31 Ekim 2014 Cuma

lüzumu halinde itina ile keyif tanımlanır..

haziran ayında gitmiştik datça'ya..
evin yüzü ormana dağa dönüktü..
öğleden sonranın erken saatlerinde..
ikiyi geçmiş ama daha üç olmamışken..
değin rengi morardı ve nefis bir yağmur başladı..
çam kokusu kekik kokusuna sarıldı..
bizim hayata has..
bir de kahve kokusu katıldı onlara..
dizlerimi dikip oturdum..
iki elimle kavradığım kahve kupamı burnuma yaklaştırdıkça..
tenimden sabah girdiğim denizin tuzlu kokusu da inceden kendini hissettiriyordu..

ayaklarımın dibine karın üstü bıraktığım kitabım..
tepemde yolu kiremitlerde sonlanan damlaların sesi..

kırkbeş dakika filan sürmüş olsa gerek..

derken başladığı gibi bitti..
hatta güneşe sorarsan..
hiç böyle bir şey yaşanmadı..

ertesi gün tam kahvemi alıp oturdum..
azıcık kaydım yerimde..
kitabıma dalacağım..
birden gösteri yine başladı..

üçüncü gün o kadar gafil avlanmadım..
hatta bitter çukulatamı da hazırlamıştım..

ben orada 15 gün süresince kişisel doğa mucizemi yaşadım..
randevuyla gelen yağmur gösterisi..

Saime hanımın bana ..
ne ehl-i keyifsin dediği zamanlardı..

mordan yeşile açık maviden griye renklerin uyumla geçtiği..
nefis kokuların karışıp insanı hayale sürüklediği..
zamanın yavaşlayıp içe sindiği..
yumuşacık saatler..

nerden geldi aklıma ..
keyif nasıl bir şey onu tanımlamak istedim..
lüzumu halinde okunsun diye..

posted from Bloggeroid

22 Ekim 2014 Çarşamba

ayraç kolye kitap cümlenin meli mah hali.. canıtın..

topkek şeklinde mıknatıslı ayraç getirmiş bir dost..
hem de kokulu..

kitabın arasından fırladı düştü..
halı da aynı renklerde..
geç kalmıştım arayamadım..

kaç gün oldu.. 3 günsanırım..

düzeltmek için takı kutusunu devirdim halının üzerine..
sedefler tahtalar..
metaller kristaller kolyeler bilezikler..
acelem vardı..
düzeltemedim..
kaçgün oldu.. 11 ? 13?

telefonda söylerim mesaj atmak ayıp..
diye düşündüm..
işim çoktu..
o an arayamadım..
günler geçti..
10 mu..

bulamadım aradığımı..
yardımcıya sorarım dedim..
ne zaman dı..
3 hafta.. 4?..

kuru temizlemeye vereyim dedim..
arabanın arkasına koydum..
veremedim..
ne kadar gezdi benimle..
6 ay? 8?..

sonra tut gelecekte ne olmak isteyip de planlar yapanları oku..
peh..

olsun..
ben gibiler de olmalı..

dün dedi ki biri..
neden nasıl bulunduğum noktaya geldim..
gelmeyip farklı bir mutsuzluk mu yaşasaydım konuşmalarına cevap..
bu siz olmamalısınız..
bu soruları hiç sormayıp..
yaşayacaklarınızı..
keyif alma fırsatı olarak görüp rahatlamalısınız..

gelen kitaplardan birini bitirdim..
Zehr - i katil..

kitapların arkasındaki tanıtım cümlelerini nasıl seçiyorlarmış biliyor musun blog!
diyelim Figaro'nun kitap ekinde..
A kitabına bu kadar benzemese harika olabilirdi demişler..
Kitapta bu
'harika' .. Figaro
diye çıkıyormuş..

yasalmış..
Figaro'da harika demiş mi..
demiş..

1 gecede bitti bu katil-i polisiye
ön kapakta
'umarım aşkla cinayetin iç içe geçtiği bu romandaki Çarpıcı insan hikayelerini siz de seversiniz..' Ahmet ümit
yazıyor..

çarpmadı.. sevmedim...

posted from Bloggeroid

19 Ekim 2014 Pazar

pazar..



tuhaf bir yemek pişirme dürtüsü içinde..
eve geldim cumartesi..
kocaman iki kasa siklamen ve bir kasa kasım patı eşliğinde..

çok yemek vardı..
çiçekleri ektim suladım..
Çok yemek vardı üstü açık tost ve yaseminli yeşil çaydan yana yaptım tercihimi..
çok yemek Vardı Selgin GB'nin paninilerine ağzım sulandı..
ama çok ekmek de vardı..
pinterest e nakliyelediğim reçelli bisküvilerden yapmak istiyordum ama..
çok tatlı da vardı..

amaan maksat deli gönlü eğlemek..
hamurla oynayası.. şu fırını yakası var işte dediğimde..
saat 10 olmuştu..
çekirdek patenden geldi..
onu doyurup..
reçelli kurabiyeleri yaptım..
tam sevdiğim gibi kıtır kıtır oldular..
lar değil..
oldu.. tek bir büyük çörek..

pazar sabah kendi iradem ile uyandım ..
kahvemi içerken..
bahçedeki kedileri farkettim..
3 kez bir ana..
yavrular yerken nöbet tuttu..
onlar doyup yalanmaya geçince..
yerleri koklayıp yalamaya başladı..
ay aç kaldı..
içerden bir tas ve arniyeden azıcık mama..
kapıyı sessizce araladım..
anne kedi yoktu..
simsiyah bir kedi ama o da pek genç..
seyirtti..
çb geldi napıyorum diye..
serp dedi bahçeye..
yok dedim..
bir başka orta boy kedi geldi..
tastan mama yiyen kara kedi ona kıhladı..
korktu garip..
bir başka tas ..
avniyeden mama..
geldim ..
ona da vermek için..
ikisi birden kaçtılar..
tası bırakıp soğuyan kahvemi yenilemeye gittim..
döndüğümde çb sonunda gelmeyi başaran anne kediyi kovalıyordu pist kost diye..
duruma el koydum..
bu arada çb'nin tastan yere serptiğini de farkettim ama daralmıştım artık..
herkesi kendi kaderine terkettim..

çakmam gereken kornişi takarken duvar karşı gelince..
arabanın arkasındaki dağınıklık düzene girmeyi reddedince ..
yürüyüşe çıktım.. güzeldi gökyüzü..
dönüşte kuaför..
2 greni.. 2 yazı..
biraz gelecek hayali..

az sohbet
çokça üşüme..
iki kitap..
bir çorba..
bitti gün..

.....
Açıklama..
Çocuklarıma yemek kitabı hazırlıyorum.. sevdiğim kolay havalı tarifler .. pişirirken denenenler.. değişiklikler..
ilk.. nasıl bir günde yapıldı..
Onun notları olacak burada bazen.. mutfak kategorisinde
.... mutfak notları..
kıtır kıtır kurabiye hamuru
İtalya'dan
2 bardak (birini kepekli koydum)
1/3 bardak şeker (biraz fazla geldi)
1 yumurta + 1yumurta sarısı
1 kaşık kabartma tozu
yarım bardak z.yağı

karıştırıp yoğuruyorsun
tart kalıbına 2/3'ünü döşeyip..
üzerine marmelat sürüyorsun ..
ben bahçe elma+ armutlarından yaptığımı sürdüm..
kalan hamurdan şeritler veya benim gibi yıldızlar serp üzerine önce 15 dakika200 derece sonra 18o derecede toplam 40 dakika..
fırını soğukken koyuyoruz içine..
not:
ideal kıtırlıkta oldu
ancak kepek ve tozşeker nedeniyle kolay şekillenmiyor
bir de sadece un ve pudra şekerle denemeli..
marmelat çok iyi pişti..

posted from Bloggeroid

18 Ekim 2014 Cumartesi

kestane çorbası.. canıtın.. yeni favorim..



evi ısıtmayı seviyorum..
bu mevsim..
dikkat ettim her sonbahar aynı renkler ..
benzer tadlar peşindeyim..
içgüdü olsa gerek..

dün yıllardır okuduğum bir blogda anlatıyordu..
annem sabah uyandığında akşam yemeğinde ne olacağını bilir..
sabah 7-de market alışverişindedir..
ben akşama doğru hazırlamaya başlarım..
o yüzden annem her sabah..
bir şey gerekli mi? dediğinde..
herşeyimiz var diye cevapladım..
yazmıştı..
sonra koca arayıp akşama konuk getireceğini söylüyor
ve anne buzdolabını görüp ..
bunda hiç bir şey yok diye korkuyor..
Ve sonrası bir masal biraz bazen benimkiler gibi..
onun masalını değil kendiminkini yazıyorum bu cümleden sonra..

saime hanım kestaneli pilav yapardı yılbaşı için..
kestane kabuklarını çizerdi..
ve haşlardı..
o kestanelere bayılırdım..
gidip gelip çalardım..
ufaktan fırçalardı..
ama bilirdim ki benim için fazladan eklenmiş kestane vardır o tencerede..

o yüzden kestane çorbası denemeyi çok isteyeceğim bir tad oluverdi..
aklıma düştü..

arada olur böyle..
alışverişi yapıp giderim eve..
çoğunlukla olan ise
mutfakta bir tecrübe edinince gelişen birşey..
elindeki ile ortaya farklı şeyler çıkarmak..
tek domates .. son havuç..
iki üç kornişon turşusunu farklı bir şeye dönüştürmek ..
biraz şamanik sihirli bir şey..
bir malzeme yoksa diğerine geçmek..
bir yemeğe başlayıp başkasıyla bitirmek..

evde herşey var diyerek sadece kestane aldım..
30 kadar demiş Corey..
pişmiş demiş..

köşedeki kestaneci ile beraber..
5o tane kuzu kestane saydık..
trafik sıkışıktı..
ara ara sağ koltuktan kestane kokusu vuruyordu..
kulağımda Zaz'ın sesi..
bu albüm de öyle bir kitapçıda çalarken duyduğum..
nedir diye sorup aldığım bir albüm..
en iyi alışverişler böyle olur bence..
dikkatin başka yerde iken..
aradan sızıp kendini gösterenlerdir..
yaşamımda en çok yer eden.. en çok keyif verenler..

eve geldiğimde kimse yoktu..
bir beyaz soğanı küp küp doğradım..
az zeytin yağı ile çelik tencereye koydum..
biraz tuz..
bir avuç su..
soğan suyunu salana kadar..
yumuşak tutsun..
kavurmasın sıcak yağ..

kestanelerin kabuklarını soydum..
ve nefis kokular salan soğanların üzerine attım.. iyice karıştırdım..

aklımda kalan cümle..
kestaneler iyice emsin tenceredekilerin kokusunu..
karıştırdım..
sonra üzerine kettle'da kaynattığım suyu döktüm..
sonra tarife baktım..
Corey ince havuç ve biraz kereviz sapını da koymuş soğanlarla beraber öldürmüş meğer..
üstelik soğuk su eklemiş ..

olsun..
altını kıstım..
50 dakika kalacak.. tıkırdayacak..

face'e baktım..
eve birer birer gelenlere baktım..
sonra tencereme baktım..
kestaneler kısmen helmeleşmiş kaşıkla ezilir hale gelmiş..

beyaz şarap 1 bardak diyordu..
bir fırt vermut..
açık şarabım kırmızı idi..
rengi bozmak istemedim..
vermut yoktu ..
koymadım..
biraz karabiber çektim üzerine..
bir de şu minik hint cevizi diyordu ..
o vardı ama bulamadım..

blenderi sokup birkaç kere çalıştırdım..

sonra kaseye döktüm..
biraz karabiber daha ..
biraz beyaz biber..
bir iki maydanoz..

lezzet süper..
kesinlikle mevsim çorbam..
Corey soya kreması ya da herhangi bir krema diyordu..
bence gerek yok..
bir daha yaparken havuç olsa da eklemeyeceğim..
tatlı olur o zaman..
ama kereviz sapı olur.. azıcık..
kestanenin kokusunu engellemesin..
soğan belki 2 tane olur..
ya da daha büyük bir soğan..
o küçük ceviz güzel olur bak..
belki suyun bir bardağını sütle değiştiririm.. ya da çiğ krema..
hatta tavuksuyu..
kıvamı tarhana çorbası kıvamında..
en sevdiğim..
arada diş diş kestaneler..
ve içerken nefis kestane kokusu ..
beyaz şarap ekşilik verebilir..
koymam..
ama vermut iyi fikir..
belki bir iki mantar yakışır bu çorbaya..
badem çok yakışır..
ya da kavrulmuş fındık..
bu benim damak tadım tabii..

bence bir kere deneyin sadesini..
sonra sihrinizi kullanın..
sonuç nefis bir sonbahar kış çorbası ..
topraksı kokular ile..
bon apetit

posted from Bloggeroid

17 Ekim 2014 Cuma

alaz yeşil.. kaplumbağa boynu.. fincancı katırları..



turuncuya düştüm bu ara..
fırınlanıp azıcık karamellenen tonunu..
düştüm dediysem..
gözümü alıyor..
yanında mürdüm rengi.. alaz yeşil..
böyle bir renk yok..
ben uydurdum..
yeşil'in inceliğine alazın sertliği kalınlığı ve haşinliği uydu..
alaz diye bi sözcük olmasaydı da..
isim annesi olurdum..
ama var..
ama haşin değil ..
yanık.. o yüzden dokunulunca dağılıverecek kadar kırılgan..
bir yere varır mı bu söylem..

haşin kaba söylemlerin insanın içini yakıp kırılgan hale getirmesi dışında..

kırıldıkça ben..
eve sığınmak istiyorum..
ev bahane..
aslında bihaber çocukluğuma dönmek istiyorum..
büyüdüğüm evin
penceresinden..
yeşil görünürdü..
cemal beyin bahçesi..

evde olmak bu çocukluğa dönüşümü kolaylaştırıyor..
pencereden görünen yeşil sayesinde..
kahve fincanını iki avucumla kavrayıp..
tepesinden yükselen buharın arasından pencerenin dışına dikince bakışımı..
çocukluğuma dönüyorum..
sıkıntılar anne babamın..
keyifler.. benim oluyor..

fırından yükselen bir baharatlı koku istiyor canım..
kavanozlarda reçel..
yenmese de mandalina reçeli yapmak geliyor içimden..
ve mürdüm reçeli.. sırf yan yana koymak için mor ile turuncuyu..

lise mezuniyeti için kıyafet derdine düşmüştük..
vakkoda kumaş reyonunda..
bir ipek kumaşı açıvermişti tezgahtar..
ne güzeldir o açılan kumaş topunun tezgah üzerinde çıkardığı ses..
taptaptap eder ve metrelerce güzellik önünüze açılır..

sahi kaç yıl oldu kumaş almayalı..
o sesi duymayalı..
hem ne becerikli çevirir tezgahtar o kumaş topunu ..

'size bir prune verelim'
taptaptap
'ya da şöyle bir olive'

hoşuma gitmişti renkleri böyle isimlendirmesi..
kendimi önemli hissetmiştim..

incirli peynirli tart gördüm geçen gün..
onu yapmak istiyorum..
kestane çorbası gördüm..
onu yapmak istiyorum..
muffin kabında bireysel apple pie pişirip..
ikram ettiklerime..
finlandiyada gördüğüm bireysel filelerinde satılan limonları anlatmak..
inceden kahkaha atmak..
ve bunları yaparken endişelerden uzak olmak istiyorum..

az konuşmak..
çok yazmak ..
bolca yatmak..

greni duraklıyor..
2 günde bir motif anca..
arasına pas rengi ..
mürdüm alaz yeşil atamayacağım kadar pastel renklerim..
ya da inadına atarım belki..

yanık kahve.. narçiçeği kırmızı beyaz bu renklerden bir battaniye örmüştüm..
pas rengi süt kaymağı koyu kahve.. bunlardan bir kazak..
turtleneck demişti saime hanımın bir arkadaşı..
o yakaya..
kaplumbağa boynu desem ne olur.. yarım balıkçı yerine ben de..
gözleri kapa ve gözünün önüne kaplumbağanın kabuğunun duruşunu getir sen blog..
ben gözlerimi kapatıp..
Saime hanımın evini getireyim..
zorlarsam belki ince belli fincandaki çayın ..
ızgarada pişmiş üzeri kızarmış kaşar peynirli üstü açık tostun kokusunu duyar..
kaşık seslerini işitirim..
belki biri fincancı katırları geçiyor galiba der..
gülüşürüz..
iyi gelir..
alaz ruha..

posted from Bloggeroid

15 Ekim 2014 Çarşamba

kitaplarla meydan okunursa varım deyince anladım ki ben yok oluşun eşiğine gelmişim.. canıtın

zihnin arka sokakları başlatmıştı bu etkinliği..
kitap meydan okumasını..

onu bu sayede keşfetmiş oldum
keyifle takibe aldım
minoshka var bir de yeni takibe aldıklarımdan..

dolu.. derin kadınlar..
tüm katılımcılardan kitap listelerim olamadı..
her katılanı bilemedim..
ben de Katılıyorum bile demedim..
kendine güven sorunu yaşıyorum sürdürme konusunda..
terapistim söylemişti..
tolerans tutarlılık ve sürdürme önemlidir demişti..
ilk ikiyi hallettim..
3.ye hala çalışmam lazım
uzun süredir bilgisayarsızım..
bilgisayar var da kullanmıyorum..

cep telefonu ile idare ediyorum..
eklentiler indirdim..
değil blog yazısı..
epikriz bile yazabiliyorum..

0labildiğince küçülesim var..

kitap meydan okumasının son günü son soruya cevap vereyim..

30- senin için tüm zamanların en iyi kitabı..
düşünüyorum taşınıyorum ve bulamıyorum..
her türden beni çarpmış olan kitaplar var..
pat diye liste olarak geliyor..

bu kitap meydan okuması ..
her ne kadar belli etmediysem de..
bana ehlikeyifliğimden çok şey kaybettiğimi fark ettirdi..
başkasının özeli olduğu için..
açıklayamıyorum nedeni..
ama öyle basit bir kalp kırgınlığı değil..

üstüste öyle çok endişe veren olay yaşadım..
ve biri hala sürüyor ki..
artık üzerimde etkisi kalmadı..
o dozda endişe ile yaşamak mümkün değil..
bünye kendini kapatıyor sanki..
üstelik sürecek bu..
son nefesime kadar..
kötü şeyi görmemek için gözleri kapayamadığımdan..
kulakları kapatıp 'seni duyamıyorum'
diye çığıramadığımdan..
göz-kulak açık ..
ama sanki endişenin kalbindeyım..
Pinokyonun babasını yutmuşlu hani balina..
beni öyle düşün blog..

kitapları görselliğinden..
kokusuna.. tutkuyla seven biri olarak..
sadece gereğini yerine getirdim..

çabalamadım..
fotoğraflamadım..
alıntılamadım..
şeklen ordaydım..

şimdi hayatla ilgili programlar yapasım var..

balinanın karnında..
tek kişilik bir dünya kurasım var ..

posted from Bloggeroid

14 Ekim 2014 Salı

ondan bundanaşıdan bakandan malti yazı

3 şey öğrendim dedi elinden çantasını atarken..
12 tanrı var ..
balede aydınlatma arkadan yapılır..
ve salsa yaparken zıpla zıpla zıplarsın...
bu arada zıplamaya başlamıştı..
ben de senkronize olup zıplıyordum artık onunla..

isveçte yeni sağlık bakanı 29 MEB 27 yaşında..
ayrıca güzeller..
ortalık yıkıldı..
twitter da facede..
sağlık bakanı Türkçe twit attı..
change.org'da genç ve yakışıklı bakan istiyoruz diye dilekçe açıldı imzaya..

şaka bir yana
yürüyen bir sistemleri var..
bozasıları .. yeniden yapasıları yok..
sadece biraz daha rafine hale getirecekler..

demek yetenekli ve donanımlı bulundular ki atandılar..
dedim..
çb hiç sanmıyorum dedi..
birçok insan da sanmıyordur..
bense inanıyorum..

yeni takip etmeye başladığım bir blog var..
iyi geceler kucukjoe..

beni öyle güzel motive etti ki
bir yazısında söz ettiği 4 kadranlı sistemi uygulamaya başladım..
huzur arıyorum diye söylenmeyi bırakıp 1 A kadranına vakit ayıracağım..

ben o kadar çok şey öğreniyorum ki gençlerden..
hem de sistematik şeyler..
öyle çok pencere açıyorlar ki yüzümde..
mutlu ve verimli oluyorum onlardan öğrendiklerimle..

bu aralar okuma hızım azaldı..
greni durakladı..
ama aklımda bitmiş hali..
geçen sene ördüğüm Kocaman atkıyı kısaltıyorum biraz..
castle'ı netten izliyorum..
outlander bitti..
downtown abbey güncel noktadayım..

bugün bir yazı okudum..
Stanford da yapılmış deneylerin sonuç yorumlaması ve derlemesi..
Forbes da yayınlanmış..
multitasking ile ilgili..
multitasking
1-IQ azaltıyor
2- EQ nun sosyal ve kişisel farkındalık bölümünü azaltıyor..
3- Beyinde ön bölgede atrofi yapıyor..
o bölge EQ bölgesi.. iş başarısı yüksek insanların EQları yüksekmiş.. yani multitasking gelecekteki iş başarınızı azaltır diyordu sonuç..

ben bir süredir fazla yordum beynimi ve algılarım azaldı..
o yüzdendir böyle bir yazıya Ve İsveçli'ye sözlü taciz yapmış sayılabilir miyiz gibi havalı yazılarımdan birini döktüremedim..
multi-farkında lık kurbanı sayılır mıyım..
*
kitap meydan okuması
26. bir konu hakkında fikrimi değiştiren kitap.. olmadı.. yeni fikirler Verenler olmuştur..
ama sabit fikrim yoktur benim..
27- en sağ gösterip sol vuran ..
hafızam kötü benim.. bilemedim..
28- herkesin nefret ettiği senin sevdiğin 'yeni hayat'

*

fırın hep yansın istiyorum bu ara..
üzeri kürktü güllü terliklerimi seviyorum..
uykularım uzun ama sanki yüzeysel..
değiştirmek .. derinlemesine düşünmek istediğim şeyler var sanki..
ama bulamıyorum ipucunu..
bi de minotorla ipucu bağlantılı diyeyim..
kahve konyak scotish buttercream yemeye gideyim..



bugün lab testinde LDH ve crp yüksek çıktı..
migren yüzünden Çok ilaç alıyorum..
ondan yükselmiş olabilir..
gug'la sordum ..
belki de tuhaf bir lenfadenitsindir diyor..
1 ay sonra tekrarlamalı..
He bi de hepatit aşımın koruyuculuğu bitmiş..
yaptırmalı..

posted from Bloggeroid

10 Ekim 2014 Cuma

kendime soz verdim... bitecek bu..

kitap meydan okumasi..
bayram ve hastalik nedenleriyle surdurulemedi..
suran devam edeyim..
16-en sevdigin kadin karakter..
aslinda yok.. sevmediklerim var.. nefret ettiklerim var..
ama en sevdigim .. yok..

17- en sevdigin kitaptan en sevdigin alinti..
virginia woolf .. kendine ait bir oda..

"Düşsel planda kadın son derece önemlidir; gerçek yaşamda ise tümüyle önemsiz. Şiiri bir baştan öbür başa kaplar; tarihte ise hiç görülmez. Kurmaca yazında kralların ve fatihlerin yaşamlarına hükmeder; gerçek yaşamda ailesinin parmağına bir yüzük geçirdiği herhangi bir oğlanın kölesidir. Kurmaca yazında en esin dolu sözler, en derin düşünceler onun dudaklarından dökülür; günlük yaşamda hemen hemen hiç okuyup yazamaz ve kocasının malıdır. tarih kadından hemen hemen hiç söz etmez."

18-hayal kirikligi yaratan kitap.. masumiyet muzesi.. orhan pamuk.. bitirmeye bile zahmet etmedim..

19-filmi cekilen ve cok begendiginiz kitap.. lizbona gece treni ve kitap hirsizi basa guresir..

20-ask romani.. sevmem ki..
icinde yaratici ask olan roman severim ama.. bulamadim bir ornek..

21- 22 okudugumu hatirladigim ilk roman.. ve beni aglatan roman ayni.. aslan.. daha once bahsetmistim..
23-okuyamadigin roman.. zafon'un ruzgarli kitabi..
24-keske daha cok insan okusa dedigim.. kendine ait bir oda..
25-kendine en yakin buldugun karakter.. aslandaki ana karakter kiz cocugu.. koca evde herkesle mesafeli.. yalniz.. hala da oyle yakin..

posted from Bloggeroid

9 Ekim 2014 Perşembe

Nobel kadınlar yazarlar ödüller ve diğerleri bi de canıtın



ruhum içime kaçmış ya ..
kuyruğundan tutup çıkartayım dedim..

nobel edebiyat dalında ödül sahibi belli oldu..

ben svetlana'dan yana idim ..
kız kardeşlik ruhuna uygun ..
o da kızkardeş olmaya uygun..

Svetlana Alexivitch savaşla ilgili yazıyor ..
Afgan kadınlarla..
savaşta kadınların yaşadıkları ile..
Çernobil sonrası ile ilgili yazıyor..

Nobel edebiyat ödülleri 190 1'den beri veriliyor..
Toplam 106 kere verilmiş..
Sadece 13 kadına verilmiş..

şu gorilla gerillaları biliyorsunuz değil mi?
hani müzelerde sergilenen eserlerin sadece yüzde azıcığı kadın..
depolardakilerin yüzde 48'i diye tepki veren kadın aktivistleri..
ha pardon biz aktivist sevmeyiz..
hele gerilla olanlar..
söz meclisten dışarı..

kadınlar genel olarak Nobel ödüllerine.. ki 863 ödüldür sözünü ettiğimiz..
sadece 51 kere layık görülmüşler..
15 barış .. 13 edebiyat..
10 fizyoloji ve tıp..
7- ekonomi / fizik/ kimya dalında..

Svetlana ödülü alamadı..
Murakami de alamadı..
Modiano aldı..
Patrick Modiana'nun babam ve ben isimli kitabı türkçeye çevrilmiş..
ama ben
keşke svetlana alsaydı..
onun kitapları çevrilseydi istedim..
yaşadığımız günlerde katılığın neredeyse cop kıvamında her yerden kafamıza indiği günlerde..
bir kız kardeşin kaleminden ..
savaş sırasında kadın hallerini anlattığı bir kitaba sarılıp..
usulca gözyaşı dökmek isterdim..
orta avrupalı bir yazarın narin satırlarından daha iyi gelirdi kesin..

posted from Bloggeroid

Follow my blog with Bloglovin