Pazar gününü evde geçirdik ayilecek:)Dün Kadıköy'de soğuğu yiyince,cesaretimiz kalmadı... Bakın benim anneannem böyle bir durum için kısaca şöyle derdi; ''Dana, yediği daşı bilir''...Burada ki daş tabiki de taş anlamında ama taş deyince sözün hiçbir esprisi kalmıyor. Neyse işte sonuçda bugün evdeydik.
Ben sabah saat 8:30 gibi kalktım,yeşil çayımı içtim, biraz kitabımı okudum sonra da sabah kahvaltısı hazırlığına giriştim. Meşuuur patatesli mücverimden yaptım. Defalarca tarif ettim ama televizyonu yeni açanlar için pardon beni ilk kez okuyacaklar için yeniden tarif edeyim.Ama yazının sonunda not olarak. Allamm inşallah unutmam da...Kahvaltıyı hazırladım. Hazırlama sürerken,ufaktan ufaktan demlenen çayımdan yuvarladım. Kahvaltıyı mutfakda yaptık,çünkü gidişattan anladım ki salonda yaparsak ihale bende kalacak.Hatta sabah kahvemizi bile mutfakta içtik ama Şehnaz Longa eşliğinde:)Her sabah başka bir güzide sanatçımıza konser verdirtiyorum kahvaltıda fizzy sağolsun.Bugün enstürmantal tercih ettim.Biraz Göksel Baktagir,biraz Hüsnü Şenlendirici... Leylak bacı yüzünden benim koca da Göksel Baktagirci oldu...
Size yeni kitabımdan söz etmek istiyorum. Son zamanlarda hah işte budur diyebileceğim bir kitap çıkmamıştı karşıma... ''Bayan Jean Brode'nin Baharı'' tam da böyle bir kitap...Times Dergisinin ''Ölmeden önce okumanız gereken 1001 kitap'' listesinde yer alıyor. Bayan Brodie,görüp görebileceğiniz en tuhaf öğretmen. ne bizim Çalıkuşu Feride ne de ''Ölü Ozanlar Derneği''nin John Keating'i...Onun -kızlar sizi kaymağında kaymağı yapacağım-dediği bir takımı var. Henüz 10 yaşındalar ama o keşke yedi yaşındayken geçseydiniz elime asıl o zaman sizi kaymağında kaymağı yapardım diyor. Kitap kurgusu çok değişik. Zamansız, daha doğrusu sürekli zaman sıçramaları var. Henüz on yaşında olduğunuzu okuduğunuz bir öğrencinin artık ölmüş olduğunu bir cümle sonra öğreniveriyorsunuz hemen kitabın başında ya da bir öğleden sonrayı okurken bir cümle sonra otuz yıl öğleden sonrasında buluyorsunuz kendnizi...Herkesin okuma tarzı elbebtteki değişiktir ama artık benim okuma tarzımı biliyorsunuz,eğer önerdiğim kitaplarda sizi yanıltmadıysam'' Bayan Jean Brodie'' gibi bir okuma deneyiminden kendinizi mahrum bırakmayın ve 2006 yılında bu dünyadan giden Muriel Spark gibi bir yazarı tanıma fırsatını kaçırmayın...
Kitap demişken benim jenerasyonumdan olup da Milliyetin mavi ciltli,lake kapaklı çocuk kitaplarını bilmeyen yoktur. Bunların arasında benim en sevdiğim''Kız Robenson''du... Zuz bunlara topluca el koyduğu için ben de yoktu. Naziş, Gitti Gidiyorda bulmuş,bana almış. Dün akşam Kadıköy'den geldiğimizde beni evde bekliyordu...Sannki uzun yıllar görmediğim çocukluk arkadaşıma kavuşmuş gibi oldum. Mesela Jale'ye...Jale ile de bu sene kavuştuk birbirimize çünkü...
Biraz önce çekirdeklerini almış, Zuz geldi...Nasıl kızıyorum dökülüyo diye ama o dinlemiyo tabi her zaman ki gibi...Üstelik bir de oturup yiyorum...
Tamam bu akşamlık da bu kada...
Ha patates mücveri tarifi vardı:)
Ben kişi başı bir küçük patates olarak düşünüyorum. Biz dört kişiyiz,üç de yumurta kırdım. Patatesleri çiğ olarak rendeledim...Biraz kaşar peynirirendesi, biraz da dolapta beyaz peynirin kutunun dibinde kalan ezik büzükleri vardı:)) onlar da ziyan olmasın dedim onu da koydum,incecik maydonoz ,derotu doğradım,tuz,karabiber ve yumurta ile çırptım. Teflon tavada kaşık kaşık dökerek altlı üstlü kızarttım. Geç kahvaltı saatleri için akşam kahvaltıları için doyurucu ve lezzetli oluyor.Neyse binbeşyüzüncü kez tarif etmiş bulunuyorum:))