Cuma, Temmuz 25, 2008

Peynirrrr deseydik......


İlkokul arkadaşım Musti'nin maili görünce ilahi bir emir almış gibi okul resimlerimi bakmak istedim, esasında "Neye benziyordu şu Musti lan" amacı taşıyordum tabiki. Baktım da sınıfça ne avanak görünüyormuşuz ya. Bize gülümsememiz gerektiğini söyleyen olsaydı objektife geviş getiren 45 inek gibi bakmazdık, peynirrr demekte moda değildi henüz. O kafamdaki martı büyüklüğünde beyaz kurdele neyin nesiymiş çıkaramadım. Sıdıka hocamın kostümü de evlere şenlik; pullu, vatkalı pembe bir hırka, altına da kuşum Aydın'ın taytından. Hepimizi kulaklarımızdan tutarak hizaya sokmuş "kıpırdayanı cetvelle öpüştürürüm" rotüşuyla sadık ve korkak heykellerini tamamlamıştı. Eyh yavrum eyh disiplin bile onun önünde diz çökerdi. Özledim seni ve kırık cetvellerini hocam. (ciddiyim)

Ben sınıfın en uzunlarından olduğum için böyle "ilkokul hatırası" eziyetlerinde, diz kapağımdan hafif kırıp, küçük Hüsamettin gibi yürürdüm ki boyumu kısa sanıp "sen öne gel ufaklık" desinler. Malesef hiçbirzaman ön saflarda yer kapamadım, kimse bana ufaklık demedi ve toplu resimlerde bacaklarımı hiç göremedim. Musti sınıfın en tipsiz oğlanlarından biriydi. Kocaman bir ağzı, kendiliğinden çatık kaşları ve sidikli pantolonu vardı. Öyle kokardı ki etrafında görünmeyen lazer koruması olan uzay gemileri gibi 3 metrekarelik bir boş alan olurdu. Bu nedenle ona psikopatça bir saygı duyardık, sanki üstümüze işeyecekmiş gibi, bir sıfır mağlup mesafesinden seyrederdik.

Biz kızlar; babası koooskoca memur olan Uğur'a yanıktık. Acayip züppe bi oğlandı. Her sıranın altında bir kızı öperdi. O züppeleştikçe biz; popçulara dokunmak için basbas bağıran hayranları gibi üstümüzü başımızı yırtardık. Hem sadece kendimizin üstünü değil "Uğur benim olacak" diye birbirimizin önlüklerinide. Okul dönüşü annem bir yandan "abin bile senin kadar yırtmıyor" diye söylenip bir yandanda önlüğüme koca koca yamalar iliştirirdi. Önlüğüm siyahtı; siyah bol bulunan bir kumaştı yama parçası bulmak basitti, babamın eski ceket cepleri, eskiyen ispanyol paça pantolonlar al sana önlükten anı defteri. Acaba şimdi nerede o önlük ? diye düşündüm büyük ihtimal eski paçavralardan paspas ören annem onuda ipine katık etmişti. Eski hanımlar, kadın neslinin son ekonomik sürümüydüler, şimdi bizler Vista gibiyiz habire ram yiyoruz.

Ohoo konu nereye geldi ne anlatıyordum tam olarak ? hah Musti; şimdi o koca adam olmuş, evlenmiş, işsiz güçsüz nette sürtüyormuş. Kaşlarının arasındaki kılları yolup boşa gitmesin diye yastık kıvamındaki göbeğine tepmiş. Eski resimlerden çıkıp gelen birisini görmek ilginçti, onun sayesinde unuttuğum anılara bir göz atıp gelmiş oldum. Bunca yıldan sonra konuşacak yeni birşey bulamadık. Birbirimize bir kaç "mazi kalbimde yara" mesajı atıp netin karanlık sokaklarında kaybolduk.

Çarşamba, Temmuz 23, 2008

Haydi intikam alalım !

Daha önce intikam aldım mı hatırlamıyorum.Belki ufak
yaşlarda beğendiğim oğlan çocuğuna yanaşan kızın saçını elimde
biriktirip yere indirmem intikam sayılabilir ama "hahhh gördün mü gününü işte budur" dediğim bir intikamı henüz yaşamadım.
İçime soğuk sular serpecek, ellerime kına yakmama neden olacak intikamı bugüne
kadar tatmadıysam da, kafamda sıra sıra destelediğim"intikam
alacaklarım" listesi var, şaşırmayın herkesin vardır.İntikam alacaklarım listesini yazılı bir metine dökmem gerekiyor ki unutmayayım.
  • Dünya'ya gözümü
    yeni açtığımda eski adetler gereği göbeğime kahfe telvesi tıkayan ebe
    bulunacak,falına bakılıp tedirgin olacağı haberler verilecek,ebem
    olduğuna pişman edilecek.
  • İlkokul yıllarımda hergün
    istisnasız şu soruyu sorup "bıyıklının gara gızııı adın neydi senin
    bakiyim" diye diye beni tikli yapan bakkal Hacıalinin dükkanındakilerin

    bayat olduğu söylentisi yayılacak.
  • 12 yaşımdayken
    beni evlendirmeye çalışan" yeter yeter, kafi derecede büyüdü" diye
    babamın kanına giren kahveci Nedim abinin 14 yaşındaki torununa koca
    bulunacak.
  • Kayseri'ye
    giderken yanımdaki koltukta oturan ve hiç durmadan lahmacun
    yiyen,üzerimde uyuyan,otobüsten inerken üstüme
    devrilen ortalama 234
    kilo olduğunu tahmin ettiğim kadın bulunacak,midesine bir polisten
    aşırdığım kelepçe takılacak.
  • Beni zorla düğün
    salonuna götüren, kulağıma araba tekeri takan,yüzüme Bülent Ersoy
    makyajı yapıp beni konsomatrise benzeten amcamın kızı Birnur'un çayına
    uyku hapı atılacak,yüzüne 1 yıl çıkmayan makyajdan yapılacak,bana
    yaptığından beter olmasına özen gösterilecek.
  • Kapımızın önüne hergün tüküren adam pusuda beklenecek,kafasına yanlışlıkla (!) turşu suyu dökülecek.
  • Mağazada
    elimdeki eteği çekip alan "o size olmaz zaten" diye sırıtan kızıl saçlı
    kadın, radar takılmış gözlerle aranacak, bulunduğu yer nere olursa
    olsun "çekermisin koca poponu adamcağız geçecek" diye herkesin
    duyabileceği şekilde bağırılacak.
  • Her yaz tatilde
    "en güzel gardrop benim,en güzel saç benim, en güzel ayakkabıyı ben
    aldım,en uzağa ben gittim,en çabukta ben geldim diyen ablaya, bu sefer
    cesaret toplayıp "peki peki anladık, sen neymişin be abii" denilecek.
  • Canımı sıkan herkesin birer vesikalık resmi bulunacak, tuvalet kağıdına bastırılacak.
Of çok çalışmam lazım, çoook.Alınacak bir sürü intikamım var daha bunlar nekiii :)

Salı, Temmuz 22, 2008

Abla yeter lütfen !


Biz üç kız kardeşiz biz; üç tunç tas kayısı hoşafı gibi oldu bu tanım. Büyük ve büyük olduğu kadarda bilgili; evi çekip çeviren, alınacağı alan, satılacağı satan, şahane, mükemmel, harikülade, şahışahane ablam kendimi bildim bileli ( buda ne demekse ? ne zaman bildim ? nasıl bildim ? ben bir bilmecemiyim ? ) beni eleştirir.

-çarpık yürüyorsun, o ayakkabı olmamış zevksiz seni, sen bilmessin sus !! bak şimdi ağlar bak bak bakk cüzdürük, çekil o olmamış, ben yapayım tekrardan !! baaak şimdi nası olmuş annecimmm ..

Benim şimdiki bütün psişik sorunlarımın nedeni bence o. Kendimi O'na beğendirmek için yaptığım maymunlukları, gergedanlıkları saysam adıma hayvanat bahcesi kurulur "siminyazoo"
Ablam aslan burcudur, bu nedenle en sevmediğim belgesel türü aslan belgeselleri. İzleyemiyorum işte beni eski günlere götürüyor,tüylerim kaktüs kaktüs oluyor.

Hani bir gün genç kız olmaya yeni yeni niyet etmişken bir takım sorunların olurya ? işte göğüsler çıkar, sivilceler çoğalır, herkese aşık olursun özellikle 40 yaşındaki adamlara, iğrenç giyinirsin, tuhaf dansedersin, evden kaçma planları yaparsın işte o günlerde nasılda dalga geçerdi benimle.

"hahaha yüzüne bak Ay yüzeyindeki kraterler senin yüzünden ilham almışlar"" zuhaha göğüslere bak; evden çıkma milletin üstü başı toz olmasın, seni görünce gülmekten yerlere yatacaklar çünkü kikiko "

Tabi büyümüşte atlatmış ve üstüne üstlük unutmuş tüm komplikasyonları oh çitile kızkardeşi çitile.Yıllar geçmesine rağmen hala beni istediği ayara getiremedi. Olamıyorum abla olamıyorumm senin beğendiğin kız o-l-a-m-ı-y-o-r-u-m. Üstüme gelme abla, yeter abla, lütfen ama abla, ama lütfen ablaaaa !!!!

Sen harikasın, sen bütün mahallenin gözbebeğisin, sen eşsizsin, oğlun takım kaptanı, okul birincisi, sen kurs birincisisin, kocan işyerinin birincisi ( o nasıl oluyor bilmiyorum hadi oda benden olsun )
Ben bir şey değilim, ben kimliksizim, ben kendimi bulamıyorum arıyorum, arıyorum yokum. O odaya baktım, şu ağacın dibine baktım, logar kuyusunamı düştüm ? dedim.. yok yok oradada yokum.

Ben böyle iyiyim be abla, valla bırak kalayım böyle, bırak ben yamuk kalayım bırak..

Sen şen kahkahalar atarak" Kimliğini bulamadın hala yaa , yazık kız valla neden böyle oldun ki üzülüyorum sana (!) Bence seni büyütürken köşede unuttu annemler kaldın öylece kihkih" diye kendini eğlendirirken, benim sana hiç gülümsemeden baktığımı farketme sen...Sen mutlu olda yeter hepimize şahane ablam benim..zzzzzzzzzzzzz

Pazartesi, Temmuz 21, 2008

Hey birşey diyeceğim


Niye yav niyeee ?!! niye niye niye niyeee...offf bilgisayarı gene katlettim duyduk ve duymadık demeyin.Yok aslında ben bişey yapmadım dün sabah baktım ki bizim dunkof yine bozulmuş, ekranda kırmızı vosvos araba resminden başka bir şey kalmamış......

Tüm dosyalarım; "futbol formasıyla çekindiklerim"saçımı sola attığımda çekindiklerim" "saçımı sağa attığımda çekindiklerim" "dudağımı aysu kayacı gibi uzatıp çekindiklerim" "uyumaya az kala çekindiklerim" diye uzayıp giden resim klasörlerimi bile kaybettim.Format cd sini taktım ama "bu bilgisayara artık format atılamıyor, kredisi tükenmiş" uyarısı geldi.Tepesine bindim ne kadar işletim sistemi varsa tek tek kurmaya zorladım kuduzu, XP'den sonra Suse, sonra Pardus, cık hepsi aynı uyarıyı verdi.. bu iş bitti......

En son knoppix live dvd ye mahkum oldum. internete de bu şekilde girdim.Bu zımbırtı çok karışık,çok uyuz.Tanıdık bildik hiç bir proğram yok linux tabanlı olduğu için bi halt anlamıyorum.Xp de olan hiç bir veriyi yazdırmıyor, sadece kaybettiğin dosyaları uzaktan izleyip iç geçirmene izin var. Bütün; evde kalmış kız ambianslı resimlerim işte orada duruyor. hele müziklerim hapse tıkılmayı göze alıp indirdiğim yüzlerce mp3 nasılda mahsun bakıyorlar bana "niçün baktın bana öylee, derdin nedir durma söylee (ud, kemane,müzeyyen senar)Velhasıl bilgisayarı tamir edemiyorum...hava çok sıcak, yapacak eğlenceli birşey yok, rezzan zırlayıp duruyor yemekte yapmıyor, kalitesi düştü.. en iyisi bu bahaneyle biraz tatil yapmalı. çıkıp çıkıp gitmeli... bu arada yorumlarada yanıt veremiyorum nalet şey eklenti istiyor....

Cumartesi, Temmuz 19, 2008

Seni meclisteki yakınımla döverim !



Meclis Ankara’nın Holywood’ıdır. Orada ufacık bir rol kapsan bile kendini Robert De Niro kadar karizmatik ve havalı hissedebilirsin. Sadece sen değil yakınlarında; senin orada çalışıyor olmanın engin ve ulu hazzını damarlarında hissederler. Çevrelerindeki herkesin bu ayrıcalığı bilmesini ve ürkmesini beklerler.
 Ankara’da yaşayıp ta, kendine mecliste en az bir yakın yapmayan yoktur.  Cemil Çiçek amcanın torunudur, o olmazsa, Binali Yıldırım teyzenin kocasının kardeşidir yok milletvekili olamıyorsa meclisin aşcısı, bahçıvanı, uşağı bir kuşaktan akraban olur. Yetkilileri bıraktık mecliste teknisyen akrabası olana bile bulaşsan gözü meclis yönüne bakar, konuyu döndürüp dolaştırıp “leb dediğinde leblebi kavuran” yakınına getirir. Bu kataküllilere o kadar aşinasınızdır ki artık o getirmeden sen gidersin. Başkentte işler biraz meclisteki yakınına orantılıdır.

Amcamın en yaşlı oğlu Yusuf yıllardır mecliste çalışıyor. Mecliste nerede ikamet ettiği konusunda hiçbir fikrimiz yok,  çünkü bilmemizi istemiyor. Eskiden meclis lojmanları vekillere hizmet ederken, bizimki kendisini; onların evinden hiç çıkmayan, Tansu Çiller’le verandada oturup çekirdek çitleyen biri olarak tanıtırmış. Bunu öyle yüksek sesle yaparmış ki sadece akrabaları değil tüm Ankara ahalisi onun olduğu belediye otobüsüne binmek istemiyormuş. Otobüse biner binmez telefonundan bir kaç kurban seçip arar 
Selam gız ben Yusuf. Eve dönüyom da iki dakika önce Tansu, şu bizim Tansu Çiller leydim çok matrak hatun yav gebertti beni gülmekten. Siz daha ne gaflarını gördünüz ki. Hatun tam bir gaf üreteci, bugün bana mutfaktan gave getiriyodu dedi ki “Yusufcum, gankicim, Rize’de çok kahve yetişiyor orayı Dünya’nın kahve başkenti yapalım ne dersin ? Aha aha aha. Yav iyi ki tanışıyoz biz bu gızla. İstediğiniz bir iş varsa konuşayım, çekinmeyin isteyin, bende
Diyerek telefon ettiği kişiyi hiç ilgilendirmeyen konulara girip çıkar, bu şekilde kendisiyle aynı otobüse binen, aynı lokantada yemek yeme hatasını yapan insancıklara cakasını satarmış.

O, telefon ettiğinde biliriz ki kesinlikle yalnız değil. Halkın toplu halde bulunduğu yerlerden birine pusu kurdu. Genelde aile efradı onun adını görünce telefonu birbirine fırlatır;
-Sen bak benim elimde kramp başladı telefonu tutamıyorum auu
-Aman allahım bu Yusuf abi! Siz bakın benim gidip tüpçüde kaç tane tüp kalmış ona bakmam lazım
Benim telefonumda da adına layık olarak Yusuf Yusuf diye kayıtlı.

Bu kadar yalan sıkmanın başına iş açtığı da çok olmuştur. Birkaç kişi “madem bir sürü vekil tanıyorsun şu işimizi hallet” diye istekte bulunduğunda; “Yarın varayım Bülent Arınç’ın yanına konuşurum sen merak etme” der. Sonrada günlerce kira isteyen ev sahibinden kaçar gibi işini yapacağı adamdan saklanır. Telefonda “oluyo oluyo az kaldı” diye oyalar. Hava atmanın ceremesini akrabalarıyla köşe kapmaca oynayarak çeker, yinede hiç vazgeçmez. 

Çarşamba, Temmuz 16, 2008

Dengesiz patitiz

Herkeste varya ara ara dellenmeler, yakmalar bombalamalar falan ? hah işte ayak parmaklarımın mevkiinden yukarı gelince o şey, kıtır kıtır doğramak istedim ne geçerse elime.Bu net dümbeleğinin ebesine kadar sövdüm, ne kadar pislik varsa yapmaya karar verdim, cehenneme gitmek istedim, sırat köprüsünden düşmek istedim.Bir amerikan filminde kötü kadın rolü verselerdi nah şuraya yazıyomki bende ala oynayan çıkmazdı allah seni inandırsın.

Öyle cümbür cemaat geldikleri zaman ben insanlıktan çıkıyorum,sonradan arkama baktığımda yaptıklarım küçük dilimi yutmama neden oluyor.İnsan oğlu hayvan bu kadar dengesiz olunur mu haa ?? Hadi oldun anacığım onun kabahati ne ? ya şunun ?

Gittim önce bir blog açtım, yakında google indexler.Gelmiş geçmiş en rezalet bloğu yaptım ne adı ne içeriği anlatılabilir, tmsf beni kapatır yok rütüktü o galiba, diğil miydi ? herneyse biri o bloğu kapatır kesin, zaten kapatılmalı. Türkiye'nin çöl olmaması ve kızlarında askere alınması için o bloğun kapatılması şart

Salı, Temmuz 15, 2008

Kadınlar hamamı


Kadınlar hamamı filmlerde öyle anlatılır ki. Renkli peştemal sarınmış kadınlar
ışıl ışıl bir ortamda keselenir , kikirder, yıkanır. Bu filmleri izlerken, yönetmenin hiç kadınlar hamamına gitmediğini, çoğunlukla da erkek olduğu için gitse de sağlam çıkmayacağını düşünürüm. Benim kadınlar hamamı deneyimim iyi deneyimlerim arasına girmedi. En son 12 yaşında gittiğim hamamların üzerimdeki en kötü etkisi , kadın ve hamamın aynı kokuda olduğunu , büyüyünce kükürt gibi kokacağımı düşünmemdi. Buna çok üzülürdüm.
Annem periyodik hamam günlerine giderken, beni elinde çanta gibi hiç sevmediğim bu kötü kokulu havasız ortama sürükler, gitmekte diretirsem de bir terlik indirirdi. Hamamda yüzlerce şişman kadın ve adını koyamadığım bir uğultu olurdu. Acaba hamam mı uğulduyordu? Yoksa tıpkı filmlerdeki gibi kadınların konuşmaları, bana uğultu olarak geri mi dönüyordu bilmiyorum.


Ortasında göbek taşı kenarlarında kurnalar olan bildik hamamın, pek
çok bilinmeyen başka bölümleri vardır. Bunlardan birinin kod adı:
"hususi" Parola: “hususiye götüreyim mi seni” Yani “gız sevişek mi” Şehir veya ülke dışından akrabalarının yanına kalmaya gelmiş evli çiftlerin seks yapmak için kullandıkları özel kaplıca odaları. İçinde küçük bir havuz ve geniş bir minderli bank bulunuyor. Görünüşte toplu kaplıca kullanmak istemeyenlerin kullandığı bölmeler gibi dursa da tüm halkın bildiği tek gerçek, bu odalar sadece sevişmek için.  Kadınlar bir araya toplaşıp kaplıca fingirdeşmelerini anlatıyorlar. Pazarda taze marul seçerken gayet usturuplu duran abla hususiyi gümbürdetiyor, sen daha otur

İçeriği muallak özel kabinler, havuz bölümü, üst katlar, karanlık kuytular. Girer girmez kendimi havuzun içine gömer, annem yıkanana ve dedikodularını ilgili makamlara iletene kadar orada dururdum. Hamamın hiç bilinmeyen yönlerinden birini ablamla geldiğimiz gün öğrendim.
Büyük ablamı, gür kaşlı ve bıyıklı bir  teyze tepeden aşağıya süzüp, anneme;
-Kızın güzelmiş, benim oğlumda güzeldir. Eviniz nerde hanım? dediğinde
hamamların görücü usulünün, düğün salonlarından sonraki bir alternatif olduğunu anlamıştım. Anneler kızların vücutlarında kusur olup olmadığını hamamda daha iyi anladıkları için süsün püsün beşiği düğün salonlarından daha çok hamam geliyorlardı. Karnında kocaman bir doğum lekesi olan kızı, dışarıda giyinikken anlamaları olanaksızdı tabi. Burası kurbanlık seçmek için en ideal çadırdı anlayacağın. Gelmişken de yıkanıyorlardı. Görücü sisteminin temizliği teşfik eden yapısı kimin aklına gelir?



Ben havuzun içinde saklanırken buralarda neler dönüyormuş meğer. Kız beğenmeler, alıp vermeler, kına geceleri, sadece göbekler değil ülkenin gelecek nesilleri de burada göbek taşına yatırılıyordu. Hamam deyip geçme.İlerleyen günlerde ablamın kına gecesi de iğrenç kükürt kokusuyla, su böreği kokusu arasındaki bir kokunun hakimiyetinde bu hamamda yapıldı.

Hamama son gidişimde kendimi yine havuzun içine gömmüştüm. Orada hem
annemden hemde tıpkı ablam gibi beni oğullarına bakan kadınlardan kaçıyordum. Yaşımın küçük olması sadece beni bağlayan bir engeldi. Havuzun kaynar suyu içinde nefes tutma oyunu oynuyor, bir suyla yapılabilecek her şeyi yapıyordum. Son kez nefesimi tutup suya daldım ve dipte yüzmeye başladım. O ne! büyük beyaz balina bana doğru geliyordu. Arkaya doğru yüzecek nefesimde kalmamıştı, hemen suyun yüzüne çıkıp İmdattt! İstemeliydim.Suyun yüzüne çıktığımda kafam herbiri 5 okka gelecek büyüklükte iki
meme arasına sıkışmıştı. Bu büyük beyaz balinanın memeleriydi. Kafamı memeler arasından kurtarırken çok acılar çektim. Kafam meme değilde kalça loblarına girseydi büyük ihtimalle çocukluğumda o göte girecekti. Yukarı doğru kafamı kaldırdığımda, azı dişleri altın kaplama olan balina teyze bana sırıtıyordu.
O günden sonra hamama asla gitmedim. Hamamları ve balinalı özellikle büyük beyaz balinalı filmleri hiç sevmediğimi söylememe gerek yok. Annem mi? Hala haftada iki kez hamama gitmeye devam ediyor ve fena halde kükürt kokuyor.

Pazartesi, Temmuz 14, 2008

Ciddi bir siteyi karıştırdım

Aylardır beğenerek takip ettiğim bir siteye sadece beğendiğim
aaaaaaaaaaaaah_by_biskuitoreoyazılara yıldız vermek amacıyla üye oldum ama hazır üye olmuşken
kendime ait bölüme bir yazı yazasım geldi, yazının mutlaka ingilizce
olması gerekiyordu.Hem kıllıktan hemde İngilizcemin yetersiz olmasından
yazımı Türkçe yayınladım.Asya editörü Grace gelip yazımı anlamadığını
yazdı ama herhalde bana cesaret vermek için Türkiye 3'lü manşetine
taşıdı, insanlar gelip comments bıraktılar, yıldız mıldız verdiler.Oy
senmisin ilgi gören, pohpohlanan nasıl gaza geldim bildiğiniz gibi
değil :) üst üste iki yazı daha yazdım.

3. yazıma gelen yorumlar önce şöyle başladı...

bobette:Yukardaki yazı nece bilen var mı ?
Taylor: Emin değilim ama almanca olabilir.Şu çeviri proğramını dene.

bobette: Benim çevirmek için öyle bol vaktim yok, neden İngilizce değil ?
BEN:üzgünüm ben İngilizce değilim ben varım Türkçeyim
Jaiyant:Ben bu yazara sadece gülüyorum, komik biri hatta kaba.
BEN:Hayır Jaiyant komik değilkiyim sen kalabalıksın (süper ingilizcemle haklarından geldim :)


Yazımın bilinmeyen ilginç bir lisanda olması o kadar dikkat çektiki
Avrupa lideri Taylor yazımı manşet yaptı.Arkasından farklı düşünen 25
üyenin arasına girdim ve yazı bırakılan yorumlar nedeniyle ilk sıraya

oturdu, bu olay sonumun başlangıcı oldu.Sadece benim sonum olmadı kocaa
sitenin politikası da sorgulanmaya başlandı.Tam anlamıyla kıyamet koptu
diyebilirim.Editörler ve üyeler fikir ayrılığına düştüler ingilizce
olmayan bir yazının bu kadar öne çıkarılmasını istemeyenler ve
ingilizcenin ezici üstünlüğünden bıkmışlar başıma üşüştü.Ben japoncadan
hallice ingilizcemle aralara girip her zaman "sorry" ile başlayan
"turkish turkish" diye devam eden cümleler kuruyordum lakin kimse beni
anlamadığı için dutumu yeyip sustum.

Aneez: Bence bu yazar siteye neşe getirdi.O bizi sevmese buralarda dolaşmazdı, hoşgeldin aramıza
Jaiyant: hoşgeldi hı hı gördüğüm en kaba insan bu, hemde berbat ingilizcesi var sitenin ciddiyeti gitti
Grace: Belkide türkçe öğrenmeliyiz
Prashant: Bu yazıyı manşet yapanlar utanmalı bu sayede popüler oldu protesto ediyorum
Alexis: Bence iyi yapmış artık farklı dildede yazı olmalı madem Dünya çapındayız.
Kim: Sistem
iflas etmiştir kimsenin tanımadığı bir yazar öne çıkmış ama ne
yazdığını anlayan bir kişi yok.Editörlere sesleniyorum hata yaptınız !
sistemi derhal sorgulamalıyız !


Bu arada Türkiye'den; havalı havalı ingilizce haberler yazan arkadaşlar gelip bir cümle yazmadılar,madara oluşumu zevkle izlediler.Hoş şaşırmamak gerek "kıskançlık
damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur"
İki gündür giriş
yapmaktan korkuyorum girsem beni diri diri gömecekler bana acıyanlar mı
dersin, bu üyeyi asalım diyenler mi, o bize lazım diyenler mi.Ne olursa
olsun biraz İngilizce çalışıp oraya gideceğim ve kendimi aslanlar gibi
savunacağım bana şans dileyin.:)


Rezil not: Sitenin adını
vermiyorum, niye diye sorun ...Çünkü girer girmez ilk benim yazım göze
çarpıyor, yorumlarda nasıl berbat bir ingilizce kullandığımı babamın
bile görmesini istemem, zaten yeterince komik hallere düştüm :) En
iyisi ben burada yazmaya devam edeyim ne işim var bilmediğim
memleketlerde :)



Büyüyünce ne olacaksın ?





img206/338/mainphpg2viewcore126346pu3.jpg
Müdür yardımcısı Bulut hocam aynı zamanda Türkçe öğretmenimdi, ne jön bir ismi var Bulut. Birgün Türkçe etüd dersinde
(hey gidi; kundaktan beri imla dersi alıyorum hala bir buğday boyu yol gitmemişim.Keşke Fransız doğsaymışım o zaman Türkçe'yi daha iyi yazardım )

Saçımı okşayıp sordu "söyle bakalım kıvırcık büyüyünce ne olacaksın" Bu soru ne baydı be, offf ne baydı,sormayın çocuklara şu soruyu bir mok olamıyoz işte !"Gasteci olcam örtmenim"dedim, hahay nah oldum. Birde arkeolog olmak istiyordum ama yerleri fırçayla süpürüp durmanın meslek olarak adını tam bilmediğim için, yapmak istediğim mesleği tarif edene kadar, soru sorucu büyük insan ikinci klişe sorusuna geçiyordu "baban ne iş yapıyordu senin "
Neyse velhasıl gazeteci olmak isterdim işte.Sonrasında ben deyim 5, sen de 5 engel birden çıktı olamadım bişey. Her taşralı kızın geçtiği yoldan bende geçtim, aslında hiç istemedim denenmişi denemeyi ama bilirsin, işte, öyle....

Blogger; bu iş için iyi biryer ama bazı kişiler kendini fazla kaptırmışa benziyor.Biz gazeteci değilizki,blogcuyuz. Blog ne ? Günlük... Günlük ne ? Sen... İstisnalar var bişey demedik.
Hergün harala gürele yazı yetiştirmek; okunmak, yazmak, okunmak, en iyi olmak, gibi kaygılarla yazdıkça, hırslanır insan, hırslandıkça kendinden acayip uzaklaşır, uzaklaşırda arkasını döndüğünde, sırtındaki heybesine kadar yitirmiş olduğunu anlar. Burası blog lan ! şu meşhur Mariana çukuru gibi dev bir çukur. Kimler geldi , kimler geçti buralardan. Bir şey olamadılar hatta çok şey yitirdiler.Kimseyle sorun yaşamak zorunda değilsin, kimse senin önüne engel koyamaz.En fazla seni görmezlikten gelebilir yada seçer.Sebze fabrikasındaki işçilerin; bu çürük, bu iyi, bu çürük, bu iyi diye seçmesi gibi.Seçip seni kendi çürük sepetine postalar.Bırak seçsin allahın sopası yok ! Birgünde sen ona sebze muamelesi yaparsın.



Cumartesi, Temmuz 05, 2008

Bir yolculuk düşü





Bir yolculuğa çıksam diyorum kah yürüyerek kah bir traktörün üstünde
böbreklerim patlayacakmış gibi sarsıla sarsıla gitsem.....Taşlı, tozlu
köy yollarına girsem, sağlı sollu kavak ağaçlarının esintisi savursa
saçlarımı...Sıcağın altında tarlada sabahtan akşama çalışan buna rağmen
güler yüzlü teyzeyle iki çift laf etsem, bohcasından çıkardığı esmer
köy ekmeğini bölüp ikram etse....Yesek sıcak toprağın üstünde,
domatesle...

Çocuklar görsem kirli yüzlü, yanı yırtık ayakkabısıyla elinde sapanı
kaz güden...Beni dikkatle inceleseler "sen öğretmenmisin" diye
sorsalar öpsem onları, koklasam onları...Ayağımı karınca ısırsa,
eskiden amcamın tarlada çalışırken ısırdığı gibi..

Her köyde bir gece konaklasam, her çeşmeden bir yudum içsem, peynir
kokulu serin köy sokaklarında kangal köpeği görüp bağırsam, gülse bana
muhtar emmi.Şiveli birşeyler öğrensem, "acep" desem "kele" desem
"nörüyon" desem... şalvar hediye etseler bir tanede yemeni....

Kuşburnu diplerinden ot toplasak, akşama tereyağında, soğanla
kavursak. Güneşi batarken izlesem, buğdaylı tarlalarda.... tee uzaktan
çobanın sürüyü getirişini duysam "hoo hooo" sesiyle...Yer yatağında
yatsam,dantelli yün yorganda, upuzun köy yastığında.....
Ah bir yolculuğa çıksam diyorum biraz özüme dönsem, biraz köyüme dönsem.....

img

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...