atalet anlatıyor.. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
atalet anlatıyor.. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2017 Salı

İventler çellınclar.. beyaz fonlar sıfatlar ve elektrik hakkında..

Bugün 17.01.17
Cok olayli çok ahkâmlı çok analizli bir haftanın ikinci günü..
Yazacak birşey yok..

Anne Frank gibi hissediyorum ben..
Sizden ne haber..

Yatak odamdaki halıyı kaldırıp..
Çekirdeğin siyah günlerinin halısını serdim..
Zebra desenli..
Krem rengi yatak örtüm..
Dijital ikat desenli yastıklar..
Kırmızı bir yastık ekledim..
Cünkü duvarda beyaz fonda alp var..

Bunları yaparken..
Memleket yanarken..
Yeşilmişik.. kırmızıymışık saçımızı tararmışık diye şarkı mırıldandım..

Geçen perşembe çağ atladığımızı anladım..
Evin yarısının elektrikleri gitti..
Kalan taraftakiler evin ana işlevlerini sürdürmeye yetti..
Kombi.. televizyon.. internet buzdolabı hep çalışıyordu..
Cumartesi.. evin diger yanının elekrikleri geldi.. var olan gitti..
Birden ev ev değildi..
Aspiratör.. ocağın çakmağı ve bazı tavan ışıkları..
Çalışıyordu..
Ve bu yetersizliğe dayanamayan sistem çöktü..

36 saat..
Meger gelmiş..
Bu sefer de sigorta şalterini attırmış..

Yok.. politik yazmıyorum.. oldu bunlar..
Nihayet elimle şalteri düzelttim..
Var olan medeniyet çağını yakaladım..
Kendi işini kend....
Kurda sorm...
Ay yok.. elini taşın....

Benim bu aralar bir elektrik sorunum var zaten..
Misal arabamın da aküsü bitti..
Ve sürekli kendi kendimi de çarpıyorum..

On bilmem kaç gün sonra gelmiş bloğa işkence ediyorum ben de..
Yazdıklarıma bak..
Var da yazmıyor muyuz blog..
Yenilik güzellik..
Tadını çıkarmaya çalıştığımız günler..
Düşün ki.. dekor yapan ve damlarda türkü çığırmayan bir kadın oldum..
Kendimi instaya pintereste boğdum..
Olmuyor o şevk o tutku..
Kitaplar dersen.. yılın üçüncü kitabıyla boğuşuyorum..
Her ay bir çocuk kitabı iventine katıldım.. bu ay aslan'ı okudum.. ilerleyen aylarda çocukluğumu yeniden okuyacağım..

Ekmeğimi kendim yapıyorum..
Vejetaryeniz.. yoğurt mayalamıyorum..
Sütlerden badem sütü favorim..
Hindistan cevisi sütü ile sorbe güzel oluyor..
Bugün yumurtasız mücver deneyeceğim..
Lazanyayi muhteşemleştirdim.. bütün iş domates sosunda ve patlıcanda..
Onu söyleyeyim..


Erbaneyi ilerletemiyorum..
İçimin sesi fazla tırsık.. şöyle düm tek aa düm tEk vurmak istiyorum..
Dudutdudu duttutdudududu.. çıkıyor..

Bir haber getirmiş..
Demiş sonik hanım'da  ivent var..
Çellınc var..
Bugün başlayıp 17 gün sürecek..
İvent deyip geçmeyin..
Emek var altında..
Yapılmış bir liste var..
Hepimizi etkileyecek.. çok önemli değişimlerin altında..
Daha az emek.. daha çok istek var inanın..


Gün bir..
Seni anlatan 5 sözcük..

Kendime sordum..
Aklıma ilk... maymun iştahlı geldi..
İkinci.. heveskâr..
Üçüncü.. prokrastineytır..zamanı kötü kullanan.. yumurta havadayken folluk arayan..
Dördüncü.. çözümodaklı..
Beşinci.. sarkaç arazlı.. 
ezikten narsisiszme.. obezden kaşektiğe hızla geçebilen biri için bulabildiğim sıfat bu..
Tabii ki şahaneyim..

Pekii..
Var mı katılan ivente..
Hadi.. 
Hem o arada başka şeyler de yazarsınız belki..

Pese.. başta yazarken anne frank düşünüp.. anna karenina yazmış olmam kaç kuruş..
Pese iki.. anna kareninadan hic hazzetmem ve madam bovariden ve prenses dianadan..

Pese üç.. çekirdeğin siyah günleri ergenliğe giriş gelişme sonuç dönemidir..
Her insan bir siyah dönemi yaşıyor benimki sonlara kaldı..
Pese son.. Beyaz fonda alp.. istanbul modernde daimi sergide bulunan bir tablodur.. dayanamayıp posterini aldığım tek tablodur... 


2 Aralık 2016 Cuma

Bazenler.. zor olsa da'lar.. puhu kuşları hakkında

Derler ya..
Sen plan yap ki kibele eğlensin..
Her gün bloğa not düşmek.. her gün ufak bir düzeni toplamak..
Bunun bile lüks oldugu zamanlar oluşabilir.. hatta oluşur illâ ki..

Yalana yalana kıvanç izledik dün..
Çekirdekle beraber..
Yalanımız yok.. kıvanç girsin bi köşeden çıksın diğerinden yetiyor bize..
Dizinin konusu geleneksel..
Sadece ana kadın karakterin neden odasına çekildiğinde yapacak işi yok..
Kukumav gibi..
Düşünmekten başka.. 
Onu eleştirdik.. 
bi de yatağının kenarına oturuyor düşünmek için..
Hiç sevmem dedim..
Niye dedi..
Acaip konforsuzdur.. o kenar çöker.. popon kayıp yere düşüverecekmişsin gibi olur..
Bi de sırt dayama yeri yok..
Kaygan zeminde düşunmeler bana göre değil..
İlle oturacaksam düşünmelik..
İki adım fazla atar gidip koltukta otururum..

Ben depresyondaysam çökerim kenara.. dedi..
Bir de anlık otururum bazen..

Başka eleştirimiz yok..
Düşündü de düşundu hatun..
En son yatakta yine düşünüyordu..
Ama güzel bisey giymiş dedim..
Evet dedi.. 
Askısında ince bi desen vardı.. önünde ince bi dantel..
Açsaydi da tam göreydik.. olmadı..

Sonra yekta kopan'ın kitabını alıp yattım..
Sakın gitme diyor ya .. ilk birkaç sayfayı mutfakta ..
Döktüğüm bir koca bardak portakal suyunu sildikten..
Kırdığım bardağın camlarını topladıktan sonra.. 
Okumaya başladım..
Yıllarca okul servisi beklediğim..
Son zamanlarda eve gelecek olan çocuksu gecenin geç saatlerinde beklediğim mutfak benim için..
Bayağı okuma yazma kahve sigara whatsup sohbeti..
Telefon sohbeti merkezi haline geldi..
Yapacak bir işim varsa doğru mutfağa yollanıyorum..
İş dediğimde kastettiğim yemek pişirmek degil..

Yatak örtüsünü açana kadar.. elektrik kesildi.. 
El yordamıyla diş .. saç fırçalama.. geceliklenme ve yatma..
Geldi elektrik.. ama uyku da geldi..

Sabaha karşı uyanıyorum bu ara..
Sonra dalamıyorum bir süre..
Dalınca da saati kaçırıyorum..
Koş koş işe yetiş..

İşte bugün..
Gençler bilmez.. cıva gibi derdik biz eskiden..
Herkes öyleydi..
Bir hasta enfeksiyonu tedavi edilmiş gelirken diğeri ayni araçla gönderildi..
Ben kime ne yapılmayacak diye sorumluya söyleyene kadar az kalsın yapılmaya götürülüyordu o iş veya kişi..
Bir ara bunaldım bayağı..
Eş zamanlı vermem gereken komut ve açıklamaların hepsi eşit ağırlıklıydı..

Böyle zamanlarda herkesi olduğu şekilde dondurmak istiyorum..
Sonra sırayla her birinin omzuna dokunup uyandırıp..neyi nasıl yapacağını söyleyip..
Gidip diğerinin omzuna dokunup uyandırmak..
Belki herkes donukken huzurla bir kahve içerim.. kimbilir..

Siz farkında değilsiniz ama bazı ilaçlar piyasadan kaybolmaya başladı..
Hammaddesi ithal bazı ilaçlar yükselen dövizden zarar gördü..
İlacin etiket fiyati değişmedi ama maliyeti arttı..
Vahşi kapitalizm size acır da zararına ilaç üretir mi sizce..
Doksanlarda surşarj yöntemi vardi her eczacının elinde kaşe sabah akşam depo fiyatı takip edip ilaç fiyatı düzenlerdi..
Depo bugün sabah sattığı fiyatı akşama arttırır..
E eczacı naapsın..
Bugün aldığı üç ilacı satınca yarın üç ilaç alamıyor depodan..

O günler gelecek mi yine..
Soba üstü kestane kadar eğlendirir mi nostaljimizi..

Bugün yapmayı planladığım hiç bir şeyi yapamadım..
Ama aklımda bile olmayanlarla uğraştım gün boyu..

Dün ekşi maya başlatacaktım o da yalan oldu..
Kepekli unum yokmuş ki..

Siz de un ve kepekli un.. bir kavanoz ve tahta kaşık hazır edin..
Bir ekşi maya kabilesi yaratalım..
Evde can üretmek iyi gelir belki hepimize...

Çekirdek bana uzuun bir iş listesi verip hafta sonu tatiline gitti..

Akşam için bir kanapede konuşlanma ümidim var.. en enerji harcatmayanından..

Şimdilik böyle......

1 Aralık 2016 Perşembe

Ekşi maya.. maraton..çukulata..aralık ve diğerleri...

Sabah geldigimde masamin üzerinde bir kırmızı kalp çukulata..
Öyküsü var..
Cumartesi çekirdek ve arkadaşı ile bazı yılbaşı alışverişlleri yaptık..
Kendime gereksiz birşey almış bulundum..
Seramik..
15e15 kare...
Alt kısmı beyaz.. örgü gibi..
Üstte sapı var kırmızı fiyonklu üzeri beyaz puanlı..
İçine noel renklerinde şekerlemeler..
Yılbaşı kurabiyeleri hayal ettim..
Yine olmayan.. hayalini kurduğum günlük yaşama bir aksesuar almış oldum..
Sanırsın evdeyim.. gün boyu gelene gidene ikram..
Alakası yok..
O zaman aldım bu sepetsi seramiği..
Hemşire bankosuna getirdim..
İçini burda dolduralım diye..
Ertesi gün..
Nasıl gereksiz bir tantanalı iş günüyse..
Büyükten küçüge hepimiz kızdıysak..
Atom karınca isimli..
En çok mesleğini önemsemesini sevdiğim hemşirem..
Sepet için alıp getirdiği cuķulatalrı ikram etmeye fırsat bulamadı..
Dün.. ee cezalı mıyız dedim..
Yıyemeyecek miyiz onları..
Sormayın dedi şaşkınca eve götürmüşüm..
Orda unutup da geldim bugün..
Ve bu sabah..
Kalp şeklinde çukulatam masada bu notla beni bekliyordu..



 bir program dahilinde calışmak..
benim işim..
ama profesyonel hayatımın birçok özelligini günlük yaşamıma katabildiğim halde..
program dahilinde özel yaşamı asla başaramadım..

o yüzden niyetler.. istek dilek ve kararlar..
genellikle hep öyle..
kendi hallerinde kalırlar..
bir ekşi maya gibi.. kabarıp taşmazlar..
yok haksızlık etmiyorum kendime..
bir başlayınca durdurulabililiğim yok ..
o belli..
ancak yaptıklarım yapmayı dilediklerimin çok azı..

Daha önce de bir kez böyle bir ayda yapılmamışları yapmak kudurukluğu yasamıştım..
Bu seferki biraz farklı..

misal artik takvim kullanmayı ögrenmeliyim...
Önümüzdeki üç hafta her buluşmayi takvime not edecegim...

Yaşamımda bazı değişiklikler için adım attım..
Bunlar beni duygusal olarak bazen zorluyor..
Çünkü konfot alanım olan alışkanlıklardan çıktım..
Bilinmeyen dolayısızla güvensiz alana yelken açtım..
Yolu kaydedesim var..

Hergünü yazsam ya dedim..
Not edecek bir duygu yaşamadığım günler de bu sürece dair olacak..
Misal..

Biri de her gün blogu yazmak olsun...
Misal bu akşam bu niyeti kayıt altına alayım..
Ki o duygu defterini yazdım mı bilesiniz..
Misal yine bitmemis elişleri.. 
Programlar ve listeler..
Ve kontrol edemedigim günlük yaşam.. 
Artık benim kontrolüme girsin..
Zıra hiç tamamen kendi kontrolümde zamanlarım olmadı benim..
Saime hanımla yaşarken onun deger etik saygı kalıpları..
çb ile birlikteyken onun..
Çocuksla beraberken onların önceliklerini başıma taç ettim.. etmişim...
Dogrusu budur diye inanırım..
Çunku..
Bir kolay uyum gösteririm..
İki kolay vazgeçerim..
Üç.. kişi önemlidir bende.. kendimi dayatmak değil...
Velev dayatsam. elde ettiğim.. keyif vermez.. değerli olmaz..
Dört.. bana kalan zamanlar moladır..
Ekşi maya gibi kabarma.. hiç bir şey üretmeme keyfidir..
Tam kendime geldiğimde mola biter..
Bir baskasının istek dilek gereksinimine koşma vakti gelir..
Yaşam dediğimiz şeyin tanımı bu olsa gerek..
Ama süresiz mayalanmak olmayacağından..
Kendimi bir sadeleştirip .. düzene koymalıyım...
Hep yaptığın şey atalet..
Değil..
Bu sefer sonrasında başkasının maratonu olmayacak...

Böyleyken böyle blog..
Umduğumu mu bulurum..
Bulduğumdan nefret mi ederim bilmem.. amaaaa..

Yazının sübliminali ekşi maya..
Misal..
Bu akşam yapılacak..

Yine bir aralık iyi niyetini..
Gerçeğe dönüştürme zamanidir..
Not..pese.. ne dersen..
Eski ruhu yok yazılarımın.. sanki..
Yazdıkça gelir mi..
Yoksa artık bir daha o ruh oluşmaz mı..
Zamana bırakıyorum..
Onu da ..
Ekşi maya dediğinin oluşması günler aliyor hem..



24 Ekim 2016 Pazartesi

pembe anı defteri ve orta okul halleri...




insan herşeyi herkese anlatamıyor..
bazen en yakınına bile..
en azından en yakını olduğunu sandığına..

kimsenin vakti yok demiş ya şair..
ne ince şeylere.. ne anılara..

çocukken keşke halamı daha çok dinleseymişim diye düşünmüştüm ..
halamın ölümünden sonra.. 
aile öyküsündeki boşlukları doldurmaya çalışırken..

hafızaya kalırsa iş zor zaten..
misal aynı çocukluk öyküsünü bin kere dinlemişimdir de..
27 yıllık çb'nin.. yine de tam anlatamam..

"evliliğin en kötü yanı aynı şeyi üstüste defalarca dinlemekmiş"..
diyor atalet demişti abisine bir şey anlatırken..
gerçekten o anlatırken yaptığı değişiklikleri fark ederdim ben..

kendini anlatmaya meraklıdır bazı insanlar..
ben de elbette..
ama bazı çocukluk anılarımı..
çb bilmiyor.. çocuks bilmiyor..
blog biliyor..
çocuks henüz.. "olsaydı da dinleseydik" keşkeleme yaş grubunda değil belki..
ama senin çocukluğunu bilmeyen.. çocuksun babası..
nerde neden neye nasıl izin verdiğini.. 
tahammül ettiğini..
anlayamaz ki..

eskiden anlık kayıtlar tutardım değil mi..
evden diyaloglar not ederdim..

ama işte bazı diyaloglar..
gelmiyor ne bloğa ne feyse..
bir kez dökülesi olmuştum..
aman deyim pişman olacağın şeyler yazma mealinde meyller .. 
yorumlar almıştım misal..

neden..
ben biliyorum yaşadıklarımı..
bana bunu reva gören biliyor..
neden herkes bilmesin..
sonrasında verdiğim tepkileri..
kararları..
o yaşadığımın aydınlığında okusun..
insan başkalarının yaşadığı kötü olayları öğrenmek istemiyor..
its tuuu komplikeyted deyip geçelim istiyorlar..

feys aslında blogdan rol çaldı..
anlık yazıyoruz.. yayınlıyoruz..
ama yutuyor kendince..
hepsini göstermiyor işte..
halamın anlattıklarını not alsaymışım keşkeden..
feys yerine bloğa yazsaymışım keşkeye..

oysa blog..
ayrıntı ayrıntı.. veriyor..
kim demiş.. ne olmuş.. 
ne çok değiştik diyebiliyorsun..
hiç değişmemişiz diyebiliyorsun..
kendine kabullendirmek istediğin olay ve durumların..
bazılarının ne önemsiz.. 
bazılarının bugün yaşadığın ve hoşlanmadıklarının temel taşı olduğunu..
doğal süreçte gelişip değiştiğini..
ya da kendine zorla giydirdiğin.. 
zaten eğreti duran davranışın..
bugün nasıl da ateşten gömlek olduğunu..

blog yorum bırakılabilen bir yer olmasına karşın..
sosyal medya kadar..
kabalığın.. çok bilmişliğin.. 
ve ego sergilenmesinin tavan yaptığı bir yer değildi..
içerik yazıyı ekleyenin genel hatlarından çok uzağa taşınamazdı..
"doğal insanları sadece akıllı ve eğitimli iseler severim..
orman kaçkını gibi insanlar var.. neymiş.. doğalmış.. nesini seveyim.."
açılımında bir tepki okumuştum bir sosyal medya ortamında..
tamamen aynı fikirdeyim..

orta okulda çok kısa bir süre dışında..
hiç anı defteri yazamadım ben..
annemin çok kızdığı bir şey yapmışım..
harçlığımdan ayrı..
haftada bir 45lik..
ayda bir 33lük fransızca plak alma hakkım vardı o zamanlar..

yazmışım deftere..
"dinlemedi bile"
"şimdi plak parası da vermez.." diye..
o zaman anneme de anlatamamış olsam da..
yaptığım şeyin kendimce makul bir nedeni varmış olsa gerek .. 
ama o dinlememiş..
suçu bu..

ertesi gün kısacık bir not düşmüşüm..
"hala küs bana.. ama plak parası verdi.." diye..
çok utanmış olsam gerek..
o plak hak değil.. 
ödül değil.. katmerli ceza gibi gelmiş olsa gerek..
bugün olduğum kişi.. öyle hisseder çünkü..
temeli çocuklukta yatıyor olsa gerek..

bunu yaşadığımı anımsamıyorum..
ama o defter.. 
bir iki sayfası hariç bomboş defter..
pembe ve kilitsiz ve elbette annemin armağanı..
yıllarca atamadığım.. oradan oraya gezdirdiğim.. 
sonunda yok ettiğim defter sayesinde.. 
her okuduğumda öğrenip .. 
sonra unuttuğum anı sayesinde..
anı defterinin.. günlüğüm önemini kabulleniyorum..

buna rağmen anılarımın el yazısıyla kaydını tutamamamı.. 
disiplinsizliğime verelim geçelim..

gerçi bir kez tuttum..
inanılmaz derecede disiplinli..
blogta "aman yazma" dediklerini bir deftere yazdım.. 
onun da bir öyküsü var yarın mı anlatsam..

bloğa dönersek.. 
yazdıklarıma anında tepki..
cevap.. benzer konularda yorum yazanlar sayesinde..
hem anı defteri hem gelişim hocası gibiydi..

pembe defteri yazan kızın dayanılmaz yalnızlığı.. 
herkesin ötegeçtiği...

bu pembe defteri.. misal.. 
yine blog bilecek ve onu okuyanlar..
ama çocuks ve çb bilmeyecek..

annemin akla karayı karıştırmamış bir kadın olduğunu..
bu yüzden topyekun cezanın naturamda olmadığını..
hatam varsa onun nedenlerinin onu/beni ilgilendirmediğini..
hataları varsa nedenini dinlemeye çok önem verdiğimi..
hatamı içselleştirip düzeltmenin kendi sorumluluğum olduğunu..
ve benim bu sorumluluğu çok ciddiye aldığımı..
ama başka insanlara hatayı geri çevirmenin ve tekrarlamamanın..
daha hafif yöntemlerini öğretmeye çalıştığımı..
asalım keselim herşeyi yasaklayalımla.. 
aman boşver..
arasında çok farklı ve dereceli tavırlar olduğunu..

karşımdakiyle uyum içinde olmayınca..
bir çok sorunun doğuverdiğini..
bu nedenle anksiyete geliştirdiğimi..
anksiyete nedeniyle yanlış şeyler yaptığımı..
sonrasında onlar öfkelenirken..
benim yine anksiyete hissettiğimi..

bunları bilmeyecek..
blog bilecek..
ailem bilmeyecek... 


pese..
her okuduğumda içimi biliyormuşçasına gülten akın..

ilk yaz şiiri..
"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya"..

"Bir gün birileri öte geçelerden
Islık çalar yanıt veririz"...





2 Ekim 2016 Pazar

taş çorbası.. aşure.. elma. . yılbaşları.. yer diğerleri..

Zamanın birinde uzun yıllar süren savaş sonrası..
askerin biri yürüyerek evine dönüyormuş ..
Birden ayağını yoldaki bir taşa çarpmış ..
Canı yanınca öfkeyle bir de tekme atmış taşa..
Canı daha çok yanmış ..
Bu sana ders olsun demiş kendi kendine ..
Taşı alıp heybesine koymuş .. unutmamak için..

Sonunda aç.. üşümüş.. yorgun..
bir köye varmış..
Köylüler.. meydanda elin etrafına toplanmışlar..
Cepheden.. geçtiği yerlerden haber sormuşlar..
Sonra da işte evlerimiz işte meydan ateşi ..
Isın.. uyu .. ama yemek dersen.. o yok.. bize bile yok demişler..

delikanlı " yaparız" dediyse..
"hiç bir şeyimiz yok ..
kilerler ambarlar bomboş.. hep yağmalandı buralar.. "demiş köylüler..

Siz hele kazana bir su koyun..
Bende bir sihirli taş var..
Onun çorbası hepimizi doyurur ..

Şaşıran ve pek inanmayan köylüler
Yine de suyu kazana kazanı ateşe koymuşlar .. Bir de koca kepçe

Su kaynamaya başlayınca heybesinden taşı çıkarıp kazana atıvermiş..
Karştırmış .. Sonra biraz tadına bakmış..
Çok güzel.. ama bir de patates olacaktı..
daha da güzel olacaktı..
bende iki üç tane vardı sanırım ' demiş biri gidip getirmiş..
Karıştırmış bizim asker .. yine tadına bakmış..
'mükemmel.. iki de soğan olsaydı daha da iyi olurdu' demiş..
Neyse ki köylünün birinde de soğan varmış..

Ve böylece..
Çorbaya lahana.. karnıbahar.. pancar.. bulgur.. havuç hattâ yağ eklemişler..
Bütün köy taş çorbasına bayılmış.. askere sihirli taşını kendileriyle paylaştığı için teşekkür etmişler..
o gece herkes mutlu ve tok uyumuş ..

Sabah ayrılırken asker köylülere misafirperverlikleri için teşekkür ederek ..
taşı onlara armağan etmiş.
artık demiş aç kalmazsınız..
sihir ' siz'de..

iIkokul ikinci sınıfta filandım..
Macar masalları kitabında okumuştum..

içimde yeri ayrıdır..

bugün parça parça feysiminbukunda paylaştığım Şeyler..
bugünün hem Yahudi yılbaşı.. hem aIevi inanışında muharremin ilk günü
Yahudi dostlarımın yeni yıl kartlarında elma ve bal bulunması ..
yeni senenin ağız tadı için elma dilimlerini bala batırıp yeme adeti..
aşure.. bereket..
bizi doyuran verime şükretme..
derken özel bir elma marmeladı tarifi ..
bayan rebeka'dan.. ki kendisi 83 yaşındadır..
'4 ekşi elmanın rendesi'.. granny smith amerika kıtasından..
2bardak şeker..
damla sakız Yunan adalarından ..
Vanilya ki onu da fransız bloğundan öğrenip yapmıştım
1-limon suyu ..
rengârenk renkahenk..
masalı düşürdü aklıma..

Çok sürmedi bu ruh Isınması gerçi ..
olsun..
yarın da aşure pişiririm..
Mavi bebek babasına tez kavuşsun dileklerimi de o bereketi pişirirken gönderirim..
pekiştiririm.. dünyayı güzelliğin.. iyiliğin ve barışın  kurtaracağı inancımı ..


28 Haziran 2016 Salı

güller hakkında.. ama küçük prense dair değil.. barbaros bulvarında.. gülhane parkında değil..

barbaros bulvarına doğru ilerlerken..
alt geçide gelmeden..
yavaş ilerleyen trafikte oturuyorum..

erken ilkbahar..
sol yanda sabırsız yayalar..
karşıdan karşıya geçmek için..
intiharı göze alıp ..
fırsatı bulunca.. 
aniden gaza yüklenen sürücülerin.. 
araçlarının altında kalmasınlar diye yapılmış..
yayaların azimle üzerlerinden atladığı bariyerler var..
balkon demiri gibi şeyler..
iki yanlarında benim karışımla iki karış alanda toprak var..
benim karışım belli.. yirmi santim..
işte oralara ekilmiş sarmaşık gülleri var..
onlardan birinde oturuyorum direksiyonda..

gözüm sarmaşığa değiyor..
aslında erken ilkbahar..
saime hanımı toprağa verdiğim..
yenilenen doğanın tadını hem duygusal anlamda..
hem de her gün giderek uzayan mesai ve trafik yüzünden kaçırdığım..
yasın sevinçten..
ahh'lanmanın ayyy'lanmadan çok olduğu zaman dilimi..

o yüzden gözüm sadece değiyor..
derinlemesine işlemiyor..
petalini polenini göresim yok.. 
tadını çıkaramayacağım doğanın..

ama bu sarmaşık gül farklı..
onu görünce..
yan aynadan geride kalmış olanlara.. 
boynumu uzatıp bir de ilerde duranlara bakıyorum..
bu biraz mesafe koymuş iki yanındakilerle..
koymuş dediğime bakmayın..
ya yorulan belediye işçisi öylesine sokuşturmuş..
ya da iki yanındakiler kurumuş..
arada böyle çekilmiş diş gibi bir kaç boşluk var..
ama bunun iki yanı da boş..

gözümün değip sonra takılıp kalması..
bu sarmaşık gülün heves ve işvesinden..
üzeri pıtrak gibi beyaz gül açmış..
yaprakları pırıl pırıl yemyeşil..

bariyerin arkasından hızla bir araç slalom yaparak..
benim gittiğim yönün aksine ilerliyor..
istanbul sürücüleri komiktir..
arabalarında üçüncü dördüncü vites olduğunu anımsamak ister gibi..
önlerinde azıcık boşluk olduğunda gaza yüklenirler..
hemen ardından da frene tabii..
o yol asla onbeş yirmi metreden uzun değildir zira..

daldığım derinlerden o aracın sesi ve geçişi çıkardı beni..
hevesli ve işveli sıfatlarını düşünüp de buldum..
mağrur da değildi diğerlerinden önce davrandığı için..
gösterişli de değildi..

sadece durumunun tadını çıkarıyordu..
görecelik teorisini duymamış gibiydi..
onlar açmadı ama ben nasıl da gönendim demiyordu..
beni kimler farkediyor diye göz altından süzmüyordu..
orda öylece dallarındaki yeşilleri ve beyazları güneşe doğru uzatmış..
tadını çıkarıyordu oluşunun..
tek derdi.. eğer olsaydı..
nasıl daha iyi gelişebileceği olurdu sanki..

vay be dedim..
bir akl-ı evvel gelsin..
seni iki en yoğun en durağan trafikli üçer şerit asfaltın..
tam ortasına..
cehennem bahçesi tabir edilen..
kırk santimlik toprağımsıya eksin..
ikinci akl-ı evvel gelip de sularsa su bul..
ama böyle de geliş..
üstüne de gelişmenin tadını çıkar..

açıldı önümdeki trafik..
mecbur ayrılıyoruz sarmaşık gülden..
yan aynadan göz göze geliyoruz bir anlık..
onun benimle göz göze geldiği filan yok tabii..
tamamen benim hissiyatım..
bir rüzgar esiyor.. onun bir dalı kıpırdıyor..
tam da ben başımı hafifçe öne arkaya doğru sallayıp..
görüşürüz der gibi yaparken..
denk geliyor hareketler..
hissiyatım ondan..

ben daha mı dik oturuyorum direksiyon arkası koltuğumda..
alt geçide girerken..
biraz da gülümsüyorum sanki..

vay bee.. diyorum..
şairin dediği gibi..
tuttu bana hayatı sevdirdi..

o gün bugün..
güle yakın geçerken yavaşlıyorum..
iştihasını hiç kaybetmeden..
bazı güllerini döküp diğerlerini açarak sürdürüp durudu..
var oluşunu..
geçen hafta..
trafiği orta şeride veriyorlardı tam orda..
tüm gülleri kazıp çıkarıyordu belediye işçileri..
diplerini kabartıp..
toprağa yeni birşeyler sokuşturuyorlardı..

bakamadım benim işveli yerinde mi..
o da yerinden edilmiş mi..

ben bakamazken onları söken adam..
kimbilir neler düşünüyordur..
söktüklerinin farkında bile değildir..
emir vermişlerdir..
yapıyordur..
akşama buluşacağı.. aile.. sevgili.. evlat.. alacaklı.. kanlı.. her ne ise..
yaşamında onun için düşünülesi olan.. onu..

bilmez ki barbaros bulvarının başında..
bir beyaz gül..
atalete ve belki başka bazı gören gözlere..
nasıl hayatı sevdirir..
varlığıyla.. kendince duruşuyla..
tutar hayatı sevdirir..

küçük prens doğru söylemiş olabilir..
gülümü farklı yapan ona verdiğim emektir derken..
eksik söylemiş.. 
bazı güller hiç emek vermediğiniz halde hayatınızda farklı bir yere oturabilirler..
hevesli.. keyifli.. işveli.. ben'im diyen..
var olmanın tadını çıkaran güller..

artık barbaros bulvarında sağ şeritten gidiyorum..
gülüm orda mı..
söküldü mü bir emir kulu tarafından bilmiyorum..
ben onun orada..
hevesli duruşunu sürdürdüğünü hayalliyorum..

çünkü.. 
ben gördüm..
....
min dît.. j'ai vu.. I have seen.. ho visto...




28 Mayıs 2016 Cumartesi

ağaçlar ve dokunulası olanlar..


'bana gururlu şeyler söyle..
mutlu hikayeler..
huzurlu güzellikler..
umudu anlat..
inancı'
demiş füruğ ferruhzad..

bu yazı..
bir haftadan da eski..
taslakta duruyor girişi..
altta bahsedeceğim banyan ağaçlarının bana bir diyecekleri var gibi gelmişti ..
yazmaya başladığımda..
cümle kaldı ama..
silindi demek istedikleri..
blog yazıları da rüyalar gibi hemen kaleme klavyeye almazsan..
silikleşip siliniyorlar..

bugünse ağaçtan dolayı insanlaştığımız gün..
o yüzden yine bir ağaç fotosuyla füruğ üst üste pekişince..
dedim bunları banyan ağacıyla birleştir..
ekmek ağacından da söz et..
ya da etmesen de olur..

ağaçların bir şeyler anlatası var bana bir kaç haftadır..
kulak ver..

******

tehditkar adam bir ağacın arkasına doğru yürüdü..
dedektif ağacın arkasına koştu..
ve ağacı gördüm..
kökü dışarda..
beynimde çınlamaya başladı..
hawaideki kökü dışarda ağaçlar..
gugl'anıma sormak istiyorum..
ama gerilim var dizide..
bırakamıyorum..
beynimde kalıyor..

hawaide kökü dışarda ağaçlar var..

soru cümlesi ne zaman anlatı cümlesine dönüştü bilmiyorum..
hawai'de kökü dışarda ağaçlar var..
ama dönüştü ve hatta ilerledi..
hawai'de kökü dışarda ağaçlar var..
bu kökler kuru kıvrımlı..
birbirinden birkaç adım mesafedeler..
ve yukarıda bir yerde birleşip ağacı oluşturuyorlar..
sadece göz seviyene baksan kurumuş kalmış bitkiler arasında gibisin..


aralarında serin bir gölge.. 
sanki bir tören alanı bir kabile toplanma yeri..
banyan ağacı.. dedi gugl'anım..
incir ağacının uzak akrabası..
hindistan asıllı..

peki banyan ağacı değil miydi..
altında yaşlı bilgenin oturup kabilenin çocuklarına masallar anlattığı ağaç..
okuduğum bir kitapta..
yok o bir baobap ağacıydı..
küçük prensin başının derdi olan ağaçlar afrikada hayat kurtarır gölgesiyle..


norveçte bir dostum..
oslo botanik bahçesine gitmiş..
nefis bir ağaç fotoğrafı koymuş feysinin bukuna..
mendil ağacı..


hemen aradım..
istanbulda sadece Atatürk arboretumunda varmış..
mendil ağacının tohumdan yetişmesi mümkün..
ancak 10-20 yaşına gelince çiçek veriyor..
ve arboretumda yere düşmüş tohumları bile toplamak yasak..
tohumu neden ekeriz.. geleceği hayallememizi sağlar..
neden yasaklarız tohum toplanmasını..
arboretuma sorarsan bizim için bin çeşit ağacı..
binbir zahmetle bir araya getirmişler.. alıp üretemezmişiz..

oysa mendil ağacı bize çok yakışırdı..
gözü yaşlıyız olduk olası..

manolyanın da konuşulası varmış..
çıkageldi sürpriz yaptı..

manolya ağaçları hep hayatımda olmuştu..
ama tohumlarını ilk bir kaç yıl önce farketmiştim..
kıpkırmızı fasulyeler gibi..
mücevherler gibiydiler..
saray hanedanı pek düşkünmüş bu ağaca..
estetik dışında bir işe yaramaz diye mi..
en azından estetik..
göz yarası değil..

işyerimin bahçesinde de var bir manolya..
dün yağmur fırtına derken çiçek yaprakları dökülmüş..
poliklinikten odama geldiğimde..
masamın üzerinde üç yaprak vardı..
üzerlerinde yağmur damlaları..
sanki sentetik.. etli yapraklar..
bir çalışanım meraklı ben gibi bitkilere..
kesin odur getiren..

bu sabah kararmışlardı..
manolya dokununca kararan çiçeklerdendir..

"dokunmak sana..
gözlerle dokunmak gözlerine..
sözlerle dokunmak sözlerine..

sevmek seni..
ama bir avcının avını sevmesi gibi değil..
acımasızca..*" dedirtesi çiçeklerdendir..

ama ağacı savunanlara avcılar gibi dokunuldu da..
utancımızdan yerin dibine giresimiz var..
ama giremiyoruz..
yere yerleştirdik diye onları...

* can yücel..
denize çocuk diyen şairdir..

3 Nisan 2016 Pazar

Rebeka kızkardeşim.. vircinya ablam oldukça.. dünya güzel olur.. gelecek var olur.. di mi canıtın..



iş yerimin karşısında bir pastane var..
kaldırim üzerinde masalar ve onlarin etrafında büyük saksılar içinde,,
taflanlar var..
bazen bir yerlere gitmek için o saksilarin yanindan geçerken ciyak ciyak bağırışan serçeleri duyuyorum..
şehrin en kalabalık ve trafik gürültulü semtinde benim dikkatimi çekebilecek kadar yüksek bir cıvıltı..
bir yek serçe yok görünürde.. ama talanlar hep kuş cıvıltısı..
durup dururken insanı gülumseten bir koro..
etrafima bakarım ..
koşturan kaygılı kalabalık içinde bencileyin..
bu sesi duyan ve içi kıpır kıpır olan var mı..
yoktur..
en azindan benim gibi tam o köşeye gelince duraksayan..
etrafa göz atan.. sesin kaynağını arayan kimseyi göremem..

Hey sen..
Sen ordaki..
Bu koşuşturan kalabalık içinde bizi farkeden kadın..
Sende hala ümit var..
Yaşamı sevme ve silinip gitmeme dürtün var senin..
diyorlar gibi geliyor bana..

gecen gün .. nefis ve aldatıcı kış güneşi altında yürürken o köşeden..
yine dikkatimi çekti..
ama bu kez sesin olmaması..
kimbilir güneşi görunce damlarda denizliklerde ısınmaya..
tüylerini kabartmaya mı gitmişlerdi..
ben hep soğuk havalarda mı geçiyordum ki ordan..
garsonlara sorayım dedim..
ama sesleri duyarken onlarla bu konuyu konuşmamıştım ki..
belki farkında bile değillerdi..

şu yukarda iki hatta üç ipucu var bu bloğun yazarının kimliği hakkında..
minicik şeylere önem verir.. sevinir..
minicik şeylerin verdiği mutluluğa alışmaz.. yokluğunu hemen kaybeder..
burda gevezedir ama gerçek hayatta pek rastgele iletişime girmez..

kaygiyi sevmem o yüzden yoluma devam ettim..
ama iki karar verdim..
işim ne olursa olsun.. kuşların sesini ilk yeniden duydugumda..
oturup bir kahve içecegim ve iki ..
garsonla konuşacağım.. neden oturduğumu söyleyeceğim..
kuşlar çağırdı diyeceğim..

Lalenin bir kac kez sözünü ettiği.. simonetta'nin bademleri kitabını alırken..
bazen böyle tuhaf kararlar verdiğim icin..
annesinin ağacının son ürünü olan kayısıları sonsuzlaştırırken bizi ordan oraya sürükleyeceği vadedilen kitabı da aldım..
badem ve kayısı.. ve iki kadın öyküsünün iyi bir çift olacağını düşündüm..
bir selçuk altun kitabını bitirince başlanacak kitabı ararken daha entelektüel gezinimler vadediyor diye..
yakındaki uzak'ı.. seçtim.. kayısılı kitabı seçtim..
bu da bu bloğun yazarının tuhaf taraflarından biri işte..
çağrışımlar ve rasgele yolculuklar..

kendine ait bir odayı okurken kendi iç sesimi.. ve bir kızkardeş bulduğum gibi..
bu kitabı okurken de.. annemle arada kalan son bir kaç çetrefili..
ve zor bir ergenlik sonrası oluşmakta olan çekirdekle aramdaki bazı çatışmaların kaynağını buldum..
ve yeni bir kızkardeş buldum..

sonra tabii şaşmaz şeyi yaptım..
yazarın peşine düştüm..
Feysimin bukunda arkadaş oldum..
saglam bir insan hakları ve kadinın insan haklari fikir insanı..
ümit veren biri..
dürten baştan çıkaran.. biri..

bu sabah.. feysden eklediği mutfak masasından internet üzerinden yaptığı söyleşi linkinı tıkladım..
ben uyurken sınava gidip gelen ve kanapeyi işgal etmiş olan çekirdeği rahat bırakıp ben de mutfağa konuşlandım..
önce şu kare atladı gözüme sakin bir ses tonu ve sakin bir yüz ifad
Esi..
arkada açık mutfakta emayeler..
o mavi çaydanlıktan benim de var.. harika..
ve o kitap yığını.. daha güzel iki şeyi alamazdı arkasına bir kadın..
yaşamın kalbi.. mutfak.. ve ruhumuzun güzelleştiricisi kitaplar..

birkaç nokta dinleyince..
sessiz kızkardeş çığlıkları attım..
iyi terbiye edildim ben..
sessiz çığlıkları ve sessiz firça atmaları bilirim..

"ben bir fikir önderi.. bir amigo değilim".. diyordu..
"polyanna değilim ben..
ama bir duvar varsa.. bir kapi da olabilir mi diye bakalım derim"..
bana uyar.. pencere de olabilir.. hava girsin yeter..

"toplum kokuşmuş halde.. politikacilar bizden habersiz kötü şeyler yapıyorlar..
ve ana akım medya bundan söz etmiyor.."
ne kadar da biz..
"tamam.. ama başka şeyler de oluyor.. ve ayni ana akım medya bunlardan da söz etmiyor..
ırkçılıkla.. homofobiyle ilgili.. kadın hakları ile ilgili..savaşan ve birşeyler başaran insanlar var..
ve ana akım medya onlardan da söz etmiyor..
başarıları.. zaferleri.. yazmıyor..
o zaman ben neden bunlardan söz etmeyeyim..
çunkü kötü haberleri paylaşan haber veren yeterince alternatif kaynak var..
ben zaferlerin üzerinde durayım.."

biliyorum bu ruh halini..
incecik bir aydınlık olsa sevinen kaynağını arayan ruh hali..
aslinda karanlığı isteyenlerin en korktuğu tipler..
yıkilmaz ümitliler..
aktif ümitveren şey takipçileri..

"öksüz şimdi " diye bir kavramdan bahsedildi sonra..
geçmişe üzulmek ve gelecek için kaygılanmak yüzünden..
an'ı öksüz bırakmaktan..
anı sahiplenmek derken önüne bak kendi küçük hayatına bak demediğı için ilgimi çekti..
doğru carpe diem olabilir bu tanımlama..

insanların güclü hissetmektense.. güçsüzlüğü daha kolay benimsediklerini..
geleceğin kurulmasında bir katkımız olacağını düşünmediklerini..
"ne yapabiliriz ki.."
"bilinmezliklerin endişe doğurduğunu.. endişe dilinin insanlara yakın geldiğini..
bir liderin gücünden çok etrafında toplanan kişilerin enerjisinin daha etkileyici olduğunu..
bunun o kitle içinde olan bireylerce farkedilmediğini..
püritan.. yani ahlakçı olmanın insanı bağlayıcılığını..
çünkü o kadar ahlakçı olabilir ki insan yediği.. yaptığı düşundükleri ve yaptığı herşey onu bu saf halinden çıkarabilir diye..
hiç birşey yapamaz ahlakı yaymak için..
o yüzdem.. im_puritan yani saf olmayanın etkinliğini.. yani ahlaksızlıkla mücadele etmek için biraz kirlenmek gerektiğini..
buna ahlaki tembellik olarak kabul ettiğini..
yaşamak için ince hesaplar yapmamayı..
şefkat bizim yeni para birimimiz diyen posteri taşıyan genci..
her bireyin öteki degil önemli olduğu toplum için uğraşanların olduğunu..
2metreye 3 metrelik hücresinde tüm dunyayla bağlantıda kalabilen olunabileceğini..
gençlerin bu "tanımlama" ve "tanimlanmış olanı bozma/değiştirme" fikirlerini..
çok beğendiğini..
anlattı..

sabahımı aydınlattı..
endişeden arındırdı..
sesi belki saksıdaki taflanların şarkısı kadar güçlüydü..
ama ben duydum..
ve bu sefer pas geçmeyeyim..
sizi de haberdar edeyim dedim...

Bir de haber var paylaşmam gereken..
Gerekcem net.. karanlığı despotizmi destekleyenlerin çok cahil olduklarından..
Her seçim sonrası.. çok cahiller analizi yapmaktan..
Üstten konuşan çok biliş analizlerden.. cehaletin baskıyı kabullendirici etkisini kabul etsem de çok sıkılan biriyim..
Felaketlerden sonra gelen ama onlar da veya peki sen şuna tepkı verdin mi önerge ve sorgulamarından da..

Bize gereken bilgi ve empati..

Ne yapabilirimin minik bir cevabıni buldum..
Ve insanların kapısını çalıp çok cahilsin seni eğitmeye geldim diyemeyeceğimize göre..
Okuma alışkanlığı olmadıgına inandığımiz..
Ya da maddi durumu kitap almaya elverişli olmayan ailelerin çocuklarından başlamamız gerektiğine inandim..

Onları değiştirmek değil amacım..
Onların gören gözünü açmak.. empatisini arttırmak..
Bunlar  olunca zaten iyiyi doğruyu goreceklerini biliyorum..
Küçük dünyevı çıkar hesaplarına düsmeden önceki yaşamlarına değerli dokunuşlar ancak kitaplar aracılığıyla olur..
Masallar ve öyküler..
O zaman ne yapıyoruz..

Yanımında çocuk kitapları taşıyoruz..
Çantada.. torpido gözünde.. iş yerinde çekmecede..
Ve o kitaplarla karşılaştığımız çocuklara dokunuyoruz..

Konuyu yaymak ve birbirimizi motive etmek için..
Bir sayfa açtım..
Oraya bununla ilgili paylaşımları ekleyebiliriz..
Herkese açık..
https://m.facebook.com/CantamizdaCocukKitaplari/

Beklerim.
İşığımızı kesen duvara bir çatlak olun derim..
Bugün kitap vermemin an'ına sevinirsiniz..
Gelecek için minik bir yatirim yapmış olursunuz..


31 Mart 2016 Perşembe

vircinyam bilir kocaman kızkardeşliğe inancımı.. o yüzden yeni kızkardeşimi basar bağrına biliyorum.. rebekamla tanışın..

en sevdiğim sözcük..
kadın..
ikincisi..
aktivist..

rebecca solnit'in yakındaki uzak kitabını okurken..
kendimle ilgili bir çok şeyi yeniden gözden geçirdim..
leo buscaglia'lara gittim..
saime hanımlara..
umduğum kayısı kokulu kadınsı kitap değil..
ataletin kayısı marifetiyle sorgulanmasıydı yaşadığım..
iyi ki yaşadım..
çünkü bir de kızkardeş annesi olma durumu var ki..
feminizmin kız evlat ile imtihanı diyorum ben ona..
işte orada yaşadığım endişeli desteklemeyi bile yatırdım mercek altına..

bana bir mercek verenin kölesi olurum ki ben..
kim ki bu beni bile hareketlendiren..
odaklayan kadın diye araştırdığımda.. 
bulduğum en iyi tanımlama şu oldu..

rebecca solnit bir gazeteci.. 
yazar..deneme yazarı.. tarihçi.. çevreci.. 
sanat eleştirmeni.. bahçe eleştirmeni.. ve aktivisttir.. 
aşağıya alıntıladığım ingilizce yazıda der ki..

"ben hala devrimin.. dünyayı şiir..gezinmek.. kırılgan ve narinolan.. nadir ve müphem olan.. yöresel ve küçük ve pratik olmayan şeyler için güvenli kılmak için yapılması gerektiğine inanıyorum" 

ne güzel sözcükler .. içleri kavram dolu..
şu cümleyi bana ver..
500 sayfa konuşayım..

burda da en sevdiğim sözcüklerden biri şiir ise diğeri.. 
gezinmek olarak çevirdiğim meandering.. 
meandering meandros dan geliyor.. yunancadan..
meandros ise menderes nehri..

Resim şurdan

menderesin kıvrımlarını anımsatan bir desen aynı zamanda..

Resim şurdan

düşünsenize..
menderes nehrinin yerini bile bilmeyen insanların.. 
döne dolaşa gezinmeyi tarif etmek için kullandıkları sözcük..
o bilmedikleri nehirden kaynaklanmış..
sonra gel..
"dünyayı şiir için güvenli kılmak" denilince anlama..

demiştim beşyüz sayfa yazarım diye..
hele pratik olmayan deyişine.. destan düzerim ki ben..

rebekacım / evet bildiniz.. artık samimi olduk kendisiyle/..
kendini tamamen etkisiz hale getirmeden ahlak dersi verebilmek için..
mizah..
öz-farkındalık..
ikna ve içerme dili kullanmak gerekir diyor..

tarihçi olmanın .. 
her alandan yürümek gibi olduğunu.. 
işin içine..
anatomiden bahçeye..
 seksten dekorasyona her şeyin bulunduğunu söylüyor..
bu bakış açısı ile kızkardeşşş diye haykırıp..
kendisine sarıldım buracıkta..
öyle görürüm çünkü.. 
kendi alanında kal demem herhangi bir konuyu bilene.. 
tıp okumuş olmam beni öyle çok konuya el atmaya yönlendirmiştir ki..

misal şu yazıda bulduğum meandering sözcüğü gibi.. 
ordan da eski yunanda tababete pıt diye geçebilirim..
o dönem tababetten bahçelere geçmem.. 
cümle meselesi..
bitkilerin başka kullanımlarından kiliselere tapınaklara.. 
ordan da var veya yok olan kadının o dönemki yaşamına..
göz kırpma hızıyla geçerim ve solnitcim rebekacım bunu yapıyor..

biraz vircinyam gibi..
misal..
erkekler için.. 
mutlaka okunması gereken 50 kitaptan söz edilen bir yazıya cevaben..
ki bu elli kitap arasında sadece bir tek kadın yazarın eseri yer almakta imiş..
karşı cevap olarak..
kadınların asla okumaması gereken seksen kitap cevabı yazısı döşenmiş..
ve kerouac okurlarına..
"latin kökenli tarım işçisi sevgiliyi.. 
kendi açtığı belanın ortasında terkedip gitmesine rağmen duyarlı ve derin bulduğunuz karakter ile kendinizi özdeşleştirdiğinize inanıyorum" 
demiş.. 
demiş bunu evet..
"oysa ben kendimi işçi kadınla özdeşleştirdim"..
"aynen 
lolita ile empati kurduğum gibi".. demiş..

eh bunu deyince internet girmiş birbirine..
her erkek bireyin laf sokası ders öğretesi gelmiş..
bunlara cevabı gecikmemiş..
zaten alışıkmış eskiden de..
"erkeklerin bana öğrettikleri " yazıları yazmaya..
bu kez de..
"erkekler bana lolitayı açıkladılar"..
 başlıklı yazısıyla yanıtlamış..

"eşek arısı yuvasını tekmelemiş gibiyim.. 
kitaplar hakkında feminist bir bakış açısı dile getirdiğimden beri..
hepsi lolitanın üzerine geldi"..

"romanlar.. kahramanları ile empati kurabildiğimiz için iyidirler..
ve kimseye gılgamış ile veya elizabeth benett ile empati kurduğu için kızmazsınız..
ama söz konusu lolita olunca..
bu kitabın..
 bir çocuğu uzun yıllar boyunca cinsel olarak istismar eden bir erişkin tecavüzcüden söz ettiğinden de bahsetmeniz gerekir..
edebi olarak yazıldığı için.. 
kitabın ana temasının bu olduğunu göz ardı etmeniz mi gerekir..
anlatılanların kendi yaşam deneyimlerinizle ilişkilendirilmemesi mi gerekir..
bu erkek öyle düşünüyor ve bu yüzden bana onu rahatsız ettiğimi söylüyor.."

feysimin bukundaki sayfasında yine bu konuda..
"bu liberal erkek bana.. lolitanın bir allegori olduğunu söyledi.. sanki farkında değilmişim gibi..
ama bu aynı zamanda bir yaşlı erkeğin cılız bir çocuğa..
tecavüz etmesidir.. sonrasında kız ağlar.." diye cevap vermiş..

 bir başka iyi liberal erkek.. 
yazara.. 
"sanatın temel gerçeğini anlamadığını" söylemiş..
 ikna edici olmak için de.. 
"roman ortalıkta dolanıp erkekleri hadım eden bir grup kadın hakkında yazılmış olsaydı beni rahatsız etmezdi.. 
iyi yazılmış olsaydı.. 
muhtemelen bir kereden fazla okurdum.." demiş ..
elbette edebiyatta böyle bir içerik yok sanarak yaptığı bu yorumla..
bu iyi liberal erkeğe..
birbiri ardına..
hadım etme ile ilgili kitaplar hatta hadım etme kutlamalarıyla ilgili kitaplar önerilmiş..

rebeka diyor ki..
"üzerime dökülen yarasab.kuna bakıyorum ve..
sanki bir laboratuar çalışması yapıyorum gibi hissediyorum..
erkekler kucağıma bir yığın..
 üzerinde çalışılması gereken malzeme bırakıyorlar".
diye bitiriyor konuyu..

çocuk cinsel istismarlarından bahsedesim yokken..
şu rebeka kızkardeş ve lolitası yüzünden bu konuya bağlanmama da on puan..
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

dün akşam bir açık oturum izledim...
kansız ahmet ha.. yönetiyordu..
sırf o harika avukat kadın konuşuyordu ben odaya girdiğimde diye izledim..
iki avukat..
birisi genç..
bir ilahiyatçı..
bir adlı tıpçı..
telefon bağlantısıyla bir sosyal görevli..
 ve bir insan hakları görevlisi..
kendi açılarından olayı tartışıyorlardı..

neden kansız ahmet ha... ya bakıp konuşuyorlar dedi.. 
çekirdek ve..
oraya çıkmayı biliyorlar da..
neden seyirci ile göz teması kurmayı bilmiyorlar..
konusu gündeme geldi sonra bizim odada..

genç kadın avukat..
 bu konuda en net ve kısa cümlelerle.. 
ve göz teması kurarak konuşandı..

sanırım iletişim becerisinin önemi..
yeni jenerasyon için ayrıcalıklı..
özen gösteriyorlar..

çok ihtisaslı olman.. 
sözlerini dinletmen için..
iletişim kurma becerinin de yüksek olması gerektiğini göz ardı etmiyorlar..

belki bu yüzden ..
çok titiz ifade etme çabası yüzünden..
 o hayran kaldığım..
 uluslarası çocuk hakları konusunda uzman avukat kadının..
 söylediklerinin yanlış ya da eksik  anlaşılabilir şekilde..
 dile getirmesine yol açmış olabilir..

çünkü..
doğru ve ayrıntılı tanımlarken..
muallak kalıyordu..

neyse ki biz bu konuşma ile..
bizim odada..
ve kansız ahmet ha'nın hiç durmadan avukatın sözünü keserek..
ayrıntıları netleştirmesi sayesinde kamuda..
 anlaşılır hale geldi..

çok eksiğimiz var..
yasa eksiği..
var olan yasaların uygulanması için yönetmelik eksiği..
sorumluluk eksiği..
var da var..

program bitiminde yine düşündüm..
herşey bizde..
sessiz sedasız durmasak artık..
bir derdin üstüne damlamak için..
dayanılmaz bulduğumuz her haberi.. 
inatla takip etsek mesela..

pippayı sekiz yıl önce barış yolunda katlettik ülkece..
bir pippa daha gelir mi bilmem..
ama gelirse çok eminim ki.. 
yol boyunca hiç yalnız kalmayacak..

kadın aktivistlerin hepsine hayranım hepsi kızkardeşim..
önce kendi.. dolayısıyla çocuklarının haklarını..
dolayısıyla çevredeki.. doğadaki.. günlük yaşamdaki..
son olarak dolayısıyla erkeklerin hayatındaki..
her sorunu bulup çözmek için ordalar..
her bir fraksiyonun kendi ayrı ilgi odağı olsa da..
bir anda birleşip büyüyebilmek becerilerine hayranım..
harikalar..
harikayız..

pazarda.. o barış buraya gelecek diyen teyzeler var..
yurt dışında iken ..
barış dilekçesine attığı imza yüzünden..
dönünce  sorgulanıp muhtemelen tutuklanacağını bildiği halde.. 
dönüş yapan gencecik akademisyen..
vircinyaya söyleneni kendisine söylenmiş gibi benimseyen..
en ufacık ayrıntıyı.. söylemi fark edip düzeltmeye uğraşan..
kadın sokakta şiddet görürken penceresinden saksı sallayan..
tibitirda eski kız arkadaşını aşağıladığını *sanan* erkeği..
toplaşıp.. döven.. döverken de..
neden dövdüklerini yüksek sesle çevreye anlatan..
kızkardeşler var..
şimdi bir arttık..
rebekam da var..

gelecek kadın diyorum bir kez daha..
büyük insanlık bizden sorulacak..
çünkü iyileştirici.. sakinleştirici..
şamanik içgüdüleri olanlarız..
ve buluyoruz birbirimizi..

rebekamla ilgili yazılar..
esas bu da sitesi üç tık..

********************

“I STILL THINK THE REVOLUTION IS TO MAKE THE WORLD SAFE FOR POETRY, MEANDERING, FOR THE FRAIL AND VULNERABLE, THE RARE AND OBSCURE, THE IMPRACTICAL AND LOCAL AND SMALL.”
How to avoid moralizing without rendering yourself totally ineffectual:

Humor 
Self-awareness
The language of persuasion and inclusion

25 Mart 2016 Cuma

söyle simone.. bu kadar çok soruya verilecek cevabın var mı..

bazen hayat ağır gelir..

"uyursam geçer mi" demiş hani ilhan berk..
"geçerse uyursun" diye cevaplamış kendini..

her gece aynı saatlerde uyanıyorum..
saat beşe doğru..
sanırım günün aydınlanması uyandırıyor beni..
ya da ağır gelen hayat..

kahveler içiyorum..
tadını ve hatta bitirdiğimi farketmeden..
boş fincanı dikleyince fark ediyorum..
ya da soğutuyorum fincanlarda..
soğuk kötü kokulu yudumu alınca farkediyorum..

kitaplar okuyorum..
köşeleri hep benzer sözlerden dolayı  kıvrılmış oluyor..

filmler izliyorum..
benzer diyaloglar sıçrıyor korteksime..
retikular formasyo harekete geçti..

ataletin en inertia hali gibiyim..
biraz dağılsın dedim de bastım hafta sonu..
şehrin dışına..
ama her gözümün değdiği aynı kafa yapısına ulaştırdı beni..
yordu..

çirkinliklere gark olmuşuz..

belediye başkanı olsam..
buraya oraya şuraya..
kadınları seçsem yardımcı..
sokak sokak gezsek düzene koysak küçük kişisel kâr hesaplarının çirkinliğini..

ağaçları el birliği ile tam ortasına koysak yaşamın..

üç kişi el ele versek etrafını çevreleyemeyeceğimiz.. çınar ağacına 1 metre ötede yapılan döküntü apartmanı yıksak misal.. o da doğayı kirletir..
ya da sarmaşıklarla kaplasak gitse yitse..

bağırttılar beni.. 
bütün kasabayı toplasan en değerli şey bu içine çöp attığınız ağaç ulan.. 
diye..

denizin dibine yapılıp.. 
arkasındaki eskiiii yıkıntı minnak balıkçı evinin önünü kapatan lenduhanın duvarını.. 
sahil ve deniz manzarasıyla boyasak..
o yıkık evi kitap kafeye çevirsek..
arkasındaki bahçeyi minnak bir çay bahçesi bostana..

elimizin değdiği her yeri güzelleştirsek..

kafaların içini güzelleştirsek..
çalışırken.. konuşssak hiç durmadan..
çalıyı çırpıyı budar..
duvarları yeniden örer..
boyarken..
kim daha iyi yapıyorsa sigara böreğini onun tarifini not alsak..
çayı demlerken anneleri nasılmış anlatsalar dinlesek..
saime hanım misal çayı soğuk suyla çalkalar ve iki kerede demlerdi..
bir altındaki su kaynayınca bir de on dakika sonra..
toplam yirminci dakikada ikram ederdi..
nedendi bilmiyorum.. nasıldı.. muhteşem.. onu biliyorum..
 insanların ev içi hallerinin en güzelidir sevdiklerini doyurma halleri..

sonra..
sarılsak her dönüştürdüğümüz şeyi tamam edince..

neden hep dullar kasabası kitabı geliyor aklıma..
bir sömürülmüş hak bir yıkıntı görünce..

neden hep yapıcıyı kadın görüyorum..
havluyu dokuyup.. 
üzerini nakışlayıp..
yetmeyince kenarına da dantel tentene de geçen olduğu için mi..

güzel yerlerde yaşayanlar güzel fikirler üretir demiş..
kırmızı kiremitli evi icad eden viktorya dönemi sefahati ile sefilliğini dönüştüren mimarlardan biri..

doğru mudur..
şekilcisin sen derler bizimkiler..
öyle miyim..

45 çocuk.. 45.. 45 çocuk.. 45.. ritmini susturur mu.. 
nerde bunların anneleri.. nerde bunların anneleri.. nerde bunların.....

neden paskalyanın benzeri bizde yürek ağrısı olur..
bilir miyim..

gülmek insanı diğer canlılardan ayıran özellikse..
gülmeyi özlemek de insanlık mıdır..
attığın kahkahanın göğsünde bir sıkıntı yaratması ömürden kısar mı..

ana babalık.. kendinden önce çocuğunu düşünmekse..
nerede bu çocukların anababaları..

en çok hakedene verilmeyince o şefkat..
kimseye verilmemeli mi..

psikoloji bilmek..
tek başınalığı ve dibe daha dibe indirilmeyi..
atlatmayı sağlar mı...

çözemeyeceğin sorunları..
bilmenin kime ne faydası var..
yoksa neden o sorunlara bulanmadan rahat edemiyorum..

birilerini çökmüş görünce..
buluyorum onları yukarı çekecek söylemleri de..
kendim neden çuval gibiyim..

birşeyler anlatan herkesi neden susturasım var..
bu da dert mi diye..
rasyonel mantık dediğim ..
nereye saklandı bu aralar..

hep beraber ne zaman sokağa çıkacağız..
ya da hep beraber ne zaman çıkmayacağız..

"hep beraber" var mı?..

bir kadın..
yazdığı taslağın okumasını emanet etti..
biraz okudum sonra..
sen bunları bunca zaman nasıl içinde tuttun dedim..
baskı dedi..
korku..
farklı olmak..
okuyorum yerine ağrıyorum desem yeri midir..??

4 yıl önceki kendimi arıyorum..
gören var mı??

yerine getirilmeyecek umutlu anlar hiç mi yaşanmasaydılar..
daha mı iyiydi..
??

atalet iyi birşey mi??
duygusal körlük..?? 
onu nasıl bilirsiniz..

konuştukça çok yoruluyorum..
sussam mı...

ben de susarsan kim dürter bazılarını..??

"uçmak için kuş olmak gerekmiyor..
küçük sevinçler olsun yeter.."

diyen cemal süreyya..
yine diyebilir miydi..
küçük şeyler sevinci boğazına böyle tıkıldığında..??
gönlümüz kırıldığında.. tüm coğrafyada..



16 Mart 2016 Çarşamba

içi saman dolu ayilara sarılmasi gereken kırkbeş çocuk.. bir ulusun yarısı.. ve simone sene 2016



peanuts isimli çizgi roman karakterlerinden biri..
bir alışveriş merkezinde..
"güvenlik battaniyesi" metresi 50 cent yazan bir ilan görür..
ve kendi boyuna göre bir battaniye kestirip alır..
sonrasında biz onu battaniyeli linus olarak tanırız..
battaniyesi yıkanırken bile krize girer.. ayrı duramaz..
onu snoopy'den kurtarmak için ne çabalar gösterir..

hele bir keresindesinde..
snoopy onu kapıp köpek kapısından dışarı kaçınca..
peşinden gider.. dövüşürler yuvarlanırken ağaçlara çarparlar..
sonunda elinde battaniyeyle geri gelir..
ve buyurur..
" güvenlik de demokrasi gibi..
yeniden ve yeniden ve yeniden ve yeniden..
kazanılmalıdır.. yeniden.. ve yeniden....."


güvenlik çok önemli bir duygu..
çocukluk çağından itibaren..
bebeklikten itibaren güveneceklerimiz giderek değişir.. 
ve fakat güven ihtiyacı hiç değişmez..
yoksa dinleri bulmaz..
tanrılara putlar dikmez..
kurbanlar vermez..
kurbanları da en değerli şeylerimiz olarak seçmezdik..


bebeklikte anne kokusu.
ebeveyni görmek..
o yüzden aile içi şiddet çok kötüdür..
güvendiğin kişinin sana şiddet uygulamaya hakkı varmış gibi gelmeye başlar..
sonunda..

masaların altıdır çocukların en sevdiği yer..
sığınmak görülmemek ve sarılmak..
bunlar güvenlik duygumuz..
evin olağan ses veya sessizliği..
olağan kokuları..

hbç demişti bir gün..
uzun süredir bizi ziyaret etmeyen arkadaşımı sorup neden gelmiyor demişti..
e geldiğinde ne yapıyorsun ki sen onunla demiştim..
odanda oturuyorsun..
evet ama odamdan.. sizin sohbet eden seslerinizi duyuyorum.. 
ve herşey yolunda duygusu veriyor bu bana..

benim aynam hbç..

ctesileri çocukluk evimde öğle uykumda duyduğum kek kokusu..
sabahları mutfaktan gelen tıkırtılar ve..
kızarmış ekmek çay kokusu..
güvenlik..

büyüdükçe insan..
 güvenlik gereksinimi evin dışına taşar..
okulda öğretmenine güvenirsin.. misal..
sana hakettiğinden kötü ve zalim davranmayacağına..
öğretmenin sana tecavüz ederse..

zorunlu hizmette köşelerde yumalanmış toz bağlamış herşeye el atmıştım..
sucuk üretenlere..
hızarlara..
ve yurtlara..
o yurt hiç çıkmaz aklımdan..
yerler şap..
kütüphane raflarında islam ansiklopedisi dışında bir tek kitap olmayan..
çok ranzalı odada..
ortada bir soba..
öğrenciler yakıyormuş..
yurt abisi..
başında takkesi..
ayakları nalınlı çıplak..
altında bol pantalon.. paçaları kıvrık..
içim üşümüştü..
kapatmak için epey bakınıp..
bulamamıştım bir şey..

o çocukların o ortamda büyümesiydi beni rahatsız eden..
beton üstü..
bir sıcak kapı değildi onlara açılan kendilerinin ısıtması gerekiyordu..
o oda kaç saatte ısınır ki..
aşçı görevli abi olan o adam ruhları ne kadar ısıtabilir ki..
evlerinden okula iki saat yürüseler de..
analarının sıcak göğsüyle ..
bir tarhana çorbası sıcaklığıyla sarılsalar diye düşünmüştüm..

tabii sadece bu kadarla kalsa..
o yurtta birşey yakalayamadım..
 ama erişkinin girdiği her yerden bir pislik çıkıyor bu ülkede..
bak misal kırkbeş çocuk..
ırzına geçilen..
onların bulunduğu yurdun bağlı olduğu vakıftan bahsetmek yasakmış..
peki .. bahsetmeyelim..
savcı görevden alınmış..
peki alınsın..
ya o anne babalar..

çocuklardaki travmaya bak..
güvendiğin insanların.. ailenin seni teslim ettikleri..
güvenilmesi gereken insanlar..
sana bunları yapıyor.. can yakıyor.. 
sonra güvenli ailen..
ses çıkarmıyor..
neler oluyor o çocukların evlerinde..
peki ruhlarında..
o aileler.. 
rezillik içinde eğer çocuklarının hakkını aramıyorlarsa..

20 kişi onyedi yaşında bir liseli kız çocuğa tecavüz ediyor.. 
video çekiyor..

ben onyedi yaşımdayken hala bazen annemin koynuna giderdim..
çekirdek hanımın 21 yaşında hala yaptığı gibi..
ve ben arada içi saman dolu ayıma sarılırdım hala..
emniyet tekrar ve tekrar kazanılması gereken birşeydir..
ayı orda yatağın üzerinde bu yüzden bekler..
ayılar.. yastıklar ve battaniyeler..
bizi saran ve kuşatan yumuşacık şeyler..
aile gibi.. kollayan.. koruyan..
ve bizi yarattığına o yüzden koruyup kollayacağına inanmak için yarattığımız tanrılar gibi.. 
ceza verirse bir suçumuz vardır..
ekinler kurursa dalında..
çekirgeler gelirse bir suçumuz vardır..
çünkü hayat normal akışında süperdir..
o yüzden kızgınlığını almak için yarattığımız tanrıların..
kurbanlar veririz..

hep temiz ve acizlerden seçeriz..kurbanlarımızı..
çocuklar bakireler..
yani gencecik kızlar.. ellenmemiş kirlenmemişlerin kanıyla..
günahlarımızın affedilmesini dileriz..
kendi yarattığımız tanrılardan..

daha da büyürüz ve yaşamak için.. 
sürdürmek için yaşamı ve ailemizi de ..
devletlere güveniriz..
onun için kurmuşuz devleti zaten..
bizi korusun diye..
önce şehir devlet kurmuşuz.. 
sonra onları birleştirmişiz..
devlet.. 
sade vatandaşı korusun diye kurulmuş..
savaştan hastalıktan ve açlıktan..
devlet.. kendisi de güçsüz kaldığında..
tanrılara sığınmış..
tanrılara sığındığını koruması gerekenlere açıklamak için..
tanrılara tapma yöntemi geliştirenleri devleti yönetirken yanında görevlendirmiş..

var mı yalan dediklerimde..

devlet ve tanrılar..
hepsi biz fanilerin canını korumak için ve güvenliğini..
işte bu yüzden isyan ve itirazımız..
sarılıp uyuduğumuz ayıcıktan daha fazla işlevi yoksa eğer..
ayısına sarılıp uyuma yaşında olanları ölümlerden koruyamıyorsa..
tecavüzlerden..

ne yapacağız..
o kırkbeş bebe..
devlet tarafından korunmayacaksa..ve aileleri tarafından..
haberleri kendilerine güvenlik sağlayabileceklere yayılmayacaksa..
onları savunacaklar olmayacaksa..
nereye gider güvenlik duygusu..
güvenlik duygusu olmayandan insan olma vasfı bekler miyiz..
korunmayan insan ..
korumayı akıl eder mi..
güvensiz insan kendini adar mı ideallere..
içselleştirmez mi kendine yapılanı..
haketmişim demek ki en güvendiklerim bunu yapıp daha da güvendiklerim beni savunmadıysa..
demez mi..
ben kötüyüm diye yaftalamaz mı kendini..

insan iyi doğuyor..
yüzde doksanın üzerinde hem de..
bebelere test yapmışlar..
el veren yardım edenden yana olmuş.. yürümez konuşmaz bebeler..
bilim blogu değil burası..
araştırıp bulun..
ya da inanın bana.. yapmışlar.. ve öyle çıkmış sonuç..

o hakları sorulmayan kırkbeş bebenin hakkını sormak için..

devlete adalet dağıtma görevi eklenmemiş miydi..
adaleti uygulamak için yargılayıcı ve savunucular oluşmamış mıydı..
peki savunucuların da ..
haberleri yayanların da..
başka iyi insanların da sesini kesersen..

kendi istediklerin uğruna.
tanrıları arkana alıp..
çocukların patlatılarak ölmesini..
alışılacak bir durum gibi kabullenilmesi için zorlarsan..
nereye sürüklüyorsun sen bizi..

tecavüze uğrayan çocukların aileleri..
kimsiniz.. nerdesiniz.. ne yapıyorsunuz..

üç tane çocukluktan yeni çıkmış kadın protesto ettiler senin çocuklarına yapılanları..
onlar tutuklandı..
kendileri de tecavüzle tehdit edildi..
sen neredesin çocuğunun güvenlik çemberinde..
kurbanlık mı doğurdun çocuğunu..

ülkeyi bilmem yönetimden anlamam ama beynim kaos..

çocuklar öldürülmesin..
evde okulda sokakta güvende olsun..
her şehirde..
güvende olsun.

çocuklar ve kadınlar ve onları savunanlar olsun..
ve onları savunanların başvuracağı adil yasalarla ceza verecek ..
adil yargılar olsun..
çünkü devlet olmak budur..
insan olmak..
bunu talep etmektir..
kabuğumuzda büzülmüş birer midyeyiz..
adalet..
güvenlik..
basın..
hayatlarımız..
yukarda kullandığım görselde..

son 72 saatte..
çoğunluğu çocuk kırka yakın insanımız bombalanarak öldürüldü..
bununla yaşamaya alışın dediler bizi koruması gerekenler..
patlama alanını sildiler.. hemen yeni bir otobüs durağı diktiler ki..

silelim hafızalarımızdan olanları..
pervane gibi yine yeniden ateşe atabilelim kendimizi..
çocuklar ölmesin maça gidebilsin diyenler..
kalacak otel bulamadı..
barış olsun diyen üniversite hocaları tutuklandı..
onların yerine derse toplu giren hocalara da tepkiler..
savunmalara giden avukatlara da baskınlar baskılar.. 
biz barış olsun dedikçe..
bodrumların tepesine delikler delinerek benzinlendi insanlar ..
yandı insanlar..
yandı insanlık..
alışın bununla yaşamaya dendi bize..

bunların yanında minicik ama..
kadınları her alanda ezmeye devam ediyorlar tevelerde sokaklarda.. 
bu işin miniciği mi olurmuş..
ben "mi" çalamayan kemancıya üzülen insandım...

bugün okuduğum bir yazıda diyordu ki..
kışın gölün üzeri buzlanmasın diye ördekler ..
iner kalkar kanadını sürermiş suyun yüzeyine..
her kanada iş var her kanada gerek..
herkesin heryerde suya vurabileceği kanat var..

köşe yazarı beni bağlamaz dedi bak..
evet..
kalemi barıştan yana blog yazarı..
o da mı..
ördek peki..
kanadı barıştan yana olan..
o da mı..

ördeğin çok işi var..
yaşam kuşun kanadında...
********************
görseli yakalayan bana kullanma özgürlüğü veren..
leylakdalı.blogspot.com a teşekkür ederim..
hali pür melalimiz olarak.. her yerde kullanıyorum...
Follow my blog with Bloglovin