bahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bahçe etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Şubat 2013 Salı

atalet ne yapar ne işler.. neden sıkılır da bloğa kaçar da duramaz bitiremez yazıyı.. ve diğerleri..

bbc praym da  iki program vardı sevdiğim..
biri changing rooms diğeri de bahçe programı idi..
ben de yeni taşınmıştım bahçeli bir eve..
cemal beyin bahçesi gibi 
bir bahçe oluşturmaya uğraşıp didiniyordum..

gölge.. duvar dibi ve killi toprak kabusu..
üstelik senelerce bahçeli evde yaşayıp arada bir sulamak dışında tek işim..
elmaları dalından koparıp yemek olmuş..

yani kabus bahçe..
bilgisiz tecrübesiz bahçıvan ben..

tam zamanlı iş..
tam zamanlı 6 ve 2.5 yaşında velets.

o program benim için rüya idi..
elın tiçmark ..
bahçe tanrısı gibiydi..
her bir şeyi..
anlata açıklaya göstere yapıyordu..
yıkıntıları alıp bahçeye dönüştürüyordu..

işte o programları 20 dakika boyunca izlemeye çalışma nedenim buydu..
öğrenmek..

ama daha cingılı başlarken.
çocuklar da koşarak yanıma gelip..
tüm ilgi ve alakayı isterlerdi..

ben..
onların omuzları üzerinden görmeye..
sesleri üzerinden duymaya çalışırdım..
aynı şu aralar gördüğüm reklam gibi..
tam dizi başlar .. diyor da.. bebek çığlığı basıyor ya hani..

neyse..
sonuç olarak ben de..
ben anneyim herşeyden önce dedim.
ve bir gün..
kapat düğmesine bastım..
tevenin..

bir şaşırdılar..
nooldu dediler..
dedim siz daha önemlisiniz..
kapadım teveyi.. ne yapmak istersiniz benimle..

bi süre suratıma bakıp..
arkalarını dönüp gittiler..

tuhaf ..
günde sadece onbeş yirmi dakika için..
verdiğimiz savaşmış..
annem bakalım programı mı bizi mi..
sorgulamasıymış..

ya da eminim bunda da yanlış çıkarsama yapıyorumdur..

ama o anı hiç unutmam..
yani yaşasın .. filan demediler..
ilgilerini çeken..
başka birşeyle ilgilenmek isteyen anne halleri miymiş..
bilmiyorum gerçekten..

ama hayat hep böyle seyreder..
tam çocuğu uyutursun..
sokaktan yüksek sesler gelir..
tam  bişeye başlarsın telefon çalar..

ben de..
bir konuya yoğunlaşmaya çalışıyorum bu günlerde..
ama nerde..
canıtın bile gelip bizim evde balık tutacak nerdeyse gagasını musluğa değdire değdire..

ben de ne yaptım..
bıraktım bütün  merakları..
yoğunlaşma gerektiren halleri..
bunu yaptım..


mulli.. saime hanımın bir becerikli dostu idi.. mualla teyze değil.. mulli dediğim..
zira kayınvaldesinin dili muallaya dönmez.. mulli derdi kadına..

tarif okunuyor gayet net..
birkaç gün önce..
bir hastamızın gönderdiği organik portakalların kokusunun pek latif olduğunu farkedince..
aklıma gelmişti..
her soyulan portakalın kabuklarını biriktir(dim)..ttim..

sonra mutfak makasıyla kestim kabaca..
haşladım yumuşayana kadar..
kevgirim filan yok benim.. ama şu el blendırlarından bir adet var çekmecemde..
suyu süzüp onunla çekiverdim..
pek de güzel kevgir rolü oynadı..
içine de bir kilo şeker koymadım..
az ekleyip az tadarak uygun tada ulaşınca kestim şeker eklemeyi..
üç ufak kaba koydum attım buzluğa..
o arada saime hanım usulü.. dereotlu karabiberli düdüklü tencere eti pişirdim.. bir adı yok o yemeğin..
sadece tencerenin dinine.. maydanoz ya da dere otu saplarını koyuyorsun..
üzerine kuşbaşını ortasına bir bütün soğanı..
bir kaç top karabiber..
et kokusunu yok etmek için..
düdük ötünce..
yirmi dakika..
heen de  açma kapağını..
az demlensin. etler diş diş olsun ufalansın..

yanına da geçenlerde çekirdek hastayım deyip ben evdeki çorbayı bulamayıp..
domatesli şehriye çorbası yapayım bari diyerek rendelediğim .. ama tam rendeleme bitince mevcut çorbayı bulduğum için..
buzluğa attığın hazır rendelenmiş  domatesleri  kullanarak şehriye çorbası yaptım..
hmmm..

ama içlerine en öneml,i şeyi..
özen ve sevgiyi kattım..
benim bu evdeki yemeklerimi farklı kılan bunlar..
tadına bakınca hemen bunu sen yapmışsın dedikleri bu baharatlar..
yaparken o refleks olarak yaptığım birbirine yakışan hareketler dizisinin getirdiği..
rahatlama ve huzuru hissettiğimden bir fiske de huzur katmış oluyorum anne ..

demem o ki.. aslında şu anda bu ucu başı kaçık yazıyı yazma nedenim de bu portakal ezmeyi ve eş zamanlı et ve çorbayı yapmama benzer bir neden.
bildiğim ve yapmayı sevdiğim.. hatta reflekslerimin.. beyin kabuğumdan daha çok çalıştığı..
dikkatimi de pek yormayan bir eylem olmasından.. 
 bloğa yazı ekleme işi..
yazma işi..
bir sözcükle başlayıp..
sonu nereye gideceği belli olmayan bir kompozisyona dönüşmesini izleme eylemi..
bu da huzur.. emek ve sevgiden oluşuyor..
o yüzden bana has.. ve benzersiz..

işim çok..
üstelik yapmam gereken bu işlerin büyük bir kısmını hiç yapasım yok..
o yüzden daha da çok yoruyorlar beni..
ruhumu..
özümü..

son derece saçma bulurken sadece..
tecavüz kaçınılmazsa.. kıpraşma da bari çabucak bitsin kavramına sadakatten..
yapmayı sürdürdüğüm..
yapılmasına izin verdiğim hal ve gidiş ve konuşma ve bildirim ve iletişimler..

işte bu işler arasında bir lahza huzur.. bir tutam sevgi ve göz kararı emekle..
bir yerlere notlar kondurmak..

leyla erbilin kalan'ını çok sevdim.. ama elli yaş altı kişilere ne ifade eder bilemedim..
yazı stilini..
üç virgüllerini..
başsız büyük harfsiz  sonsuz paragrafları cümleleri..
kendime benzettim..
başkasından kendi tarzımı okuyunca da sevdim..
haha evet bu tarzımı seviyorum ben..
tanısanız bilirsiniz..
konuşmam da böyledir..
başı sonu arası .. nefes almalarla bölünen.. uzayıp giden.. 
leyla erbilde.. bir de bazı sözcüklere.. takıldım..
 örnekse.. "kafkaiyen"i.. 
çok sevdim ..
aldım..
içselleştirdim..

koca kitaptaki tep tapaj hatasını..
kitabı satın almadan önce elime alıp.. açtığımda.. 
görmüştüm..
zıplamıştı gözüme..
sırf o nedenle..
bırakıp yerine yürüyüp gidiyordum..
ama leyla erbil bu dedim..
benim kadınlarımdan biri..
döndüm aldım..
hatta bu hadiseyi de unuttum..
okurken o sayfaya gelince..
aha bu kitap o kitap.. oldum..
şaşırdım..
öyle bir özel güzel kalabalık ama kuru olmayaynından ..
bereketli..
birikimli bir kitap olmuş ki..
dersin..
borges'in lafına gönderme..
" tüm okuduğum kitapları anımsayamam.. tüm yediğim yemekleri anımsayamayacağım gibi..
ancak onlar birleşerek beni oluşturdular.. "

işte leyla erbil de sanki kendisini o biricik leyla yapan bütün unsurları davet etmişti kitabına..
yemek olsaydı "kalan" sanırım her lokmasında mmmmmm der.. ağız şapırdatırdım...

ece temelkuranın bu son kitabına bittim..
muz seslerine pek ısınamamıştım ama..
düğüme üfleyecek olan kadınlardan biri gibi hissettim kendimi.. dudaklarım üff pozunda ..
okuyorum soluksuz..
ve ayrıca..
orada gördüğüm gül şarabının tarifinin peşindeyim ki.. yapar yapmaz.. bulur bulmaz deneyeceğim..

düzensiz blogcu olarak..
düzenli şekilde yaptığım tek aktiviteyi..
kitaplık kurdunun pazar kraft etkinliğini sürdürebilmek bir nebze rahatlatsa da..
yapmak istediğim onca şey var..
ve ben bir çoğunu yapamazken..
gül şarabı iyi gelecektir..
eminim..

hala okuyor musun okur..
sabırlı mısın..

bir yerlerde bir anlam oluşacak diye umuyorsan yok öyle bir durum sadece duramıyorum..
yazmayı kesemiyorum..
biri bana dur desin..


dur.......

Image Hosted by ImageShack.us

13 Ekim 2012 Cumartesi

hiçbir cumartesi günüm bir türlü yetmedi.. nar çiçekleri.. görece küçük ve büyük dünyalar.. ve kitap keyfi ve dergiler.. ve kitaplar ve hayat hakkında..



birkaç sabahtır..
bahçede içiyorum sabah kahvemi..
zaten istanbulun meşum havaları sayesinde..
artık yazları bahçeye çıkamaz olduk.. dum..
rutubetten durulmuyor ki..

ama her kötünün içindeki iyi gibi..
bu sıcak ve rutubetli yazlar başladı başlayalı..
ilk ve son bahar muhteşem oluyor..

işte bahçede sabah kahvem.. sonbaharn altın rengi ışığında çok keyifli oluyor..
bir süs narım var saksıda..
çb'nin ablası kadın verdi bana ..
onun ve annesinin süs narları muhteşemdir..
pıtır pıtır çiçeklenir..
pıtrak gibi meyve verir..

ben de bakıp büyütmeye çalışıyorum yıllardır..
keyfi yerinde..
ama daha hiç çiçeğini göremedim..
hadi meyve olamıyor çünkü başka süs narı yok mahallede.. döllenemiyor diyeceğim.
ama bu iyiden kısır.. çiçek vermiyor ki döllensin..
dahası görüş açıma giren iki tane nar ağacı var ..
biri ortak alanda..
diğeri komşu bahçede..
nasıl güzel açıyorlar meyveleniyorlar..

olsun varsın..
diyorum da..
yaprağının yeşili de ne güzel ne zarif diyorum da..
ama  gönlüm de çiçekten meyveden yana..

derken iki üç sabah önce.. dalda bir kırmızılık.. ay dur iki kırmızılık. 

önce meyve sandım..
olmayacak şey..
yaklaşınca..
biri tomurcuk diğeri biraz açılmış iki çiçek..
karşıdaki nara baktım hemen.. ehhh.. meyve dolu..


zamanında ön bahçedeki limon da..
aynı anda hem  çiçek hem minicik meyve.. hem yeşil kocaman limon hem de sarı limonu bir arada dallarında barındırmamış mıydı.
hatta yine çb'nin ablası kadın bakıp.
cennet cehennem bir arada dememiş miydi..
ben de ona hayat gibi.. diye cevap vermemiş miydim..

peki bunda ne demeli..

bilemedim..
geç olsun da güç olmasın desem değil.
hem geç hem güç oldular..
zamansız  öten horoz desem değil..
bulamadım bir ata ana sözü ..

işte birkaç sabahtır bunu yazasım vardı.

ve daha birkaç şeyi..
gözüm iliştikçe cümle cümle gelenleri..
oturunca gelmiyor aklıma..

narı yazdık..

bir de şunu diyeyim..

bazen  ayıbı yapandan çok..
ayıba tanık olan utanıyor..
ve hatta bazen ayıbı yapandan çok.. tanık olan zor durumda kalıyor..
ve bazen ayıbın yapıldığı kişi..
ayıbı yakalayan daha çok üzülüyor..
kendine üzülmezken..
ve beyaz perde asla gerçek bir yer değil..
gerçek hayat daha beyaz perde bazen..
ve dünya küçük gerçekten..
ama bu da.. aynştaynvari bir küçüklük..
örneğin bana çok büyük bu dünya ve hatta ben bir havası alınmış fanustan izliyorum bu dünyayı gibi..
ama bazısına da pek küçük avuç içi kadar..

yekta kopan "aşk mutfağından" tarifler kitabını okuyorum..
sanki çok tanıdık..
sanki okumuşum gibi..
ama okumadım da..
tuhaf bir tanıdıklık duygusu..
bu bahsedilenleri çok iyi dile getirip.. insanın içini okur gibi yazmasından olabilir mi..

dönem amerikan edebiyatı.
başyapıt değil ama..
kadın daha doğrusu kız çocuklar gözünden.. dönem öyküsü..
elliler de kadın ve zenci kadınlar.. ve yokluklarla yoksulluklar..
evrensel aslında..
ve kadın yazarlar ve kadın  ayrıntı düşkünlüğü ile..

oje sürme sahnelerinden tut da..
kahve kupalarının desenine ..
doğum günü pastalarına kadar..
gözünün önüne getiriyor insanın..
film gibi..

ama oskarlık değil..
ama izlerken aa bak dedirtecek..
bazen gözü doldurup aynı anda..
gülümsetiverecek kadar hayatın içinden..

bi yandan da bir  durum var ağustosun kuru çayırlarında..
daha onüç yaşında olan kızın ..
hem babasına hem annesine kızması var..
babasının yaptığı yüzünden..
birine kızdığı..
diğerine de.. ona izin verdiği için..

onüç yaş sınırdır bilir misiniz..
farketme sınırıdır..
ve sorumluluk alabilme sınırıdır..
bunların her ikisi de ..
birçok erişkinde bile yok..

bir de ..
dün yaşadığım ve artık bana sıradan gelen karmaşalardan birine tanık olan çekirdek..
karmaşayı yaratana pek kızdı..
tam da zamanıydı..
ben de..
alaskaya göçmek istiyorum dedim..
ne alaka dedi..
işte bunlardan uzağa..
zira biri bırakıp diğeri yapışıyor yakama bu karmaşaların..
saat gecenin onbiriydi başladığında..
bir çok telefon konuşması ve mesajlaşma sonucunda..
onikiyi geçe hallettik..
dışardaydık da görece kolay hallettik.

ve benim saat sekizden beri uykum vardı üstelik...

benim gözümden ve zamanımdan bakmak ilginç geldi çekirdeğe..
ama kendi yarattığı karmaşaları göremiyor..
genellikle uzakta oluyor karmaşa yaratan..=)..
acaba dedim kendimi videoya alsam  mı öyle anlarda..
faydası olur mu ki..

bir de..
şu sanal dergide kitap lar hakkında kitap keyfi hakkında yazmaya başladım ya..
önce her aydı..
şimdi iki ayda bire döndü dergi..
işte onunla ilgili ilk "yabancıdan" geri dönüşü aldım..
bir başka konudaki iş  toplantısında.. dergiyi çıkaran kişi.
dergiden bahsetmiş.. açıp göstermiş..
toplantıdakilerden bir kaçı..
a biz biliyoruz demişler.. kitap köşesi pek güzel..

sevindim işte..
burada yazmaktan daha iyi bişey düşünemedim sevincimi göstermek için..

.
zamansız açan nar çiçeği kadar keyif versin haftanızın sonu..
sahi saime hanımın en sevdiği kırmızıydı..
narçiçeği kırmızı derken gözlerinin içinde bir pırıltı olurdu sanki..
sevdiği bir insandan bahseder gibi..

"hiçbir cumartesi günüm bir türlü yetmedi 
asla cumartesi gece sabahla bitmedi"..ve hatta..

"haftanın sonu bir nakarat gibi
haftanın sonu hep aynı günleri

pazar günleri pazartesi alır beni
pazar günleri elimdeki balık gibi
gözlerini görürken ağlamak gibi
kıymetini giderken anlamak gibi"

diye mırıldanırım pinhaniden..

Image Hosted by ImageShack.us

27 Ocak 2012 Cuma

ayrıkotu.. define adası.. şarap ..biraz kıskançlık da var ama siz görmüyorsunuz.. ve martılar ve diğerleri..

"yok canım yok" dedi.. "hiç rahat yok.. kesin bu kez son gelişim.."
"nasıl yani?"
"hani derler ya tanrı eğitirmiş kullarını.. her dünyaya gelişte bir daha eğitilirmişiz.. bu benim son gelişim olsa gerek ince zımpara cila uğraşıyor benimle..
ben bu sefer kanatları kazanıp öyle gideceğim.."

ses gelmedi karşı taraftan..
kadın içinden devam etti dialoğa.. "cevap vermezsin elbet.. biri de sensin beni törpüleyenlerin.. "
kendini kızdırmak istemiyordu durup dururken ne güzel söylemişti oğlu.. "sen öfkeni kontrol edemiyorsun.. sinirleniyorsun .. tamam doğal herkes kızabilir.. ama sonra durup durup yeniden sinirlenmek için bişey daha hatırlatıyorsun kendine.. giderek artıyor kızgınlığın.. kendin yapıyorsun.."
demişti de.. kadın düşünüp ne kadar haklı olduğunu anlamıştı..
anında tepki verdin verdin vermedin yuttunsa geçmiş olsun daha sonra hatırlayıp hak aramak.. sitem etmek gibi bir şansın olmuyor dünyada..
ne güzel eskiden asabi bir kadındım diye düşündü.. anında kızar anında tepki verirdim.. ne zaman öğrendim bu susmayı bilmem ki..

sakin bir gündü aslında.. normal işlerini görürken ama.. sonra.. tam artık biraz kendi işlerini yapacağı anda.. birden hareket başladı..
internet banka hesabından işlem yapacak oda kapısı hiç durmadan vurulup açılıp.. birileri incir çekirdeğine eziyet olsun der gibi birşeyler sormaya başladılar.. içeri dışarı giderken hep yolunu kesenler tam da acelesi olduğunda yolunu kesmeye başladılar.. raporları yetiştirmeye çalışırken de ek iş geldi.. bunlar gerili yaratıyor insanlar üzerinde.. sevecenliğin kayboluyor farkında değiller ya da umurlarında değil..

"sonuçta bizim ayrıkotu dediğimiz.. bizim ekmediğimiz yerde biten çiçeklerdir" demişti ms marple geçen akşam dizide zaten.. daha önce de okumuştu bunu bahçe sitelerinde.. yok hayır.. aslında zamanında ekrana yapışıp izlediği ingiliz bahçıvanın programında..

"bak o programı izlerken de aynı şey olurdu.. tam program başlardı bizimkiler sokak kedileri gibi kavga ede ede önüme yuvarlanır birbirlerini şikayete koyulurlardı.. sonunda bir gün tamam .. izlemiyorum.. deyip televizyonu kapattığında nasıl afallamışlardı.."gülümsedi çocuklarının çocuk halini hatırlarken.. nasıl da büyümüşlerdi..

en son işten tam çıkacakken .. kapının çalınması üzerine kaldı gene.. ve ayaküstü birşey danışmak isteyene cevap verirken bankoya dayandı.. birden ayaklarının altında bir çınlama .. boynundaki mercek kolye kırılıverdi.. binbirparçaya bölündü..

belli de edemedi ne kadar üzüldüğünü.. soruları yanıtlamaya devam etti..
çok seviyordu bunu.. çok da eğlenmişti alırken.. çok da kullanışlı olduğunu düşünüyordu..
hem de projesinin ana kişisiydi.. bir hafta aynı nesnenin fotoğraflarını çekiyordu nesne de bu mercekti.."şimdi gidip yenisini almam gerek var mıdır acaba.. dışarısı da kar tipi.. "

"paçaları çekiştirilmeden yaşayabilen insanlar var mıdır acaba..
hiç kimsenin eline ayağına dolaşmadığı.. engel oluşturmadığı kişiler.. sanmam..." diye düşündü sonra..

telefonu çaldı.. arabasını bırakmışlardı.. sevindi.. kolyemi alabilirim gidip diye..

son bişeye bakıp çıkacak.. guglanıma soracak akşam olmadan..
define adasıymış.. robert louis stevenson.. define adasının yazarıymış.. ıslak kaldırımlarda tıkırdayan tahtadan takma bacaklı adamı okuduğum ilk yıllara götürdü beni bu bilgi.. iskoçyalıymış.. en çok görmek istediğim görmek de değil.. 300yıllık bir handa kalıp.. kapılardan başımı eğerek geçip.. bisiklet kiralayıp süt kaymağı renginde ya da kırık beyaz ..sıcacık saç örgülü kazağının kollarını sıvayıp.. ıslık çalarak.. yanları az yüksek taşlardan örülü yığma duvarların arasında eğile büküle ilerleyen yeşilliklerin arasından geçip giden yollardan .. ara sıra koyun sürülerine rastlayarak .. loch ness gölüne kadar gitmeyi.. nessi nin "hep seni beklemiştim " diye uzun boynunun üzerindeki minicik başını sevdirmek için bugünü beklediğine inanıyor içten içe..

stevenson'ın bu sözünü de 365 proje sayesinde öğrendi.. yolculuk güncesinden bir paragraf.. " yumuşak bir ateş ve taklit edilemez bir kokuya sahip olan bu maden damarları ve toprak cepler.. güneş ve yıldızların altında topraktan daha ince bir şeye dönüşmüş olan bu erdemli bolluk ..maden cevherinden de daha değerlidir.. ve şarap şişelenmiş şiirdir.. bunlar hala keşfedilmeden duruyor.. gür çalılıklar saklıyor onları.. sık ağaçlıklar gölgeliyor..ve madenci sert kayaları kırıyor daha ve daha uzaklara gidiyor..bozayılar rahatsız edilmeden hayalleniyor.. ama onlar zamanını bekliyor.. keşfedecekleri bekliyor.. ve doğa anne onları besliyor ve hazırlıyor.. "

bunlar nasıl okurlar.. nasıl böyle karmaşık bir paragrafın içinden cımbızla şu cümleciği çekip alabiliyorlar.. "ve şarap şişelenmiş şiirdir..".. aslında stevenson.. bir doğa parçasını anlatıyor net bir şekilde.. madencilerin geride bıraktığı alanları.. yolculuk güncelerini sevmem .. ama içinde en az bir paragrafta şaraptan bahsedildiğine göre.. okumaya değer olabilir..

ve şarap şişelenmiş şiirdir..

koca günceden tarihe bu geçmiş..

"gidip kolyemi alayım da.. bir ms marple daha seyredeyim .." diye düşünerek keyiflendi bilgisayarı kapatırken..

bu da kısmen bugünkü 750 sözcüğümden.. =)

Image Hosted by ImageShack.us

5 Aralık 2011 Pazartesi

hüzün kadınlar erkekler kitaplar latinler ve diğerleri

kadınlar hayatlarının öbürlerinden farklı olmasını isterler.. değilse uydururlar..ve kadınlar bir araya geldiklerinde erkeklerden çok daha fazla eğlenirler..
Marcella Serrano; Hüzünlü Kadınlar Sığınağı



bahçemde sonbahar var.. içimde hüzün..

tuhaf bi pazardı..

hatta tuhaf bi hafta sonu.. sanki herkes dinlenme ve yabancılaşma niyetimi anlamış da söz dinlermiş gibi uz durdu...
kedi bile.. kapı kapı diye tutturmadı..

hiç teve açılmadı sayılır..
kanapede rahat köşe oluşturuldu..
yeme içme stokları da..
mumlar yakıldı gümüş renki şamdanlara..

ilk latin kahvemi.. norveçde içmiştim ben..
ne olduğunu bilmeden ısmarlamıştım..
latin latin bakmıştım sonra bi süre karşımdakine.. =P..
hem rom hem viski konularak yapılan bir kahve.. üstelik şekerli..
farkettim ki.. benim kahveli vanilyalı likör.. neskafeye katılınca...
latin latin baktırıyor.. güzel oluyor..
işte bu karışımdan bir kaç tane tüketildi..

kitap.. dediğim gibi.. tehdit mektupları idi önce..
sonra aşağıda unutulduğu için..
üşengeçlikten.. hüzünlü kadınlar sığınağına başlandı..
ikisi de memnun etti..
bir bölüm okundu..
köşem olduğu gibi durdu beni bekledi..
arada bir başka şey yapıldı..
içildi.. biraz.. yapıştırıldı..
biraz çamaşır çekmecesi..
biraz yazı ..
biraz oyun..
hatta biraz takı.. sonra bir bölüm daha..

avniye midir leke midir kedi de sersemledi..
peşimden dolaşmaktan..
düzenli seferler halinde bir kanapeye.. bir alt odaya çıkıp inmekten..

pazar sabahı erken telefon geldi gerçi..
biraz korkuttu..
ya gün hep böyle olursa diye..
ama çok da değil.. az korkuttu..
saat dokuz buçuk gibi idi..

ki bu da hem ilginç hem iyi bişey..
telefon 21likten geldi..
bir yanda tavada cızırdayan omlet sesi eşliğinde geçti konuşma..
yanlış anlaşılmasın tava benim değil onun elinde.. ilginç olan bu..
sonra acıktığımı farkedip kalktım ben de..
saate bakmadan.. dokuz buçukmuş..
iyi.. gün uzadı sayesinde.. uyuyabilirdim öğlene kadar..

çekirdek koca bir yığın siparişle geldi.. akşam üzeri yanıma..
yapılacaklar listesiyle.. =)
bir kısmı tamam bir kısmı sonraya..



yılın en sevdiğim zamanı geldi..
istanbulun en sevdiğim zamanı..

ama sanki daha sonbahar gibi ortalık..
bu kez şöyle bir program yaptım..
her gün bir tane bitireceğim bitirilmesi gereken listesinden..
dün takı tamirleri bitti..
çekirdeğin matara kolyesinde..
benim payetli eyfelliye hepsi ..

bugün listede daralması gerekenler var..
siyah mini süpermini süper dar.. dantel ve şifonlar var..

şu "bugün ne giysem"i izliyorum ben..
süslenip püslenip geliyorlar jürinin karşısına..
eleştiriliyorlar..
sonra jüriye..
siz öyle düşünebilirsiniz..
ben beğeniyorum kendimi böyle diyorlar..
o sizin fikriniz diyorlar..
bence çok güzel oldu diyenler var..

öz beğeninin böylesi..
narsisizm düzeyinde..
geçenlerde de bir yazı okumuştum psikolog çalışması bilimselinden..
diyordu ki..
ortalama zekada ortalama güzellikte ve ortalama sosyo ekonomik düzeyden gelen gençlerin
kendini çok beğendiği..
ve herşeyin..
maaşın .. işin.. erkeğin veya kadının.. ennnn iyisine layık gördüğü..
ve bunun neden böyle olması gerektiği ile ilgili en ufak bir fikri nedeni argümanı olmadığı saptanmış..
yani sen nesin de.. bunun karşılığında bunu bekliyor umuyor istiyorsun.. dendiğinde..
cevap yok..

acaba.. sen halledersin aslanım ben sana güveniyorum..
ya da bnim oğlum kızım yapar.. motivasyonunda fazla mı ileri gidildi..
bilemiyorum..
ama işte öyle..

nilgün cerrahoğlu de bahsetmiş.. geçen gün .. yazısında.. bu programdan.. izleyin bence.. dişi profilinin tepki ve dürtüleri konusunda bir fikir sahibi olursunuz..

yılın en güzel zamanı en sevdiğim zamanı diyeyim ya da..
ve istanbulun da en güzel zamanı.. en keyifli ve en süslü..



yazma.. okuma.. anlama zamanı.. dökülenlerin altından kurtulma zamanı bir de..
benim için..
herzaman ki gibi..

pese:ler sırası ile..
fotolar.... bahçem.. ve bahçede zaman antika saatim baş rolde.. kitaplığım ve kuşlar.. baş rolde..
fotoğraflarda kuş kondurma temasını sevdim ben..=).. bi süre sürecek..
yılın en sevdiğim zamanı fotoğrafındaki beyaz çam ağacı.. farkedilmiştir umarım.. =D..
tehdit mektuplarının kurgusu çok ilginç.. beğendim..
hüzünlü kadınlar sığınağı.. şiirsel.. yine güney amerika.. güney amerikada kış.. ada.. deniz dalgalar ve hatta martılar.. kadınlar ve erkek dedikoduları.. =).. okyanus ötesinden kardeş kokusu..

analar kendilerini soyutlama hakkına sahip değildirler.. göbek bağının suçudur bu.. bizi hayat karşısında yenik duruma düşürür.. bizi hayata bağlar.. bir kadının sanatsal ve öbür ürünleri bu nedenle erkeklerinkinden farklıdır.. Marcella Serrano; Hüzünlü Kadınlar Sığınağı

Image Hosted by ImageShack.us

o

7 Kasım 2011 Pazartesi

elma bahçesi ve elma çekirdekleri..

ağustos sonu gibi olgunlaşır elmalar..eylül onbeş gibi toplardı cemal bey.. on günde yavaş yavaş iki ağaç elmanın benden kurtulabilen meyvelerini.. ince pelür kağıtlarına sarar geniş bir sandığa koyardı.. bahçe odasında dururdu.. sandık..
kışın yenmek üzere..

haziranda minicik meyveler..
aynı tondaki yeşil yapraklar arasında..saklanırdı..

onbeşimdeydim..
ağacın altında çimende uzanır..
kitap okurdum..

bir kol boyu uzağımda .. elmalar..

dayanamaz temmuzdan başlardım .. ekşi filan demeden tırtıklamaya..

tam avucumun içine oturan bir elmayı kendi etrafında döndürüp..
dalı yaprağı incitmeden koparırdım..

önce ortasından bir ısırık..
dişlerim kabuğu deldiği anda..
o limonsu koku..
o ekşimsi tad..
o serinlik yayılırdı damağıma..
çevire çevire mükemmel bir daire halinde orta bölümün tümünü yediğimde..
önce çiçek tarafına ufak ısırıklar..
sonra sap tarafına..
sonunda sadece tohumların olduğu orta kısımla..
sapı kalırdı elimde..

elmayı sadece ben böyle yiyorum sanırdım..
etrafımdaki herkes .. kum saati gibi bir koçan oluştururdu..

dün elma çekirdeği'ni okudum..

bayramın ilk günüydü.. erken uyandım..
çok erken..
kitabım kahvem sessizlik..

cemal beyin bahçesine gittim.. kitabın sayfaları arasından..
kendi onbeş yaşlarıma..
meğer elmayı farklı farklı yiyenler varmış..
meğer benim gibi elma yiyen de olurmuş..
elma yemenin faklı biçimleri iki sayfa anlatılabilirmiş.. istanbuldan ben .. almanyadan katerinanın yazdığı kitabın sayfaları arasında kendini babasının bahçesini bulurmuş...

elmalı kıbrıs keki yapardım..
3 yumurta bir bardak şeker.. birkaç elma küp küp doğranmış..
ceviz iri doğranmış.. tarçın.. bol bol.. un.. aldığı kadar.. genelde bu birbuçuk bardak kadar eder.. yarım limon suyu .. içine bir tatlı kaşığı kabartma tozu..
birden köpürmeye başlayan bu limonlu kabartma tozunu..
kek karışımına tahta kaşıkla kaldıra kaldıra karıştırıp pişirirdim 180 derece fırında en az kırk dakika..

bir elmanın kabuğunu kurdele gibi soyar..
kabuğu demlediği çayın demliğine koyardı saime hanım..
elma kokulu demli çayla elmalı kıbrıs keki keyfi yapardık bahçede..

yeşil elma kabuklarını bir kavanoza toplardı saime hanım..
üzerine azıcık su katardı..
kapağına kapatır .. kuytu bir yere koyardı..
iki üç hafta sonra..
yumuşacık bir sirke oluşurdu..
meyve kokulu az ekşi bir sirke..

sonra..
hafızadan bahsetti bana kitap..
"hafıza eğer her şeyi tam da olduğu gibi kaydetseydi..
hayat yaşamaya değmezdi" demiş bir yazar..

güzel demiş..

iki şeye güven olmaz..
biri hafıza..
diğeri.. plan..

kim bilir belki de bu kadar güzel değildi..
cemal beyin bahçesi..

ama hafızamda tam da olması gerektiği gibi..

senekanın dediği daha mı akla yatkın ki..
yaşamaya zor tahammül ettiğimiz zamanları bile hatırlamak keyif verir....

********
iyi bayramlar herkese.. keyifleriniz olsun...

Image Hosted by ImageShack.us

13 Nisan 2011 Çarşamba

bahar... deli bahçıvan..


bu sabah düşündüm..
bahçe bloğum olsaydı diye..
devam ettirmek zor olurdu..
hepi topu beş saksı üç duvar..
iki karış parter yaz yaz neyi yazacaksın..
çek çek neyin fotoğrafını çekeceksin..
oysa zamanında.. bloğa sığamayıp.. bahçe bloğunu da açmıştım..
ama o zamanlar sıfır gibiydi bahçe ve projelendirmekteyken..
iyi olmuştu programlamak için..

şimdi oturdu bahçe..
hiçbirşeysizliğe..
her yıl bişeyler ekmeye çalışırken beni delirten mini etekli olduğunu varsaydığım çok bilmiş bahçe uzmanın kadının kil istemem sakı kil katılmasın tembihlerime rağmen çbye sattığı killi toprakla da.. barıştım.. barışmadım da.. her zamanki gibi.. yoksaydım..
bastım parterlere beyaz mucuru.. mıcırı her ne ise.. soramayacağım tdkya..
minimalist temiz.. oldu bitti.. ekilmesi gerekenler artık saksılara ekiliyor.. ille de gerekliyse.. saksı killi toprağa gömülüyor..

son üç yıldır bahçede birşey yapmamama.. çocuksun tepkisi..
geçen yıl.. 20liğin.. ders çalışırken ..
bahçeye yerleştiği bir gün..
baktım da.. anne.. her yere bir köşe oluşturmuşsun..
sana birşey yapmıyorsun deyip durduk ama.. yapılacak her şeyi yapmışsın zaten demesiyle son bulmuştu..

bu yıl azıcık planlı kapadım bahçeyi.. paslanacakları sakladım mesela..
pirelenmiştik geçen yıl..
kedi yavruları sayesinde..
bu yıl ona da imkan bırakmadım..

ama biraz iş var elbet..
sabah ..
kahvem.. sigaram..
çekirdeği okula yolculadıktan sonra.. fırladım..
hava bulutlu..
ama aydınlıktı bir şekilde..
lavantamı ekerken.. lavanta için seçtiğim saksının ortasındaki çiçeği bir kontrol ettim.. aktarmadan hasarsız kurtulmuş mu diye olmuş evet.. sonra biraz hayallendim..

bankımda otururken..
yerde bir kaç bahar çiçeği dikkatimi çekti..
bahçedeki meyve ağaçları çiçeğe durduğunda..
her sabah yerleri pembe beyaz bir petal örtüsü kaplar..
ama bu kez bütün bütün bir çiçek..
bir mi..
birkaç..
saydım tam altı tane..
topladım onları hemen..


işte fotoğraflamak o zaman geldi aklıma..
koştum içeri..
çiçeklerimi mumluktaki midye kabuklarının üzerine koydum..




sonra eğlenmeye başladım..
çiçek şeklinde bir tabakçık..



elime geçenlerle bir dekor yaptım..



kahve.. sütlük.. şeker niyetine bahar çiçekleri..
bahçenin resmi "sabah halleri" açılışı..

yerimden kalkmışken..
bir vizit yaptım..
derken başladı değdi değmedi bahçe işleri..
=)

bir kaç çelik yaptım..
topkapı sarayından çaldığım bitkiden..



bahar çiçeklerimi de ekledim yanlarına..



sonra..



küpe çiçeğimin bu kışı atlattığını farkettim.. yeni sürgünleri vardı..
onu da daha geniş bir saksıya aldım..



hem daha az su kaybetsin.. hem sularken toprakları eşilip deşilmesin diye..
taşları çıkardım bahçe dolabından..



sonra kenarda kalan az hırpalanmış ama canlı begonyamı sevdim biraz..
etrafını taşlandırdım onun da..

değdi değmedi derken..
süresi biten mor sümbülleri..
kestim tohuma kaçmadan..

yapraklarını bıraktım.. kalacak sararana kadar..
ki.. soğanları beslensin.. ki seneye daha iyi çiçeklensin..

güllerime baktım iki kadersiz gölge bahçesinde kalmış gariban gülüme.. biri pembe biri kırmızı.. biri yere yatırmış.. bir dalını..
kurtardım..



sarmaşıklar uzamıştı bir ikisini budadım..
o arada beyaz mucurmıcırların arasına atılmış renkli camları bilyaları farkettim..
kesin 20liğin işidir..
hep iz bırakır kendinden..
hensel miydi o kardeşlerin erkek olanı..
bebecikken de yatağıma oyuncaklarını saklardı..
yatağa bir atardım kendimi.. ahhh bir minik kamyon olmadık yerlerime batardı..
hastanede.. çantamdan arabalar çıkardı legolar..
birlikteliği uzatma arzusu imiş bu pedagojik açılımda..
birini ayırdım.. çiçeklerimin yanına yerleştirdim =)..

sonra.. rüzgar çanımın yamulduğunu farkettim..
onu düzeltirken..
eskiden altında rüzgar çanı olan kuyu modelinin altına tutturdum..
pek güzel oldular..
rüzgar çanının.. en ufak esintide ses yapmasının.. rüzgar var hava serin mesajı gönderip.. sıcaklık algısını hafiflettiğini bilir mi acaba herkes dedim..
kendi kendime..
acaba herkes.. belli durumlarda.. belli tepkilerin..
insana güven verdiğini bilir de..
aslında mesela rüzgar çanını öttürenin..
üzerine tünemiş.. de onu gagalayan akbaba olabileceğini hiç düşnmez mi ki.. de diye düşündüm..
gafletin aslında.. bilmemekten değil.. alışılmış sinyalleri bilinen .. tecrübelenilmiş şekilde açıklaması demek olabileceğini düşündm..



sonra yeni beyaz sümbüllerime baktım..
ve mor çiçekleri beklenen bir kaç gün önce bir santim yükseklikte olan..
şimdi beş santimde salınan yer örtücümü fotoğrafladım..
emek bile vermeden kendiliğinden gelişen bu çiçeklerin tarafımdan pek de değerinin bilinmediğini düşündüm..
üzerlerinde gezen sümsümü.. nazikçe aldım.. sedenimin hatrına..
başka bir yere bıraktım.. komşu bahçeye yakın =P..



günaydın dedi.. gün yeni aydınlanmışken..bir komşum.. onunla lafladım biraz..

hala vaktim vardı.. kargalarla çıkınca bahçeye.. daha ne yapabilirim derken..
iki saksının yerini değiştirirken..
baktım bir yardımcı gelmiş ..


hiç çekingen değil..

ama yardımcı değil müfettişmiş sanki..
heryöne bir bakış attığı yetmezmiş gibi..



iki taneymişler..
müfettişler ikili gezer ya..



teftişi başarıyla tamamladıktan sonra..
salonla bağlantılı oturma alanına bir değişiklik yapmak geldi aklıma..
onu tasarladım biraz..

bitti işim..
içeri geçerken tam.. "aman" dedim "bahar çiçeklerim"..
kitlediğim kapıları üşenmeden yeniden açtım..
onları da aldım içeri..



en serin yere koyarsam belki akşama da ..
eve dönüşte de keyif verirler kimbilir..

e ne olsa.. koruma kollama kalkındırma.. örtme düzeltme ve keyiflenme uzmanıyım.. =)aslında dün geceden gözlemlerim vardı erkekler ve egemen halleriyle ilgili.. ama..
iki bahar çiçeği herşeyi çığrından çıkardı bak..
bahçe yazısı oldu.. bizim xx xy yazısı..


Image Hosted by ImageShack.us

Follow my blog with Bloglovin