ıslak arnavut kaldırımlarından yürümek kadar canlandırıcısı var mı?
alaca karanlıkta..
hele de yokuştan aşağı iniyorsan..
ve tüm insan kaynaklı kirliliği indirmişse yağmur..
hatta abartıp denizin üzerinden dolaşıp da geldiğini gösterir gibi rüzgar..
hem iyod kokusunu hem martı çığlığı taşıyorsa..
bir hamlede..
arnavutköyünden aşağı yürürken boğaz kıyısına doğru..
tazelenmiş hissediyorum..
haftada bir kez bunu yapıyorum..
beni bunca keyiflendiren şeyi neden her gün yapmadığımsa bir muamma..
belki her gün yapınca eskir solar etkisizleşir korkusu..
belki de nasıl olsa her istediğimde yapabilirim duygusu..
ama şimdi tazelenmişliğimin tek nedeni bu değil..
üç saat boyunca..
fikir gezdiriyor harflerden sözcüklerden kırkyamalar yapıyorum..
notlar alıp soru işaretleri çiziyorum..
bazılarının peşine takılıp gideceğim bak bu soru işaretlerinin..
tamam ben bunu hep yaparım..
merak eder.. dalar.. bir türlü çıkamam benim hayat durumumun özetidir..
'ayrıntıda kaldı.. boğuldu..'
ama bu kez bir fark var..
bu kez bir masa başında ben gibi meraklı ben gibi aç..
on kişi daha var..
ben gibi meraklı ben gibi aç..
bir de yol gösterici..
bilginin sonu yok..
bilgilenmedeyim..
artık biliyorum diye sevindiklerim..
nasıl gereksiz gelebilir bazılarına..
peri tozu gibiler artık bildiklerim..
hayat kurtarmaz ama yaşamaya değer kılar..
dönüşte evde beni bekleyen bir çorba var..
ve bir kadeh merlot..
ve bir ev yapımı ekmek..
ekmek bir simge..
hep olmuş..
ama şu an başka bir anlamı var benim için bende saklı..
yakında paylaşacağım..
bir rituelim oluştu son zamanlarda..
cuma en uzun gündür işte ve cuma olması nedeniyle trafikte..
eve geldiğimde çorbamı alıyorum ve..
oturuyorum..
tevenin karşısına..
bir kadın var.. fransız kanalında güzel bir kadın
sophie..
kasaba kasaba geziyor ve yöresel yemek tarifleri topluyor..
sonra oturup o yörede kadının topladığı kişiler hep beraber bir ikramı paylaşıyorlar..
bu kez gittikleri bölgede..
ceviz yetişiyormuş..
ceviz yetiştiricisinin bir adı varmış..
nüsikültör..
yaradanım.. sözcüklersiz nasıl yaratırdın bizleri..
önce ses vardı kesin sonra söz oldu sonra biz biz olduk..
ceviz soyadlı bir likör dükkanına gitti..
likör dükkanı onsekizinci yüzyıldan bu yana..
aynı binada aynı tarifleri yaparmış..
biri de ceviz likörü..
içinde vanilya ve kakao da olan bir ceviz likörü..
yaklaşık iki yüz yıldır yapılıyor..
ama tarifleri ortaçağa dayanıyor..
o zamanın pastörleri alkolde otları dinlendirip ilaç hazırlarlarmış..
acı ilaç içilmesi zor olduğundan..
içine bal katmışlar..
şifa niyetine içerim ben ceviz likörünü..
sonra başka birşey çekti dikkatimi.. bir yazı paylaşılmıştı..
ekmek ve maya ile ilgili..
maya dediğin un ve su..
katkısız..
açıkta beklerse doğanın ödüllendirmesiyle..
bakteri ve mantarlar.. onu kabartıp köpürtüyor..
sonrası onu canlı tutmakta..
ama yeni oluşan maya ekmeği çok da kabartamıyor..
yıllanması demlenmesi lazım..
yıllar geçtikçe bu demlenme işinin hayatta ne kadar önemli olduğunu anlamaya başladım..
bu da bir gözlem ve tecrübe meselesi..
diğer bütün rafine distile imbikli şeyler gibi..
fazlası buharlaşsın..
tortusu çöksün..
saf olan kalsın diye..
maya da öyle işte.. yıllandıkça etkin ve lezzetli..
sonra san fransisco'da yapılan ekmeklerin..
neden öyle çıtır ve öyle özlü olduğunu anlatıyordu yazı..
onların kullandığu maya 18. yydan kalmış.. on8inci yüzyıldan..
onsekizinci yüzyıldan beri yapılan likörü anladım da..
bir mayayı kollamak korumak yaşatmak..
nasıl bir özen..
haydarpaşa diyesim var bu noktada..
yalova diyesim var..,
mozaik diyesim var..
eskiden ingiltere kıyılarında taş olsam derdim..
şimdi listeye san fransisco'da maya olmak da girdi listeye..
brive'de ceviz likörü olmak..
müzedir.. şatodur demiyorum bile..
maya diyorum..
arnavutköy'ün kaldırımları arnavut kaldırımı..
sokak isimleri başka güzel..
francalacı sokak var mesela..
kireçhane gediği var sonra..
teyyareci suphi var..
dubaracı var..
düzyol sokak var ve düz orası iki yokuş sokak arasında çünkü..
dolaplı kuyu sokak var ..
her biri bir öykü anlatıyor..
tekerleme gibi..
teyyareci suphi..
francalacıdan ekmeğini almış..
düzyoldan evine giderken dolaplı kuyunun çıkrığı gıcırdamış olabilir mesela..
denizin eskinin ve yaşanmışlıkların bize armağanı bazı şeyler..
arnavutköy biraz öyle..