kitaplık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kitaplık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Aralık 2012 Çarşamba

atalet kitaplık tuhaf şeyler kıyamet foton yağmuru şirince ve kardeş köyü.. ve diğerleri hakkında

bugün çok yoğun delişmen bir gündü.. bir ana okulun ortasına salıverilmişim gibi.. herkesin paçamı çekiştirdiği..
ve sanki bir vodvil bir haldun dormen oyunundaymışım gibi..
hani sahneden aniden tuhaf birileri geçer..
gereksiz bir aksiyon olur ya..
işte bu çekiştirilme aralarında..
kapalı kapım açılıp beklenmedik bir aksiyon sergilenen bir gündü..

mesela önce çiçekçi çingenenin kafasıın ardından bir koca demet kokinanın girmesi gibi..
ya da benim kapıyı açık başında yeşil bone üzerinde yeşil haşema suratında 3m maske ile bir ellilik bişeyle karşılaşmam gibi..
kurbağanın havuzdan kaçmış koridora düşmüş hali..

gün boyunca..
bu nasıl bir cehaletten
bu nasıl bir cesarete..
ordan da.. bu nasıl bir şirinliğe..
sonra bu nasıl bir salaklığa
kaydım durdum..
şu an sanırım hepsini bertaraf ettim..
bütün bu duyguları yansıtmadığım taşlaşmış yüz çizgilerim rahatladı..

ama aklımdaki bunu yazmalıyımlar uçtu gitti..

bir ikisi baki..

şu 21 aralık meselesi..
hani merak edeniniz varsa nolur açıp okusun..
evrenselcilerin inanışına göre beşinci boyuta geçiyoruz hep beraber..
kibelemin izin ve onayıyla herbirimiz birer tanrıça olacağız ..

de..
hala kıymete inananlar yüzünde dünyada pek komik şeyler olmakta.
amerikalılar çıldırmışlar..
birileri bak onlar kim bilmiyorum..
dünya üzerinde sadece bizim şirincenin bir de..
fransanın güneyinde pirenelerde 200 hanelik bir köyün sağlam kalacağını iddia etmişler..
ve buna inananlar akın etmeye başlamışlar..
bazı havayolları şirince ve fransa istikametine tek yönlü uçak bileti satışları başlatmış..
bazıları geleceğe mektubunuzu verin.. fransadaki köye gömelim kampanyası başlatmışlar..

bu ne fırsatçılık diyorum..

ama esas ben şunu merak ediyorum..
şirince muhtarı..
emlakçıları otelcileri ve esnafı mutlu mesut hatta gazetelerde “kıyamet bereketi filan yazyor..
şirinceli hep böyle söylentiler olsun cepler dolsun diyor..dünyada kopar mı bilmem ama
bu gidişle kıyamet şirincede kopar kalabalıktan diyor..

bildiğin bizim insan fırsatlığı ve yaklaşımı..

fransızlar ise..
bu pirene bi tuhaftır zaten dağ köylerindekiler..
size en iyi heidinin dedesi diye anlatabileceğim gibidir..
katı mimiksiz.. sert..
fransızların zaten bilinen bir kabalığı vardır..
bunlar kaba değil bildiğin yontma taş..

işte bu köyün de.. muhtarı jandarmayı aramış..
millet buraya akın ederse yolu kapatın diye..
ve kendisiyle röportaj yapmaya gelenlere de..
dünyaya söyleyin bizim köyde bişi yok..
olacağı da yok..
gelmesinler..
zaten jandarmaya söyledik..
yolları kestireceğiz diye..

bu farkı anlayan var mı..
peki benim feysbukta peşpeşe yayınladığım bu iki haber..
bizim sevindirik şaşkınla.. onların sert katı insanları arasındaki ironik zıtlık fark ne dersen
neden benden başka kimseyi ilgilendirmedi..
eğlendirmedi..
işte ben bunu pek merak ediyorum..

bence.. 21 gecesi içilmesi kaydıyla..
şirince şu nefis meyve şaraplarından..
o köye göndersin..
aynı anda açıp birbirlerini kıyamet kardeşi ilan etsinler derim..

pese: bu arada öykümü yazdım.. bir adet.. sıfırdan öykü..
sıfır derken daha önce didiklemediğim bir öykü..

içinde bir de dört yaşında çocuk var..
uzman görüş aldım ben huu.. çocuk ve ergen psikolojisiyle uğraşan birine okututum düzeltti bazı söylemlerimi..
sonra simurgum uğramıştı bi ara..
onu da bayılttım de bakalım diye..
onunla konuşurken öykünün zamansız olmasına..
ve öyküdeki soyut kavramı nasıl  somutlaştırırızı konuştuk..
akşam hmm tamam dedim ama esas bu sabah araba kullanırken..
buluverdim nasıl yapacağımı..
malum dört yaşındakiler.. soyut kavramları bilmez.. ölüm gibi.. ayrılık gibi.. sitem gibi..
onlar somut kavramları bilir..
somutlaştırma sahnesi ve diyaloğları oluştu kafamda.. ama
yazamadım daha.. 

pese .. bir sonraki.. bugün kitaplığım ve ben konuk olduk leylakdalına .. mutluyuz huzurluyuz..
teşekkürlerimizi sunarız..
pese son yeter.. gaza gelip guglanıma..
atalet kitaplık kütüphane yazdım..
kişisel ataleti yenmek kitabı hariç bi sürü benim yazım çıktı sevinçliyim bi de..
eski yazılarıma da baktım durdum..
sevindirik olup ardarda feyimin bukuna da ekledim..
pese son değilmiş pardon.. bu yıl yıbaşı etkinliği olarak değişiklik yapıp armağan yerine..
biryerlere sizce anlamlı ve değerli yerlere bağış yapmanızı öneriyorum..
gerekirse bağışın kaydını çıkarıp ona bir kırmızı yeşil kurdele sarıp..
verin sevdiklerinizin eline..
bueraların bu toprakların güzel dayanışmalara gereksinimi var ve ancak kadınlar yapar ancak kadınlar..

bitti bu kadar bugün.. Image Hosted by ImageShack.us

2 Ağustos 2012 Perşembe

sayfalar arasında saklanan yaşamlar

Diane Keaton'un kitaplığı şurdan



dostum taşınıyor..
evlendiklerinden beri aynı evde oturmanın.. ve o evin de çok katlı bir ev olmasının dezavantajını yaşıyor..
yıllardır sahip olduğu hiç bir şeyi yok etmesi gerekmemiş..
nasıl birikir bilirim..

aynı yıllar süresinde ben beş kez taşındım..
ve asla “yumurtanı bile taşıyıp yeni evinde buzdolabına yerleştiriyorlar” denilen firmalarla taşınmadım.. taşınma gününden bir ay önce başlardım hazırlanmaya kutulanmaya..
bu arada da ayırırdım atardım .. bağışlardım..
eşyalarımız sadece eşya değil elbet..
anı demeti olabiliyorlar bazen..

satın alırken eve yerleştirirken kullanırken içinde olduğumuz
duygular saçılır ve ince bir tabaka halinde sarar sarmalar bazılarını.. basit şeylere bile bir özellik ayrıcalık katar..
şu kahve sehpama her baktığımda horhordaki eskicide minicik bir yirmibirlik.. gözümün önünde.. saçları.. mavi yeşil çizgili gömleği.. blucin kumaşından bahçıvan şortu.. elimden tutmuş..
masanın bir tarafı benim diğer elimde..
bir tarafı o zamanlar sk olan çb’nin elinde.. sevinik adımlarla otoparka yürüyoruz..
ben o masaya her baktığımda.. saime hanım hala sağ.. cemal bey de.. hayat önümde.. kocaman..

zamanında toplanamıyorum diye çıldırmış..
evi organize etmenin kolay yöntemi var mı diye gugl’anıma sormuştum..
çok yöntem var demişti de hatta günlerce o yöntemlere dalıp evin daha da dağınık hale gelmesine sebep olmuştum..
o yöntemler arasında bir tanesini hep hatırlarım..
eline eşyayı alıp bakıyorsun..
kullanıyor muyum diye soruyorsun kendine..
kullanmıyorsan eğer.. benim için duygusal değeri var mı diye soruyorsun..

eh ben genellikle aşk ilişkisi kurduğum için.. sahip olduğum nesneler ile..
hepsinin duygusal değeri var.. iyi ya da kötü.. anısı var..
yine de bu değerlendirmeyi..
beş kere yapınca.. hafifliyor insan .. hem duygularını gözden geçiriyor.. hem eşyalarını..
kimini atıyor.. kimini veriyor.. hayatından çıkarıyor..
kullanmadığın senin değildir derler.. bu düzenleme işlerinde..
bence bu ilişkilerde de öyle.. kullanmadığın yararlanmadığın senin değil..
onu çıkarınca hayatından yenisine yer açılır..
bir içeri bir dışarı ..
bak bu da önemli bir kural..
arkadaşım.. tutkulu bir kadın değildir..
ince zevkli zarif bir kadındır..
kimseyi ezmez.. ezebilecekken..
bu nedenle ezilir bile bazen..
bana benzemez o .. daha narindir.. hala şaşırabilir yaşadıkları karşısında..
işte..
bir de yılların birikmişini elden geçirince..
alt üst olmuş..
telefon etti bana..
“evi ayıklarken senin için de bir şeyler ayırdım” dedi..
“hoşlanırsan tut değilse sen ver birine..”
“kitaplarım” dedi sonra..
sevgili kocası.. (sk’sı).. “ne gerek var bu kadar kitaba.. yeniden okuyacak mısın” da demiş..
bazılarını bana vermek istediğini söyledi..

çok katlı evin en alt katı başlangıçta iyi tasarlanmış bir çalışma alanı gibiydi..
masif kitap rafları.. çalışma masası..
ama zamanla kitaplar (eğitim ve okuma).. çocuklar ve onların eski okul kitapları ansiklopediler dahil her yeri kapladı.. güzelim masanın yanına bir tane de pratik ve sıradan olanı  geldi..
iki oğlan bazen yirmibirlik de dahil üç oğlan bilgisayar oynadılar orda..
müzik odası oldu bi ara..
birikti orada.. herşey..
işte kitaplar..
“ver bunları” diyor bana dedi..
“napıcaksın” diyor..

sahi kitaplar ne yapılır..
kitaplığa dizersin.. sonra.. ne yapılır kitaplarla..

ben biliyorum..
aklına takılır bazen.. gider alırsın raftan ve bir bakmışsın okumaya başlamışsın..
kitabı ya da kenarına el yazınla düştüğün notları.. kocaman ünlem işaretlerini ( yaparım ben bunu evet) bir bakmışsın canıtının kanadında o günlere dahası o duygulara uçmuşsun..
derken bugünkü sen o zamanki senin işaretlediği bazı şeyleri artık önemli bulmuyor.. ya da farklı yaklaşıyor o ünlem işaretlerine..
alırsın eline kalemi.. yeni notlar düşersin.. yanına tarih koyarsın..
yaparım ben bunu da evet..
dahası var..
kitabı okurken arasına saklanan günlük yaşam anıları olur bazen..
bir kartvizit..
üzerine not aldığın bir kağıt parçası..
en güzeli.. o kitapla ilgili bir köşe yazısı.. katlanmış konulmuş..unutulmuş..
arasına yaşamını saklamışsın sayfaların.. haberin yok..

herkes uyurken geceleri yaparım o yüzden ben bu işleri.. ya da herkesin evden gittiği pazar günleri..
onlar rüya görür ben anı ayıklarım..
onlar gezer.. ben uçarım..

ilk basım.. tarihi değer.. özel cilt yok benim kitaplarımda..
karton kapaklı çoğu..
ama bir kitaplık kaybettim ben daha önce..
cemal beyin evinde kalan kitaplarım o alana su basması yüzünden yok oldular..
cemal beyin kendi kitapları da..
hele bir tanesi vardı ki..
“kitabı okurken bir patlamayla çadır direğinde asılı duran gaz lambası sönüverdi.. hasan komutanım yere yat baskın diye bağırdı” gibi not düşmüş.. cemal bey.. tutuk el yazısıyla.. altına da tarih atmış.. kırklı yıllardan.. bir rus yazarın kitabı idi.. sordum bunlar ne diye anlattı..
doğu görevinde iken arazide geçirdikleri bir geçe kampları eşkiya baskınına uğramış.. hasan da emireri imiş cemal beyin.. cemal bey yüksek sesle mi okuyordu kitaba da hasan da yanındaydı.. yoksa hasan çadır dışındaydı da mı içeri daldı.. ama ne olursa olsun cemal bey.. o kitaba.. yaşamın o anını kaydetmiş.. geldi mi aklınıza.. eski amerikan filmleri.. suay ve karısı ingiliz hastam filan.. (neden biz bu sahneleri ancak bu tip filmlerle görselleştirebiliyoruz..)

cemal bey o kitabı okuyor olmasa.. o notu düşmese.. ya da ben o kitabı çalıp da okumasaydım.. nerden duyar bilirdim cemal bey gibi ketum bir adamın eski anısını..
bir kez kitaplık kaybettim.. bir yaşam zamanı kaybettim gibi oldu..
tek tek topluyorum o kitapları şimdi.. eskicilerde buldukça..

“ne yapıcaksın ki bunları” desin biri bana ..
hele bir desin..
=)

arkadaşım benim gibi kitap delisi değil..
ama benim gibi duygulu..
sen bir sıkıntından söz ederken hala gözleri dolabilen insanlardan..
üzülürsün onu da üzdüğüne..
yüzünden bir bulut geçer..
sen üzgünsen.. görürsün..

arabasına geçirdim bana getirdiklerini alıp bir yaseminli buzlu çay ikram ettiğim akşam..
orada baktı gözüme.. içime..
dedi ki "sadece yorgunluk değil halim..
o kadar çok.." nefesi tıkandı bir ana arandı doğru sözcüğü ….
"biliyorum" dedim.."yaşamın.. ellerinin arasından geçti.."


********************
ben aslında kitaplıklarla ilgili bir yazı okurken aklıma düştü bu yazı..
bu arada diane keaton'un kitaplığında.. " göz sadece kalbin zaten bildiğini görür " yazıyor.. 





Image Hosted by ImageShack.us

12 Şubat 2012 Pazar

kitaplık.. matmazel alis.. ambalaj kağıdı.. bahçe musluğu .. martı evet martı ve diğerleri..

safça sormak istiyorum..
hani şu "babam bunları nerden öğrendi" diyen kız çocuğunun sesindeki telaşsız sükûnetle..

peki kim bazı sözcükleri artık kullanmamız gerektiğini söyledi.. çocukluğumuzdan beri bizimle olan ama gençlerin bilmediği sözcükleri.. şu "sükûnet" gibi sözcükleri.. o sözcükler olmadan nasıl yazabilirim öykülerimi.. ben olmadan..

peki hafif tozlu .. olgun mürdüm eriklerinin.. kurumuş eflâtun güllerin rengini çok sevdiğimi nerden bildiler de..kitapların kapak içleri bölüm ayıran sayfaları hep o renklerde son zamanlarda elime aldığım kitaplarda..

hem görsel hem sözel şölen olsun diye mi..

ya bu şapkaları neden kaldırdılar harflerin üzerinden.. ispanyollar fransızlar kaldırmamışken o "n"nin üzerindeki yatay s işaretini.. keskin aksanları.. ağır aksanları.. o aksan olmadan o sesin çıkmayacağını bilmiyorlar mıydı.. bir şapkalar mı fazlaydı..

"...ben de böyle bir şey yazmak istiyorum"
"... ben de böyle birşey yazmak istiyorum ."diye bağırdı içinden.
Tahtanın boynunu acıtmasına aldırmadan başını yana döndürdü. Kollarını çaresizce göğsüne kavuşturdu.

Bacağına yerleştirdiği kitabın sayfaları ansızın esen rüzgarda çırpındılar, şakırdadılar.

Vücuduna batan iğneler ağır ağır geri çekildi, yerlerini tarif edilemez bir boşluk aldı.
"hiçbir zaman böyle bir şey yazamayacağım."
olsun,dedi. Züğürt tesellisi. Çocuk çığlıkları, satıcı bağırışları, durmadan çarpan bir şeyin çıkardığı gürültü, hepsi geridöndüler.

Al bunlara sevin.


Fatih Özgüven dönemdaşım.. alman liseli.. edebiyatçı..çevirmen.. hem de ne çevirmen..nabokov.. mann... borges.. auster.. woolf.. bu yazarları ve daha başkalarını çevirmiş.. ve bir romanı var.. ve bir de.. "hep yazmak isteyenlerin hikayeleri" kitabı..

kitabın içindeki öykülerden birinde rüyasında austerin bir kitabının kapağındakiadamı görüyor..uyandığında.. " rüyaların bile okuduğun şeylerden çeviri.. senden bir bok olmaz" diyor kendikendine.. sevdim.. tanışmak istedim..
onu da yazmış.. hayran olduğu yazarla tanışmak için yanıp tutuşan ve tanışan birini yazmış..

bir sorum daha var..
sahi.. okuyanlar .. okuduklarını sözcük sözcük sindirenler.. ille yazma tutkusuna kapılır mı hep.. benim gibi midir hepsi..

dün kitaplığı düzenledim..
okumuş bitirmiş olduğum kitapları ambalaj kağıtlarına sardım.. ve kitaplığıma yerleştirdim..

yok yalan.. arkalarını yazmadığım için üst üste sehpanın üzerine dizdim.. hemen okumak istediklerimi de ayrı minik bir yığın yaptım.. sonunda azıcık bir yeri kalmış
kitabını bitirdim marquez'in.. kayıp bir denizcinin öyküsü.. düşündüm sonra.. onu da kaplarken.. eğer ilk okuduğum kitabı olaydı marquez'den okuduğum.. ben bunca aşık tutkun olur muydum.. bu yazara diye.. bir de.. yakın zamanda ana dilinden okuyabileceğim latin yazarları diye düşündüm..
iki düşünce arasında.. kaplanıverdi bu kitap da..

bir yazarı geç keşfedip.. çok sevip külliyatını okuyacağım diye tutturmak kadar.. zamanında ilk yayınlanan kitabıyla keşfedip.. sonra çıkardığı her kitabını okuyup.. sonra biryerlerde ona ait külliyatın listesini görüp.. okumadıklarım kalmasın diye
"ben nasıl oldu da bunları okumadım bilmedim" diye kendine kızarak .. onları da edinip okumaya kalkmak dakötü bir fikir..

yeni keşfedip çok sevdiğin yazarın ilk iyi eseri olabiliyor o okuyup bayıldığın..
gençlik çağı zırvalamaları basılabiliyor bazen ünlü kutlu mutlu yazarların.. kitaplığa yük sana zahmet..

şehri gezerken.. sokaklarda kayboluvermek gibi.. olmalı kitap seçme işleri..
birköşeyi dönersin hani.. ve oradadır.. olanca görsel görkemi ile.. bir "nesne" binadır .. parktır heykeldir.. nicedir unuttuğun bir ürünün reklma panosudur.. beklenmedik olmasıdır güzelliği.. harap ya da bakımlı olmasında değil..
işte yeniden öyle okumaya başlayacağım.. birden kapılıp.. birkaç sayfasını beğenip alıp içselleştireceğim..
varsın okumadığım tanımadığım yazarlar kalıversin biryerlerde..
her müzeyi.. barı.. sergiyi gezemediğim.. her sürmeliyi sevemediğim gibi.. varsın bazı yazarlarla hiç kesişmesin yolum..

işte bunları düşündürdü bana kayıp denizcili marquez..
yine de kaplanıp kondu yerine..

aslında kitaplar okunmadan önce kaplanır.. okurken yıpranmasın.. kirlenmesin diye.. ama ben işim bittiğinde kaplıyorum onları..
herşeyin ters derdi saime hanım sağ olaydı..

bir dergide sayfadagördüm kaplanmış kitaplarla dolu bir kitaplık ordan ilham aldım sanıyordum..
ama yeni anımsadım aslında bizim lisenin kitaplığındaki kitaplar ambalaj kağıtları ile kaplıydılar.. o zamanı yeniden yaşama geçirmişim..

hadi çocukluğumda.. sorumsuz sorunsuz bir karakter olsam.. neden bu kadar geri dönesim olduğunu anlayacağım.. ama değil.. ben içinde hüzünle doğmuş.. üzeri şekerleme kaplanmış bir kadınım..

uyuyan kedi yavrusundan.. saime hanımın ev hallerine..
kırılan bir dal çiçekten çizilen buzdolabına .. yeni dikilmiş kapri pantalondaki lekeden.. kesilip ayrılıvermiş bayramlık giysiye varana kadar.. hüzün her yerimde..

yazıvermiş işte.. yazmak isteyip de yazamayanların öykülerini..
"kadıköy vapurunda , dışarda otururken ansızın çıkan bir rüzgarın elimden çekip yere düşürdüğü kitabın sayfalarında kaybolan yerini aramaya çalışan biri gibiyim.. çevremde bir tek o beğenmediğim martılar var....durmadan yiyecek isteyip bağıran manyak martılar.."


son soru da yazardan gelsin.. gene..

" peki o fotoğraflardaki kadınlar ne oldu.. hepsinin kıçları büyüdü mü, .. ıspanak tenceresinin kapağını açınca yüzlerine vuran buharla mı geçti hayatları..."


********

pese..
bir sorum daha var..
bir de notum..

esrarengiz bay kartaloğlu kitabını okumuş olan var mı.. külliyata ekleyeyim mi..

reklamdaki süngerden akciğerden sıklıan boz bulanık sıvı var ya.. işte onun bilmediğim tadı ve kokusu gibi oluyor bazen ağzımın içi.. bugünkü gibi hissettiğimde..
bir öyküyle bir dille .. sözcükle uçuşup.. bir bitmiş de bitmemişin sıcaklığından üşüyüp.. bir gelişmekte olanın hem dövmek hem sarılıp alıp kaçmak istediğimde..

budur....


Image Hosted by ImageShack.us

24 Aralık 2011 Cumartesi

doğum günü mor ve kriatal ve menekşe ve diğerleri..

kaç yıldır kaç kere yazmışımdır bu doğum günü işlerini..
kubilayı
hüzünlü doğum günlerimi..
tepkili doğum günlerimi..
hesap kitap isyankar doğum günlerimi..

daha eski az isyankar olanları

burdaki.. doğum günlerimi..

bu yıl da dingin doğum günü yazısı olsun mu..
olsun..

geçen yıl.. 21lik tarafından ekilmiştim.. =)..
bu yıl da ekildim.. ruh arkadaşımın ruhu bir tek bu konuda.. benim doğumgünüsever.. öenm verir ruh olduğum konusunda anlaşamıyoruz..

kimbilir belki onu da rahat bırakmalıyım..

derken..

dur baştan anlatayım..
şimdi ben ilerde yaşlılığımda.. sadece iki konuda affetmem sizi dedimdi her ikisine de ayrı ayrı..
bir doğum günüm.. çünkü kubilaydan çok çektim daha artık tam teşekküllü istiyorum..
kutlamalarımı...
iki anneler günü.. 365 gün her istediğinizi yapıcam diye geçirmişim yıllardır.... senede iki gün.. beni her iyi programa.. kişiye üstün tutmanızı istiyorum demiştim ..
ama işte çekirdekçiğim.. yengecim ve xxim.. yaptığı programı bana anlatırken birden ayın kaçıncı günü olduğunu anımsayıp..
eve attı kapağı.. =)

ama hain ruhsuz 21 lik.. üstelik sabahtan arabama da el koymuş olarak.. ben gece hem yalnız bıraktı hem de istanbulda sulu kar yağarken taksi bulma telaşına soktu ki.. dondum ve ıslandım ve hırslandım..

=)

eve geldim kızgın..
çb.. sattı seni oğlun sattı seni oğlun.. dedi durdu da uymadım ona..
dedim.. bu iş.. onunla benim aramda..
dahası 21lik bütün gün de bizim evdeydi..
bana gelen postaları pek merak etmiş..
bana hiç mektup gelmiyo demiş..
ben tam da kartımı okur.. ve kitaplığa görünecek şekilde.. ilkinin yanına yerleştirirken..
söyledi bunu..
ben de..
"o önce adam olucak.. insanların gönlünü hoş tutucak.. öyle doğum günlerinde filan ekmeyecek sonra ona kartlar mektuplar gelecek.. öyle kolay değil bu işler.. deyiverdim çb'ye..
sonra güldüm..
işte dedim ben böyle çürüteceğim onu bir yıl boyunca.. budur benim intikamım..

çekirdeğim..
mor bir balık almış bana..
-sana bakılacak yeni bişey aldım dedi..
-haftada bir suyunu değiştir.. her gün yem ver.. ve kediden koru.."

menekşe koydum adını..
biraz hareketsiz mi bu diye endişelendim..
öyleymiş dedi.. dip balığıymış bu..=)
hehe benim balık bana benziyor..
morun her tonu var üzerinde..
bordomsu bizans moru..
parlak indigo moru..
tozlu erik moru..
menevişli.. =)

gündüz..
hakkımda yanılıp..tanıştığımız gün.. " güneşi gördüm sanki diyen " bir blogcu çok sevgili kadın geldi bana.. =)
mor mürekkepli kartlar bembeyaz kuşlar ve en önemlisi.. kendisini getirdi bana..
sordum.. kendini kandırılmış hissediyor musun dedim.. ay tutulmasını güneş sandığın için..
deli dedi.. =)..

uzatmayacağım..
sabah.. kıdemli yengecim ağlattı beni..
=P..
o da ağladı..
dedim ya dip balığıyız biz..

sonra..
dostum .. dahiliyecim.. jane austenin.. pride and prjudice'ini almış bana.. =) adı da uyar dedim... ve sonra çığlık attım.. hokkamın yanına koyarıııım.. güldü.. eh dedi.. zaten onun için aldım.. sen köşeler yapmayı seviyosun bu da jane austen köşesi olsun diye.. =)..

sonra.. saime hanımın oğlu abim idolum .. öcüm.. geldi.. ama ben hasta görmeye gidiyordum başka bir hastaneye.. bekler misin dedim.. olur dedi..
budur en büyük armağanı bence.. hayatımda en hızlı inip çıktığım merdivenler.. ve en hızlı yaptığım konsültasyon oldu bu..
=)

sonra.. işte en önemlisi bu yıl ben hüzünsüzdüm..
sabahki ağlamalarımı unutun o başka bişi..
ama bu yıl..
ne kokinalar..
ne kestane kebap..
ne doğumgünü..
hüzün dolmadı..

=)..

kendimce başka başka nedenlerim de varsa da..
hüzünsüzlük adına..

sevdim galiba ben.. bunu..
hüzün mevsimini kapadım artık birkaç yıldan sonra..

bir aralık ayında ..
yine morlarım ametistlerim.. kitaplarımla.. yine burda olmak dileğiyle ataletim bloğum.. =D

Image Hosted by ImageShack.us

25 Kasım 2010 Perşembe

şdeğil m için mimlenme.. k için kitaplık.. s için sehpa hatta t için taç..

Mimlenmişim..
Aslında blog kurallarına bakarsan asla mim cevaplamam diye yazmışım..

Ama bu farklı..
Biir kitaplarla ilgili..
İki sevgi gibi ve odisi pek bişey istemez kimseden sevgi gibi.. odiyi tanımam.. biraz yapışkan biri sanki.. =).. onlar mimlemiş.. reddedemem..
Ve üçççç
Kütüphanemi göstermek için bir vesiledir..nedendir bahanedir..
Ki ben onu pek çok severim ve de her bir köşesi el emeğim olduğundan göster ve böbürlen içeriğini katabileceğim hiçbir işten kaçınmam..
İş bu yazı böbür yazısıdır….
.....
Mim kütüphanene git..
Gözünü kapat da git..
Kapalı gözle.. el yordamıyla bi kitap seç.. düşün .. duygulan..
55. sayfasını oku.. ama önce aç o sayfayı da okuyabil..
İçinden bi paragrafı seç buraya yapıştır..
Sonra da üç kişiye daha görev ver ..
Diyor..

Kütüphanesinin önüne gidene kadar gözleri açıkmış sevginin..
Ben de öyle yaptım..
Resmi görünce.. zaten aksi halde düşüp oralarda kalacağımı.. asla kütüphaneye ulaşamayacağımı anlarsınız..



Ama kopya çekmedim..
Gözlerim kamaştığından..çekemezdim..
Güzelliğinden kamaştı gözlerim..
/pese.. kütüphane değil aslında sözcük belki de kitaplık denmeli.. ama yukarı gidip tek tek düzeltmeyi istemiyor canım.. affola..//

Sonra kapadım gözlerimi..
Sağa sola doğru gezdirdim..
Biraz korktum gerçi..
Ya biblolarımdan birini devirsem .. ya midye kabuklaımı kırsam..
Konsept konsept yerleştirdiğim objelerim devrilse diye..
Ama sonunda cesaret edip bir hamle yaptım..
Kitaba parmağımı bastım..

Fotoğrafını çektim.. gözümü açıp..

=)

minet voltırs..
Buz odasındaki ölü..

Evet cinayet romanları severim.. bilinir..
Ama keşke şöyle daha havalı daha bura uygun bir eser geçseydi elime..Dedim..
beni daha anlaşılmaz daha çözülmez yapacak birşey..
bu aralar bu fikre takıldım zaten..
bu kadar sofistike şeyler seven biri olarak bu kadar düz olmak.. sırsız açık kitap gibi.. olmak kızdırıyor beni..
neyse..

Şeytan kim bilecek ki..
Değiştir dedi..
Ama ben değiştirmedim..
Minette agahta christie'nin mirasçısı diye düşünülen bir hatun..
Bu kitabı.. "en etkileyici ilk roman" olarak değerlendirilmiş..
Ödül de almış..
Bu kitabı kendim aldım..
onu biliyorum..bana pek kitap hediye edilmez.. almıştır nasıl olsa derler..
bunca yılda..
bir türkçe ile ilgili kitabı çocukların babasından..
bir orijinal haliyle ingilizce stefın kingi 20likten bir de lalemden onun çok sevdiği ve benim okumadığımı söylediğim bir murakami zevkini paylaşmak için verdiği kitabı.. bir de simurgumdan.. rakıbalık ayvalık.. yeniliklerimi ve hayalimi çağırıştırdığı için..
bir ağızda sayabildiklerim bunlar..
kitap.. türkçesi..ayşe gül güreden..gelmiş..
üzerinde masa başında şarap içen ve sohbet eden üç kadını gösteren bir resim var..
Can yayınlarında basılmış.. 2000 yılında.. sanırım işte evde heryerde okudum..
Anım izim bişeyim yok..
Duygusal olarak dingin bi dönemdeymişim..
Arasında notum el yazım kurutulmuş çiçeğim yok..
=9

55. sayfa.. ruhumu bilmem ama böbür konuma uygun çıktı..
Tümünü mü alsam dedim.. bir değil birkaç alıntı yapayım..
“hemen yanı başlarında duran saksılarda büyüyen bitkilerin ışıklarını gölgelediği tek tük masa lambaları vardı orada burada. Dışarıya bakan iki duvar boylu boyunca soluk mavi, uçuk pembe ve ölgün gri renklerde dokunmuş balık sırtı desenli bir perdeyle örtülüydü. Yerde gece mavisi bir halı
Rdı. Odanın içe bakan duvarlarına asılı cıvıl cıvıl yağlı boyalar , neşeyle gülümseyerek, insana hoş geldn diyorlardı sanki. İçleri tıka basa kitap dolu kitaplıklar duvarların boş kalan her bir köşesine asker gibi dizilmişlerdi yan yana. “

“Anne /en/ şöminenin yanındaki koltuklardan birine attı kendini pufff diye ve yan masadaki sigara paketinden bir sigara alıp tüttürerek dumanını tavana doğru üfledi.”

Bu kadar o sayfadan alıntım..
Ama karıştırmaya devam ettim..
“erkekler konuşma ihtiyacı duyunca onları kim dinliyor acaba ? kadınların dostları vardır; görünüşe göre erkeklerin yalnızca içki yoldaşları oluyor. “

“bu kız başkalarının ne düşündüğüne aldırmıyor diye düşündü Başçavuş. Anne’in çevresine verdiği mesaj apaçıktı.. “ne görüyorsanız ben oyum..”ister kabul edin ister etmeyin . bunun inanılmaz bir özgüvenden mi yoksa salt ilgisizlikten mi kaynaklandığını merak ediyordu . Her ne olursa olsun bu özelliğin kendisinde olmasını arzuladı Mc Loughlin “

Evet mimim tamam sanırım.. tamamdır tamam..

Kitabımı yeniden yerine yerleştirebilirim.. =)

Bu arada yine gözlerimle okşayabilirim her rafı..
Çekirdek son zamanlardaki haline bakıp yaşam alanının..
Çok sen oldu burası dedi..
=)

Ortadaki sehpa benim oluşturduğum
bir hafta sonu kolajı..
üzeri eski kitap sayfalarıyla kaplı..
bir köşede.. şanıma güzelliğime ve zekama yaraşır taçlı bir defne halkası var.. “laureate” akademik tabirde bir konuda diplomalandırılma anlamında..
altta yanlış bir tarih..
heyecan heves ve işgüzarlık ile.. ille de hemen şimdi yapıp koyacağım telaşının sonucunda..
parmak hesabında asla defne taçlandırılamayacağımı gösteren..
hatalı bir tarih..
aslında okumayı yazmayı öğrendiğim tarih olsun istemiştim..
ama. =9.. bu konuda bir deha olduğuma.. emeklemeden okurdum aslında verselerdi elime kitabı manasında bir tarih koymuş oldum oraya..
olsun..
olgun görünüyorum bu hesaba göre..

siz fikre bakın esas..
eleştirmeyi gülüşmeyi..
yaşımı hesaplamaya çalışıp ay bu da yaşlıymış demeyi bırakın bakayım..
yeniden dekore edilen ocal ofise bile sehpa olarak üzeri kitap sayfalaı kaplı bir sehpa seçmiş.. abedenin seçkin dekoratörü..
hep benden ilham alıyorlar.. trendi ben belirliyorum..

üzerinde kitaplar.. en üstte yeşil kaplı olan 1948de bir yıl basılıp bir daha çıkmayan bir edebiyat dergisinin.. bir yıllık sayılar.. bir ciltli kitap.. “ouvrages pour dames” Saime hanımdan.. arada rübik küp dümdüz bir hat şeklinde açılabiliyor..
zekamın şerefine..
mumluk kristaller mor çiçekler..süslü beş benzemez.. =)
üzerindeki ütü.. çocukluğuma gönderme.. üzerindeki.. sepet.. çok sevildiği defalarca kopup yeniden dikilmiş deri şeritlerinden.belli..
bu alandaki her bir nesne çok ben..

pese..
istiyorum ki..
tüm sevdiklerim ve dost bildiklerimin evlerinde birer benim gözümden kendi eşyaları olsa..
hani aman bu da pek eskidi ama şimdi değiştiremem .. çünkü.... eşyalarını ben onlara yeniden yenileştirsem..
istiyorum bunu çok..
nasıl gerçekleştirebilirim bilmiyorum bunu..
varsa fikriniz.. söyleyin..

pese gene.. öpücüğü bile .. şaraba borçluymuşuz.. onu öğrendim bu hafta..

pese üç.. seyyahatname yazarıyla bir kader birliğim mi var..
ben inziva dedikçe içtima oluyor hayatım..

pese dört..
alis harikalar diyarındaki telaşlı tavşan gibiyim.. arada yazmaya çalışıyorum ama.. zor oluyor zor..

pese sanırım son.. ben kimseyi mimlemiyorum.. ama üstne alınsanız da..
resim resim ekleseniz.. ne hoş olurdu =)
edit pese .. gene geldim...minet woltırs demiş ki.. "okumayı sevdiğin şeyi yazacaksın.. eğer ilgini çekmeyen bişey yazmaya uğraşırsan.. delirirsin.." sevdim..

Image Hosted by ImageShack.us

29 Temmuz 2010 Perşembe

hiç itirazetmedensergilerimişte..

daha önceleri hayatını düzene koyamayanların etraflarını çeki düzene koyma saplantısından söz etmiştik zaten..
felsefe yok bu kez..
salt anlatım var..
kitaplar bence insanın kafasının içinin süsü.. bir de evinin..
kafasının içinin süslü olmasının önemli olduğu öğretilmişti bana..
ben de çekirdeğe öğretmek istedim baktım dış süslere fena kapılıyor..
dedim dışını en zorundan üç saatte adam eder de insan .. içini pek öyle hızlandırılmış donatamaz..
amaaaaan dedi.. sen yeterince doldurmuş donatmışsın kendini artık biraz da dışınla uğraşabilirsin..
konu ben değildim ama.. sendin dediysek de.. islahını kibeleye devrettik çekirdeğin.. neyse..
üniversite yıllarında tüm harçlığı.. bilgi yayınevlerinin satış mağazasından alıp iki kolumun ucunda iki ambalaj kağıdına sarılmış.. sicimle bağlanıp.. sicim elimizi kesmesin diye tel üzerine karton sarılarak yapılmış saplar takılmış.. iki koli değerli eşyaya çevirirdim.. sahi en son ne zaman gördüm onlardan hatırlamıyorum.. pek kullanışlı bişeydi.. o da tarihe karıştı sanki..
liseden pek kitabım yok..
muhteşem bir kitaplığı vardı okulun onun nerdeyse tamamını okudum.. arada alırdım tabii.. ama pek az.. okul kitaplarımın bir kısmı da ne yazık sular altında kaldı bir ihmal sonucunda..
üniversiteye başlayınca.. türk yazarları tanımadığımı farkedip.. bilgi yayınlarını keşfedip bu sonsuz zevke verdim kendimi..
ve kitap doldu bir süre sonra ortalık..
gerçi.. cinayet ve gerilim romanlarını da çok sever.. ama yer yokluğundan onları hemen başkalarına armağan ederim.. onlar da dursa sanırım sığamayacaklardı hiç bi yere..
sonuç.. sekizyüz civarında kitap..
bunlar evin bir gözden uzak odasında bir yapımarketten alınma raf sisteminde durmakta iken o odaya da 20liğin yerleşmesiyle..
benim için ulaşılmaz olunca..
salona taşındılar..
tuhaf ölçülerde bir alana sıkıştırıldılar..
raflar duvardan duvara olamadı.. sallanan kitap rafları.. düşen kitaplar..
gözümü tırmalayan renkleri solmuş ciltler.. karton kapaklar..
bu yıl.. sonunda şu hale geldiler..

SDC11387

az göründüğüne bakmayın.. raflarda iki sıra kitap var..
raflar eski fransızca kitapların sayfalarıyla  kaplandılar..
bu kısacık cümleye kanmayın..
kaplanmaya başlandılar ama araya.. bir sınav krizi.. bir duygusal  kriz girince.. toplam 2 hafta civarında.. yemek masasının üstü ve her düz zemin kitap yığınları altında olarak.. geçti..
sonunda yerlerine itildiler.. ve ortalıkta yığılı dururken evde olduğum ve teve karşısında devede karşısında olduğum zamanlarda eve geldikleri gibi ambalaj kağıtlarıyla kaplanan kitaplar kitapla kaplı raflara..alfabetik sırayla dizildiler..

SDC11405

üç kitap rafının arasına.. raflar kesildi.. bir de evin içinde ordan oraya çeşitli görevlere atanıp duran tahta çekmeceli kutu..

SDC11400

yaklaşınca okunabilen raf bölümlerine daha bir esprili kağıtlar denk getirildi kaplanma aşamasında..
mesela kutunun üst çekmecesinde..
“kadınlar beklemeyi sevmez” yazıyor.. =P..
raflardan birinin kenarında..”dertsiz kulübe”..kara mizah noktalarım benim..
çekmecelerde.. kitap ayracı koleksiyonumla.. haritalar gezilerden toplanmış broşürler var merak edenlere bilgi..
bunları aralara yerleştirirken aşırı heves zarar veriri yaşadık bir de..
önce üst raf sonra kutu güzel yerleşti de.. yer yamuk olduğundan alt raflar biraz daha dar olmalıymış..
bu kadar matematik kuantum diye tepişen ben.. alta o rafı sokarım zorlamasına girince.. deniz kabukları koleksiyonu önce kafama sonra yerlere karıştı..
oysa her biri bir cam kaba.. geldiği yere göre konmuştu..da..
şimdi yurdumca alt üst kimlik karışımı içindeler..

SDC11391a

ana kimlik deniz kabuğu.. geldiği yer mürefte olan çanakkale kabuğunda bulunabilir.. bilemiyorum..=P..
ben bunu çözemedim millet neyi çözme derdinde der.. devam ederim..

SDC11385

eski tahta bavul içinde dergiler ve bazı özel kitaplarla hemen el altında..

SDC11394a

arada minik mor dokunuşlar.. gene yuva ile kafes arasında kalmanın şaşkınlığı içinde..

SDC11402a

her evin döküntüleri.. sigortalar garantiler evraklar.. dergilikler içinde.. dergilikler.. eski bir sözlüğün sayfalarıyla kaplı..

SDC11392

kütüphanem kibelem inannham ishtarıma emanet..
kitaplar.. öykü roman.. anı tarih.. ve kadın eserleri dediğim.. kadının insan hakları ile ilgili kitaplarımın durduğu bölümlere ayrılmış.. bölümler etiketlerle bildirilmiş..

SDC11392a

hatta bir index ataleticus bile yapılmış durumda.. =P bitmedi ama yapılıyor işte..
bitmeyen bitmeyecek bir proje..
hayat gibi..
her an birşeylerin yeri değişiyor..
evin her köşesinden yeni farklı unutulmuş bir kitap bulunup çıkabiliyor..
o yerini bulmadan bu bütün tama varamıyor..
ama eksikliği.. bulunana kadar farkedilmeyecek cinsten olduğundan.. bütün kendini bütün sanıyor..
hayat gibi..
hazır kaplamaya balamışken.. mumları.. çerçeveleri.. kutuları kapladım kapladım..

SDC11396a

hayat gibi.. sen dilediğinle kapla.. biraz rutubet bir zorlanma ile.. açılır çıkar altından dokusu..

dedim ya gözüm değdikçe beni mutlu ediyor..
bazen yerimden kalkıp yaklaşıp.. yakından bakmama neden oluyor..
şimdilik.. yanına bir çalışma masası .. ve bir duvar dolusu ben’in eklenmesini bekliyor..
benleri de katarım ara ara..
şimdi.. cilt tamiri yapmadayım..

SDC11357

şu aletin adı.. işkence..
sıkmanın sıkıştırmanın işkence olduğunu marangozlar biliyor da..
diyesim var..
yok yok.. diyesim yok..
ben kitap cildi tamir etmeye çalışıyorum..
bir ben katacağım kitabıma.. üst kimlik niyetine..
daha asimile edilmiş kötü tohum kahverengi kanapenin gözyaşları var.. anlatacağım..
sevgi gibi.. bu yazımı sana adadım..
ama doğrusu pek keyif aldım..
nasıl olmuş bir deyiverin bakayım.. =P
toplan 4 haftalık bir rehabilitasyon etkisi var.. nice başlar hala boyunları üzerinde kaldıysa kitaplara teşekkür edilse yeri var..

28 Temmuz 2010 Çarşamba

ordanburdançığlıkattıransıcakvehız…

SDC11409
Gramer Ders
Sevmek'' bir kelimedir
``Sarı saçlı'' dersem bir kız için
Sıfat söylemiş olurum
``Ben sarı saçlı bir kız sevdim''
Bir cümledir. Sevda dolu bir cümle
Nokta koymalı, durmalı zira
Zira ``açlık'' da bir kelime
Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi
Ah elbet dolaşırsa ölüm sık sık dilime
``Öleceğim, ölüyorum, öldüm''
Diyeceğim bir gün…
muzaffer tayyip uslu..

bir de king crimson var..
flüt sesi..
mırıldanan sözler..
akıp gidesi olur mu insanın bu sıcak bu yapış yapış havada..
olurmuş..

cümleye gelmez fikirler içindeyim.. şiir ordan geldi..aklıma..
oysa nasıl anlatasım var..
kendi yaşamının kendi seçtiği bölümlerinde kendi kararlarını verme hakkını kendine veren..
kalan angaryayı bana yıkan 20lik var mesela..
matematik okuyacakmış..
tanrı kesin büyük bir matematikçi ydi.. lafını tekrarlayıp geziyorum..
..
alışık olanlar boşlukları doldurur da.. bu aralar yeni yeni bloğa gelmeye başlayan dostlar..
şizo yazılara alışık olmayanlar..
ha bi de seçim var ya.. buzdağı anayasa..seçimi..
işte onunla ilgili bir paradoksum var..
çağların dikmelerine eklenesi durum..
1980de oy vermiştim ben..
hayır diye..
şimdi o zaman hayır dediğimin değişmemesi için oy hakkı tanındı bana sadece..
iki hayır.. bir hayırlı sonuç verir mi vermez..
aniden darbe dönemleri hatırlanıverdi..
sanki anayasa izin vermese yapılamazmış gibi.. darbeler..
var mı bilen
yunan ve şili ve ispanya darbeleri de mi anayasal izinle yapılmıştı..
orduya bekleme bu milletin başını desek sanki beklemeyecek mi..
ben anlamam tabii benim buduarda darbe işleri olmaz..
olsa olsa.. kadın kaprisleri ile uğraşırız.. erkek haklarına karşı kadının insan hakkını kurcalarız..
ama yine de karmaşa var ki nasıl gibi gelir bana..
eski hayırıma şimdi evet dedirten.. içimiz yanarak ağladıklarımızı şimdi bırakın kanları yerde kalsın hatta benzerleri gene olsun diyormuşuz gibi gösteren günlerde olmak..mı..
hava mı.. ki bence herşeyin sorumlusu.
değil mi ki kırmızı ruj bile süremez haldeyim..
kesin odur sorumlu..
*****
elişi işlerine verdim kendimi..
bir zamanlar boş yuva sendromundan söz etmiştim hani..
baktım bizim yuva.. sanki-boş olamaya başladı..
buduar sahibi napar??..
fransızca şiirden alıntı yapar en fazla..
“car l’oiseau qui s’en va.. vient chercher l’oubli.. dans son nid..”
uçup giden kuş.. teselliy dönüp yuvasında arar..
SDC11396
bunu kendime hatırlatma olarak yaptım..
dibine de şaşı gözlü şaşkın mor kuşumu koydum.. ama o tepedeki resimde yok..
sahi kütüphane projemden söz etmiş miydim size..=P
SDC11389
bir de anıma şanıma yaraşır sanat eserim..
ve elbet martılarım var..
=)..
sevgiyle geçsin haftanız..
çarşambalandık bile..
aklımdaki uçuşlar bir düzene girerlerse..
ekleyeceğim.. bir aralar gelip..
******
Follow my blog with Bloglovin