Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Mudanya ile Trilye'nin arası

Ağustos ayı başlarında yani bu ay :) kocam-Lale, bir iki günlüğüne yakın bir yerlere gidelim dedi. Çok yakın deyince benim aklıma Büyükada geldi hemen. Gidelim adada iki gün kalalım, denize girelim, akşamları ada sahillerinde gezelim falan dedim. Ama O' yok, sen Trilye falan diyordun bir zamanlar hani dedi. Ve o akşam hemen  Trilye'de kalınacak yerleri araştırmaya başladık. Yalnız şöyle bir hendikap vardı, ben bu yaz gezilerinin sonunda mutlaka bi suya atlamak isterim, yoksa kahır bela bişi olurum, Trilye'de de öyle hadi şurdan cuuup suya atlayayım gibi bir olanak göremedik incelemelerimiz sonucu. Bu kez Mudanya'da konaklayalım, oradan gidip gelelim fikri geldi aklımıza. Mudanya otellerini araştırırken de tabi bu kez havuzu olması şartı ön plana çıktı. Çünkü;malesefki bir deniz kenti olan Mudanya içinden de denize girilemiyor. o sırada bizim evin müdürü Gamsegamse el atti işe. ve tam benim  gönlüme göre bir otel buldu.
Burası deniz otobüsünden iner inmez hemen iskeleye  50mt mesafede olan Hotel Montaine idi. Tüm kriterlerimize uyuyordu. Tarihi dokusu vardı, havuzu vardı, ulaşıma en en yakın yerdeydi ve benim gitmeden önceki yemek yenilecek yerler, görülecek yerler listemdeki her şeye çok yakındı.
Mudanya sahilinde 165 yıllık bir tren istasyonunda yer alan otelimiz, Dünya Butik Otel Ödüllerinden Ortadoğu'nun en iyi klasik butik oteli seçilmiş. Her oda adını tarihi bir tren istasyonundan almış ve o istasyonun dekoru ile döşenmişti.Ve 140 yıllık anıt çınar ağacının altında güneşlenmek de bonustu. Kaldığımız sürece alimallah kimselere kaptırmadım ağacın altını:)

1 saat 35 dk lık bir deniz otobüsü yolculuğu sonunda yani evden çıktıktan tahmini iki saat sonra falan biz otelimize yerleşmiştik. Sabahın dokuz buçuğunda odamız da hazırdı şansımıza. Resopsiyondaki görevli bile şaştı. Saat ikide ancak giriş yapabileceğimizi düşünürken şansımız yaver gitti.
Önce kahvaltı, sonra bir Mudanya turu yaptık. Kahve molası vermek istediğimizde kocam nereye oturalım dese yoook yoook bura olmaz dedim. Bana bura halkının gittiği, tahta sandalyeli tahta masalı bi çınar altı kahve bul dedim. Allaaa nerden bulayım öyle sipariş yer derken küt buldum dedi. Valla tam siparişim gibiydi hatta adı bile Çınaraltı Kahvesiydi:)
İnstagram için yaptığım kolajdı. Otel fotosu ikinci baskı oldu:) 
Kahvelerimizi içtik ve bu kez de Girit Mahallesine gittik.Mudanya Mütarekesinin ardından imzalanan Lozan Barış Antlaşması sonucu yapılan nüfus mübadelesinde Girit Türkleri buraya yerleştirilmiş.Mahalle Mütareke binasının olduğu Mütareke Meydanından başlıyor.
Girit Mahallesini gezdik,  kıyıda bir çay molası verdik ve bu arada Mütareke Müzesinin öğle tatiline girdiğini gördük, beklemedik ertesi güne bıraktık. O arada karnımızda acıkmıştı bu kez Yaşayanlar Börekçisine gittik.  Burası da mutlaka uğramam gereken bir yerdi:) Yaşayanlar Börekçisinin serüveni el arabasında börek satılarak başlamış. Şimdi şubeleri var ve kışın sabahları önünde uzun kuyruklar olurmuş. Kıymalı kol böreği enfesti. Tereyağlı ve çıtır çıtırdı.
Börekçiden sonra otele döndük ve ben saat dörde kadar havuz başına kuruldum.Hafta içi olduğu için havuz bana tahsisti  sanki. bir de Bursa'dan günübirlik havuz için gelen iki arkadaş vardı. Havuzda birbirimize film tavsiyeleri verdik:)


Akşam dörtten sonra ise 1. Trilye turu başladı. Hemen otele yakın bir yerden geçen minübüslere bindik. Yazı ile yazayımda yanlış sanmayın, iki lira yetmişbeş kuruşa Trilye'ye gittik. Muhteşem  manzaralı bir yolu var.Minübüs şöforüne Çamlı Kahve'ye gideceğimizi söyleyince yol çok dik ben sizi çıkarayım dedi. Çamlı Kahve bir efsane. Rüzgar dağ başında gibi uğultulu esiyor.Yukarıdan görünen manzara anlatılmaz. Kocam biraları açtırdı ben buradan kımıldamam dedi. 


Bunlar da Trilyeli kandırıkçı teyzeler:) Biz artık Çamlı Kahve'den Trilye'ye inerken iki yol ayrımına geldik. Ben de sordum bu hanımlara hangi yoldan inelim diye. Gel guzuuum gel burdan dediler. Meğer sohbete çağırmışlar, bi güzel sohbet ettik. Yeni düğün yapmışlar gelin de Niksar'lıymış töğbe estağfururllahhh ne şans dedik. Benim koca Niksarlı ya:) Neyse beğendiniz mi memleketimizi diye sordular, çok beğendik hem de dedik. Her gelen öyle diyo ama bize normal geliyo dediler:) Onlardan ayrılıp yürüdük yol kıvrıldı kıvrıldı ve hangi yoldan gideyim diye sorduğum yere çıktı:)
Neyse biz foto çeke çeke her rastladığımızla sohbet ede ede indik. Trilye halkı çok güler yüzlü, hemen hoşgeldiniz, nerden geldiniz diye sohbet açıyorlar. Hele bir amca, memleketimizi beğendiniz mi diye sorduktan sonra memleket meselelerini açtı, ayak üstü siyaset yaptık.



Trilye'de akşam yemeği yemek için program yapmıştık ama Çamlı Kahve'de ne biradır patatestir götürünce acıkmadık doğal olarak.
Trilye, asırlık çınarlar altında bir köy. Gökyüzü çınarların arasından görünüyor neredeyse.
ben Trilye sokaklarında gezerken birden buldum diye bağırdım. Bulduğum bu evdi. Trilye denilince ilk akla gelen yapılardan. Hatıra eşyaları var hatta. Ben magnetini aldım.
Güneşi de Trilye'de batırdıktan sonra Mudanya'ya döndük.

Mudanya'da akşam yemeği için hemen otelimizin karşısındaki İstasyon Resteurantı seçtik.Gitmeden önceki yaptığım araştırmada yemeklerinin çok lezzetli fakat servisin çok kötü olduğunu yazıyordu.. Gerçekten de balıkları, etleri fevkalede idi. Benim seçtiğim dil balığı daha iyi olamazdı mesela. Ama  servis çok yavaş ve   yan masadaki yaşlı kadın tuzluk isteyince garson uçak gibi uçurdu masaya kondurdu geeeldi dedi.Güler misin ağlar mısın yani.
Yemekten sonra Mudanya'da oturan 10 yıllık blogcu arkadaşım Sevim hanım ve ailesi yanımıza geldiler. Blog çok başka bir şey, birbirimizi hiç tanımasak da yıllardır tanışıyormuş gibi bir sohbete daldık. Eşi de kocam ile derin sohbetlere daldı. Geç saatlere kadar oturduk. Sahilde uzun uzun yürüdük  ve geceyi noktaladık.

Sabah  kahvaltıdan sonra yine havuz başı, çınar altı programı yaptık. Ama o  günün en güzel ve en özel yanı en eski blog arkadaşlarımdan Cumbada blogunun sahibi Hülya Hanım ve  beni 2007 den beri blogdan takip  eden insatagram arkadaşım Eskicizade'nin  beni otelde ziyaret etmeleriydi.Kahve içtik, çok güzel sohbet ettik. Hatta bize hizmet eden şefimiz,çok mu eski arkadaşsınız dedi. Evet çok eski arkadaşız ama ilk kez görüşüyoruz deyip adamı şaşırttık:)
Misafirlerimi uğurladıktan sonra havuz başına döndüm.

Akşam dört olunca yine havuzdan çıkıp Trilye yoluna düştük,Çamlı Kahve'nin tadı damağımızda kalmıştı çünkü. Ama önce  Mütareke müzesine uğradık. İyi ki dün gelmediniz dediler, çok kalabalıkmış. Biz gittiğimizde sadece biz vardık ve ferah ferah gezdik. Müze görevlisi bayan gezerken anlatıyor. İsmet Paşa'nın Mütareke subaylarına sinirlenip kırdığı söylenen mermer masa bir ayna önü konsoluydu. O kısmı çok anlayamadık, ne yalan söyleyeyim. 

Bir gün önce göremediğimiz yerleri görmek için bu kez direk Trilye sokaklarına daldık. İlk durağımız Taş Mektep oldu.
Taş Mektep maalesef ki çok hüzünlü bir yapı. Gönül ister ki böyle kaderine terkedilmesin, restore edilsin, yaşayan bir bina olsun.
ikinci uğrak yerimiz yine eski bir kilise olan ve camii olarak kullanılan Fatih camiiydi.


Fatih Camiinin tavan süslemeleri bana çok ilginç geldi. Özellikle  pentagram şeklinde olan. Tüm araştırmalarıma rağmen bu süslemelerle ilgili bir bilgi bulamadım. Ama o yıldıza çok takıldım.
Tabii bu dolaşmalar sonucu biz yine soluğu Çamlı Kahve'de aldık. Verdik rüzgara kendimizi, bir şeyler atıştırdık. Gazete okuduk ve artık inişe geçtiğimizde hangi sokağı istiyorsak o sokağa girdik. Artık olayı çözmüştük. Girdiğimiz bir sokaktaki evlerin hepsinin kapısının üstünde üzüm çardakları ile yapılmış gölgelikler vardı ve üzüm salkımları yürürken insanın başına değiyordu.
 Vee inişin sonunda bizi bekleyen sürpriz Perili Ev'di... İnternette bir kaç kez rastlamıştım fotoğrafına ama Trilye'de olduğunu bilmiyordum. Eski bir dostu bulmuş gibi oldum. Cama yapıştırılan yazıyı önce satılık ilanı falan sanmıştık uzaktan.


Fakat daha ne kadar dayanır bilinmez.Neden restore edilmiyor diye sordum yan evin önündekilere, önce sahibinin restore edilmesi gerek dediler. Yani büyük para işi bu işler. 

Bir veda çayı içip ayrıldık Trilye'den. Gamze Çay Bahçesinde içtik tabiki de:)

biz tabi yine Çamlı Kahve'de yiyip içince Trilye'de yemek yine masal oldu. 
Akşam yemeğimizi yine benim listemde olan Meral Abla'nın Balık Lokantasında yedik.  Mudanya Sahilde salaş bir lokanta. Meral Abla da Meral Abla hani, bildiğin  garnizon komutanı gibi dolaşıyor:) Ben şişte sardalya  seçtim ve çok beğendim. Kocam Levrek yedi o da beğendi. Servis iyi, fiyatlar makul midye dolma felaketti. Ağzıma çıtır çıtır kum geldi resmen.
 Evvettt  gelince otel bahçesinde oturduk çay içtik ve bavul toplamak üzere odamıza çıktık.

 Sabah kahvaltımız otelde yaptık , muhteşem bir açık büfesi vardı ama biz yine    peynir, zeytin, bal kaymak ve menemen yedik:)  bildiğin ortalama Türk insanı işte,ille de peyniri zeytini olacak:)
otelin yemek salonu etrafında tren kompartımanı şeklinde localar var, isteyen yemeğin orada yiyor. Biz de tabikitleri de orada yedik.

Valla sonuna kadar gelebildiniz mi bilmiyorum ama ben yazarken yoruldum.
Gerisi işte yine deniz otobüsüne gidiş ve home sweet home.

Neyse ki İstanbul'da üzmedi rüzgarla karşıladı bizi...
ayhhh bitti yeminle bitti:)
dip not: yazımı okuyan Ataletim canım benim bir araştırma yapmış, şu benim Fatih Camii tavanındaki yıldıza takılmam ile ilgili.Gönderdiği linkte bu konuda çok aydınlatıcı bilgiler var. 
6 köşeli yıldız, İslamiyette çok önemli bir sembolmüş.Hz. Süleyman'ın mührü anlamına geliyormuş.Günümüzde İsrail  bayrağında da olan bu sembol, Osmanlı Devleti zamanında da bir çok sanat eserinde ve camilerde kullanılmış.
Ayrıca yazdığı yorum ile de bilgilendiren Nilgün K. Hanıma'da çok teşekkür ederim.