28 Aralık 2015 Pazartesi

Sıkılıyorum..


Bloğun son yazısı olabilir demiştim..
Geçen hafta..
Oysa bir şarkı sözüne..
Yanımdan geçen kişinin yüz ifadesine..
Onu bırak bir sessizlik anına her an..
Her saatte sayfalarca yazabilirim ben..

İlk başladığım zamanlarda..
Yazmak birileri ile paylaşmak değil..
İçimdekileri kayıt altına almak amaçlıydı benim için..
O yüzden her ufak kağıt parçasına yazardım..
Her ufak kağıt parçasına yazılı olanı olanı okuduğum gibi..
Her ikisi de.. benim yalnızlığımı arttırdı..
İçinde bulunduğum yaşamda..

Sıkılıyorum..
Uzun zamandır..
Öfkemi kontrol etmeyi öğrendiğimden beri..
Sadece kendimi yaralıyor bu sıkıntım..
Yalnızlığım hiç bu kadar derin olmamıştı..

Uyuyamıyorum..
Gece 3 dört uyanıyorum.. 
Bir şey beni dürtmüşçesine..
Ve tekrar uyuyamıyorum..
Kişisel gündemim değil bunun sorumlusu..

Kızımı düsünüyorum önce..
Acaba o mu geç kaldı gelmedi.. 
Tam telefonda whassupda en son görülme saatine bakacakken..
Anımsıyorum.. çoktan geldi eve.. uyuyor yatağında..
Tek tek aile bireylerini düşünüyorum..
Bir ödemenin son günü mü..
Yoo..
Verilmiş unutulmuş bir söz..
Yok..

Ulke oturdu üzerime..
Kalkmıyor..

4 yıl önceye dönmeyi istiyorum..
Bir SSDD şeklindeydi herşey..
ama o zaman bebeleri gözlerinin altından giren birer kurşun katletmiyordu..
Duymaya bile dayanamadığım Can sıkıcı Söylem vardi..
Can almıyordu..
Kapamıştım iletişim kanallarını duymuyordum..
Sonra birden İstanbulun göbegınde bir olayla uyandim bir gün..
Şimdi aklım fikrim..
Ülkenin her köşesinden gelen haberlerde..
Şimdi..
Duymuyor olmak utandırıyor..
Duyduğum her haber hücre hücre öldürüyor..
Sıkılıyorum..
Bilmezsem birileri zarar görecek duygusuyla..
Duyunca öğrendiğimin utancıyla yaşamaktan..

Sıkılıyorum..
Evimde çalışan kadının bile fikrini değiştirtemediğim için..
Kalıpları öyle saglam ve kendi küçük dünyasıyla sınırlı ki..
Sabah uyanıp kahvemi içerken karşılaşmamaya çalışıyorum onunla..

Sıkılıyorum..
Bu bebelerin vabali hepimizin dediğimde..
Yo benim değil..
Oy verenler düşünsün diyenlerden..

Sıkılıyorum..
İşe giderken..
Her metrede sıkılıyorum..
En soldan gelip yolu harmanlayarak en sağa gecenden..
Yolun ortasında durup yol sorarken arkasında birikenleri umursamayandan..
Canının her istediği yerde kendini yola atan yayalardan..
Sana fren hakkı bırakmayacak kadar yakın süren şoförlerden..
İşte bu mantalite.. bizi bu günlere getiren..
Toplu taşımada aynı
Metro kapılarınının önünü inenler inemesin diye kesenlerden..
Inenlere yol verenleri ittirip onlardan önce kompartmana dalıp..
İlerlemeyenlerden..
Kısaca kendinden başka kimseyi insan yerine koymayanlardan..

Sıkılıyorum..
İnsan içine girdiğim heryerden..
Hatalı davranışı kabul etmeyip..
Üste çıkmaya seni onun hata olmadığına ikna etmek için..
En saçma argümanları ileri sürüp onlara inanacağımı umanlardan..

Sıkılıyorum..
Hastanede aklına her geleni her an her yerde soranlardan..
Önümde dosya yok kayıt yok.. 
Neyi cevaplayayım koridorun ortasında..
Tuvaletten çıktığımda..

sıkılıyorum..
Odalarında çağrı zili varken çalmayıp..
Hemsire deskine gelip..
Orada kimse bulamayınca odama gelip hasta bezi istemek için aradıklari personeli bana sormalarından..
Hasta odasindadırlar.. Gidin zili çalın.. o zaman gelirler dedigimde..
Rahatsız etmek istemedik diye cevap vermelerinden..

Sıkılıyorum..
Karsıma oturup benimle konsültasyon yapmak istemelerinden..
Hem beni seçip hem de test etmelerinden..
Hayır sen geldin bana..
Şüphelerin varsa neden seçtin..
Neden denemek istediğin tuhaf yöntemleri bana çürüttürmek bana doğrulatmak istiyorsun..
Ne istiyorsan yap.. 

Sıkılıyorum..
gözlük takıp reçetemi inceleyip..
Bu kac kere.. ac mı tok mu diye.. 
Eczacıya hitaben yazılan reçeteyi milimetrik sorgulayan..
Birkac saat sonra.. 
Telefon açıp..
Ben reçeteyi kaybettim neydi ilacın adı diyenlerden..

Sıkılıyorum..
Kontrole geldim diye gelip..
Verdiğim tedavinin hic birini yapmamış olandan..

Sıkılıyorum..
Metrolara AVM lere giderken dikkatli ol cümlesinden..
İki cocuğum da gün içinde en kalabalık yerlerde dolanırken..
Ben neyimi koruyacağım..

Sıkılıyorum..
İnsanların yaşamlarının keyifli ayrıntılarını paylaşmasından.. 
Ve  bunu duyunca kızmalarından..
Nişan fotoğrafını koy tabii..
Yaşamın önemli bir anı..
ama neden herkes görmeli ki bunu..
Grup yap.. eş dost akrabayı ayır.. bi de sanaldan dıdısının dıdısını..
Onlar görsün..

Sıkılıyorum bu konuyu akıl edememelerinden..
Sıkılıyorum çok içim yandığında birilerine anlattığımda..
Olayın kendisi değil..
Sanki haber veren ben.. kötüymüşüm gibi tepki aldığımda..

Sıkılıyorum..
Mecburiyetten gittiğim is yeri yılbaşı partisinde..
Beni zorla dansa göbeğe kaldırmaya çalışanların.. elimi kolumu çekiştirmesinden..
İsrarla herkese herşeyin yaptırilabileceği zihniyetinden..

Sıkılıyorum..
Dialoğun ya demagojide boğulduğu ya da monoloğa döndüğü hallerden..

Sıkılıyorum..
Insanların özeleştiri vermemek için hatalarını benimsemelerinden..

Sıkılıyorum..
Etrafımda gördüğüm aşırı ilgili.. veya ilgisiz anne babalardan..
Üniversite yaşında çocuklarına bile birşeyler dikte edenlerden..
Ben bir şey anlatırken..
Sorsaydın deseydin denmesinden..

Sıkılıyorum..
Bilgi olmadan fikir ileri sürülmesinden..
Sitemden.. laf sokmadan..görgüsüzlükten kabalıktan.. 

Sıkılıyorum gençlerin yine bu toplumun düzeysizliğinin..
Politikacilarin ihtiraslarınının  bedelini ödeyecek olması ihtimalinden..

Sıkılıyorum..
Topyekün vurdumduymaz ve ihmalkar ve cahil oluşumuzdan..
Ve bir o kadar bilmiş uyanik ve çıkarcı..

Sıkılıyorum...

21 Aralık 2015 Pazartesi

balık gibi.. kovadayım kovadayım..

hacer teyze..
saime hanım için baş sağlığına geldiğinde..
böyle böyle kaybediyoruz özel ve güzel şeyleri dedi..

saime hanımın 10 yaş kadar küçüğü..
ona hiç benzemeyen meslek arkadaşı..
ona o kadar benzemezken.. 
onu ve beni nasıl anlar ki diye düşündüm.. 
önüne çayı koyarken..
hırslandım..

ben devam ettiririm dedim..
onun özel ve güzel şeylerini..
and içer gibi..

azalarak sürdürürsün dedi bana..
daha da hırslandım..
sürdürürüm..dedim kendi çayımı alırken tepsiden..
azalarak sürdürürsün dedi..
yine..

ben hacer teyze gibi değilim...
sakin biri değilim..
ben olsam neden sürdürülemeyeceğini anlatırdım..
o anlatmadı..

nerden geldik buraya..
arabamdaki müziği duyan çekirdek..
'bu kimdi.. kimdi bu' dedi..
sonra şarkıyı tanıdı ve eşlik etmeye başladı..
'model miymiş' dedim evet dedi..
çok eskilerden kalma müziği duyunca ben nasıl oluyorsam.. 
bir tanita tikaram..
bir snead o'connor duyunca.. öyleydi..
tamam anladım ..
onun yaşında dört beş yıl ..
çok uzak.. çok eski..

sonra bir dostumun projesinden söz ettim ona..
içinde kadın feminizm ve rock olan bir proje..
tutmaz dedi..
rock bitti artık..
çünkü duygular bitti..
herkes sadece akıp gitmek.. kafa sallamak istiyor..
şimdi bunları okusa bana kızar..

da..
aslolan onun ne dediği değil.. burda..
bana aniden açtığı pencere..

duygular bitti..
bitmese yaşayamayacağımız bir coğrafyada hızlı teknoloji dönemindeyiz..
sabretmek kavramı sadece adalet beklerken söz konusu..
ölüyor insanlar..
yürüyüp devam ediyoruz yola..

kalmadı bekleyişler..
herşey anında..
şımarıklık gibi olmasın da..
büyük şehir.. 
herşey bir telefonun ucunda..
herşey anında kapına servis..
küçük büyük gereksinimlerin önceden tanımlanıp..
sen daha gerek duymadan..
önüne sunuluyor..

zaman daha hızlı akıyor..
insanlar daha hızlı eskiyor..
ya mükemmelsin.. kime göre neye göre..
ya da hiç..
hani  o çok özenle yetiştirilen çocuklar var ya..
hani sınır.. gökyüzü.. sen..
ne istersen onu olabilirsin denen çocuklar..
hayata çıktılar ve kendileri gibi binlercesinin var olduğunu gördüler..
ama çok yorulmuşlardı..
farklı olmak uğruna gittikleri tüm o aktivite bilgi beceri ekstra kurs vesaireden..
gökyüzü yere indi madame ..
zaten farklı olmanın bir anlamı yok..
insanın özü önemli..
hepimiz aynıyız..
bilgi evrenseldir..
bir kişi bilince herkes bilir aslında..
sadece duyularımızı kapadık..
ondan algılayamıyoruz..
inancı..

sıradan insanların parladığı zamanlardayız..
çabalayıp sıradanlıklarından sıyrılmaya çalıştıkları için..
diğer parlak cevherler..
kalabalık sessiz..

görsellik ön planda herşey paket içinde..
aynı anda sosyal mediayı kendi haber siteni..
gugl'anımın arama motorunu..
idare edemezsen hayat sahnesinde ne olursan ol.. 
ne kadar iyi ve başarılı olursan ol..
no-namesin..

insanları özel hayatından uzak tutabilmen çok zor..
sürekli dikkatin uyanık..
birşeyi denemeye uzatmaya vakit yok..
gelişmeye vakit yok..
hatalar yapıp yeniden toparlanmaya.. vakit yok..

birisi yüzünden üzülmek mesela..
gereksiz..
üzülmesin..
onun sorunu..
sitem etmek mesela..
neyin kafası bu..
tribe gerek yok.. hele badtribe..

seviyor ve iyiliğini istiyorum..
gereksiz ..
çünkü neyin iyi olduğunu nerden bileceksin..
kime göre iyi..
kime göre mutlu..

yanyana birbirimize değmeden yaşayacağız ilerde..
kişiler.. biz istesek de istemesek de..
önce isimsizleşecek.. sonra hiçleşecek..
aslolan toplumun huzurlu akışı..
o zaman makineleşme.. robotlaşma..
bir gün gelecek..
1984 artık bir distopi olmayacak..
üstelik insanlar mutlu olacak..
çünkü mutluluğun tanımı değişecek..

yüksek duygular ve tutkulardan arınıyoruz giderek..
 sıradanlığın güzellemesi yapılıyor..
doğaya dönüyoruz adı altında bir değişim var..
onun da ancak içinde yaşadığın toplumun dertlerinden uzak kalarak sürdürülebilirliği..
toplum için çabalamak istemeyen her ferdin bir kaçası var..
sıradanların fark atması bundan..
onlar çabadan kaçmıyor..

ölenler.. noelin kutlanmasını istemeyenler..
her vesileyle her günü kutlamak isteyenler..
zikir çekip transa geçenler ve esrar çekip tribe girenler..
hepsine uzaktan etkilenmeden bakıp..
demek öyle yapmak istiyo abi..
diyenler..
son çırpınışları toplumun..

yeni ve parlak liderler çıkmayacak..
kimse artık kurtuluş diye düşünmeyecek..
hep beraber.. astral tempoya doğru ilerliyoruz..

sanata bakın mesela..
ilginç diyoruz en fazla..
yapılabilecek herşey yapıldı çünkü..
artık onun üzerinde oynamalar yapılıyor..
farklı birşey değilse..
ilgimizi çekmiyor..
kime göre neye göre farklı..

depresif değil dediklerim..
ve kanıtlamak zorunda da değilim dediklerimi..
zira ben bir sıradan insan ve blog yazarıyım..
fikir önderi değilim..
ama nasıl sevinirim bu yönde ya da karşı yönde fikirlerinizi..
duysam..

en son ne zaman emeklerinin karşılığını alan birini gördünüz..
sıradışı bir fikir duydunuz..
trende kapılmayan birini..

esrarla ilgili her derde deva kampanyasının farkında mısınız mesela..
kanseri tedavi ediyor..
ve epilepsiyi..
ve deri hastalıklarını..
ve kalp hastalıklarını ve ..
daha neleri neleri..
birkaç haftada bir böyle bir yazı düşüyor gazetelere..

afyon savaşları diye bir şey vardır .. 
ingilizin çini işgali döneminde mesela..
onu biliyor musunuz..
psy müzik dinlediniz mi hiç..
özünü ararken özensizleşme..
küçük prensin bir çabası vardı mesela..
var mı etrafta çok çabalayan..
çok çabalamak dediklerinin eski çabalamalarla ilgisi var mı..

lüks bir yazı oldu güncel tarihimiz böylesine kanlı ve baskıcıyken..
farkındayım..
ama..

Haklıyım balık gibi..
Tutulmuş daha yeni..
Denizinden uzaklaşmış..
Kovadayım,kovadayım..













18 Kasım 2015 Çarşamba

yazacağım yine her gün.. uçuşsun diye buralar..

kimseye zararı olmayacaksa..

çilekler vişneler ve meleklerin öpen / öpüşen ruhu.. benim yaz şarabım bunlardan ibarettir..
buğulu bir kadın sesi..
erkeksi bir erkek sesi..
şarkı..

sene 8o'ler öncesi..
aslı çerkez.. doğum yeri israil.. kocası aileden.. ama ürdün doğumlu..
sınıf arkadaşım fakültenin..
iki kez patlatıldığı için kapanan kantininin yerini almış olan..
ikizler kıraathanesinin 2. katında.. karşımda..
bu şarkıyı mırıldanıyordu..
gugla'nım portakalda vitamindi..
biz sokaklarda ölmekten ..
radyolarda şarkı çalamıyorduk..
Fransaya kültür ambargosu sürüyordu..
atalet henüz sultan değildi..
2inci katın kod adı.. sivil polisler arasında sev _ gençti..
tavlada rakip tanımazdı..
mecazen değil..
beğenmediği ile oynamazdı..
oyuncular güzel gözlü ise ..
bilardo puanlarını tutardı..
briç sevmezdi..
King'e 4üncü olmazdı..

güneş kocaman camlardan bugünkü açıyla süzülürdü..
altın ışık..
iki şekerli açık çayın buğusu tüterdi..
aamın dışında kavga sürerdi..
alt kat dev gençti en heyecanlılar onlardı..
bazen camlar kırılırdı..
bazen istakalar..
bazen birden çok sesli koca gözlü..
biri ortadan yok olurdu..
bilirdik hiç ortaya çıkmayabilirdi..
ölüm o kadar ensesindeydi ki..
aşk tutku da sanki yanıbaşında..
ama bir o kadar uzağındaydı..
söz Verilemezdi..
gelecek kişiselleştirilemezdi..
an'lık şeyler parkaya bıyığa yakışmazdı..
o yüzden hep yüreği gırtlağındaydı gençlerin..

bu şarkıyı dinlememişti kimse radyoda..
hayat herşeye rağmen güzeldi..
ama atak ruhlu olanlara pek kısaydı..

sabah radyoda duydum..

diyorlar ki..
bir insanın ne dinlediğini bilirsen onu da bilmiş olursun..
bir toplumun ne dinlemeyemediğini bilirsen ne olursun..

işe geldim..
kadın personel hüzünlü..
kızı nişanlanıyormuş..
aşık mı dedim..
bize bu lazım..
aşk ve tutku..
aşık dedi..

aşk lazım ..
bu acı reçeteyi değiştirmek için..

posted from Bloggeroid

19 Ekim 2015 Pazartesi

şu içimdeki küçük kızın zamanları vardı düşünecek.. benim yok..


her akşam cebimde kalan son poundları sayıp..
üstüste dizdiğim günlerin dayanılmaz gençliği..
londranın ortasında bir otelin lobisinde geçirilen..
yağmurlu bir ağustos öğleden sonrası..
uçağım akşam..
otelden çıkışımı yaptıktan sonra bütün öğleden sonraya sahibim ama..
param yok..
viktorya steyşından havaalanına gideceğim ve biletin kaç pound olduğunu bilmiyorum..
o yüzden cebimde şıngırdayanları harcamaya kıyamıyorum..

bir kahve içiyorum..
bir pound daha eksiğim..
zaman geçmiyor bu lobide..
evsizler gibiyim..
yürüyüşe çıkıyorum..
neredeyse heryere uzanan haydparkın kapılarından birinden giriyorum..
hangi ucundayım parkın bilmiyorum..
ofis kılıklı insanlar kısacık yağmursuz sürede açık havanın tadını çıkarıyorlar..
sandöviçlerinden kendilerine düşecek payın peşinde sincaplar..
bu gri insanların ayak uçlarında demet demet..
bugün hala yaşayamadığız keyfi sürmekte ingilizler şehrin göbeğinde..
ve sincaplar..
avlanmama.. tekmelenmeme hakkına sahip olduklarını bilir gibiler..
özgüvenli sincaplar..
yürüyorum..
kuğular var..
kraliçenin kuğuları..
dokunulmama hakkını kraliçenin korumasında olmalarına borçlular..
daha o zamandan..
kuğulu parkın kuğularının bugün sahip olmadığı yaşam hakkına sahipler..
yine başlıyor yağmur..
gitme nedenim..
o gecenin ilerleyen saatlerinde..
o uçağa binme nedenim..
otele geri dönüyorum.. omuzlarımda yağmurun yükü..
okuyorum .. saate bakıyorum..
bir cesaret.. bir kahve daha söylüyorum..
bir otel lobisinin ruhsuzluğunda..

ankarada bir otelin lobisindeyim..
bilmem kaçıncı gelişim başkente..
,girift ve adaletsiz atama sisteminin bir yerlerindeyim..
verilecek evraklar..
görülecek müste-bişeyler..
yemin nedenim..
daha da devletle çalışmam..
sabahın köründe inmişim ankaraya..
h
sağlık bakanlığına giden yollar dışında hiç bilmem..
bir evraka bakıp çıkacağım ama evrak mesaiye başlamamış..
yeni açıldığını duyduğum bir ünlü otele gidiyorum..
kıraathanelerden erken açılır otel lobileri..
kahve söylüyorum..
pound saymadan..
memleket gibisi yok..

istanbuldayım..
heyecanlıyım..
aşığım..
taksimdeki otelin lobisindeki tuvalette makyaj tazeliyorum..
gölzler,mdek, ışığı ben bile beğeniyorum..

kongre için gittiğim yerde kaldığım otelin lobisinde bir ölü zaman geçirdim yine ..
birden geliverdi aklıma..
londra.. otel.. lobi.. oraya sığınmış ..
kitap dolu.. kendisi kadar kocaman valizini çekiştiren son altı poundunun dördünü..
tren biletine verip rahat bir nefes alan kız çocuğu..

bazı mekanlar zaman tüneli .. zaman kapısı..
utanmıyor..
otel lobileri steril..
içlerinde onları kirletecek kadar uzun yaşanmıyor..
bazı insanlar çok sığı..
bunları düşünmenin önemini kavramıyor..
bazı kağıtlar çok anlamsız..
insanın içinden çıkan duygu yumaklarını.. ak üzeri kara..dokuyorsun..
dolmuyor..
bazı dönemlerde yaşam çok tutarsız..
bir yanda uzatıp güzelleştiriyorsun..
bir yandan rasgele ölümler deliyor bağrını..
bazı notlar çok gereksiz..
kimseye hiçbirşeye yararı yarayışı yok..
bazı günler uzun ..
içine lobilerce anı dolduruyorsun..
bitmiyor..
bazı ülkeler çok ağulu..
arınmıyor..




29 Temmuz 2015 Çarşamba

canıtınsız günce: gün 2

8 yaşında filandım..
yazdı..
öğlen uykularına yatırilıp..
kitap okuduğum günler..
afrikada kurtarıp büyütüp annesinin zoruyla doğaya saldığı..
ama her gün gizlice buluşup koklaştığı aslanı
öldürülür kahramanın..
10lu yaşlarda kız çocuğudur..
ne ağlamıştım..
ağlarken göğsüm ağrıya ağrıya..

erkenden kitap okutmalı insanlara..
algısı artar..
diye düşündüm dün..

bakıyorum..
doğuya batıya sokaktaki susuz köpeğe.. görmediği yerdeki ağaca üzülenlerin..
bir çözüm bulma çabası içine girenlerin çoğu.. kitap paylaşımları da yapıyor fırsat buldukça..
iyi insan olmak zor zaten nerde olursan ol..
bir yetmezlik hissi gelip dayanır üzerine..
ama işte en azından bir şeyler birilerine uzanırsın..
hepsine olmasa da..
kendime hep bunu hatırlatıyorum..

suruçtaki gençlere..
ve diğerlerine .. tutuklananlara.. balkonda dururken..
evinin önünde annesi kapıyı açsın diye beklerken yaralanan ölenlere çok üzülüp.. asla kızmıyorum..
ne işi varmış orda çatışma varken .. diye..
insanmış..
yardım etme.. merak.. kendini güvende hissetme..
bana bişey olmaza kurban gitmiş..

askerlere üzülmüyor muyum?
sanırım biraz da kızıyorum..
bunca gerilimin olduğu yerde..
arabaya doluşup gezmeye çıkanlara kızıyorum mesela..
ben burdan görüyorum üzerinize geleni.. azcık daha dikkat noolur..
çatışma ya da arazi görevi gibi degil ki..
gitme o ev oturmasına..
gitme o bankamatiğe tek başina..
mahal verme derdi annem..
boş durma noolur..
ölme..
çünkü sen biliyorsun görevinin risklerini..

hdp üzerinde oynanan oyunu görüyor ve izliyorum..
tam düşündüğüm gibi gidiyor seyir..
aynı bordo doğan arabayı bulup getirirler mi meclisin önüne..

insanoğlu aciz yaratık..
sevmeden tutunamıyor biyere..
tutunduğu için de seviyor olabilir..
bilmiyorum..
öğrenir miyim bu yaştan sonra..

bir anestezist arkadaşımız vardı yıllar önce..
uyuşturucu bağımlısı olmuş meğer..
gece nöbette tuvalette kendine uyuşturucu vermiş..
sabah tuvalette ölü bulmuşlar..
kullandığı anestezik maddelermiş..
birisi de solunumu durduruyormuş bilinci kapamadan..
ondan ölmüş zaten..
soluğu durduğu an ne düşündü acaba demişti çb.
b.ku yedik demiş olabilir..
ne der ki insan eli ayağı tutmazken göğsü de çalısmayınca..

işte öyle bakıyorum olanlara..
durduramazsın..
üstelik her söylenen yapılanın aslını gerçeğini eskisini bilirken..
tarihin nasıl bu kadar salakça tekrar edebildiğine şaşarak..

her olay icin suçlayacağı tek bir hedef..
özenle ezber ettirilmiş bir düşmanı varken..
hep aynı belletilmiş lafları söyleyen..
sonra gerçek yaşamına.. mutfağına tatiline işine dönenlerden başka kimse yok..
oyunu görmeyenlerden.
oyundan benim kadar etkilenmeyenlerden başka..
yani bencileyin etkisiz elemanlardan başka kimse yok etrafimda..
doğal olarak..
sıradan vatandaşım ben.

etkisiz eleman olarak..
diğer etkisiz elemanlara saldırmak istediğimi farkettim..
saldırmak derken..
sözle tabii..
yapıyorum da..
mitralyöz gibi saydırdım geçen gün.. sözlerimin arasında geçen
beyaz şahinin anlam ve içeriğini bilmediğini farkettim..
bunun nasıl bir lüks olduğunun farkında olup olmadığını sordum sonra..
anladı bak o beni..

hbç anne frank'ın hatıra defterini okuyup pek de önemsemediğinde..
onu da taramıştım..
ağlatana kadar..
gerçek bu biliyor musun..
kaç kişi öldü biliyor musun diye..

insanların acılarına duyarsız kalınmasına dayanamıyorum..
insanın bitkinin hayvanın..
aptal yerine konulmaya dayanamıyorum..
bir de ezberini bozamayana..
hatta bir soru işareti bile barındırmayana..

ateşli konusmalarımın nedeni o aslında..
içimden dışıma taşan..
nasıl bu kadar aciz kalabilirim/z
dün şu filmlerdeki sahne geldi gözümün önüne..
hani bir odaya kapatılan insanın çıkma çabaları sonuç vermez de..
kendini kapılara duvarlara vurur ya haykırarak..
aynen öyle hissediyorum..
tombul bedenimin.. zayıf kollarımın .. aciz benin
her hücresi .. açın.. rukların üzerini diye haykırıyor..

dün mecidiyeköyde trafik ışıklarında..
iki yanda duran aracın camını zorla silmeye çalışıp.. itiraz edilince bulaştırdığı sabunu yalapşap silen çocuk..
dokuz on yaşlarında gibi..
para isteyince kadın şöför vermeden ilerlemek istedi..
bir anda on oniki çocuk kuşattı arabayı..
iki tanesi kaportanın üzerine tırmandı..
kadın şoke oldu..
ben de..
dursam insem.. ne yapsam..
bir kaç dakika sürdü bu..
sonra yavaş yavas dur kalk ilerledi kadın..
ayrildılar..
arabaya birkaç tekme atarak..
neyle nasıl yorumlayayım..

dün..
bir kac gün önce marketten çıkanlara açım diye yalvaran dilenen ..
içeri geri girip domatesli peynirli kocaman bir sandöviç aldığım..
yine on yaşlarındaki oğlanı yine gördüm..
arkadaşına bağırıyordu..
ben marketin önündeyim diye..
diğeri de karşıdaki kebapçının önündeydi..

ben devletin bekasi icin değil..
devlet benim bekam için var..
bu çocukların..
bu erlerin.. subayların..
ormanların.. denizlerin..
sınırların bekası için..

hayat zor..
henüz öğlen..

posted from Bloggeroid

28 Temmuz 2015 Salı

canıtınsız günce 1.gün

ne güzeldi..
yaşamışlıklarım ..tamamlanmışlık duygusu niyetine bir atalet vermişti..
ben yolu belli izi belli bir insandım..
işim aile yapım.. besbelli..
sıkılınca canıtının kanadında.. ordan oraya fikir uçuşmalarımı yazdığım bloğum da vardı..

her şey hayatım boyunca öğrendiklerim kadar öğrenmediklerim olduğunu anlamaya başladığımda başladı..
ögrenme hırsıyla öyle çok katı gerçek.. yakın tarih degisti ki..
ben değiştim..
yaşamın artık elime tırpanı verdiği yaşlardayım..
çocuklarımı büyüttüm..
mesleğimi daha ne kadar uygulayacağıma karar verdim..
planlarımı yaptim..
topluyorum hasadımı..

ama rahat yok insan olana bu coğrafyada..
orta okulda 'au nom de tous les miens'
isimli bir kitap okumustum..
'benimkiler adına'
babamla gittiğimiz hachette kitabevinin raflarından seçip aldığım..
yanında da 'bir bekçi bekler şafağı'
kaybettiklerini..
ve onlar can.. aile.. hayat güvencesi gelecek kaybederken ..
yanlarında olan.. terkeden.. ihbar edenlerle.. alkış tutan .. kesesini dolduran.. korkusundan susup izleyici kalanları anlatır..
savaş romanları..
masalların sırf çocuklukta dinlenmediğini anlatan ..

en çok kendime şaşarım ben..
bazen nasıl da didikler bazen nasıl da gözüm kapalı es geçerim ..

iyi olan..
didikledikçe es geçtiklerimi de telafi ederim..
kötü olan felaket acı çekerim..

kitaplar filmler hep bunu anlatırlar..
birilrine birşeyler olurken..
diğerleri ne yaparı..

işte bugün..
birilerinin birşeyler yaptığı ..
birilerine bir şeyler olacağı zamanlar..
ben ne aushwitz kasabasinda yaşayanlar gibi..
ne gare de Bobigny'nin karşısındakiler gibi olmak istemiyorum..
tarihe engel olamayacak kadar küçüğüm..
tarihin de beni umursadığı yok.. zaten..
pek zavallı hissediyorum bugün..
aciz daha doğru..

vur dizine atalet..
bugün bir partinin daha kapatılması icin cekildi fiş..
bir de asker öldürülmüş çocuğunun gözü önünde..
iki gün önce de gencecik bir kadın öldürüldü evinde 15 kurşunla..
ateş etti dendi.. aranıyordu dendi..
hepsi yalanlandı sonrasında..

ben ölüme hic yabancı değilim..
benim tanımımda ölüm.. artık yapamamak anlamında..
artık çocuğuna sarılamamak..
sıcaktan şikayet edememek..
şeftaliyi ısıramamak..
yeni bir tığ örneği.. kek deneyememek..
kitabın arasina koyduğun ayracın orda kalması demek..
neden bunu saklamış ki dedirtecek bir sürü şeyin anlamını asla bulamayacak olması demek..

ölüm senin anlamsızlaşman aslında..

bugün verilen politik karar..
bu ülke için çok yanlış..
insanların ha gayret .. belki bir değişim yaratabiliriz..
belki bir arada daha güzel ..
ingilteredeki podima taşı..
fransadaki kuşlar kadar değerle yaşarız umutlarının elinden alınmasıdır..
en azindan benim bu yöndeki umudum bitmiştir..
eğer başarılı olurlarsa..
her gün.. gözlerim yürek gibi açık..
izleyeceğim..
olanları..
andım olsun farkında değildim demeyeceğim..
ahkâm kesmeyeceğim..
acı çekeceğim efendi gibi..
korkacağım başkaları adına..
tamamen yabancı insanların başına gelebilecekler için..

20 yıl sonra olmayacak günah çıkarmam..

posted from Bloggeroid

23 Temmuz 2015 Perşembe

direniyorum..


bu yil tuhaf bir yil.. kapimin hemen yanina ektigim açelyalar bu yil solmadi.. yemyesil.. dipdiri duruyorlardi.. bu sabah bir baktim.. bir tomurcuk var.. iyi degilim biliyorsunuz.. iyi olmayacagim.. iyi olmayin zaten.. rehavete kapilmayin..
ama yasam umudu veren seyleri de gozden kacirmayin..
son bir kac gundur cok zor zamanlardayiz..
bizim yas grubunun iyi bildigi bir tedirginlik.. isyan.. aci duygusu icindeyiz..
sair umut icin.. "umut tuylu kucuk bir seydir.. sarki soylemekten asla vazgecmez" demis.. biraz kaderci bulur kizarim bu dizelere.. ama iste umut japonyada patlayan nukleer reaktorun cevresinde acan deforme papatyalar.. ya da temmuz sicaginda acan acelya tomurcugu..
ben olmasam da surecek yasamin umudu..
adiyamanda yuzyirmi aile cocuklarinin evden kactigini soylemis..
bir durup kendimize bakmaliyuz..
cocuklarimiza hangi umudu verdik yasamla ilgili..
ne hedef gosterdik.. komsumuzun kapisina sefkat ve yardim icin gittik mi.. giderken elinden tutup onu da goturduk mu.. etrafimiza neler oluyor diye alici gozle baktik mi.. bir uzuntumuzu gidermek icin onu da yanimiza alip care aradik mi..
bizler iyi insanlar iyiliklerimizi gostererek yapmaliyiz.. cocuklarimiza tabii.. ogrencilerimize.. yegenlere.. komsu cocuklarina..
biz iyi insanlar yardimederken yardim isteyip hedef vermeliyiz genclere..
tanidik tanimadik..
ahkam kesmiyorum burda..
duygusal romantik filan da degil dedigim..
oldukca savasci bir sey bu..
zor da ustelik..
gercekten kadinin gucune inaniyorum ben.. bir kadinin cuvalinda unu.. kemerinde kibriti oldugu surece her yaraya merhem olabilecegini bilenleriz biz..
bir dal yesilin hayat oldugunu..
kendi tanimizi koyuyoruz bak çağlaya.. koyuyoruz da bir de dile getirip karar bildiriyoruz..
bak biz yasa basa bakmadan agaclara sarilip kesilmelerini engelliyoruz.. biz kesilmis yollarin yanina.. tas tasiyip yol yapip geciyoruz.. cozum odakliyiz biz..
bizi olduruyorlar ama azaltamiyorlar.. biz tabutlarimizi tasiyip.. yikilmiyoruz..
kezzap atiyorlar sarki soylemeye asik olmaya devam edebiliyoruz..
gozumuzun yasini silip yine kolumuzu siviyoruz ise girisiyoruz..
su fasist etnik grupcular var ya.. cok komikler..
bu cografyada oyle bir nesil var ki.. izi orta asyadan izi lidyalidan frigden.. ve spartakusun ulkesi trakyadan .. gelip gecerken dol birakmis olan romadan .. iskenderden .. finikeliden.. yunan filozoflarindan.. persten etiden..
izi medeniyetin basladigi topraktan surulebilir..
biz demeter gibiyiz aileye..topraga bagliyiz.. biz kibele gibiyiz buyur demisiz oglumuza ama idadan ne zaman kalkip gelsek.. o tahtin bize ait oldigunu kavramis baba tanri.. biz zamani es yapmisiz ayol kendimize..
dusunuyorum.. 11 eylulde pek uzulmustum.. bunlar saf teror de bilmez yazik bu amerikalilara diye..
ateslerden gecmis de gelmisiz biz.. celikliyiz..
dag basinda olabimiz dagla sehirdeki yasamla ugrasir dururuz..
komik ama kendimize koydugumuz citayi yukseltip dururuz..
evde ekmek yapip yonetici oldugumuz sirketlere goturur ikram ederiz ayol..
gece onda toplantidan gelip cocuguna yogurt mayalayan var aramizda.. deliyiz..

baska yeri bilmem ben..
bizim gen havuzumuz ozel.
su an evde hipnotize olmus olabilir..
politikalara bolunmus olabiliriz de..
bizim kendi kutsalimiz yasamdir.. evlatlarimizdir.. ve topraktir..
he bak acelyamin tomurcuguna..
saime hanim geldi aklima..
sokakta birileri yolunu kesmisti beraber yururken..
dokuz yasimdaydim..
sen bizim kiz kardesimize ... diye ..
kadin gozumun onunde devlesmisti de..
tirsip kacmisti adamlar..

bana bi bak..
giymisim ustumu basimi sari boyali sacim.. bi halta yaramaz gorunurum ya.. kork benden..
ben hamile halimle akusu bitmis arabami yokus asagi itip kosup dusup kalkip arabayi yakalayip sofor mahalline binip calistirmis kadinim..

bosuna degil onca el isi ile ugrasmam..
donustururum.. yenilerim.. tamir ederim..
hepimiz yapariz.. yapabiliriz..

ben yasama inanirim..
buyucuyum.. şamanim.. şifaciyim..
pasifistim.. savaşçiyim..
ben ve tum dostlarim..
ne yapabiliriz ki deyisleri acizlik mi sandin..
degil..
yol arayisidir o..
bir niyet etmeyeyim..
nasil sag ciktimsa tum yikimlardan..
yine cikarim..
ama ben olmam da sag cikan..
benden daha celiklenmisi cikar..
daha guzeli..
posted from Bloggeroid

4 Temmuz 2015 Cumartesi

zeki hissettiren avizeler.. ben yaptım..

lamba.. avize apkik abajur seçme konusunda hep bir karmaşa yaşarım..
yalnız beğenmem yetmez..
temaya da uymalı..
zeki de hissettirmeli..

biz eşya nasıl zeki hissettirir..
istenen fahis fiyati vermeyerek..
bunu mudo'da gördüm..



sonra kendi versiyonumu yaptım..








temaya uygun.. el yapımı..
ve zeki hissettiriyor..
plastik avize zımbırtısı koçtaş'tan.. onar lira..
sepetler.. sepet ariyorum..
dediğimde ..
ay ben iki tane aldım.. evde durutor kullanacak yerim yok deyip bana armağan eden yeni iş arkadaşımdan..

zeki hissediyorum.. 😊



mükemmel..

posted from Bloggeroid

25 Haziran 2015 Perşembe

kitaplar.. anı ve duygu kapsülleri.. dirayetli bir kadın..



benim okullum oya baydar..
okul ecizgiposta grubundaydik ikimizde..
o aralar sık sık pusu baskın haberleri ile sarsılıyorduk..
elimizden bir şey gelmiyordu.. öfkeleniyor isyan ediyorduk..
ne zaman haddini aşan yazılar dökülse ortaya .. terörü değil.. etnik grubu hedefleyen bir şeyler paylaşılsa..
itiraz edendi oya hanım..
azarlardı..
bir o bir de maya arakon..
bize tahammül edemiyorlardı..

oya baydar.. dikkatimi çekip.. özgeçmişini inceledim hatta..
subay kızıymış..
ben de öyleyim.. her yazdığı cevap..
genellememek gerektiği..
dikkatli değerlendirmek gerektiği.. insan haklarını bilen.. ve okulumuzda nasıl da özenle ayrımcılıktan uzak bir davranış biçimi kazandırıldığı konusunda idi..
uslubu sert de olsa..
cevaplar.. zayıf kalıyordu..
belletilmiş kalıplarda idi.. ve hep ama ile başlıyordu..

okuyordum..
iki gruptan da değildim..
ben de subay kızıydım..
orduyla ilişkim.. babamla ilişkim..güven dolu olsa da..
eski zamanların ordusu değildi artık ..
80 darbesinde epeyce bozulmuştu..
yine de..
ben bu sorunu çözmeyen devlete kızıyordum..
cemal beyin..
çadırına eşkiyanın saldırdığı anısıni dinlediysem de..
teröristlerden her bahsedildiğinde..
o dağlar kayalıktır..
her kayanın arkasında mağara vardır..vher mağarada şaki dediğini duysam da..
masal niyetineydi.. bu söylemler..
çünkü cemal bey.. eski istanbul'lu..
cemal bey çok kadınlı..
romantik biriydi..
saime hanım.. cemal beyin.. ne zaman şark görevi çıksa..
ben asker olacak adam mıydım..
istifa edeceğim diye isyan ettiğini anlatırdı..
son seferinde.. elbet edebilirsiniz..
önce beni boşayınız .. diye cevap verdiğini..
cemal beyin..
araziye çıkıldığında tek porselen kahve fincanına sahip subay olduğu..
paşanın teftişe gelince cemal kahveyi sen ikram et dediği anlatılırdı..
benim orduyla ilişkim..
3 yaşımdan sonra sivil bir babanın eskiye dönük anlattıklarıydı..
siyah beyaz filmlerdi..
oysa 80 ordusubabamın anlattığı ordu değildi..
o zaman da..
orduda çok fazla sadist.. psikopat da vardır demişti.. misal..
kimseyi işaret etmeden..
durum saptaması olarak..

yazara dönersek..
sonunda bir gün ..
yettiniz artık dedi ve grubu terketti..

o aralar elimde bir romanı vardı..
doğu ya da g.doğuda bitki örnekleri toplayan botanik biliminsanı bir kadın kahraman..
ve yaşadıkları..
biraz ters köşeye yatırılmış hissettim..

beni rahatsız eden gruptaki yazdıkları değil uslubu idi..
biraz üstten.. biraz buyurgan..
merak tesvik etmek yerine azarlarcasına..
protesto ettim kendimce yazarı..
almamaya okumamaya başladım..

zaman içinde ben de epeyce bilgi edinip.. doģal olarak fikir sahibi oldum..
fikir sahibi oldum diyorum.. çünkü daha önce bilgim yoktu.. sadece işlenmiş bir algım vardı..

bu fikirle birlikte etrafimda kurulan her cümle biraz daha rahatsız etmeye başladi beni..
tatlı sert ..
kendimce yumuşak ya da flörtöz..
bildiklerimi bilince söylemleri değişir mi insanların diye çabalamaya başladım..
bir baktım ki..
bu zor bir iş.. bu konuda ilk kez birinin kafasına odunu ekleştirmeyi istediğim an..
oya baydar düştü aklıma..

tavşan dağa küsmüş misali küstüğüm.. yazarla barışasım geldi..
kendi küser kendi barışırlara da bir sözü vardı saime hanımın..

o muhteşem hayatınız.. barışma kitabımız oldu..

"bu roman bir dersim romanı değil.. geç kalmış bir farkındalığın.. dışarıdan bakışın ve anlamaya çalışmanın romanı.." öyle tanımlamış yazar ve öyle..
dersimin kayıp kızlarının romanı da değil..
aslında bir kadın romanı..
bir yalnızlık romanı..
bir yaşlılık romanı..

kurgu guzel.. biraz tahmin edilebilir bir ögesi olmasına karşın seyri de sonu da dengeli..

son zamanlarda..
"önce söz vardı".. ifadesini sık sık kullanır oldum..
ama karşılığı olan..
"önce ses vardı.. yaradan 'ol' diyene kadar.. " ı da cebimde saklıyorum..

önce söz.. yani sözcüğün olması..
önemli..
çünkü sözcüklerin içinin doluluğuna oldum olası inanırım..
"ilginç belli bir bakış açısını iyi anlatan sorunlu bir sözcük.. anlamak sevmek için değil.. kendi üstün kültürünle kıyaslamak için" tümceleri bir derinlik kazandı o yüzden..

sıfat ararsam bu kitap için.. duyarlık arttırıcı diyebilirim.. iç ağrıtıcı değil..
karakterleri çok beğendim.. hepsi nefes alıyor..
yaşıyor..
acıyı anlatmaya çalışma nedeninin de çok iyi işlendiği..
insan vicdan sevgi tutku görev ve ilişkiler özgürlüklerin bir güzel birbirine halledildiği..
nabzı atan bir roman..

yani demem o ki..
"bazen bilebilecekken bilmemek.. farkında olabilecrkken olmamak da günahtır" ..
yazar demiş..
sayfa 405de..
bize yıllarca anlatmaya çalıştığı buymuş lise grubunda..
algılarınızı açın.. değiştirin demeye çalışırmış...
hatta belki.. kahramanın bir diva.. bir uluslarasi ünlü.. bir kristal kalesinde yaşayan kadın olması bu nedenle olmuştur....

ps.. kitabı okurken hemen parmak hesabı ile..
cemal beyin h.okulunu 36da bitirdiği..
38de izmitte olduğunu hesapladım.. oh dedim..
ve o madalyanın bizde olmadığına sevindim..
ayrıca.. 2. şark görevini ..
orduevi müdürü olarak yapmasına da..
nerden nereye getiriyorsun insanı hayat..

posted from Bloggeroid

22 Haziran 2015 Pazartesi

postnarsisistik nostaljik canıtınsız ..



#defterdenbloga
nisan sonunda aldım defteri..
çekirdek 'sen bunu alırsın bence'dedi..
bir albümle beraber aldım..
beni onaylar gibi.. 'al tabii' diyor..
neyi göstersem..
kendi alışverişlerine zemin hazırlıyor gibi geliyor..

roma'da ilk akşam yol kenarında gördük bu dükkanı..
mor turuncu süet deri albümler..
defterler..
sen burayı seversin bence dedi..
evde üç albüm dururken bir albüm.. bir defterle çıktık..

defteri çekirdek çıkarmış torbasından..
ortaya koymuş..
'sen unutmuştun' dedi..
'değil mi bunları'
'yok'dedim.. 'kullanmayacaktim daha.. ondan..'

incecik eflatun pelür kağıtlarına sarılı idiler..
çantadan çıkarınca soyup atmış..
ben çıkarsam kesin o kâğıtları elimle düzeltip.. saklardım..
bir işe yarar diye..
zaten öyle öyle çöp eve dönüştürüyorum..
ortaya konulunca süet kaplı albüm..
ilk tepkim.. tozlanacak..

saime hanımın şifoniyerinde ne çok 'kirlenmesin' ne 'tozlanmasın' ve ne 'bir gün gerekir'ler vardı oysa.. ağlaya ağlaya boşalttığım..
ve söz vermistim asla ben böyle bir temizliğe mecbur bırakmayacağım çocuk..larımı demistim..

bob marley 'başkalarını üzüntüden korumakla uğraşma.. senin katlanabildiğine onlar da katlanır' demiş..

ne zaman annemize dönüşüyoruz?
ne zaman içimizden geleni değil de..
çip çip diye bizden isteneni yapmaya başlıyoruz..

kaç tane defter var biliyor musun?
yazmaya başlayıp.. öylece bıraktığım..
bıraktığım bile diyemem aslinda..
bulamadığım icin bir diğerine geçtiğim..
yaşam iplikleri gibi..
her birinde o günlere ait notlar..
zamanında birkaç kitapta okuduktan sonra özenmiştim..
özel bir defterim olsun istemiştim..
arasına sıkıştırılmış resimler.. biletler.. eklemeler ile..
belki kızım.. oğlum.. torunum bulacaktı.. sevecekti..
ileriye dönük bir köprü .. bir iletişim huzmesi..
oysa kimsenin kendinden başka kimseyle iletişmediği zamanlardayız..
.....
yapmam gereken bir şey olduğu fikri beni rahat bırakmıyor..
sanırsın kulağıma fısıldanmış bir amaç var..
güzel anlamlı değerli mosmor bir amaç..
ama gündelik yaşam uğultusu içinde..
net duyamıyor..
ne yapacağımı bulamıyorum..

#notdefterlerimden birinin icine yazdığım bu yazıyı alıntıladım..
çünkü son günlerde aklımda olan bir fikir var buraya yazmak istediğim..
saime hanımın evindeki hoşuma giden herşeyi aşırırdım..
kendi odama.. sonrasında evime..
o da bazen güler bazen sinirlenirdi..
almak istediğim eşya ile saime hanımın gönül bağını hiç düşünmezdim..
sehpa sehpa idi.. halı halı..
şimdilerde çok benzerini çekirdek yapıyor..
leke için orijinal bir yatma oturma sistemi gördüm pinterestte.. yaptırdım..
ama leke hiç oralı olmadı..
ben de dün yeniden amaçlandırdım..
boyadım..
armutluya götürmek için..
çekirdek.. anında.. 'ben alabilir miyim odama' dedi..
evdeki hoşuna giden herşeyi odasına topluyor..
birgün kapıya bir kamyon dayayıp taşınıverecekmiş de..
koli hazırlar gibi..

dün birden saime hanımı düşünmem bu yüzden..
'biz de dermeçatmalarda mı yaşayalım..' diye itiraz etmişti sonunda..
dün ben de tam itiraz edecekken.. anımsadım kendi yaptıklarımı..

defterde bulduğum notlar da bu düşündüklerimle örtüştü..
ne zaman annemize dönüşürüz..
belki de kızımız bize dönüştüğü zaman..

bir diğer neden de..
blogda bir yazımda çekirdeği ve arkadaşını anlatmışım bir zaman..
bağlantıyı attım.. bak iki sene önce ne olmuş diyerek..
'ağladım..'
yazmış cevap olarak..

akşam da..
ben asla senin bloğunu okumayacağım..
çok etkileniyorum..
dedi..
bir de defter hazırlama niyetimi duysa..

aslında bu köprü..
bu iletişim merakı..
bir iz bırakma çabası..
bir narsisizm göstergesi..
biliyorum..
da ne gam..

posted from Bloggeroid

postnarsisistik nostaljik canıtınsız ..



#defterdenbloga
nisan sonunda aldim defteri..
çekirdek 'sen bunu alırsın bence'dedi..
bir albumle beraber aldım..
beni onaylar gibi.. 'al tabii' diyor..
neyi göstersem..
kendi alışverişlerine zaman hazırlıyor gibi geliyor..

roma'da ilk akşam yol kenarında gördük bu dükkanı..
mor turuncu süet deri albümler..
defterler..
sen burayı seversin bence dedi..
evde üç albüm dururken bir albüm.. bir defterle çıktık..

defteri çekirdek çıkarmış torbasından..
ortaya koymuş..
'sen unutmuştun' dedi..
'değil mi bunları'
'yok'dedim.. 'kullanmayacaktim daha.. ondan..

incecik eflatun pelür kağıtlarına sarılı idiler..
çantadan çıkarınca soyup atmış..
ben çıkarsam kesin o kâğıtları elimle düzeltip.. saklardım..
bir işe yarar diye..
zaten öyle öyle çöp eve dönüştürüyorum..
ortaya konulunca süet kaplı albüm..
ilk tepkim.. tozlanacak..

saime hanımın şifoniyerinde ne çok 'kirlenmesin' ne 'tozlanmasın' ve ne 'bir gün gerekir'ler vardı oysa.. ağlaya ağlaya boşalttığım..
ve söz vermistim asla ben böyle bir temizliğe mecbur bırakmayacağım çocuk..larımı demistim..

bob marley 'başkalarını üzüntüden korumakla uğraşma.. senin katlanabildiğine onlar da katlanır' demiş..

ne zaman annemize dönüşüyoruz?
ne zaman içimizden geleni değil de..
çip çip diye bizden isteneni yapmaya başlıyoruz..

kaç tane defter var biliyor musun?
yazmaya başlayıp.. öylece bıraktığım..
bıraktığım bile diyemem aslinda..
bulamadığım icin bir doğerine geçtiğim..
yaşam iplikleri gibi..
her birinde o günlere ait notlar..
zamanında birkaç kitapta okuduktan sonra özenmiştim..
özel bir defterim olsun istemiştim..
arasına sıkıştırılmış resimler.. biletler.. eklemeler ile..
belki kızım.. oğlum.. torunum bulacaktı.. sevecekti..
ileriye dönük bir köprü .. bir iletişim huzmesi..
oysa kimsenin kendinden başka kimseyle iletişmediği zamanlardayız..
.....
yapmam gereken bir şey olduğu fikri beni rahat bırakmıyor..
sanırsın kulağıma fısıldanmış bir amaç var..
güzel anlamlı değerli mosmor bir amaç..
ama gündelik yaşam uğultusu içinde..
net duyamıyor..
ne yapacağımı bulamıyorum..

#notdefterlerimden birinin icine yazdığım bu yazıyı alıntıladım..
çünkü son günlerde aklımda olan bir fikir var buraya yazmsk istediğim..
saime hanımın evindeki hoşuma giden herşeyi aşırırdım..
kendi odama.. sonrasında evime..
o da bazen güler bazen sinirlenirdi..
almak istediğim eşya ile saime hanımın gönül bağını hiç düşünmezdim..
sehpa sehpa idi.. halı halı..
şimdilerde çok benzerini çekirdek yapıyor..
leke içon orijinal bir yatma oturma sistemi gördüm pinterestte yaptırdım..
ama leke hiç oralı olmadı..
ben de dün yeniden amaçlandırdım..
boyadım..
armutluya götürmek için..
çekirdek.. anında.. 'ben alabilir miyim odama' dedi..
evdeki hoşuna giden herşeyi odasına topluyor..
birgün kapıya bir kamyon dayayıp taşınıverecekmiş de..
koli hazırlar gibi..

dün birden saime hanımı düşünmem bu yüzden..
'biz de dermeçatmalarda mı yaşayalım..' diye itiraz etmişti sonunda..
dün ben de tam itiraz edecekken.. anımsadım kendi yaptıklarımı..

defterde bulduğum notlar da bu düşündüklerimle örtüştü..
ne zaman annemize dönüşürüz..
belki de kızımız bize dönüştüğü zaman..

bir diğer neden de..
blogda bir yazımda çekirdeği ve arkadaşını anlatmışım bir zaman..
bağlantıyı aytım.. bak iki sene önce ne olmuş diyerek..
ağladım..
yazmış cevap olarak..
akşam da..
ben asla senin bloğunu okumayacağım..
çok etkileniyorum..
dedi..
bir de defter haxırlama niyetimi duysa..

aslında bu köprü..
bu iletişim merakı..
bir iz bırakma çabası..
bir narsisizm göstergesi..
biliyorum..
da ne gam..

posted from Bloggeroid

16 Haziran 2015 Salı

ben yine özledim..

öyle basit ki armutluda kurduğum yaşam..
küt bir masa var misal..
ne ağacından bilmiyorum..
buna ağac denir mi yoksa bildiğin odun mu desek diyebilirim hatta..
4 sandalye var etrafında.. thonet sandalye dediklerinden..
çürük çarık şeyler.. üçü koyu renk cilalı.. birini dışarda unutmuşlar malesef.. bütün cilası uçup gitmiş.. ahşabı beslemek ister..

sedir var misal.. karşısinda saime hanımın en sevdiği koltuk..
kahve masası cemal beyin manevra sandığı..
içinde yemek masası örtüleri..
bir de defne dalları..
bir üstten kapakli aslan ayaklı odunluk var.. itina ile laciverde boyayıp üzerine bir çapa.. sekiz yönü gösteren yıldızı çizdiğim..

denizden bulunmuş tahtalar kiremitler ponza taşları..
hatta makara sistemi..
hangi balık ağından firar ettiyse..

laciverde boyalı sehpa.. saime hanımın.. çok kızabilirdi boyadığım için..
aslan ayaklı ama cilasız mermer üstlü olan.. ikinin biri..
diğerinin mermeri kırıldı..

öyle basit ki..
hali yok yerde..
şu kokulu talaşların durduğu kutu bir yerden.. minik kırmızı kus kafesi baska yerden..

raflar dolusu tek tek toplanmış her kahve fincanının nerden geldiğini.. hangi ruh halimde bana katıldıklarını biloyorum.. tek tek.şu ortunun bahçede kurduğum bir masada serili iken konuk arkadaşımın nasıl ağladığını unutmadım..
örtünün kenarındaki mavi cizgilerin.. hemen arkasındaki ortanca çiçeklerinin mavisine nasıl uyduğunu..
ortancalar yok artık.. çelik almalı bu ağustusta..
o örtüyü sofrayı unutmadım da..
diğerinin kenarına şu çay takımlarını ne zaman lacivert iplikle kanaviçeledim.. unutmuşum..

bir puf gerek o sedirin önüne..
hamagın içine bir yumuşacık örtü gerek..

kameriye gerek şu bosluğa.. şuraya ya lavandinler ekmek gerek..
lavantayı rozmariyi götürüp ekmek gerek..
ha bir de fazladan buz kalıbı gerek..

bana ateşte kaynatılabilecek bir kazan gerek..
kumaşlar yünler boyamalı..
aman dur daha değil..

o şarap kutusunu beyaza boyamak gerek..
odunları onun içine koymak..

banyoyla işim var azıcık..
onu da bir tamam etmek gerek..

tam kapının önüne bir bank gerek.. yanına bir askı.. bir soluklanma köşesi..

beyaz şarabı önceden sogutmak gerek..
eski kaşarı ince talaşlar halinde kesmek..
önüne bir resim defteri açıp..
bahçeyi planlamak gerek..

denizci fenerini yakıp asivermek..
bahce tasarımcının yerlestirdiği lambaları söndürmek..
samanyolu seyretmek..
yıldız kayması beklemek..
bir salkım üzüm ve bir avuç cevizi..
beyaz şaraba katık etmek..
okuduğun kitabın arasına bir yaprak bir dal bir kuş tüyü sıkıştırmak..

ne kadar sürer bilmiyorum etki..
ama basitlik beni çağırıyor.. elimi attığım her şeyin bana ihtiyacı var..

benim de onlara dokunmaya.. patikaları bile boyayasım..
elimi çimentoya da sokasım var..

içine çektiğim her nefeste oksijeni..
uzaklardan gelen odun yanığını..
kapı dibindeki yaseminin kokusunu algılamak..
birden iyi ki yaşıyorum diye sevinmek..
birşeylere teşekkür etme arzusu duyuvermek..

işte bu kadar basitken ve güzelken yaşam.. hiç anlıyamıyorum..
daha daha daha diyenlerin kıyamını..

şiir düşüyor aklıma..
kitap düşüyor..
rebetico düşüyor..
merdivenler düşüyor..
yol..

gidenler düşüyor..
ne cemal bey gördü bu evi..
ki ben eski toplamaktan söz ettikçe o..
ben sana alırım..
hepsini yepyeni alırız diye telaşlanıyordu..
ne saime hanım..
ki görseydi bu sefer de salvador dalinin evine benzetirdi..

tam hüzünleneceğim..
vazgeçiyorum..
yapacak çok işim var..




posted from Bloggeroid

15 Haziran 2015 Pazartesi

kısa ama canıtın..

sene bilmemkaçyüzdoksan kaç..
kadının biri doğal kağıt yapımı anlatıyor bir yabancı dergide..
atık kağıtlardan kağıtözü yapıyor üzerine yapraklar tohumlar anılar atıyor..
bir kuzenim himalayalardan doğal kağıt getirmiş kenarları pıyrınmpıyrım onları çerçeveleyip duvara asıyorum..
her gelen dümdüz kağıtlara bakıyor .. anlatıyorum..
Himalayalarda bir köyde yapılıyor..
dokusunun güzelligine vuruldum..
hıhı diyorlar..

o kağıtlardan kartvizit filan yapıyor kadın dergide..
bir çerçeve biraz sinek teli ile evde kendi kalıbını yapmayı tarif ediyor..
sinekteli almaya gidecek Zamanım yok..
bir plastik saksıyı kağıt hamuru ile kaplıyorum..
yeşile boyuyorum..
ancak papier maché'ye geçebilmiş oluyorum..

kadın .. atölye kurmuş.. kağitları için.. mektup kağıdı zarfı tarif ediyor.. yazılınca mürekkebin dağılmaması için.. nasıl astarlanacağını anlatıyor..
ben bir kalıba kat kat kağıt yapıştırarak..
üzerine deniz kabukları serpiştirip.. onun üzerine de pölür kaplayıp.. çanak yapıyorum.. hala papier machédeyim..

artan mumlari eritip yeniden mum yapabilirsiniz diyor kadın..
vardır bi on sene..
kendi mumumu yapıp içine kara biber topları.. kahve taneleri ekleyip.. yapıyorum.. burda artıya geçmişim..

defterler dolusu.. klasörler dolusu yapılacaklar..

böyle densin arkamdan..
yapılamamış yapılacaklar listelerinden ibaretti...
posted from Bloggeroid

2 Haziran 2015 Salı

at kestanesi varmış meğer canıtın hiç söylemiyorsun .. ayıp..

arabayı sokakta park ediyorum..
bizim sokak ağaçlı bir ara sokak ..
sabah arabanın ön camında üç üzeri dikenli minik yemiş vardı..
aldım attım çantaya..
biraz yeşil iyidir.. can yoldaşı olarak..

dün bir aplikasyon görmüştüm.. bitki tanıma aplikasyonu..
önce minik at kestaneleri olduğunu düşünmüştüm o yemişlerin..
ama bizim sokakta at kestanesi yok..

at kestanesi ilk tanıdığım ağaçlardan..
o yüzden aplikasyon benzer yemişe 'avrupa kayını' deyince..
şüphe duymadan kabul ettim..
çünkü bizim sokakta atkestanesi  ağacı yok.. 
ordan geldi bu fikir.. ne zaman tanıdım ben ağaçları..

önce küçük prensin baobap ağacını tanıdım..
hani bütün gezegeni kaplamasınlar diye düzenli temizler ya küçük prens.. 
sonra elma ve vişne ağaçlarını..
cemal bey bahçeye ekmişti..
vişne ağacıyla birsamimiyetim yoktu ama elmalar..
bomonti fidanlığından alınmıştı golden elmalar..
yaz boyu altına yayılıp kıtap okuduğum..
alt dallardaki bütün elmaları dalından koparıp çekirdeği ve koçanıyla yediğim ..
yaz sonu gazete kağıtlarına sarılıp bahçe odasına saklanan..

osuruk ağacını tanıdım..
'bir genç kız yetişiyor2daki genç kızın yangın merdiveninin dibinde olan..
altında kitap okuduğu..
fakirlerin mahallelerinde bulunur bu ağaç diye anlattığı..
şimdi bizim sokak bunlarla dolu..
porsuk ağacını da kitaplardan öğrendim..
ama anımsamıyorum bak şimdi hangisinden..

sonra da at kestanesini tanıdım..
lisemin bahçesinde onlar vardı..
hatta onlardan dolayı isimlenmişti o bahçe.. cour des marroniers.. 
yere düşüp patlarlar kızıl kahve yemişlerini sergilerlerdi..

ve çınarı tanıdım..
abimin saime hanımın koyduğu adıdır..
ağacın kendini tanımadan..
saime hanımın abime işlediği yaprakları dökülen bir çınar ağacı motifinden tanıdım..
kıskandım..

ve malta eriğini.. en sevdiğim meyvedir..
cemal bey çıkar çıkmaz alır getirir..
yıkayıp önüme koyardı..
yiyip de toprağa fırlattığım çekirdeklerden sürüvermişti..
bahçede.. aşısızdı meyve vermemişti..
bir çekirdekten yetişip ama meyve de vereni armutluda bahçemde..

ve meşe ağacını.. tanıdım sonra..
meşe palamudundan satranç takımı yapan birçocuk romanı kahramanı sayesinde..
sonra palamutlardan topladım yine armutlu'da.. onları ayna kenarlarına fotoğraf çerçevelerine yapıştırdım..
ama bir türlü bilemedim nasıl satranç takımı yapılır..

ve çamları tanıdım .. ilk olarak mavi çamı..
cemal beyden yılbaşı ağacı istediğimde gidip budayıp birleştirdiği dalların sahibiydi mavi çam..
bir zamanlar kayıkhaneye inen merdivenlerin  olduğu yere dikilmişti.. 
sahil yolu yapılırken doldurulan bakırköy körfezinin kenarındaki çocukluk evim yalı olmaktan apartman olmaya geçiş yaptığında..
o kayıkhaneye hiç kayık bağlamadık ama bir sokak köpeği sahiplenip orda bakmıştık..
toprak doldurulmadan önce..

sonra kızılçamları.. bir  marmaris gezisinde..
sonra fıstık çamını.. bir çınarcık gezisinde..
sahilde kıyıya vurmuş köpekbalığı yavrularını da görmüştüm o gezide..
fıstıktan bir çam yetiştirdim de sonra.. boyu evimin boyunu geçti şimdi..

kavakları tanıdım.. o büyüdüğüm sahildeki evin yakınına ekilen..
ve ne zaman pamuk pamuk dökseler.. 
saime hanımın oğlunu hasta eden kavakları..

serviyi tanıdım..
hiç kabristan ziyareti yapmadım ben.. 
o yüzden çanakkale içinde bir uzun servi türküsünden tanıdım onu..
ve üç servi diyen ruhi su'nun sesinden..
bir de divan edebiyatı güzellerinden..

sonra kayın ağacını..
nazım'ın kaleminden tanıdım onu..
karlı kayın ormanında beraber ..
o efkarlanmasın diye elele  yürüdüğümüzde tanıdım..

limon mandalina portakalı tanıdım.. hepsi çiçekteydiler.. 
ortalığı sarmıştı kokuları..bir okul gezisinde ..
sigaraya başladığım geziydi.. 
fuşya bir hırkam vardı.. ve incecik kaşlarım..
sonra çekirdekten yetiştirdim geçen sene.. bir kahve fincanında..

zeytin ağacını tanıdım ..
zeytin ağacı gibi içimden çürüdüm deyişi yüzünden merakla baktım.. 
içine dışına..
her evimin bahçesine ektim birer tane..

hbç'yi dersanelere taşıdığım zamanda..
bir zeytinlik gençleştirmesinde.. 
kestikleri ağaçlardan yapılmış bir ceviz kıracağı aldım bir zeytinyağı dükkanından..   
girdi mutfağıma.. hbçye verdiğim cevizlerle birlikte.. o da kırılıverdi..
ve leman hanımdan gelen bir bardak dolabının kaplamasıyla girdi salonuma ....
o kırılmadı.. 
nar ağacını süs narı olarak tanıdım..
leman hanımın balkonunda..
manolya ağacını tanıdım ..
muhtelif sarayların bahçesinden..

erguvanı tanıdım.. yer gök erguvan olduğunda..
ve hain yehuda yüzünden utanıp da morardığını öğrendim çiçeklerinin..

söğüt ağacını tanıdım.. 
incecik bir dal olarak girdi hayatıma..
köklendirip ağaç ettim..
altında oturup denizi seyrettim..
altında önemli bir karar da verdim onun..
buz gibi beyaz şarabımı içmeden..
az önce migren ilacı yuttuğumdan.. 
ölür müyüm kalır mıyım diye baktığımda..
'alkolle etkileşimi bilinmemektedir' yazdığını görünce prospektüsün..
kahkahalarla.. 
tamam demek ki şimdi öğreniyormuşuz deyip kadehi diklediğimde..

ağaçtan sayarsan kocayemişi tanıdım..
ailecek uzun bir orman yürüyüşünde  toplayıp yediğimiz..
o zaman minnacık olan çekirdeği eve geri ulaştığımız anda.. 
kapının önünde kusturan..

bozkırın tek ağaçlarından birini tanıdım sonra..
hbç'nin bir babalar gününde fotoğrafını çekip babasına gönderdiği ağaçla..
sen bizim ailemizin ağacısın.. bir gün ben de gölgenden çıkarsam böyle bir ağaç olmak istiyorum diye attığı mesajdan öğrendim..
tek duran ağacın gücünü ve güzelliğini..

ıhlamurları öğrendim..
iğde ağacını.. dalından meyve yediğim..
kokusundan başımın döndüğü..
bir koltuk gibi açılan geniş dallarını yastıkla besleyip yuvalandığım..
kökleriyle cemal beyin bahçesinin zemin kaplamasını kabartan..

dut ağacını süsünden tanıdım..
dalları aşağı sarkıyordu aldığımda..
sonra yukarı verdi dallarını süs dutunun ulu bir dut olası geldi..
engel olmadım..

incir ağacını datçada tanıdım..
yaz gecelerine keskin birkoku salan..

armutu tanıdım..
sulu büyük armutlarla yaz başını süsleyen.. cemal beyin bahçesindeydi..
kış armudu.. bu evimdeki ilk aşkım.. 
ayva ve kayısı da vardı ya..kişilik sahibi olan armuttu..
önce kayısı bozuldu..
sonra ayva..

kiraz ağacını bir arkadaşımın bahçesinde tanıdım..
deli gibi meyve verirdi.. birgün bir fırtınada.. 
devriliverdi köklerini uzattı göğe..

şeftali ağacını piçinden tanıdım..
ektiğimiz fidanın yanından çıkıp.. bir mevsimde boyu onu aşıverince..
ağacı kesip piçi tuttuk..

ceviz ağacını.. kargalar dikermiş.. 
ama ben..
çb'den tanıdım.. hiç durmadan yetiştiriyor..
her sene en az üç tane..

applikasyonun kayın demesine itirazlar gelince frysimin bukunun dostlarından..
at kestanesi bu deyince onlar..
farkettim kafamı kaldırıp da yukarı bakmadığımı..
hayat işte böyle..
bazen bakmıyorsun etrafına.. emiyorlar çünkü ışığını..

eve gelip arabamı yine aynı yere parkettim..
başımı kaldırıp baktım..
tepemde bir osuruk ağacı..
sonra rüzgarla kımıldadı dallar..
o ne..bir at kestanesi tam arkasında osuruk ağacının ..
komşu sitenin bahçesinde..
yeni büyümüş bu kadar..
dalının birini..
usulacık aradan sokağa uzatmiş..

demek bu kış başında sokağımda..
atkestaneleri dolanacak yerlerde..
ve ben bakıpsaime hanımı anımsayacağım..
kestane kabuğundan çıkmış.. kabuğunu beğenmemiş derken gözlerini kısışını..
alaylı gülecek gözleri.. 
ne güzel..





Follow my blog with Bloglovin