Lalenin Bahçesi

Bir kırmızı Lale işte.
Kitap okumayı, sohbeti, sinemayı, İstanbul'u ille de Üsküdar'ı sever. Olmazsa olmazları ailesi, Zuz, Cancan ve denizdir.
Çok şiir okumaz ama okursa Atilla İLHAN ve Orhan VELİ okur. Paylaşmazsa görmüş gibi okumuş gibi hissetmez kendini...

16 Ekim 2009 Cuma

Güne başlayalı iki saat oldu ama kafam hala sepet gibi. Lodos mu var dışarda dedim ama yok. Sert bir kahve kendime getiri beni. Öğleden sonra okey grubumla buluşup , okey oynayacağım.

Dün kargalı postu yazdıktan sonra , Zuz aradı, Capitole gidiyoruz, seni de alacağız dedi. Dedi, bir dakika sonra telefon yine çaldı, kapının önündeyiz dedi. Etilerden geliyorlar beni almaya, kapının önünden arıyorlar:)) Neyse gittik, Berfu ile O'na buhar kazanlı ütü aldık. Artık her şey renkl ya bu ütülerde mor. Sonrasında evdeydim, ama ne yaptığımı ben de bilmiyorum, bir ara yemek yaptım işte.Sonra kızlar geldi.

Akşam iki diziyi arka arkaya taktım , heeee ondan benim kafam sepet gibi.

Kaybolan çocuk haberlerini duyunca , sanki suratımın ortasına yumruk yemiş gibi oluyorum, mideme bıçaklar saplanıyor. Ne oluyoruz ya, ne acımasız millet olduk. İnsan sokak da yol sorandan, yardım isteyen yaşlıdan korkuyor. Şimdi İstanbul da ki yeni moda dilencilikten söz ediyorum size. Aslında iki yıldır rastlıyordum ama son zamanlarda adım başı oldu artık. İyi giyimli kadınlar , beyler yaklaşıp- pardon bir liranız var mı acaba diye soruyorlar. Ya cüzdanları çalınmış ya da yol da kalmış oluyorlar. Bir lira size ufak gelebilir ama günde yüz kişiden alsalar , akşama kadar siz hesaplayın artık gerisini.

Domuz gribi konusunda yapılan açıklamalar, kafa karıştırıcı olmaya devam ediyor. Böyle bir konuda bile siyaset yapılması midemi bulandırıyor. Ortaokuldaydım, kolera salgını var dendi. Okullar tatil edildi. Müdürümüz toplantı yaptı, ellerinizi yıkayın, kalabalık yerlere girmeyin, sebze ve meyvaları çok çok yıkayın dedi. Ama çok iyi hatırlamıyorum, salgında çok kişi hayatını kaybetmişmiydi. Sonra lisedeyiz bir gün, uyuz muayenesi yapılacak, kızlar öğretmenler odasına tek tek girsin, karınlarını açıp bayan öğretmenlere göstersin dendi. Erkek öğrenciler de başka bir yerde muayene ediliyorlar. Tabi bizim kızlar fingir fingir, gülüyorlar komik geliyor olay. Birden kimyacımız Seval Hanımın sesi geldi içeriden- 20. yy da , İstanbul'un göbeğinde , bir lisede uyuz muayenesi yapılıyor ve bu size komik geliyor. Ama ne bağırma. Şimdi Seval Hanım bağırsın istiyorum yine öyle.Ah Seval Hanım Fizikcimiz Attila Beye aşıktı ve herkes bilirdi. Bir gün bizim kızlardan biriyle takıştı bu Seval Hanım- kız bağırıyor- çatlada patla da Attila seni almayacak, Seval Hanım- seni alsın o zaman, dedi. Bunlar arkadaş değil, öğretmen ve öğrenci. İki farklı tepki gördük burada biri uygar bir öğretmen diğeri aşık bir kadın. İkiside aynı kişi. Ben yine gördüğünüz gibi bir Şam'dan bir kavaktan yazmaya başladım. Beceremiyorum bu işi :))) baksanıza domuz gribi konusunda ahkam kesecektim, yine burayı mahalle kahvesine çevirdim heheheheh gideyim en iyisi ben.

İyi bir hafta sonu olsun.



NOTLAR

Ne güzel bir yağmur var dışarda, camdan izlemeyi tercih ederdim ama yağmura karışmam gerek , çünlü birazdan evden çıkıyorum.

Akşam yemeğimiz hazır değil, bu gün böyle istedi canım. Kahvaltı yaparız mesela yumurtalı patates ,çay, ekmeklerimizi acılı domates sosuna bandırırız. Nasılsa aile apt'sinde değiliz artık. Gamze kapıyı açıp bağıramaz- Annem kahvaltı hazırlamışşş, ben ekmeğimi salçalı, etli yemeğe bandırmak istiyorum diye. Hala ve Babaanne koştururlardı ev de ne varsa.