septisizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
septisizm etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Şubat 2014 Salı

beyaz yaka jargonundan .. projelendirmelerden.. başarıdan ali ismailden mail gruplarına ayar vermeden bahseden yazı.. ve diğer şeylerden...


blog açtığımda..
adımı.. kimliğimi..
özellikle ortaya koymamıştım..

anonim ve sıradan..
yaşsız başsız..
ama..
kadın..
anne..
hekim..
ve çok bilmişlik vasıflarımdan  yeri geldikçe bahseden bir blog yazarı olmak istedim..

o zamanlar bloglardan kitap basılmamış..
bloglar aracılığıyla bazı kişiler kurumsal kimliklerini insanlara  hoş ve kişisel bir yoldan ulaştırmamıştı..

aslında aç bi blog ve bir doktorun günlüğü de..
di mi..
hem sonradan kitap olsun hem de mesleğine bir prestij kat..

ama yok ben bunu istemedim.. 
bir zamanlar 24lüğün gizlilik ayarlarını maksimuma getirmesini isteyen  babasına dediği gibi..
bu kadar saklanacaksan facebookta ne işin var..
ya benim blogda..
yani..

eh o zaman ... 
neden blog..
çünkü.. 
pasaklıyım..
fikirler uçuşur aklımda tutamam.. deftere yazarım defteri bulamam..
sayısız defter içinde ikişer sayfa ..
sonra başka bir defter.. buna da seyahat anılarımı yazayım.. dileği var...
gerisi boş..

ama blog hep elimin altında..
kaybetmiyorum..
iş yerimde devamlı açık evde devamlı aramadan buluyorum..
iyi ki de tutmuşum.. sekiz senemi geriye gün gün olay olay gidebiliyorum..
 ve çünkü..bişeyler oluyor.. yapıyorum hissediyorum..
ama bunları gerçek hayatta benimle eş düzeyde önemseyerek paylaşacak insanın yok..
ve saime hanım beni şımartmış..
ben bir kitabın bir paragrafını aktarmak için onu aramaya..
alışmışım ve bir kazağın arka yüzünün güzelliğini..
e o ölmüş artık bunları yapacak yerim kişim yok..
o yüzden blog..

sonra facebook..
o da bir çeşit not defterine dönüştü..
zaten diğer türlü gerçek adımla açtığım sayfayı kullanamadım..
koy bir fotoğraf altına milyon insan ay hiç değişmemişsin nefissin süpersin..
yalan külliyen yalan..
zaten eğer lisedeki gibiysem..
 e yazık benim lisedeki halime..
ne fenaymış..
çocuklar bile komplimanı daha çok önemsiyor..
gerçekten beğenilecek bir şey bulun da beğenin diyorlar pedagoglar..
aman da ne kadar güzel resim harika bayıldım..
bu arada ne çizmiştin demeyin..
hiç bişey anlamadıysanız da..
buradaki kırmızı kullanışını beğendim deyin diyorlar..

demem o ki.. güzel mutlu ailemle şu kafede çekilmiş fotomu..
ya da.. harika bir mekandaki kongre merkezinin önünde en havalı halimi..
koymak istemiyorum..
benim kırmızı rujumdan..
mor jartiyerimden söz edeceğim bir yer lazım..

bilenler bilir pek insan da sevmem zaten..
öyle muck cuck değilimdir..
canım cicim yoktur..
olmadık yere kompliman filan da yapamam..
sevdiğime hasımdır o kadar..
sevdiğim beni incitene kadar..
incindiysem..
kırıldıysam da tamir olmam..
o zaman da bişi olmaz.. sadece sallamam artık..
benden uzak cehenneme direk olsun derler ya..
nereye istiyorsa oraya direk olsun derim..
bir beni kırmış olan aklıma gelince de..
kırdığından çok..
iyi zamanlarından dolayı gelir..
ve yazık etti derim..

kullanım kılavuzum gayet ortadadır..
pozitif motivasyon insanıyım..
kutsallarım da belli..

o yüzden blog için açtığım facebooku kullanmayı tercih ediyorum..
orası benim not defterim..
orada.. daha sonra blogda söz edebileceğim konuları makaleleri ya da atalet kimliğimle bağdaşan kareleri görebilirsiniz..

yakın bir dostum..
atalet zaten. xxx diyor israrla bana..
 ama değil..
atalet.. günlük dertlerinden ari olan..
orada evdeki aksilikleri çok özel bir anlamı yoksa..
ya da benim şahsımın alışverişi filan yok..

blog türüm diğer..
zira alışıldığı gibi bir kategorim yok..
hatta kategorik gidersem..
bu işi gerçekten doğru yapanlara haksızlık etmiş olurum..
gerçek hayatta iddialı biriyim..
hatta inatçı..
ama inat ve iddiamın arkasında rasyonelliğim var..
yani bilmeden konuşmam..
ve fakat atalette bunu bulamazsınız mesela..
orda salla diyiveririm.. hiç iddiam yoktur..

kişiler üzerinden değil.. olaylar hatta fikirler üzerinden düşünmeyi..
ve bunu gerçek hayatta da yapmaya çalışıyorum..
ve hala öğreniyorum..
en azından sorguluyorum..
bazen bir aydınlanma geliyor..
ama birden bakıyorum gene eski.. "satın aldırıldığım "kalıba dönüvermişim..
hadi uğraşıyorum yeniden o aydınlanma noktasına ulaşmaya..
işim gücüm kimseyle değil..
tamamen kendimle ama bazen unutuyorum bunu..
aval aval izlemeye başlıyorum..
hem de neyi..
kişileri..
ve özeniyorum birden bazen..
hem de içinde bulunsam çok sıkılacağım şeylere..

aile mesela..
italyan aileleri gibi kalabalık ve mutlu birlikteliklere bakıp..
bazen çok başarısız buluyorum kendimi..
zaten çekirdek aile olup..
her parçası bir başka yere dağılmış olmaktan..

ama koy herkesi bi odaya..
beni de..
gitsinler de istediğimi yapmaya başlayayım diye fink atarım..
yok yani öyle börek yaptım oğlum geldi .. yedik içtik güldük durumum..
börek yaparım.. yapmayı sevdiğimden..
oğlumun gelmesini ummayı sevmekten..
gelemezse ihtimaline hüzünlenmekten..
ama geldi..
yedi.. mutluyum..
hadi artık gitsin gideceği yere diye bakarım mesela..
ciddiyim bak..
ya da gelmedi..
oturur afiyetle yerim de.. mis bir film de koyarım ..
ya da alırım kitabımı..

senelerdir akşam sofrası yok mesela bizim evde..
sofrada birbirimize tahammül edemediğimizden..
söyledim işte..

aslında bunun dramatik bir nedeni de yok..
24lüğe bakarsan..
hepimiz alfa karaktermişiz..
fedakarlık yapamadığımızdan oluyormuş böyle tahammülsüzlüğümüz.. 

kadın sekiz senedir kendini yazıyon..
ne diyon noldu deme blog..
biliyorum..
ama bu yazıyı kendime yazıyorum..
var oluş şeklimi sorguluyorum ben bu ara..
kendi içimde ters düştüğüm fikirlerim var..
fırsatçı değil akılcı bulduğum eleştiriler aldım..
çekirdekten..
düşünüyorum o konularda..
sorup duruyorum..
bak gene yapıyorsun diyor..
açıklayıp duruyorsun..
ama ben anlamaya çalışıyorum..
değiştirebilmem için neyi neden yaptığımı bilmem gerek..
ve belki de değiştiririm kimbilir..

dün biliyorsun..
ali ismaile odaklandım..
çünkü başka türlüsünü bilmem..
odaklanmaktan başkasını bilmem..

odak da ne..
kitlenirim resmen ve kimse ayıramaz beni.
o kitlendiğimden..
biteceği ana da kendim karar veririm..
yani veremediğim zaman da pek homur homur olurum filan..

benim çevremde .. neyse ki..
ali ismaile üzülmeyen kimse yok..
kimisi eskişehirdeki çocuk olarak biliyor gerçi..
ama ben genel üzülmenin..
yetmediğini düşünüyorum..
mesela..
üzülüyorsam eğer..
taş gibiyim o konuda..
taş dediysem devasa bir buda heykeli düşün sen..

susar acıkır  yer içerim belki..
ama yediğim şu olsun arasında da bundan koy filan demem.. o ruh durumunda iken..
kahve gelir biter gider..
sütü az olmuş tek bi şeker mi atsaydık demem..
fizyolojik ihtiyaç gideririm sadece..
fotograf bakmam..
ev dergisi okumam mesela..

büyük küçük böyle kitlenme anlarında..
en çok insanların gerçek yaşamı nasıl olup da sürdürebildiklerine şaşırırım..
yargılama yok..
sadece şaşırırım..

bugün alain de botton'un face book sayfasından ulaştığım bir makale okudum..
psikolojiyle ilgili bir yazı idi.. 
başlığı "afet haberlerinden etkilenmiyorum.. yoksa ben kötü biri miyim" olan bu yazıda..
"uzakta ise ve sizin yaşam hedefinizi birebir etkilemiyorsa..
etkilenmemeniz doğal" diyordu..
mesela kievde de birşeyler oluyor..
genel kültür adına nasıl oldu ne olduyu biliyorum..
ama oturup saatlerce takip etmem..
ve bundan suçluluk duyuyordum..
artık duymayacağım..
çünkü başka türlü yaşayamazmışız..
güzel yazmış alain..
ben o kadar iyi yazamam..
ama not defterim face bookuma yazıyı ekledim..
bahsetmeyi unutmayayım diye..
siz de dilerseniz gidip ordan ulaşın..

bizim ülke yakın çevremiz zaten günlük olaylardan pek zengin..
 uzak kalamayacağımız hayatımızı etkileyen olaylardan yana zengin..
iyi ve kötü şeyler.. 
kötüler.. ani acıtıcı ve isyan ettirici..
kaptırıp gidersen.. gidersem ..
yaşayamam..
çalışamam..
yer yüzüne her ne saçma amaçla geldiysem onu sürdüremem..
amacımın önemli olması da gerekmez..
sadece çekirdeğe annelik etmek veya güzel gülmek veya..
atıyorum.. güzel ve ilginç kadın haberleri bulup paylaşmak olabilir..

goygoyu da sevmem zaten..
ama metanetli bir yas duygusunu da es geçemem..

dün..
ali ismailin şahsında..
annesinin babasının acısında..
ülkemin vatandaşı olarak anne olarak kadın olarak bir çok can yakan hadiseye tanıklık ettik..

sonra mail yazdım ben lise grubuma..
neden ve nasıl bu kadar ruhsuzsunuz demedim..
bir gün güvenilir kurutemizlemeci fransada daire ve ya vodafonda bizden kim var demeseydiniz..
ölür müydünüz demedim..
aslında demeyi çok istedim..
ama demedim..
onun yerine şunu yazdım..


Bugun
Gezi parki nedeniyle cikan olaylar sirasinda karanlik bir sokakta dovulerek oldurulen 19 yasindaki Ali Ismail Korkmaz'in davasi Kayseri'de gorulmeye basladi.
Annesi Emel Korkmaz keske vursalardi da evladim bu kadar aci cekmeseydi dedi.
Saniklardan biri.. o gun ayagim agriyordu cok kuvvetli tekmelemis olamam dedi.
Digeri esas ben magdurum.. isimi kapatmak zorunda kaldim dedi..
Bugun.. Ali ismail'den soz etmeden gecmesin istedim..
Bugun artik bir durusumuzun olmasi ve onu belli etmemiz gereken bir gun..
Bugun bu haberden bahsetmeseydim.. Ali Ismail cocuk huzurla uyuyamazdi..
Yekta Kopan fotografinin paylasmis bugun twitter'da ve.. oyle bir yuzun fotografi ki.. yuzsuzleri ifsa ediyor demis..
Yuzsuzlerden olmak istemedim..
Bugun Kayseri'de gelecegi olmayan bir cocuk uzerinden ulkemizin gelecegi yaziliyor..


nooldu peki..

söylüyorum..
akşam yazdım..
toplam 10 geri dönüş aldım..
sadece teşekkürler diyen..
farkındalık ve empatiniz için teşekkürler diyen..
ve bir paragraf..
bu günü es geçirtmediğim için teşekkür edenlerden..
diğerleri komik bir şekilde bir kaç saat bişey yazmadılar..
inanılmaz..
sanki saygı duruşuna davet etmişim..

sonra başladı pıt pıt..
elektronik güvenlik..
fransızca pratik için..abla..
olsun zaten ne ummuştum ki..
ummuyorum ki bişey kimseden..

kimisi de susar elbet..
ama sussunlar o zaman..

dün bloga yazamadım..
nefrettir küfürdür.. yazıya dökmeyi sevmem..
o yüzden..yazsaydım.. mail grubunda olduğum kadar terbiyeli olamayacaktım ..

ama..
dileklerim sezgin kaymaz ile aynı...
bu konuda.. 
dün bloga yazamadım ama 
kapsamlı bir çalışma ile..
mesela twitterda.. takip ettiğim tüm edebiyatçılar ne demiş..
baktım..
kimler dememişe de baktım ..
demeyenleri mimledim evet..
çünkü sen sözelci isen ve sanatçı dışa vurumun da olmalı..
olmalı yani..
twitter facebookda ne yazacaksın ki.. böyle bir olay ve günde..
sen sözcük kullanarak dünya halleri anlatıyorsan.. 
ve sanatınla benim duygularımı etkileyebiliyorsan duyarlığını görmek isterim böyle günlerde..
herkese ihtiyacım var duruşum olursa okurum olmaz dersen.. 
o zaman ben almıyim..
murat menteş bile yazdı..

ben kötü biri değilim.. değilmişim..
oysa bazen öyle hissediyordum..
şu anda kievde neler olup bitiyor bilmiyorum..diye..
olimpiyat oyunlarının çerkes soykırımının yapıldığı yerde yapılıyor olduğunu biliyorum..
onlara neler hissettirmiş olabileceğini tahmin edebiliyorum..
ama onu da gün be gün takip etmiyorum... diye..yalan yok ..

ama şehirlerimden birinde..
bir çocuk dövülüp öldürülür..
ve ben bunu takip edemezsem..
etmezsem..
sinirlerim dayanmıyor dersem 
o zaman da ben olamam..
zaten blog yazmaya başlayınca farkettim ne kadar zor bişey günlük yayınlarda çalışmak..
ben bir dolap boyayıp..
bir kitap okuyup..
gelip bloga ekleyip sonra bir duyuyorum ki.. ay neler olmuş..
ne trajediler..
kendi suratıma tüküresim geliyor..
bir de düşün benim tık sayım maksimum kırk filan ..
çünkü ilgi çekici değilim ben..
insanların bakıp iç geçirip hayallenecekleri şeyler yazmam..
ergenlerle dalga geçer..
aile ortamlarının bögg hallerinden dem vurur..
dekorasyonda bile nasıl yapacaksınız diye işi zora koşarım..
beni okuyanlara da o yüzden şaşarım..
şaşarım zira beni oku sonra kolunu sıva..
ya bir olayla.. ya bir grupla ya bir işle uğraşma zorunluluğu gibiyim..
balayının bittiği nokta gibiyim..

hani damadın yüzüne gülmeyi bırakıp..
ensesinde boza pişirmeye başladığında bitermiş ya..
işte o noktayım..
güzel güzel yazarken sağdan bir karaciğere çalışırım hep..
o yüzden tıkım azdır..

ay sen hala okuyor musun..
hem tıkladın hem de okuyor musun..

dedim işte diyeceğimi..
ali ismail katledildi ve benim içim acıyor ve ateş yapışsın canlarına buna neden olanların..
ve ben yeniden değişip gelişiyorum bi  daha..
bende aile yemek içki yok.. komşum yok iki yanım iş yeri ve
ben nerdeyse eve girmiyorum diyecek kadar geç varıyorum eve..

mesela fırınım kırıldı daha hala almadım bir fırın bu yazıyı girince..
gidip alacağım ne kadar oldu..
sanırım 8 hafta kadar..
çünkü evde de pek öyle fırında bişeyler pişsin de yiyeyim diyen yok..
=)

anlayacağın burda pek bişey yok....
bir kuru atalet var...
proje o..
proje bir yaşamı anne kadın ve hekimi paralamak başarmak değil.. 
proje sadece atalet ve çaktırmadan canıtın olma halleri..

tamam mı atalet.. anladın mı..
proje yok yok proje...

Image Hosted by ImageShack.us

22 Mart 2013 Cuma

kadınlar meyhaneler projeler başarı ve martılar ve diğerleri hakkında..



telefon çalmaya başlayınca ekranda da kızının arkadaşının ismi yanıp sönünce..
merak ve telaşla açtı..
-nooldu kuzum..
-hani ben düşmüştüm ya geçen hafta işte ağrım gemedi daha da arttı ama benim gösterim var..napıcam ben.. beş gün sonra sahne almam lazım..
-gel bana dedi..
sakince..

gün yoğundu zaten..
onu da arada gördü tedavi düzenledi.. babasını.. ben akşam bırakırım eve diyerek gönderdi..
akşam üzeri çalışma odasının kapısı açıldı..
kızı gelmiş..
eli kolu boş..
önce arkadaşının dinlendiği odaya gitmiş..
çiçek getirmiş ona..
arkadaşa yani.. şimdi de acıkmış.. yemek istemeye gelmiş..

aralarda beş dakika bulduğunda kitap bloğuna baktı ..
fotoğraf sitesine baktı..girdi çıktı bütün gün odaya..
bir satır bile kitap okuyamadı ..

ama dienardan gelen kitap kolisini kurcalamaya fırsat buldu..
pantalonun politik tarihi..
kızının bir sorusu üzerine alınmıştı.. nası biniyomuş kadınlar ata eskiden..
etekle.. ve neden pantalon giymiyorlarmış..

pantalonumu istiyorum diye bir kitap okumuşluğu vardı..
yan oturulan semerleri biliyordu 
george sand'ın pantalon giydiğini de..
ama pantalonun neden daha erken dönemlerde kullanılmadığını bilmiyordu..
işte görünce atlamıştı kitaba..
atlamıştı dediysem.. listede.. internet sitesinde..

sonra çatı katı aşıkları vardı..
kadın yazarlar sözlüğü..
kaybettiği.. kime verdiğini bilemediği..
hatta öyle tuhaf bir kitabı verebileceği kişiyi bile kestiremediği.. anca kend gibi deli boukları okur.. ondördüncü yüzyılda kitap okuduğu için engizisyonda yargılanan bir değirmencinin mahkeme tutanaklarını.. kim okur..
peynir ve kurtlar'ı yeniden almıştı..
bir de tomris uyar'ın otuzların kadını kitabını..
bu kitaplık bloğu sayesinde var olduğunu bildiği birçok kitabının kaybolduğunu farkedip..
yeniden alıyordu..
o kitaplar..
var olması gerekenlerdi onun için..

keyiflendi..
akşam aslında eski arkadaşları toplanıyordu..
ortaköyde meyhane gecesi..
hem de biraz da onun için toplanıyorlardı..
gündüz buluşmasına gidemediği için..
ama iki kızı toplayıp..
eve götürdüğünde..
saat sekizi geçmişti zaten..

hiç canı istemedi birden gitmeyi..
evde sıcacık oturası vardı da..
telefon çaldı..
bıraktı çalsın diye..
sustu telefon.. çok ekesi vardı.. yalan mazeret gösteresi vardı..

biraz bekleyip aradı numarayı geliyorum.. geciktim dedi..
yakındı neyse ki ..
onbeş dakika sonra meyhanedeydi..
meyhane dediysem sessiz sakin bir yer..
neredeyse tek masa onlarınki..
kalabalıktılar..

herkes bir şey anlatıyordu..
biri yeni evli kızının yaptığı kremalı domates çorbasının damadı tarafından ne kadar beğenildiğini..
"feysbuk domates çorbası diye yıkılıyordu" diyerek anlattı..
diğeri. kocasının birkaç gündür.. iş gezisinde olduğunu yeni döndüğünü onu da boş bırakmamak gerektiğini söyleyip..
erken kalktı..
biri.. iş yerinde sadece sekiz gün izni olduğunu anlatıyordu.. 
bir başkası bir ayakkabıcıdan söz ediyordu..
elindeki çantayı gösterip..
eski model dediler.. fransaya göndereceğiz dediler astarını tamir edemediler.. adama götürdüm.. mis gibi dikti.. çanta üç bin lira.. adam elli liraya dikti astarı.. diyordu.. herkes ayakkabıcı tarifi not ediyordu..
biri..
öykücü olan..
bir süredir her yıl bir öykü kitabını kendi basıp.. dostlarına armağan eden..
ve aslında tanıdığı kadarıyla o öykülerin o kişiden çıkmasına hayret ettiği.. masanın öbür ucundan seslendi..
durum güncelledi.. iki net soru ile..
boşandın mı ..
çocuklar napıyor..
sen nasılsın'ı içermeyen bir güncelleme.. yapıldı..

o da sordu.. öykülerin??
kitapların sayısı yedi olmuş..

birisi bir yıl önce sık gittiği lokantaya hala gidip gitmediğini sordu..
bir iki kez.. kaldırım üzerindeki masalarda iş çıkışı dostlarıyla  otururken.. 
yoldan geçiveren arkadaşına el edip selamlaşmıştı..
onu anımsayarak..
gitmiyorum son zamanlarda dedi..
gereksiz bir ek yaptı.. kocam da geçerken bakıyorum içeri de bakıyorum ama yok .. görmüyorum demiş..
duyan da kafe benim sanacak.. abartsaydın diye cevapladı onu..

birisi..
evlenmeden önce beraber oldunuz mu diye sordu.. yıllar öncesi için..
şimdi evli oldukları adamlarla ilişkiye girmemiş olanlar suçluluk duygularını gösteren savunmalara girdiler..

soruyu soran.. tek cümleyle özetledi..
insan en azından merak eder yahu.. dedi..

o sırada yaşam aktı..
kadehte şarap azaldı bitti..
birisi kitaplardan bahsetti..
o zaman açıldı dili.. kadınlardan söz etti..
ece temelkurandan söz etti..
elif şafağın imaj çalışmalarından..
toplumun birbirine uzaklaşmasından.. hoşgörüsüzlükten..

kıskandı bir an..
arkadaşlarından birinin..
lisenin edebiyat ödül kurulunda olduğunu duyunca..
seksen kitap varmış listede..
neler olduğunu bana da posta at dedi..
bir diğeri emlakçıydı..
emlak değerlerinden söz etti..
astronomik rakamlar uçuştu havada..
dönüş yolunda düşündü..
erişkin halleri bu kadar farklı olan bu kadınlar..
minicik yaştan beri tanıdığı kadınlar..
bugün durdukları nokta.. döndükleri yön..
zevk aldıkları şey bu kadar farklı olan insanlar..
yabancımıydılar ona.. ( bu mıydılar ayrı mı yazılmalı bilemedim )..
yoksa.. çok içindendiler de ondan mı bu kadar rahat yabacılık duyabiliyordu.
hani insan bişey yapar da kendi de yadırgar kendini.. öyle mi yoksa..

bunca farklı olunca değerler..
ve fiziksel şartlar..
kendini de sorguluyorsun bazen işte..
kimsi hiç bir şey üretmeden oturmuş yıllarca.. babadan ve kocadan hazıra razı gelmiş..
bir masa.. sekiz kadın..
sekiz kapalı kutu..

yine de sorguluyorsun kendini işte..

daha mı çok görmeliydim.. beraber olmalıydım..
farklı mı olmalıydı benim de yaklaşımlarım..
hayata dünyaya zamana paraya ve çıkarlara ve aileye ve olduğun yerde olmakla ilgili daha mı girişken olmalıydım..

başarı nedir..
başarısızlık olarak gördüğün şey midir aslında..
yoksa sadece huzur yeterli midir..
bilemedi gene..

üzerinde düşünmeye değer mi onu bile bilemedi..

son zamanlarda sık duyduğu bir yaklaşımı anımsadı sonra..
"bir proje gibi gör ve planla.. başarıyı hedefle"..
neyi..
evliliği sürdürmeyi  mesela.. ne kadar sıkılmış olsan da eşten.. ne kadar bıkmış olsan da.. içi boşalmış olan yaşamından.. "sürdürmek bir başarıdır"..
"yeterli cinsellik. bol gezme.. sıkı para.. iri taşlı takılar üç bin dolarlık çantalar.. düzenli yenilenen yenilenirken iyileşen arabalar.. evler silsilesi....yardımcı kadınlarla ilgili sevecen anektodlar.. o günün trendine uygun faaliyetler.. pazar brunchları.. akşam "dostlarla" programlar..senede üç beş yurtdışı gezisi.. tüm düğün ve cenazelerde açılış ve kokteyllerde boy gösterme kolkola.. parlak gülüşlerle "
anneliği..
"süper çocuk gelişimine faydalı ek  uğraşı kursları.. müzik ve spor dersleri.. özel okullarda eğitim.. ev partileri.. yurt dışı kursları.. en az üç yabancı dil.. herşeyini cilalayıp anlattığın çocukların hakkında süper konuşmalar.. iyi bir mastır ve nihayetinde iyi bir iş ve evlilik.."
velev kızın bordırlaynmış.. ya da geçen hafta kimden olduğunu bilmediği bir bebeği aldırmış.. 
almanyada genel müdür oğlun. bulamadığı vesikalık foto için.. istanbuldaki annesini aramış. mesela..
velev aslında sen o çocuğunu hiç tanımıyormuşsun.. büyütmüşsün ama yetiştirmeye korkmuşsun çünkü senden çıkan parçanın senden uzaklaşması demekmiş bu.. o zaman sen eksilirmişsin çünkü.
velev kızın yeni girmiş işe.. "çok zormuş işi.. anne çok vaka var diyor.."muş..
ama sen biliyorsun aslında o iş sadece bürokratik bir iş.. yani rehberlik..
yani psikologluk değil..
ne vakası..
demiyorsun ama..

ya da.. sen gördün işte o damadı.. kurufasulyeden anlar belki ama kremalı domates çorbası gurmeliği ne iş.. 

insanlar yarattıkları dünyada mutlu desen değil..
o dünyanın ışıması için çok uğraşıyorlar sözcüklerde..
sen ..
dümdüzsün.. dümdüz..
sana acıyan ifadelerle bakıyorlar.. 
deniz kenarında yuvarlanmış.. suyunda ıslanmış mor damarlı simsiyah bir çakıl taşısın. .
parlamıyorsun..
ama yutuyorsun güneşi...
sıcacık için..




Image Hosted by ImageShack.us

22 Şubat 2013 Cuma

kırmızı giyip kırmızı topu yuvarla açılsın çakran. ya da enerjini patlat.. olmadı kibelemin selamı üstüne olsun...

Daha iyiye gitmek için..
Koç olsam ne derdim.. ne komut verirdim.. komutan olsam..
Düşün..
Oku..
Sorgula.
Geliş...

lütfen..
Dünkünden bi kırıntı fazla ol bugün..
Öğren yani..

Bak bi tek bunları yap..
Nasıl tadından yenmeyecek insan olacaksın…
Derdim..

Koşuyorum..
Tema şu araziyi kurtar diyo.. oraya..
Şu gıda gdolu diyolar buraya..
Ay kutuplar erimesin penguenler üşümesin.. ayılar buz kütlesinde sürüklemesin.. hop oraya..
Şunlar serbest kalsın..
Bloglar ellenmesin..
İnternet kapanmasın..
Tuhaf yasalar çıkmasın..
Annem..ne çok işim var..
Tık tık..
dünyanın bana ne çok gereksinimi var..
benim ne çok..
Ne çok depresyon nedenim var..

Ama greenpeace’e hayranım.. kart da gönderdiler bana artık.. dayanışmacı olarak..
Yalnız sabah akşam aramasalar telefonla süper olcak.. mailleri güzel..
Sen olmasaydın yapamazdık filan da..
Telefonlar biraz zamansız oluyor akşamın yedisi sabahın sekizi..
O saatlerde ben pek çevreci olmayabiliyorum..

Bu hafta sonu ben..
Ben mutfak dekore edeceğim bu hafta sonu evdeyim bildiğin..
Sonra kitaplık kurdu için.. bir Kraft üreteceğim..
Sessizliği dinleyeceğim zira..
Ev boş olacak ve ben buna çok gereksinim duyuyorum..
Cebi filan kapatacağım..
Er saatte açacağım belki bir kadeh vişne likörü olmadı kızılcık likörümü..
Okuyacağım.. pek keyifli bir okuma köşesi ürettim kendime..
Buduarda..

Belki Pazar sabah biraz eskici gezerim kim bilir..
Belki de gezmem..
Kalkar sahaf gezesim geldi der dolanırım sağda solda..
Kitaplar var almak istediğim listelerime bakacağım sağda solda..
Fotoğraflar var skenırdan geçireceğim..

Ben çocukken yatağımın durduğu köşeye duvara bir gün bişey yapmışlardı kıvrılmış kartonlardan balıklar kabarcıklar..
Yapıştırmışlardı..
Daha ergen bile değildim..
Ama geceleri yatağıma yatıp o balıkların kabarcıklarına bakardım..
Da bana bişey demezlerdi..
Biri yapmış..
Diğeri de benim duvara yapıştırmıştı..
Bana hiç bişey dememişti bu iş..
De..
Şimdilerde çok moda yeniden..
Her gördüğümde..
O yatağımın duvarına..
O güvenli alanıma götürüyor beni..

Dün gerçek anlamda gözlerimin yuvasında döndüğünü hissettim..
Bana gelen.. hasta ve hasta yakınlarının söylemleri nedeniyle..
Aysbergin rehabilitasyona gerek duyan ucu..
Bunca sıyırmışsa.. kalan kütleden kitleden korkuyorum ben..

öyle korktum ki bloğa yazamadım bana söylenenleri..
ama bi ara burası böyleyse la paix nasıl diye düşündüm .. derin derin..

Banu avarın yaşadığı apartmana taşınasım var..
Kapıya rasyonel mantıksız girilmez diye yazasım var..




Image Hosted by ImageShack.us

21 Aralık 2012 Cuma

muhasebe.. vadeli vadesiz kararlar.. uçmak.. konmak.. ve diğerleri hakkında

önnot.. bu yazıyı okurken.. 
şunu dinleyin bence..

*********
muhasebe dönemidir yılın sonu..
birçokları için öyledir yani..
yazarlar.. ünlüler.. blogcular..  bir geriye bakar muhasebe yaparlar yılın bu zamanında..
yonca tokbaş da yapmış..
içinde umut da olan yazıyı okuyunca vaktidir dedim.. senin de yazmanın.. 
umuda da umutsuzluğa da gıcığım ya.. 
ama yazıyı sevdim.. başkalarının değil kendisinin gücünü dile getirdiği için..

işte bu yazan insanlar.. 
huyuna suyuna göre.. en ironik.. en güzel en beğenilen en nefret edilenleri bir toparlarlar..
ya da ileriye dair dileklerini öyle bir formatta sunar ki..
bu yıldan aldığı muhasebe dersini çıkarırsın..
kişisel ve ulusal ve  küresel.. 
darbelerini ve hedeflerini dile getirir aslında hesaplaşmasında ve dileklerinde..

ben hiç ders alamıyorum..
alışıyorum..
o yüzden muhasebe defteri olmuyor..
bendeki.. 
gelecek yatırımlarımı da öngöremiyorum..
bu yüzden ezik dedi bana çekirdek..
hayatını planlayamayan ezik..
kısa vade.. benimki.. hatta vadesiz..

hatta öyle ki..
günün başında bugünü de çıkarayım bile demiyorum..
gün bitince.. bu günü de atlattık diye seviniyorum..
böyle insana yılın başı sonu olmuyor.. 

yaşam benim için..
atlatılan günler zinciri..

yıllık izin tarihimi bile planlamakta zorlanan yapı..
arife günü akşam üzeri.. ay bak hafta sonuyla da birleşiyormuş.. tüh bi daha bayrama kesin programı önceden yapacağım diyen..
ve yine yeniden bir arife programsızlığı idraki ile  karşınıza gelenlerdenim..

ama hiç şikayetçi değilim..
olsaydım sanırım.. böyle olmamayı becerirdim..
böyle olmayanlara zaten neden bu kadar yoruyorlar kendilerini diye bakarım azıcık..
yani ne gerek var di mi..
yaşam zaten şelale gibi  akıp gidiyor..
hayır üzerinden kütükle atlamakta ne mana var..
ben suyun üzerimden akıp geçmesini bekleyen.. 
yüzüme çarpan damlalarla gıdıklanıp.. omzuma dökülenlerin beni gevşetmesine kanıp..
suyun içinde oynayıp..
günü südürenim.. ama su kenarındaki çiçeği.. suyun dibindeki pırıltıyı farkediyor gözüm..

ileriye dönük kararım yok..
keşkem yok..
isteklerim anlık..
az gecikseler..
unutuyorum ne kadar çok istediğimi bir zamanlar..

hep derim ya sevdiklerimi listeleyemem..
ama sevmediklerim pek nettir..

işte ben 2012 den pek birşey hatırlamıyorum..
aslında birçok endişeli gün ve gece geçirdim..
bırak endişeyi sıskı korkularım bile oldu..
yansıttığım oldu..
içimde sakladığım oldu..
endişelerimle boğmayı sevmem zira kimseyi..
kendimi boğdum..

sıkıldıklarım oldu..
incindiklerim oldu..
onları da demedim.. diyemem zira.. nasıl denir bilmem..
kimine monolog gibi..
arabada yalnızken..
mutfakta çorba kasesi ararken.
kediye mama verirken gönderdim kızgınlığımı.. incinmemi..
kimine mektup yazdım.. göndermedim..
kimini de bloğa ekledim.. anlatırken anlamaya çalışarak ..

ben ilişki nasıl bitirilir hiç bilemedim zaten..
tek bildiğim artık orada olmaya katlanamadığım durumlarda yürüyüp gitmek oldu..
onda da .. yürüyüp uzaklaştığım.. değer vermiyormuş ki zaten bana .. noluyor bile demedi..

ama kimsenin eline bavulunu verip..
kimsenin kafasına konfetti gibi öfkemi saçıp..
göndermedim hayatımdan..
göndermek bir güçse..
olduğun yerden gidebilmek de bir erktir ve bir prangasızlık durumudur..
oysa prangalarım var benim ..
adlarıyla yaşasınlar iki tane..
göndermeyi beceremezsin.. gidemezsin..
o zaman da çeneni kapatır.. oturursun..
zamanında bir derste.. bir akımdan söz edilmişti.. felsefi akım.. sanırım septisizmi anlatıyordu mösyö zapata ..verdiği örneği hatırlıyorum.. sadece..  buna göre.. dünya içi duman dolu bir salondur.. dışarsı daha da dumanlıdır..
aynı duman içinde kimileri sürekli ay duman çok fena ay duman yaktı ay sizi yakmıyor mu diye vızırdarken.. diğerleri sessizce normal yaşamlarını sürdürmeye çalışırmış..
ben işte o ikinci gruptan olmayı seçtim..
ne diğerine bi sus dedim..
ne de kendim vızırdanmayı sevdim..
o zaman oturursun..
uyuşuk bir rahatlık içinde...

tüm bunların etkisiyle.. ikibinoniki bende..
sadece damak tadı olarak kaldı..

iki şey var sevindiğim.. birincisi..
yazılı sözcüklerimi kağıt üzerinde görme şerefine erişmek..
dergilerde..
kitap sayfalarında..
iki üç satır da olsalar..
bu yıl.. bir kendin yap dergisinde.. bir yöresel dergide.. ve bir de kitapta basıldı sözlerim..
atalet olarak..
bir de sağlık dergisinde çıktı.. ataletin yazar kişisi olarak..

o yazıda.. blogda yazmanın ifademi ne kadar olgunlaştırdığını anladım..
o yazıda aynı konuda yazan diğerlerine göre.. hedef koymadan yazılan yazı ile.. hedefli yazı arasındaki fark alenen ortada yanyana..
iletişimi öğretmiş bana blog ..
hem de bu yamuk yumuk yazı dilime rağmen..

imza kızına katıldığımda..
yazar adı atalet olsun dedim..
sadece sitemkar mektupların yazarları  rümuz kullanıyor.. emin misin dediler..
çok düşündüm..onların sayesinde ..
bu yıl bir karar verdim.. 
herhangi bir gün tek başıma bir yazım yayınlanırsa ..
atalet olacak yazar adı..

bu yıl.. biraz daha tanıdım kendimi..
ne kadar sıcak görünsem de mesafeyi sevdiğimi..
ne kadar sevsem de karşımdakini.. sürpriz şeklinde kendime yarattığım alan ya da zamana girilmesine tahammül edemediğimi....

bu yıl komplimanlara artık gerek duymadığımı anladım..
parlamış ve bitmiş kendimle olan ilişkim..
fiziksel komplimanı oldum olası sallamam da..
bu yıl en ilginç iki tanesi.. benim için..
"dikkat ettim de siz hiç ara vermeden ve uzun cümlelerle konuşuyorsunuz ve asla cümle düşüklüğü yapmıyor veya "eee" demiyorsunuz.." dedi bir saygı duyduğum hastam..
sadece onun farkedebilecek düzeyde biri olmasına sevindim..

bir de nörozunu beslemekten kaçındığım ama sağlığı ve ağrıları nedeniyle ilgi gösterdiğim  bir kadın hastam.. " ben hayatımda sizin kadar mesafeli soğuk görünene ama insanı böyle kavrayıp kucaklayan birini tanımadım" dedi.. ona da sevindim.. beden dilimi okuyabildiği için..

bu yıl en sevmediğim durumun..
kimlik ve kişilik değişimiyle temcit pilavı gibi..
eziyet niyetine..
önüne gelebildiğini gördüm insanın..
bitmeyen duygusal anı öykü dedim.. dedi ki.. anlatılarından sonra.. "yorum aliim " diyen dostlar bitti..
şimdi çekirdekte sıra..
ve o zaman olduğu gibi şimdi de.. içimden..
bundan bişey olmaz.. olsa da sürmez.. sürse de zaten dünya değişmez.. sen xy ile eğleş  ama işine bak önüne bak.. beynine bak.. kendinle ol .. diye düşünmeme rağmen ıkınarak cevap vermeye çalıştım.. 
o zaman olduğu gibi şimdi de.. yaranamadım.
ama ben buyum..
dostlar.. çekirdekler..
ben bir insanın bir diğerine bunca odaklanmasını anlamıyorum..
ya da kendisine.. bedenine.. görüntüsüne..

koca küre var etrafta.. 
ilgi çeken binlerce şey var..
yıkılan huzurlar sönen canlar gelecekler var..
el uzatsan kurtulabilecekler var..
sen .. "dedim.. dedi ki.. " diye binbirinci dostuna anlatırken..
neler değişiyor iyiye kötüye ..

ben bu yıl hala..
öğrendiklerimden üzülebildiğimi gördüm bir de..
bunca deneyime.. kalınlaşmamış duygularım..
ankara var örneğin.. bana sevgi soysal'ın ankarasını anımsatmaya başlayan..
gençler var örneğin.. üzen beni..
ya anneleri tarafından kuşatılıp..
bireysellikleri sınırlanan..
"biz" konumuna tıkıştırılan..
ayrıcalıklığı poposuna fitil gibi sokuşturulan..
ya da ezilen.. toplum.. eğitim sistemi mahalle baskısı ile..
gerçek dışı bir romanda yaşar gibi.. o kabustan diğerine sürüklenen gençler var..

ve bu sene ben..
yine ve hala aptallığa ve aptal kalmak için direnen beyinlere gıcığım..
bilime kafaları basmadığı.. rasyonel mantığı anlamadıkları için mertebe atlar gibi.. zen'e.. pozitifliğe ve diğer açıklanamayan şeylere sığınanlara..
çocuksu kalma lüksüne sahip olanlara..
vasıfsız kalmayı sindirebilenlere.. gıcığım..

ben bu yıl içinden yürüyüp gitmek istiyorum sandığım şeyin..
benim cennetim olduğunu anladım..
ayak ucumda kedim.. elimde sayfaları arasında  sonsuz güzellikler barındıran kitabım ..
kadehimde bardağımda damak tadında içeceğim.. gözümün değdiği yerlerde hoşlandığım .. bana beni yansıtan nesnelerim..
çocuks'un bir dam altında olduğunu bilme lüksü..
fonda bir rak baladı..

benim güzellik uykum.. yara bakımım ve cennetim..
afrodizyağım ve çekiciliğimin sırrı..

sonnot..
1- zayıftır felsefe bilgim.. felsefem sağlam olsa da.. 
azıcık karıştırınca adamımı buldum.. pirron.. bundan böyle atalet pironcudur..  değil mi ki..

"Pyrrhon’un şüpheciliğine göre mutluluğa giden yol şöyledir:
  1. Nesnelerin gerçek yasası kavranamaz.
  2. Öyleyse nesnelere karşı tutumumuz yargıdan kaçınma olmalıdır.
  3. Ancak bu tutumla ruhsal dinginliğe ulaşılabilir." 
demiş ..

dinginliğe giden yol eğer kuşkudan geçiyorsa varsın geçsin ..
başımla bir.. aldım kabul ettim =)

sonnot..
2-sevgi soysalı anıyorum dolu dizgin..
kadınlar koğuşunu anıyorum..
dışarının içerinin bir olduğu zamanların bezdiriciliğini anlatırkenki doğallığını sadeliğini  anıyorum..
kırk yıl olmuş.. kırk yıl.. artık tekrarlamasın kendini an'lar..
anları anarken.. bir yandan da..
çocuktum.. gözucuyla bir pırıltı farkettim dönüp baktığımda gitmişti..
şimdi büyüdüm ve rüyalar bitti..
artık..
uyuşuk bir rahatlık içindeyim diye mırıldanıyorum......
----------
edit saat 16.05... bahsettiğim akım sofizm de olabilir.. ama ben zaten akımları daralttım.. ve pironcu olmakta karar kıldım..

Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin