Çarşamba, Aralık 31, 2008

Gizemli adam beni dövecek


Fonda pembe panterin müziği ve artık iyice baymış bir giriş:

Herşey bir sabah gelen alıştığım bir mail türüyle başladı. Diğer bir milyon bana inanmayan orta amerikalı gibi oda “bu yazdıkların gerçek mi yane pöff” diyordu. Bende diğer bir milyon kişiye ıspatlamaya çalıştığım gibi O'na da dil döktüm.
-Ya neden bana inanmıyorsunuzzz valla billa gerçek ya ! hem nesi olağandışı ki siz nerde yaşıyorsunuz kardeşimmm, bu arada sen kimsin ? sen misin mukiddini el arabi ? dedim.
Gizemli mailin sahibi, cevabımda ki olmayan bilimsel yaklaşımdan çok duygulanmış olacak ki güzel bir maille geri döndü. Evet bir avımı daha tuzağıma düşürmüştüm, cepte.

Sonra ona kurbanlarıma yolladığım deneme sınavını yolladım, başarıyla geçti en azından paranoid ukalaid transilvanya tavrıma karşı direncini kaybetmedi. Ardından daha önce başıma gelmemiş bir mail trafiği başladı kurbanım (yoksa ben mi kurbanım be bi dakka ?!!? ) bana "seçilmiş soru yanıtlayıcısı" muamelesi yapıyordu. Hergün içi bol sorulu mailler atıyor, gelecekten haber almak istiyordu.
- De bakiim ne yaparsam ne yapmamış olurum, sevdiğim kadına ne söylersem sevmediğim kadına benzer, yemeğe otururken sandalyesini çekmesem olmaz mı ? uyurken horlarsa tepikleyip yataktan düşüreyim mi, aşağıdaki şıklardan hangisi yukardadır ? diye giden sorularına, rahmetli Güzin ablanın gazeteye yazı hazırlaması heyecanıyla yanıtlar yolladım. Beyefendi bu yanıtlarımdan yeni soru kalıpları üretip tekrar yolladı.

Son derece nazik, aklı başında birisi. Kadınlar biraz canını yakmış oda bu kadın denen güzel ucubenin zayıf noktalarını, planlarını, projelerini öğrenmek, karanlık entrika sokaklarında nelerin döndüğünü bilmek istiyor. Eski sevgilisinden yediği kazığın acısıyla deli fişek gibi savrulup elime ve akabinde dilime düşmüş. Yeni başladığı ilişkisinde benim yazdıklarıma göre hareket edecek. Ben onun Guru’suyum. (guru = olayı çözmüş üstad şahsiyet )

Neden bana bu kadar önem verdiğini ve açıldığını kendisi bile anlamadı, bilmiyordu ki bana mail atanlara “okunmuş mail büyüsü” yaptığımı. Esasında bende bilmiyordum büyü yaptığımı, şu an uyduruyorum.
Büyü: (mail kutusuna girince: iki defa shifte basıp “gallubü laaa gallü hıkk” de ardından 13 tane “ya mauymün ya mauymün” yazıp delete ile sil, sonra monitöre tükürüp maile başla)
Zamanla bu gizemli arkadaşım; karga bokunu yemeden, gözündeki çapağı silmeden yediğini, içtiğini, uyuduğunu, uyandığını maillemeye başladı, hatta cepten bile mail attı.
-siminya ben uyandım diyecektim, yani bil şu an uyandım yüzümü yıkamaya gidiyorum, gittim.

Birgün yine 458. mailini atmıştı demişki:
- Düşünüyorum da sana anlattıklarımı bloğunda yayınlarsan ne korkunç olur değil mi ? ehe ehe, aleme madara olurum şakası bile kötü ya amannn elemtere elemtere kem gözlere ketenpere.
Tarifte teşvik vardır demişler, Türkçe'si eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürdü.
-Bende tam onu diyecektim, sana yazdığım mailleri bloğuma post olarak girseydim Google bundan sonraki ömrünü benden bahsetmekle geçirirdi oğlum. Sana verdiğim emekler, saçımı süpürge etmekler boşa mı gidecek ? ha ha söyle susma cevap ver !? dullara duvaksız gitmeyesice !
Tabi bizim gizemli hiç böyle bir satış beklemiyordu. Panik halinde yaptığı cüzdürük planları yürürlüğe koydu.
-Yazarsan senin evde cephanelik olduğunu emniyete bildirir, ergenekondan içeri tıktırırım.
- cephaneler babamın
-Siminya bak ne duydum eski sevgilim seni okuyormuş, işe bak sen hay allah.
-cıks yemezler banane, hem benim maillerim, kuzucuklarım onlar, kimseye vermem.
-Dün beni doğurtan ebemi gördüm doğuma girerken bile seni okurmuş, eğer yazarsan popomda ki benden beni tanır !
-poponda ben mi var dı ? bunuda yazayım.
-Bak oraya gelip seni döverim lan bana bakkk gadın gadın !! ya ya ama ya bari biraz değiştir hı ne bilim nolurrr, niçin, kim ?!

Baktım benim kadınlardan yana çok dertli hüsmen ağamın psikolojik çizelge cozutuyor, mailleri bloğuma yazmaktan vazgeçtim. Bunca zaman birbirimizin meilini yedik, içtik yapılmaz öyle adilik. Onun yerine meseleyi böyle özetledim. Bana kızarsa ben evde yokum kömür dağıtılıyormuş ordayım.

Edit: Gizemli mail arkadaşım son mailinde beni kulaklarımdan duvara çivilemekle tehdit etti.. bende seni seviyorum :)

Pazartesi, Aralık 29, 2008

Al sana kırismıs


Damadımız Hamza Filistin'li. 2004 yılında üniversite okumak için Türkiye'ye geldiğinde teyzemin kızı ile tanışıp büyük bir aşk yaşadılar ve evlendiler. Hamza'nın ailesi yaşadıkları olaylardan dolayı Filistin'i terkedip Birleşik Arap Emirlikleri'ne yerleşmiş zengin bir aile. Bu evliliğe kesinlikle razı olmadılar "Türk gelin" istemediklerini söyleyip Hamza'yı beş parasız bıraktılar. O'da okulu bırakıp garsonluk bile yaparak evini geçindirdi. Hamza Filistin'de ki yaşamlarını, yemek kültürlerini bize yansıtmayı sever, en çok ta haşlanmış nohutu kıyma makinesinden geçirip yaptığı "Felafel" köftesini sevdik.

Dün akşam konuştum ve iki akrabasının katliamda öldüğünü öğrendim. Anlattığı bazı ayrıntılar Filistin'de kazın ayağının hiçte bizim gördüğümüz gibi olmadığına işaret ediyor.
Filistin halkı diğer tüm müslüman halkları gibi kendi içinde husumetler taşıyan gruplara bölünmüş. Hamas'ın eylemlerine yeter diyen, İsrail'de yaşamak isteyen, İsrail'i seven filistinliler var. Ayrıca Filistin'i tamamen terkedip komşu ülkelerde yaşayan zengin filistinliler de pek sevilmiyor. Başka bir kitle Başbakan'dan ölesiye nefret ediyor. Başbakan'da halkının bir bölümünü terörist olarak görüyor. Kısacası Filistin halkı birlik içinde mücadele etmiyor.

Sahnedeki suçlular; küçücük cüssesiyle Amerikayı bile yöneten İsrail, aynı şeyi İran yapsa hemen tepesine çöreklenmesi muhtemel Amerika, Dünyanın öteki şımarık, emperyalist, kan emici çocukları olsa da, suçun bir bölümünün de "Ateş düştüğü yeri yaksın" zihniyetindeki müslüman toplumunda olduğunu düşünüyorum.

İsrail yeni yıl hediyelerini Filistin halkının üstüne atarken, doyumsuz Arap prensleri Manhattan adasından gökdelen satın alıp, sex partileri düzenliyor !
Bir gencin ölümüyle Avrupa'yı yerle bir eden gözünü sevdiğim anarşistlerin taşıdığı ruhun bir gramı bile yok bu kıtada.
Olsa da zaten baştan kokmuş balığız biz, isyan etme hakkımızı yıllar yıllar evvel kaybetmişiz, kronik mağlupuz !

İlelebet: İsrail hiç bir hatasında suçlu ilan edilmeyecek, Amerika her daim siyonizmin sırtını sıvazlayacak, Araplar hiç bir zaman birbirini tutmayacak, Ermenistan asla Türkiye'yi sevmeyecek, müslümanlar daima terörist bilinecek !

Hoşgeldin 2009...


Hiçkimse dediki:Bu saldırıyı düzenleyen ülke İsrail. En büyük ve tek destekçisi Amerika Birleşik Devletleri. Hamas'a el altından silah satan ülke Amerika, karşıtı El-Fetih'e silahlarını sağlayan ülke İsrail'dir. Mesele işte bu kadar basit..

Perşembe, Aralık 25, 2008

Ha gayret bu sefer olacak



Gözümü açmamla beraber kendimi ağlatılışlıklı, hırpalanışlıklı, sündürülüşlüklü (okuyabildiysen aferim) bir hayatın içinde bulunca bazı kurtuluş planları yapmaya başladım. İki özenti planı tasarladım da tasarladım.

1: Sıkı bir intiharla iz bırakarak git, öle düdük gibi kalsınlar.
2: Evden kaç, kerane bile burdan iyidir (Türk filmlerinde çok eğlenceli yerler gibi görünüyordu )

İntihar için denediğim yöntemlerden biri pencereden atlamaktı ama meğer bizim ev birinci katmış. Çivileme atladığım halde yeterli ilgiyi toplayamadım, bir tek duvarın üstünden bir kedi miyavladı hepsi bu, üstümü çırparak eve girdim. Kendimi hırtlaklamayı ileri ki bir tarihe erteledim.

Eskiden konduğumuz evi yaparken o kadar acele etmişler ki bu evlere neden gece kondu dendiğini o eve bakarak anlayabilirdin.
Evin duvarlarından fışkıran; yarı kesilmiş yarı kesilecek demirler, eviyeli yatak odası, içine tuvalet yapılmış mutfak, ilk baharda yatağımın kenarından çıkan; eğrelti otları, ebegümecileri, tilkiler, boz ayılar.
İşte o unutulmuş demirler, intihar planımın ikinci yöntemi için bulunmaz dar ağacıydı. Annem onları elek, tava, kuru sebze asmak için kullanıyordu. Şimdi İtalyan tarzı mutfaklarda da tavaları, kepçeleri tavana asmıyorlar mı ? Hah öyle işte. Moderen görüşlü anacım bir gecekondu da Geovanni Ballare stili takılıyordu.

Önce oturup bir mektup yazdım, gayet klişe:
-biliyorum ben sizin çocuğunuz değilim, kimbilir nerde buldunuz beni, bıktım bu hayattan, artık yaşayamam... az sonra buralardan gidiyorum sonsuza dek elveda.. siz mutlu olun yeter ki zaten olursunuz da.. hiç yani ölümüme üzülecek değilsiniz ya... kendi çocuklarınız ölse neyse ama ben kimim ki evlatlık..ben yine de sizi seviyorum siz beni sevmeseniz de.. tabi kendi çocuklarınız var beni niye sevesiniz ki... ben yinede sizi sevi...diye giden aslında amacı "çabuk biri gelip beni ipten alsın, nerdesiniz gebermeyesiceler" olan bir nevi S.O.S sinyali.

Deli gibi ölmek istesem de çılgın gibi de yaşamak istiyorum. Sanki masuscuktan ölür gibi yapıp kaza ile öleceğim. O kadar karışık ki çocukça, salakça ama sonucu sahice. Bekledim gelen giden olmayınca annemin örgü iplerinden ördüğüm, bir düz bir ters selanik modelli asma aparatını demirlere geçirdim ve" bismillahın bisminde, hadi bağalım zebanilerle papaz kaçtı oynamayaa" diye atladım. Örgüden yaptığım zıkkımın kökü uzadı hoop dipteyim, sondayım, depresyondayım.
Bu sefer daha azmettim, kalın bir ip aradım bahcede üzerine abimin takla atan güvercinlerinin kaka yaptığı urganı buldum, hem bir hareketle iki mesaj vermiş olurdum "bakın işte aynen bu guşlar gibi hayatımın içine sıçtınız"
İpi bir güzel münasip yere bağladım hala da minik bir umutla kapıdan annemin gelmesi için dua ediyorum. Beklemelerim sonucunda annem geldi ! Tuh tuh oysa ne güzel hazırlanmıştım nerden de çıktı.
Annem terliğini popoma sertçe indirip zaten dandik olan intihar şevkimi yok etti, ciddi acıdı, can tatlıymış.

Bir başka gün Trt2 de izlediğim buz pateninden etkilenip akşama "bende buz patenine gitmek istiyorum" diye tutturdum. Tabii babam, yağlı bıyığını kulaklarının arkasına taraya taraya güldü ve elindeki tesbiği daha hırsla döndürmeye başladı, o tipsiz tipini görünce yine intihar edesim geldi.
Bu sefer O'nun odasında ki; duvarlara dizili silahlar, Rambo kemerine sıralanmış mermiler, hergün tozu alınan işlemeli kasaturalar, halk oyunları ve kılıç kalkan ekibi arasında oturup eylem planladım.
Tüfeği aldım Rambo'dan bir tane mermi çektim aha içi boş, bi daha, oda boş ! buda boş ! hepsi boş ! vay gösterişçi pala vayy millete boş mermilerle hava atıyon.

Olsun kendi mermimi kendim yaparım "kendin doldur kendin öl"
Mermi doldurma makinesini alırım, boş kovanı koyarım, biraz barut, biraz saçma al sana dıkşın dıkşın.
Bu seferde barutu bulamadım. Gidip eski hamamın orada ki kiremitçilerin Osman emmiden 500 gram barut alsam işimi görür.
Ama şimdi kız başına o mıntıkaya nasıl ulaşacağım ? Bi kere o sokak erkek sokağı, üstelik hepsi nasıl oluyorda oluyorsa akrabam oluyor. Anında radara yakalanırım. Bu da bir seçenek, belki de aradığım intihar o radarın sinyalinde gizlidir.
Bunları düşünürken acıktığımı farkettim. Canımda nasıl puding çekmişti gidip iki dakkada yaparım sonra gelir ölürüm dedim. Pudingi yerken hayatın anlamını hatırlayıp ölmenin anlamsızlığını keşfettim.
Böyle böyle defalarca intihar planlayıp, ufacık bahanelerle vazgeçtim. Hala yeni yöntemler arayışındayım, bildiğin afilli bişey varsa haber et.

Pazartesi, Aralık 22, 2008

Tamam itiraf ediyorum

Malesef büyük sırrım ortaya çıktı. Güvendiğim bir blog yazarına kim olduğumu söyledim oda gidip herkese mail atmış kimliğimi açıklamış. Bu saatten sonra ezik taşralı kız yazılarını yazmam mümkün görünmüyor.

Evet ben ünlü bir dizi oyuncusuyum. 16 yaşında kazandığım şöhret bana çok güzel şeyler kazandırdı yanında da götürebildiği kadar şeyi alıp götürdü. Gencecik yaşımda bir sürü insanın etrafıma doluşması, cevabını bilmediğim kocaman kocaman sorular sormaları, benden bir Türkan Şoray çıkarmaya çalışmaları sonucunda insan için en değerli şey olan "huzuru" kaybettiğimi farketttim.

Yalnız kalamıyordum, tek başıma karar alamıyordum, hep birileri önümden gidiyor bana yolları açıyordu.
Düşmek istiyordum tutuyorlardı,ağlamak istiyordum"kamera" diyor bu gözyaşlarını bir filmde kullanmayı hayal ediyorlardı.
Salaş, pejmurde giyinmek istiyordum akşama magazin proğramında "rüküş" seçiliyordum.
Makyajsız yakaladıklarında "yüzü renksiz, erkek arkadaşıyla ayrılmış olmalı" dedikodusu çıkıyordu. Sanki her yere mayın döşemişlerdi ve bütün günüm bu mayınlara basmak ve basmamak mücadelesiyle geçiyordu.

Bir kış gecesi çok sıkıntılı olduğum saatlerde "bu yaşamın dışında bir hayatı yaşasaydım nelerle karşılaşırdım ? diye düşündüm. Mesela bir kenar mahallede doğsaydım, sokakların çamuru çizmelerimi sarsa, çöp bidonlarının sağına soluna saçılmış meyve kabuklarının, top yapılmış kirli bebek bezlerinin üstünden atlasaydım. Çapkın ve tembel bir babam olsa, bitirim bir abim, belalı erkek kardeşim. Annem; başörtülü bir teyze olsa, akşama kadar mantı açsa, dizi izlese, komşularına dedikoduya gitse. 3 kızkardeş olsaydık aralarında bazen çetin rekabet, bazen dayanışma yaşansaydı, hiç birimiz sevdiğiyle beraber olamasaydı. Akrabalarımın kimi tehlikeli ve parasız adamlar olsa, kimi paraya para değil, euro dese nasıl olurdu ?

O an ampül yandı, Fan klup'ımda ki hayranlarımın geçici sevgileriyle oynaşmayı bırakıp Blogspot'tan kendime bir blog açtım. Ben bir oyuncu değilmiyim ? O halde istediğim bu basit hayatı oynarım. Aldığım eğitim sayesinde Anadolu'nun tüm şivelerini konuşabilirim, Ankara şivesini seçtim. İlk aylar film çekimlerinden vakit bulamadım hatta bu hayalimi unuttum. Sonra sonra uykusuz kaldığımda, içimden yazmak geldikçe bir iki yazı karaladım ve farkında olmadan moda girdim.
Yazdıkça sanki o hayatı yaşıyordum entel kezbandım, mahallenin gülüydüm, dejenere olmuştum, rap eşliğinde Ankara misket oynuyordum, güzeldim ama kırroydum, eğitimsizin önde gideniydim ama kendimi yetiştirmiştim. Fena halde içime girdi siminya'nın dengesiz hayatı. Mutluydum...

Böyle devam etmesini çok isterdim ama malesef gerçek bir iki güne kadar daha da duyulacak o zaman bu blogta yazı yazabilmem mümkün mü ? Belki başka bir blog açarım orada da İtalyan anneden, Türk babadan doğma bir latin güzelini oynamayı düşünüyorum. İsteyene haber veririm.




...........................................................................

Hahhhh gördün müü al sana hayalgücü adamım. Bana, yazdıklarıma, hayatıma hayal gücü diyen insan evladı, heyy sana çemkiriyorum. Hayal gücümü çalıştırsam varyaa ne köy kalır ne kasaba. Malum ben geceleri uyumaz sadece hayal kurarım, beynimin hobisi bu. Şu Dünya'ya benim gibi hayalperest az gelmemişse ayakkabı manyaa yapılan buş olayım. Ama kurduğum hayalleri "bak bu benim aylem, bu babam, bu ben, bu da yusuf ağbi" diye buraya yazmam. Kurduğum her hayali saatinde resetler, üstüne yeni hayaller kaydederim.

Eğer cidden hayallerimi yazacak olsaydım da mesela şu üstte yazdığım "şöhret mağduru, çocukluğunu yaşayamamış ünlü oyuncu kim ? flash flash" hatunu oynardım yada arkeolog olur Güney Amerika'da dinazor kemiği süpürür size Lama'ların tükürdüklerinde nasıl şirin olduklarını analtırdım (analtırdım değil anlatırdım, neden kimse anlat yazmaz da hep "analt" yazar ? alt beyin ne demek istiyor freud ?? ) Niye gidip köylü, sünepe, güvensiz, babasının bıyığını anlata anlata bitiremeyen, alt kültürün yer yer tiksinç olan hayatını yazayım ki ? Gerizekalı mıyım ?

Hadi yavrum hadi öpmeyi sevmem, dudağıma kıyamam ama dur yine de öpeyim seni o beyaz türk beyninden şopölönk, palaşapurttt

Salı, Aralık 16, 2008

Benim adım neydi ?


Birisi ismimi sordu bir an adımı unuttum ve "siminya" dedim. Sonra asıl adımı hatırlar gibi olunca düzeltmeye yeltenmiştim ki muhatabımın;
- Harika bir isim harika, hiç duymadım bu güne kadar. Ne kadar yumuşak, ne kadar fantastik nece bu, nedir yani ne ? tezahuratıyla karşılaştım.
Tabii birden gurk tavuk "kubarık kubarık kel fatma" oldum.
Saçımı omuzumun öte yanına savurup, ağzımı şapırdattım o an uydurabileceğim en sıkı yalanı attım.
-ee ehe şeyy adımı nenem koymuş, onunda dedesinin nenesinin göbek adıymış, eskiden Özbekmişiz; kanımızın teee Timur'a kadar yolu var, zaten Hint kızlarına da benzetiyorlar bak "avarahum" hareketi yapınca hakkaten andırıyorum, kısacası işte böyle aile yadigarı, paşadede, kral hüseyin falan fıstık.

Bu ismi "simin" den ben türettim, bizzat ellerimle türettim yaa diye kırışıyordum ama artık emin değilim. Bilmediğim girmediğim sitelerde "siminya" adını gördüm hatta "siminya otobüs tur" bile. Yoksa onlarda mı benim ? o otobüs bile mi ? hasstir. Bari hemen patent alayımda ilerde zengin ve yaşlı bir kadın olduğumda kendimi bol bol gerdirebileyim.
Lafı buraya getirmeyecektim ama aaa bak kendi geldi, demem oki bugünlerde hamile kalıp kız çocuğu doğuracak olursan adını siminya koyabilirsin (otobüsü unut) Küçücük yavrucuğa artifical, godysndrome, osuruktan teyyare, iltihaplanmış mesane adını koyacak değilsin ya ?! Zaten büyüyünce internette bu adları kullanacak, şimdiden bahtını karartma çocuğun, siminya iyidir iyi.

Bloğumun temasını değiştirdim malum, Blograzzi'den duyduğuma göre beyaz tema fazla elektirik harcıyormuş siyah daha ekonomikmiş (alttan ver mesajı: beyaz temalı sitelere sakın girme bak şarjın biter imza: dönek simin) Sanki böyle daha gotik, daha fantastik, daha mistik (bütün bu zımbırtıların sonu neden hep "tik" le bitiyor ?)

Bana "bloğuna kendi resmini koysan ne olur" dedi bir iki arkadaşım ! öhö öhö aynı gün bavuldaki ceset olurum sivri zeka! Zaten bloğuma Arizona'daki kaktüslerin üstünden sesleniyorum.Gatil bakışlı kardeşim 2 aydır selam vermez oldu bir şeylerden şüphelendiğini biliyorum, önceki bloğumu da onun gıcırdayan dişlerinin hatırına silmiştim.
Gelen maillere şüpheyle yaklaşıyorum "aha bu sefer kesin bizimkilerden biri" diye açıyorum. Herkese "hemen söyle sen abim misin, babam mı, öteki mi, beriki mi ? sorusunu soruyorum sonra o kişi tırsıp bana bir daha mail atmıyor "bela mıdır nedir gerizakalı" diyordur. Eğer Ankara'lı biriyse "kesinlikle beni kekliyor bu emmimin oğlu Niyazi bak işte adresinde Niyazi'nin İ'si var" diyecek kadar küçülüyor, küçülüyor paranoyanın ağzından içeri hop düşüyorum.
Ne var sanki ? Asıl adımızla yazsak, pijamalarımızla resim çekinip koysak şuraya (şu an kendi yazdığıma kendim inanmıyorum) sonra ayağımızın resmi, dişimizdeki maydanoz, tırnağımızı kemirirken, horlarken..bunda ne var ha ne var !? Niye bana hüsran bana niye güldünya.

Tabi kendi adınla, sanınla yazmak cesaret ister. Bir arkadaşım bu yüzden geçen hafta bloğunu kapattı. Herkesin tanıdığı adıyla siyasi fikirlerini açık edince yüzüne gülenler birbir kaçıştı, ilk okul öğretmeni bile... Ben siyasi yazmıyorum ama akrabalarımın tuvaletteki popo silme paçavrasını yazıyorum, bununda sonuçları kötü olabilir. Riskli işler bunlar, bugün erkek blogcular bile kendini sırım sırım saklıyor biz niye açık edelim, git git git başka işin mi yok ?

Perşembe, Aralık 04, 2008

Kokuşmuş evin masum misafirleri


Aşağıdaki karafatmalı yazının devamı...

Evin temizliğini geç saatlere kadar sürdürdük,çalışmalarımız neticesinde salondaki tanımsız tepeciklerin koltuk takımı olduğu ortaya çıktı. Üzerlerinde ki kirli çarşaflar,poşetler,boyboy yastıklar, kedi tüyü, kebap kalıntılı kırık kürdanlar, aralara sıkışmış kirli kulak pamuğu gibi zibilleri kaldırınca gayet kaliteli bir koltuk takımına sahip olduk.

Gece oldu kızlarla koyun koyuna yattık. Bu sıracalılar bana sarılmadan, saçlarıma yüzlerini gömüp ayaklarını ağzıma sokmadan uyuyamazlar. Benim içinse sabahlar olmaz; kaçışan, uçuşan hayvanlar, Yusuf abinin içinde yaşayan ayının horultuları, avanak kızların ikide bir uyanıp "siminyaaa odaya cin geldi, kolumuza şeytan çarptı, karabasanlar kalıbımıza bastı" korkuları ve uçsuz bucaksız pislik vadisinde kaybolmuşluk hissi uykuları haram eder, etti.

Ertesi gün oldu uyuşuk yengemde hiç telaş yok, komşudaki altın gününe gitmeyi planlıyor. Kızlarda atladılar "bizde gideceğiz yaaa" diye. O an işte o an var ya kendimi saraydaki baloya götürülmeyen kül kedisi gibi hissettim. Evin temizliğinden ve misafirin telaşından neredeyse 5 yaş yaşlanmış gibiydim ama bu gamsızların umuru bile değildi. Neyseki Yusuf abi arayıp günlük küfürlerini etti de yerlerine mıhlandılar, o bozuk ağzına benden bir alkış.

Misafirler geldi. Vekil tam beklediğim gibiydi, oy için halka inen, halk gibi olmaya çalışan yada bizzat halkın içinden sökülüp gelen, normal, bıyıklı bir adam. Karısı; sanki ayak baş parmağının üstünde yürüyor hissi veren; eli, yüzü, saçı, başı, elbiseleri, tırnakları toz pembemsi, bebek pudramsı, pamuk helvamsı narin bir hanım. Kızı ise "beni buraya neden getirdiniz nalet herifler" vücut yapısına sahip zamane isyankarı.
Daha kapıdan girdiklerinde yüz ifadelerinden "boku yedik" dedim. Salona buyur edildiler, istemsiz tokalaşıp, yalandan şakalaştılar. Yusuf abi şivesiyle vekili eğlendirirken, biz mutfak dedikleri izbeliğe daldık, bu arada küçük kızı koridora "vekile hanım mutfağa gelmeye yeltenirse öldür" emriyle nöbetçi bıraktık.

Yengem klasik, esnaf lokantası yemeklerini bir biri ardına yapmıştı; biber dolması, kuru fasulye, şehriyeli pilav, cacık. Ben ise tv den domates kabuğundan gül yapmasını öğrenmiştim, ne gördüysem üstüne domatesten gül kondurdum, dolmaya , salataya, turşuya, tatlıya gülde gül, gül allah gül.
Mutfak savaş alanıydı, poşetler ayaklarımıza dolanıyordu ve daha yemek yenmeden mutfakta tek temiz tabak kalmamıştı.
Sofrayı güç bela hazırladık, misafirleri sofraya davet ettik. Bu esnada Yusuf abinin ne kadar ikiyüzlü olduğunu anladım. Vekilin eşine o kadar kompliman yapıyordu ki ağzının bozukluğunu bilmeyen Fransız mürebbbiyeler tarafından büyütüldüğünü sanırdı;
-Efenim buyrunuz buyrunuz reca ediyorum, bi dakka sandalyenizi çekeyim, oturunuz oturunuz, yorulmayınız yorulmayınız zzzzzzz vızz vızz.

Kadın bu evde bir pislik olduğundan şüphelenmişti ve hiç yemek yiyecekmiş gibi durmuyordu. Kız dersen açıksözlüydü, taktir ettim.
-Anne bu ev çok pis kokuyor, anne tabaklar takım değil, anne duvarlara bak, ben gitmek istiyorum.
Yemekler hep birden sofraya boca edildi, şimdilik asayiş berkemaldi, içlerinden henüz böcek kurusu, soğan kabuğu, erkek çorabı çıkmamıştı. Ben içimden sürekli üç kulfü bir elham okuyordum. Birden kız "aaaayy bunda bişey var" diye bağırdı. Ahada ! aklıma gelen başıma geldi.
Evet dolmanın içinden kurt çıkmıştı ki bu evde yemekteki kurt en olağan şeydir, onda ne var ki biz neler gördük, beheyy yavrum hey.
Yengem durumu açıkladı:
-gorkma gulüm gorkma o biberin gendi gurdu.

İşte bu harika akşam, yemekteki kurtun cee yapmasıyla sona erdi. Misafirler yemekleri yiyemediler, çok oturmayıp arkalarından geliyormuyuz diye bakaa bakaaa kaçtılar.

*Bir önceki yazıyı okuyupta bana tepki gösterdi lordlar ve leydiler, yok ben o evde ne arıyormuşumda yok hiç yakışıyormuymuşumda.
Hanım hanımm sen yapmazsan ben yapmazsam pis işleri kim yapacak ? Nasıl çıkacak pis evler temizliğe ?
Ben tiksinmiyor muyum sanıyorsun ? Tabiki tiksiniyorum, denizden saçım çıksa yemem ama içimden bir ses bu işleri yapınca cennete gideceğimi söylüyor yada sağ omuzumda ki melek beni kekliyor, bilemiyorum.


Pazartesi, Aralık 01, 2008

Evim uzak olsa da övünsemde övünsem

Bu söze bayılırım; uzaktaki evini, barkını, ailesini habire övmek anlamına gelir. Yalan, yalnış farketmez nasılsa görmeyecek sık gitsin.

Bizim Yusuf abi yüksek sıkıcılık ihtisası yapmış, tanımayanların başbakanın danışmanı sandığı sıradan bir meclis personeli. Gün boyu elinde bir telefon, bond çanta, üstünde sarar takım elbise iş bağlamaya çalışıyormuşculuk işi yapar. Kocaman adana kebap göbeği ve bariz şivesi yüzünden üstündekileri çıkarsa pat diye çiğ köfteci Nuri ustaya dönüşür.

Bağışıklık kazanmamış canlıların girer girmez gaz zehirlenmesinden ölebileceği bir çöp evde yaşıyor, 2 kızı ve karısıyla. Bütün parasını kendi üstüne başına yatırdığı için kızları ve eşi şartlara uyum sağlamış, aldıkları bir top kumaştan üçer üçer etek, bluz diktirerek giyinmeyi öğrenmişler. Fazla promosyan çalışması yapmadığım halde benide deli gibi severler, evlerinde iki dolanmam için sürükleye sürükleye götürürler.

Yusuf abi meclisteki ahbaplarına evini, evdekilere meclisi övüp; olmayanı varmış, almadığını almış, satmadığını satmış gibi anlatıp piyasa yapıyorken, o sırada Anap milletvekili olan ve Yusuf abiyi sempatik bulan bir vekilimiz bombayı patlatmış;
-Yarın akşama eşimle beraber size yemeğe geliyorum, bahane bulmak, kıvırtmak yok o kaddar.
Bizimkini almış bir telaş ev anlattığı ev değil, karısı anlattığı kadın değil, kızlarının ikiside avanak, 18-19 yaşındalar hala karşıdan karşıya geçerken annelerinin elinden tutuyorlar. Bütün otobüslerin şehirler arası gittiğini sanıp şehir içi otobüse binmekten korkuyorlar, tabii ya binipte Artvin'de inmek var.
Evi aradı bende onlarda kalıyorum, ayaklarım yağlı zemine yapıştığı için mecburen kalıyorum. Eşiyle direk küfürlü anlaşır, büyük aşk;
-lan eşşoleşşeğin gızı ben saa dimedim mi hapı yutacaak diye ? aha bi denesi yimaa geliyo nörücüük mığa goduum
yenge;
-boyuna gurban olduum yaparık yimek, misafire niye geliyon dinir mi ? gessin gessin.

Telefonu kapattı, hemen eşarbını kerttirdi, koca dana kızlarından birinin elinden tuttu doğru alışverişe, giderken de bize tembih yağdırdı;
- evi silin süpürün, sütlaç yapın, yoğurt mayalayın.
Asıl hapı ben yuttum kocaaaa vekil geliyor ve ev bir bok çukuru, içinde de ben.
Ne kadar betimlersem betimleyim evin resmini çizemem. Yinede anlatacağım ama yeni yemek yediysen okuma.
  • Banyoda yerleri silmekte kullanırız diye biriktirilen ve koku yapan üzeri barlanmış kirli sular.
  • Tuvalet kağıdı almadıkları için popolarını silmekte kullandıkları paçavralar.
  • Mutfakta yüzlerce boş şişe, içleri ölmüş hamamböcekleri ile dolu.
  • Buzdolabında üzerine et kanı akmış beyaz peynir, salçalı makarna iken yeniden yıkanıp yoğurtlu makarna yapılmış 5 günlük makarna, akmış, kokmuş yiyecekler.
  • Bir kovada biriktirilen eski demlenmiş çaylar, tekrar tekrar demleniyor.
  • Bulaşık deterjanı yerine yengemin kendi yaptığı bir bulamaç, onunla bulaşık yıkanıyor, bitkiselmiş.
  • Yerlerini bir türlü tespit edemediğim; küf, yosun, rutubet, sası sası kokular
  • İkidebir kafanıza düşen, ayağınızla bastığınız böcekler, karafatmalar
  • Hiç yıkanmamış, ter kokan çarşaflar, bir sürü kafa izi olan yastıklar
  • Duvarlarda asılı; takvimler, saatler, fotoğraflar, otantik görünsün diye tarla alet edevatı, sarmaşıklar, el işinden yapılmış şapkalar, makremeler kaldırmak istesen altında olduğu gibi izleri.
  • Ele geçen ne varsa teneke, yağ bidonu, cuval, soba borusu, kuş kafesi atıldığı için bir kişinin bile sığmadığı kocaman bir balkon.
  • Poşeti çıkarılmamış plastik çiçekler, koltuklar.
  • Plazma tv önünde, ayı kokan ayı postu.
Böyle böyle daha binlerce detay, içine domuz bağlasan cennete düştüm sanır. Bu eve nasıl misafir gelecek ! Hangi tencerede yemek pişecek, hangi tabakta yemek yenecek ? Karafatmaları nasıl açıklayacağız ? Bu bir skeç mi ? Anap niye iktidar olamadı ? Bu evde yemek yedikleri için olmasın ?
Nerden başlayacağımı bile bir saat düşündüm. Elimi attığım her yer lahana gibi açıldı, içinden yeni yeni pislikler çıktı, üstünü örttüm, kaçtım. Oradan oraya balerina cif gibi savruldum, bir metrakare yeri parlatamadım. İçimdeki ses ilk kez yumuşacıktı "at pencereden onu, at hadi ! korkma kimse yok, bir sen birde şu ebleh kız, hadi at ! at dedimm" diyordu. Akşam ezanları okunana kadar çırpındık, biraz adam ettik. Farkettim ki Yusuf abinin kızı evlenince aynen annesi gibi olacak, dibine kadar pasağa vuracak, olmayan kocası için yas tuttum.
Ertesi gün öz hakiki bömböyyük vekilimiz ve eşi ve kızı ve forsu yemeğe teşrif ettiler. "Çöp evde yemekteyiz" yarışmasını da belki daha sonra yazarım, şimdi sıkıntı bastı elimi yüzümü yıkıycam.

kerttirmek: sıkılamak
barlanmak: beyaz tabaka, küf
upuzunyazı: siminya

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...