Benden felsefeci olmaz..
Olsa olsa kuş gözlemcisi olur..
Sadece farkeder ve işaret ederim.. Not aldığım da vakidir..
O farkettiğim bazen sadece eğlendirir beni..
Bazen “demek ki…” der bir satır ötesine geçerim..
Haddimi bilirim ama.. Ikinci satırı yazmam söylemem..
Ilk satırdan itiraz gelirse..
Yeni bir fikir uyandırmışsa benim gözlediğim şey.. farklı birinde..
Ona da yer açabilirim içimde..
Tutarsızım evet..
Hasta bakarken de gözlemlerim..
Bu gözleme yol açan nedenleri eleyip birine odaklanırım..
Lakin bir şüphe hep vardır içimde..
Arada dönüp yeniden baştan düşünürüm konuyu..
Şükrederim bazen iyi ki düşünmüşüm diye.. Bazen de aynı noktaya gelirim yine..
Gözlemlediğim şeyi dillendirdiğimde..
“Ee??”...” Yanii??” Gibi ihmalkar bir ilgisizlikle veya..
Doğrudan “çünkü…” ile başlayan tekten gelim tümevarımlarını dillendirdikleri önemsizleştirici bir tahakkümle karşılaştığımda ..
Kaçırıyorum ipin ucunu..
Bütün felsefeler yapılmış..
Teoriler en iyi sözcüklerle dile getirilip dizilmiş ak sayfalara kara harfler ile..
Benden beklentiniz ne ki.. Diyesim geliyor..
Ben gördüğümü görmeye ve farkettiğimi dillendirmeye..
Devam etmek istiyorum..
Bunu seçiyorum..
Hangi kitaptı o ..
Üstte öykü sürerken sayfa altında “kelebekler kaplumbağaların göz yaşlarını içerler “diye başlayan her sayfada devam eden.. tek satırlık ayrı bir akış ile ayrı ama koşut bir öykü sunan.. finy petra’nın kitabı olabilir mi..
Hani.. “kanadı olan kafesi boylar” diye başlayan..
Işte öyle cümleler dizesim var benim de..
Yavaşlamak bu benim için..
Yavaşlamak ki..
Görebilmek en dar yerden çıkan filizi..
En tuhaf anda düşen kuş tüyünü..
Kurduğum sirkenin anasını..
Kahvemdeki köpüğü..
Önemli bir konuşmanın içindeki önemsiz fakat değerli..
Sözcük tamlamasını..
Iki şey mühim hayatımda..
Biri her gün bir şey öğrenmek..
Diğeri..
Her günden bir şey “alıp çıkmak”
Onları tükenmez haznesine basıyorum kimbilir hangisi nasıl nerede kiminle birleşecek..
Bu birleşmeden nasıl bir sevinç oluşacak..
Hangi cümleye dizilecek de..
Bu ilişkiyi anlatırken birden nasıl tersleyiverecek çocuksun biri..
“Masalcı nine başladı yine..”
Kazağının birinin yeni tirfillenmiş.. çekirdeğin..
Onu görünmeyen yamayla mı toplasam..
Görünür yama ile mi..
Dün akşam bunu düşündüm..
Hiç birini yapamadım..
Çünkü dikiş takımımı odasına taşımıştı..
Ben de yünlerimi düzene koydum..
Yavaş dikişler.. Görünür yamalar aslında önemsiz şeyler gibi görünseler de bir ön planlama ..
Hayallenme gerektiriyorlar..
Mesela kırmızı içinde altın rengi parıltıları olan yani “zerrin” bir yünüm var onunla yeniden örsem o yeri..
Unutmamak adına..
Ve biraz da rasyonellik katmak için..
Ekonomi bozuk..
Alım gücü düşmüş iken..
Gelecekle ilgili pek öngörü geliştirilemeyen zamanlarda..
Üstelik hygge akımıymış..
Lykke akımıymış.. Sadeliğe ve günlük konforu her ana yaymaya arınmaya yönelik çağrılar devri iken..
Dünyanın bir çok yerinde bir çok kadın.. Kazanını kaynatıp kumaşını boyar.. Diker.. Eski kumaşları yamalar.. Yırtıkları altınlarla örer.. Nakışlarla bezer.. Şifa niyetine gıdalar saklar iken..
Topluca bir içgüdüdür belki bu da ne bileyim.. Yaralı dünyaya şifa veriyoruzdur belki de.. bilinsizce..
Ruhumuzun çok incindiği 5 yıl öncenin sonbaharında topluca ancak birbirimizden habersizce.. hepimizin çorba pişirip ekmek yapmaya başlamasının bir izahati olamaz mı boyutlardan birinde ??
Dün hbç’nin bir yırtık ve boya lekeli şalvarını sevgiyle tamir etmek üzere kenara ayırdımsa ben .. şu soru sorulmalı elbette..
Neyi tamir etmeliyiz..
Tabii ki maddi veya manevi değerli nesnelerimizi..
Peki bu basit ve ucuz şalvarı ??
Bu şalvar beğenip satın alan kişinin bile artık kullanamayacağı hale geldiyse..
Kim kullanır ki??
Onun dokunup dikilip satışa gelene kadarki süreçlerinde dünyadan tükettiği enerji ve emeğin karşılığını alabildik mi ki..
Yoksa bu da dünyayı daha hızlı tüketmemize yol açan başka bir hamle mi oluyor..
Deyip.. Tamirinde karar kıldım..
Yavaşlamak böyle oluyorsa demek.. Ilerleyemedik hala bir çizgide.. Olsun varsın..
Tüm bunları kayda düştüm işte..
Bir gün bakarım ve ..
Hmm o ara yine yeni tamirler tadiller bulmuşum..
Hmm o ara yine manevi tacizlerden yılmışım derim..
Göç haritamda bir çizgi daha belirtmişim..
Derim..
Olsa olsa kuş gözlemcisi olur..
Sadece farkeder ve işaret ederim.. Not aldığım da vakidir..
O farkettiğim bazen sadece eğlendirir beni..
Bazen “demek ki…” der bir satır ötesine geçerim..
Haddimi bilirim ama.. Ikinci satırı yazmam söylemem..
Ilk satırdan itiraz gelirse..
Yeni bir fikir uyandırmışsa benim gözlediğim şey.. farklı birinde..
Ona da yer açabilirim içimde..
Tutarsızım evet..
Hasta bakarken de gözlemlerim..
Bu gözleme yol açan nedenleri eleyip birine odaklanırım..
Lakin bir şüphe hep vardır içimde..
Arada dönüp yeniden baştan düşünürüm konuyu..
Şükrederim bazen iyi ki düşünmüşüm diye.. Bazen de aynı noktaya gelirim yine..
Gözlemlediğim şeyi dillendirdiğimde..
“Ee??”...” Yanii??” Gibi ihmalkar bir ilgisizlikle veya..
Doğrudan “çünkü…” ile başlayan tekten gelim tümevarımlarını dillendirdikleri önemsizleştirici bir tahakkümle karşılaştığımda ..
Kaçırıyorum ipin ucunu..
Bütün felsefeler yapılmış..
Teoriler en iyi sözcüklerle dile getirilip dizilmiş ak sayfalara kara harfler ile..
Benden beklentiniz ne ki.. Diyesim geliyor..
Ben gördüğümü görmeye ve farkettiğimi dillendirmeye..
Devam etmek istiyorum..
Bunu seçiyorum..
Hangi kitaptı o ..
Üstte öykü sürerken sayfa altında “kelebekler kaplumbağaların göz yaşlarını içerler “diye başlayan her sayfada devam eden.. tek satırlık ayrı bir akış ile ayrı ama koşut bir öykü sunan.. finy petra’nın kitabı olabilir mi..
Hani.. “kanadı olan kafesi boylar” diye başlayan..
Işte öyle cümleler dizesim var benim de..
Yavaşlamak bu benim için..
Yavaşlamak ki..
Görebilmek en dar yerden çıkan filizi..
En tuhaf anda düşen kuş tüyünü..
Kurduğum sirkenin anasını..
Kahvemdeki köpüğü..
Önemli bir konuşmanın içindeki önemsiz fakat değerli..
Sözcük tamlamasını..
Iki şey mühim hayatımda..
Biri her gün bir şey öğrenmek..
Diğeri..
Her günden bir şey “alıp çıkmak”
Onları tükenmez haznesine basıyorum kimbilir hangisi nasıl nerede kiminle birleşecek..
Bu birleşmeden nasıl bir sevinç oluşacak..
Hangi cümleye dizilecek de..
Bu ilişkiyi anlatırken birden nasıl tersleyiverecek çocuksun biri..
“Masalcı nine başladı yine..”
Kazağının birinin yeni tirfillenmiş.. çekirdeğin..
Onu görünmeyen yamayla mı toplasam..
Görünür yama ile mi..
Dün akşam bunu düşündüm..
Hiç birini yapamadım..
Çünkü dikiş takımımı odasına taşımıştı..
Ben de yünlerimi düzene koydum..
Yavaş dikişler.. Görünür yamalar aslında önemsiz şeyler gibi görünseler de bir ön planlama ..
Hayallenme gerektiriyorlar..
Mesela kırmızı içinde altın rengi parıltıları olan yani “zerrin” bir yünüm var onunla yeniden örsem o yeri..
Unutmamak adına..
Ve biraz da rasyonellik katmak için..
Ekonomi bozuk..
Alım gücü düşmüş iken..
Gelecekle ilgili pek öngörü geliştirilemeyen zamanlarda..
Üstelik hygge akımıymış..
Lykke akımıymış.. Sadeliğe ve günlük konforu her ana yaymaya arınmaya yönelik çağrılar devri iken..
Dünyanın bir çok yerinde bir çok kadın.. Kazanını kaynatıp kumaşını boyar.. Diker.. Eski kumaşları yamalar.. Yırtıkları altınlarla örer.. Nakışlarla bezer.. Şifa niyetine gıdalar saklar iken..
Topluca bir içgüdüdür belki bu da ne bileyim.. Yaralı dünyaya şifa veriyoruzdur belki de.. bilinsizce..
Ruhumuzun çok incindiği 5 yıl öncenin sonbaharında topluca ancak birbirimizden habersizce.. hepimizin çorba pişirip ekmek yapmaya başlamasının bir izahati olamaz mı boyutlardan birinde ??
Dün hbç’nin bir yırtık ve boya lekeli şalvarını sevgiyle tamir etmek üzere kenara ayırdımsa ben .. şu soru sorulmalı elbette..
Neyi tamir etmeliyiz..
Tabii ki maddi veya manevi değerli nesnelerimizi..
Peki bu basit ve ucuz şalvarı ??
Bu şalvar beğenip satın alan kişinin bile artık kullanamayacağı hale geldiyse..
Kim kullanır ki??
Onun dokunup dikilip satışa gelene kadarki süreçlerinde dünyadan tükettiği enerji ve emeğin karşılığını alabildik mi ki..
Yoksa bu da dünyayı daha hızlı tüketmemize yol açan başka bir hamle mi oluyor..
Deyip.. Tamirinde karar kıldım..
Yavaşlamak böyle oluyorsa demek.. Ilerleyemedik hala bir çizgide.. Olsun varsın..
Tüm bunları kayda düştüm işte..
Bir gün bakarım ve ..
Hmm o ara yine yeni tamirler tadiller bulmuşum..
Hmm o ara yine manevi tacizlerden yılmışım derim..
Göç haritamda bir çizgi daha belirtmişim..
Derim..
posted from Bloggeroid