Bu sıralarda, sabah kalkar kalkmaz pencereye koşuyorum.Çünkü bu güzellikler bir kaç günekalmaz kaybolur.İnşallah mart iyi davranır onlarada donmazlar. Dantelden bir gelinlik giymiş gibi bu ağaçlardan gözümü alamıyorum.
Hep derim ya ben mahalle hayatına kurgulanmışım, her sabah kızlar okula giderken onları görüp arkalarından dua ettiğini söyleyen bakkal kadın, çatıya çıktığında bizim DigiTürk kablolarının çürüdüğünü görüp bir daha servis çağırmasınlar diye bizimkini de değiştirip hiç bir ücreti kabul etmeyen Artur Bey, hala ağaçlara tırmanan çocukların olduğunu görebilmek mahalle yaşamının bize kazandırdıkları. Foto bizim mahallenin kahvesinden.
,
Mart ayında yeni bir başlangıç yapıp diyete başladım. Diyetisyenimin verdiği listeyi harfiyen uyguluyorum şimdilik... Rejim delmenin tüm inceliklerini tüm üç kağıtlarını bildiğim için listeyi kocamın eline tutuşturdum ve bana askeri disiplin uygula dedim. :) Yürüyüşler yapıyorum. Telefonumda bir programım var sürekli hedeften uzaksın gayret etmelisin diye mesajlar veriyordu bana ama bugünlerde hedefi aştın diyerek kutluyor, Havalar biraz daha düzelsin deniz kıyısındaki yürüyüşlerime başlar orada denize uzanan taraçalarda keyifli kitap, çay molaları ile kendimi motive ederim.
Diyet demişken diyete başlamadan önceki son akşam elmalı kek yapıp son bir ziyafet verdim kendime...Bunu ilk kez denedim, şahane oldu ama uzun bir süre daha yapamam sanırım. Banu'dan aldım tarifi. Hatta fotodaki onun yaptığı, kendi yaptığımı fotoğraflamayı unutmuşum.Tarifi Facebook da Seferberlik Yemek Tarifleri sayfamda var.
Red Work kadın serimi bitirmek üzereyim bir tane dikiş diken kadın işleyeceğim tamam. Kırmızı renkle çerçeve ile çerçeveletmeye karar verdik ailece... Kocam ve kızlar gözümüzün önünde olsunlar, görelim dediler. Pek beğendiler çünkü...
Geceleri yatakta radyo tiyatrosu dinlemeye devam, tavsiye ederim. Günlük düşüncelerden sıyırıyor insanı...İnternette eski radyo tiyatrolarının hepsi var. TRT nin sitesinden takip etmenizi öneririm, diğer siteler araya reklam almışlar. Youtube dan abone olursanız yeni eklenenleri mail adresinize gönderiyor. TRT1 de de gece 001 de radyo tiyatrosu yayınları var.
Radyo tiyatrosu demiş size nostalji rüzgarları estirmişken, yeniden ajandaya günlük notlar almaya başladım. Bir kaç yıldır tablette bir günlük ajanda, not defteri tutuyordum ama bunun keyfi de bambaşka...
Nostalji nostalji demişken, bundan bir kaç gün önce ilkokul, ortaokul arkadaşım Jale alttaki fotoğrafı gönderdi. Size basketbolcu Lale'yi takdim ederim. :) Ayaktakilerden, sağdan ikinci üç numaralı oyuncuyum. O zamanlar saçlarımı hep böyle iki yandan bağlardım. O yıl şampiyon olmuştuk ve bizi çok beğenen Ordu Lisesinin çalıştırıcısı bizim takımı olduğu gibi almıştı. Neyseki iki dönem oynamak kısmet oldu, lise takımında.Sonra biz yeniden döndük İstanbul'a... Takımdan dört kişi İle hala görüşüyoruz, Jale, Nurgül ve Gülden...Zaten hiç ayrılmazdık. Jale hemen benim önümde oturan sağdan ilk oyuncu... Yine oturanlardan soldan ilk oyuncu Gülden yanında ki de Nurgül.
i
Ay hüzünlendim ben bi hadi dağıtalım bu havayı..
İki güzel film izledim bu hafta ilki Aşk Zamanı... Müzikleriyle, çekimiyle şiir gibi bir film. Aynı apartmanda oturan bir erkek ve bir kadın eşleri sürkli yurt dışında olduğu için birlikte vakit geçirmeye başlarlar ve eşlerinin birlikte olduğunu anlarlar...Bu kadar diyeyim ben size...
İkinci filmden de çok keyif aldım.Gişede hezimete uğradı gerçi ama tam bir Yeşilçam filmi havasında ve renklerinde...Türkan Şoray'ın yönetmenliğini kızı Yağmur Ünal'ın yapımcılığını yapıp hem de rol aldığı Uzaklarda Arama... Kasabaya yeni açılan pavyonla kasaba halkı pavyonda çalışan kadınlara cephe alır.Hikaye kasaba yaşayanları ve bu kadınlar arasında geçiyor.
Haydi biraz da kitap
Bahçede felsefe, Jane Austen, Sartre gibi 10 ünlü yazarın doğa ile ilişkilerini anlatan bir kitap. Jane Austen' in bahçesiz bir yerde yaşarken yazamadığını, Sartre'nin bakımsız bir parkla karşılaştıktan sonra hayat boyu süren bir "Bulantı" ya yakalanışını anlatan ilginç bir kitap
"Sinek Isırıklarının Müellifi"nde en sevdiğim kitap kahramanlarından Cemil,insanları ikiye ayırır.Vüs'at O Bener okuyanlar ve okumayanlar olmak üzere.
Bu aralarda uykum kaçtığında öykü kitabı okuyorum.Böylece bölünmüşlük duygusu olmuyor.Dün gece dinlediğimiz radyo tiyatrosu heyecanlı çıkınca uykum geleceğine tüm hücrelerim ayağa dikildi sanki. İşte o zaman Vüs'at O Bener'in öykü kitabını aldım elime. Havva adlı öyküsünde halıdaki beyaz kuşu kesip çıkaran besleme Havva'yı anlatır. Kitabı okuyan Diyarbakır'da ki bir lise öğretmeni bu hikayeden çok etkilenir ve öğrencilerine mektup örneği yaptıracağı derste önce bu hikayeyi okur sonra da hepsinden Havva'ya mektup yazmalarını ister. Daha sonra bu mektupları Vüs'at O Bener'e gönderir. Bu mektuplar kitap olur ve orjinalleri YKY sergi salonunda sergilenir.
Foucault'u sayıklamak; bana Macera kitabım blogunun sahibesi Özlem'in geleneksel yeni yıl hediyesiydi. Her yıl Leylak Dalı ve onun bana ne kitap seçeceğini heyecanla beklerim. Çok beğendim kitabı...Foucault'un etkisindeki bir başka yazarı araştırmak isterken onun etkisi altına girip hayatı tamamiyle değişen bir doktora öğrencisi ve kız arkadaşının akıl hastanelerine kadar uzanan hikayeleri...Satırlar arasındaki kişiye dokunmak ister misiniz bazen , işte bu kitap tam da o...
Tamam tüm kültürel etkinlikleri bitirdik. Şimdi de geçen gün yaşadığım bir güler misin ağlar mısın hikayesiyle vedalaşalım...
Çarşamba günü okey grubumla buluştum.
Okeyde hiç şansım yaver gitmedi.Gelirken yağmur tepemden boşaldı, taksi bulamadım.İskeleye kadar tahminen 2km yürüdüm. Halimi gören dolmuş kahyası şemsiyesini bana verdi. Yanımdaki kıza sen de gel dedim, geldi. Sonra da beni hep ıslatıyorsunuz dedi. Bir çalım bir eda şemsiyenin altından çıkıp yağmur altında sucuk gibi ıslandı. Ben de dedim ki şemsiyeyi al, ben arkadaki dükkanların tentesi altına giderim dedim. Kahya da orada bekliyordu. Bu küsmüş bana, yok dedi. Ben de senin için yapmıyorum. Ben zaten gidiyorum dedim. O zaman sahibine ver dedi. Anladım ki çok küsmüş bana.
Ha o sırada, ben durağa yürürken bi kadın, Bağlarbaşı dolmuşu nereden kalkıyor diye sordu. Ben de ona gidiyorum dedim, peşime takıldı. Hızlı hızlı yürürken, bir taraftan da beni kaybetmesin diye arkama bakıyordum. Dolmuşu beklerken o da tente altına sığınanlardandı. Neyse dolmuş geldi, bindik.Bu demesin mi, araba gelmiş, beni çağırmadan bindin. Hasbinallahhhh dedim içimden.
Şöfor soruyor buna, abla neresi parası alıcam, bu-bilmiyorum görünce inicem.
Eve geldiğimde kirpiklerimden su damlıyordu ama yeni demlenmiş çay vardı.
Tek tek gelin anacım, bakın nasıl dövüşüyorum...
Hadi gittim ben, görüşmek üzere diyelim.