Çarşamba, Aralık 31, 2008

Gizemli adam beni dövecek


Fonda pembe panterin müziği ve artık iyice baymış bir giriş:

Herşey bir sabah gelen alıştığım bir mail türüyle başladı. Diğer bir milyon bana inanmayan orta amerikalı gibi oda “bu yazdıkların gerçek mi yane pöff” diyordu. Bende diğer bir milyon kişiye ıspatlamaya çalıştığım gibi O'na da dil döktüm.
-Ya neden bana inanmıyorsunuzzz valla billa gerçek ya ! hem nesi olağandışı ki siz nerde yaşıyorsunuz kardeşimmm, bu arada sen kimsin ? sen misin mukiddini el arabi ? dedim.
Gizemli mailin sahibi, cevabımda ki olmayan bilimsel yaklaşımdan çok duygulanmış olacak ki güzel bir maille geri döndü. Evet bir avımı daha tuzağıma düşürmüştüm, cepte.

Sonra ona kurbanlarıma yolladığım deneme sınavını yolladım, başarıyla geçti en azından paranoid ukalaid transilvanya tavrıma karşı direncini kaybetmedi. Ardından daha önce başıma gelmemiş bir mail trafiği başladı kurbanım (yoksa ben mi kurbanım be bi dakka ?!!? ) bana "seçilmiş soru yanıtlayıcısı" muamelesi yapıyordu. Hergün içi bol sorulu mailler atıyor, gelecekten haber almak istiyordu.
- De bakiim ne yaparsam ne yapmamış olurum, sevdiğim kadına ne söylersem sevmediğim kadına benzer, yemeğe otururken sandalyesini çekmesem olmaz mı ? uyurken horlarsa tepikleyip yataktan düşüreyim mi, aşağıdaki şıklardan hangisi yukardadır ? diye giden sorularına, rahmetli Güzin ablanın gazeteye yazı hazırlaması heyecanıyla yanıtlar yolladım. Beyefendi bu yanıtlarımdan yeni soru kalıpları üretip tekrar yolladı.

Son derece nazik, aklı başında birisi. Kadınlar biraz canını yakmış oda bu kadın denen güzel ucubenin zayıf noktalarını, planlarını, projelerini öğrenmek, karanlık entrika sokaklarında nelerin döndüğünü bilmek istiyor. Eski sevgilisinden yediği kazığın acısıyla deli fişek gibi savrulup elime ve akabinde dilime düşmüş. Yeni başladığı ilişkisinde benim yazdıklarıma göre hareket edecek. Ben onun Guru’suyum. (guru = olayı çözmüş üstad şahsiyet )

Neden bana bu kadar önem verdiğini ve açıldığını kendisi bile anlamadı, bilmiyordu ki bana mail atanlara “okunmuş mail büyüsü” yaptığımı. Esasında bende bilmiyordum büyü yaptığımı, şu an uyduruyorum.
Büyü: (mail kutusuna girince: iki defa shifte basıp “gallubü laaa gallü hıkk” de ardından 13 tane “ya mauymün ya mauymün” yazıp delete ile sil, sonra monitöre tükürüp maile başla)
Zamanla bu gizemli arkadaşım; karga bokunu yemeden, gözündeki çapağı silmeden yediğini, içtiğini, uyuduğunu, uyandığını maillemeye başladı, hatta cepten bile mail attı.
-siminya ben uyandım diyecektim, yani bil şu an uyandım yüzümü yıkamaya gidiyorum, gittim.

Birgün yine 458. mailini atmıştı demişki:
- Düşünüyorum da sana anlattıklarımı bloğunda yayınlarsan ne korkunç olur değil mi ? ehe ehe, aleme madara olurum şakası bile kötü ya amannn elemtere elemtere kem gözlere ketenpere.
Tarifte teşvik vardır demişler, Türkçe'si eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürdü.
-Bende tam onu diyecektim, sana yazdığım mailleri bloğuma post olarak girseydim Google bundan sonraki ömrünü benden bahsetmekle geçirirdi oğlum. Sana verdiğim emekler, saçımı süpürge etmekler boşa mı gidecek ? ha ha söyle susma cevap ver !? dullara duvaksız gitmeyesice !
Tabi bizim gizemli hiç böyle bir satış beklemiyordu. Panik halinde yaptığı cüzdürük planları yürürlüğe koydu.
-Yazarsan senin evde cephanelik olduğunu emniyete bildirir, ergenekondan içeri tıktırırım.
- cephaneler babamın
-Siminya bak ne duydum eski sevgilim seni okuyormuş, işe bak sen hay allah.
-cıks yemezler banane, hem benim maillerim, kuzucuklarım onlar, kimseye vermem.
-Dün beni doğurtan ebemi gördüm doğuma girerken bile seni okurmuş, eğer yazarsan popomda ki benden beni tanır !
-poponda ben mi var dı ? bunuda yazayım.
-Bak oraya gelip seni döverim lan bana bakkk gadın gadın !! ya ya ama ya bari biraz değiştir hı ne bilim nolurrr, niçin, kim ?!

Baktım benim kadınlardan yana çok dertli hüsmen ağamın psikolojik çizelge cozutuyor, mailleri bloğuma yazmaktan vazgeçtim. Bunca zaman birbirimizin meilini yedik, içtik yapılmaz öyle adilik. Onun yerine meseleyi böyle özetledim. Bana kızarsa ben evde yokum kömür dağıtılıyormuş ordayım.

Edit: Gizemli mail arkadaşım son mailinde beni kulaklarımdan duvara çivilemekle tehdit etti.. bende seni seviyorum :)

Pazartesi, Aralık 29, 2008

Al sana kırismıs


Damadımız Hamza Filistin'li. 2004 yılında üniversite okumak için Türkiye'ye geldiğinde teyzemin kızı ile tanışıp büyük bir aşk yaşadılar ve evlendiler. Hamza'nın ailesi yaşadıkları olaylardan dolayı Filistin'i terkedip Birleşik Arap Emirlikleri'ne yerleşmiş zengin bir aile. Bu evliliğe kesinlikle razı olmadılar "Türk gelin" istemediklerini söyleyip Hamza'yı beş parasız bıraktılar. O'da okulu bırakıp garsonluk bile yaparak evini geçindirdi. Hamza Filistin'de ki yaşamlarını, yemek kültürlerini bize yansıtmayı sever, en çok ta haşlanmış nohutu kıyma makinesinden geçirip yaptığı "Felafel" köftesini sevdik.

Dün akşam konuştum ve iki akrabasının katliamda öldüğünü öğrendim. Anlattığı bazı ayrıntılar Filistin'de kazın ayağının hiçte bizim gördüğümüz gibi olmadığına işaret ediyor.
Filistin halkı diğer tüm müslüman halkları gibi kendi içinde husumetler taşıyan gruplara bölünmüş. Hamas'ın eylemlerine yeter diyen, İsrail'de yaşamak isteyen, İsrail'i seven filistinliler var. Ayrıca Filistin'i tamamen terkedip komşu ülkelerde yaşayan zengin filistinliler de pek sevilmiyor. Başka bir kitle Başbakan'dan ölesiye nefret ediyor. Başbakan'da halkının bir bölümünü terörist olarak görüyor. Kısacası Filistin halkı birlik içinde mücadele etmiyor.

Sahnedeki suçlular; küçücük cüssesiyle Amerikayı bile yöneten İsrail, aynı şeyi İran yapsa hemen tepesine çöreklenmesi muhtemel Amerika, Dünyanın öteki şımarık, emperyalist, kan emici çocukları olsa da, suçun bir bölümünün de "Ateş düştüğü yeri yaksın" zihniyetindeki müslüman toplumunda olduğunu düşünüyorum.

İsrail yeni yıl hediyelerini Filistin halkının üstüne atarken, doyumsuz Arap prensleri Manhattan adasından gökdelen satın alıp, sex partileri düzenliyor !
Bir gencin ölümüyle Avrupa'yı yerle bir eden gözünü sevdiğim anarşistlerin taşıdığı ruhun bir gramı bile yok bu kıtada.
Olsa da zaten baştan kokmuş balığız biz, isyan etme hakkımızı yıllar yıllar evvel kaybetmişiz, kronik mağlupuz !

İlelebet: İsrail hiç bir hatasında suçlu ilan edilmeyecek, Amerika her daim siyonizmin sırtını sıvazlayacak, Araplar hiç bir zaman birbirini tutmayacak, Ermenistan asla Türkiye'yi sevmeyecek, müslümanlar daima terörist bilinecek !

Hoşgeldin 2009...


Hiçkimse dediki:Bu saldırıyı düzenleyen ülke İsrail. En büyük ve tek destekçisi Amerika Birleşik Devletleri. Hamas'a el altından silah satan ülke Amerika, karşıtı El-Fetih'e silahlarını sağlayan ülke İsrail'dir. Mesele işte bu kadar basit..

Perşembe, Aralık 25, 2008

Ha gayret bu sefer olacak



Gözümü açmamla beraber kendimi ağlatılışlıklı, hırpalanışlıklı, sündürülüşlüklü (okuyabildiysen aferim) bir hayatın içinde bulunca bazı kurtuluş planları yapmaya başladım. İki özenti planı tasarladım da tasarladım.

1: Sıkı bir intiharla iz bırakarak git, öle düdük gibi kalsınlar.
2: Evden kaç, kerane bile burdan iyidir (Türk filmlerinde çok eğlenceli yerler gibi görünüyordu )

İntihar için denediğim yöntemlerden biri pencereden atlamaktı ama meğer bizim ev birinci katmış. Çivileme atladığım halde yeterli ilgiyi toplayamadım, bir tek duvarın üstünden bir kedi miyavladı hepsi bu, üstümü çırparak eve girdim. Kendimi hırtlaklamayı ileri ki bir tarihe erteledim.

Eskiden konduğumuz evi yaparken o kadar acele etmişler ki bu evlere neden gece kondu dendiğini o eve bakarak anlayabilirdin.
Evin duvarlarından fışkıran; yarı kesilmiş yarı kesilecek demirler, eviyeli yatak odası, içine tuvalet yapılmış mutfak, ilk baharda yatağımın kenarından çıkan; eğrelti otları, ebegümecileri, tilkiler, boz ayılar.
İşte o unutulmuş demirler, intihar planımın ikinci yöntemi için bulunmaz dar ağacıydı. Annem onları elek, tava, kuru sebze asmak için kullanıyordu. Şimdi İtalyan tarzı mutfaklarda da tavaları, kepçeleri tavana asmıyorlar mı ? Hah öyle işte. Moderen görüşlü anacım bir gecekondu da Geovanni Ballare stili takılıyordu.

Önce oturup bir mektup yazdım, gayet klişe:
-biliyorum ben sizin çocuğunuz değilim, kimbilir nerde buldunuz beni, bıktım bu hayattan, artık yaşayamam... az sonra buralardan gidiyorum sonsuza dek elveda.. siz mutlu olun yeter ki zaten olursunuz da.. hiç yani ölümüme üzülecek değilsiniz ya... kendi çocuklarınız ölse neyse ama ben kimim ki evlatlık..ben yine de sizi seviyorum siz beni sevmeseniz de.. tabi kendi çocuklarınız var beni niye sevesiniz ki... ben yinede sizi sevi...diye giden aslında amacı "çabuk biri gelip beni ipten alsın, nerdesiniz gebermeyesiceler" olan bir nevi S.O.S sinyali.

Deli gibi ölmek istesem de çılgın gibi de yaşamak istiyorum. Sanki masuscuktan ölür gibi yapıp kaza ile öleceğim. O kadar karışık ki çocukça, salakça ama sonucu sahice. Bekledim gelen giden olmayınca annemin örgü iplerinden ördüğüm, bir düz bir ters selanik modelli asma aparatını demirlere geçirdim ve" bismillahın bisminde, hadi bağalım zebanilerle papaz kaçtı oynamayaa" diye atladım. Örgüden yaptığım zıkkımın kökü uzadı hoop dipteyim, sondayım, depresyondayım.
Bu sefer daha azmettim, kalın bir ip aradım bahcede üzerine abimin takla atan güvercinlerinin kaka yaptığı urganı buldum, hem bir hareketle iki mesaj vermiş olurdum "bakın işte aynen bu guşlar gibi hayatımın içine sıçtınız"
İpi bir güzel münasip yere bağladım hala da minik bir umutla kapıdan annemin gelmesi için dua ediyorum. Beklemelerim sonucunda annem geldi ! Tuh tuh oysa ne güzel hazırlanmıştım nerden de çıktı.
Annem terliğini popoma sertçe indirip zaten dandik olan intihar şevkimi yok etti, ciddi acıdı, can tatlıymış.

Bir başka gün Trt2 de izlediğim buz pateninden etkilenip akşama "bende buz patenine gitmek istiyorum" diye tutturdum. Tabii babam, yağlı bıyığını kulaklarının arkasına taraya taraya güldü ve elindeki tesbiği daha hırsla döndürmeye başladı, o tipsiz tipini görünce yine intihar edesim geldi.
Bu sefer O'nun odasında ki; duvarlara dizili silahlar, Rambo kemerine sıralanmış mermiler, hergün tozu alınan işlemeli kasaturalar, halk oyunları ve kılıç kalkan ekibi arasında oturup eylem planladım.
Tüfeği aldım Rambo'dan bir tane mermi çektim aha içi boş, bi daha, oda boş ! buda boş ! hepsi boş ! vay gösterişçi pala vayy millete boş mermilerle hava atıyon.

Olsun kendi mermimi kendim yaparım "kendin doldur kendin öl"
Mermi doldurma makinesini alırım, boş kovanı koyarım, biraz barut, biraz saçma al sana dıkşın dıkşın.
Bu seferde barutu bulamadım. Gidip eski hamamın orada ki kiremitçilerin Osman emmiden 500 gram barut alsam işimi görür.
Ama şimdi kız başına o mıntıkaya nasıl ulaşacağım ? Bi kere o sokak erkek sokağı, üstelik hepsi nasıl oluyorda oluyorsa akrabam oluyor. Anında radara yakalanırım. Bu da bir seçenek, belki de aradığım intihar o radarın sinyalinde gizlidir.
Bunları düşünürken acıktığımı farkettim. Canımda nasıl puding çekmişti gidip iki dakkada yaparım sonra gelir ölürüm dedim. Pudingi yerken hayatın anlamını hatırlayıp ölmenin anlamsızlığını keşfettim.
Böyle böyle defalarca intihar planlayıp, ufacık bahanelerle vazgeçtim. Hala yeni yöntemler arayışındayım, bildiğin afilli bişey varsa haber et.

Pazartesi, Aralık 22, 2008

Tamam itiraf ediyorum

Malesef büyük sırrım ortaya çıktı. Güvendiğim bir blog yazarına kim olduğumu söyledim oda gidip herkese mail atmış kimliğimi açıklamış. Bu saatten sonra ezik taşralı kız yazılarını yazmam mümkün görünmüyor.

Evet ben ünlü bir dizi oyuncusuyum. 16 yaşında kazandığım şöhret bana çok güzel şeyler kazandırdı yanında da götürebildiği kadar şeyi alıp götürdü. Gencecik yaşımda bir sürü insanın etrafıma doluşması, cevabını bilmediğim kocaman kocaman sorular sormaları, benden bir Türkan Şoray çıkarmaya çalışmaları sonucunda insan için en değerli şey olan "huzuru" kaybettiğimi farketttim.

Yalnız kalamıyordum, tek başıma karar alamıyordum, hep birileri önümden gidiyor bana yolları açıyordu.
Düşmek istiyordum tutuyorlardı,ağlamak istiyordum"kamera" diyor bu gözyaşlarını bir filmde kullanmayı hayal ediyorlardı.
Salaş, pejmurde giyinmek istiyordum akşama magazin proğramında "rüküş" seçiliyordum.
Makyajsız yakaladıklarında "yüzü renksiz, erkek arkadaşıyla ayrılmış olmalı" dedikodusu çıkıyordu. Sanki her yere mayın döşemişlerdi ve bütün günüm bu mayınlara basmak ve basmamak mücadelesiyle geçiyordu.

Bir kış gecesi çok sıkıntılı olduğum saatlerde "bu yaşamın dışında bir hayatı yaşasaydım nelerle karşılaşırdım ? diye düşündüm. Mesela bir kenar mahallede doğsaydım, sokakların çamuru çizmelerimi sarsa, çöp bidonlarının sağına soluna saçılmış meyve kabuklarının, top yapılmış kirli bebek bezlerinin üstünden atlasaydım. Çapkın ve tembel bir babam olsa, bitirim bir abim, belalı erkek kardeşim. Annem; başörtülü bir teyze olsa, akşama kadar mantı açsa, dizi izlese, komşularına dedikoduya gitse. 3 kızkardeş olsaydık aralarında bazen çetin rekabet, bazen dayanışma yaşansaydı, hiç birimiz sevdiğiyle beraber olamasaydı. Akrabalarımın kimi tehlikeli ve parasız adamlar olsa, kimi paraya para değil, euro dese nasıl olurdu ?

O an ampül yandı, Fan klup'ımda ki hayranlarımın geçici sevgileriyle oynaşmayı bırakıp Blogspot'tan kendime bir blog açtım. Ben bir oyuncu değilmiyim ? O halde istediğim bu basit hayatı oynarım. Aldığım eğitim sayesinde Anadolu'nun tüm şivelerini konuşabilirim, Ankara şivesini seçtim. İlk aylar film çekimlerinden vakit bulamadım hatta bu hayalimi unuttum. Sonra sonra uykusuz kaldığımda, içimden yazmak geldikçe bir iki yazı karaladım ve farkında olmadan moda girdim.
Yazdıkça sanki o hayatı yaşıyordum entel kezbandım, mahallenin gülüydüm, dejenere olmuştum, rap eşliğinde Ankara misket oynuyordum, güzeldim ama kırroydum, eğitimsizin önde gideniydim ama kendimi yetiştirmiştim. Fena halde içime girdi siminya'nın dengesiz hayatı. Mutluydum...

Böyle devam etmesini çok isterdim ama malesef gerçek bir iki güne kadar daha da duyulacak o zaman bu blogta yazı yazabilmem mümkün mü ? Belki başka bir blog açarım orada da İtalyan anneden, Türk babadan doğma bir latin güzelini oynamayı düşünüyorum. İsteyene haber veririm.




...........................................................................

Hahhhh gördün müü al sana hayalgücü adamım. Bana, yazdıklarıma, hayatıma hayal gücü diyen insan evladı, heyy sana çemkiriyorum. Hayal gücümü çalıştırsam varyaa ne köy kalır ne kasaba. Malum ben geceleri uyumaz sadece hayal kurarım, beynimin hobisi bu. Şu Dünya'ya benim gibi hayalperest az gelmemişse ayakkabı manyaa yapılan buş olayım. Ama kurduğum hayalleri "bak bu benim aylem, bu babam, bu ben, bu da yusuf ağbi" diye buraya yazmam. Kurduğum her hayali saatinde resetler, üstüne yeni hayaller kaydederim.

Eğer cidden hayallerimi yazacak olsaydım da mesela şu üstte yazdığım "şöhret mağduru, çocukluğunu yaşayamamış ünlü oyuncu kim ? flash flash" hatunu oynardım yada arkeolog olur Güney Amerika'da dinazor kemiği süpürür size Lama'ların tükürdüklerinde nasıl şirin olduklarını analtırdım (analtırdım değil anlatırdım, neden kimse anlat yazmaz da hep "analt" yazar ? alt beyin ne demek istiyor freud ?? ) Niye gidip köylü, sünepe, güvensiz, babasının bıyığını anlata anlata bitiremeyen, alt kültürün yer yer tiksinç olan hayatını yazayım ki ? Gerizekalı mıyım ?

Hadi yavrum hadi öpmeyi sevmem, dudağıma kıyamam ama dur yine de öpeyim seni o beyaz türk beyninden şopölönk, palaşapurttt

Salı, Aralık 16, 2008

Benim adım neydi ?


Birisi ismimi sordu bir an adımı unuttum ve "siminya" dedim. Sonra asıl adımı hatırlar gibi olunca düzeltmeye yeltenmiştim ki muhatabımın;
- Harika bir isim harika, hiç duymadım bu güne kadar. Ne kadar yumuşak, ne kadar fantastik nece bu, nedir yani ne ? tezahuratıyla karşılaştım.
Tabii birden gurk tavuk "kubarık kubarık kel fatma" oldum.
Saçımı omuzumun öte yanına savurup, ağzımı şapırdattım o an uydurabileceğim en sıkı yalanı attım.
-ee ehe şeyy adımı nenem koymuş, onunda dedesinin nenesinin göbek adıymış, eskiden Özbekmişiz; kanımızın teee Timur'a kadar yolu var, zaten Hint kızlarına da benzetiyorlar bak "avarahum" hareketi yapınca hakkaten andırıyorum, kısacası işte böyle aile yadigarı, paşadede, kral hüseyin falan fıstık.

Bu ismi "simin" den ben türettim, bizzat ellerimle türettim yaa diye kırışıyordum ama artık emin değilim. Bilmediğim girmediğim sitelerde "siminya" adını gördüm hatta "siminya otobüs tur" bile. Yoksa onlarda mı benim ? o otobüs bile mi ? hasstir. Bari hemen patent alayımda ilerde zengin ve yaşlı bir kadın olduğumda kendimi bol bol gerdirebileyim.
Lafı buraya getirmeyecektim ama aaa bak kendi geldi, demem oki bugünlerde hamile kalıp kız çocuğu doğuracak olursan adını siminya koyabilirsin (otobüsü unut) Küçücük yavrucuğa artifical, godysndrome, osuruktan teyyare, iltihaplanmış mesane adını koyacak değilsin ya ?! Zaten büyüyünce internette bu adları kullanacak, şimdiden bahtını karartma çocuğun, siminya iyidir iyi.

Bloğumun temasını değiştirdim malum, Blograzzi'den duyduğuma göre beyaz tema fazla elektirik harcıyormuş siyah daha ekonomikmiş (alttan ver mesajı: beyaz temalı sitelere sakın girme bak şarjın biter imza: dönek simin) Sanki böyle daha gotik, daha fantastik, daha mistik (bütün bu zımbırtıların sonu neden hep "tik" le bitiyor ?)

Bana "bloğuna kendi resmini koysan ne olur" dedi bir iki arkadaşım ! öhö öhö aynı gün bavuldaki ceset olurum sivri zeka! Zaten bloğuma Arizona'daki kaktüslerin üstünden sesleniyorum.Gatil bakışlı kardeşim 2 aydır selam vermez oldu bir şeylerden şüphelendiğini biliyorum, önceki bloğumu da onun gıcırdayan dişlerinin hatırına silmiştim.
Gelen maillere şüpheyle yaklaşıyorum "aha bu sefer kesin bizimkilerden biri" diye açıyorum. Herkese "hemen söyle sen abim misin, babam mı, öteki mi, beriki mi ? sorusunu soruyorum sonra o kişi tırsıp bana bir daha mail atmıyor "bela mıdır nedir gerizakalı" diyordur. Eğer Ankara'lı biriyse "kesinlikle beni kekliyor bu emmimin oğlu Niyazi bak işte adresinde Niyazi'nin İ'si var" diyecek kadar küçülüyor, küçülüyor paranoyanın ağzından içeri hop düşüyorum.
Ne var sanki ? Asıl adımızla yazsak, pijamalarımızla resim çekinip koysak şuraya (şu an kendi yazdığıma kendim inanmıyorum) sonra ayağımızın resmi, dişimizdeki maydanoz, tırnağımızı kemirirken, horlarken..bunda ne var ha ne var !? Niye bana hüsran bana niye güldünya.

Tabi kendi adınla, sanınla yazmak cesaret ister. Bir arkadaşım bu yüzden geçen hafta bloğunu kapattı. Herkesin tanıdığı adıyla siyasi fikirlerini açık edince yüzüne gülenler birbir kaçıştı, ilk okul öğretmeni bile... Ben siyasi yazmıyorum ama akrabalarımın tuvaletteki popo silme paçavrasını yazıyorum, bununda sonuçları kötü olabilir. Riskli işler bunlar, bugün erkek blogcular bile kendini sırım sırım saklıyor biz niye açık edelim, git git git başka işin mi yok ?

Perşembe, Aralık 04, 2008

Kokuşmuş evin masum misafirleri


Aşağıdaki karafatmalı yazının devamı...

Evin temizliğini geç saatlere kadar sürdürdük,çalışmalarımız neticesinde salondaki tanımsız tepeciklerin koltuk takımı olduğu ortaya çıktı. Üzerlerinde ki kirli çarşaflar,poşetler,boyboy yastıklar, kedi tüyü, kebap kalıntılı kırık kürdanlar, aralara sıkışmış kirli kulak pamuğu gibi zibilleri kaldırınca gayet kaliteli bir koltuk takımına sahip olduk.

Gece oldu kızlarla koyun koyuna yattık. Bu sıracalılar bana sarılmadan, saçlarıma yüzlerini gömüp ayaklarını ağzıma sokmadan uyuyamazlar. Benim içinse sabahlar olmaz; kaçışan, uçuşan hayvanlar, Yusuf abinin içinde yaşayan ayının horultuları, avanak kızların ikide bir uyanıp "siminyaaa odaya cin geldi, kolumuza şeytan çarptı, karabasanlar kalıbımıza bastı" korkuları ve uçsuz bucaksız pislik vadisinde kaybolmuşluk hissi uykuları haram eder, etti.

Ertesi gün oldu uyuşuk yengemde hiç telaş yok, komşudaki altın gününe gitmeyi planlıyor. Kızlarda atladılar "bizde gideceğiz yaaa" diye. O an işte o an var ya kendimi saraydaki baloya götürülmeyen kül kedisi gibi hissettim. Evin temizliğinden ve misafirin telaşından neredeyse 5 yaş yaşlanmış gibiydim ama bu gamsızların umuru bile değildi. Neyseki Yusuf abi arayıp günlük küfürlerini etti de yerlerine mıhlandılar, o bozuk ağzına benden bir alkış.

Misafirler geldi. Vekil tam beklediğim gibiydi, oy için halka inen, halk gibi olmaya çalışan yada bizzat halkın içinden sökülüp gelen, normal, bıyıklı bir adam. Karısı; sanki ayak baş parmağının üstünde yürüyor hissi veren; eli, yüzü, saçı, başı, elbiseleri, tırnakları toz pembemsi, bebek pudramsı, pamuk helvamsı narin bir hanım. Kızı ise "beni buraya neden getirdiniz nalet herifler" vücut yapısına sahip zamane isyankarı.
Daha kapıdan girdiklerinde yüz ifadelerinden "boku yedik" dedim. Salona buyur edildiler, istemsiz tokalaşıp, yalandan şakalaştılar. Yusuf abi şivesiyle vekili eğlendirirken, biz mutfak dedikleri izbeliğe daldık, bu arada küçük kızı koridora "vekile hanım mutfağa gelmeye yeltenirse öldür" emriyle nöbetçi bıraktık.

Yengem klasik, esnaf lokantası yemeklerini bir biri ardına yapmıştı; biber dolması, kuru fasulye, şehriyeli pilav, cacık. Ben ise tv den domates kabuğundan gül yapmasını öğrenmiştim, ne gördüysem üstüne domatesten gül kondurdum, dolmaya , salataya, turşuya, tatlıya gülde gül, gül allah gül.
Mutfak savaş alanıydı, poşetler ayaklarımıza dolanıyordu ve daha yemek yenmeden mutfakta tek temiz tabak kalmamıştı.
Sofrayı güç bela hazırladık, misafirleri sofraya davet ettik. Bu esnada Yusuf abinin ne kadar ikiyüzlü olduğunu anladım. Vekilin eşine o kadar kompliman yapıyordu ki ağzının bozukluğunu bilmeyen Fransız mürebbbiyeler tarafından büyütüldüğünü sanırdı;
-Efenim buyrunuz buyrunuz reca ediyorum, bi dakka sandalyenizi çekeyim, oturunuz oturunuz, yorulmayınız yorulmayınız zzzzzzz vızz vızz.

Kadın bu evde bir pislik olduğundan şüphelenmişti ve hiç yemek yiyecekmiş gibi durmuyordu. Kız dersen açıksözlüydü, taktir ettim.
-Anne bu ev çok pis kokuyor, anne tabaklar takım değil, anne duvarlara bak, ben gitmek istiyorum.
Yemekler hep birden sofraya boca edildi, şimdilik asayiş berkemaldi, içlerinden henüz böcek kurusu, soğan kabuğu, erkek çorabı çıkmamıştı. Ben içimden sürekli üç kulfü bir elham okuyordum. Birden kız "aaaayy bunda bişey var" diye bağırdı. Ahada ! aklıma gelen başıma geldi.
Evet dolmanın içinden kurt çıkmıştı ki bu evde yemekteki kurt en olağan şeydir, onda ne var ki biz neler gördük, beheyy yavrum hey.
Yengem durumu açıkladı:
-gorkma gulüm gorkma o biberin gendi gurdu.

İşte bu harika akşam, yemekteki kurtun cee yapmasıyla sona erdi. Misafirler yemekleri yiyemediler, çok oturmayıp arkalarından geliyormuyuz diye bakaa bakaaa kaçtılar.

*Bir önceki yazıyı okuyupta bana tepki gösterdi lordlar ve leydiler, yok ben o evde ne arıyormuşumda yok hiç yakışıyormuymuşumda.
Hanım hanımm sen yapmazsan ben yapmazsam pis işleri kim yapacak ? Nasıl çıkacak pis evler temizliğe ?
Ben tiksinmiyor muyum sanıyorsun ? Tabiki tiksiniyorum, denizden saçım çıksa yemem ama içimden bir ses bu işleri yapınca cennete gideceğimi söylüyor yada sağ omuzumda ki melek beni kekliyor, bilemiyorum.


Pazartesi, Aralık 01, 2008

Evim uzak olsa da övünsemde övünsem

Bu söze bayılırım; uzaktaki evini, barkını, ailesini habire övmek anlamına gelir. Yalan, yalnış farketmez nasılsa görmeyecek sık gitsin.

Bizim Yusuf abi yüksek sıkıcılık ihtisası yapmış, tanımayanların başbakanın danışmanı sandığı sıradan bir meclis personeli. Gün boyu elinde bir telefon, bond çanta, üstünde sarar takım elbise iş bağlamaya çalışıyormuşculuk işi yapar. Kocaman adana kebap göbeği ve bariz şivesi yüzünden üstündekileri çıkarsa pat diye çiğ köfteci Nuri ustaya dönüşür.

Bağışıklık kazanmamış canlıların girer girmez gaz zehirlenmesinden ölebileceği bir çöp evde yaşıyor, 2 kızı ve karısıyla. Bütün parasını kendi üstüne başına yatırdığı için kızları ve eşi şartlara uyum sağlamış, aldıkları bir top kumaştan üçer üçer etek, bluz diktirerek giyinmeyi öğrenmişler. Fazla promosyan çalışması yapmadığım halde benide deli gibi severler, evlerinde iki dolanmam için sürükleye sürükleye götürürler.

Yusuf abi meclisteki ahbaplarına evini, evdekilere meclisi övüp; olmayanı varmış, almadığını almış, satmadığını satmış gibi anlatıp piyasa yapıyorken, o sırada Anap milletvekili olan ve Yusuf abiyi sempatik bulan bir vekilimiz bombayı patlatmış;
-Yarın akşama eşimle beraber size yemeğe geliyorum, bahane bulmak, kıvırtmak yok o kaddar.
Bizimkini almış bir telaş ev anlattığı ev değil, karısı anlattığı kadın değil, kızlarının ikiside avanak, 18-19 yaşındalar hala karşıdan karşıya geçerken annelerinin elinden tutuyorlar. Bütün otobüslerin şehirler arası gittiğini sanıp şehir içi otobüse binmekten korkuyorlar, tabii ya binipte Artvin'de inmek var.
Evi aradı bende onlarda kalıyorum, ayaklarım yağlı zemine yapıştığı için mecburen kalıyorum. Eşiyle direk küfürlü anlaşır, büyük aşk;
-lan eşşoleşşeğin gızı ben saa dimedim mi hapı yutacaak diye ? aha bi denesi yimaa geliyo nörücüük mığa goduum
yenge;
-boyuna gurban olduum yaparık yimek, misafire niye geliyon dinir mi ? gessin gessin.

Telefonu kapattı, hemen eşarbını kerttirdi, koca dana kızlarından birinin elinden tuttu doğru alışverişe, giderken de bize tembih yağdırdı;
- evi silin süpürün, sütlaç yapın, yoğurt mayalayın.
Asıl hapı ben yuttum kocaaaa vekil geliyor ve ev bir bok çukuru, içinde de ben.
Ne kadar betimlersem betimleyim evin resmini çizemem. Yinede anlatacağım ama yeni yemek yediysen okuma.
  • Banyoda yerleri silmekte kullanırız diye biriktirilen ve koku yapan üzeri barlanmış kirli sular.
  • Tuvalet kağıdı almadıkları için popolarını silmekte kullandıkları paçavralar.
  • Mutfakta yüzlerce boş şişe, içleri ölmüş hamamböcekleri ile dolu.
  • Buzdolabında üzerine et kanı akmış beyaz peynir, salçalı makarna iken yeniden yıkanıp yoğurtlu makarna yapılmış 5 günlük makarna, akmış, kokmuş yiyecekler.
  • Bir kovada biriktirilen eski demlenmiş çaylar, tekrar tekrar demleniyor.
  • Bulaşık deterjanı yerine yengemin kendi yaptığı bir bulamaç, onunla bulaşık yıkanıyor, bitkiselmiş.
  • Yerlerini bir türlü tespit edemediğim; küf, yosun, rutubet, sası sası kokular
  • İkidebir kafanıza düşen, ayağınızla bastığınız böcekler, karafatmalar
  • Hiç yıkanmamış, ter kokan çarşaflar, bir sürü kafa izi olan yastıklar
  • Duvarlarda asılı; takvimler, saatler, fotoğraflar, otantik görünsün diye tarla alet edevatı, sarmaşıklar, el işinden yapılmış şapkalar, makremeler kaldırmak istesen altında olduğu gibi izleri.
  • Ele geçen ne varsa teneke, yağ bidonu, cuval, soba borusu, kuş kafesi atıldığı için bir kişinin bile sığmadığı kocaman bir balkon.
  • Poşeti çıkarılmamış plastik çiçekler, koltuklar.
  • Plazma tv önünde, ayı kokan ayı postu.
Böyle böyle daha binlerce detay, içine domuz bağlasan cennete düştüm sanır. Bu eve nasıl misafir gelecek ! Hangi tencerede yemek pişecek, hangi tabakta yemek yenecek ? Karafatmaları nasıl açıklayacağız ? Bu bir skeç mi ? Anap niye iktidar olamadı ? Bu evde yemek yedikleri için olmasın ?
Nerden başlayacağımı bile bir saat düşündüm. Elimi attığım her yer lahana gibi açıldı, içinden yeni yeni pislikler çıktı, üstünü örttüm, kaçtım. Oradan oraya balerina cif gibi savruldum, bir metrakare yeri parlatamadım. İçimdeki ses ilk kez yumuşacıktı "at pencereden onu, at hadi ! korkma kimse yok, bir sen birde şu ebleh kız, hadi at ! at dedimm" diyordu. Akşam ezanları okunana kadar çırpındık, biraz adam ettik. Farkettim ki Yusuf abinin kızı evlenince aynen annesi gibi olacak, dibine kadar pasağa vuracak, olmayan kocası için yas tuttum.
Ertesi gün öz hakiki bömböyyük vekilimiz ve eşi ve kızı ve forsu yemeğe teşrif ettiler. "Çöp evde yemekteyiz" yarışmasını da belki daha sonra yazarım, şimdi sıkıntı bastı elimi yüzümü yıkıycam.

kerttirmek: sıkılamak
barlanmak: beyaz tabaka, küf
upuzunyazı: siminya

Cuma, Kasım 28, 2008

Ve çok pis dönerim

O Aşağıdaki yanmış salça kazanı müsvettesi resimden ve Eyip Sabri kolonyası içilip yazılmış gibi duran kanlı bıçaklı yazıdan dolayı hassas bünyeli okurgaçlardan özür diliyorum.Bugün bir kez daha okudumda nede çok anlam yüklemişim alelade bir bloğa öyle.Yok türkülerimmişte yok infaz odammışta yok antoni hopkinsimmişte ! vay senin ebenin sünmüş memelerine.

Bir tarafınıda piyanist şantörlerin şarkılarına benzettim.Ben şahsen hem piyanist hem şantör hemide Ümit Besen olsam o yazımı yüklü bir telif ücreti ödeyerek benden alır, besteler, düğün salonlarında söylerim.Üstelik sözlerinin aksine öyle oynak bestelerim ki, kız anası ile oğlan anası bol pırıltılı ve likralı kostümleri içinde (genelde ya lacivert yada siyahtır) ortaya çıkıp, gerdanlarını "bizim taraf daha zengin bi kere" ve " bizim kız, kız oğlan kız" ritimlerinde kıvırır, korseli göbeklerini zıp zıp zıplatırlar.

Bundan kelli böyle katranlı, ziftli yazı olmayacak, dişimi sıkacağım, çişimi tutacağım burayı pisikolog odasına benzetmeyeceğim, varlığım türk varlığına armağan olsun, amin. Olaki yine yazdım, atış serbest ağzına geleni benden esirgeme, ölümü öp bak.
.............................

Çok pis dönerim dedim ya şu an hem ruh halim 190 derece döndü hemde en döneğinden bir bilgisayar koltuğum oldu.Yükseliyor, alçalıyor, dakkalarca dönüyor, arkaya yatıyor, popoma laf atıyor üstelik beleş, iki gavurun hediyesi.

Bizim mahalledeki lüks evlerden birine bundan 6 ay önce Hollanda'lı bir çift taşınmıştı.Türkiye'de kısa bir işleri varmış, mühendismişler uluslararası bir projeyi tamamlamaya gelmişler ya ya tabi tabi ?! Bana sorsan ajan olduklarına kalıbımı basarım.

Benim gibileri yolda görsen gözlerindeki ferfecirden tanırsın.Hani sokakta kamera görünce, konu ne olursa olsun arkadan el sallayan tipler vardır ya veya kaza mahallinde yaralıyı kurtaracağım diye aracın tepesine binen, yaralıyı ordan oraya çekiştiren heyecanlı, meraklı, işgüzar tipler, işte ben onlardanım. Merakım kasırgada sürüklenen gemi gibidir.Yine fırtınaya kapıldım, elimde bir tabak "revani üstünde türk misafirperverliği" ile evlerine girdim.
Ev lüks, eşyalar malum; kaliteli, pahalı, eksiksiz, minimalist, plastik leğen yok, bulgur yok, ev terliği yok !
Hiç Hollanda'ca bilmeden kikirdekçe diliyle muhabbeti kurdum.Amacım amaçlarını öğrenmek, sinsice aralarına sızıp planlarını ele geçirmek, topladığım ip uçlarını merkeze iletmek ve vatanımı ilelebet bu cenabetlerden temizlemekti.Belki doğum kontrol hapı diye bir hap dağıtıp memleketimin kadınlarını kısırlaştıracaklar, belkide çocukları gerizekalı yapan bir ilacı şehir suyu şebekesine karıştırıyorlardır yada yada bitki tohumlarımızı kaçıranlar işte bu şerefsizlerdir ! Bittiniz size en zayıf noktanızdan yaklaştım, türk yemekleri, şap takviyeli.
Şüphemi çeken en önemli ayrıntı eve sürekli eli laptoplu adamlar geliyordu, aralara birer tanede siminya giriyordu; bir laptoplu adam, bir elinde yaprak sarma olan siminya, bir laptoplu adam, bir elinde karnıyarık olan siminya, bir laptoplu adam, bir dedektif hammer diye devir daim olup durduk.

Ben böyle bol komplo teorili ve salçalı bir film çeviriyorken bizimkiler bir kaç gün evvel işlerini bitirdi, bavullarını topladı "Tot ziens bozem vriend"diyip gittiler.Giderkende evin tüm eşyalarını isteyen alsın diye bize bıraktılar.Bana sorarsan ben "hepsini istiyorummmm hepsi benim hepsi benimmm" diye saldıracaktım ama bu kadar eşya görgüsüzlüğü gaz yapabilirdi.Eşyalar ihtiyacı olanlara dağıtıldı, neredeyse bin ytl olan televizyon koltuğu kıçının üstünde bi dakka oturmayan Menderes amcaya gitti, bembeyaz, pofur pofur koltuk takımı, kirinden kirt olmuşluğuyla meşhur Fatma teyzeyi daha bir temiz gösterdi.
Tüm eşyaları dağıttık bu koltukta "büro mobilyası gibi hiç sevmedik one öle" dedikleri için bana kaldı.Yoo hiçte bile sevdim ben, lunapark gibi koltuk, süper.

Çarşamba, Kasım 26, 2008

Bazen katran karası bakarım

Şu an baktığın şey bir günlük değil, bir boş zaman tüketişi değil, sesini duyurma derdi hiç değil.

Burası anıların fırlatıldığı tavan arası, alacakların/alacaklıların yazıldığı veresiye defteri, yarısı yenmiş yarısı bankta bırakılmış simit, kahrolası yarım kalmışlık, dönüp dönüp bitirilmeye çalışılan.

Burası; kah kendimi mutlu sanıp elimdeki renkli tülleri salladığım, kah öfkeden dellenip silahlarımı kaldırdığım boşluğum. Ne aşk, ne sevgi, nede tutunacak dal aradığım beklentim.Bırakıp gidenlerin bende kalanlarını, gitmekten vazgeçenlerin bir türlü gitmeyişlerini yapıştırmaya çalıştığım mantar panom.

Hırpalayanlardan kaçarken kurgulayanların eline düştüğüm tuzağım.Acıyan bakışlara af çıkarıp kendimi öldürdüğüm infaz odam.Beni recm edeceklerini söylediklerinde iki taşta ben attığım bedenim, acımasızlığım.Büyüklere tekerleme olan gerçeğim.
Kavga etmek,dayak yemek, şişlenmek, kanamak ve kafayı headerinde parçalamak istediğim hapishanem.Üzerime işlenmiş hatalı kanaviçe örneğini sökmeye çalışmam "ne kadarda mükemmel bir hayat olmuş" denmesini beklemediğim, aferimsiz bitirme tezim.

Asla kendime acıma değil aksine yüzyıllar öncesinden kalmış bir hesabı ödemekten zevk almam.
Kesikler içindeki kollarımın şarkısı
Zehirlerden parçalanmış midemin zevki sefası
Topuklarımın şıkırtısına yorgun alkışların eşlik ettiği izbe sahnem.
Rezil olmayı, kınanmayı, yüzüme tükürülmesini iplemediğim sahici özgürlüğüm.

Sen gördüklerine gariplik dersin, ben alışmışlık.Sen utanmazlık dersin, ben hissizlik.Sen çirkinlik dersin, benim gözlerim kamaşır.Güldüğümde gamsız dersin, ağladığımda aciz.Anlatsam dinlemezsin, sussam gidersin. Lütfen hadi yine git bende işine yarayacak sağlam bir parça yok, burası benim hurda krallığım, kağıttan tacım.

Cuma, Kasım 21, 2008

İzmir'li kızlar gözüme görükmeyin !

Aynaların düşkünü sinirli olur kış günü.Kasım ayı, bak adı üstünde "ayı" manikürlü pençelerimdeki pembe ayının ortaya çıkmasına neden oldu. Havalar soğur soğumaz; kıskanç, ikiyüzlü, geçimsiz, kompileksli, halıfleksli biri oldum oturdum.Bir punduna getirip beni karantinaya almaları gerekiyor.Önce kendi kendimi olmak üzere herkesi ısırmaya başladım.Bütün gün sanki ünlü bir sopranoymuşumda akşama Figaro'nun düğününde "amanın ninnah ninnah" eserini seslendirecekmişim gibi çığlıklar atıyorum.Mert bile tırstı binadaki bu çivici Alien bozuntusundan, elbiselerime tükürme cesareti bulamıyor.
Yok el bebek gül bebek büyütülen, balla mozzeralla peyniriyle beslenen, yanağından salyalar,rujlar eksik edilmeyen bir evlat olsam "şimarık zilli " diyecem kendime ama değilim.Sırtımdan kötek, böğrümden patak eksik edilmedi, elleri parkinson görmesin.

Şimdide kafayı İzmir'li kızlara taktım.Ne günahı var kızcağızların diye sorma Allah'la kul arasına girilmez, ibadette, kabahatte gizlidir. İzmir'de doğan, şu an İzmir'e doğru giden, en az 3 kere İzmir marşını söylemiş, İzmir'deki bir arkadaşına bakıp gelen tüm kızlar, muhatabım sizsiniz ! Tam olarak sizde değilsiniz,sizi sevenler ve size güzel diyenler asıl diş gıcırdattıklarım.

Birşey oldu ve tüm arkadaşlarım semerinden boşanmış gibi bir İzmir'li kızla flörte başladı.Öyleki artık birisi "aşık oldum" deyince, "İzmir'in neresinden" sorusunu soruyorum, ne kadar hazır soruyum. Yav tamam İzmir'li kızlar güzel onun için böyle talep, tezahurat, teklif, taltif alıyorlar daa (bak asıl yara, asıl çırpınış tırmalayışı burada, buraya dikkat) Ankara'lı kızlar da güzel be. Valla elemtere fişki güzeller bak. Katina'nın elindeki makası, Bülent Ersoy'un 5 kiloluk tokası olayım ki bizde güzeliz ya. N'olur Ankaralı kızlara da güzel diyin, Ha hacı ? Niye Ankara deyince akla sadece Tbmm ve Melih Gökçek geliyor ya ? Bak sırf bana da güzel desinler, bende o "güzel" diye anılan topluluğun içine bir açıktan sızayım diye İzmir'e kaçacağım, plan ve projelerimde son aşamaya geldim.Bana bunu neden yaptırıyorsunuz ? Vicdansız zındıklar ! Küflenmiş fındıklar ! Oralarda aç bi aç, peri perişan, feri fersiz sürünürken Ankara'lı kızlara güzel demeyenler, sıcak evinizde rahat uyuyacak mısınız ?

Bu İzmir'in kızlarını kim meşhur etmiş Evliya Çelebi'mi ? Acaba asıl ona mı çatsam çatımı ? Eğer bu işin altındaki çapanoğlu o ise öyle bir etiket vurmuş ki; Banu Alkan'ın Afrodit lakabı kadar yeryüzünden silinemeyecek, akıllara kazınmış, topyekün iman edilmiş bir etiket olmuş.İçinde yüzde yüz gerçeklik payı olmasada bu lakabın ekmeğini yiyor hanımlar ohh ohh. Peki neden bizide görmemiş, bizede bir güzellik yapmamış saygıdeğer seyyahımız ? Belki o zaman Ankara'da kız yoktu olabilir mi ? Amannn neyse ne Ankara'lı kızlarda güzel o kadar ! Bundan sonra bu söylentiyi yaymam lazım ki 90 vilayet içinden (kaçtı ?) bir tek İzmir'in kızlarına güzel denmesin, en azından 2 olsun.Olsun mu olsun, doğru mudur doğru.Kendim sordum kendim cevapladım.

Son olarak hep beraber söylüyorum: Ankara'nın kızları güzeldirrrr vay vay.

Çarşamba, Kasım 19, 2008

Oy mimine mimine

Geçtiğimiz aylarda emniyet güçleriyle yapılan ortak bir operasyonla mimimizm tarikatını çökertmiştik.Yapılan aramalarda yüklü miktarda mim sorusunun piyasaya sürülmek üzere hazır bekletildiği ortaya çıkmıştı. O günden beri asayiş berkemal yaşamımızı sürdürürken, Kasım ayı ile birlikte Mimci hocalar yine mimtica turuna çıktı. Bu seferki mim ibadetinin adı "Çantanın içinde ne var şekerim" Reader'ime dakika başı, ayrı bloglardan aynı yazı düşüyor;

"çantamın içi" "içimin çantası" "içli çanta" "çantalı mim" çantamın çantası" "Hanım göbee"

Bundan sonraki mim konusunu biliyorum, belgeler elimde "üzerinde ne var mimi"
Cevaplarda ortalama şöyle olacak;
-Şu gördüğünüz mavi şey çatalımdan görünen iç çamaşırım eke eke
-Ay ayağımdaki nasırda fotoda çıkmış, görmeyiverin kızlarrrr kikir kukur.
-Gerizakalı Domuralp'ın doom günümde aldıı donu giydim.Burda görünmüyor ama giydim.

Şu çanta mimini banada yolladı bazı kafasına at sineği yuva yapasıca Esther'ler.Oysa biliyordu bir yemin ettiğimi ve dönmeyeceğimi. Dönmemekle kalmayıp eşek arpa yemekten dönünceye kadar söveceğimi.Sövmeklede kalmayıp titreyen ellerimle, ağzımdan köpükler saçarak bir yazı yuvarlayacağımı (daha iyi köpürebilmek için pril bulaşık deterjanı içtim,limonlu)
Kıllık yapayım da toplu beddua alayım diye kafamda bir çanta hayali kurdum.Kocaman tekerlekli seyahat bavulu, yanına banyo tası, beylik tabancası, bir avuç mermi, 4 koli orkid, Hp yazıcı, çam kozalağı, 3 yumurta, kan, tüy, yosun diye giden bir tasarım tasarladım ama pratiğe geçirmeye çalışırken ciddi sorunlar yaşayınca vazgeçtim.Hem zaten karşıyım bu ne tutarsızlık !!

İlginç bir şey daha dikkatimi çekti, herkes mimin ne olduğunu bilmiyor.Hatta bir blog yazarı arkadaşım açtığım savaşı duyup beni mim konusunda Prof.Hale Höşmerim sanmış, yardım istedi. Kızmayacağını umuyor uğruna adaklar adıyorum, şöyle demiş:

Ben bu tür şeylerle fazla ilgilenmeyen, cahil bir blog yazarıyım, birisi beni "mimlemiş" ve ben bunun ne demek olduğunu bilemiyorum ! Senin bu konularda "bilgili" olduğunu söylüyorlar, acaba bana yardım eder misin ?Tam olarak bu olay nedir ?

Tabi bir kendine güven, bir şişiklik, bir gadasını aldımlık geldi üzerime.Hömm efenim şöleki böleki diye bir açıkladım bir açıkladım, kendi ellerimle düşman cephe mimimizm tarikatına soktum çocuğu.Keşke yalan söyleseydim de mim diye yemek tarifi yazsaydı.

Niye bu kadar mime kıl olduğuma gelince.Bir kaç nedeni var
1.Bütün blogların fw maile dönüşmesi RE: RE: RE: RE:
2.İlk bir kaç mim yazısından sonra bana hiç ilgi çekici gelmemesi, kimin bloğunda gördüğümü unutuyor, herşeyi birbirine karıştırıyor sonunda kuduruyor olmam.
3"Benide birisi mimlesin ayol" beklentisinin oluşması, sonrasında da "kimse beni sevmiyor bir mimim bile yok" unutulmuşluğunun yanlızlığının gözyaşları, vs.

Pazartesi, Kasım 17, 2008

O gördüğüm şey ne !!!


Ailemiz büyüyüp 2 oda bir salon gecekonduya sığamayınca üst kata bir gecekulübesi daha kondurma kararı verildi. Babamın içindeki ulu Mimar Sinan salonun ortasına çıktı ve yandaki ev planını çizdi.Plan basit, her başkentli moderen aile gibi "her çocuğa bir oda porocesi"
Oda, oda, oda, oda, oda, oda koridor ve tehlike anındaki çıkış kapıları. Kapılardan biri neredeyse kamyonların kapı koluna sürtünerek geçtiği yola, diğeri bahceye inen merdivene açılacaktı.

İtirazlar oldu planda eksiklikler vardı
-baba biz nereye işeyeceğiz ?
-baaceye yüznumara yaparık (yüznumara=wc)
-ya banyo
-yunmaya amcanlara gidersiniz
-mutfak nerde ?
-güççük tüp

Ben iki kapı fikrine sıcak baktım.Babam hangi kapıdan girerse biz ötekinden vınlardık.Birini kilitlese ötekini unuturdu o zamanda gece evden tüyer Ergün'lerle "ay gördüm" oynardık (öyle aklına geldiği gibi fantezili bişey değil, saklambacın gece versiyonu, alacakaranlık kuşağı)
Hem kendi odamda olacaktı; abimin "masturbasyon öğreniyorum" babamla annemin oynadığı "yakalayacağım seni gız, gel kaçma" ablamın sevgilileriyle çektiği "nasıl fingirdeştik: volume 120" filmlerini izlemek zorunda olmayacaktım. Annemin ısrarıyla ortadaki odalardan biri mutfak yapıldı, diğeride yufkalı börek gibi ortadan bir defa daha bölünüp içine kıymalı iç koyulup...tamam sulandırmayım, ortadan ikiye bölünüp, bir yanı banyo öteki yanı tuvalet yapıldı.

1 Kaç ay içinde ev bitti, alt kata kiracı bile bulduk. Bir memur şehrinde yaşamamıza rağmen mahallemize ilk kez bir memur taşınmıştı, uçak gören amozon yerlileri gibiydik, adamlara bir huzur vermedik. Sabah erkenden pencerelere ve merdiven başlarına konuşlanıp nasıl yaşadıklarını izlemeye başladık. Sulak ve tehlikeli düzlüklerde dolaşmaya çıkan memur ailesi, salam, sosis, sarelle gibi canlıları avlıyordu.Taksitli denen bir tür alışveriş yöntemini benimsiyor, sürü halinde yuvaya dönüyorlardı. Dişi memur haliyle bizden ürkmüştü, ötemiyordu. Kokusunu kilometrelerce öteden alıyor, görüş alanımıza girincede gözlerimizle üstüne atlıyorduk.

Annem zerre utanmadan her şifalı yeşillik gibi gece gündüz sofralarına dahil oldu. Bir an olsun evlerinden çıkmıyor, onları daha yakından görebilmek, seslerini daha iyi duyabilmek için girişimlerde bulunuyordu. Bir bakıma avrupa birliği gözlemcisiydi, annem beğenirse mahalleli bu aileyle müzakerelere başlayacaktı.Bizde boş durmadık canım, üst katta elimize bir bardak alıp, zemine yapıştırıp aşağıda neler konuşuluyor dinledik, ilk komşu dinleme tecrübemizdi.Garipler dört koldan istila altındaydılar, vah vah !

İşte bu, "burnunu her boka sok" günlerimizden birinde bir ilk yaşadım ama ne ilk.
Annem yine evde yoktu.Babam kahveye, annem sürtmeye, klasiğimizdir. Annemi aramaya çıktım ve adım gibi eminim ki yine bizim talihsiz memur ailesinin evince pinekliyor.Alt kata indim girişin ve salonun ışığı yanıyor.Saat gece 23:00.Kapıyı çalmayı düşündüm ama "bakayım annem oturuyor mu" diye salonun perdesi tam kapanmamış penceresine yöneldim, amanda yavrum yaz geldi !!!
Salonun ortasında, hamamda gördüğüm kadınlar gibi bembeyaz, şeyi sağa sola sallanan çırılçıplak bir adam, bizim memur hayvanı duruyor !!
Dur bi dakka ! yok yav bi yanlışlık var !! annem, avrupa birliği, pencerenin perdesini, o şey, o ney ! peynir, taksitli alışveriş, anneee !! anneeeee !! nerdesin annee! Devrelerim yandı.Orada, röntgencilik yaptığım pencerenin önünde android gibi kaldım.

Annem üst kattan göründü;
-gece gece orda ne dikiliyon gelsene eve !
-ge ge ge gelli yo yo yo yooorrrrrrrr um ugh !
Yalpalayarak eve çıktım. İlk defa çıplak bir adam görmüştüm olanları anneme ve ablalarıma anlattım, gülmekten uyuyamadılar.Günlerce bizim çıplak memurla köşe kapmaca oynadım, peynir ve sosis görünce güldüm, gözlerimle; her gördüğüm erkeğin çıplak halini çizdim, mahallenin imamının bile.

Perşembe, Kasım 13, 2008

Şıp dedim sevdim

Her kızın geçtiği "şıp sevdi hayriye" yollarından bende geçtim.Kimleri ne eciş bücüş ayrıntılarla sevmedim ki...

Mikail pısırığı sıranın altına düşen silgimi, önlüğünü toza zibile bulama pahasına alıp verdiğinde, evet evet evet dedim.Bir ay boyunca defterlerinin kenarına sarmaşık çizdim, kuş çizdim. Salçalı ekmeğimi ısırttırdım, sivilcesini patlattım, ellerimle.

Uğur züppesinin beyaz spor ayakkabılarını gördüğümde Pınar'ı dövdüm, tuvalet aynasına "uğur çok yakışıklısııaan" yazmıştı.Sonra bir kaç kızı daha dövdüm, sonra bir kaç kızı daha...Hızımı alamadım Uğur'u da dövdüm.Aşkı dövmek sanıyordum, ne biliim "seni seviyorum" demenin bizcesi kodummu oturturum.

Tufan Birlikte kirli işler yaptığım çocuk, okulun üfürükten Bonnie and Clyde'ı. Elmas teyzenin hacdan getirdiği slayt makinesini, müdür odasındaki türüne az rastlanan tropik bitkiyi, mahalle bakkalından adını hatırlamadığım bir kutu sakızı birlikte yürüttük.Ben trompet çalmayı beceremeyince düşük don Hamdi hoca elimden alıp, sümüğü üst dudağında kuruyup katmanlar oluşturan Zerrin'e vermişti, o trampeti aşırıp bir gece ansızın bana getirdi.Ah Clyde ah be ! ne güzel şıpımdın sen.

Halil Pazarcı oğlan, çok taze soğan satardı, hele o ayaş domatesleri ?! ya ya pırasaların simetrisine ne demeli ? Bir nara atardı sanki cam önünde serenat " büyrüünnnnn geeal abıla geaal Tansu Çiller' bile benden aldı, suvana geeeal domeeeetizze geeel dometizzz seççmece seçmecee" ahh içim cız etti. Nerdesin Halil ? Ellere yar, Hal'e kabzımal mı oldun ?

Bahadır Büyük adama abayı yakma mevsiminin ilk mahsülü.Düğün davetiyesi dağıtıyordu, bahcemize bir giriş girdi boğazındaki altın künye gözümü aldı, beyaz çorabı rugan ayakkabılarından taşıyor, etraf limon kolanyasıyla efil efil efildiyordu. Beni 3 koca değiştirmiş teyzeme benzetip yanağımdan makas aldı.Davetiyeyi elime verip giderken "hokkkşşpp puöööğğğ" sesiyle balgamını bahcenin en ücra köşesine bir kuğu yumuşaklığıyla savurdu, ah ne seksi kırro adamdın sen bahadır amca.

Semih Abimin taktığı isimle "Nötürdamın kamburu" yüzüne göktaşı düştüğü halde Nasa'nın ilgilenmediği ucube, gelmiş geçmiş en çirkin, en ahlaksız, en zibidi, en belalı, en pasaklı, en güvenilmez, kısaca enlerin cipsi.Bu tiplerin tartışılmaz çekici bir tarafı var yada beni çekiyorlar.Çirkinliği ve her 3. sayfa haberinin satır aralarından onun çıkması, bir aktörün bana telefon açma ihtimalinden bile daha heyecan verici.Onun uğruna söz bile yazarım." Yüzünde krater olmayan adam, adam değildir" "Belaya bulaşmaktan korkan ne diye aşka bulaşır" " hanimini hüppen dezigi banna rep rep"

Rafet Radyo diyceyi, her kız mutlaka bir radyo diyceyine, plangotik.. plannotik adı neyse ondan hisseder.O ses isterse akıtan musluktan çıksın yeterki ağzına radyo mikrofonu tutsunlar, hangi çılgın beni tutabilir şaşarım.Bir ara oldu ki çaldığı bütün istek parçalarını ben istemiştim, babam beni sucuk kurutmak için astığı çengele gerene kadarda öyle devam etti.

Sana şıp kolleksiyonumu gösterdim bu böyle gidiyor, daha bi sürükutup zencisi dedi ki... siminya şıpıdık:
insan kaynakları müdiresi

Salı, Kasım 11, 2008

Savaşa gittik döneceğiz

İki kadın ortalarına; 32 dişinin 28'i çürümüş, avurtlarına morluk çökmüş, yüzünde paylaşılamayan adam sırıtışı olan sıska adamı almış "o benim erkekim" diye kavgaya tutuşmuşlar.Proğram sunucusu elinin ucuyla kadınları ayırmaya çalışıyor gibi yapsada durumdan memnun.Islak dudağının kenarıyla hafifçe gülümseyip ekrana "ayol reyting fırladı fırladı" bakışı atıyor.İki erkeğin televizyonda bir kadın için kavga ettiğini hatırlamıyorum, çok yerde yanlış yapıyoruz.

Hep savaştık, hiç yorulmadık kesinlikle ders almadık.Hırs ve kıskançlığın muntazam bileşimiyiz.Sessiz savaşıyor, sağ gösterip, sol vuruyoruz.Eğer iki kadını meydan ortasında saç başa girmiş görürsen bil ki o hiç birşey değil, asıl kavga derinlerde..

Derindeki Gerçekler:İstisnalar hariç.

Kariyer savaşları:Kadın; Zekasıyla,başarısıyla, çabalarıyla bir yerlere gelmiş kadını sevmez. Hemcinsinin geldiği mevki, hazmı zor bir yemektir mideye indikten sonra uykular haram olur, sindirim sistemi iflas eder.Heleki güzel kadının yükselişi hemeroid gibidir, kıçın hiç bir yerde rahat etmez, onu ordan aldırmadıkça !

Aşk savaşları: Kadın; öteki dişiye bir erkeğin sırılsıklam aşık olmasından fazla hoşlanmaz.O hissedilen aşk değil olsa olsa cinsel ihtiyaçtır.Bir zamanlar kendisi aşktan zararlı çıkmıştır, onun da zararlı çıkması gerekir. Meşhur aşk adamıyla tanışıp asıl malın kendinde olduğunu göstermek ister. En küçük açıkta "bir dost" olur çıka gelir "benden duymuş olma ama seninkini başkasıyla gördüm sanki" Aşk bitince yine o vardır (katilin olay yerine dönmesi) "ah şekerimm kıyamammm üzülme biri gider, başkası gelir sana adam mı yok !"

Koca savaşları: Kadın; kocasına yemek pişirdiğini, ütüsünü yaptığını, geyşa gibi hizmet ettiğini,ötekilere fazla çaktırmamaya çalışır.Olmayan özgürlüğün cakasını bol keseden satar, herkesin bildiğini herkesten saklar.Kocası döverse; merdivenden yuvarlandım, düdüklü tencere düştü, kaşık gözüme girdi der, diğerlerine koz vermez. Kocası; sevecen, sessiz, güleryüzlü bir babadır, çocuklara asla bağırmaz. O gelen bağırma sesleri televizyondaki maça, yorumcuya, zama vs.dir.

Güzellik savaşları: Kadın; güzel kadına "güzel" demeyi sevmez.Yaşı ilerledikçe genç ve güzel kadınlara tahammülü azalır. Kaynana gelin sorununun temelinde de gençlik ve güzellik yatar "Çirkin kadın yoktur bakımsız kadın vardır" sözü gelmiş geçmiş en sevilen özdeyiştir. Bir süre sonra erkeklerin "Ben askerdeyken" hikayeleri gibi "Ben gençken çok canlar yaktım" martavallarını dinleriz.

Çocuk savaşları: En zeki onun çocuğudur. Karne günleri geldiğinde ötekini arayıp "Seninkinin zayıfı yoktur eminim !? başarı belgeside almıştır !? dimi dimi ?? gibi güya ilgili teyze rolünde ama skor peşinde sorular sorar.Okuldan hiç ayrılmaz, öğretmenlerle kanka olur.Çocuğunu okuldaki tüm etkinliklere/müsabakalara kayıt ettirir. Başarısızlıkları saklar, başarılı olursada sağır kraliçe elizabete bile haber uçurur.

Hamaratlık savaşları: Evine kendini köle yapmış kadın; hu hu komşu komşusunun, temiz camlarını bir vesile ile farketmesini ister. Evini silip süpürüp alel acele arkadaşına çaya, kahveye koşar.Gözünü; sandalye bacağından, halı tüylerine, bardak yüzeyinden, tuvalet lavabosuna heryerde dolaştırıp tatmin olmaya çalışır.Hayatın amacı Ace'ci Ayşe teyze olmaktır.

Kadının kadına yaptığını Cengiz han bile yapmamıştır. Erkekler tarafından hep söylenirya "kadınları anlamıyorum" Boşverin bu işleri, bizde bu sorunun üzerinde çalışıyoruz bitince size anlatacağız, şimdi acelemiz var savaşmamız lazım.

Cumartesi, Kasım 08, 2008

Obezite teyze ile yolculuk


Bir Kayseri'li aile bizi "Gayseri'nin sayılı ailelerindenik, pastırma çitliğimiz, erciyeste teleferiğimiz, sagıp sabancıylada görüşmüşlüğümüz var" diye efsunlayıp büyük ablamı oğullarına istediler.Babam zaten kapıdan kafasını gösterene "gel kız veriyim" diye çağırır. Sanki annem bir batında 7 kız enikliyor, epi topu 3 kızın var küflü.

Gidip ne Kayseri'deki bahsi geçen teleferiğe bindik, nede yarım kilo dışında pastırma yedik.Dünden razı babam evin ortasında halay çekti. Hısımlarına da ne naz yaptı ne bişi "verdim gittiii hayrını görün" dedi, çok geçmedi;
" Babamın bir atı olsa binsede gelseee (var ama binemez, bu tarafından binip öteki tarafından düşer, ağaya bak hele) Annemin yelkeni olsa açsada gelse.Uçan da kuşlara malum olsun, Ben annemi özledim" türküsünü söylüyorduk, elimiz kınalı kınalı.

Ablam gitti.Gider gitmezde kocasının mal varlığının hava cıva olduğu, eniştemin kıskançlıktan ablamı eve kilitlediği, pencerelere battaniye çivilediği haberleri geldi. Eee kız gelinlik giyip gitti gelmek istese kefen lazım dimi ? Onunla da hareket etmesi zor. Şimdi al kefeni, dola mumya gibi, zıplaya zıplaya bin otobüse baba ocağına gel "baba bak gelinlikle çıktım kefenle geldim ehehe" de, zor iş. Hem şakanın sonu kaka olur, babam; "hazır kefenede girmişsin gel bakim" der bir hamlede gömer kızı.

Annem beni destek kuvvet olarak seçti.
-Gidip ablanın son halini kameraya al, internette youtube'da yayınlayalım. dedi
Yemedin tabi ! Annem; bırak yutubu bilmeyi kamerayı tapu kadastrocuların ölçüm cihazı sanıyor.
Hani ablalarım; kendini yanlız, zalim feleğin pençesinde kıvrım kıvrım kıvranıyor hissettiğinde onları eğlendirmek için ben görevlendiriliyorum ya ? Bir nevi mission impossible ajanıyım.Her iş bilen kadın gibi babamı kandırdı ve beni tek başıma Kayseri'ye moral, motivasyona yolladı.

İlk tek başıma otobüs yolculuğum.Otobüslerde ısrarla aynı cinsiyeti yan yana oturtmalarından dolayı, gül gibi bir oğlan iki koltuk önüme otururken, yanıma, cam kenarına şurada bahsettiğim, domur domur emcekleri mintanını gerdiren teyze oturdu.Ikına ıkına zor bela sığıştık.Teyze kalçasını iyice yerine pekiştirdi "hah ohkkk" dedi.Hışırtılı poşetlere doldurup ağzını sıkı sıkı düğümlediği öteberisini 5 balkonlu göbeğinin balkonlarından birine tepti, terliklerini çıkardı, patiğini çıkardı, kalın çorabının lastiği bacağını sıkmış onu aşağı sıyırdı,yeleğinin cebinden mendilini aldı gözünün çapaklarını, burnunu ve ağzını sildi vs vs. Sürekli o koca cüssesiyle kıpır kıpır, sol tarafımı dünyasından bezdirdi.

Az gittik uz gittik ben ön tarafta oturan, çirkin-ki ben hiç yakışıklı sevmedim-ukala ve sürekli konuşan oğlanla nasıl olduysa anlamadığım hızla flört etmeye başladım, demek ki beni tek başıma bırakmamak lazım.Çocukta; bana bakmak, göz kırpmak ve"nazlı kız, cici kız, naber" diye fısıldamak için kafasını arkaya çevirip durdu neticede 1 saat içinde otobüs tuttu, iki seksen devrildi.
Yazıkki teyze beni sahiplenmişti ne mola yerinde nede otobüsün içinde bir dakka yakamı bırakmadı, haliyle herkes onun annem olduğunu düşündü, annemden utanıyordum.
Obezite teyze saat başı püfür püfür soğan kokusu gelen çıkınlarından, lahmacun ve ayran çıkarıyor, nevaleyi iki ısırışla, bir flüüpppppşş sesiyle götürüyordu.Tam yanakları dolu doluyken banada bir parça uzatıyor "hoh söndö ye hal hol hekönme" diye tuhaf sesler çıkarıyordu (meali, al sende ye al al çekinme) İnsanlar hem kokudan şikayet ediyor hemde bana "yazıkk bunun sonuda böyle olur anasına bak kızını al diye bir laf var, yalan mı ? diye acıyarak bakıyorlardı.

Yolculuk boyunca öndeki çirkin prensime gelip beni o koltuktan kurtarması için türlü kaş göz işaretleri yaptım ama o hepsini " çok tatlısın, bir yolunu bulda tenhada kıstır beni" olarak anladı, bu kadar duyarsız olduğu için yolculuğun 5. saatinde onu terkettim.Teyze tıkındı tıkındı sonrada bahtsız sol kolumun üstüne devrilip uyudu.En çok gaz çıkarmasından korkup dualar ettim heralde dünyanın gelmiş geçmiş en berbat duasıydı "allahım ne olur yanımdaki teyze osurmasın"
6 saatlik yolculuğum çok çileli geçti, içinde başlayıp başladığı gibi biten 5 saatlik bir aşk ve belgesel gibi hayretler içinde izlenen bir teyze.
Birden tısssssss diye bir sesle irkildim, korktuğum şey başıma geldi sandım meğer otobüs otogara gelmiş.
-Nihayet kurtuldum, bir daha şişman kadın yanına oturursam iki olsun diye söylenerek iniyordum ki beterin beteri olduğunu anladım.Başından beri peşimden ayrılmayan teyze arkamdan koşa koşa geldi ve otobüsün iniş merdiveninde üstüme devrilip eşsiz bir final yaptı.

Çarşamba, Kasım 05, 2008

İki dakka dur bee

Yıkılmadım sapsağlamım yazısı:

Adına adrenalin mi deniyor su çiçeği mi bilmiyorum fena halde enerji doluyum.Kendi rekorumu kırdım ve aynı anda 5 şey düşünüp 3 şey yapıyorum.Uzaydaki kara deliğin içine atlasam öteki taraftan ne şekil çıkarım ile başlayıp, ben annemden hangi tarafımla çıktım acaba ? Çoraplarımda hep kaçmış ne diye çekmecede duruyorlar ? Etrafta niye bu kadar hamile var ? Yeniden Süper Mario indirsem mi ? lerle devam ettim.Hepsini aynı anda aynı saniyelerde düşündüm.Bir taraftanda tırnağımı törpüleyip, ayak parmağımın arasına sıkıştırdığım kirli çorabı yine ayağımla kirli sepetine atıp telefonla konuşuyordum.
Odalardan, ıssız sokaklardan kulağıma Speedy Gonzales'in sesi geliyor "ariba ariba yeppa yeppa andela andela nelson mandelaaa"
Yerimde duramıyor, orda burda fırıl fırıl dönüyorum, o kadar hızlıyımki ara katmanları hatırlamıyorum.Evde mıymıylarken gözümü kırpıyorum haydaa otobüsle bir yere gidiyorum, nereye gidiyorum ? sonunda kaçırdılar işte hehey de niye otobüsle kaçırdılar ?!
Elimde "imlamı düzeltmeliyim" diye zoraki okuduğum hayatımın en sıkıcı kitabı varken 54. esnememi yapıyorum haydiii yeniden sendeyiz Hasan ?! bu seferde bir ayakkabı mağazasında makarna haşlıyorum ! Esnemeyi geri sarıp eve geliyorum, karnım acıkmış tencerede tezgahtar haşlıyorum.
Yukardaki cümlelerde bir karışıklık olduğunu farkettim ama o kadar enerji doluyumki yukarı kadar çıkıp onu düzeltemiyeceğim.Sen bi zahmet tezgahtarı mağazada haşla,makarnayıda paketine geri doldur, dolmuyosa ye, yemiyosan babayın bekini ye !

Bilgisayarada konsantre olamıyorum DNA'larıma ayırıyor beni şerefsiz.Ekrana bakarken sağ tarafımda duran yazıcının üzerinde yapışılı resimdeki kuşlara gidiyor gözüm.Birinin ağzında solucan var oradan uçuyorum eskiden solucanları toplayıp evciliklerimizde spagetti diye oğlanlara ikram ettiğimiz günlere.Neyse aman yine gitme çocukluğuna, dön buyana siminya dön yavru.Yakında ana rahminde geçirdiğin günleride hatırlarsın sen, onlarıda yazarsın neme lazım.Sol yap sol yap aha keşke sol yap demeseydim bilgisayarın solundaki duvarda tenis raketi asılı.Sanki Ana İvanoviç'imde bir kaç saate korta çıkıcam, sanki tenis kortu vardıda biz gitmedikte, sanki o eteği giydireceklerdide bacağımızı şöpölönk diye ayırmayacaklardıda sankide.Ne demeye insan tenis raketi alıp bilgisayarın sol yanına asar bu ne görgüsüzlük bu ne aşkımlaerirmisincilik, bu ne Mr.Haşimi dolce gaffana ne koydunculuk !!!!

Enerjimi, yerimde duramayışımı, duvarlara tırmanışımı geçen gün dümbeleğin birisi farketti dediki "Ay ortaçağda yaşasaydın saray soytarısı olurdun" dedi. Önce çakmadım köfteyi, alakasız pimapen pencereden baktım "hii ortaçağ filmlerine bayılırım çok teşekürler" daha şu cancaazım cümleyi kurarken bile bir anormallik olduğunu anlamıştım ama cümlemi geri çekemedim, pırtladı çıktı. Ne dedi şimdi bu bana ? Çok eğlencelisin mi demek istedi ? Saraylara layıksın mı dedi ? yoksa yoksa tipin mi kayık dedi ? Ne dedin sen ?



Pazar, Kasım 02, 2008

Yasal olsa kime tecavüz ederdin ?

Bir ara Google'a içinde "tecavüz" geçen cümleler yazıp dolaşıyordum (sapığım, hep yaparım) bu sırada ilginç bir forum konusuna rastladım.Soru şu " Şayet yasal olsaydı hangi 3 kadına tecavüz etmek isterdiniz" Yüzlerce yanıt var, o sırada hangi dizi gündemdeyse o dizinin yıldızları göze kestirilmiş.Kadın İsterse'nin Vildan Atasever'inden başlanmış, Kavak Yelleri'ndeki Mine'ye kadar gelinmiş.
-Akhh o mine varya o mine bir elime geçse ah bi geçse ! Elini kolunu bağlarım, kulağını, burnunu koparırım, şunu yaparım, bunu yaparım.
İç çekerek ballandıra ballandıra anlatılan sahneler, birilerine tecavüz etmek için yanıp tutuşan,yüzlerce adam, belki kadın.Başka hangi eylem bir tarafa ağır travmalar yaşatırken öteki tarafın fantezilerini süsler ?
Konuyu açmışken "kadınlar tecavüzü ister"düşüncesine de "hadi ordan sittiroen" demek isterim.
Hadi kılıfın bu olsun diyelim e peki kadınlar tecavüz isterde sabi sübyanda mı ister ?

Evimizin bahcesinde 20-30 adet elma ağacı vardı.Entel kezban ben, elimde kitabım bir ağacın tepesine tüner çekirdeğine, kurtuna varıncaya kadar elma yer, çöpünüde red kit gibi ağzımın kenarından sarkıtırdım. Ağaç tepelerinde o kadar çok vakit geçirirdimki beni arayanlar önce ağaçlara bakardı.
Duvarlarla çevrili yan bahcede de amcamın elma bahcesi vardı.Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür ya, sanki onların elmaları bizim elmalardan daha büyük daha kırmızıydı, talan etmek için can atardım.
Bir gün bahcede dolaşırken yine amcamın elmalara takıldı gözüm, amcamda asabi adam kesin meyveleri tek tek saymıştır, çalındığını anlasa direk bana gelir,elma merakım malum.Korkup vazgeçmek üzereyken birisi "şşşişşt" dedi.
Baktım amcamın en büyük oğlu yaşı 25 civarında ben 10-11. O her zaman bana iyi davranır gördüğü her yerde haşlık verirdi "Hadi bu tarafa atla sana elma koparayım babam evde yok"dedi. Bir zıplamayla bahceye atladım elimden tuttu, uzanıp bir iki elma kopardı "bahcenin içindeki odunluğa gidelim orada daha bir sepet var" dedi.
Odunluğa girer girmez arkamızdan kapıyı kapatıp, kilitledi.Nedenini sormama fırsat vermeden bir hamleyle beni kucağına aldı tavana kadar odun yığılmış yere yasladı ve kendine doğru bastırıp, sıkmaya başladı.Ben hala boğaz derdindeyim " ya hani elma ? bana elma verecektin bananee" diye mızmızlanıyorum.Bana ne yapmaya çalıştığını ve hissettiğim sertliğin ne olduğunu tahmin etmem imkansız.Yüzünde ve nefes alıp verişindeki korkunç değişimleri bugün olmuş gibi hatırlıyorum.O nazik, güleryüzlü ve güvendiğim insan gitmiş yerine boğazımı ve omuzlarımı ısıran, üzeri kıymık dolu odunlara tüm gücüyle bastırıp sırtımı çizik çizik çizen, ağlamaya başlayıncada ağzımı kapatıp, azarlayan bir pislik vardı.
Birşeyde göremiyordum ama artık biliyordumki çok kötü bir şeyler oluyordu, ondan kurtulamıyor, nefes alamıyordum.Öleceğimi hissetmeye başladım.Birden odunluğun kapısı zorlanmaya başladı sesi duyunca nasıl olduysa bir çığlık attım geberesice domuz beni yere fırlattı ve odunluğun içindeki başka bir odaya girip penceresinden kaçtı.
Ağlaya ağlaya yerden kalktım, kapıyı açtım.Karşımda amcam, elinde dirgen adı verilen 5 dişli bir tarım aleti, tir tir titriyordu. "nerde o itin dölü" diyerek odunluğun heryerinde rastgele koştu.
Dışarıya çıkıp içeriye giriyor, öfkesini bahcedeki tavuklara dirgen sallayarak çıkarıyordu.Sonra ne kadar korkmuş olduğuma aldırmadan kollarımdan tutup sarsarak "bişey yaptı mı sana ? söyle kızım yaptı mı" diye bağırdı.
Beni eve götürdü, annem zılgıtı kopardı, çok bilmiş büyükler başıma üşüştü hep sövüp hemde üzerimde derin incelemeler yaptılar, emeline ulaşamadığını söylediler,Oh çektiler.
O gün bunların ne olduğunu bir çocuğun masum duygularıyla anlayamadım.Kötü birşeydi ama neydi ? Beni öldürmek istemişti di mi ? Ben onu severdim ki ! Yoksa hastamıydı ?

Yıllar yıllar sonra ancak bu sorularımın cevabını buldum.Bu olaydan 3-4 ay sonra yine evine dönmüş ve hiç bişey olmamış gibi yaşamıştı.Kimsede en azından benim önümde ona hesap sormadı.Hiç kimse bana bir açıklama yapmadı, sadece "bekareti duruyor mu hah duruyor" dediler yallaahh.Oysa ben o günü hatırladıkça aynen hissediyor, insanları kocaman bir delik gibi gören, mayası bozuk, ahlaksız bu adamların aletini kesip, intikam ağacına bağlamayı hayal ediyorum.


Çarşamba, Ekim 29, 2008

Züğürt ağa ve ailesi şatoda yemek yer

"ya olduğun gibi görün yada göründüğün gibi ol"

Olamıyorum hurşit o-la-mı-yo-rummm ! Ne göründüğüm kişiyim nede görünmediğim "amann ne ciciymiş uslu uslu oturur bu, dursun şurda " görüntüme inat evden kaçarım, kedi yerim.Görüntünden beklenmeyeni yapmak gibisi var mı ? Milletin bana, şaşkın şaşırmış bakışlarından kolleksiyon yapsam mumya müzesi açardım.Kimse duymasında ben RMB eşliğinde Ankara misket oynuyorum, İron Maiden "Phantom of the opera" dinlerken don çitiliyorum, kosla oksi ekşın yırtsın orada kendini, beyazlar sert müzikle mis gibi oluyor.Kıroluksa al ahada sana kıroluk.Şahika Koçarslanlıya kurban.

İşte böyle turşu gibi karışık olmamın sorumlusu hep onlar "sülalem" çünkü yapısında ciddi bir sınıf uçurumu var. Birisi gata yok ayıp G.A.T.A ! da başhekim olur öteki Bentderesi'nde dilenci, birisi milletvekili olur, öteki üfürükçü.Bu sebeple de birbirinden saklanıp duran, cep telefonlarını açmayan, adres değiştirip izini kaybetmeye çalışan bir kamyon düzenbaz akrabamız var.Bunların arasında vefalı birisi varki Halamın oğlu Faruk. Zamanında sürüden ayrılıp kendine düzüne düzüne otel yapmış (arka arkaya 3 tane düzen kullandım, bilerek yaptım gıcıklığına.Ne diyor blogger kumanda paneli "düzeni düzenle" aha 4 oldu) büyük bir gaflete düşüp bizi yemeğe davet etti, bizde büyük bir gaflette bulunup gittik.

Vay yavrum vay buna ne diyorlar tiripleks mi ? Kaç katlı leks bu anne ! Yengemiz Hacettepe meyzunu, ABD'de master-basyon yapmış, bizim gibi Türkiye'de yapmıyor gidip tee oralarda yapmış. Bizdende nefret ediyor "ne biçim sülalen var senin" diye, Faruk abiyi akşamdan sıcak suya yatırıp yoluk yoluk yolmuş. Bize bir bakış atıp omuzunda son kalan Faruk tüylerini nazikçe çırptı.

Evdeki herşey; beyaz, saten, ipek, tüy, tül,tel gibi malzemelerden yapılmış.Koltuklar oturulmaması gereken bir şeymiş gibi görünüyor, biraz tereddüt edip ısrar üzerine çömdük.Evde bizim kuru fasulyeci Nihat'ın lokantasındaki garsonlar gibi giyinmiş bir kaç tane hizmetkar dolanıyor, birde "bonjur mösyöö matmazel, medyum keto bien, reverans" felan deseler "şatoda gibiyiz demi abi" demeyi planladım.Ama demediler yazık çok yazık.
Sofraya davet edildik, masa Ereğli demir çelik fabrikası gibi.Kişi başına 5 yada 7 çatal, kaşık düşüyor.Annem hemen el attı
-şu neymiş küccücük, git anam git 3 dene çatal mı olurmuş ! siminya seninki bana mı gelmiş bakiim bi, bunlar fazla mutfaa götür yengen yorulmasın gop gız gop
El mahkum mutfağa gitmeye yeltendim yengenin suratına tosladım.
-lütfen rahatsız olmayınız, bu işler için para ödediğimiz bir sürü insan var oturunuz yerinize rica ederim.Üstelik masadaki herşey gerekli fazla hiç birşey olduğunu sanmıyorum !
Hoşttt dese daha kibar olurdu ama alengirli yenge o, başka bişi.
Garsonlar; ilk tabakları önümüze büyük bir sessizlikle yerleştirdiler.Tabakta neler vardı:
  • yerde görsem kuş sıçmış sanacağım cıvık beyaz bir bulamaç.
  • havucu anımsatan ama halka biçiminde arada hareket eden bir yaratık
  • bişeye benzeyen bişey
  • şekilli kesilmiş haşlanmış patates, ucuna saplı bir meşe dalı ile son hali verilmiş
  • yirmilik dişimin arasına sıkışan ve iki gün çıkmayan sert bişey
  • pişmemiş soğuk et, kan fışkırmalıklı
Gece; yengemin şikayet ettiği kırmızı üstü açık Bmw arabası, her tabağa hepsini birden soktuğumuz fottirifinfon alet edevat, Faruk abimin karısı baktıkça küçülen boyu, karnımızın doyduğunu hissetmemesi, abimin yengeyi ıssız yerde boğazlama arzusu (bende gönüllüydüm) babamın "aman aşaadan gelirde çobanın gızııııı oyyyy ooooy eyee eyee" türküsünü patlatıp karizmamızı on ikiden paralaması eşliğinde sürüppp gitti.Eve gelip makarna pişirdik.


edit-büdüt: yazımın başını sildim, ne salak bir girişti o be ?? yok semra kaynana, yok safra kesesi !!! ne alaka hödük !! halada biraz daha kırpasım var neyse bir dahaki yazılara naağsip kısmet

Pazartesi, Ekim 27, 2008

Hocam kime görüneyim kime görünmeyeyim ?

Yeni bir küçük Emrah filmiyle karşındayım.Bu yazımda yine bakkal anama tecavüz edecek, beyaz pitikare elbiseli şeker kız candy bacım vitrinde gördüğü kızarmış tavuğu yiyemediği için verem olacak, bense ırz düşmanı bakkalın ve yetimleri düşünmeyen tavukçunun karnını deşip mapushaneye düşeceğim.İster misin ? aman be istemezsen isteme !

Ama ben çok talihsizim ya harbiden yukardaki filmden kırtik farkı yok hayatımın.Bundan bir önceki bölgem Onpunto'nun tozunu attırmış ve Hürriyet'e transfer olmama az bişey kalmıştı "Aha bu sabah Ertuğrul Özkök beni cepten arayacak valla billa içime doğuyor kızz" diye hayaller kurarken Çekirge'sini kovaladığım Onpunto bizi depükleyip kapı dışarı etti.Göçebe yazarlar toplanıp blogger'a yerleştik " Buraya bişii olmaz bura devlet gapısı emekli olana kadar yazak, çızak" dedik hay şom ağzına tükürdüğüm sümüyna galdın mı ortada lor peyniri gibi ?
Şimdi dns kardeşliği, Ktünelin sonunda ışık görüyorum tesellileriyle ayakta kalmaya çalışıyorum.Bloğumu kim görüyor, kim göremiyor onuda bilmiyorum. Nasrettin hoca fıkrası gibi, türk hukukuna görünmeyeyim de kime görünürsem görüneyim.
Vayhh vayhh vakti zamanında fokur fokur kaynayan bloğum, cancağızım şimdi terkedilmiş bir kovboy kasabası gibi.Rüzgarın ıslığını duyuyor musun ? dokunabiliyormusun yasağını sattıımın sessizliğine ? Uyuz bir köpek kalmış gitmeyen, sabahtan beri uyuyor headerin altında.

Blogger'ın kapandığı yetmedi bilgisayarıma bir trojan sızdı allah allah hiç böyle ballı bir trojan görmedim ömrü bayağı-tımda. Bir siteye bağlıyor beni tro, o sitede "genel virüs kuralları" gereği porno sitesi. Bağlanmamla beraber ne kadar erotik video varsa bilgisayarımda açtığı bir klasöre inmeye başlıyor.İnsanlar; adult video nasıl indirilir ? abi yutuptaki videoyu bilgisayarıma nasıl indiricem ? diye çırpına dursun benim virüsüm kendi kendine otomatik toplayıp toplayıp getiriyor ! Adamlar yapmış bee virüs dediğin böyle amme hizmeti yapmalı işte.İsteyen olursa maille virüsü yollarım şu anda regeditteki dişi anahtarları kandırmakla meşgul.

Bende bir çelişkili nörötik fizolettik aspara zottiriği vardır.Taşıdığım yeraltı teşkilatı genlerinden dolayı olacak iki zıt prensip geliştirdim "bir yerde esas adın öğrenilince, bütün kirli çamaşırların ortaya çıkıp deşifre olunca orayı derhal terket" prensibi ve bunun tam tersi " bir yere emek verip köküne kadar bağlanınca, içindeki unsurları sevince, oradan ayrılma ! sonra dizini döversin" Bu ikisinin birbiriyle uyum sağlayamamasından dolayı; burada kalsam mı ? yazsam mı ? gitsem mi ? silsem mi ? kaçsam mı ? kararsızlığı içinde şaşkın domuzlar gibi bakınıyorum, nolcak bakalım, he nolacak sana diyorum körolmayasıca ?


Perşembe, Ekim 23, 2008

Soykanız başınıza çalınsın



Yazı yazanların rahatsız, hasta ve problemli tipler olduğu su götürmez.Hele blog yazarları komple kayışı kopuk.Sürekli bir deveran; bir yazmaca, bir fokurdamaca, okuyacak birşeyler bulmak için komşu blogları tıklayıp "bir manininiz yoksa sizi okumaya geleceğim" gezmeceleri, zümreten Arif Verimli'lik vakayız.Geçen bi düşündüm (salı günü cumbada oturmuş kaşlarımı alıyorken düşünmüştüm) devlet bizi kimyasal silah olarak kullanabilir.Misal, toplasa bizi Kıbrıs Rum kesiminin üstüne boşaltsa iki günde Kıbrıs bizimdir yahut bloglarımızın altına doğalgaz borusu döşese bu kış Rusya'ya orta parmak gösterebiliriz.

Sağlıklı adam blog yazmazda ne biliyim gider forumlara "beni güldürdün allahta seni güldürsün, çok iyisin biliyomusuun" " teşekürü ve repi çok görme, vicdansız gaddar" " bir saattir üyelikle uğraştım link kırık çıktı allah belanı versin" filan yazıp dolanır.Sonra sağ kaşımı bitirip solu almaya başladığımda başka bişey daha düşündüm ben büyük bir düşünürüm, esasında blog yazarları kafa vidalarını ilk olarak forumlarda düşürmeye başlıyorlar, forumda yeterince cozutturunca da blog yazmaya başlıyorlar, sorun bi beni tanıdık bildik forum adminlerinden.

Bizim büyük sultan ablamda, sürekli beni bir foruma davet edip duruyor.
-Küçük emrah'ın dişisi sümünümmm gel katıl bize çok eğleniyoruz seni ortaya sürer üstünden nemalanırım ehe ehe.
Höynn! bu cümleyi kuran, geçen sene Durmuş abinin evine baskına gittiğimizde bilgisayardan cimcik kadar anlamayan zıbıklı zekiye mi ?
-Yok abla gelemem, interneti hiç sevmiyorum inan ayda bir yada bilemeden üç ayda bir bilgisayarı açıyorum gerzek bir icat.
-Yalanın kurusunn üçkağıtçı geçen seni teyzemin oğlu Kazım feysbukta görmüş, arkasına bakmadan kaçtı dedi ne iş ?!'!?
-Yok yav benzetmiştir, bana benzeyen bir milyonu adanalı olmak üzere en az beş miyon kız var.

Ne dediysem inanmadı gittim forumuna üye oldum.Allahh o ne bee! Noluyo abii napıyonuz siz burada oynak karılarr ! Bir forum kurmuşlar artık kim akıl ettiyse Playboy'un fikir babası bile olabilir, üyeler açmış ağızlarını vajinadan kapatmışlar vajinadan.Bütün topikler, soykamızın; poroblemlerini, sıkıntılarını, mutlu günlerini anlatmak adına açılmış (soyka, bizim jargonda cinsel organda dahil pek çok şeye verilen bir isim, genelde kadınlar sinirlenince herşeye "soyka" derler)
-ya şeyim iki gündür çok gıdıklanıyoooorrrr.
-kaşıntıdır o, gıdıklanma diye bişey duymadım, benimki şahsen hiç gıdıklanmaz.
-yok ya kaşıntı için olan kutumux merheminden sürdüm hala gıdıklanıyooorrrrr.
-sende gıdıkla o zaman ne güzel işte kikir kikir.

Muhabbet hemen hemen böyle, ablamın evinin bahcesindeki konuşmaların internet versiyonu.Bu mıntıka varya en acıklı hallerinde bile sohbeti aşne fişneye vurup dertleri ört bas ediyorlar.Daha bahce kapısından bir kadın girer girmez "kızzz kaltakkk ne parlıyon öyle yıkandın mı yoksa" gıt gıt gıt gıt gıt. Onlara göre Dünya yassı bir bir poponun üzerinde duruyor, her derdi muzurluk yaparak çözmek mümkün.Soyu tükenmekte olan bir hayvan mı duydular hemen müstehcen bir fıkra patlatıyorlar,bitti gittiii.Boğazda uzak doğu bandıralı tanker mi batmış yolla ordan bi belden aşşaa espiri ohh mis.Akşam kocası eve gelmemiş mi topla kudurmuşları donuna kaçırana kadar kikirde.Eğer yakından tanımış olmasam bu ekibin lezbiyen vakfı üyeleri olduklarını düşüneceğim, birbirleriyle oynaştıkları kadar kocalarıyla oynaşsalardı Haydar Dümen Bodrum'a yerleşirdi.
O kadar alışmışlarki muzur neşriyata, yaptığım; ukala, güldürürken geometri öğreten espirilerde, hepsi susup birbirine bakıyor.Onların arasında hiç komik değilim, adım " şu senin sopsoğuk kızkardeş"
Ablam geçen sene bilgisayardan anlamıyordu banada habire kulp takıyordu"Abla internetten para kazandım" dediğimde "nereni açtında gösterdin kimbilir püfff" demişti.Şimdi maşallah kendisinin şeyi dile gelmiş konuşuyor.

Bak yine nerden vurdum nerden çıktım.Şikayetçiyim birbiriyle alakasız konuları birbirine bağlamaya çalışıpta yapamayınca sap gibi ortada kalmaktan!

Pazartesi, Ekim 20, 2008

Ara sıra gocunmak iyidir



Biri var; belki başka birileri daha haberim yok onlardan, adımı gördüğünde, kesif kokuların kaldırımlarına sindiği varoşların yaşam biçimini okuduğunda yada yazı başlığına rastladığında oracığa kusuyor.O ki böyle hikayeleri sadece çingene mahalleli, perihan ablalı,kurtlar vadili dizilerde görmüş.Öyle dizileri reyting aletinin sınıflandırmasına göre d/e grubundakiler izlediği içinde böyle yazıları yazan biride d/e grubu içindedir.Eywah ! Ben kimlerle muhatabım ! telaşında.

Opsss ne oldu ipod kuzusu ? Korktun mu ? Gece devriyelerin bile girerken iki kere düşündüğü mahalleden biriyle çarpışınca kasıkların mı sancıdı ? Sadece gündelikçiye ihtiyacın olduğunda işinin düştüğü, kapıların önünde çekirdek çitleyip, morluklarını birbirine gösteren kadınların kümelendiği dar sokaklara girerken üç buçuk mu attın ? Tamda aklına gelen başına geldi yavru; korktuğun kaktüs internette bitti. Blog kürede görsen selam vermeyeceğin banliyo gülü bloğuna geldi, sana yorum bile yazdı, kabus gibi! Buralar Elm sokağı bende senin Fredy'in olayım wafıl güzeli gel kaçma !

Evet çok üzgünüm (!) 5 yaşında çete kurarız biz, 10 yaşında mutlaka tabanca tutarız.Burger King'in çöplüğünden topladığımız kutu kolaları dizeriz Mamak çöplüğündeki atış alanımıza, çöplerimiz bile birbirine benzemez.Biz kutu kola almadık pek; ıykk çalkama ayran içtik, hatta babam kepçeyle içer, oda kesmezse sürahiyi tepesine diker (evereste çıkan ilk maganda ayran sürahisini zirveye dikti) Her 4 evden birinde hapis yolu bekleyen bir kadın oturur her mahalleli en az bir kere karakola uğrar.Yasaklarla büyürüz; alimünyüm folyo kaplıdır sokak çıkışlarımız, içinde kuzu tandır gibi pişeriz.Ne kadar çok ısı o kadar çok kaynarız...Ne kadar çok yasak o kadar çok gayrimeşruyuz...Yaşayacağımız hayat önceden liste yapılır; buzdolabının üstünde, yaşarken yanına almayı unutma !

Anarşist sevdim ben, Yasemin'de esrarkeş.Binnur şanslı kızdı sevdiğiyle kaçtı.Ölüm; hiç yabancı olmadığımız en eski hikaye.Tecavüz; artık gülüp geçtiğimiz fıkralar gibi. Ayrılık; her güzel başlangıç yemeğinin tatlı ile bitmeyen sonu.

Benden korkuyorsan, beni okumaktan miden kalkıyorsa, yaşamım sana Ceza'nın öfkeli şarkılarını anımsatıyorsa sen suçlu musun? Hayır! Bu hislerinde bir yanlışlık yok.Korkmak ayıp değil korkuna olan sadakatin ayıp.Aramıza çizdiğin önyargı çizgileri ayıp, küçümsemekten başka yapacak birşey bilmemen ayıp, öğrenmemen ayıp! Ben oralara gelmeye çalıştığımda burnunu tıkamasan, bana acımasan, elime bozuk para tutuşturmasan yine ilk adımı ben atardım.Unutma bir adet ortak noktamız var; ikimizde bir kadının rahminden düşmüşüz.Ha o noktada da farkımız var doğruya, seninki seni Starbuck coffee'nin masasının altında peydahlamış, benimkide semt pazarındaki kavun tezgahının altında, fark bu.

.......................................
Yazımdan sonra Agnus Dei'nin yazdığı bir yorum şiir gibiydi buraya eklemek istedim.
Bir anarşit sevdim ben,kızlığımı dikey verdim ve içmediğim kola kutularını parçaladım ellerimde Bir trenin son vagonunda yirmi itin tacizine kafa tuttum...Bir anarşisti sevdim ben her sirende ciğerim yanacak kadar.Ağladığım zaman salya sümük ağlarım ben saklayacak hiçbirşeyim yok, hayatımı bilmem kaçımda dibine kadar yaşadım.Şimdi kalan anılarım, can yaram, nadasta bünyem...

Perşembe, Ekim 16, 2008

Rus kızları kazandı, biz kaybettik

Ey Türk dişi birikimleri ! Başınızı önünüze eğin, kuyruğunuzu elinize alın ve susun, onlara yenildik !
Canımızı acıtan klişeyi müsadenizle tekrar edeceğim "Rus kızları çok güzeller, nalet olsun en güzeller"

Erkek eşşek çoğu zaman dişi eşşeğin iki dik memesine, bir kıvrak beline tav olur gider gitmesine de arada sırada da olsa gerçeklere basar kafası.Rus kızları hakkındaki düşünceleri gibi mesela. Bu acı gerçek "ye ye allaını seversen ye bak küserim" diye misafirlikte tıka basa yediğiniz mercimekli bulgur pilavı gibidir, hazmı zordur. Hazmedeyim diye ayran içtikçe dahada şişer hazmedilmez olur, dikkat mideni delmeyesin! Biz kendimiz için güzelleştiğimizi, hemcinslerimizi hırstan paralamak için kafamızı gözümüzü boyadığımızı, oramızı buramızı kestirip biçtirdiğimizi söylesekte asıl beğenisini beklediğimiz cins elbetteki dişiler değil.Böyle söyleyip durmak salgılara yalancı demek gibi birşey, salgılar yalan söylemez ! özür dile çabuk salgı bezinden !
Eğer bir Karadeniz'li adam (şimdi tüm Türkiye ve K.K.T.C 'de dahil) bembeyaz, pambık gibi karısını yine bembeyaz pambık gibi ama albenili bir Rus fıstığına tercih ettiyse, kabahat Rus kadını'nın dehşet veren güzelliğinde midir? Eminim şimdi şu geyik cümle aklından geçecek "tüm suç adamların, erkek değil mi işte hepsi aynı lak lak lak gıy gıy gıy" Yok kızım yok adamında suçu yok ne demiştik "salgılarrr salgılarr" Sen erkek olsan ne yapardın ? Hakim olabilir miydin pankreasına,böbrek üstü bezine ? Kadın olduğun halde tüm yaz plajlarda Rus yavrularını dikizlemedin mi ? Hadi konuş "süzmedim" de "bakmadım" de "ırklarına kıran gire inşallaaaahh otel yemeklerinden zehirlenirlerde cırt cırt olup plaja çıkamazlar" diye beddua etmedim de ! Diyemezsin çünkü bizdensin, bendensin.

Bendensin dedimde esasında benim kanımda biraz Rus kanı olabilir.Dedemin dedesi Stalin tarafından Kafkaslar'dan sürgün edildiğine göre azda olsa bir tutamda olsa Rus sayılırım. Kars'a yerleşip Kürt'lere, oradan Erzurum'a yerleşip Dadaş'lara, sonasında Ankara'ya yerleşip Seymen'lere karışmış olsamda ve hatta görenler bana "Adanalı mısın ? "desede belki azcık bicimcik bir Rus tarafım vardır ha ? Vardır kesin dimi kompleksli Türk dişisi ? kıskanma ! Rus'um ben rus!(Tokat'lı Burhan Altıntop'un "İskandinavım ben yavrım" demesini hatırla)
Sırf Rus olduğumu kanıtlamak için 4 ay önce saçımı sapsarı boyattımda mahalleli 3 gün beni kovaladı.Kasımpaşa canavarına benzediğim için çatılardan kışkışlayıp, bacalarda kıstırdılar.Tekrar eski halime dönmek için bir trilyon para saydım saç yapıcıya.

Diyeceğimi daha kestirme yoldan anlatamıyorum affola.Yani müstesna ırk Rus kızları bu turnuvanın galibi, evinize dönün. Bize tek teselli; neyseki Akdeniz ırkındanız, ya Amerika'da veya İngiltere'de doğsaydık ?
rsm

Pazartesi, Ekim 13, 2008

Muhtar mı oldun pala emmi

Bizim bıyıklı; bilinen yaygın adıyla babam, kadın değiştirmesi gibi meslekte değiştirir: Bir aralar rençbermiş kimin bit yeniğiyse tutup bunu ziraat müdürü yapmışlar, sonra ordan ayrılıp almancılıkta şansını denemiş, başka bir sene ihracatçılıkta, ertesi yıllarda ilk okulu bitirmiş-o papucum kadar bıyığıyla siyah önlük giyip vesikalık çekinmiş, diplomasına o fotoğrafı yapıştırmışlar hala duruyor-benim hatırladığım zamanlarda siyasete vurdu kazmayı, bi ara alkole bulaştı, müzisyenlikle ve amelelikle ilgilendi, çuvalladı.

Böyle; 40 yıl il, ilçe,mezra dolaştıktan sonra, dönüp dönüp park ettiği bir gavesi var, Üsüyün'ün yeri. O kirli, dumanlı ve kokmuş mekanda her arayana adres olarak tarif ettiğimiz meşhur birde masası mevcut, yıllardır o masanın değişmez yegane siması babamdır.Bir taşra efsanesine göre bu masanın diğer okey, pişpirik, papaz kaçtı oyuncuları; kah vefat nedeniyle kah tayin,taşınma münasebetiyle her daim değişmişler, babam hepsini münasip yerlerine yolcu edip "sıradaki gelsin" diyerek oyunlarına devam edip durmuş.En yaşlı ve tecrübeli olan o, bu nedenle kahvenin Heredot Cevdet'i sayılır.

Bir gün kucağında kocaman sarı bir kese kağıdıyla çıktı geldi. İlk defa eve bir şey almış diye kimimiz donup elindekine bakakaldı kimimiz bu olayı kayıtlara geçirmek için kağıt kalem aramaya gitti. Annem o soruyu sordu:
-Herifff, elindeki de nee !!!
-Ben muhtar olacam çöllonun gızı
-Ol ol tamam iyi iyi o elindeki inşallah istediğim patiskadır, çoluğun çocuğun döşşek yüzü yırtıldı.
-Yav ne döşşeği ? ne yırtığı ! başlatma sıpalarından ! bunlar muhtarlık kaatları, muhtar olacığık diyokya !
-Ya patiska nolacak ?
-Bak aaşam aaşam gene başladılar, anaynan gızları (biz hiç konuşmadan çoktan sinmiştik oysaki)
-Şu soyka bıyığınla havada gaparlar zaten seni, ol bakalım herkeste dört göznen seni bekliyodu.
Dolduruşa gelemeyesice babam dolduruşa gelmiş ve kahvedekilerin "yav pala senden aslan gibi muhtar olur biz olsak gözümüz kör olsun bi dakka durmak" gazıyla ful dolup soluğu matbaada almış, humarda ütülmediği son parayla üstünde; adı, mahallesi, vs. yazan oy pusulaları bastırmıştı (bürokratik işlemleri hallettikten sonra tabiki)
-Yarın yanına gızları al şu mahallede ne kadar ev varsa bunları daıtın,eğer muhtarlığı kazanamazsam topunuzu kocaya veririm oğa göre.
Hapı yutmuştuk, bir kere babamın muhtarlığı kazanması olanaksızdı mahallenin karılarına işmar (göz kırpma) edip duran, eşine ve kızlarına dünyayı dar eden,sürekli kumar oynayıp ocak batıran babamı seven, yine kendi gibi işe yaramaz adamların dışında kimse yoktu.Zaten mahallenin geri kalanı diğer aday Hacı Nurettin'in adamlarıydı.Bu adam 15 kere haca gitmiş, bembeyaz nurlu yüzüyle "berhudar ol evladım" diyerek dolaşan bir Orhan baba gibiydi, safi güven dağıtıyordu, ben bile oy verebilecek olsam ona verirdim.

Ertesi gün kapı kapı dolaşıp oy pusulalarını dağıtmaya başladık.Çaldığımız kapıyı açanlara
-Oyunuzu babama verin mahalleye eee şey mesela buz pateni pisti yaptıracak, her eve bir çift İstikbal kanepe ve her bahceye palmiye hediyemiz var (atıyoz, malum adam bizi zorla everecek) Sonraa oy kullanacağınız okula kadar servis ayarlayacağız, çıkışta kolonya, şeker...
-Kimin kızısınız ? İşte bu isabetli soruya cevap verdiğimiz an muhatabımız bize narin yeri eşliğinde gevrek gevrek gülüp, kapıyı yüzümüze indirdi.
Herkesle mi takık olur bir adam ? Hangi kapıyı çalsak "senin baban bi keresinde..." diye başladılar sonra kah köpekleri kovaladı kah ev sahipleri.Çamurlara bata çıka, dağ bayır dağıtmaya çalıştığımız kağıtları yırtıp atanda oldu, öfkelenip hayur huyur yiyende.
Sonuçta babam 23 oy aldı Hacı Nurettin ise yüzlerce.Akşama babama öpücükleriyle birlikte gül suyu ve lokum yolladı.
Sıra bizi falakaya yatırmaya gelmişti.Zengin çiftlik ağalarının çalışanlarını sıraya dizmesi gibi bizi karşısına dizdi.Önce homurtularla başladı sonra yavaş yavaş köpürdü, bağırdı, çağırdı ana avrat küfür etti, lokumu salona saçtı, bıyıklarına bulaştıra bulaştıra tarhana çorbası içti, mahalleliye çatır çatır sövdü, bize fötrünün altından tip tip baktı, tepeden tırnağa küçümseyerek süzdü, üzüm yedi, kediyi kovaladı, nihayet yorulup uyudu.Yine blöf yapmıştı psikopat, bu seferde paçayı kurtarmıştık.

Bi arkadaşa bakıp çıkıyorum

     Uzun zaman ara verince nasıl başlanır bilirsin "bloguma uzun zamandır yazmıyordum bir uğrayayım dedim, özlemişim..." f...