duygulu dostlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
duygulu dostlar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Aralık 2012 Salı

yağmur.. çapraz bacaklar.. gece gündüz.. yılbaşı.. iyi kız arkadaş.. ve diperleri bir de canıtın özledim çünkü..

bir hafta olmuş blog.. 
bir haftadır aklımda minik minik baloncuklar..
bunu bloğa söylemeliyim .. duygusu..
ama olmadı bir türlü..
sözcükler bir araya gelmedi burada..
ama başka bir yerde..
bir sözcük dizisi birleşerek bir öykü oluşturdu..
biraz kurgu biraz anı.. 
biraz bir dönemde yaşamış olmanın getirdiği görgü..

derken..
bu öykünün benzerleri oluşmaya başladı kafamda..
(bir kere fırça yemiştim dilek hocamdan.. kafa sözcüğünü kullandığım için..
akıl diyecekmişim..
misal aklımdan çıkmış diyecekmişim..
aklım da kafamda olsa bile..
elitliğim azalmıştı hocamın gözünde kafa sözcüğü nedeniyle..
belki ondan aklımdaki.. öyküleri sözcüğe dökemeyişim..
dili her rengiyle kullanamayışım..
viktoria dönemi gibi süslü yazılar çıkıyor klavyeden ama onlar..
anlattığım öykülere uymuyor..
işte bu yüzden öyküyü yazdım..
sonra tamamen bozup nerdeyse yeniden yazdım..
yediye tamamlarsam..
süper olacak..)
kehanet gecesini okuyorum.. auster  okuyorum.. dilinin zenginliği girdiği ayrıntılar.. 
yazdıklarımı yok etmemi sağlayacak neredeyse..

neyse aklımdaki baloncukları doğurayım buraya..
genlerle dolu bir yerde bulundum..
yaşları 16 ile 21 arasıydı..
2-3 sapta benim gibiler..
çıtırlar fotoğraf çektiriyorlar..
ne kadar güzeller bir kere onu farkettim..
genel olarak fazla benzerler gerçi..
değişmeyen şeyler var..
erkekler bir arada kızlar bir arada gruplaşıyorlar..
homojen bir karışım olmuyor .. hala..
çiftler bu gruplardan ayrı takılıyor.. gölge gibi birbirini takip ediyor.. 
erkekler hala gözkapaklarının altından kızları süzüp..
bence.. seçim yapıyorlar..
kızlar da hala.. seçilecek olmanın bilincinde.. süzülüyorlar.. asla erkeklerle göz teması kurmadan..
üstelik bunlar arkadaş..

fotoğraf çektirilirken..
bugün ne giysemin etkileri seziliyor..
tüm sağ ayaklar..
sol ayağın önünden çaprazlanıp..
bacaklar ayak bileği hizasında bir x harfi şeklinde bitiriliyor duruş..
düzgün bacak yamuk bacak hepsi öyle..

birkaç yıl önce..
besbelli orta yaşlı elbisesinin armağanı pahalı ..
boyundan askılı elbise giymiş kızı anımsadım..
orta yaşlı sevgilinin boynuna sarılıp onun omzu üzerinden..
hey kimler beni bu sevgili ile görüp kıskanıyor ifadesiyle bakınıyordu etrafa..
ve adam da.. hey kimler beni bu çıtır sevgili ile görüyor diye izliyordu etrafı..
kızın arkası bana dönüktü..
sütyeni normal sütyendi iki askılı..
üstelik o pahalı elbisenin sırt bölümü aşağı doğru kaymış.. sütyenin.. elbiseye tamamen uyumsuz renkteki sütyenin..
kopçaları.. etiketi..  görünüyordu açılan yerden..

hadi annesi görmedi de.. elbiseyi sevgiliyi ve saire..

iyi bir kız arkadaşı da mı yok.. uyaracak..
diye düşündüğümü anımsıyorum..

bugün ne giysem bence..
bugünün genç kızlarının şekillenmesine katkıda bulunuyor..
bu da bişey..

ve hala tuvaletler..
ilişkilerdeki krizlerin deşarj yeri olarak egemenliklerini sürdürüyorlar..

ergen oğlunu anlatan bir blogcuyu okudum..
oğul onüçünde..
hiç durmadan saçlarını hele de perçemini düzeltiyormuş..
perçemi sağ kaşının üzerine yatırıp..bir baş hareketi ile onu gözünün önünden çekiyormuş..
ergenlerin biliyo musun ne oldu ..
cümlesine artık bağışıklık kazandığını söyleyen blog sultanı kadın..
bir yandan yeni süslerini yaparken bir yandan ne olduğunu dinlemiş..
o gün oğluna bir kız .. çıkma teklif etmiş..
zor bir durum diye yanıtlamış anne..
üstelik daha ne oldu biliyor musun..
artık elindekini bırakıp tamamen oğlunu dinleyen anne kıvamında..
ne diye sormuş..
tam servise binerken başka bir kız daha senden çok hoşlanıyorum.. demiş..
-bir günde bu kadar yük ağır gelmiş olmalı demiş anne..
-evet diye onaylamış oğlu..
-peki ne cevap verdin..
-hiç bişey.. ne diyeceğimi bilmediğim için öylece yürüdüm..
-peki hoşlandığın biri var mı aralarında..
-hayır kızları anlamıyorum..
hep kız arkadaşlarıyla beraberler..
sürekli kıkırdıyorlar..
ama bişey öğrendim.
-nedir..
-bu perçemim.. yıkıyor ortalığı..

ne kadar erkekçe diye düşündüm..
demek testosteron böyle etki yapıyor..
özgüven..
cevap verilmeden ortalıkta kalan kızın annesinin de .. 
onun nasıl anlattığını dinleyemi istedim..

cumartesi kırmızı bi lale.. kırmızı kokinalar getirdi bana..
onları kırmızı bir vazoya koydum..
kalanını.. eve götürdüm..
ortalıkta ne kadar vazo.. sütlük.. çanak varsa.. kokinalanıp.. yerleşiyorlar ortalığa..
daha süslerimi çıkarmadım evde..
sadece jane austene bir şömine ekledim.. ona da yılbaşı gelsin diye..
buna rağmen sadece mumlar..
ve kokinalarla ev bir yılbaşı havasına giriverdi..

eve vardığımda..
mumları yakıp ışıkları södürdüğümde..
vanilya ve karamel kokuları dolduruyor odayı.. ve titreşen kırmızı pırıltılar sarıyor..

pazartesi.. yağmurlu bir güne uyandı istanbul..
yolda.. it is a good day for the blues çaldı tesadüfen..
gökten kediler köpekler yağıyor diyordu şarkıcı..
aklıma sabah..
yağmura sevinen biri geldi..
şemsiyesi vardı..
o zaman beğendiğini şemsiye altına atma olasılığı da vardı..
mutluydu..

iki yağmur öncesini düşündüm..
saçı bozulacak diye sinirleniyordu..

hayat dedim..
.....


Image Hosted by ImageShack.us

14 Kasım 2012 Çarşamba

vefa.. huzur.. ataletin otuzundan oniki..

anahtarla kapımı açıyorum..
bir ılıklık vuruyor yüzüme..

kurnazım..
çestır arkası lambalarımı saat tam yedibuçukta yanacak şekilde ayarladım..

eve girdiğimde.. turuncu bir ışık vuruyor.. yaşam alanına..
ve kitaplığa..
leke hemen bulunduğu yerden koşup geliyor dolanıyor bacaklarıma..

çekirdek evdeyse..
odasından müzik sesi geliyor..
ya piyano çalıyor ya da müzik dinliyor oluyor..
her zaman elimde ufak bişey oluyor eve girerken..
ille bir sipariş verilmiş oluyor.. artık süt müdür..
mısır gevreği midir..
onu bırakıp yürüyorum içeri..
bugün mesela.. beyaz polo yaka tişört bulmalıyım.. smol beden uzun kollu da olabilir ama smoll beden..

huzur..

gözümün takıldığı herşey beni..
güzel bir zamana götürüyor..
öyle olmasına karar verdim..

attım lanet kahverengi kanapeyi..
ve diğer.. sevmediğim.. bakınca bana hoş olmayan şeyleri hatırlatan şeyleri..
sadece geçmiş zamanın en güzel katmanlarını barındırıyor gözümün değdikleri..

eski parşömen rengi aslında benim greige dediğim..
kayıt tutar gibiyim..
yaşamın arşivcisi..
 her nesnede her yastıkta ..
köşe köşe..
gözlerim geziniyor..
çekirdekle benim fotoğrafımın yanında saime hanımın en sevdiği..
yıllardır fransız sandığım geçenlerde içinde.. " kütahya porselen" yazısını gördüğüm.. çifte kuğular..

21likle bir fotoğrafımız.. 
yanında nadide hanımın evinden bana geçen çifte civciv biblosu..

bir rafın üzerinde voyage out  kitabının ilk baskısının kapağı çerçevelenmiş.. önünde el sallayan bir sarışın bomba biblosu.. 
pırıltılı elbiseli.. kolunda taşlı çantası..
başında çiçekli şapkası.. topuklu ayakkabıları..
ve file çorabı ile. .
çekirdeğin armağanı..
görünce beni anmış..

bugün böyle..  köşeler..
yarın değişir..
bahçeden alınmış bir taş parçası yanına bir ufak  yeşil yosun ve bahçede..
uzun süredir toprak üzerinde duran içi nemlenmiş ufak saatle beraber gelir.. oturur köşeye..
zamanla taş bile yeşerir mesajı verir bakarsın..

başka bir zaman..
kapısı açık bir kafes.. yanı başında bir kuş bir canıtın..
hemen altında bir eski ciltli kitapla..
özgürlük okumaktadır mesajı  oluşuverir..

bazen eve gittiğimde..  21lik de evde oluyor..
daha bir ışıyor sanki o zamanlar..

bunca uğraşı.. çalışma..bunca öz denetim..
bazen hatta.. ciddi boyutta fedakarlık . sabır.. özveri..
sıkı yönetim sonunda..
"değer"  tanımı bunca maddeden uzak.. 
bunca ev-cimen..

vefa duyuyorum..
ve bir de şükran..

kibelem..
kitaplığın en tepesinde tahtından bakıyor..
koruması altındayız..
hissediyorum..

zorunlu hizmete gittiğimde de böyle idi..
kar olurdu dışarda.. diz boyunca..
soğuk kuru ayaz..
sobayı yanık bırakırdım altını iyice kısıp..
bir ışık bırakırdım bir köşecikte..

kedim yoktu o zamanlar..
ama sobamın üzerinde bir çaydanlık olurdu her zaman mırıldayan.
ilk bakışta koltuğum görünürdü taa kapıdan bakışta..
üzerine terkettiğim kitabım..
ayak ucunda yünlerim şişlerimle dolu sepetim..
mukavva kolileri dergi sayfaları ile kaplayarak oluşturduğum kitaplığım...
o köşe görünürdü ilk bakışta..

huzur duyardım yalnızlığımda..
sahip oldukların değil seni huzurlu yapan aslında..
durup..
onlara bakmak..
görmek.. 
içinde yumuşamasını duymak..
zaman ayırmak..
ışımak.. içten dışa..

huzur ne kadar evcimen aslında.. 
ve ev-cimenlik ne kadar kuşatıcı..

soğuklar başladı ya..
hep saime hanım aklımda..
yaradanım evsiz barksıza yardım etsin diyerek..
başlardı her güne.

şefkat..
tanıdıkların kadar tanımadıklarına..
yeter ki..
birileri gelip dürtmesin.. huzuru..

o zaman ..
koy kenara her duyguyu..
öfkeni terbiyeye çalış..
yutkun..
ki geçsin.. kırıcı söze dönüşmeden..
sözcüklerden de pekala silah olur zira.
gevşe ki geçsin..
öfke yaratıcılığı öldürür.. 
merak peşinde öğrenme peşinde koşmayı engeller..
kurutur insanı.. yutkun yetmedi nefes al ki baskıla..
evi düşün ki.. kaçış yerin canlansın gözünde..

bugün bir yazarın bir xxin babasını taburcu ettim..
sözel bir kadın..
nerden mi biliyorum.
yazdıklarından değil..
oysa bayağı öykücü bir kadınmış.. raflarda diziliymiş eserleri...
yirmi dakika boyunca hemşiremi azarlamasından..
sitemkar.. hesap sorucu.. tehditkar.. had bildirici..
konuşmasından biliyorum.. sözel olduğunu..

teşekkür etti bana bugün..
sizi tanımaktan keyif aldım dedi..

yalan..
beni tanımadı..
bazıları tanır.. bilir.. içimi görmelerine izin veririm.. onlar da görerek rahatlarlar..
bu onlardan değil.. annesi öyle.. ama bu xx .. değil..

hem tanısaydı keyif almazdı..
o hedefe kenetlenmiş.. 
yolun keyfinde değil.. amacına ulaşmanın çetelesini.. zaman tabelasını tutmada..
.
o sadece kendini görüp kendini dinliyor..
etrafa .. olar üzerinde ne etki bıraktığını anlamak için bakıyor..
nerden biliyorum.. bilmiyorum ama öyle hissediyorum..

ayrılırken.. 
sordukları bir şeyi.. "onu yönetimle konuşabilirsiniz" diye cevapladım..
"neydi.. ne hanımdı" dedi..
 leyla adını hatırlamayarak..

gözlerine baktım..
"odalar inledi leylaa leyla " dedim..
ışıklanmadı göz bebekleri..
bakıştık..

"gece leylayı ayın ondördü.. suda çıplak yıkanırken gördü" dedim..
hala yoktu bir ışık..
ama ne demeye çalıştığımı anladı en azından..

hem görüşmesi gereken kadının adını anımsadı..
hem de..
bir sözcük aşığıyla karşılıklı olduğunu anladı..

tekrar elime uzandı sonra.. farklı yapıştı elime..
"elinizi sıkmak istiyorum dedi.. 
şimdi farklı bir şekilde bakıyorum size.. "
inandırıcı değildi..
o sadece kendini gören ve kendini duyanlardandı..

kitabını imzaladı benim için..
"kendi kitabımı karalarmışım gibi geliyor biliyor musunuz" dedi bir de..
üzerine adımı yazarken..

olamadım hiç böyle odaklı amaçlı hedefli kendine dönük..
ha sahneyi severim elbet..
yadsıyamam..
sahne ve seyirciler daha çok benim gücümün tükenmesini engellerler..
iyi hissettirirler..
orası kesin ..
ama sahnemin amacı yoktur.. yolu yoktur..
yordamı da..

bilmiyorum olmalı mıyım amaçlı hedefli..
ya da olabilir miyim zaten bu saatten sonra..

ilgi alanım çok uzaklarda değil benim..
koltuğumun dibinde.. sepetimde..
dizimin dibinde..
kulağımın duyduğu mesafede..
aklımın götürdüğü yerlerde benim..

"bu akşam yokmuş".. dediğimde..
"neredeymiş" diye sorarlarsa.. cevaplayamayacağım kadar ilgisiz..
çünkü "yokmuş" yeterli bilgi.. varlığını nereye götürdüğü hiç ilginç değil..

ilgim .. aklımın rüzgarında..
huzur.. rüzgarın şişirdiği yelkende..
amaç zaten bir dilek ağacına bağlanmış incecik mor bir kurdele..
bir gün öykülerini derleyip toplamak..
denemeliklerini belki sayfalara dizmek..
başka amacı olmayandan.. ne umar ne beklersin..
çekirdek bile.. "sen de o eziklerdensizn " demişti ya..
hedefsiz kitleden olduğumu anlayınca..
bunca carpe diem sarkazmı yaptıktan sonra..
itiraf etmem de pek ironik olacak ama..
carpe diem tapınak rahibesi gibi hissediyorum bazen kendimi..
geleceksiz.. ama ebedi..

iş yeri sakin.. bugün..
ev turuncu yansımalarla beklemede..

başka soru yok akılda..
kim nerede nasıl ne zaman kiminle..

"dediler.. uğradı leyla nazara"......

bu yazıda aklıma geldikçe içimi ısıtan tüm kadınlar.. 
saime hanım.. nadide hanım ve leyla hanım.. 
daha bir huzur ve sıcaklık içinde olsunlar bu akşam..

Image Hosted by ImageShack.us

2 Ağustos 2012 Perşembe

sayfalar arasında saklanan yaşamlar

Diane Keaton'un kitaplığı şurdan



dostum taşınıyor..
evlendiklerinden beri aynı evde oturmanın.. ve o evin de çok katlı bir ev olmasının dezavantajını yaşıyor..
yıllardır sahip olduğu hiç bir şeyi yok etmesi gerekmemiş..
nasıl birikir bilirim..

aynı yıllar süresinde ben beş kez taşındım..
ve asla “yumurtanı bile taşıyıp yeni evinde buzdolabına yerleştiriyorlar” denilen firmalarla taşınmadım.. taşınma gününden bir ay önce başlardım hazırlanmaya kutulanmaya..
bu arada da ayırırdım atardım .. bağışlardım..
eşyalarımız sadece eşya değil elbet..
anı demeti olabiliyorlar bazen..

satın alırken eve yerleştirirken kullanırken içinde olduğumuz
duygular saçılır ve ince bir tabaka halinde sarar sarmalar bazılarını.. basit şeylere bile bir özellik ayrıcalık katar..
şu kahve sehpama her baktığımda horhordaki eskicide minicik bir yirmibirlik.. gözümün önünde.. saçları.. mavi yeşil çizgili gömleği.. blucin kumaşından bahçıvan şortu.. elimden tutmuş..
masanın bir tarafı benim diğer elimde..
bir tarafı o zamanlar sk olan çb’nin elinde.. sevinik adımlarla otoparka yürüyoruz..
ben o masaya her baktığımda.. saime hanım hala sağ.. cemal bey de.. hayat önümde.. kocaman..

zamanında toplanamıyorum diye çıldırmış..
evi organize etmenin kolay yöntemi var mı diye gugl’anıma sormuştum..
çok yöntem var demişti de hatta günlerce o yöntemlere dalıp evin daha da dağınık hale gelmesine sebep olmuştum..
o yöntemler arasında bir tanesini hep hatırlarım..
eline eşyayı alıp bakıyorsun..
kullanıyor muyum diye soruyorsun kendine..
kullanmıyorsan eğer.. benim için duygusal değeri var mı diye soruyorsun..

eh ben genellikle aşk ilişkisi kurduğum için.. sahip olduğum nesneler ile..
hepsinin duygusal değeri var.. iyi ya da kötü.. anısı var..
yine de bu değerlendirmeyi..
beş kere yapınca.. hafifliyor insan .. hem duygularını gözden geçiriyor.. hem eşyalarını..
kimini atıyor.. kimini veriyor.. hayatından çıkarıyor..
kullanmadığın senin değildir derler.. bu düzenleme işlerinde..
bence bu ilişkilerde de öyle.. kullanmadığın yararlanmadığın senin değil..
onu çıkarınca hayatından yenisine yer açılır..
bir içeri bir dışarı ..
bak bu da önemli bir kural..
arkadaşım.. tutkulu bir kadın değildir..
ince zevkli zarif bir kadındır..
kimseyi ezmez.. ezebilecekken..
bu nedenle ezilir bile bazen..
bana benzemez o .. daha narindir.. hala şaşırabilir yaşadıkları karşısında..
işte..
bir de yılların birikmişini elden geçirince..
alt üst olmuş..
telefon etti bana..
“evi ayıklarken senin için de bir şeyler ayırdım” dedi..
“hoşlanırsan tut değilse sen ver birine..”
“kitaplarım” dedi sonra..
sevgili kocası.. (sk’sı).. “ne gerek var bu kadar kitaba.. yeniden okuyacak mısın” da demiş..
bazılarını bana vermek istediğini söyledi..

çok katlı evin en alt katı başlangıçta iyi tasarlanmış bir çalışma alanı gibiydi..
masif kitap rafları.. çalışma masası..
ama zamanla kitaplar (eğitim ve okuma).. çocuklar ve onların eski okul kitapları ansiklopediler dahil her yeri kapladı.. güzelim masanın yanına bir tane de pratik ve sıradan olanı  geldi..
iki oğlan bazen yirmibirlik de dahil üç oğlan bilgisayar oynadılar orda..
müzik odası oldu bi ara..
birikti orada.. herşey..
işte kitaplar..
“ver bunları” diyor bana dedi..
“napıcaksın” diyor..

sahi kitaplar ne yapılır..
kitaplığa dizersin.. sonra.. ne yapılır kitaplarla..

ben biliyorum..
aklına takılır bazen.. gider alırsın raftan ve bir bakmışsın okumaya başlamışsın..
kitabı ya da kenarına el yazınla düştüğün notları.. kocaman ünlem işaretlerini ( yaparım ben bunu evet) bir bakmışsın canıtının kanadında o günlere dahası o duygulara uçmuşsun..
derken bugünkü sen o zamanki senin işaretlediği bazı şeyleri artık önemli bulmuyor.. ya da farklı yaklaşıyor o ünlem işaretlerine..
alırsın eline kalemi.. yeni notlar düşersin.. yanına tarih koyarsın..
yaparım ben bunu da evet..
dahası var..
kitabı okurken arasına saklanan günlük yaşam anıları olur bazen..
bir kartvizit..
üzerine not aldığın bir kağıt parçası..
en güzeli.. o kitapla ilgili bir köşe yazısı.. katlanmış konulmuş..unutulmuş..
arasına yaşamını saklamışsın sayfaların.. haberin yok..

herkes uyurken geceleri yaparım o yüzden ben bu işleri.. ya da herkesin evden gittiği pazar günleri..
onlar rüya görür ben anı ayıklarım..
onlar gezer.. ben uçarım..

ilk basım.. tarihi değer.. özel cilt yok benim kitaplarımda..
karton kapaklı çoğu..
ama bir kitaplık kaybettim ben daha önce..
cemal beyin evinde kalan kitaplarım o alana su basması yüzünden yok oldular..
cemal beyin kendi kitapları da..
hele bir tanesi vardı ki..
“kitabı okurken bir patlamayla çadır direğinde asılı duran gaz lambası sönüverdi.. hasan komutanım yere yat baskın diye bağırdı” gibi not düşmüş.. cemal bey.. tutuk el yazısıyla.. altına da tarih atmış.. kırklı yıllardan.. bir rus yazarın kitabı idi.. sordum bunlar ne diye anlattı..
doğu görevinde iken arazide geçirdikleri bir geçe kampları eşkiya baskınına uğramış.. hasan da emireri imiş cemal beyin.. cemal bey yüksek sesle mi okuyordu kitaba da hasan da yanındaydı.. yoksa hasan çadır dışındaydı da mı içeri daldı.. ama ne olursa olsun cemal bey.. o kitaba.. yaşamın o anını kaydetmiş.. geldi mi aklınıza.. eski amerikan filmleri.. suay ve karısı ingiliz hastam filan.. (neden biz bu sahneleri ancak bu tip filmlerle görselleştirebiliyoruz..)

cemal bey o kitabı okuyor olmasa.. o notu düşmese.. ya da ben o kitabı çalıp da okumasaydım.. nerden duyar bilirdim cemal bey gibi ketum bir adamın eski anısını..
bir kez kitaplık kaybettim.. bir yaşam zamanı kaybettim gibi oldu..
tek tek topluyorum o kitapları şimdi.. eskicilerde buldukça..

“ne yapıcaksın ki bunları” desin biri bana ..
hele bir desin..
=)

arkadaşım benim gibi kitap delisi değil..
ama benim gibi duygulu..
sen bir sıkıntından söz ederken hala gözleri dolabilen insanlardan..
üzülürsün onu da üzdüğüne..
yüzünden bir bulut geçer..
sen üzgünsen.. görürsün..

arabasına geçirdim bana getirdiklerini alıp bir yaseminli buzlu çay ikram ettiğim akşam..
orada baktı gözüme.. içime..
dedi ki "sadece yorgunluk değil halim..
o kadar çok.." nefesi tıkandı bir ana arandı doğru sözcüğü ….
"biliyorum" dedim.."yaşamın.. ellerinin arasından geçti.."


********************
ben aslında kitaplıklarla ilgili bir yazı okurken aklıma düştü bu yazı..
bu arada diane keaton'un kitaplığında.. " göz sadece kalbin zaten bildiğini görür " yazıyor.. 





Image Hosted by ImageShack.us

5 Temmuz 2012 Perşembe

sitemler.. özlemler.. sevgiler duygular ve yalnızlıklar ve martılar ve diğerleri...



ebeveyn olarak.. yalnızım bu aralar..
çocuks hep meşgul..
onlar da böyle mi hissediyordu ben meşgul olduğumda..
ya da annem meşgulken ben nasıl hissediyordum..
saime hanım ben ona vakit ayırmadığımda..
benzer duygulara kapıldığı için mi..
onca sitemi ediyordu .. yandan dokundurmalarla..

şöyle bir sahne var geçmişimde..
eve gelmişim..
ocakta çaydanlık.. altı iyicekısılmış..
yanında iki boş çay bardağı.ç.
ve bana bakmayan gazetesine kitabına gömülmüşir saime hanım..
çay saati geçeliçok olmuş..
bak sen gelmedin ben de kendimi en sevdiğim şeyden beş çayından mahrum ettim tablosuydu bu..

hem üzülür hem sinirlenirdim..
oldu geciktim sen içsen ya.. diye düşünürdüm..
o zamanlar karar verdim..
asla sitem etmeyeceğim diye..

asla böyle şeyler yaşatmayacağım sevdiklerime ve çocuklarıma..

yaşatmıyorum.. yaşatmamaya çalışıyorum..
ama ..
özlüyorum..
boşluk hissediyorum..
aman yanlış anlaşılmasın..
eksiklik hissedişim..paylaşımlardan yana..
yoksa..
dipdibe manasız beraberlikler peşinde değilim ya da ilgi peşinde..
yalnızlığımla barışığım ben.. severim hatta kendisini..

genç insanlar böyle olur..
kedi yavrusu gibi.. ilgisini birşeye odaklar ve asla ondan ayrılmak istemez..
anlıyorum ve içselleştiriyorum..
ama ....
sadece kendisöyleyecekleri için vakitleri olmasına bozuluyorum biraz....
ben de anlatmak istiyorum bazı şeyleri..
iyi birşey yaşayınca..
yaşatmak istiyorum..
okuyunca bahsetmek..

özel yaşamlarını rahatsız etmemek için hep saman altından haber iletmeye çalışıyorum..
esemes eçizgiposta veya feysimin bukundan özel mesaj atarak..
seni düşündüm bunu okuyunca.. yiyince görünce demeye çalışıyorum..

yok .. ne cevap..ne tepki..
sorunca da..
ben okudum onu..

sitem sevmem etmem.. tamam da..
ama sıkı kavga edesim var..

.........

geçen cumartesi..
hastanede işim bittiğinde..
arabamı çıkaramadım otoparktan..
birisi önüme park etmiş.. anahtarını da bırakmamış ..

kilitli kaldım otoparkta..

ben de şu pasaj içindeki eski kitap satan yere gittim..vakitgeçirmek için..
vitrinde cemal beyin kütüphanesinin demirbaşlarından biri duruyordu..
siyah karton kapak üzerine altın rengi atatürk yüzü silueti olan "gazinin hayatı" kitabı..

onu aldım elime içeri yürüdüm..
ciltli kitaplar yığınına bakarken mor renk üzerinde ince dal gibi arabesk desenler..
siyahtan siyahtan..
birsantim kalınlığında bir kitap sırtı.. adı yok sadece renk ve desen....
"ben bunu tanıyorum" duygusu ile..
çektim aradan.. "duygulu dostlar"..
kendi çocukluğumdan gene doğan kardeşten bir esinti..

o incecik mor şerit..nasıl tanıttı kendini bana..
onca kalabalığın arasından nasıl atladı gözümden farkındalığıma..
nasıl ilginç bir duyumsama..

anlatmak istedim..
ama özel zamanlarına dalmayayım dedim..
elimde kitaplar geldim eve..

akşam stephan kingin kitabına başladım.. bir noktada beğenim doruk yaptığında mesaj attım..
"çok güzel!!!!!!" diye..
neyse ona cevap aldım.. da..
bu mesajlaşmanın sonunda da..
fırça yedim.. "neden ana dilinde okumuyorum yazarı" diye....

salı..
öğlen sıcağında yaz okulu sorumlusunun ofisine gittim..
yeri de elmadağda..

birden yıllar öncesine gittim..
yaz günleri okulun kitaplığından kitap alıp eve dönerken.. bu yoldan yürürdüm ben ..
bazen harçlığımdan arttırıp..
divan pastanesinden milföy  pasta alırdım..
saimehanım çok severdi..
eve döndüğümde..çay keyfi yapardık.. sohbet ederdik..
paylaşırdık.. o gün çay kararmazdı ocağın üzerinde tavşan kanı içilirdi..

hep anneyle paylaşmam gerekmiyor ya..
dedim.. salı günü..
kızımla paylaşayım diye..
aldım yine birkaç tane..
ama çok sıcaktı hava.. sıcak çarpana kadar dışarda kalıp..
nefes almadan polikliniğe girmek sonra da yalnız yolculuk edebilir kağıdı için notere koşturmak serinleyemeden..
hasta ve halsiz bıraktı beni ..akşam saatlerinde..

eve dönerken..yedinin buçuğunda..
haber geldi..
anne kiş yapsana çoközledim..
markete uğradım.. malzemelerini aldım..
eve gelip günün sıcağına fırının sıcağını ekledim..
..
ama gecenin yarısını beklemek zorunda kaldım..
kişi  pastayı ikram edeilmek için..
dedim..
"hep anneme almam gerekmez.. bu kez de kızıma alayım diye düşündüm..
acaba sen de siz de birgün yıllar sonra..
annemle ben diyecek bir şeyler anımsayacak mısınız benim hakkımda.."
eh herhalde yani.. oldu bu sorumun cevabı..
yeter bana zaten çok bile..
---

bugün iki ya da üç.. mesaj gönderdim beni anne yapanlardan birine.. cevaplamadı..
sonra bir ara sözcük peşine düşmüşken sözlüklerde..
birden anımsadım..

birgün hepimiz facebookda aynı durum bildirisini yazmıştık..
ben yirmiirlik ve çekirdek..
floccinaucinihilipilification..
ingilizcenin en uzun sözcüklerinden biri olarak örnek gösterilen bir sözcük..
anlamı da.. bir şeyin değersiz olduğunu saptama eylemi..

kırık hissediyorum ya..
ve özlenmeyen olmanın dayanılmaz ağırlığını ve keyifsizliğini..
iki satır arasında n'aber denmemesinin kırgınlığını..
çünkü beklentim bu..
eğer birgüzel cümle bir güzel yemek bir güzel an sinmiyorsa birinin içine..
bu eksiklik bir tek şekilde giderilir..
"bak bu bana seni anımsattı"nın tek karşılığı vardır..
canıııım.. dersin..
veya.. "bak sen bunu beğenirsin"in cevabı da..
güzelmiş'tir..

sanmayın arabesk peşindeyim..
enerji kaybı içindeyim..

işte..
böylece o sözcük geldi aklıma..
"değersiz olduğunun saptanması".. daha uygun sözcük olabilir miydi durumuma..

haha aman canım atalet..
aldın cevabını..
otur oturduğun yerde..

senin yazman yapman ve tekrarlaman gereken tek deyiş olmalı..
sana o yakışır..
"hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen"..

gerçi pek sevmem kendisini sayın mevlananın.. hayranlarından değilim..
ama bazı şeyleri pek güzel dile getirdiğini de.. yadsıyamam..



Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin