çenebaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
çenebaz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2013 Perşembe

Hızlıca özetlemek gerekirse canıtın. .

Bu hafta yoğun geçiyor. .yoğun derken olaylı demek istedim. .

Ilk gün yani pazartesi günü sabah erkenden hatta Kargaların kahvesini icmesinden önce gelen telefonla kliniğe koşarak yaptim açılışı. .
diyeceksiniz ki hekimsin doğal..
Değil..
Neden rehabilitsyoncu oldum ben. .
acilim yok benim. .
ama hem bu hasta kıymetli hem de dr eşliğinde gönderecegimiz için..
klinik boş kalmasın diyerek sabahın beşinde düştüm yola. .dört dakikada vardım. .
evet normalde kırk dakika sabah durkalkında..
Bunu hatırlamak acı veriyor..
Üstüne yoğun bir poliklinik. .sohbete istekli hastalar.. aksam sekizde ev..
sekizotuzda yatak..
sali sabahi benzer.. baska hasta baska hastalık... ama yine acil..
sonra bazı kaprisli hastalar kontrol-frikler..
sorduklari sorunun cevabi olmayanlar..
Salı da sallandı böylece...

evde banyo tadilatı basladi..
24 saat banyo off..
çekirdek kriz çıkardı
ama çabuk atlattı ..

Kocaman bi gardrobu var..
4 kapak arti sifoniyer üstelik yazlık kışlık yapıyor. .
ama sığamıyor..
Iki kapak gardrobla yaşadım ben evlenip dört kapağa geçene kadar..
o da zaten iki kişiye. .
tamam sonra arttı kapak sayısı ama kışlıkları kaldırmıyordum..
Yeni gardroba yer.. bende de niyet yok..
o yüzden bir tarafa asansörlü askılık ekleyelim diğerini hep raf yapalim dedik.. dedim..

Birine muhtaç olmayı sevmem ben..
o yüzden matkap da kullanırım.. dahası onlar benim.. kendim aldım kendime..
montaj da yaparım.. duvar da delerim.. butun yardımcı kadınlar beni çok becerikli bulurlar. .
Ben de genel olarak kadınları anlamam zaten. .
Askılığı netten aldim..
Dün teslim edildi.. dolabı bosalt diye mesaj attım. .
Eve girdim doğru odaya..
tam teşekküllü tamirci..
su terazim bile var.. 30santime18 cmgibi bir ebadi olan kalinligi2 santim bir aparat 8 vida ile takılacak dolabın iki iç yan yüzeyine .. ama vidalarin gececegi delikler yuvaları dar..küçük. .ince. . Hadi aparatı koydun işaretleme şansın yok.. nasıl deleceksin.. gardrob çok sert bir malzemeden yapılmış.. vidayi doğrudan takamazsın..
Bir kâğıda çizdim.. aparatın sınırlarıni..
deliklerden içeri salladim ucu ojeye batırılmış çiviyi..1 2 ...8 kaldırdım aparatı.. süper.. sekiz kırmızı işaret..
Gümüş rengi göz kalemiyle çizdik kagidin gelmesi gereken yeri..teraziledik seloteypledik..miss..
Sonra sıraya delmek kaldı ve sıraya vidalamak.. torenle indirdik askılığı ..kaldırdık..
Kusursuz çalışıyor.. iki sıra asıldı giysiler.. ordan çıkan ve babadan çalınan birer raf eklendi diğer yana..

Çekirdek mutlu ben memnun..
2 saatte giyinme odası gibi oldu..

Anlatmamıstım daha önce.. bu gardrobun kapaklarının bazılarını ben duvarına kullandığımız kağıtla kaplamıştım.. ciddi giyinme odası oldu..

Bu sabah çekirdek hastalandı. .ateş bulantı kusma ishal.. sefasını süremedi kuzu..
Yanımda hastaneye getirdim serum taktım uyuttum..

Bugün..
Banyonun rafını takacagim.. dolapları elden gecireceğim.. banyoya bir yesil bitki ekleyesim var ama minik bir zeytin ağacı nerden bulurum ki .. ya da ben şimdi hemen banyoda mutlu yasayabilen bitkileri aramaya baslayayim..

Bişey diyim mi..
Daha geçen yıl. .
Ben asla böyle şeyler yapamam diyen kuzum bu yıl elimden kapıyor tornavidayı..seviniyorum. .

Ikisey diyim mi.. iki nokta bir noktalama isareti değil diye status yazan. .listemde olan bir sevdiğim yazar bana mı laf sokmustur..

Üç sey diyim mi dekoltemi kapamamannem açtırdı.. yırtmacımı kapamam..babam açtırdı. .böyle de dekolte aileyiz..
Bi de sır vereyim.. pınar kür de yekta kopan okuyor şu aralar.. ben de..
Kıtap yazıları yeniden yayınlamaya başladı socialclubmagazine.com da ataletle kitap keyfi adi altında ve yeni bir blogda bibliomanyaklar.com da kitap sohbetleri yapacağız cok sevdigim bir grupla. . Ve kitaplikkurdu.blogspot.com desteklerinizi bekler..
Ve imza:ben kitabi yayınlanacak yakında..
katılmak isterseniz.. okuyun selgingb.com da..
Hadi gittim ben..
Banyosever bitki arayacağım. .

7 Ekim 2013 Pazartesi

sor bakalım neden yazıyorum.. canıtın..






tek bir cevabı var..
öyle yorgunum ki yaşadığımı algılamak için yazıyorum bir de aklımın çekmecelerini düzene koymak
için..
çünkü burdan çıkıp araba filan kullanıcam..
yani şartlı refleksten çok..beyin kabucuğuna gereksinimim var..

ctesi günü bir kocaman liste yaptım..çok seviyorum kocaman listeleri..
ne kadar kocaman gönüllü olduğumu bildiriyorlar..ve ama sonra içlerinden bir ya da ikisini yapabiliyorum sadece..
bu de azimsizliğimi gösteriyor..
olsun listen olsun..yapama..

bu sefer listelerimi..
telefona kaydettim..
hazır telefon akıllanmışken..bloggır eklentisi indirdim..bir de akıllı yazı ekledim akılsız bloga.. miss..

sonra..listemdekilerin yapamaya yapamaya..eve döndüm.
.eskiden bir tabir vardı..etnik kökenli vapur derdik..
artık diyemiyoruz..suç zira..işte o vapurlar gibi..bir çok kapı çalarak..
dolanıp eve geldim..kestanem kuzu idi..ve poşetimde.. simitler var idi..

yardımcımla uzuuuun tartışmalar sonucunda
simitleri hangi elektrikli alette arasında ne ile ısıtsak kararını verdik..
ben bu arada öyle yorulmuşum ki..
bu değerli fikir tartışması neticesinde.. çayı ve simitleri beklerken..
açtığım kriminal dizimin arşısında uyuya kalmışım..

anneeee seslenişi ile uyandım..bir alışveriş yolculuğuna eşlik edecekmişim..
beş dakikaymış bi gidip bi gelecekmişiz..
net dört saat sonra döndük..

gerçi benim de kabahatim var..
ben şuraya da baksak mı diyerek biraz uzattım yolu yordamı..a
ma ne yapayım en sevdiğim alışveriş dönemi..
sonbahar ve ilkbahardır..renkler..tarzlar..dokular..
neyi neyle kullanırsak pek havalı oluruz gibi önemsiz..
anlamsız ama hayatı güzelleştiren en azından..
benimkini o an için renklendiren bir çalışmaya katıldık..

dönüşte benim karım....a'ya bir şapka lütfedin..
malum mevsimlerden sonbahar..
bir atkı.renk katmak için değişmez aksesuarım..
yekta kopan'ın bu ay çıkan öykü kitabı "aile çay bahçesi" ile..
notos'un ekm ayı sayısı oldu..vircinya volfuma dosya açmışlar kaçıramazdım..
bir de patine aynalı altın rengi süslemeli resim çerçevesi aldım..
çıtır çekirdeğimle başbaşa bir fotoğrafımız var..
aşk çeşmesi önünde.. onu koymak için pek uygundu..
venedik tarzı aynalı çerçeve..eve döndüğümüzde...
ara verdirildiğim yerden devam ettim gerilim/kriminal..
örgü çay keyfine..zaten bayılmış kalmışım sonrasını bilemedim..
ayılınca bilgisayarın sesini ve kendisini kapatıp..
yatağa geçtim..
;kırmızı kitap'ı okuyorum ..bir kaç sayfa sonra zatenyeniden bayılmışım..

pazar günü..geç uyandım evet..bir kaç telefon görüşmesi.
.bir kaç davet reddi..mutfakta röveşata halleri..görülmelik..
öyle konsantre istiyorum ki pazarları mümkünse..
saime hanım gelse..hbç kapıya dayansa almayacağım içeri..
ama kibarlık var serde..önemli işlerden dem vuruyorum arayanlara..
biraz kahvaltı...
kırkiki numara çay getirdi..benim machu pichu hastam..hani öğretmendi de..
 peruya gidiyordu da..ağrılı bir hastalığa tutulmuştu da..
tam gidemeyecekken düzeltip göndermiştim ya ben onu..işte machu pichudan dönmüş
 hatta yazı..trabzonda evinde geçirmiş.. kaleye giden yolun başındaki evmiş evi..
çayı da kırkiki numara.
.nasıl şık bir kutu o..bayıldım zaten grafik sanat ve ambalajsever bir yapım vardır her zaman..
neyse çayı denedim kahvaltıda..kırkiki değil on numara verdim..

bu aralar hep aynı şeyleri yemekteyim..
tuhaf bir şekilde aşerer gibi hep aynı..
kahvaltı değişmezim tam tahıllı ekmek ve vişne reçeli ile ..zeytinyağında ezilmiş beyaz peynir..
biz buna anneanne peyniri deriz..saime hanım öyle azcık ezerdi beyaz peyniri..
ev yapımı krem peynir..
kayısı.. şeftali ve vişne reçelleri ile çok yakışır..çilekle biraz bayar..

sonra .çekirdek kursa..ben boya fırçalarımı alıp döşemeliği kirlenmiş olan bir vefalı pufu baroklaştırma çalışmasına..nicedir istiyordum..
nette görüp duruyordum..
ikinci el koltukları alıp alıp boyuyorlar..
bizimki birinci el ama engel oluşturmaz diye karar verdim..engeller beynimizde..o da bende yok..
döşeli mobilyanın döşe-sini boyamayı..pek de güzel oluyormuş..
olmasaydı atacaktım pufu öyle de karar vermiştim..
textil "medyum"u.. /ama gaipden haber vermiyor ortamı yumuşatıyor../
karıştırılmış.. akrilik boyayla boyanıyor kumaş..

işte denedim pek güzel oldu gerçekten
ayakları siyah oldu..piyano aracılığıyla evime giren siyah
yavaş yavaş yayılmacı bir tavır ortaya koyuyor..
üzerini gene benim bıktıran bejden boyadım kum beji duvar boyası ile boyadım pufu..
aslında mordur.. yeşildir turuncudur yapasım vardı ama hangisini yapacağıma karar veremeyince..
beje boyadım..başlamışken bir ahşap çerçeveyi siyaha..
iki mukawa kutuyu ve bir ahşap qutuyu da..
siyaha boyadım..fırçalarımı yıkadım..
pencerenin içine yerleştirdim..kurusunlar diye..
pufu da kendi haline bıraktım kurusun diye..
attım kendimi önce duşa sonra sokağa..

soğuktu ama hava..çok kalamadım ortalıkta..kuaföre gittim..
bu yıl kırmızı ve frenç tarzımı değiştirdim..lacivert..
yeşil ve mora takılıyorum..saçta değil bu kez.. ojede..koyu orman yeşili metalik parmaklarım var şu anda..klavyede dolaşan..
sonbaharda..ormanlardaki göletler gibi..yeşil..

döndüm eve..
birden sinirlendim..
yok deli değilim kendi kendime sinirlenmedim..
birileri sinirlendirdi elbet..iki şot attım gevşemek için..gevşedim.
pufun boyası kurumamıştı..ama ayakları kurumuştu bir kat zımparaladım okşar gibi..
o kadar ..fazla bişey yapasım gelmedi..
ikinci katı bu akşam atacaktım ama bilemezdim sabahın köründe başıma gelecekleri..

sonra yine değişmez menümü.. makarna..
üzerine beyaz peynir..üzerine kızgın yağda makarna..yanında bir kadeh kırmızı şarap..oh.. mis..
bu italyanlar bu kadar sosu yapıyorlar..
çünkü beyaz peynirleri yok.. kesin ondan..

evet onu yerken kriminal izledim biraz..
makarna tabağını bıraktım.. şarabı tazeledim ..örgümü de aldım elime..
örgü örebilmek için bişey izlemem gerek..okurken öremiyorum daha o kadar gelişemedim..
o yüzden okurken aklım örgüde..örerken kitapta kalıyor..durumum zor yani..vahim hatta..

bej renklerden birincisini bitirip ikincisine geçtim..
bu akşam bitirmeyi planlıyordum ama..bilmiyordum o zaman başıma gelecekleri..

çekirdeğin gardrobunun içini düzenleyesi var nicedir..
durur durur bişeye takar..kışlık kazaklarını çıkaramıyormuş..
çünkü çekmeceleri yetmiyormuş..nasıl yapsaymışız'ın cevabını asansör askı ile bulduk internetten arayıp..
yine yeniden bir düzenleme ve tadilat dönemini törenle açmış bulunuyoruz..
banyoda bir fransızlaşma..çekirdeğin gardrobunda bir amerikanlaşma söz konusu..
büyük dertlerimiz var ey ülkem kucakla bizi..

tasarlama aşamasını geçince..piggileri de sevip öpünce..süper dedik...
artık kriminal ve örgü saati geldi dedim..ve takıldım iki kadın detektifin peşine..
kayboldum sanalda..

gecenin sonu kırmızı kitap'la geldi..derken..sabah..
olmamışken hala..bir telefonla dikildim ayağa..bir hastamız fenalaşmış..nakledilecek..atladım geldim kliniğe daha ezan okunuyorken..
hastayı naklettik başarı ile..
ama bana sor..saat daha yediyi on filan geçerken..
beni hazır hastanede yakalayan hastalar..kabızlarından ve gazlarından şikayet ettiler..
öyleyiz biz..şikayet edilecek bunca şey varken..
kabızımız ilk derdimizdir.. hastanede dağılmış yatarken bile.

balkona kaçtım acık bir kahve boyu.. ha.vaya bakayı m dedim göremedim havayı
gördüğüm yukarda işte gökdelenler arası koridor.. deliyiz biz bu şehri bu hale getirdik ya günahkarız resmen..

sonrası poliklinik..
ve telefon defterimde yer alan tüm nörozlu tanıdıklarımın beni anımsayıp..muayeneye gelmeleri..birisini muayeneye getirmeleri..bir konuda acilen danışmaya gerek duymaları ile bu saati ettim..
şu anda dışarıda..duran bir trafik.. çığlık atan kornalar..

internetten dolap içi asansörlü askı aparatı satın aldım.. akşam bakıp almamıştım şimdi baktım aldım..
postalarıma baktım..
ve ben artık eve gitmek istiyorum..burda oturduğum her saniye kapım çalınıp anında açılıp..
öyle de bir sevimli huyu var sevgili milletimin..kapıyı neden vurduklarını merak ediyorum bazen..
ani nasılsa cevap beklemiyorlar..gerçi sanki vurmadan direkt açan insanların sayısı da giderek artmakta mı ne.. 
evet dediğim gibi..
kapı çalınıp birisinin akşam kabızı konusunda danışacakları olacaktır diye..
zira benim beynim kabız şu an ve hatta gözkapaklarım tama yakın kapalı..
 eve gitmek istiyorum..
ama yol çıkamıyorum uyuyup kalacağım korkusuna...
o nedenle bunları saçmalıyorum..
özetle..pufu boyadım..
anlatacağım buduarda..kutular çok şeker oldular..anlatacağım buduarda..
hatta demin söylemeyi unuttum hoş şekilli reçek kavanozlarının kapakları da boyandılar..
karatahta boyası ile..onları da anlatacağım.. en azından resimleyeceğim..inadına resimlek sözcğüne özgürlük..belki de fotoğraflarım kim bilebilir.. belki de resimlerim..
örgümden geriye..
 ikibuçuk renk kaldı..bitiyor..kalanlardan ince bir atkı çıkabilir çıkmayabilir..
çok hoş bazı kazaklar gördüm bazı mağazalarda.
.bu sene ben örgü ile okuma arasında..ara ara serpiştirilmiş.. sergidir ..
vernisajdır..aklıma esendir.. canımın çektiğidir..dolanacağım..ama sanırım genelde pek bir yalnız olacağım..zira anında bozuluyor bir an önce niyetlendiğim programlar..
öyle işte bilog ve canıtın ve diğerleri..yine bir dert dökme yazısının sonuna geldik..itidalli müşteki olarak sondandırdık..dertleri yine zevk edindik efenim....


Image Hosted by ImageShack.us


6 Mart 2013 Çarşamba

ahanda sonunda ataletçe yazı.. martılar canıtınlar kadınlar suratlar karikatürler videolar kitaplar ve daha birçok şey hakkında..

bir dostumdan duymuştum..
"s..lacak surata bakmam .. bakılacak olana da s...mam " dermiş annesi..

bence  argo bir söylem olsa da.. 
pek doğru bir ifadedir..
aslen ben aynı fikirdeyim..

saime hanım da derdi.
benzer.. bağrı açık bazı laflar..
pek doğru özlü kısa deyişlerdir bunlar..
aile terbiyesi verirken ağzını şapırdatma..
öksürürken elini ağzının önüne koy..
kapıdan geçerken büyüğüne yol ver gibi diğerlerinin yanında.. 
çarpıcı ve net kurallardır..

cuma günkü tacizden sonra ..
bugün koridorda bir kadın ..
karşıdan geliyor açmış kollarını iki yana..
beden dili.. "gördüğüme sevindim" modunda.. 
salınarak..
geliyor ..
dönüp arkama baktım..
kime gidiyor..??.. yok kimse bir ben bir hemşirem..

yolun ortasında..
bana iki adım kala..
hemşireme bakıp.. sen alınmayacaksın iki dakka izin vereceksin dedi..
birden bana doğru hamle etti..
boynuma sarılıp..
öpmeye kalkınca gerildim az geriye..
öpeyim dedi.. ve sonra..
sen de öp dedi..

kusuruna bakılmaz hastanın dedi..
hastamın kusuruna bakmam dedim ..
benim de bakılmaz dedi..
hastamın kusuruna bakmam.. dedim yine..
sen nerelisin dedi..
inadımdan yalan söyledim..
ben seni demek ondan bu kadar seviyor muşum dedi..
bişey düşünmedim blog inan düşünmedim..
aklından geçenlerin birini bile geçirmedim aklımdan..
o kadar da temizim..
kusura bakmayacaksın dedi..
hastamın kusuruna bakmam dedim..

kar gaya sorarsan..
asla anlamıyorlar..
fiş cümlesi ile konuş..
senin türkçen etrafındaki bir çoğuna fazla geliyor diyor..
fiş cümlesi ile konuşuyorum..
hastamın kusuruna bakmam..

demek böyle oluyor.
tepene silahı dayayım..
sonra öper gönlünü alırım..
sen de öp..
geçti bak..

hah işte tam burda..
şunu eklemek istiyorum..
sonra da bitiriyorum..

kaynak

sonraki konumuz binaural dünya nabız sesi....
 7.83 şeysi.. 
bana pek iyi geliyor ama bazılarında panik duygusu yaratıyormuş..
acaba uzun süredir bu sesi duyamadıklarından..
duyunca korkuyorlar mı ki??..
kısıp sesi dibine kadar..
hatta eş zamanlı bir film izleyerek filan deneyin derim..

ben agata kristinin misis marpılıyla tedavi oldum..
yine yeniden..
bitince de herkül puaroyla devam ettim..
kişiler arasındaki mesafe..
kılıklar..
zerafet..
evler çay fincanları derken.. 
bi baktım pırıl pırıl olmuşum..

kutulara taktım bu ara..
buduarda kutu boyuyorum..
size göstermemiştim ama..
bir kaç defosu vardı.. bir de simsiyah hali gözümü yiyordu okur..
myutıd şeyleri seviyorum ben.. 
çizkeyk mesela tam benim ağız tadım.. 

okuyorum..
her zamanki gibi..
şimdi maeve binchy'deyim.. 
dönüş yolculuğunu okumaktayım..
kapağının güzelliğine vurulduğum..
yazarını eskiden pek beğendiğim..
ilk bölümde atatürkle fikriye havuz başında oynaşırken sohbet ederken.. içimi sıktılar..
bazı şeyler de üzeri tozlu kalmalı diye düşünüyorum..
varsın atatürk de flört etömesin.. hülya avşarlaşmasın be yahu..
kitabı okumama özgürlüğümü kullanıyorum..
tabulaştırıyor muyum..
evet öyle..
ne var??..

maeve'yi çekirdek niyetine okuyorum..
hafif zarif kadrosundan okunacaklara kattım.. hem de kadın öldü..
külliyatı tamamlansın deyu..

esas dün akşam zeynep oralın kadın olmak kitabını 
ve ece temelkuran'ın bütün kadınların aklı karışık adlı kitaplarını karıştırdım.. 
hatta yeniden okudum da diyebiliriz..
zeynep oral tamam da..
ece temelkuranın o kitapta ne farklı bir yazı tarzı varmış.. şaşırdım..
sayfaların üçte biri bilemedin yarısı dolu.. kısa kısa..

en sonunda eklediği yazıyı sevdim..
biraz kişisel gelişim koksa da..
tavsiye olarak uygulayabilirim..
arkama yaslanıp..
çayımı alıp ne harika olduğumu düşünebilirim..
hatta ecenin tavsiyesine gerek yok..
ben bunu zaten sık sık yapmadayım..

dün geceki okumalarda bişey farkettim acıttı..
sekiz martla ilgili olarak kurcalarken guglı.. 
şu vidyoyu bulup..
denilenleri çevirmiştim..
2011 yılının vidyosunda verilen rakamlarla.. 
zeynep oralın.. 
1985de dünya kadın kongresinde bildirilenler olarak verdiği rakamların hala aynı olmasına inanamadım..

parmak hesabıyla.. 26 yıl.
hatta yazıyla yirmi altı yıl.. yirmi 6 yılda..
kadın hala 

dünyanın iş gücünün üçte ikisi olarak sürdürüyor yaşamı..
ve gelirin sadece yüzde onunu alıyor bunun karşılığında..
ve emlakların da sadece yüzde birine sahip..

bu durumda..
ikibin13de bir değişiklik olmuş olmasını ..
düşünemeyiz değil mi..
ne acı..
diyor..
ve herkesi..
mantığa..
bilgiye davet ediyorum bir kez daha..
ha bu arada redırdan sildiğim beyin geliştirme sitesini.. ekledim gene..
ben niye duracakmışım..
olmadı tüm ipek bluzlarımın arkasına..
"yetişemezsen el salla" yazarım nakış nakış..
olur biter..


Image Hosted by ImageShack.us

13 Mart 2012 Salı

robotlar nörozlar.. ve martılar.. ve puantiyeli bavullar.. çizgili de olabilir ve diğerleri....

Bak şimdi blog..
Bi sürü fikir var kafamda kimisi de oldukça muzur..
kimisi daha halim selim..
Kimisi de gitmekle ilgili her zamanki gibi..

Bir bavul görmeyeyim.. hele şu puantiyelileri.. hemen gözümün önünde.. yelkenler kum deniz.. şort üzerine mavi beyaz çizğili bol penye.. ordan buradan sarkan salaşlarından..
Ayakta hafif.. yok gibi sandallar.. koca güneş gözlükleri.. ve beyaz hasır şapka.. oldu olacak ona da bir şifon eşarp dolayalım.. oh.. efil efil..
Ama nerde.. nerde.. akıl fikir kalmadı ki.. dur düzelteyim.. kalıcı olamıyor ki.. tam bir hayal şekillenmeye başlıyor .. buummmmm..
Bi kere bu kar buz gri.. zaten obsesif depresif milletiz.. herkesin ki azdı iyice..
Bu sağlık bakanlığı çevire evire can sıkmaktan.. kimsenin hasta bakası da kalmadı.. bezginler…
Nörolojiye gidiyor millet romatizma tanısıyla çıkıyor..
Sonra o izden yürümeni bekliyor karşına gelen..
Doktorlarla hastalar ne zaman saf oldular..
Aslında göğüs göğüse savaşmak değil de.. elele ekip olmak gereken bu kadar önemli bir konuda..
-ben bir yıldır düşüyorum .. bıdıbıd bıdı.. şuram da ağrıyor..
-peki bu düşmeler nasıl oluyor.. aniden biri arkadan iter gibi mi.. yoksa başınız mı dönüyor..
Cevap… ama ile başlıyor..
Amanın burada yeri yok..
Düşmek kabahat değil de neden düştüğünü araştırmamak kabahat..
Da.. bizim tuhaf durum komedimizde.. vay hastama düşkün mü demek istedin o nasıl akıl fikir derin düşünce sahibi olmaktan düşüyor..
Muayene ediyorsun bir tarafında güçsüzlük var.. hastanızın sol tarafında hafif güçsüzlük var bununla ilgili tetkik yapıldı mı..
Ama ..
Baba.. daha iyi sık elini ..
Ama..
Hay…….neyse..
Bir Amerikalı hastam oldu bu hafta dayak yemiş buradaki sevgilisinden..
Ben elbet ayyycanımmm moduna geçtim aniden ve elimdeki her şeyi seferber ettim.. psiko terapisi.. fizyo terapisi.. atalet terapisi..
Ama kadın cıx dedi.. ben bir detoks yaptırırım düzelirim..
İnnasabirin derdi abim çocukken dili dönmediği için.. işte ondan istiyorum ben..
İşte böyle olunca.. direniş kırıcı olmak.. tanı koymak çok zor..
Ve çok vakit alıyor yalvara yakara bakıyoruz.. hastalara.. bi de unutmayın ben özel kurumdayım..
Bi de dediğimi yapmamak bana karşı temize çıkmak için.. para ödüyolar.. randevular ala ve valalarla.. gelip..
Sonra ne önersem cıxxxx…
Bu geriyor..
Gerer de..
Eh bizim ev zaten hepten gergin..
Mesela geçen İspanyolca kursundan geldim eve gecein onbirinde.. açım kan şekerim yerlerde.. üşümüşüm ve başım ağrıyor.. hemen daha paltom üzerimde iken soktum mikrodalgaya yemeğimi..
Babası kızı da ohhh battaniye altında film izliyolar…
Çekirdek dedi ki.. bana çukulata getirdin mi..
Yoo dedim neden ki.. bir fırladı.. ben o kadar mesaj attım da.. bıdı da topuklarını yere vura vura odasına gitti bir afra.. geri geldi bir tafra.. dolapları karıştırıyor güm pat kapatıyor kapakları.. alıvereceksin saçlarını dolayıvereceksin gibi fanteziler kuruyorum..
Hadi dedi babası gidelim alalım kızım.. benzinciden.. baktım pek sivil ben hala mantolu (ve hala aç) işte şu koca çenem neden durmazsa.. e ben giyiniğim kızım hadi gidelim dedim..
Aldım kumandayı.. arabanınkini.. bastıp bıgıdık dedi.. aynı anda çekirden bindi arka koltuğa yerleşti..
Ben de bindim şöför koltuğuna ama arabadan ses geliyor.. bık …. Bık.. anahtarı soktum.. çalışmadı.. ay alarm açık.. bas düğmeye.. bıgıdık.. sonra bık… bık.. deliricem.. alarm iptal düğmesi var gizli biyerde.. bas.. anahtarı sok çevir.. bıgıdık bık ..
Babası geldi.. senin elektriğinden oluyo bu.. dedi..
Hahay dedim varsa öyle bir yeteneğim hemen geliştirmeye başlayayım ben bunu… süper güç.. yaşasın..
Onbeş dakika uğraştılar bu arada ben hala mantomla mikrodalgadan çıkmış ve soğumuş olan yemeğimi ayakta kaşıklıyorum mutfak camından izlerken.. ve çekirdek arka koltukta oturmaya devam ediyor.. hiç sesini çıkarmadan..
Yedek anahtar dediler.. yemeğimi bıraktım.. hala mantomla yedeği buldum çalışmadı..
Neyse sonunda bir şekilde.. Oldu araba.. bindim.. ikibuçuk dakika uzaktaki petrolcüye gittik.. aldık çukulatasını..
Döndük eve..
Gerçi.. uyarı konuşmamı sığdırdım ama dönüş ikibuçuk dakikasına..
Gergin derken işte bu gibi durumları diyorum..
Bahar ayları çekirdek .. tam çitlenecek kıvamda.. ama..
Kıyamazsın.. bir 21lik var.. ruh eşi o da uçuşlarda bu ara.. bu hafta iki kez evine gitmem gerekti..
Ruhuma iyi geldi.. puanlı bavulu alsam da gelsem mi dedim.
. yok dedi..
-Sevgili bulucam o zaman.. Dedim..
Hiç durma.. dedi..

minicik bir mutfak robotu aldım ona.. mutfağa meraklı dedesi gibi..
parçalıyor dilimliyor.. ve de rendeliyor.. hem de rendelediğini bi de dışarı da veriyor.. o da alışveriş yapmıştı.. tek bir pırasa almış.. onu da boylu boyunca.. buzdolabının kapağına dikleme yerleştirmiş.. =).. pırasayla bir yemek tarifi vereyim dedim.. ver dedi.. yaz dedim gugla atalet.blogspotnoktakom.. hani bir kişilik yemek tarifi vardı mozzarellalı filan..
bi baktım bizimki yazıyı okuyor.. çekirdek kim dedi.. e bizim çekirdek dedim.. ben kimim dedi.. 21lik dedim.. =P.. onun evde pisi teveye bağlı zaten teve pisi ekranı görevi görüyor.. başka ekran yok.. teve kablolu yayın filan da yok.. dev ekranda benim blog güzel görünüyormuş..=) ben deftere yemeğin tarifini not ediyorum..
o da okurmuş meğer.. ben tarif göremedim dedi.. =D..
yeni nesil.. kaç okurun var dedi.. bilmem dedim.. reklam alalım dedi.. salla dedim..
dün gece.. telefon etti.. pırasa doğramış robotta.. onu eklemiş bunu kıymış.. memnunmuş.. hayatının en iyi yemeğini yapmış.. tarifini vereyim dedi hınzır.. yap da yiyeyim dedim sevindi pek..

yaz dedim.. unutursun yoksa.. yazarım dedi.. ki eminim yazmadı.. =)..
çok şeyler yapasım var..
ona bir yemek kitabı hazırlayasım var..
tamam ya çekirdeğe de..
sonra.. bir albüm hazırlayasım var... tamam çekirdeğe de..

Şimdi bu yazı.. için pisiye girdiğimde.. ne notpadi be wordpedi açamadım iyi mi açıla açıla bu word açıldı o da her yere bir büyük harf ekliyor..
Yani bu bile sinir törpüleyici..
Bahar gelsin artık.. yaz alınmasın üstüne..
Nörozlar obsesyonlar.. çekilsin kenara..
Fotoğraf makinesinin şarj kablosu neredeyse çıksın ortaya..
Fena halde yola gidesim var.. anlatmış mıydım..
Hani şort.. sandalet.. omuzu kayıvermiş.. dekolteyi açıvermiş denizci penyesi.. lavantalar.. kum deniz.. şarap filan..
Demiş miydim……..
Ha aklıma gelmişken bir de İspanyol hastam oldu bugün.. pek aklı başında idi bin kere grazias muchos dedi.. ben de bin kere de nada dedim =).. sevdim İspanyolları kolay anlaşılıyor kendileriyle.. Amerikalılardan iyi en azından hasta olarak.. detoks filan istemedi..
Ve son olarak.. isabel.. yazıyo musun anacım hazırlanıyorum son hızla…


Image Hosted by ImageShack.us

30 Ocak 2012 Pazartesi

özelleştirebilir çok güzel şablonlar yerleştirebilir kişiselleştirebilirsiniz... ve martılar ve diğerleri..

yediyüz elliyi sevmedim..
ordan anladım ben yazar filan değilim..
ben ölümünden sonra "anı defterlerinde.. günlüklerinde.. ne de hoş notlar varmış" diye romanlarda filmlerde sözü edilenlerdenim..

içimde bir kırmızı elbiseli kadın öyküsü var.. başka iki üç kadının ki ile birlikte..
gönlümün kapısı o aralar açık ya da aralık kalmış da..
iyi dinleyip kaydetmişim..
eh burada da anlattığıma göre..pek içimde kaldı da sayılmaz..

dün bir film izledim
benim aşk pastam
diye çevrilmiş..
filmin adını bilsem izlemeyebilirdim.. sonradan baktım..
zaten beşinci dakikasında filan yakaladım filmi..
ıslak kaldırımlarda sanki siyah beyaz film gibi görünen bir sahnede.. pencerede flört eden.. ön sevişen bir çift kaldırımda bir yalnız kadın..
onları izlemede..
söylenenler ilgimi çekti de daldım kaldım..

"bazen konuşulamaz.."
ya da "bazı insanlar konuşamaz" ya da "bazen açıklama yapmak bir işe yaramaz" gibi bir şey diyordu film sesi..
"bazen sadece gidilir.. "
eh kaldım tabii ben de filmin karşısında..

sonra giden kadının attığı kartpostallara yazdıkları..
ve iç içe bir yol filmine döndü..

ama bir "evde kaldım ve sıkıldım ve dedikodu etcem tutmayın" telefonu kumarhane önünde iki kadın sohbet ederken yakaladı beni.. ve en sonda.. el sallıyolardı birbirlerine iki arabadan.. orda yine yakaladım.. ama sonra da çekirdek sandviç filan derken baktım .. filmin başındaki adamla beraber bizim kız..
gene bıdı bıdı bişeyler diyolar.. kaçırdım anlayacağınız.. yeniden izleyeceğim..

izlediğim sırada.. izleyebildiğim kadar..
hoşuma giden çağırışım yaptıran şeyler oldu..

şimdi bunları dürüst dürüst anlatacağıma..
akşam okuduğum ve iki kahve fincanının birbiri ile kurduğu diyaloğa bayıldığım öykü ile başlayan öykü kitabından zihnimde titreşenleri..
alsam.. ve kendi cümlelerimin içinde hemhal etsem.. evet var böyle bir sözcük..
ve ne kadar anlamlı..
hemhal etsem işte.. kimse de anlamaz..
az ondan az bundan az da.. ya da çok da benden.. al sana öykü müdür deneme midir.. süper bi yazı..

ama ben.. başlangıçlardan çok hazırlıkları sevenlerden..
hatta başlayamama hastalığından muzdarip / ızdırap çeken / biri olduğumdan..
kim bilir bunun da arkasında bir mükemmeliyetçilik.. ya da.. korkaklık durumu mu vardır..
öykü yazacağıma.. not aldım.. ve bunları bloğa yazıyorum gene..
neden mi..
çünkü arasında bir yemek tarifi bir şarkı sözü bir sinema bileti olan ve aralarına da bu tür yazıları serpiştireceğim.. bir deftere yazsaydım.. hani ilerde çok ilerde kızımın oğlumun eline alıp .. beni anıp da karıştıracağı bir deftere..
yapacağım diye inandığım şeylerden birini yapmış gerçekleştirmiş olurdum..
oysa ben yapmayışların insanıyım..
burası da yapmadıklarımın.. defterine döndü..

var öyle bir defterim.. kuyruğumun kapı arasında kısık olduğu benim de tık nefes.. ince çığlıklı olduğum dönemde.. maden ruhum kısıldı.. ben bedeni gezdireyim diye yollara düştüğümde .. üç ayda doldurduğum bir yıllık acendam var.. onu da kimseye vermem.. göstermem.. yadigar bırakmam..

dahiliyecim diyor ki.. sen daldan dala gezip duruyorsun konuşurken..
ben de diyorum ki.. olsun ama aynı ağaçta duruyorum..en azından ..
bak mesela bu ağaç da öykü yazmak blog yazmak anı defteri yazmak ağacıdır..

filme döneyim..
bunlar da not olsun burda dursun..
filmde bir alkolik vardı..
cebinde iki avuç beyaz fiş taşıyan.. beyaz fiş alkolü bırakmaya karar verip katıldığın ilk toplantıda veriliyormuş..
her yeniden katıldığında yeniden veriliyormuş..
"ben beyaz fişler kralıyım" dedi adam.. not aldım.. hemen.. çok sevdim..
ordan başlangıçları başlayamayanları çağırdı..

sonra..
öldüğünüz zaman bıraktığınız.. anılardır..
ve kağıt üzerine karalanmış bir kaç not..
eh bu da çağırdı.. aşikar değil mi bağlantı.. hatta sonuna.. ya da blog şifreniz diye ekleyebilirim..
-neden mektup yazıyorsun telefon etsene..
-bazı şeyler kağıt üzerinde daha iyi..

çok belli değil mi neden hoşuma gittiği..

bir de üçleme var..
anahtarlarını atmazsan.. o kapılar hiç kapanmaz..
bazen de o kapılar hiç açılamaz..
ve bazen de o kapılar açılsa bile o insanları bulamazsın..


bu çok anlamlı cümle dizisinde.. her ne kadar havalı olsa da..
bir bilindiklik yok mu ??.. ama gene de her yazılıp çizildiğinde bu anlamda bir cümle güzel olmuyor mu.. insan kızı bu kadar mı zayıf hafızalı da.. hep hatırlatılması gerekiyor..
"gidip de dönmemek var.. dönüp de bulmamak var"ı..

bir de şu kendi yaşamları içinde kalma lüksünde olan insanlar var hani..
bir yerde karşılaşıp aşık olan.. tutkulu aşktır söz ettiğim..
ve kendini yaşamını.. işini.. sorumluluklarını.. dostlarını.. dünyayı.. her bir olanı bitesi.. sallayıp kendini.. o aşkın hormonuna serotoninine adayan ve bu yüzden.. gözü başka herşeye kör olanlar..
ve öyle kör ki.. görmediği.. görmek istemediği için kendini adayacak başka şey..sonunda kendini o karşılaşma noktasında öldürenler var..

ne adanmış yaşam mı denecek buna..
ne salaklık mı..
ne boş.. insan mı diyeceğiz..
ha ne diyeceğiz..
ben sadece sinirleniyorum..
neden nasıl böyle bir lükse sahip olabiliyorlar diye..

çok güzeldi filmde dinlediğim müzikler.. çok yakışmıştı diyalogların arkasına.. ıslak parke taşlı yol görüntülerine.. o şehirden diğerine geçişlere..

ben caz sevmem ama.. merakımı çekti şarkının ezik ezik söylenişi.. aradım buldum.. o da burda dursun..

********
biraz şefkat göster..
bıkkın olabilir..
genç kızlar.. bıkkın olabilirler..o eski mini elbisesinin içinde..
bıkkın olabilir..
ona biraz şefkat göster..
bekliyor..
biliyorum bekliyor.. umuyor.. hiç sahip olmadığın şeyi..
umuyor..
ama o orada beklerken biraz şefkat göster.. tüm yapman gereken bu..
duygusal gelebilir..
ama onun da yasları var..
biraz şefkat dayanmasını kolaylaştırır..
ve pişman olmaz..
ve genç kızlar unutmaz.. asla..
sevgi onların tüm mutluluğudur..
tek yapman gereken
biraz şefkat göstermeyi denemek..


********
editlemem gerek.. filmi izlerken sürekli avrupa filmi gibi.. avrupalı kız gibi.. diye düşündüğümden ..
sonunda jeneriğe dikkat ettim kim ki bu diye..
yönetmen hong kong'luymuş.. hatta şurda ilginç bi yazı var.. bu filmin gerçek adı olan.. " yaban mersini gecelerim" filmin promosyonu için.. "yaban mersini otobüsü ile rüyaları kovalamak" diye bir faaliyet başlatılmış.."yaban mersini rüya otobüsü" adı rüya gibi zaten..
aidse yardım kampanyasıymış da aynı zamanda.. ilginç buldum..
sanırım murakame okuya okuya.. bu filmde de avrupa sineması tadı buldum.. murakamede de var zira biraz.. fantastik de olsa.. bir avrupa sineması tadı..

Image Hosted by ImageShack.us

21 Ocak 2012 Cumartesi

saçlar sahneler roller bloglar.. martılar ve diğerleri

voyage out 15 on 365 Project

"Yenidil"in bütün amacının düşünce alanını kısıtlamak olduğunu görmüyor musun? Sonunda düşünce suçunu kelimenin tam anlamıyla imkansız kılacağız, çünkü düşünce suçunu ifade edecek kelime kalmayacak. İhtiyaç duyulabilecek her kavram; anlamı sabitçe tanımlanmış, ikincil anlamları silinmiş tek bir kelimeyle ifade edilecek. Kelimeler her yıl azaldıkça azalacak.Ve bilinç düzeyi her zaman daha küçük olacak." George Orwell 1984



ben zaten dil adamıyım.. kadınıyım..insanıyım..
çok eski devirlerde yaşasam..
kesin akşamları geceliğimi giyer..
saçlarımı yüz kere fırçalar ve sonra mum ışığında..
parkenin altına duvarın dibine sakladığım defterimi çıkarıp..
tüy kalemimle yazardım..
o gün benim üzerimden nasıl akıp gitti diye..

eser değil..
egoistçe.. bencilce.. narsisistçe..
kendi fikrimi severek yazardım..
duygumu severek..
bunu da kimseyle tartışmak zorunda kalmazdım..
ki bu da benim gelişmemi biraz etkilerdi tabi..
o yüzden blog daha iyi birşey..
gün aktığı gibi kalmıyor aklında bazen biri bir yorum yapıyor..
gününe farklı bir anlam katıyor..

ama gün boyu..
sardunya yapraklarından allığım..
düzgünüm.. bir sürü ekten oluşan kocaman saçlarımla ipekli fırfırlı dekolteli elbiselerimle..
insanlarla konuşup..
kaynaşabilirdim..
flört edip gönül alıp gönül çelebilirdim..
yaşamın bize ağladığı sahneyi severdim.. severim..
kaynaşırım.. ederim.. çelerim..

ama akşam odama çekilip orda sessizlikte.. günün değerlendirmesini yazarım..

dım yani..

karakterim bu..
can çıkar huy çıkmaz..
beslenmem için ortalıkta kırıtıp sırıtmam..
sindirmem için yalnız kalmam yazmam okumam..
olmak için de her ikisine gerek duyarım..

hala anlayamadığım öyle çok şey var ki..
öyle çok neden diye sormak istediğim var ki..

neden o yapıyor da bu yapamıyor..
ya da neden o öyle davranmayı seçiyor da.. bu seçmiyor..
psikoloji tarih ve sosyoloji ve edebiyatı bunca sevmem de bundan ..
çok kırıtıp sırıtmadan hazır bilgiyi aktarıyorlar bana..
ama insan oğlu derin kuyu..
bir nedeni çözünce bir başkası çıkıyor ortaya..

uzun uzun yazmaya gerek yok..ya da var..
ruhu böyle olan bir kadının..
bu gündüz güzeli.. gece filozofunun..
hareketlerinde belli bir ketumluk da olmalı..
sahne insanı olabilirim..
beğeni alkış sevebilirim..
ama bir çok önemli ayrıntı var..

sahnede olduğumu bilirim..
yani bunlar hep repliktir.. hep roldür..
bugün leyla olurum yarın makbet..
ve gelen tepkilerin de ..
aynı o tiyatro günü tiradı gibi olduğunu bilirim..
oyun biter..
alkışlar durur..
replikler perdelere tavanlara kaçışır..
ve oyuncu yalnız kalır..

zaten oyun aslında senin yalnızlığını güzelleştirmek amacını taşır..
hiç kandırmam kendimi..
beni seviyolar bana bayılıyolar ben harikayım.. demem..
yaptığımı beğendiklerini bilirim..
beni değil..

mütevazi olma gerçek sanırlar diyor kimileri..
doğrudur..
ama mütevazi olan da.. sahnedeki ben..
gece oturup yazanı gece düşüneni.. sadece kendine karşı mütevazi.. öğrenebilme isteği ve içgüdüsü böyle birşey..
ben oldum demek.. ben öldüm demek benim için..

ben ergenken..
düzenli hafta sonu konserlerine giderdim..
ve opera ve operetlere..
bir kez..
azra gün ve aydın günün oynadığı bir operette.
selam verirken oyuncuların azra gün ile baş roldeki tenorun birbirlerine birşeyler söyleyip kıkırdadıklarını görmüştüm..
orda olmak istemiştim..
onlarla dekorun arkasında olmak..oyunun dışında gerçeğin içindeki hayatı ilk farkedişim bu olabilir..

sahne aşkı değildi bu orda olma arzusu..
dışlanmış olduğunu farketmekti..
dışardasın demişlerdi bana kendi aralarında konuşurken..

yıllar sonra..
üniversitede okurken..
bir arkadaşımla konserdeyiz..
maestro da şu yakışıklı gürer aykaldı..
arkadaşım isterse gürer aykalı baştan çıkarabileceğini söylemişti..
hoş ama güzel olmayan da bir kızdı üstelik..
nasıl yani demiştim.. bir de maestro dediğin sahnede hep seyirciye arkası dönük duruyor..
komik ve genç bir plan anlatmıştı..
her konsere gidermiş de.. aynı giysiyi giyip aynı koltuğa otururmuş da.. ıdıbıdı..
hiç inanmamıştım.. sen dışardasın demiştim..
o zaman gittiği yerleri öğrenip hep karşısına çıkacağından dem vurdu..
yine de olabilir gelmemişti bana..
o oradaydı.. yukarda.. hem sahnede ve hem de arkası dönük..
bize sadece bir böbürlenme anında ..kutlayabilmemiz için dönüyordu yüzünü..

ben inanmamıştım..
o da hiç denemedi sanırım..

ama işte ortada ve gösterişli olanın bir cazibesi oluyor..
benim olsun.. istetiyor..ben tanıyayım ben bileyim..
.. bu da tuhaf sonuçlara ulaşıyor..

bazen senin oluyor gerçekten..
ve aaaa bu da öylesine biriymiş.. diyorsun.. aşağılıyorsun..
bazen de elde etmek için gösterdiğin çabadan dolayı elde ettiğine kızıp habire yargılıyorsun..
ve en sık da.. ille de.. onu hırpalamak istiyorsun..
olduğu kişi olduğu için hırpalamak..

demem o ki..
seyredilmek güzeldir..
izlenmek..
bakalım ne yapacak diyecek yazacak da.. hayatımı güzelleştirecek.. kapı pencere açacak..
hiç farketmediğim bir.. güzelliğe sefalete.. ilginçliğe haksızlığa dikkatimi yöneltecek..diye merak edilmek.. güzeldir..
motive eder..
etrafa daha dikkatli bakarsın..
gördüklerini özümsemeye çalışırsın..
aktarabilecek hale getirmeye..

ama akşam saatleri güzeldir..
kendine kaldığın zamanlar güzeldir..
görüp anlatmak için..
bakıp görebilmek gerekir ..
bunun için de içine dönmen..

bütün bu yazı bir gereksiz..
bir anlamsız..

demem o ki.. ben kelimelerin adamıyım..
beğemelerin..
ucuz diyaloğların..
çekişme ve paylaşma kavgalarının .. uzağında kalmalıyım..
saçlarımı yüz kere fırçalayıp.. geceliğimle..
bloğumu yazmalıyım ..



Image Hosted by ImageShack.us

24 Kasım 2011 Perşembe

trüf.. mari antuanet.. kapital p.. koyunlar kitaplar ve diğerleri...

hareketli geçti ..
birkaç gün..
pazar.. bir düğün..
maç nedeniyle kitlenen yollar..
geç kalış.. ancak boy gösteriş..
gene kilitli yollardan eve dönüş..

toplamda beş saatimi yedi..
pazarı tüketti..

farah diba topuzu yapmıştı düğün sahibi arkadaşım..
şimdilerde farah dibayı bilen kaç kişi kaldı..

sonra bir dostumun geçmiş doğum günüsü kutlaması..
nişantaşında..

dostum hekim..
eski okurlar anımsan..
bir sabah yedi bilmem kaçta.. tam döpiyes.. tam tayör.. kapıma dayanıp da..
fon karton bişi isteyen arkadaşım..
velilikten profesör de olunsa kurtulanamayacağını beyan ettiğim..

ve bir nedenle..
tadını çıkarmaya pek yatkın olduğu halde yaşamın..
hep yükünü taşıyanlardan..

yemek yedik birlikte..

onun biraz işi vardı..
ben biraz erken gittim..
yürüdüm bu kez de milli maç nedeniyle bomboş olan kaldırımlarında..
nişantaşının..

geçenlerde mudoda dikkatimi çekmişti..
mağaza içi ve vitrinde eski ciltli kitaplarla dekor yapılmış olması..
o bej sarı yapraklar.. kiminin içinde notlar.. pastel ciltli kapaklar..
eskicilerden toplamışlar..
bazıları sözlük bazıları dilbilgisi kitabı.. yabancı liselerin bazıları roman..
şarjım yoktu da çekirdeğe benim için çeker misin fotoğrafı demiştim..
çekirdek kazaklara.. taytlara.. bense kitaplara takılıp kalmıştık..
unutmuş gitmişim.. fotoğrafı..



işte salı başka bir mağazanın vitrininde kitaplar kitaplıklar görünce..
yürüdüm oraya doğru..
fotoğraflamak için..
uzun zamandır istediğim..
yapılacaklar listesine eklediğim..
ben isteyeli on yıl olmuşken..
şimdilerde pek moda olan..
dekoratif büyük harfler gördüm..
aha.. A da var..
hemen daldım içeri dekor mudur.. satılık mıdır diye..
satılıkmış..
ama benim harfim yok..
dedim vitrinde var.. kapital A =P.. ben onu istiyorum.. aldım çıktım..






herşey kitaplığım için.. =D..

okuma yazması bunca düşük.. okuyanı onca az bir memlekette olduğumu unutacak kadar kitap dekoru yapılmasına şaşırdım..

yürüdüm..
çekirdeğe bir minik armağan buldum..
koyun topluyor o..
koyunlu yumurtalıkları çok güzel p.bahçenin.. anaç yumurtalıklar diye adlandırmışlar..
çekirdek yumurta yemez..
pirsing küpe yüzük kabı yapar diye düşündüm.. =)

döndüm..
sola..
geçen gün.. feys sayfamda farkedenler bilir..
hep lalemin yüzünden =)..
menekşe şekerlerini anımsadım..
çocukluğumda yerdik.. ama bizim okulun yılbaşı şeysi.. miydi..
yoksa.. başka biryerlerden mi onu bilemeyeceğim kadar.. silik..
bakiim hala yapılıyor mu dedim..

meğer bu menekşe şekeri/ morumsu toz şeker biçimi.... ve şekerlemeleri.. menekşe rengi çiçek şekilli benim hafızamdakiler .. toulouse bölgesine hasmış..
toulouse dan bir mektup arkadaşım vardı.. angele.. keyifle yazı hatalarını bulurdum.. altını çizerdim.. =D..

işte o şekerlerden satılıyormuş halen.. hem de nette buldum..
ama başka bişey daha buldum..
bir butik çukulatacı..
ve tasarım çukulataları..
menekşeli çukulata yapıyorlarmış..truf daha doğrusu..
yeri de nişantaşında hem..
işte sola döndüm.. oraya yollandım..
menekşeli trüf.. aldım.. nette bitterdi üzerinin kaplaması.. beyaz çukulata kaplıydı bulduklarım..
üzerlerinde menekşe şekerlemesi vardı nette..
burdakilerin üzerinde menekşeli toz şeker..
bunlar beni durdurmadı elbet..

yaşama keyif gagalamak benim görevim..
aldım şekerlerimi..
geldim restorana..
fransızca..
" su lö siyel dö pariiiii" çalıyordu ..
gece neşeli geçsin diye şiraz istedim..
arkadaşım bana katılana kadar..
açtım grek defterimi yazmaya başladım..
bir önceki deftere ortasından başlamıştım.. bu da sondan başlasın bakalım..
diye..

ve not düştüm salı akşamı..
"fanusumda mutluyum"...

öğretim görevlisi doktorlar grev yaptılar..
onlar da.. doktorların eliti..

devlet hastaneleri.. sigorta hastaneleri..
özel hastanelerdeki sorunlardan cübbeleriyle korunuyorlardı.. bugüne kadar..
şimdi öğretim kurumları da.. talana uğramakta.. biline..
vatandaş sağlık hizmeti peşinde..
bağırış çağırış..
ama ulaşacağı sonuç vahim olacak biline..
grev denmiyor bu direnme günlerine gÖrev deniyor..

bir önceki gün de..
basın açıklamaları vardı..
basından da tepki gelmiş biraz..

ama yetersiz dedi.. hem açıklanan sorunlar.. hem gelen ses..
onları anlattı arkadaşım..
dedim ki..
yalnız bıraktığınız kadar yalnızsınız bilin..
bizler anlatırken.. " aa bizde hiç böyle şeyler olmuyor" bakışıyla onaylamaz anlamaz dinlediğiniz günlerden kırgın size meslektaşlarınız..
doktor olmayanın anlaması zor bir durum bu..
türkçeye gelmiyor işte.. can derdine düşenle..
şifa vermek demeyeceğim.. canın derdi ne önce onu anlaması gerekenin..derdi..
ama ne zaman doktorluğun sorunları ile ilgili bir şey desem.. o onaylamayan.. ama beni sevdikleri için de susturmayan bakışı görürüm herkesin gözünde..
yok yakınmıyorum..
ben erken uyandım..
erken içselleştirdim..
tek derdim..
etik.. doğru.. tıbbı yapmak oldu sonrasında..
kimseyle ne konuştum ne dertleştim..sustum..
dertleşenin de boşa uğraştığını bilerek..

doktor olmayana anlatmadığım gibi..
bu akademisyen arkadaşlara da anlatmadım..
ama şimdi.. meslektaşlarımız.. basına.. bize.. herkese heryere anlatma derdindeler..

"kimse anlamayacak dedim.. kimse..
çünkü devir.. biri gider diğeri gelir.. hatta daha iyi olur.. gelen daha ucuza gelir.. ve ayrıca devir..
bende yok.. o zaman onda da olmasın.. farkı azaltalım toplumda..
ama beni arttırarak değil..
onları azaltarak..
bu ruh halidir.. geriye geriye düşmemiz.. saime hanımın cemal beyin zamanından..

baştan.. bölünmeyeceksin.. bugün sana yarın bana bile değil..
sana yapılan bana da yapılmıştır diye bakmayınca..
parmağının ucuyla tutuca..
topyekün görürsün zararı top yekün..

arkadaşım gene " katılmıyorum.. ama seni sevdiğim için.. cevap da vermiyorum ".. bakışı yaptı bana..

salla dedik sonra..
daha keyifli daha çapkın daha hoş konulara geçtik..
ama ortalıkta bir sürmeli gözlü bir güzel bakışlı yoktu..

bakındıysak da..
göremedik..

kahvelerimizi içerken..
"jö nö vö pa travaye" diyordu edit piaf.. ben de birer mariantuanet menekşeli trüfü ekledim kahvelerin yanına..



bu ne bu..
karışık yazı.. atalet.. ne başı var ne sonu.. ne amacı ne erimi serimi..

pese..
ertesi gün..
kitap dekorlu mağazalrın toplumumuza uymamasındaki ironiden söz ederken..
tam da bizim toplum aslında dedi dostum..
kitap bizim toplumda dekordur..
koltukların rengine uyan ciltli kitapları dizerler raflara..
bu köşe boş kaldı der eskiciden ciltlisinden birkaç kilo kitap alırlar..
ya kitapsızdır bizim evler..
ya da okunmamış kitaplarla doludur..
dedi..

yıktı..
"acaba benden gizli okuyanların sayısı filan mı arttı ki.. " sevincimsimi..
geçti..

Image Hosted by ImageShack.us

18 Ekim 2011 Salı

dı ilişki

geçen hafta yattı hastam.. yaşlı bir xy..
beyin kanamasına bağlı felci var..
düşme sonrası olmuş .. çok kötü değil durumu.. çabuk toparlayacak..
.
muayene için odasına girdiğimde..hastaya ne sorsam..
karısı cevap veriyordu.. oysa muayenenin bir parçası da hastanın anlama ve anlatma becerisi..
ben de..
kendisi anlatırsa daha iyi olur dedim..
eksik kalırsa.. siz tamamlarsınız olmaz mı.. dedim..
anlatmaz.. dedi..
hiç anlatmadı ki.. zaten kura kura oldu böyle.. asabiydi ses tonu..
hastamın da suratı bir ekşidi bu söz üzerine..

bir iki gün sonra..
odalarına girdiğimde.. hastam tekerlekli sandalyede eşi koltukta.. dizdize oturuyorlardı ve
üstelik elele..
nasıl huzurlu..
ne güzelsiniz dedi..
ee dedi.. biz otuzbişi senedir böyle beraber..
hastamın yüzü ekşiydi hala..

*****
bu da başka hastam..
yattığı günden beri güldürüyor beni..
onunki de damar tıkanmasına bağlı felç ..
benim adım temel dedi ilk gün..
ben kendimi tanıtınca..
ama safinaz yok dedi sonra..
o anda kapı açılınca anladık..
işte safinaz da geldi dedi.. karısının adı da buymuş..

bugün..
nasılsınız dedim..
kelim başım üşüyor dedi..
eşi de çok güzel örgü örüyor..
elinde görmüştüm köpük gibi bişey örüyordu.. toruna kazakmış..
eh dedim hanım o kadar güzel örüyor da.. sana bir takke örmüyor mu..
örmüyor dedi..
safinaz itiraz etti..
aaa hacı neden öyle söylüyorsun kaç tane tacın var dedi..
kalktı ve komodinin çekmecesini karıştırmaya başladı bir yandan da..
hayır gerçek sanacaklar..
ördüm örmez miyim.. kızı da örer..
bi dolap tacı var dedi..
ve elinde bir namaz takkesiyle doğruldu..
taktı başına.. okşadı yanaklarını..
biz de böyle değildik dedi hastam yakışıklıydık.. kıvırcık saçlarımız vardı..
hanım da zaten koştu beni kaçırmasın diye..

şimdi bu noktada..
kocalar bunu söyleyince..karıları genellikle bir "bak şimdi" bakışıyla terslenirler hafiften.. aşktan ölse.. koşa koşa gitse de gitmese de hep böyle üçüncü kişilerin önünde bunun dile getirilmesinden bir rahatsızlık gösterirler..
ama bizim safinaz hanım..
"koştum.. koşmaz mıyım.. hacımı kaçırmayım diye koştum.. " dedi..
kıvırcık saçları vardı böyle dedi..
biz..yani ben.. ve üç hemşire.. bakıyoruz sessiz..
o arada safinaz hanım..
habire orasını okşuyor.. burasını düzeltiyor.. "eli üstünde" tabirinin ayakta gezen hali..
şanslısın dedim temel bey.. hanımlar bakar da senin hanım çok sevgiyle bakıyor çok sevecen bakıyor sana..
safinaz hanım eğildi ..
saçının kıvırcığına.. uclaşrının akına.. dedi..
tamam bana bu kadarı yetti dedim..
daha fazlası beni bozar..
dedim evet..
zaten ondan severler ben ukala ters doktoru..
bu kadar romantizm benim sınırlarımı zorlar..
ve dönüp çıktım odadan.. gülerek..
ve peşimde üç hemşire ile..

***
sonra serdar turgutun şu yazısını kesip getirmiş biri..

geçen sene.. bu blogda.. erkeğin geleceği.. kanape televizyon ev olacak.. kadın yüksek topuklarının üzerinde elinde iş çantası üstünde kariyer kıyafetleri ile yükselen değerleri temsil edecek..
politikacılar da kadın olacak..
dayanışma haberleşme meraklısı kadınlar yönetime geçince..
asayiş daha berkemal olacak diyor sosyal trendçiler diye bir yazı eklenmişti..
kadına dair iyi şeyleri eklemeyi seven biri olarak keyifle bildirmiştim bunu..

işte bu yazı da biraz buna değiniyor..
biraz da başka şeylere..

yazıda beni etkileyen iki cümle var..
kadınlar " aşağı" doğru evlenmek istemiyor.. cümlesi birinci..
kadınların sosyal statüde yükselmek için değil evlenmek birbiri üzerine evlediği ev kurduğu bişey kurmadan verdiği yeni yaşam biçimini çağırıştırdı bana..
ters bağlantıları severim..
iki karım var..
haha bende üç tane var..
beyanatları yapan erkekler..
açık oturumlarda bunları konuşan.. " iki kadın da izin veriyorsa olabilir tabii" diyen kadınlar..
geldi aklıma..

yazının ikinci bölümünde..
"peki ama bütün bunlar bizi ilgilendirir mi" diyorlar bana demiş s.turgut..
sonra da ilgilendirir demiş..
çünkü abededeki " her dönüşüm her yenilik.. popüler kültür araçları ile dergiler haberler filmler.. aracılığı ile dünyaya yayılır..ben özellikle ülkemizde bu dönüşümün olacağını hissediyorum.. çünkü kadınlarımız bizden daha atılımcı .. daha ileri gidecek potansiyeli var..ilişkileri tamamen onların belirleyeceği kuralların kadınlar tarafından konulacağı günler uzak değil.. demiş..
"erkek ister dirensin ister vahşete başvurup çırpınsın.. kaçınılmaz süreç durmayacak.. 21. yüzyılda.. kadının karşısında ikinci sınıf olacak .. ve bu gerekiyor demiş..
bu önemli.. bunu hatta çabuklaştırmalıyız demiş..
bu durumdan mutlu olacak erkekler de var.. çünkü kadının güçlü ve daha mutlu olduğu bir dünya her bakımdan güzeldir.. anlamlıdır demiş..ülkemizde kadın döven ve öldüren erkekler var olabilir.. çünkü biz barbar dönemini yaşayan bir ülkeyiz demiş..
heryerde böyle erkekler var.. ama onlar engelleyemeyecek demiş..
***
bu anlattığım üç şey..
bir de karikatür..



bunu yer aldığı feysbuk profilinde bu resme yapılan yorumları..
ve daha beş benzemez şeyi..
aslında birleştiren bir ortak nokta var ki peşpeşe fikir çakmaları yaptı ama..

parmağımla işaret edemedim..
altını parlak mor kalemle çizemedim..

yine de var..
değil mi..

*********

Image Hosted by ImageShack.us

dı " güzel günler göreceğiz hayatta" diye mırıldanan..

12 Eylül 2011 Pazartesi

kolaj fal sanat


sacré-coeur


notre dame'ın kamburu filmini izleyenler.. binanın tepesindeki çirkin heykelimsi şeyleri de farketmişler midir.. ya da bazı korku filmlerinde fardır.. kötü şeylerin oluşacağı evlere yaklaşırken kamera ya tavanarasında bir pencereye ya da işte bu gargoyllere odaklanır hani..
çirkindirler.. çünkü eve hasetle kötü gözle bakanların etkisine karşı koruyucudurlar..



kahve fincanım


o yüzden korkmadım bitirdiğim kahvenin içinde böyle bir şekil görünce.. beni korumaya gelmiş.. =)



datça/ yakaköy/ knidosun sır'ı sergisi


karga da korku veren bir hayvandır bir çok kültürde boş konuşan ve savaşla kötü olaylarla bağdaştırılan bir hayvan..
ama kuşların en akıllılarından .. hem yüzelli yıl yaşayıp da azıcık da olsa akıl toplamamak mümkün mü.. bir tek yerde kargaların kendi yaşlılarını besleyen iyicil varlıklar oldukları söylenmiş.. hatta bu nedenle.. evlatlık bağı ile ilintilenmiş..
şaka yok ben de iyi bakarım.. =) bakmam gerekene..

hem yıllar önce çocuk programı diye yapılan ama benim tirykisi olduğum.. bir kadın sunucu oyuncu yapımcının eline taktığı karga el kuklasının canlandırdığı aksi.. ters.. muzip.. bir o kadar hayran olunacak karga tiplemesini unutamam hala..



fincandaki karga


o yüzden pek sevdim ben fincanımdaki kargamı =)..

***********
saçma evet.. kapatmıyorum fincanlarımı..
ama içince bakıyorum şöyle bir.. bence en güzel şekiller o zaman çıkar.. hem en eğlencelileri de..
***********


mini mini kuşlar gibi toplanıp.. keyifle sohbetleşeceğimiz..



martılar gibi süzülüvereceğimiz bir hafta olsun..

%%%%%%%
bi de.. gitmeden.. ol fotos bay mi.. =P


falında sanat bulunan Image Hosted by ImageShack.us

3 Eylül 2011 Cumartesi

bir olgu dolayısıyla.. duygusal yeme bozukluğu =)

İnsan ruhu yaptığı seçimlerle bellidir.. Nietzsche


Nihayet bu yaşımda yeme bozukluğum olduğunu öğrendim..
Bu sabah kesin tanımı koydum ve hatta tam olarak hastalanma zamanımı da bildim..
Yok terapiye gitmiyorum.. bir sohbet ve sonrası..oluverdi işte..

Akşam çekirdeğin arkadaşı misafirdi bizde.. dillerinde yeni bir terminoloji var..
“ çıtırından “ çıtırdan”..
Ne demek derseniz.. azıcık.. önemsiz derecede anlamında.. joker sözcük..
Çıtırdan sinirlenmek.. çıtırdan bişeyler yemek gibi..
Çıtırdan atıştırmalık olsun diye.. ve çukulata krizleri nedeniyle.. diabetikler için yapılmış çukulata almışlar.. ama gene de paketin üzerinde kalorisini görünce şaşırdılar..
“Diyet çukulata yoktur “dedim ben de.. “diyabetik o”.. “diyet yazıyodu” diye karşı çıktılar.. sonuçta.. benim “ben doktorum yav dinleyip inanacaksınız bana .. verdiğim bilginin avantajlarını kullanın .. millet bu bilgilere sahip olmak için para ödüyo bi de “ bağırtım sonucunda bir an duraladılar..
“Konu diyet olunca.. bişeyler bilirim.. hatta çok bilirim.. “diye pekiştirdim ..
“ insülin seviyesini sabit tutmanın faydaları.. bunun yolunun kısa aralıklarla yemek olması.. uzun süreli açlığın.. etkileri bakınız ben.. ben bilmezsem kim bilir bilimselinin ve pratiğini şeklinde seyretti.. Çekirdek de.. bu yeni ve beni sadece bu halde bilen ve dolayısıyla şaşkın bakan arkadaşına.. “ he doğru çok zayıftı” dedi..
Buduar tarihinin tombul.. zamanlarından birini yaşamaktayım..

He ne yedim de aldım tombullaştıran güzelleştiren artıları..
hiç .. öyle aman aman bir ziyafetler silsilesi yoktu ..
Metabolik sendrom yaratıyorum kendi kendime..
“Ben sıkıntımı yiyorum dedim.. “
İşte bu cümle düşündürdü.. bu yazıyı..
Duygusal yeme bozukluğu diye bi kavram var aslında.. blumikler ve anoreksikler için.. ölünüyor bile sonunda.. ciddi bir konu..
ama benim tür.. durdurulamayan yeme..

Saime hanım oğlunu çok severdi.. başka severdi.. bir oğlum dediğinde bir oğlum daha dökülürdü ağzından..
Ama oğlu olduğu yani xy olduğu için değil.. zaten doğurduğunda ağlamış.. ağabeylerim kocam ve şimdi de oğlum ben kendime bir kız istiyordum diye de tece tarihine geçmiş olabilir.. oğul doğurup ağlayan kadın olarak..
ama çok zayıfmış bebecik.. bir de yıkarken boğmaya kalkışmışlar yanlışlıkla.. tepesinden dökeceklerine suyu ağzına boşaltıp.. başaramamışlar ama.. kaybettik çocuğu diye korkudan ölmüş Saime hanım..
sonra cemal bey.. doğu hizmetine gidivermiş.. Saime hanımla oğlu izmirde kalmışlar..
Bak bu zor işmiş.. Saime hanım alışveriş özürlü..
Bu nedenle önceden ödenmiş.. tüm manav kasap ve diğerlerinin paraları cemal bey tarafından.. Saime hanım her öğlen okuldan eve dönermiş oğlunu beslemek için.. kasap onu bekliyor olurmuş kapıda.. bebek köftesinin kıymasının hazır paketi elinde.. konuşmadan paketi alır geçermiş Saime hanım.. uyuşturucu alışverişi gibi..
iki sene yalnız kalmışlar.. ve bir gün çarşıdan geçerlerken .. Saime hanımın oğlu balıkçıyı görmüş.. bunlar ne demiş.. balık.. cevabını alınca ben bunlardan isterim demiş.. Saime hanım başlamış ağlamaya.. alamam diye.. oğlu da başlamış ağlamaya.. ben isterim diye.. oturmuşlar kaldırıma .. ağlaşırlarken bir tanıdıkları geçmiş.. onlar öyle görünce.. önemli bir şey oldu korkusuyla.. ammann diye yanlarına koşmuş.. meselenin balık olduğunu öğrenince.. o da gülsün mü ağlasın mı bilememiş olsa gerek.. ama neyse ki pratik insanmış… balık almış.. evinde pişirmiş.. bizimkileri de davet etmiş.. de balık yiyen Saime hanımın oğlu.. susmuş.. herkes mutlu..
Yani özel zamanları paylaşma.. başta istemediği çocuğa kendini “adama” psikolojik sorunu vardı Saime hanımın üstelik bir de benimle yirmilik gibi bir ruh benzerlikleri de olunca.. suçluluk duygusu artmıştı kesin..hem sev.. hem her paylaştığını özel hisset.. hem de başta istemediğin için suçlu hisset..
Özel severdi işte oğlunu..

on yıl sonra.. ben bir kız isterim restiyle “ isteye ve tehdit ede” dünyaya getirdiği benden bile farklı severdi..

Hissederdim.. kıskanır da olmam lazım..
zira o anne oğlun bir başlar birbirine dayanmış..
stüdyo fotoğrafının gözlerini oymuşum..
ama kendi anımsama becerimle..
Saime hanımın oğlunu da hiç kıskanmayıp.. çok sevdim ben..
onların özel zamanlarına girmek için hiç rahatsız etmedim.. bakışmayla anlaştıklarını fark edince ben de her biriyle ayrı ayrı bakışıp anlaşabilme dili geliştirdim..
yaradanı var.. yeterince becerikliydim de bu konuda..
birisi sormuştu da.. "kıskanmadın mı" diye.. "yok" demiştim.. "baktım herkes onu çok seviyor.. sevilmesi gereken olarak kabullendim onu ben"..

İştahlı bir bebek olduğumu söylerdi Saime hanım..
cılız ve yemek seçen ve asla kilo almayan hatta zafiyet bile geçiren oğluna kıyasla sanırım iştahlı bebek mutlu etmiş olmalı onu..
hatta bir keresinde..
Tam da beni beslerken.. bir konuk gelince ve mama tasına bakıp.. "hepsini mi yiyecek deyince"..
Saime hanım nazar değer diye korkup.. "yoo hepsini koydum da yediği kadar.. gerisi kalacak" diye geçiştirmiş cevabı..
tabağın yarısına geldiğinde kadın hala gitmeyince..
yedirmeyi kesip tası da mutfağa götürmüş..
koridorda arkasına baktığında.. mama sandalyesinden sarkabildiği kadar sarkıp.. mamamı nereye götürüyor bu kadın der gibi arkasından bakan beni gördüğünü..
kadın gider gitmez mamayı geri getirip hepsini yedirdiğini anlatırdı..
tombuuul bebektim..

He işte..
Biiir.. bebeği çok yedirmeyeceksin..
yağ metabolizmasını bozmayacaksın..

Sonra.. okul çağımı hatırlıyorum..
bildiğin çocuktum..
normal sınırlarda.. yaş boy kilo persentiline uygun..
fotoğraflarım da var ince uzun bacaklı bir kız çocuğu…

Derken ergen oldum..
sanırım ben imoydum..
kafam önde.. ilgisiz.. içine dönük.. asabi.. konuşmaz..
okur.. okur okur..
şu rahibe okulunda çarşambalar yarım gündü..
Saime hanım ise tam gün okulunda..
Bildiğin ergen kızın babasından nefret etmesi klasik bişeydir..
çarşambalar o yüzden eziyetti
evde nefret ettiğim cemal beyle
çatık kaşlarla girerdim kapıdan .. mutsuz huzursuz.. ..
beni mutlu etmek için..
önüme Çarşamba öğleden sonrası okumalarıma eşlik etmesi için..
üç çanak koyardı cemal bey..
mintips.. fruttips.. ve fındık fıstık..
bu karışıma bir de östrojen eklersen..
muhteşem bir karışım elde edersin..
Anne eksikliğini de ekle..
al sana büyülü formül.. kalıcı .. kötü alışkanlıklar..

Bu dönemin sonunda..
Okumak benim için atıştırmak oldu..
okumadan yaşamadığımdan..
devamlı yedim.. ve hep ıvır zıvır ..
kronik sıkıntı olan dönemler de..
yemek yiyerek atlatılan zamanlar oldu.. ve hep ıvır zıvırla..
Duygusal yoksunluk çekmek de ..
yiyerek atlatılan zamanlar.. ve hep ıvır zıvırla..
Çocukluğu içe dönük gözlemci iken..
ergenliğinde beter olan ataletin nefretini .. öfkesini bağırmak yerine bir avuç fındık fıstık kemirmek .. tatlının şekerin dibine vurmak .. kalıcı oldu..

Bu arada Saime hanım bunu fark etti..
benim de duyacağım şekilde cemal beye yalvardı..
cemal verme bu kıza böyle şeyler.. yoğurt ver.. meyve ver.. diye.. aa.. kadın hem beni nefret ettiğim cemal beyle bırakıyor evde ..
hem de bi de elimden yiyeceğimi alıyor.. duygusu yarattı..

derken beni diyete soktu.. Saime hanım..
benimle ilgilenmesi hep..
“yemeğimi kısıtlamak” şeklinde ifade etti kendini..
görev kadını Saime..
şimdi biliyorum .. anlıyorum ama ne fayda..

Baktı başa çıkamıyor.. kilit vurmaya başladı..
çukulataları gardrobuna kilitlerdi..
mutfağı da kilitlerdi..
ben de anahtar uydururdum.. büfeninki gardroba uyardı.. yatak odasınınki mutfağa.. bunu da bir ben bilirdim evde..

yani ben savaşa katıldım..
ama Saime hanımla savaşa..
kötü yeme alışkanlığıyla ve kilolarla değil..

gizli yemeyi öğrendim..
bir kez okurken yine krizim tuttuğunda..
parmaklarımın ucunda bakkala gidip.. bisküvi almıştım..
hani şu arası kremalı yuvarlaklardan..
dönüşte ayağım kayıp merdivenlerde düşmüştüm..
tesadüfen düşme sesini duyan Saime hanımın..
"ay biri düştü" diye kapıyı açınca..
içerde kitap okuduğunu sandığı kızını yerde..
etrafında konfeti gibi dağılmış bisküvilerin arasında yatar gördüğünde..
şok geçirip.. "yaradan iyiliğini versin senin" dediğini
ve kapıyı gerisin geri kapadığını anımsıyorum.. =)..
eminim cemal beye tıslamıştır.. “ssenn yaptın bunu” diye..

Neyse ki zamanla okumayı..
kahve eşliğinde yapmaya başladım da..
artık okumak kilo aldıran bir edim değil..
kalorisiz okuyabiliyorum.. =D..

Ve sonra aşık oldum..
kilolu kızın aşkı.. vahimdir..
o zamanlar sıfır beden yoktu daha ama gene de ben..
Saime hanımın gözüyle kendimi şişman kız olarak gördüğümden..
aşk= yemeği kesmek oldu..
öz beğenim yüksekti entelektüel alanda ama.. akıllı şişman kız olmak aptal zayıf kız olmaktan daha iyidir onu bilirdim.. söz hakimse.. orda kraliçe bendim.. ama aşk.. ahh..

hiçbir şeyin yendiği diyetler vardı hani..
birinci gün her öğünde bir orta boy patates.. ikinci gün.. sadece birer kaşık haşlanmış pirinç.. bir gün birer yumurta.. bir gün yoğurt gibi..
Bunun zaten Saime hanımın suda haşlanmış kabak çözümünden farkı yoktu..
ve acaip hızla iniverirdi kilolar..
aşk ya sıradanlaşır ya biterdi..
kilolar kitaplarla beraber geliverirdi..

Binlerce üçkağıt öğrendim yıllar içinde..
"Yemek sadece sofrada yenmeli"den.. tut da.. "tabağı küçült"e.. "proteini karbonhidrattan ayır"dan.. "önce bir çanak salata ye" ye..
Ama hep geldi ve gitti kilolar..
Her seferinde gelmemek üzerine gittiler sandım..
hatta bazılarında gardrop dolusu giysiyi attım..
Ama gene geri geldiler..

Ani aşk ve sıkıntılarda hala bir şey yiyemem ben..
Ama iş uzadığında..
duygusal açlık çektiğimde..
içim söyleyemediklerimle dolduğunda..
hala durduramam yemeği..
ve hep gizli yerim..
hiç bir şey yemeden kilo alan kadının gizemi....

Bir kez tombul bir zamanımda muhteşem bir dekoltemle şık giysilerle yüksek topuklarla bir yemeğe katılmıştım..
ha bi de toplu yemeklerde yemem.. "şişman kadın bi de yemek yiyor" demesinler diye..
İşte.. o "yememek"te bir arkadaşım sen çok güzel bir kadınsın ama bu kez kiloları benimsedin galiba demişti bana..
ben de en parlak gülümsememle.. sen hiç mutlu ve zayıf bir atalet hatırlıyor musun diye sormuştum ona..
zira atalet.. ani sıkıntılarda erir..
saime hanım hastalandığında.. ve yiyemediğinde..
Arnavut ciğeri isteyip.. ikinci ciğer parçasını yutamadığında.. annesi kendini Saime hanımın bakımına ve işine adayan şimdiki yirmilik o zamanki üçbuçukluk..
rafadan yumurtanın sarısını bile çiğnemeye başlayıp yeme arızası çıkardığında..
ben artık hiç yiyememeye başlamıştım ..
Saime hanımın cenazesi.. hayatımın en zayıf dönemidir..
baş sağlığı dileyen biri..
“ ne kadar zayıflamışsın “ dediğinde..
“ömrü boyunca beni zayıflatmaya uğraştı.. ama ancak ölerek başardı “ demiştim..

sonrasında bazı aile içi sorunlar baş gösterdi..
sıktılar beni.. “ başımın etini yediler”.. "kafayı yedirdiler"..
o zaman ben de sıkıntımı yedim..
Hak ettiğimi içten içe bildiğim .. inandığım.. ilgiyi özeni görmediğimde.. sıkıntımı yedim..
Özleyip göremediğimde sıkıntımı yedim..
Bekleyip hedef zamanı uzadığında sıkıntımı yedim..
Ha ne yedim.. ne bulduysam.. elektrik süpürgesi süpürmede emmede ne kadar seçici ise.. ben de o dönemlerde o kadar seçiciyim..

İtiraf işte.. en güzelinden..
Şu aralar gene.. bir sıkıntıyla üzerime gelen ve bu sefer.. bir süredir var olan.. bir iki kilom var..
Vermeliyim..
Binbir mazeretim var.. yenmeliyim..
Hedef koyup.. tutmalıyım..
Kimbilir belki yeniden aşık olmalıyım…..

Uzun ama eğer ne dedi bu derseniz..
Bir kilo alma verme ustasından öğütler..

Ne yazdık en başta.. insan ruhu yaptığı seçimlerden bellidir..
İnsan ruhu yeme alışkanlıklarından da bellidir aslında..

*çocuğunuza duygusal durumlarla yemekleri bağdaştıracak gerekçeler vermeyin.. ne ödül ne ceza ne de avunma olsun yemek..
*çocuğunuz kilolu ise.. onu diyete sokmayın.. bedeninin kontrolünü sağlayacak bilgiler verin.. psikolojik rehberlik almasını sağlayın.. yemeğiyle arasına girmeyin..
*diyet yapmayın.. yaşayın.. öfkenizi bağırın.. sevincinizi haykırın.. sevginizi verin.. ilgi istiyor ve alamıyorsanız.. terk edin.. bitsin sussun gitsin diye beklemeyin.. bitirin.. susturun .. gönderin ..
*her zamanki gibi.. “doktorun “ dediğini yapın.. yaptığını yapmayın…

Image Hosted by ImageShack.us

23 Ağustos 2011 Salı

benim beyoğlum 3

*************************************************************

zamanla azalmaya başladı beyoğluna gitme sıklığı..
belli amaçlarla gidilmeye başlandı..

kanlı mayıstan sonra zaten ağzımızın tadı da iyice kaçmıştı..
sokaklar gezmekten çok ya insan avı ya da yürüyüşler içindi..
ya kaçar ya kovalardınız..
sıkıyönetim sürdükçe sürmüştü..

bırak beyoğlunda birçok yerde yürümek keyifsiz olmaya başladı..
beyoğlunda dolaşan insanların tarzı pek değişmişti pek..
eski suratlı olmuştu binalar..
beyoğlunun birahaneler dönemi..
sinemalarda sadece pornoların kaldığı..
birahanelerde karanlık bakışlı erkek kitlenin çöktüğü dönem..
sokaklarda önce anarşi ardından erkek egemen dönem..

ama kitabevleri vardı..
ve tiyatrolar..
bir iki kumaş mağazası..saime hanım için..
rekor ve dekor.. kumaş mağazaları..
bir kez kendim için etek kumaşı aldığımı anımsıyorum kendi harçlığımdan.. ama o sonraydı..

benim de işlerim artmişti..
gezip tozmaktansa arada kısa zaman dilimlerinde eklenen keyifler gelmişti..
hem zaten kendini eğitme zamanımdı..

bazen galatasaraya hachette ve sander kitabevlerine gidilmesi.. keyifti mesela..
o güzelim ahşap raflar arada ahşap masalar..
seç beğen al.. ama gümrük vergisi çok yüksek olduğundan cemal beye kıyama alama kitaplar..
sadece bakma karıştırma keyfi yapıp sonra..
dön.. fransız konsolosluğundan kitabevinden al..
kitaplar.. sönmez doymaz açlığım..

italyan kültürde italyanca kursuna.. özellikle biraz erken gitmek..
ve yanında açılmış olan tepebaşı marmara otelinde kahve keyfi..
bak kendi aklıma.. fakülte bir yaşındayım..
kendi ördüğüm o minimalist fransız dergisinden modellenmiş.. kazağımla..
uyumlu oje ve rujumla.. yeni fönlenmiş saçlarımla.. evden çıkarken düştüm ..
evden çıkıyordum akşam kursu için çünkü fakültem ya "süresiz" ya da "onbeş gün "
ama ille de kapalıydı..
o yılın sonunda pekçok arkadaşım kaydını dondurdu ya da tümden terketti üniversitesini..
ben hem sürdürdüm.. inatla.. hem de bir dil daha kattım hayatıma.. ve bir çok kahve keyfi..

sonra dergiler.. yabancı dilde dergiler.. taksimdeki gazetecilerde satılırdı..
her hafta çıkanlar her ay çıkanlar..
evire çevire okunanlar..
fransaya sığınan iran devriminden kaçan ve yüzleri kezzaplanmış..
cam kırıkları ile ağızları kesilmiş kadınları ilk o dergilerde okumuştum..
bizim basının işi vardı..
trafik kazalarıyla şehir eşkiyalarının çetelesini tutuyordu..anlatmıyordu ayrıntılı bu felaketi..
"hayır" demeyi öğrenmeyi o dergilerde okudum ilk defa..

birahanelerin türemesi beyoğlunda..
kara bıyıklı karanlık bakışlı adamların sayılarının artması..
artık tüm çekiciliğini kaybettirmişti..
gündüz gözüyle gidip.. emekde film izleyip bap kafeteryada bişeyler atıştırıp hemen uzaklaşma..
bazen tünelle aşağı karaköye inip.. ordan eminönüne yürünüp.. eve sahil yolundan dönmeler..

tiyatrolar ..
muzaffer karaca.. saime hanım hiç sevmezdi..
akm.. yanmış hatta tekrar açılmıştı.. cemal beyle hiç bir oyunu konseri baleyi kaçırmazdık..
galatasarayda pasaj içinde bir tiyatroya giderdik bazen.. şimdi ferhanın olan sanırım.. o zaman başka bişeydi..

sonra ben istanbulda değildim birkaç yıl..
zorunlu hizmetim vardı..

döndüğümde.. beyoğlunda bir tek.. ferhan vardı artık ilgimi çeken..
bir de pera palas otelinin pastanesi değil ama lobisi.. =)
iş çıkışı kahve keyfi..

ferhan ..
beyoğlunun sol yanındaki tiyatroyu kiralayıp..
içinden tranvay geçen şarkıyı oynadıkları dönemde..
sokağa nazi üniformalı oyuncuları salıvermişti de..
kimlik bitte diye..
bir öğrenci dışında kimse.. kimsin kardeşim ne kimliği dememişti..
ne reklam olmuştu..
ama oyun zaten muhteşemdi..
sonrasında her yıl en az bir kez beyoğluna gittiysem.. ferhanın sayesindedir..
ve başka yerde oynamayan filmler için..
lale sineması emek sineması içindir.. ve daha sonraları başlayan sinema günleri içindir..

20liğe hamileyken..
akmye gitmiştik ..
gösteri öncesi yemek yemek için saraya gittik benim isteğimle ve ben o zaman farkettim..
her onbeş günde bir beyoğluna gelişlerimizin bana verdiği keyfi..
ve ben o zaman ailelerin bir geleneklerinin düzenli yapılan ortak şeylerinin olmasının..
ne kadar önemli olduğunu.. bizim de olmalı kararını o zaman sarayda verdim..
ama bu gelenek beyoğlu gezisi değildi elbet..

ve çocuk.. çocuksa döndü ve ben iki işyerinde birden çalışan anneye dönüştüm..
ve hayat saime hanımla cemal beyin kaybı ile yaralandı..
ve ben kaybettim birçok şeyi.. yaşamın hızına karşı..
..
ve benim için beyoğlu kalmadı ..
yıllar geçti.. beyoğlu aklıma bile gelmeden..

ama ..
bir gün..
kar yağdı..
ve biz bir arkadaşımla..ışıkları güzel bir yerde kar kirlenmeden yürümek istedik..
o zaman sk olan çbyi kandıramadığım için.. iki kadın yalnız.. konuşarak..
gece kar altında bomontiden tünele yürüdük..

tünelde artık çok yorgunduk..
ve o pasaj içi kafede oturup bir kahve konyak sigara ısınma molası verdik..
ve çok güzeldi herşey.. ve ortam..
ve beyoğlu yine girmeli hayatıma dedim kendime..
ama unuttum bu dediğimi..

ve sonra..
gençlerin takıldığı barları öğrendim dolaylı ve sevimsiz bir nedenle..
ve sonra o barları yerinde görmeye karar verdim ve uyguladım kararı..
yine gereksiz ve sevimsiz nedenle..
ve sevmedim..
bu arada..
hachette'in sanderin artık olmadığını.. vakko mağazasının kapalı olduğunu..
ve dükkanların ucuz ve kalitesizliğini.. öğrendim..

ama.. yirmilikle.. o zamanki dokuzlukla..
gidilen bir kitap fuarından sonra riçmındda bir mola verip.. ona markizi ..
cemal beyle saime hanımın löbon nişan şekerini..anlatırken..
ona sentantuanı .. oradaki bazı mimari güzellikleri..
mimarların adı ve binaların yapılma tarihi gibi ayrıntıların güzelliğini gösterirken gene sevimli gelmeye başladı..

ve birçok kaybolan şeyin yerlerine de güzelliklerin geldiğini farketmemi sağlayan..
bugünkü yaşama ve düşünme tarzımla ..
beyoğlunda yürümek.. atlasdan bir kaşkol almak..
başka bir pasajdan bir mor kuş..
sonbaharda tünel pasajının güzelliği şarap peynir keyfi..
ve arka sokakların gece güzelliği
ve yağmurlu kış pazar günleri cumhuriyet meyhanesinin gündüz halleri ve..
nevizadenin kalabalıklığı ve..
beyoğlunun sokak şarkıcıları..
ve cezayir sokağı ve sıkıntılı bir ruhu rahatlatmak için..
bir "mustafa"isimli garson.. ve bir bar taburesi tepesinde geçen zamanların yeterliliği..
ve tekila şotu yapabilenlerin topladığı sempati.. ve..
ergenliğimde yapmadığım kadar gizli saklı..bir birkaç bar konseri..
ve arabeskin raklaşmış hali
ve taksim meydanında sabaha karşı basamaklarda oturup..
köpeklerle sohbet edebilmenin dayanılmaz hafifliği..
bir pazar akşam üzeri..

artık geçmişte kalmış..
beyoğlu balık pazarını anlatan bir programı izlerken dellenip hadi gidelim diye tutturmam..
ama benimle gelen olmayınca gidememem..
ve sonra..

beyoğlu..
bazı eskilerimle.. ve birçok yenimle.. insan ve mekan olarak..
yaşamımda ne kadar önem kazandı..

ben nevizadede.. yirmilik asmalı mescidde olduğumuz bir fırtınalı gece...
çekirdeğin de beyoğlu keyfine başlaması..

ve beyoğlunda müzisyenler artık sokakta şarkı söylemeyecek..
ve müzik aletleri toplandı..

bir yandan teör.. bir yandan savaş tedirginliği..
ama ille de bu haber..
kişisel tarihim artık dönüm noktası isyemiyor çünkü..
su gibi ufak tefek taşların üzerinde akasım var..
ne şelale olup yüksenden düşüp paralanasım..
ne de.. barajlara hapsedilesi..
akasım var.. su olup..



Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin