla aldatmış olduğunu ima edince..devrelerim yandı. Kuduz köpek suya karşı ne hissediyorsa ablama karşı onu hissetttim. Her sorununda yanına koştuğum ablamın yanına, bu sefer üstüne atlamak için koşayım dedim, varayım saçından sürüyeyim, çekmece gölünde boğayım dedim, şerefsiz eniştemle bir olup onu istanbul'un yedi tepesinden yuvarlayayım dedim..dedimde dedim..
Bilinçli değilim, mantıkla hiç işim olmaz aklımdan o an bunların geçmesini engelleyemedim, sanki ilahi bir emir gibiydi, sonra düşününce utandığım emirler.
Oysa bende bir kadınım hemde aşka, aşıklara baktıkça içi eriyen, sevenler ne pahasına olursa olsun kavuşsun isteyen biri. Ne olduda böyle törekeşler gibi nöbet geçirdim? Bu erkek beynine ait düşünceler benim beynimde ne arıyor? Annemin kehaneti doğru galiba;
-çekmez olasıca nasılda babasına çekmiş, der benim için.

Arkadaşlarımda var; evli kadın seven, evli adam seven, evliyken hem sevgilisini hem kocasını seven, evli bir kadını sevip onun başka sevgilisi olduğunu öğrenen, çocukluk aşkının eşinden ayrılıp kendisine döneceği günü bekleyen, beklemeye dayanamayıp sevdiğine koşan, hem kendini, hem karşısındakini, hemde eşini aldatan. Onlara dönüp "ah kıyamam inşallah birgün kavuşursunuz" diyorum ama içim içimi yiyor, kendimle çelişmek hiç bu kadar çelişkili olmamıştı. Evlen kurtul proğramlarının bolluğuna, bereketine rağmen şu evlilik denen şahıs sahtekarın, düzenbazın teki. MFÖ'nün "mecburen mecburen" şarkısının nakaratından başka birşey değil.

Cumartesi, Mayıs 09, 2009

Ben söyleyim bu kız hasta

Aman banane ya kim kimi yazdığı masallarla uyutmuş, kim kendisi değilmişte başkasıymış? Bitti artık Tarkan'ın "başkası olma kendin ol böyle çok daha güzelsin" dönemi.
Bütün bunların tek açıklaması var sanırım; Beni ben olarak sevmezsen, bende sana sevebileceğin bir ben yaratırım. Bırak şimdi seni sen olduğun için seviyorum manisini,yemezler.
Birde; ya göründüğün gibi ol, yada olduğun gibi görün olayı vardı değil mi? Amaan kalıp bunlar kalıp, önceden biçilmiş ve fason üretilmiş beklentiler, geçelim bunu baba.İstediğin gibi ol, hatta hatta lütfen göründüğünün tam tersi ol, şaşırt beni.

Adamın biri bloğumun civarından gidiyomuştu az mola verip yazıları şöle bi okuyayım demiş; okumuş, okumuş, okumuş. Şu tabancalı, toplu, tüfekli yazımıda okuyup teşhisi koymuş " bu kız hasta, hemen tedavi olmalı " Eğer deseydi ki "bu kız cebelitarık boğazı" eğilir bi bakardım bacaklarımın arasından gemiler geçiyor mu? diye, öyle daha bilmediğim bir eleştiri olurdu.
Kendi kendime " ben çok deliyim, çok çılgınıam, manyaaam o yee" demektende hoşlanmam da hasta olduğumu söylemesinin hangi kısmı bana yeni haber? bula bula bunu mu bulmuş? Ha dur ben bu gürbüzüm, sap-sağlıklım teşhis böceğime daha başka hastalıklarımıda vereyimki, bir daha buralara gelirken kuduz aşısı vurunup, ağız maskesini taksın öyle gelsin, tedbir tedbirdir.

bu varya bu, telefonun öte ucundaki cinsi sapık: Evimize telefon bağlandığı günlerde, hep duyduğum ve onlardan biri olmak için can attığım "sessiz telefon" sapıklarından oldum. Herkes evden gidip el ayak çekilince; komşuları, bakkalın ağzı ayrık şikirsiz çırağını, belediye başkanının kızını, hacı elmas teyzeyi biir biir arayıp, hohh hoohh huhh huh huh huh haaaaağğ türünden nefes egzersizleriyle taciz ettim. Bir tek bakkalın çırağı durumdan memnun olup, tahrik bile oldu. Zaten bakkala gelen her hatunun bacağına "şeker torbası şurda, tezgahın altında olacak yinge" bahanesini kullanıp, bakmasıyla meşhur. Ötekiler meydanı nefesime bırakmadılar "ırz düşmanı namusssuz, seni beyime söyleyip içeri tıktırmassam" diye çemkirdiklerinden sapıklıklığı bırakmak zorunda kaldım. Hala içimde ukdedir, şimdi gizli numaralar kolayca tesbit edildiği için mesleğimizin eski tadı kalmadı, işler kesat.


ve seri araba camı katili; Geçen gece sitenin içinde dondurma yiyerek turlarken birşey dikkatimi çekti. Bütün tozlu arabaların camlarına "beni yıka" yazılmış. El kadar bebeydim bir kaç oğlanla birlikte sokak aralarından sigara izmariti toplayıp bir inşaata girer izmaritleri yakıp yakıp tüttürür, sigara içenlerin yaptığı gibi gözlerimizi ötelere dikip, kederli pozlar verirdik.
O sırada amcamın oğlu suat kalkıp araba camlarına "beni yıka" yazmıştı bu bize çok orjinal gelmişti, vay anasını arabayı konuşturdu köpoğlu demiştik, hiç unutmam.
İşte te o zamanların beni yıkası hiç değişmeden aynen devam! Bu duruma nasıl asabım bozuldu, derdim azmış gibi. Etrafta kimseler var mı diye baktıktan sonra camlara farklı birşeyler yazmaya kastırdım.
"bu arabada ve sahibinde domuz gribi var, dikkat" "sadece beni yıkama, gel beraber yıkanalım hayvan" "arka koltuğunda ne yavrular götürdüm, hey gidi" "benim bloğum var adı siminya, gelip bi dolansan ölürsün değil mi, geberik gibi dizi izleyin a.q "
Sokaktaki arabaları bloğuma çevirdim, aman şunada yazayım, bunada çizeyim derken saat 24 olmuş. Kulubedeki güvenlikçinin, geçen ay beni hırsız sanıp takip ettiğini unutmuş değilim. 120 km hızla olay yerinden topukladım, amma velakin çok rahatlamıştım.


yetmedi forumların sükünetini bozan bozguncu: Bilgisayarı açtığımda devamlı yaptığım rutin işlerden sıkıldım. Gözüme kestirdiğim forumlara "HardBaby" adıyla üye oldum, avatarımıda jartiyer giyip yatağa uzanmış bir kız olarak düşündüm, iyi yaptım. Fena halde aptal, kuduruk ve arsız bir üye olarak forumları dağıtmaktı amacım. Birinde abiler esneye esneye birbirlerinin saç bitini ayıklıyor, winamp'ın son sürümünü ekleyip teşekürleşiyor.
Forum oyunları bölümünde "üstteki üyeye bir hediye ver" oyunu vardır ya? her forumda mutlaka olur.
Gogıla kiss yazdım üstteki üyeye, dili dışında içinden kırmızı şerbet akan bir kadın dudağı hediye ettim, bunda bi sakınca görmediler on'larda bana demli çay resmi verdi "haydi arkadaşlar yeni üyemize hoşgeldin diyelim" dediler.
Ama benim niyetim bozuk, canım çay may istemiyor. Meme yazdım meme resmi hediye ettim, travesti yazdım travesti resmi hediye ettim, ayıydı, itti, attı, göttü...Herifler forumumuz elden gidiyor telaşıyla arkamda sürüler halinde, resimleri editleyip editleyip uyarı yazıyorlar "lütfen artık edep dışı mesaj atmayınız bir daha ikaz etmeyeceğiz!!"
Ana sayfada görünen ne kadar konu varsa tıklayıp cenabet-ül cenabet yorumlar yazdım. İlk dakikalarda "hoşgelmişsin yeni, cici, üyemiz" diyenler şimdi arkamda kuyruk olmuş mesajlarımı siliyordu, foruma hareket gelmişti. Bense banlanma geri sayımındaydım.. 3-2-1-sıfır vee hadi yallah hardbaby. Çok eğlenceliydi pazartesi yine yapacağım, forumun varsa hendek kaz.


bloglara yem atan şarlatan:Şimdilik en son itirafım. Hani google analitik, katalitik arama yazıları yazıyorya blog ahalisi? İşte o aramaların neredeyse hepsini ben yapıyorum, tatatatamm. Bak şimdi, google blog aramaya giriyorum.
-yaprak dökümündeki oğuz'un bikinili resmi pardon necla yazacaktım oğuz'u sakın arama
-ben bir ameleye yanığım, bu durumda amele yanığımıyım?
-bana püsküllü fiskos örtüsü modeli getir, ortası güllü olana bak
-mesenede kıza nasıl vebkem açtırılır?
-baturalp beni kimle aldatıyooo
gibi aklıma o an gelen cümleleri yazıyorum.Çıkan blogları tek tek tıklıyorum içlerinde tanıdık blog varsa gazozumdan bir fırt alıp nuri alço gülüşü yapıyorum. Bir süre sonra kendi aramalarımı arkadaşların bloglarda görüyorum, altına vermiş veriştirmişler, ne laflar sokmuşlar ne laflar, hoşuma gidiyor, bir fırt daha çekiyorum.
Sevgili psikiyatırım sence ben ölecek miyim? ne olcam ben böyle? gel beni götür 13. koğuşa yatır.

İşte anneler günüyle ilgili düşüncelerim ve duygularım böyleyken böyle.

Çarşamba, Mayıs 06, 2009

Hayal ürünü bir yazar, kendini nasıl bitirir?

Bir "bana inanmıyorlar anne" yazısıyla daha karşında değilim. Artık inanılmak yada inanılmamak kaygısından karnıma ağrılar girmiyor, napak, neydek.

Hala bana "bu anlattığın ankara, hakkari'de mi" diye soranlar oluyor.
Misal bir kaç gün önce birisine "ben şimdi varya ankara'lıyım tamam mı, ilkokul terkim, 5 kardeşiz, abim çulsuzun teki ezcanede çalışıyo ama bence çok çulsuz, kardeşim sabıkalı duymasın beni, bi dur.. hey kim var orda??, babam kapkara bir kıl yumaa ilk insan homonebiçiens, ablamın biri sanırım kocasını aldatıyor, öteki ana rahmine düştüğümden beri bana kıl oluyor, annem günde 44 dizi izliyor ve galiba kendini bihter sanıyor, şu anda domates yiyorum"
diye kaptırmış anlatırken karşımdaki şunu dedi
" tamam sakin sakin hadi baştan alalım, bana şimdi doğruyu anlat "

Artık beni zorla, cürümle yalancı olmaya sürüklüyor bu düşünce. Gece gündüz çok pis planlar yapıyorum, yalana yalan demeyim, oynatmadığım, süründürmediğim adam kalmasın istiyorum. Biriside çıkar "bir siminya'dan bir mistır hayd nasıl yapılır" diye yazı döşer artık.
Yazmaya ara verip yeniden döndüğümde, başka bir blogta o "yalancı, düzenbaz, adi pisliği" hayata geçirmeye niyetim var, bakalım bakalım.
Önümüzdeki Ocak- Şubat gibi esrarengiz bir blogta;
-Ben emine. s. beder'im yemek yapmak dışında çok seksi, fetiş, kelepçeli fantezilerim var, diyen birini görürsen, üstüne git oku onu oku.


Durumu kendi eksenimden derhal çıkartıyorum. Konu blog dünyasını sarsan bir olay. Bizler günlük, aşk, meşk, şiir yazılarına dalıp gitmiş zevat, spor bloglarında şu sıralar yaşanan sansasyonel bir olayı gözden kaçırıyoruz.

Özetle: J.J.A adında bir yazar aylardır kendisini; ingiltere'de yaşayan, sıkı futbol taraftarı, holigan pataklayan biri olarak öyle güzel, öyle ayrıntılı anlatıyorki yüzlerce okuru ve hayranı oluyor, bir çok kişiyle msn'de görüşüp sohbet ediyor, bazıları ingiltere'ye gidip onunla tanışmak için hayaller kuruyor (bu hayalcilerden birisini tanıyorum :) hala şokta)
İşte bizim bu hınzır, herkesi arkasına takmış haydaaa holaa diye sürüklerken birden pattadanak ölüveriyor. Acılı ailesi durumu sevenlerine bir maille bildiriyor (hımm bunu bende yapıcam)
Olayın içyüzüde öldüğüne inanmayan arkadaşının (bu saatten sonra artık değiller yani) araştırmalarıyla ortaya çıkıyor. Böyle birisinin hiç yaşamadığı, velhasıl ölmediği, ölmediği içinde herhangi bir mezarlığa gömülmediği, verdiği isimlerin hepsinin sahte olduğu, tüm detayların yalan allah yalan olduğu ortaya çıkıyor.Yazılarından bir kaçını okudum sokak sokak, isim vererek ingiltere'de ki maceralarını anlatıyor ama araştırmalar sonucu kendisinin türkiye'den yazdığı ortaya çıkmış.
Herif öyle bir oyun oynamışki ne diyor haberciler "akıllara durgunluk veren" bir oyun. Şu anda kendisi hakkında ekşi sözlükte, spor forumlarında ve bizzat yazdığı blogta muhabbet dönmekte. Üstelik kendi hakkındaki yazının altına yorum yapan adsızların o olduğu söyleniyor.
Vay vay vay işte buyur sende yat kalk benden kuşkulan! Yok işte ben aslında şırnak'ta askermişimde, yok kayseri'de sucukmuşumda yok efendim şuymuşumda, buymuşumda geeett gözüm görmesin! Yazıma Deran arkadaşımın tamda bu durum için yazdığı şiirle son verirken, haftaya trt ankara radyosundan Mihriban Diyaframıkalın'ı konuk edeceğimi hatırlatıyor, esenlikler diliyorum, sağlıcakla, mağlıcakla:

Herşey yalandı / baştan ayağa yalandı / hikayedendi kimliğim, kişiliğim, bütün hikayem / hikayeden.../Tut ki deneysel bir çalışmaydı / Tut ki acıklı bir romanın / estirik, serseri, açık alanda ahlaka mugayir karalamasıydı / Mecburdum / ''sırtını gösterme! '' demişti anneannem... / Hakikatler... / Anla işte hakikatler aslında hep yalanmış / hakikat, prensi kurbağa kılanmış / Hadi şimdi git / başa sar / ve hep bana aşık kal.../

(JJA dün kendi bloğuna bir açıklama yazmış burada)

Pazartesi, Mayıs 04, 2009

Bu gerdek gerçekleşemez!

Ankara'nın çankaya ilçesine kapıcılık yapmak için yerleşen iremzi abim ve ailesinin hikayesi çevre semtlerde bile konuşulan bir kapıcılar kralı hikayesidir. Köyden geldiğinde yanında; benim yaşlarımda "saçları bitlidir banane" diye oynamadığım üç kızı, "bubamın evine giderim baak" derken tam orda takılı kalmış sinirli karısı ve 1.45 boyunda, nefes alırkan burnundan klarnet sesi gelen erkek kardeşi vardı.

Babam remzi abiye ve ailesine iş bulmak için meclisteki tüm imkanlarını seferber etti ve hepsinde de kıçına tekmeyi yedi. Biliyorumki bizim palanın mecliste ne imkanı nede seferberi var, yıllardır hepimizi bu masalla uyuttuğunu biliyoruzda işte adamın cakası bu ellemiyoruz.
(o bazı bazı sizi bodrum'da ki yazlığımıza, mısır'da ki piramitlerimize götüreceğimde der)
Neyse en fazla kapıcılık işi bulabildi onada şükür, ya kahvede okeye dördüncü yapıp adamı kendi gibi kelayanağa çevirseydi?

Remzi abim zamanla bildik hikayeyi gerçekleştirmiş; öteki apartmanlara da gitmiş, para biriktirmiş, karısı gündelikçilik yapıp çevre edinmiş, kızları komşuların eskilerini giymiş büyümüş, başlarındaki bitler döküleli yıllar olmuş. Mesafe ve yaşam kargaşasından fazla görüşmemiştik. Burnundan her nefeste klarnet sesi geldiği için, burnuna "hüsnü şenlendirici" adını vermekte sakınca olmayan kardeşine köyden bir kız almış, bu vesileyle bir araya geldik.
Bunlar görmeyeli bi palazlanmış, bi palazlanmış aklımız hayalimiz durdu. Demekki anlatılan efsane gerçekmiş. Lan o kızlar meğer ne güzellermiş! Bembeyaz tenleri, simsiyah saçları, uzun kirpikleri, pembe pembe dudakları... görünce çenemi havaya kaldırıp, saçımı tokatlarcasına arkaya savurdum ve yırtık bir "hıııııh" çektim. Bi kere onlar benim için hala bitli, hep bitli, daima bitli, bitliler işte! (yo ııh tırnaklarımı yemiyoriyorum)

Kızlardan biri ünlü bir cafenin sahibiyle sözlenmiş, evlenince annesinin deyimiyle "tiripileks" dairede oturacakmış, kızın altında pahalı arabası, kıyafetler o biçim....
vahh vah vah anam vah, nenem gibi karılara düşesin babaaaa sana demiştik çankaya'da kapıcı ol, bizi gündeliğe yolla, orada zenginlerin evinin parkelerini silerken bacağımız açılsın, evin oğlanı koridordan rötröşambırıyla gelirken bizi görsün, üstümüze atlasın, biz bağıralım "namusumuz gidiyoooo gitiiiii yetişinn komşular" diye sonra oğlan senin manalı manalı titreyen bıyığının ve fötr şapkanın korkusuyla mecbur kalıp bize nikahı bassın, dememişmiydik babaa?? neden bize bunları yaşatmadın? ne biçim sorumsuz bir babasın sen ne biçim???

Remzi abinin karısıda gıdık üstüne gıdık eklemiş beyaz beyaz 4 tane gıdık, bak aralara para saklayabilir. Bir kurbaa türü varya çenesinin altını şişirip birden bırakıyor ona benzettim. Tam benzetirken pufupufuşufuşufufufu diye gülünce çok pis süzdü beni. Kız yengemizin yakınıymış yıllardır almanya'daymış adı güldane (hepside birbirinden merdane) Kızı gören, sesini duyan yok. Öyle haybeye, gıdıklı yengenin organizasyonuyla yapılan bir etkinlik. Zaten damadın burnundaki ses yüzünden talihi yokmuş, yaşıda bi hayli, karısızlıktan kurum kurum kurumuş, bundan sonra ne bulursa koynuna alacak bir abazanlık mertebesinde.

Ankara'nın bir köyünde tepede tek başına duran bir evden davul sesi geliyor. Hah galiba bizim gelin bu evde hadi bismillah dedik gittik. Aşağıda ağlaşanlar, halay çekenler, kavga edenler, elinde küstüm yastığı para isteyenler, meleşen koyunlar kediler, tam düğün.
Gelin ve damat nihayet evin merdivenlerinden gördündü ve işte o an; hani dururya görüntüler, etrafındaki ışıklar çizgi çizgi olur? hani sesler kulağına dolar, bir sen olur senden içerü? işte o oldu bende.
Gelinin boyu 1.90, kilo 190 gıdık sayısı aynı yengeninki, belki bir adet fazla. Damat 1.45 kilo 45 bırak gıdığı yüzü bile yok. Adam geline bakarken arka üstü düşecekti, kız isterse onu omuzuna alıp adda götürür.
Herşey bittiğinde ben bir köşede oturmuş, engin ufuklara dalmış dünyamızın iklim dengesizliğini düşünmüyordum tabiki! ikisinin gerdek gecesini gözümde canlandırmaya çalışıyordum. Nasıl olduda olduki? Damat aşağıda durayım dese kafası gelinin göbeğine gelir, yukarı tırmanıyım dese bu seferde ayağı göbeğe gelir?! Cıks bence bu ikisi hala çabalıyordur, kesin kesin. Keşke adetlerimiz arasında gerdeği izlemekte olsaydı, bi kere daha çeyrek altın takardık, nolcak. En az babam kadar sorumsuzsunuz atalar!

Cumartesi, Mayıs 02, 2009

Büyüdüğümde..

Uzağa giden kadın benden çocuklar için bir şeyler yazmamı istediğinde klavyenin başına geçtim "çocuk çocuk sen ne güzel şeysin, böyle tam zopalık"... yok peki yeniden başlıyorum sakin ol siminya.. "Sen çocuk iyiki varsın, menim özüm baladır, bala bala yar bala cıngıllı daşlı balaaa"...off ııh mert gibi bir komşu çocuğuyla yaşayıp çocuklara methiye dizmek benim için sancılı bir iş.
Malesef yine kendi çocukluğumdan birşeyler anlattım. Onca edebi eserin arasında pek şık olmadı ama şebnem kırmayıp yayınladı, saolsun.



...................
Ne zaman bir misafirliğe gitsek babamın, ikram heyecanı içindeki ev sahibine söylediği “o çocuk, çocuklar çay içmez, çocuklar ondan yemez” cümlelerini duyardım. Bu nedenle, misafirliğe gittiğimde bana ikram edilen bir şeyi almadan önce, babamın kalın kaşlarının altında, yüzlerce kelime konuşan küçük gözlerine bakardım. Genelde “alırsan evde haşlarım” cümlesi okunurdu, bazen “hadi bakalım bu seferlik al”ı fısıldardı gözleri.
İşte sırf, alelade bir tepsi içinde dolaşan demli çaylara, lokumlara, türk kahvelerine özgürce uzanabilmek için büyümek isterdim. Büyüdüğümde, tepsinin içinde sunulacak şeyin ben olma ihtimalini bilmeden.

Annemle komşu teyzelerin, güneşin ısıttığı dam diplerinde yaptıkları konuşmalara tanık olurdum. Birisinin birisini kaçırdığını söylerlerdi, oradakinin şuradakine birşey dediğini, ötekinin berikine başka birşey dediğini. Anlattıklarından hiç birşey anlamazdım, tek anladığım, onların çok şey bildikleriydi.
İşte sırf, onlar gibi; kaçanları, kovalayanları, ötekileri, berikileri başkalarıyla konuşabilmek için büyümek isterdim. Büyüdüğümde, hakkında konuşulacak kişinin ben olma ihtimalini bilmeden.

Ablam ve Hülya abla gülüşmeler içinde bir odaya girer, arkalarında kuyruk olmuş beni usulca iteleyip kapıyı kapatırlardı. İçerde kısa aralıklarla konuşur, ardından şımarık kahkalar atarlardı. Bir sürü fıkra bildiklerini düşünür, gıpta ederdim. Beni odaya sadece, poşete sarılmış, yamuk yumuk paketleri sevdiklerine yollamak için alırlardı. Hep o poşete sarılı olan şeyi ve ablalarımın bildiği fıkraları merak ettim durdum.
İşte sırf, okuldaki aşkım Uğur’a poşet içinde gizli şeyler yollamak ve bi dolu fıkra bilmek için abla olmak isterdim. Büyüdüğümde, Uğur’un beni çoktan paketlemiş ve “adamın biri birgün” fıkralarına konu etmiş olacağını bilmeden.

Hep, büyüdüğümde yapacağım şeyleri düşünerek büyüdüm. Büyükler herşeyi yiyebilir, içebilir, konuşabilir,emredebilirdi. Büyükler gözlerini konuşturabilir, birilerini kaçırıp, odalarda sır saklarlardı.Büyükler küçüklerden mutluydu, büyükler küçüklerden özgürdü, büyükler kraldı.
Çocuk olmak; fotoğraf karelerinde hep yarım çıkmak, şarkı söylenirken sesi en az duyulmak ve balık ağındaki en gereksiz balık olmak gibidir...Ama aslında çocukluk; Uçsuz bucaksız bir krallık, küçük sanılmış bir koskocamanlıktır.

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...