17 Ekim 2014 Cuma

alaz yeşil.. kaplumbağa boynu.. fincancı katırları..



turuncuya düştüm bu ara..
fırınlanıp azıcık karamellenen tonunu..
düştüm dediysem..
gözümü alıyor..
yanında mürdüm rengi.. alaz yeşil..
böyle bir renk yok..
ben uydurdum..
yeşil'in inceliğine alazın sertliği kalınlığı ve haşinliği uydu..
alaz diye bi sözcük olmasaydı da..
isim annesi olurdum..
ama var..
ama haşin değil ..
yanık.. o yüzden dokunulunca dağılıverecek kadar kırılgan..
bir yere varır mı bu söylem..

haşin kaba söylemlerin insanın içini yakıp kırılgan hale getirmesi dışında..

kırıldıkça ben..
eve sığınmak istiyorum..
ev bahane..
aslında bihaber çocukluğuma dönmek istiyorum..
büyüdüğüm evin
penceresinden..
yeşil görünürdü..
cemal beyin bahçesi..

evde olmak bu çocukluğa dönüşümü kolaylaştırıyor..
pencereden görünen yeşil sayesinde..
kahve fincanını iki avucumla kavrayıp..
tepesinden yükselen buharın arasından pencerenin dışına dikince bakışımı..
çocukluğuma dönüyorum..
sıkıntılar anne babamın..
keyifler.. benim oluyor..

fırından yükselen bir baharatlı koku istiyor canım..
kavanozlarda reçel..
yenmese de mandalina reçeli yapmak geliyor içimden..
ve mürdüm reçeli.. sırf yan yana koymak için mor ile turuncuyu..

lise mezuniyeti için kıyafet derdine düşmüştük..
vakkoda kumaş reyonunda..
bir ipek kumaşı açıvermişti tezgahtar..
ne güzeldir o açılan kumaş topunun tezgah üzerinde çıkardığı ses..
taptaptap eder ve metrelerce güzellik önünüze açılır..

sahi kaç yıl oldu kumaş almayalı..
o sesi duymayalı..
hem ne becerikli çevirir tezgahtar o kumaş topunu ..

'size bir prune verelim'
taptaptap
'ya da şöyle bir olive'

hoşuma gitmişti renkleri böyle isimlendirmesi..
kendimi önemli hissetmiştim..

incirli peynirli tart gördüm geçen gün..
onu yapmak istiyorum..
kestane çorbası gördüm..
onu yapmak istiyorum..
muffin kabında bireysel apple pie pişirip..
ikram ettiklerime..
finlandiyada gördüğüm bireysel filelerinde satılan limonları anlatmak..
inceden kahkaha atmak..
ve bunları yaparken endişelerden uzak olmak istiyorum..

az konuşmak..
çok yazmak ..
bolca yatmak..

greni duraklıyor..
2 günde bir motif anca..
arasına pas rengi ..
mürdüm alaz yeşil atamayacağım kadar pastel renklerim..
ya da inadına atarım belki..

yanık kahve.. narçiçeği kırmızı beyaz bu renklerden bir battaniye örmüştüm..
pas rengi süt kaymağı koyu kahve.. bunlardan bir kazak..
turtleneck demişti saime hanımın bir arkadaşı..
o yakaya..
kaplumbağa boynu desem ne olur.. yarım balıkçı yerine ben de..
gözleri kapa ve gözünün önüne kaplumbağanın kabuğunun duruşunu getir sen blog..
ben gözlerimi kapatıp..
Saime hanımın evini getireyim..
zorlarsam belki ince belli fincandaki çayın ..
ızgarada pişmiş üzeri kızarmış kaşar peynirli üstü açık tostun kokusunu duyar..
kaşık seslerini işitirim..
belki biri fincancı katırları geçiyor galiba der..
gülüşürüz..
iyi gelir..
alaz ruha..

posted from Bloggeroid

3 yorum :

Adsız dedi ki...

Ankara'nın yağmurlu puslu havasında,iyi geldi bu yazı.ben de aldım kokusunu mis gibi ,annemin yaptığı kurabiyelerin...
kestane çorbası değil de,şekerini yedim biraz önce.
dilara

Adsız dedi ki...

sevgiyle dilaram
atalet

Nehire dedi ki...

Nasıl iyi geldi bu yazı,yüreğimin yorgun,sonbahar renklerimi öylesine çok sevdiğim halde yüreğime acıyla dokunan gözyaşları biriktirdiğim bu gece, çocukca bir gülümseyişin sımsıcak yüreğime dokunuşu oldu.Sarıldım Atalet'im...

Follow my blog with Bloglovin