31 Mart 2016 Perşembe

vircinyam bilir kocaman kızkardeşliğe inancımı.. o yüzden yeni kızkardeşimi basar bağrına biliyorum.. rebekamla tanışın..

en sevdiğim sözcük..
kadın..
ikincisi..
aktivist..

rebecca solnit'in yakındaki uzak kitabını okurken..
kendimle ilgili bir çok şeyi yeniden gözden geçirdim..
leo buscaglia'lara gittim..
saime hanımlara..
umduğum kayısı kokulu kadınsı kitap değil..
ataletin kayısı marifetiyle sorgulanmasıydı yaşadığım..
iyi ki yaşadım..
çünkü bir de kızkardeş annesi olma durumu var ki..
feminizmin kız evlat ile imtihanı diyorum ben ona..
işte orada yaşadığım endişeli desteklemeyi bile yatırdım mercek altına..

bana bir mercek verenin kölesi olurum ki ben..
kim ki bu beni bile hareketlendiren..
odaklayan kadın diye araştırdığımda.. 
bulduğum en iyi tanımlama şu oldu..

rebecca solnit bir gazeteci.. 
yazar..deneme yazarı.. tarihçi.. çevreci.. 
sanat eleştirmeni.. bahçe eleştirmeni.. ve aktivisttir.. 
aşağıya alıntıladığım ingilizce yazıda der ki..

"ben hala devrimin.. dünyayı şiir..gezinmek.. kırılgan ve narinolan.. nadir ve müphem olan.. yöresel ve küçük ve pratik olmayan şeyler için güvenli kılmak için yapılması gerektiğine inanıyorum" 

ne güzel sözcükler .. içleri kavram dolu..
şu cümleyi bana ver..
500 sayfa konuşayım..

burda da en sevdiğim sözcüklerden biri şiir ise diğeri.. 
gezinmek olarak çevirdiğim meandering.. 
meandering meandros dan geliyor.. yunancadan..
meandros ise menderes nehri..

Resim şurdan

menderesin kıvrımlarını anımsatan bir desen aynı zamanda..

Resim şurdan

düşünsenize..
menderes nehrinin yerini bile bilmeyen insanların.. 
döne dolaşa gezinmeyi tarif etmek için kullandıkları sözcük..
o bilmedikleri nehirden kaynaklanmış..
sonra gel..
"dünyayı şiir için güvenli kılmak" denilince anlama..

demiştim beşyüz sayfa yazarım diye..
hele pratik olmayan deyişine.. destan düzerim ki ben..

rebekacım / evet bildiniz.. artık samimi olduk kendisiyle/..
kendini tamamen etkisiz hale getirmeden ahlak dersi verebilmek için..
mizah..
öz-farkındalık..
ikna ve içerme dili kullanmak gerekir diyor..

tarihçi olmanın .. 
her alandan yürümek gibi olduğunu.. 
işin içine..
anatomiden bahçeye..
 seksten dekorasyona her şeyin bulunduğunu söylüyor..
bu bakış açısı ile kızkardeşşş diye haykırıp..
kendisine sarıldım buracıkta..
öyle görürüm çünkü.. 
kendi alanında kal demem herhangi bir konuyu bilene.. 
tıp okumuş olmam beni öyle çok konuya el atmaya yönlendirmiştir ki..

misal şu yazıda bulduğum meandering sözcüğü gibi.. 
ordan da eski yunanda tababete pıt diye geçebilirim..
o dönem tababetten bahçelere geçmem.. 
cümle meselesi..
bitkilerin başka kullanımlarından kiliselere tapınaklara.. 
ordan da var veya yok olan kadının o dönemki yaşamına..
göz kırpma hızıyla geçerim ve solnitcim rebekacım bunu yapıyor..

biraz vircinyam gibi..
misal..
erkekler için.. 
mutlaka okunması gereken 50 kitaptan söz edilen bir yazıya cevaben..
ki bu elli kitap arasında sadece bir tek kadın yazarın eseri yer almakta imiş..
karşı cevap olarak..
kadınların asla okumaması gereken seksen kitap cevabı yazısı döşenmiş..
ve kerouac okurlarına..
"latin kökenli tarım işçisi sevgiliyi.. 
kendi açtığı belanın ortasında terkedip gitmesine rağmen duyarlı ve derin bulduğunuz karakter ile kendinizi özdeşleştirdiğinize inanıyorum" 
demiş.. 
demiş bunu evet..
"oysa ben kendimi işçi kadınla özdeşleştirdim"..
"aynen 
lolita ile empati kurduğum gibi".. demiş..

eh bunu deyince internet girmiş birbirine..
her erkek bireyin laf sokası ders öğretesi gelmiş..
bunlara cevabı gecikmemiş..
zaten alışıkmış eskiden de..
"erkeklerin bana öğrettikleri " yazıları yazmaya..
bu kez de..
"erkekler bana lolitayı açıkladılar"..
 başlıklı yazısıyla yanıtlamış..

"eşek arısı yuvasını tekmelemiş gibiyim.. 
kitaplar hakkında feminist bir bakış açısı dile getirdiğimden beri..
hepsi lolitanın üzerine geldi"..

"romanlar.. kahramanları ile empati kurabildiğimiz için iyidirler..
ve kimseye gılgamış ile veya elizabeth benett ile empati kurduğu için kızmazsınız..
ama söz konusu lolita olunca..
bu kitabın..
 bir çocuğu uzun yıllar boyunca cinsel olarak istismar eden bir erişkin tecavüzcüden söz ettiğinden de bahsetmeniz gerekir..
edebi olarak yazıldığı için.. 
kitabın ana temasının bu olduğunu göz ardı etmeniz mi gerekir..
anlatılanların kendi yaşam deneyimlerinizle ilişkilendirilmemesi mi gerekir..
bu erkek öyle düşünüyor ve bu yüzden bana onu rahatsız ettiğimi söylüyor.."

feysimin bukundaki sayfasında yine bu konuda..
"bu liberal erkek bana.. lolitanın bir allegori olduğunu söyledi.. sanki farkında değilmişim gibi..
ama bu aynı zamanda bir yaşlı erkeğin cılız bir çocuğa..
tecavüz etmesidir.. sonrasında kız ağlar.." diye cevap vermiş..

 bir başka iyi liberal erkek.. 
yazara.. 
"sanatın temel gerçeğini anlamadığını" söylemiş..
 ikna edici olmak için de.. 
"roman ortalıkta dolanıp erkekleri hadım eden bir grup kadın hakkında yazılmış olsaydı beni rahatsız etmezdi.. 
iyi yazılmış olsaydı.. 
muhtemelen bir kereden fazla okurdum.." demiş ..
elbette edebiyatta böyle bir içerik yok sanarak yaptığı bu yorumla..
bu iyi liberal erkeğe..
birbiri ardına..
hadım etme ile ilgili kitaplar hatta hadım etme kutlamalarıyla ilgili kitaplar önerilmiş..

rebeka diyor ki..
"üzerime dökülen yarasab.kuna bakıyorum ve..
sanki bir laboratuar çalışması yapıyorum gibi hissediyorum..
erkekler kucağıma bir yığın..
 üzerinde çalışılması gereken malzeme bırakıyorlar".
diye bitiriyor konuyu..

çocuk cinsel istismarlarından bahsedesim yokken..
şu rebeka kızkardeş ve lolitası yüzünden bu konuya bağlanmama da on puan..
+++++++++++++++++++++++++++++++++++++++

dün akşam bir açık oturum izledim...
kansız ahmet ha.. yönetiyordu..
sırf o harika avukat kadın konuşuyordu ben odaya girdiğimde diye izledim..
iki avukat..
birisi genç..
bir ilahiyatçı..
bir adlı tıpçı..
telefon bağlantısıyla bir sosyal görevli..
 ve bir insan hakları görevlisi..
kendi açılarından olayı tartışıyorlardı..

neden kansız ahmet ha... ya bakıp konuşuyorlar dedi.. 
çekirdek ve..
oraya çıkmayı biliyorlar da..
neden seyirci ile göz teması kurmayı bilmiyorlar..
konusu gündeme geldi sonra bizim odada..

genç kadın avukat..
 bu konuda en net ve kısa cümlelerle.. 
ve göz teması kurarak konuşandı..

sanırım iletişim becerisinin önemi..
yeni jenerasyon için ayrıcalıklı..
özen gösteriyorlar..

çok ihtisaslı olman.. 
sözlerini dinletmen için..
iletişim kurma becerinin de yüksek olması gerektiğini göz ardı etmiyorlar..

belki bu yüzden ..
çok titiz ifade etme çabası yüzünden..
 o hayran kaldığım..
 uluslarası çocuk hakları konusunda uzman avukat kadının..
 söylediklerinin yanlış ya da eksik  anlaşılabilir şekilde..
 dile getirmesine yol açmış olabilir..

çünkü..
doğru ve ayrıntılı tanımlarken..
muallak kalıyordu..

neyse ki biz bu konuşma ile..
bizim odada..
ve kansız ahmet ha'nın hiç durmadan avukatın sözünü keserek..
ayrıntıları netleştirmesi sayesinde kamuda..
 anlaşılır hale geldi..

çok eksiğimiz var..
yasa eksiği..
var olan yasaların uygulanması için yönetmelik eksiği..
sorumluluk eksiği..
var da var..

program bitiminde yine düşündüm..
herşey bizde..
sessiz sedasız durmasak artık..
bir derdin üstüne damlamak için..
dayanılmaz bulduğumuz her haberi.. 
inatla takip etsek mesela..

pippayı sekiz yıl önce barış yolunda katlettik ülkece..
bir pippa daha gelir mi bilmem..
ama gelirse çok eminim ki.. 
yol boyunca hiç yalnız kalmayacak..

kadın aktivistlerin hepsine hayranım hepsi kızkardeşim..
önce kendi.. dolayısıyla çocuklarının haklarını..
dolayısıyla çevredeki.. doğadaki.. günlük yaşamdaki..
son olarak dolayısıyla erkeklerin hayatındaki..
her sorunu bulup çözmek için ordalar..
her bir fraksiyonun kendi ayrı ilgi odağı olsa da..
bir anda birleşip büyüyebilmek becerilerine hayranım..
harikalar..
harikayız..

pazarda.. o barış buraya gelecek diyen teyzeler var..
yurt dışında iken ..
barış dilekçesine attığı imza yüzünden..
dönünce  sorgulanıp muhtemelen tutuklanacağını bildiği halde.. 
dönüş yapan gencecik akademisyen..
vircinyaya söyleneni kendisine söylenmiş gibi benimseyen..
en ufacık ayrıntıyı.. söylemi fark edip düzeltmeye uğraşan..
kadın sokakta şiddet görürken penceresinden saksı sallayan..
tibitirda eski kız arkadaşını aşağıladığını *sanan* erkeği..
toplaşıp.. döven.. döverken de..
neden dövdüklerini yüksek sesle çevreye anlatan..
kızkardeşler var..
şimdi bir arttık..
rebekam da var..

gelecek kadın diyorum bir kez daha..
büyük insanlık bizden sorulacak..
çünkü iyileştirici.. sakinleştirici..
şamanik içgüdüleri olanlarız..
ve buluyoruz birbirimizi..

rebekamla ilgili yazılar..
esas bu da sitesi üç tık..

********************

“I STILL THINK THE REVOLUTION IS TO MAKE THE WORLD SAFE FOR POETRY, MEANDERING, FOR THE FRAIL AND VULNERABLE, THE RARE AND OBSCURE, THE IMPRACTICAL AND LOCAL AND SMALL.”
How to avoid moralizing without rendering yourself totally ineffectual:

Humor 
Self-awareness
The language of persuasion and inclusion

25 Mart 2016 Cuma

söyle simone.. bu kadar çok soruya verilecek cevabın var mı..

bazen hayat ağır gelir..

"uyursam geçer mi" demiş hani ilhan berk..
"geçerse uyursun" diye cevaplamış kendini..

her gece aynı saatlerde uyanıyorum..
saat beşe doğru..
sanırım günün aydınlanması uyandırıyor beni..
ya da ağır gelen hayat..

kahveler içiyorum..
tadını ve hatta bitirdiğimi farketmeden..
boş fincanı dikleyince fark ediyorum..
ya da soğutuyorum fincanlarda..
soğuk kötü kokulu yudumu alınca farkediyorum..

kitaplar okuyorum..
köşeleri hep benzer sözlerden dolayı  kıvrılmış oluyor..

filmler izliyorum..
benzer diyaloglar sıçrıyor korteksime..
retikular formasyo harekete geçti..

ataletin en inertia hali gibiyim..
biraz dağılsın dedim de bastım hafta sonu..
şehrin dışına..
ama her gözümün değdiği aynı kafa yapısına ulaştırdı beni..
yordu..

çirkinliklere gark olmuşuz..

belediye başkanı olsam..
buraya oraya şuraya..
kadınları seçsem yardımcı..
sokak sokak gezsek düzene koysak küçük kişisel kâr hesaplarının çirkinliğini..

ağaçları el birliği ile tam ortasına koysak yaşamın..

üç kişi el ele versek etrafını çevreleyemeyeceğimiz.. çınar ağacına 1 metre ötede yapılan döküntü apartmanı yıksak misal.. o da doğayı kirletir..
ya da sarmaşıklarla kaplasak gitse yitse..

bağırttılar beni.. 
bütün kasabayı toplasan en değerli şey bu içine çöp attığınız ağaç ulan.. 
diye..

denizin dibine yapılıp.. 
arkasındaki eskiiii yıkıntı minnak balıkçı evinin önünü kapatan lenduhanın duvarını.. 
sahil ve deniz manzarasıyla boyasak..
o yıkık evi kitap kafeye çevirsek..
arkasındaki bahçeyi minnak bir çay bahçesi bostana..

elimizin değdiği her yeri güzelleştirsek..

kafaların içini güzelleştirsek..
çalışırken.. konuşssak hiç durmadan..
çalıyı çırpıyı budar..
duvarları yeniden örer..
boyarken..
kim daha iyi yapıyorsa sigara böreğini onun tarifini not alsak..
çayı demlerken anneleri nasılmış anlatsalar dinlesek..
saime hanım misal çayı soğuk suyla çalkalar ve iki kerede demlerdi..
bir altındaki su kaynayınca bir de on dakika sonra..
toplam yirminci dakikada ikram ederdi..
nedendi bilmiyorum.. nasıldı.. muhteşem.. onu biliyorum..
 insanların ev içi hallerinin en güzelidir sevdiklerini doyurma halleri..

sonra..
sarılsak her dönüştürdüğümüz şeyi tamam edince..

neden hep dullar kasabası kitabı geliyor aklıma..
bir sömürülmüş hak bir yıkıntı görünce..

neden hep yapıcıyı kadın görüyorum..
havluyu dokuyup.. 
üzerini nakışlayıp..
yetmeyince kenarına da dantel tentene de geçen olduğu için mi..

güzel yerlerde yaşayanlar güzel fikirler üretir demiş..
kırmızı kiremitli evi icad eden viktorya dönemi sefahati ile sefilliğini dönüştüren mimarlardan biri..

doğru mudur..
şekilcisin sen derler bizimkiler..
öyle miyim..

45 çocuk.. 45.. 45 çocuk.. 45.. ritmini susturur mu.. 
nerde bunların anneleri.. nerde bunların anneleri.. nerde bunların.....

neden paskalyanın benzeri bizde yürek ağrısı olur..
bilir miyim..

gülmek insanı diğer canlılardan ayıran özellikse..
gülmeyi özlemek de insanlık mıdır..
attığın kahkahanın göğsünde bir sıkıntı yaratması ömürden kısar mı..

ana babalık.. kendinden önce çocuğunu düşünmekse..
nerede bu çocukların anababaları..

en çok hakedene verilmeyince o şefkat..
kimseye verilmemeli mi..

psikoloji bilmek..
tek başınalığı ve dibe daha dibe indirilmeyi..
atlatmayı sağlar mı...

çözemeyeceğin sorunları..
bilmenin kime ne faydası var..
yoksa neden o sorunlara bulanmadan rahat edemiyorum..

birilerini çökmüş görünce..
buluyorum onları yukarı çekecek söylemleri de..
kendim neden çuval gibiyim..

birşeyler anlatan herkesi neden susturasım var..
bu da dert mi diye..
rasyonel mantık dediğim ..
nereye saklandı bu aralar..

hep beraber ne zaman sokağa çıkacağız..
ya da hep beraber ne zaman çıkmayacağız..

"hep beraber" var mı?..

bir kadın..
yazdığı taslağın okumasını emanet etti..
biraz okudum sonra..
sen bunları bunca zaman nasıl içinde tuttun dedim..
baskı dedi..
korku..
farklı olmak..
okuyorum yerine ağrıyorum desem yeri midir..??

4 yıl önceki kendimi arıyorum..
gören var mı??

yerine getirilmeyecek umutlu anlar hiç mi yaşanmasaydılar..
daha mı iyiydi..
??

atalet iyi birşey mi??
duygusal körlük..?? 
onu nasıl bilirsiniz..

konuştukça çok yoruluyorum..
sussam mı...

ben de susarsan kim dürter bazılarını..??

"uçmak için kuş olmak gerekmiyor..
küçük sevinçler olsun yeter.."

diyen cemal süreyya..
yine diyebilir miydi..
küçük şeyler sevinci boğazına böyle tıkıldığında..??
gönlümüz kırıldığında.. tüm coğrafyada..



16 Mart 2016 Çarşamba

içi saman dolu ayilara sarılmasi gereken kırkbeş çocuk.. bir ulusun yarısı.. ve simone sene 2016



peanuts isimli çizgi roman karakterlerinden biri..
bir alışveriş merkezinde..
"güvenlik battaniyesi" metresi 50 cent yazan bir ilan görür..
ve kendi boyuna göre bir battaniye kestirip alır..
sonrasında biz onu battaniyeli linus olarak tanırız..
battaniyesi yıkanırken bile krize girer.. ayrı duramaz..
onu snoopy'den kurtarmak için ne çabalar gösterir..

hele bir keresindesinde..
snoopy onu kapıp köpek kapısından dışarı kaçınca..
peşinden gider.. dövüşürler yuvarlanırken ağaçlara çarparlar..
sonunda elinde battaniyeyle geri gelir..
ve buyurur..
" güvenlik de demokrasi gibi..
yeniden ve yeniden ve yeniden ve yeniden..
kazanılmalıdır.. yeniden.. ve yeniden....."


güvenlik çok önemli bir duygu..
çocukluk çağından itibaren..
bebeklikten itibaren güveneceklerimiz giderek değişir.. 
ve fakat güven ihtiyacı hiç değişmez..
yoksa dinleri bulmaz..
tanrılara putlar dikmez..
kurbanlar vermez..
kurbanları da en değerli şeylerimiz olarak seçmezdik..


bebeklikte anne kokusu.
ebeveyni görmek..
o yüzden aile içi şiddet çok kötüdür..
güvendiğin kişinin sana şiddet uygulamaya hakkı varmış gibi gelmeye başlar..
sonunda..

masaların altıdır çocukların en sevdiği yer..
sığınmak görülmemek ve sarılmak..
bunlar güvenlik duygumuz..
evin olağan ses veya sessizliği..
olağan kokuları..

hbç demişti bir gün..
uzun süredir bizi ziyaret etmeyen arkadaşımı sorup neden gelmiyor demişti..
e geldiğinde ne yapıyorsun ki sen onunla demiştim..
odanda oturuyorsun..
evet ama odamdan.. sizin sohbet eden seslerinizi duyuyorum.. 
ve herşey yolunda duygusu veriyor bu bana..

benim aynam hbç..

ctesileri çocukluk evimde öğle uykumda duyduğum kek kokusu..
sabahları mutfaktan gelen tıkırtılar ve..
kızarmış ekmek çay kokusu..
güvenlik..

büyüdükçe insan..
 güvenlik gereksinimi evin dışına taşar..
okulda öğretmenine güvenirsin.. misal..
sana hakettiğinden kötü ve zalim davranmayacağına..
öğretmenin sana tecavüz ederse..

zorunlu hizmette köşelerde yumalanmış toz bağlamış herşeye el atmıştım..
sucuk üretenlere..
hızarlara..
ve yurtlara..
o yurt hiç çıkmaz aklımdan..
yerler şap..
kütüphane raflarında islam ansiklopedisi dışında bir tek kitap olmayan..
çok ranzalı odada..
ortada bir soba..
öğrenciler yakıyormuş..
yurt abisi..
başında takkesi..
ayakları nalınlı çıplak..
altında bol pantalon.. paçaları kıvrık..
içim üşümüştü..
kapatmak için epey bakınıp..
bulamamıştım bir şey..

o çocukların o ortamda büyümesiydi beni rahatsız eden..
beton üstü..
bir sıcak kapı değildi onlara açılan kendilerinin ısıtması gerekiyordu..
o oda kaç saatte ısınır ki..
aşçı görevli abi olan o adam ruhları ne kadar ısıtabilir ki..
evlerinden okula iki saat yürüseler de..
analarının sıcak göğsüyle ..
bir tarhana çorbası sıcaklığıyla sarılsalar diye düşünmüştüm..

tabii sadece bu kadarla kalsa..
o yurtta birşey yakalayamadım..
 ama erişkinin girdiği her yerden bir pislik çıkıyor bu ülkede..
bak misal kırkbeş çocuk..
ırzına geçilen..
onların bulunduğu yurdun bağlı olduğu vakıftan bahsetmek yasakmış..
peki .. bahsetmeyelim..
savcı görevden alınmış..
peki alınsın..
ya o anne babalar..

çocuklardaki travmaya bak..
güvendiğin insanların.. ailenin seni teslim ettikleri..
güvenilmesi gereken insanlar..
sana bunları yapıyor.. can yakıyor.. 
sonra güvenli ailen..
ses çıkarmıyor..
neler oluyor o çocukların evlerinde..
peki ruhlarında..
o aileler.. 
rezillik içinde eğer çocuklarının hakkını aramıyorlarsa..

20 kişi onyedi yaşında bir liseli kız çocuğa tecavüz ediyor.. 
video çekiyor..

ben onyedi yaşımdayken hala bazen annemin koynuna giderdim..
çekirdek hanımın 21 yaşında hala yaptığı gibi..
ve ben arada içi saman dolu ayıma sarılırdım hala..
emniyet tekrar ve tekrar kazanılması gereken birşeydir..
ayı orda yatağın üzerinde bu yüzden bekler..
ayılar.. yastıklar ve battaniyeler..
bizi saran ve kuşatan yumuşacık şeyler..
aile gibi.. kollayan.. koruyan..
ve bizi yarattığına o yüzden koruyup kollayacağına inanmak için yarattığımız tanrılar gibi.. 
ceza verirse bir suçumuz vardır..
ekinler kurursa dalında..
çekirgeler gelirse bir suçumuz vardır..
çünkü hayat normal akışında süperdir..
o yüzden kızgınlığını almak için yarattığımız tanrıların..
kurbanlar veririz..

hep temiz ve acizlerden seçeriz..kurbanlarımızı..
çocuklar bakireler..
yani gencecik kızlar.. ellenmemiş kirlenmemişlerin kanıyla..
günahlarımızın affedilmesini dileriz..
kendi yarattığımız tanrılardan..

daha da büyürüz ve yaşamak için.. 
sürdürmek için yaşamı ve ailemizi de ..
devletlere güveniriz..
onun için kurmuşuz devleti zaten..
bizi korusun diye..
önce şehir devlet kurmuşuz.. 
sonra onları birleştirmişiz..
devlet.. 
sade vatandaşı korusun diye kurulmuş..
savaştan hastalıktan ve açlıktan..
devlet.. kendisi de güçsüz kaldığında..
tanrılara sığınmış..
tanrılara sığındığını koruması gerekenlere açıklamak için..
tanrılara tapma yöntemi geliştirenleri devleti yönetirken yanında görevlendirmiş..

var mı yalan dediklerimde..

devlet ve tanrılar..
hepsi biz fanilerin canını korumak için ve güvenliğini..
işte bu yüzden isyan ve itirazımız..
sarılıp uyuduğumuz ayıcıktan daha fazla işlevi yoksa eğer..
ayısına sarılıp uyuma yaşında olanları ölümlerden koruyamıyorsa..
tecavüzlerden..

ne yapacağız..
o kırkbeş bebe..
devlet tarafından korunmayacaksa..ve aileleri tarafından..
haberleri kendilerine güvenlik sağlayabileceklere yayılmayacaksa..
onları savunacaklar olmayacaksa..
nereye gider güvenlik duygusu..
güvenlik duygusu olmayandan insan olma vasfı bekler miyiz..
korunmayan insan ..
korumayı akıl eder mi..
güvensiz insan kendini adar mı ideallere..
içselleştirmez mi kendine yapılanı..
haketmişim demek ki en güvendiklerim bunu yapıp daha da güvendiklerim beni savunmadıysa..
demez mi..
ben kötüyüm diye yaftalamaz mı kendini..

insan iyi doğuyor..
yüzde doksanın üzerinde hem de..
bebelere test yapmışlar..
el veren yardım edenden yana olmuş.. yürümez konuşmaz bebeler..
bilim blogu değil burası..
araştırıp bulun..
ya da inanın bana.. yapmışlar.. ve öyle çıkmış sonuç..

o hakları sorulmayan kırkbeş bebenin hakkını sormak için..

devlete adalet dağıtma görevi eklenmemiş miydi..
adaleti uygulamak için yargılayıcı ve savunucular oluşmamış mıydı..
peki savunucuların da ..
haberleri yayanların da..
başka iyi insanların da sesini kesersen..

kendi istediklerin uğruna.
tanrıları arkana alıp..
çocukların patlatılarak ölmesini..
alışılacak bir durum gibi kabullenilmesi için zorlarsan..
nereye sürüklüyorsun sen bizi..

tecavüze uğrayan çocukların aileleri..
kimsiniz.. nerdesiniz.. ne yapıyorsunuz..

üç tane çocukluktan yeni çıkmış kadın protesto ettiler senin çocuklarına yapılanları..
onlar tutuklandı..
kendileri de tecavüzle tehdit edildi..
sen neredesin çocuğunun güvenlik çemberinde..
kurbanlık mı doğurdun çocuğunu..

ülkeyi bilmem yönetimden anlamam ama beynim kaos..

çocuklar öldürülmesin..
evde okulda sokakta güvende olsun..
her şehirde..
güvende olsun.

çocuklar ve kadınlar ve onları savunanlar olsun..
ve onları savunanların başvuracağı adil yasalarla ceza verecek ..
adil yargılar olsun..
çünkü devlet olmak budur..
insan olmak..
bunu talep etmektir..
kabuğumuzda büzülmüş birer midyeyiz..
adalet..
güvenlik..
basın..
hayatlarımız..
yukarda kullandığım görselde..

son 72 saatte..
çoğunluğu çocuk kırka yakın insanımız bombalanarak öldürüldü..
bununla yaşamaya alışın dediler bizi koruması gerekenler..
patlama alanını sildiler.. hemen yeni bir otobüs durağı diktiler ki..

silelim hafızalarımızdan olanları..
pervane gibi yine yeniden ateşe atabilelim kendimizi..
çocuklar ölmesin maça gidebilsin diyenler..
kalacak otel bulamadı..
barış olsun diyen üniversite hocaları tutuklandı..
onların yerine derse toplu giren hocalara da tepkiler..
savunmalara giden avukatlara da baskınlar baskılar.. 
biz barış olsun dedikçe..
bodrumların tepesine delikler delinerek benzinlendi insanlar ..
yandı insanlar..
yandı insanlık..
alışın bununla yaşamaya dendi bize..

bunların yanında minicik ama..
kadınları her alanda ezmeye devam ediyorlar tevelerde sokaklarda.. 
bu işin miniciği mi olurmuş..
ben "mi" çalamayan kemancıya üzülen insandım...

bugün okuduğum bir yazıda diyordu ki..
kışın gölün üzeri buzlanmasın diye ördekler ..
iner kalkar kanadını sürermiş suyun yüzeyine..
her kanada iş var her kanada gerek..
herkesin heryerde suya vurabileceği kanat var..

köşe yazarı beni bağlamaz dedi bak..
evet..
kalemi barıştan yana blog yazarı..
o da mı..
ördek peki..
kanadı barıştan yana olan..
o da mı..

ördeğin çok işi var..
yaşam kuşun kanadında...
********************
görseli yakalayan bana kullanma özgürlüğü veren..
leylakdalı.blogspot.com a teşekkür ederim..
hali pür melalimiz olarak.. her yerde kullanıyorum...

12 Mart 2016 Cumartesi

vircinya.. odası.. masası.. totoloji.. mizojini.. hepsi birden.. tek yazıda..


martın onunda düştü bu fotoğraf tibitıra..
bi dolu şey oldu sonra..
benim fikir akışımda da..
onları yazacağım..
akmadı.. bu sefer fena dalgalandı..
beynim sulandı..
sile sile bitiremediğim tabularım var..mış..
onları silince boş kalmışım mesela..
belki bulamam bişey boş kalır zihnim..

keşke..

fotoğrafı paylaşan bir kadın gazeteci idi..
buna ilk cevap edebiyatçılardan geldi..
"woolf kimdir sen kimsin.. 
bu nedir.. neye yuh çekilir" 
dedi erkek yazarlardan biri..
ben zaten onun paylaşımında gördüm..

bir diğeri..
"cebine çakıl taşları doldurararak intihar eden bir kadına paranoyak demek"..
noktasının içine dokunmasından dem vurdu..

ben..
ne hissettim.. 
bir dolu şey..
sırasıyla yazayım..

bunu görünce..
içimde bir isyan ve öfke patlaması oluştu..
yazının içindeki ifadeler.. 
vircinya'yı ensesinden yakalayıp.. suratını..
kendine ait bir oda'nın sayfalarına bastıran..
kaba işkenceci eller varmış gibi canlandı zihnimde önce..
sen mi yazdın bunları.. söyle sen mi yazdın..
sesi yankılandı kulağımda..

neden.. 

çünkü bu yazı.. bir konuşma metnidir..
o dönem kadınlarının..
 bir erkek yazar tarafından uğradığı bir hakarete cevaptır ..

"kadınlar yazabilseydi.. 
şekspir gibi bir şair çıkarmış olurlardı".. 
diyen densize yanıttır..

en iç acıtıcı kurguyla verir cevabı..
"şekspirin kendisi kadar yetenekli bir kızkardeşi olsaydı..
şekspirin tiyatrosunun seyisi tarafından tecavüze uğrayıp..
hamile kaldığı bebeği düşürmeye ya da doğurmaya çalışırken ölmüş..
o tiyatronun ahırının bulunduğu yerde..
kimsesiz kemikleri yatmakta olurdu"..

ve en can alıcı yerinden vurur sonuçta..
der ki..
ekonomik özgürlüğün varsa.. hem insansın..
hem herşeyi yapabilirsin..
çalış.. kazan.. kur bir oda kendine ve yaz..
kızkardeş..
bu kadar aslında..

aile içi tacize uğramış..
kadın..
yazar..
üstelik majör depresif..
ama yılmaz bir iradesi var o kırılganlığın içinde..

o yüzden..
çağrışımımdaki o kaba eller ve fondaki ses.. 
o devre çok yakışır..
üstelik..
bu devre de yakışır..

fikir suçunun bile..
 göz altında kadını kadınlığından cezalandıran erkek egemen devletler.. 
ve sistemler sürüyor yer yüzünde..
ve topraklarımızda..

sekiz martı iki geçe..
vircinya'ya bakire.. woolf'e de kurt saçmalaması.. 
ve paranoya yakıştırması..
6kırkbeş 7onbeş bana farketmez..
cizre'de duvarlarda yazan "kurdun dişine kan değdi"yi çağrıştırdı bana..
soyulup yola atılan işkence görmüş kadın cesetlerini..

o yüzden önce öfke ve isyan..

erkeklerin tepkileri gelmeye başladı sonra..
neden bu kadar alındığımızla ilgili..
başka yazarlara da yapılmış.. xy olanlara..
yapılsaymış bu kadar kızarmıymışız..

kızardım belki..
ama böyle gidip de.. 
başını kucağıma bastırıp teselli etme duygusu olur muydu içimde..

kızar mıydım..
insan haklarının ihlal edilmediği topraklarda yaşasam..
öyle bir yer kaldı mı..
suriyeli de ihlale uğramıyor mu.. tam avrupa'nın göbeğinde..
mesele muhtaçlık .. 
en maddi olanından..
işte böyle başladı beynim karışmaya..

ama femen var..
kendi keyfi yerindeyken de başka yerlerdeki kadın haklarına sahip çıkan..
ve bir çok feminist olmayan kadın olduğu gibi..
femenist olmayan feminist var..
salladım başımı..
nasıl mazur görmeye çalışıyorsam..
 hak ararken bana benzemeyen herkesi..
nasıl yerleştirdiysem beynime..
her eylemin onay makamı olmadığımı..
devam ettim okumaya ve yorumlamaya..

derken..
özür geldi..
yayın evinden..
eril dilden dolayı özür dilerlermiş..
"maksadını aşan eril dilden"..
ama bu linci de haketmemişler..

linç derken..
bir çok bireyin.. eşzamanlı olarak sözel tepki vermesi mi..
oldu canım.. siz dördünüz ortanıza alıp vircinya'yı bunları yazarken..
yine geldi içime oturdu öfke..
bir erkek yazardan geldi cevapları..
"linç ali ismail'e yapılandır"..

derken..
"eril dilin maksadını aşması" totolojidir..
yazdı biri tibitırda..
 nedir totoloji..
 Totoloji, bir bileşik önermenin kendini oluşturan önermelerin her değili için daima doğru sonuç vermesi durumu.
e doğru..
eril dilin maksadı zaten kadını aşağılamaktır.. 
o zaman maksadını nasıl aşacak..
özrü kabahatinden büyük bunların..
üstüne bir de aptal yerine konuluyoruz..
totoloji okurken.. 
sakinleşen bünye.. yine kaydı öfkeye..

konuyu tartışırken ..
başka şeylere kaymasa olmazdı insanlar..
sekiz marttan vurdular hemen..
"neden sürtük denince kızan kadınlar..
lilith'in sürtükleriyiz diye bağırıyorlar..
 ve feys'te bu görselleri beğeniyorlarmış.."
ve..
"ne alakası varmış emekçi kadının sorunlarının..
haftada üç orgazm..
ve meme ucu vardır.. pankartlarıyla.."
bölündük ey halkım..
kaydık vircinya'dan..
feminizmi anlamayanlara anlatmaya..

kolaysa anlat..
yürüyen kadınlık organı olarak yaşamanın getirdiği ..
her gün uğranılan..
taciz ve laf atmalara..
ahkam kesmelere..
sonunda bir aşırı duyarlık geliştirip..
öyleyim ulan..
sen beni her davranışımla bu niyetle göreceksen..
ben de öyle demeni kabul ederek umursamam seni o zaman..
canımın istediği gibi de davranırım tepkisi..
senden önce de ben bağırırım.. lilith'in sürtüğüyüm diye..
bağdat caddesinde genç bir kadının tecavüzü ardından..
20 yaşında kızımla evde konuşurken..
kadın cinayetleri politiktirin açılımını ve tecavüz sonrası beraatleri..
konuşmamıza katılan..
 babasının "neden tayt giyiyorsun" güdümlü sorusuna cevabı geldi aklıma..
ilk önce babasının bu soruyu sorarken ..
nasihat etme konusu seçeceği..
giyim ve davranışın davetkarlığı bağlamında..
onun kendisini kendisini uyarmak isteyeceği seçeneği saydı..
dedi ki..

"belki.. herkes çok çekici bulsun.. 
p.poma baksın diye giymişimdir..
belki.. aceleyle hazırlanırken elime ilk tayt gelmiştir.. giymişimdir..
belki.. sadece taytla katılacağım bir organizasyona gidiyorumdur.."
dedi..
ama her ne nedenle giyiyorsam giyeyim.. 
bana dokunma hakkını vermiyorum sana..
ben de bazı erkekleri çekici buluyorum ama elle sarkıntılık etmiyorum.. 
yaşadığımız günlere feminizmin kız evlat üzerinden imtihanı diyorum ben..
zor oluyor..

dün çok yazıştık bir çok yerde..
vircinyadan yola çıkarak..
bize sosyalist hareket dersi veren de oldu..
bir yerlerde birine..
kolontay'a  topal deselerdi de bu kadar öfkelenirdim dedim.. 
onu anımsıyorum..

bu yazışmalar.. konuşmalar  sırasında hep aklımı yokladım ama..
onu biliyorum..
her verdiğim içsel tepkiye neden.. diye sordum..
neden böyle hissettiriyor..
vircinya'yı tabulaştırıyor muyum..
 hayır..
tabusal değil karşı çıkışlarım..
yazısını çizisini eleştiren bir şey olsa kızar mıydım.
hayır..
ruh hallerinden.. ve kadın olmasından vuruyorlar.. 
ben de sarılıyorum yerdeki kızkardeşe..
bildiğimiz dayanışma..

ifade özgürlüğüne saygısızlık mı bu yaptığım..
hayır çünkü bu bir ifade değil..
vircinya'yla ilgili bir çalışma..
bir eleştiri değil..
bir panel tartışması değil..

derken bir yerlerde bir kadın.. 
boşanmaya çalıştığı kocası tarafından vurulmaya kalkıldı..
sokak ortasında..
bunu farkeden kadınlar.. 
pencere önü saksılarını atmışlar adama..
sonunda adam kaçmış..
kadıncağız da yaralı kurtulmuş..
işte aynen budur..
elinde silahıyla tehdit oluşturana üst kattan saksı atmaktır..
pencereyi perdeyi örtmekten evladır..
adam kaçar..
kadın kurtulur..

derken yeni bir haber düştü..
kadınlar.. 
yayınevinin bulunduğu apartmana gitmişler..
dış kapıdaki plakasına sprey mor boyayla..
bir çarpı atmışlar..
içerde de.. kapısına bir vircinya fotoğrafı takıp kırmızı boya dökmüşler..
ve duvara yine morla..
vircinya uyandı.. yazmışlar..
fotoğrafı çekip.. mor yazılamalarını paylaşmışlar..

feminizm.. çiçek böcek değildir..
rüzgar eken fırtına biçer..

e o zaman sokaklarda isyandakilere de.. 
fırtına gibi müdahele ettiklerini iddia edenler.. 
haklı mıdır..

değildir..
çünkü zaten uyguladıkları baskıcı güç yüzünden çıkmıştır sokakta isyana çıkan.. ona ezmek denir..
diyorlar da zaten..
tamam yine resetledik fikir akışımızı..


peki bu yazılama beni mutlu etti mi..
etmedi..
neden..
çünkü.. aynı çağrışım geldi aklıma..
başka yerlerdeki duvar yazılamaları..
jöhpöhböhgeldi.. diyen..
şiddetin psikolojik hali de delirtiyor beni..

ama eski bir fransız sözü de der ki..
etki.. tepki doğurur..
dürtmeyecektin..
hem de..
sokak ortasında öldürülen hiç sayılan ..
bedeninin her santimi takip altındaki kadınları..
hiç dürtmeyeceksin..
hassas güne filan gerek yok..
biz artık hep hassasız..
bunu bilin bunla yaşayın..

içerdeki çalışanların korkuları diyen bile oldu.. buna güldüm..

kapıda durup slogan atsalardı .. diyenler..
onlara koşullu onaycılar diyorum..
herşeyin yargıcı olanlar..
tam olmaktan kaçındığım şey..

devam ediyorum..
hala rahatsızım.. neden..
sonra  kapıdaki çarpı meselesi..
biz bu işaretleri biliriz..
ikinci dünya savaşındaki.. yıldızlardan biliriz..
alevi evlerin kapılarındaki çarpılardan biliriz..bizde bir çarpı..
hemen kırım ve kıyam algısı uyandırır..
ki uyandırdı..
kendimi keşke.. 
tamamen spreyleselerdi de.. okunamasaydı tabela..
derken buldum..
bak şimdi eleştirilecekler..
savunacağız..
keşke boyamasalardı değil de çarpılamasalardı..
sonra..
ayrıntıda boğulmayayım dedim..
yordun ithaki.. yordun..
durup dururken..
dürttün içimizdeki narı.. yordun..

gün boyu çok mecrada kısa kısa takip ettim..
bu yazılamadan sonra ya da önce bilemiyorum..
yayınevi diğer serilerdeki de dahil..
tüm biyografileri kaldıracağını ilan etmiş..
peki bu temizledi mi onları benim gözümde..
hayır..
çünkü diğer yazarlara erkek olanlara..
sivri bulduğu için zayıf gördüğü yerinden vurmamıştı..
tam da ifade edemedim yaklaşımımı..
vircinya sadece deniz fenerini yazsa..
evli mutlu çocuklu yaşasaydı..
bu önsöz yazılmazdı..
ama herşeyi aykırıydı..
kocasıyla ilişkisi bile..
o yüzden hakediyordu bunu..

aa.. bak simone..
mesele kafamda daha net artık..
bu adamların vircinya ile meseleleri var..
ve hala özür dilerken bile bunu örtbas ediyorlar..
yazıyı geri çekerken bile diğerlerini de çekiyorlar ki..
vircinya'ya ve kadınlara aman ola bir üstünlük sağlanmasın..

aslında gün boyu kafamda vircinya'nın "mutfak masası" dolandı durdu..

deniz fenerinde..örneğin..
bir mutfak masasından söz eder ki..
evin hanımı gelip baktığında mutfak masası..
fırçalanmış silinmiş bile olsa çatlakların arasında..
kıymıkların arasında .. takılıp kalmış olan..
yemek hazırlığı sırasında..
sebzeler doğranırken yapılan dedikoduları..
yapılan şakaları görür duyar gibidir..

ailenin günlük yaşamı mutfak masasındadır..

ama işte aynı "fırçalanmış mutfak masası”..
başka birinin bir erkeğin gözünde ise "tabula raza"dır..
tüm duygu ve duyulardan.. kişisel çıkar ve gereksinimlerden temizlenebilir.".

bir başka kadın tarafından dile getirilen..
ama benim de hissettiklerimi okurken.. 
farkettim ki masa konusu önemli..
ensesinden tutup kitaba suratını bastıranlar da.. 
bir masa başında canlanmıştı gözümde..
üstten aydınlatmalı bir şiddet odasının kaba masası..
bakın bu aktaracaklarımda da bir masa var..

biyografinin nasıl yazıldığını hayal etmiş kızkardeş..

bir masa düşünmüş.. 
masanın etrafında dört tane erkek entelektüel editör..
yazıyı kaleme almadan önce kendi aralarında.. 
feminist kadınların..
vircinyaya ne kadar hayran oldukları hakkında geyik çeviriyorlar.. 
kimisi sevgilisiden dem vuruyor..
kimisi bir bar masasında tartıştığı.. 
çok sevdiği erkek yazarlardan birisine b.k atarken..
vircinya'ya atıf yapan uyuz bir feministten..
bir tanesi eski sevgilisinin gözünü boyamak için.. 
kendine ait bir odayı okuma zahmetine girdiğini anlatıyor...
oysa o kitabı okuyana kadar.. 
xxxden bir kaç film izleyebilirdi..
neyse ki işe yarıyor kendine ait bir odayı okuması..
şekspir'in kız kardeşinin neden yazar olamadığını anlatan bölümü okuduğundan.. hemen biyografiye eklenecek malzemeyi buluyor.. 
malum şekspir'in bir kardeşi bile olmadığından..
ve editör erkekler.. 
kadın yazarlardan hiç korkmadıklarını ima etmek isterler..
bu da içten içe korktuklarını gösterir illa..
bu nedenle kim korkar bakire kurttan diye sorar ve bitirirler biyografiyi..

böyle anlatmış..
benim de düşünüp dile getiremediklerimi..
mizojini var bu biyografide.. ilk tepkimdi hatta..

derken bu sabah bir haber okudum..
manbook ödülünü alan kadın yazar..
demiş ki..
kadın yazarlar zaten azınlık..
eserleri yabancı dile çevrilenler daha da azınlıkta..
azınlık içinde azınlık olmasınlar.. demiş..
zaten müzelerin depolarında da kadın sanatçıların eserleri yüzde altmış..
ama sergilenen eserler arasında sadece yüzde on..

zaten kadın olmak demek doğunca belirli bir bilince sahip değilsen..
isimsiz olman demek..
bir soy adın bile yok..
çünkü soy'suzsun demek..
yeryüzü üretiminin yüzde altmışını yapıp..
kazancın yüzde onuna sahip olmak..
dünya emlaklarının binde biriyle yetinmek demek..
şiddet görüp sorgulanan taraf olman demek..
tepkilerini bile kılı kırk yarıp da vermelisin ki..
yeni eleştirilerle uğraşmayasın demek..
yarlığın sorun demek..
hesabını tutan sadece baban kocan değil..
mahallelin değil..
şimdi artık sanalda bile izdüştüğün her xy birey demek..

derken sırtına bağladığı çocuğu ile ameliyat yapan kadın cerrah fotosu düşüyor aklıma..
hepimiz insanız diye bağırmak istiyorum..
ama..
onun yerine şu dizelerle bitireceğim..

gelsin baba gelsin koca gelsin gelsin..
polisiniz coplarıyla gelsin..

biz ki.. 
her ilerlemeye çalıştığımızda dilinizin .. 
bedenininizin delici hedefi haline gelenleriz..
burdayız.. çokuz..
düşünüp yazıyoruz..
herşeyi yapıyoruz..
her şekilde eleştirilmenin verdiği bir arsızlıkla..
matematik teoremleri yazarken.. haftada üç orgazm diye bağırabilirz..
alışın..

bizi siz delirttiniz..
artık arsız olduk..
aşırılaşabiliriz..
öyle derseniz de..
suratınıza güleceğiz..
mükemmel olmak zorunda da değiliz..
zaten siz de mükemmel değilken..
kadının harekete geçmiş tayfasını mükemmel olmamakla suçlayamazsınız..
biz siz olmayı biz seçmedik..
insan olmak istedik..
yargılanacaksak.. 
suçumuz belli ve hepsini kapsıyor..
kadınız..

kızkardeşler..
'tek bir kirpiğiniz bile zarar görmesin..
kıyamam'..


evet.. geldiğim son budur..
iyi ki kadınım..
ve iyi ki bir kızım var..
iyi ki..
kızkardeşlik ruhuna sahibim..
ve iyi ki güçlüyüm..
güçlüyüm diye bağırabilirim de..
ama esas gücüm..
dayanma ve dayanıklılığı sürdürebilmemdedir.. 
****************************

vircinyamdan sık sık bahsettiğim..



Follow my blog with Bloglovin