30 Kasım 2013 Cumartesi

cumartesi kolajları.. bugünü az kalsın atlıyordum ama canıtın uyardı beni...




bu hafta pek fazla bişey yok..
yaşam hastane.. 
ve akşamları da bereler atkılar arasında geçti..
sakindi..
buna rağmen neden o kadar sık  migrenim tuttu bilmiyorum..

fotoğraflar..
sol alttan başlayarak..

şefkatli sayfamızdan haberdar olup da.. 
bize katılan güzel insanlardan ataletin payına düşenler..
kiminin atalet hanım..
kiminin ataletim..
birinin de.. atalet burda durmak yok hanım..
diye  başlayıp..
bana yazdığı minik notlar..
hepsine teşekkür ederim...

onun üzerinde tam ortada.. benim işyerindeki 36 metrelik koridorda yürürken en uçta gördüğüm mazaram.. bazen öyle güzel bir ışık oluyor ki altın rengi ressam ışığı..
onu yakalamaya uğraşıyorum ama beceremiyorum..

sağ üst.. sevgili bodrumlu dostumun pupa yelken ..  ceviz kabuğu gemisi.. 
arkadan buran ışıkla..
gölgesi uzayınca..
yap istediğin felsefeyi.. =)

aha.. sağ alt..
benim için zamanında özel zamanında korkutucu zamanında kalmış..
şimdilerde.. tesadüflerle karşıma çıkan görüntüler isimler.. andaç olsun buraya.

ha bir de salaklığımın işareti olabilir.. burda..

en alt..
ben kutuları doldururken masanın üzerine bıraktığım telefonumun ekranında görünen .. tepemdeki avizem..
pek hoşuma gitii görüntünün kubbeleri andırması.. dokunuverdim düğmeye..

ve tam ortada..
origami köpecik.. 
gelen paketerden birinin üzerindeki hoşluklardan..
her birininn çocuklara ulaşmak üzere yola çıkışları..
salı günü... 

bu hafta sonu da yoğun olacak.. ama ben şimdiden yorgunum..

çay sigara böreği ve film keyfi yapacağım şu an..
sonra..
yine paketleme işleri...



Image Hosted by ImageShack.us

27 Kasım 2013 Çarşamba

ego monologları...boşluk doldurmaca.. invazif yaklaşımlar.. ve diğerleri.. canıtın saklan sen annem..


pofff.... (deri koltuğa atılan poponun etkisiyle yastıktan boşalan havanın sesi..)
fooork.. (burun silme sesi..)

saçlarının rengini değiştirmişsin..
kestirmişsin..

yoo iyi olmuş...

bir güzel görünüyorsun..
böyle ışıl ışıl..
ne yaptın sevgili mi yaptın..

a bulalım şekerim çevremde bi sürü var dur bir düşüneyim... 
bakiim..
sana uygun bi tane..

bi kahve söylesene..

bana neden haber vermedin..

ben onsuz yaşama nasıl alışırım bilmiyorum..

anladım ne demek istediğini..
neden sen psikolog olmadın..
para kırardın..

baksana.. ben seni meşgul etmedim değil mi..



Image Hosted by ImageShack.us

23 Kasım 2013 Cumartesi

cumartesi kolajı.. sevgili canıtın.. yoğun bir haftayı daha arkada bıraktık...



bu hafta.. 
pazar günü istanbul çok güzel bulutlarla taçlandırıldı..
her biri başka güzeldi..

göğe bakma günü olmalıydı..
ama kısa bir mola dışında ördük tabii.. =)

aşure ayı geldi.
aşure yapanlar bizi delirtti.. acıktırdı ağzımızı sulandırdı..
facebookta gördüklerimizle şiştik şişiyorduk ki..
hastanede önüme geldi ..
iki kere geldi. hem de..

sonra bir gece.. 
iki taraftan migren krizi atlatmış gözlerimi açamadan yatacakken bi bardak su diye açtıysam buzdolabını..
dizi dizi aşureler.. gecenin yarısında..
amman dedim aynur .. bana sürpriz yapmış dedim..
bi de çekiştyiriryorum kadını dedim..
yuttum bi tane ayak üstü..

ertesi sabah.. ölmüşlerinin canına değsin aynur dedim..
atalet hanığğğm ben yapmadııımmm..
sizin bi hastanızmıışş..
çb beye gitmiş bugüüün o getirdiiii 
dedi..

nasıl bir itiraz..
sanırsın ölmüşlerine küfrettim..
ben eh onun da ölmüşlerinin canına değsin..
ondan da yaradan razı olsun diyorum ama aynur kaptırdı bi kere susmuyor..
hiyaaa dedim..
ayh al duayı kabul et sus bi sus..

neyse insan aşure ile nasıl günaha sokulur dramasını yaşadık bitirdik..

efenim..
kareli bi gömlek aldım ayıptır bloga yazması..
ben ekose sevmem kendimde..
çok erkeksidir..
ve taşıyamam..
hiç oduncu gömleği de giymedim zaten..
ama bu çok kadınsı bişey bi kere hafif şeffaf..
üstne önünde sıkı bir dekoltesi var..
aldım..
ben moda dergisidir.. efendim şık fotodur bakarım arada..
bu yıl bir kaç yerde gördüğüm bişey var..
yanında incecik bir leopar desen kullanıyorlar..
pek hoşuma gitti..
gömleği alırken.. leoparla kombinliyeceğimi duyan genç arkadaşım ayhh olmaz pek çirkin hayır asla..
dedi..
sabah..
işe gideceğim o gün onun günü olduğunu anımsayıp..
giydiğim siyahları üzerimden yırtarca çıkardım =P..
kareliyi giydim..
komik olan benim leoparım yok ki..
bi pabetim var ev patiği.. bir de  paşminam var aradaaa kullanırım ama ikisi de "incecik" leopar tanımına uymuyor..
derken bilezik buldum bir adet.. çekmecemin dibinde yatıp duran.. taktım..
leopar değil ama.. gayet de benziyor..
genç arkadaşım pek güldü..
ayrıca çnemli olan benim..
sıradan bir güne.. accık ucundan tad katma telaşemdir.. burda anlatılmak istenen..
yoksa ben de leopar sevmem ..=D..

sağ üst kare aslında duran trafik..
ama duran trafik yokuş yukarı ise..
önündeki araç heçbek ise..
dahası ışık güzel ise..
ayna oluyor sana binalar arasından görmediğin göokyüzünü yansıtıyor..

yansıyan hayata ble değer verenlerdeniz.. bilinsin dedim.. çektim..

unutamam sergisi.. unutmamalıyız sergisine gittim  bu hafta tek başıma..
hakettiği gibi..
hüznümü aldım..
sevgime kattım her bir gencecik aydıncık kişiyi düşünerek.. her bir esere baka baka.. gezdim.. sessizce..

sağ alt kare.. eve gelen ekmek..
ekmek sanat oldu artık..
biz evde yapıyoruz.. ama çekirdek..
sandviç için unonun çok tahıllısını seviyor..
çb ise o köy ekmeği seviyor..
evde deli gibi ekmek var..
bir de üstüne bu ekmek..
ama nasıl süslü tepesinde bir spiral..
yaşam döngüsü biliyorsunuz spiral..
phi spiral..
enerji ve yaradılış..
spiral..

yanında da boş gelmemiş.. ahşap ekmek bıçağı ile gelmiş..
hem de nasıl kesiyor..
çok beğendim.. 
zaten ahşap mutfak ürünlerini çok severim..
ahşap limon sıkacağım ahşap ceviz kıracağım..
ve ahşap bal kaşıklarım vardır..
ben 
tunç çağıyla metal yan sanayii ile pek anlaşamıyorum..
ahşabı görünce eriyorum..

son olarak efem.. yılbaşı yılın en güzel zamanları geliyor..
megapolümüz istanbulumuz ve tüketici ekonomimiz elbet başladı bile..
süslenmeye..
dün.. eve arabayla dönmedim..
metrodan çıkınca da.. almam gerekenler vardı şöyle bir dolandım..
bir de çekirdek buz pateninde idi..
ona bırakmam gerekenler filan vardı..
işte o arada birden elim kolum doluverince çekirdeğin üzerime attıklarıyla..
bir mola gerekti..

yılbaşı için özel kahveler hazırlamış bir kahve mağazası..
kırmızı paketler..
ancak..
kahve bildiğin kafe arabica..
yumuşak içimli.. çekirdek..
sade paket özel..

efenim..
ama pırıltı ve kırmızı ve süsler de girsin kolaja dedim..
evet yanında da bir adet orman meyveli pasta görüyorsunuz yedim evet itiraf ediyorum yedim.. 
=)

bu da bu haftanın kolajı..

klasör ne..
o aslında işin çok yoğun olduğu bir haftayı anımsatmak için..
iş çoktu ve aslında benim de örgülerimiz için ara ara internete girip haberleşmem gerekiyordu ama değil internet nerdeyse.. odama bile giremedim..
olsun sabrettiniz beklediniz..
ataleti hiç üzmediniz..
ve becerdik ördük..

herkes adresleri aldı mı..
ördüklerinizi yavaş yavaş postalıyor musunuz..
içine birer sevgi notu koymayı unutmayınız..
=)

bebelerimiz.. ısınacak.. 

güzel geçsin hafta sonu..

başarabilirsem ben insana yakın..
 sayfalara uzak bir hafta sonu geçireceğim..

Image Hosted by ImageShack.us

22 Kasım 2013 Cuma

a mistır herris.. biemcey red kağneyşın.. ve bir bakstın anısı... canıtın orda yoktun sen..

bugün herşey fazla geliyor bana..

adam.. bakstına giersiniz yarın dedi..

mançıstırdan sabah saat 9.10da binersninz..
45 dakikada gidiyor..
saat 10.00 da "a mistır herris " kolunun aldında bir "biemcey" dergisi taşıyan bir mistır herris.. sizi karşılayacak..
rehabilitasyon merkezine götürecek..
aksaş saat 1620 trenine geri bırakacak..

öylesine filmlerden çıkma bir sahne idi ki..
gülmemi tutamadım..
keşke bir kırmızı karanfil taksaydı dedim..
hep tanınmak için "red kağneyşııın" takan biriyle buluşmayı hayal etmişimdir..

ingilizlerin espri anlayışı değişiktir..
pek anlamadı beni..
gülmedi de..
önüne.. bir şkedyuuul uzattı..
saatler filan..
sabah tren istasyonuna gittim..
londradan da trenle gelmiştim zaten..
mençıstıra..
çok düzgün düzenli ve inanılmaz konforlu ..
yiyecek içecek arabaları dolaşıyor..
bavulunu hemen kapıveriyorlar çalışanlar bi insancıl..

bu sefer bavulum yoktu..
26 yaşındaydım..
tayyörüm evrak çantam ve ben gittik mançıstır tren istasyonuna..

biletimi aldım..
baktım hangi perondan kalkıyor diye.. 
gittim peronuma..

amanin..
üç ya da dört vagonlu minnak bir tren.. basamakları alçak..
içerisi ahşap..
filmlerden çıkma gibi..
banklar ahşap..
oturdum cam kenarına..
tıkıt tıkıt titreye titreye gittik kırbeş dakika..
mevsimlerden eylül..
ama hava yağmurlu..
nasıl bir yeşillik doğada.. uzakta yakında minicik katedral kuleleri.. bamya gibi.. 
bazı istasyonlarda durduk..
kırmızı tuğladan yapılma.

kaynak
sanki tren değil tardis..
ama o zaman tardisi bilmiyorum ki ben..

indin bakstına gelince.. kolunun altında gerçekten ikiye katlanmış bir biemcey taşıyan kişi..
mistır herris ?* dedim..
doktır ataleğt dedi?..
el sıkıştık..

biemcey.. british medical cornıl dır aylık tıp dergisidir ünlüdür ve değerlidir..
her bir tıp insanı bilir..
orda yazı yayınlatmak prestijli bişedir.. etkileyicidir..
en azından o zamanlar öyle idi..
gittiğimiz rehabilitasyon merkezi..
yuvarlaktı..
eski bir manejmiş..
odalar pasta dilimi gibiydi dolasısıyla..
iki kattı ama ikinci katın ortası açıktı.. 
yukardan bakınca ortadaki boşlukta egzersiz yapan hastaları görüyordun..
çok iyi bir sistemleri vardı...
psikologları .. sosyal görevlileri.. rehab nörsleri (rehabilitasyon hemşiresi..
fizyoterapistleri..
nörologları..
hasta baktık yemek yedik vizite katıldım..
sonra.. bir toplantıya katıldım..
üçe beş kalaydı koridordaydık..
ama biryere gitmiyorduk.. duvara dayanmış duruyorduk klinik direktörü ile..
sonra saatine baktı.. ve tamam vakit dedi.. artık bir kappo içebiliriz..
tam saat üçde bir kappo içtik yani çay...
etkilendim her gelenle her saatte çay içen kültürün insanı ben..direktörün tam saati beklemesinden.. 
sonra mistır herris..
artık dergiye gerek duymadığımız için iki kolunu da sallaya sallaya geldi beni aldı ve istasyonun da olduğu  merkeze bıraktı..
hava alaca karanlıktı..
rehab merkezi şehir dışında olduğu için şehirden hiç bir şey görememiştim..
azcık dolandım..
bir sonraki trene bindim..

o dolanma sırasında..
kapılarından başımı eğerek geçebildiğim dükkanlara baktım.. meydandaki..
antikacı.. kitapci .. pub.. kuru temizlemeci.. vırtçı pırtçı hepsi bir daire şeklinde..
mini mini binalar..
sadece ingilerede olabildiği gibi.. minimini..
tek tip vitrinler..
yağmurdan ıslanmış.. parke taşları.. kaldırımlar..
minnacık asistanım bir paound dörtbuçuk lira benim aylık maaşım 120 pounda geliyor..
poundları penileri üstüste dizip de.. sayıyorum her akşam..
fiş end çipse talim ediyorum..
sandviç ekmeği katıc çiiiz olmuş içim dışım (krem peynirle lor arası az tuzlu .. ıslak bir peynir)..
çok hovardalık edesim gelirse salam da alıyorum onu da katıyorum .. sandviçe..
alamadım hiç bir anı.. hava da kararmış..
çekemedim 36 karelik bir rulo filmden hiç bir kareye bir bakstın manzarası..
sonra tren geldi bindim gittim..

ama tadı damağında kalmak denilen şeyi yaşadım işte orda ben..
aklımdan çıkmadı gitti buxton..

bugün işte belki o meydanda olasım var..
benim neden bilmiyorum..

ama burdayım.. 
sokağı delen bir makine sesine karışan şehir uğultusunun ortasında..

Image Hosted by ImageShack.us

20 Kasım 2013 Çarşamba

unutmamak.. ve canlar.. ve uzaktakiler.. ve içimizdekiler ve çekirdek ve canıtın ve diğerleri..

bazı sergiler..
konserler..
oley bak çok havalıyım nefis vernisaj.. sergi..
şarap .. peynir.. dedikoduu ..
şeklinde anons edilir..

bazısının adı sergiyse de..
bir ağırlığı vardır..
bir hüznü.. bir anı havuzu vardır..

unutmamak....
öyle bir sergi..

dün akşam sakin ve ağır gittim..
giriş siyah.. 
geniş ama siyah..


sağ duvara ölenlerin fotoğraflarını asmışlar bir tanesi.. siyah bir tuvaldi..
belki de hiç .
çektirmemiş mi..
fotoğrafını saklayıp da verecek yakını mı kalmamış..
.neden yoktu bilemedim.. 

giriş siyah..
karanlık mat siyah..



sol duvarda  unutmadık yazısı..
ortamda olmasa da bir is kokusu algılıyor gibisiniz..
mat siyah is karası gibi zaten..
sergi girişi.. yangın yeri gibi..

sağ duvarda fotoğraflar..
neden yaseminle asumanı ayrı asmışlar bilemedim.. 
ama aralarında yakın arkadaşları duruyordu..
aynı odada saklanıp..



aynı merdiven basamaklarında olanlar..
hani biri diğerinin dizin yatıp saçlarını ördürmüştü ince ince.. 

sonra eserler var ve insanlar..
eserler bazıları çılgın renklerine rağmen..
kenarlarında yanıklarla .. bir an durduryor uzunca hüzünlendiriyor..

kalabalıktı açılış..
gençler yaşlılar..
ve fotoğraf çekenler.. 
sadece fotoğraf çekenler ve esere alıcı gözle bakmayanlar..
beden burası karanlık diyenler..

bir de sessizce dolaşanlar..
parmak ucunda dolaşanlar..
her resmin içinde.. 
mamaktakileri arayanlar..
ben ara güler ustanın fotoğrafında buldum onları..
köşeyi yanık fotoğraftakiler gibi ölenlerin çocğu çocuktular ..
umutluydular..





bu eserde buldum birde..
elele gittikleri ölümü simgeleyen mezar taşında yazılıydılar..


fazla durmadım..
her eserde çocuklarımızı aradım.. sanatçılarımızı..
sonra gene ağırağır..
ve parmaklarımın ucuna basarak ayrıldım..

yine çocuklarıma tek tek bakarak.. her biri ile vedalaşarak.. çıktım..

































o holandalı öğrenci kızımız..
yazık..
diğer kara gözlü kara kaşlıların arasında azıcık şaşkın..


çekirdeğe gündüz gider miyiz demiştim.. provası vardı ..
gelemedi..
neden ki dedi sonra..
o olay temmuzda değil miydi..

şuna da bak..
bilirmiş de .. dedim içimden..
sonra..
unutmamak için zaman yoktur dedim..
hatırlamak zamana bağlı değildir..
olmamalıdır..

ben ayrıca her birini tek tek de bilmek anmak istiyorum.. dedim..
bence yanlış dedi..
kişiye yönelik yapılmamaış..
kişileri anarsak olayın insana karşı olduğunu anlatamayız..
böyle bir şeyin yapılmış olmasını..
insanın insana yaptığını.. unutmamak lazım..


sonra birden benim küçük çekirdeğim oldu ..ben çok ayrıntılı bilmiyorum dedi..
neden olmuş ki yani..

anlatamadım desem..
tutulur bir ucu yok ki bunun..
dedim semah dönmüşler..
dedim.. dümbelek çalmışlar..
dedim kışkırtılmışlar..
dedim asker polisi polis askeri hepsi itfaiyeyi vali milletvekilini..
o desen 
başbakan yardımcısını beklemiş..
sonra hep beraber aa demişler..

sonra şu üstte odadaki bekleme sahnesini gösterdim..
bu nasıl kurtulmuş dedi..
eh ne olsa çocuk ki daha..
dedim herkes ölmedi..
bu da kurtulabilenlerden birinin çektiği..

kişilere baktı tektek..
bu dedi.. kız çocuğu gösterip..
anlamış kimsenin gelmeyeceğini.. 
bu dedi pencere kenarındakini gösterip..
hadi artık gelsinler.. a... hadi artık gelsinler... diyor dedi..

ayakta duranın birini gösterip..
bu kimsenin gelemeyeceğinden azıcık şüphelenmiş.. ama yok canım deyip kendini rahatlatıyor sanki dedi..

her birinin beden dilinden
okudu..
biraz..

doğru olmasa da. 
onca vakit ayırıp bir bir bir gözlerinin içine
baktı..
semah konuştuk sonra ona kuru kütüğü söyledim..
bozuk düzen mi ki bu hızlanan yavaşlayan ve birbirine benzemeyen ritm..
başka bir adı varmış onu söyledi..
sonra birden..
durdu ve semah çalan klarnetçi bir arkadaşını anımsadı ben de nerden biliyorum diyordum dedi..

sonra..
işte yaşam yaşayanlar için aktı gitti..
ve ben buzdolabında aşure buldum tam yatacakken..
aşure ayı niyetine..
canların ruhuna değsin diye diye..
yedim ve uyudum erken..
en azından benim için erken sayılacak bir saatte...

18 Kasım 2013 Pazartesi

ŞEFKATLE İLMEK İLMEK BUZLARI ERİTİYORUZ.. canıtın sen de heyamolayı duyuyor musun.. suların şıpırtısını.. ağlardaki balıkları..

bazı gün sadece..
söyleyeceğimi söyleyeyim..
ekleyeceğimi ekleyeyim..
facebooku radyo niyetine kullanayım istiyorum..
interaksiyonsuz duyuru merkezi niyetine..

kolayca "hayır" diyeyim..
itairazları soruları göz ardı edebileyim istiyorum..
ama neden diye sorulursa yürüyüp gideyim istiyorum.. 
üstelik bunları.. tam da ortalık yerde yapabileyim.. istiyorum..

bileyim eki tamamen beni bağlıyor..
kapasiteyi değil seçimi gösteriyor..
zira..
karşımda herkim olursa olsun..
cevabı veren tavrı koyan ben'im..
ve karşımdakinin farklı olması ben'in farklı olmasını sağlamaz..
sağlamamalı..

kimine şeker şerbet.. kimine despot olamam..
ve ben genelde şeker şerbet modunda olmayı seviyorum..
bak bu sevgi de bir seçim belirliyor aslında..

dün mesela gidilip yapılabilecek onca şey varken..
evimde sıcacık oturup..
yalan aslında bir hava ve güzelleşme molası verdim tabii..
ama çoğunlukla evimde sıcacık oturdum..
örgü ördüm..
ve film ve dizi izledim..

filmlerden zuzu angel.. 1976da polis tarafından göz altına alınan ve yok edilen bir çocuğun..
modacı annesinin sivil direnişi ve onun da şüpheli ölümünü anlatıyor..

bir zamanlar sizlere kelebek kızkardeşleri anlatmıştım ya..
bu da farklı bir versiyorumdur..
bu olaylardan hemen sonra kuyup duyduklarımıza ne çok üzülürken..
burnumuzun dibini görmememiz de....
bizim kötü niyetli olduğumuzu göstermez.. 
gösterilmedi bize.. 

filmde annenin bir lafı vardı..
sosyalizmi yeni keşfeden öğrenci oğluna..
"bunu benim çalışan terzilerime söylemeyin.. 
çünkü onlar balık istifi otobüslerle işlerine gitmeyi önemsiyor..
oğlu soruyordu..
sen kapitalizmin tarafını mı tutuyorsun..
ben öyle mi söyledim diyordu anne..
ben sana.. emekçilerin.. hayatlarını sürdürmek için  çok çalışmak zorunda olduklarını..
size destek verecek halleri ve vakitleri olmadığını söylüyorum.. "

bugünkü tecrübelerimle..
diyorum ki.. 
hayatın gerçeği bu değil mi..
birilerinin yardıma ihtiyacı varsa ve sen yardım için yollara döküürsen.. 
o yollarda o yardım etmek istediklerin yanında olmayacak..

olamaz..
pratikte mümkün değil..
savaşmak hayatta kalmak için yapacak daha başka işleri var..

ben çok sıkıldım artık..
orda da bilmem kimler aç.. diye duyurmayı sosyal goygoyculuğu sosyal bilinç olarak algılayanlardan.. 

hadi o zaman kalk yardım edelim..
dendiğinde.. 
"ama böyle edelim" .. "yok daha iyisi şöyle edelim"..
"neden böyle etmiyoruz ki.".
denilmesinden..

bir de şundan sıkıldım...
"yardım ediyorsunuz ama ya onlar.."
"yardım ediyorsunuz ama.. onların şusu.."

ben sıkıldım kadın olarak daimi mızıldanılmasından..

bizde bu işe.
bir soruna karşı bir destek bir yardım bir organizasyon oluşturmaya...
"elini taşın altına sokmak" deniyor..

bir yaşlı alman hastam olmuştu..
kadın..
nazi devrinde okul yaşlarında imiş..
ipe tırmanın.. çıplak elle dermiş beden eğitimi hocası..9 yaşında imiş sıskacık..
tırmanamazdım dedi..
düştüm.. kolum kırıldı..
kaldırıldım ve yine ipe tırmanmam söylendi kırık kolla..
savaş dönemi çalışmak zorunda kalmış..
ve ailesinden ayrı kalmış..
sonra savaş bitmiş.. 
o bir yanda kalmış annesi bir yanda.. yürüyerek dağlar aşmış onaltısında..
 kaçak sınırlar geçmiş..
annesini bulmuş..
sonra bir erkekle tanışmış aşık olmuş..
erkek memleketine dönmüş..
kadını genç kızı unutmuş..
bir gün telefon gelmiş erkeğe.. 
ofisinde otururken bir anadolu şehrinde..
garda sizi soran bir konuğunuz var..
adam şaşırmış gitmiş bakmış kim bu diye..
bakmış bu kadın.. 
elinde bavul gelmiş..dağlar sınırlar aşmaya alışık ya..
evinde oturup terkedildim türküsü yazmamış..
evlenmişler..

çocukları olmuş..yıllarca eşlik etmişler birbirlerine..
kadınla sohbetimizde..
bana bakmış ve.. demişti ki..
ben şöyle bakmayı öğrendim hayatta..
"iş varsa kolunu sıva.."

evet bizde elini taşın altına sokmak derler..
onlarda..
iş varsa kolunu sıva..

neden öyle denir diye bir düşünün bakalım..
hele bir farkı farkedin..
zira dil yaşayan delildir..
yaşam farklarının delilidir.. kanıtıdır..

ne demiş şair..
"onlar niçin yukarda..
niçin ben çukurdayım..
gülsün neden cihan bana ben yalnız ağlayım"..
nedeni bu olabilir mi??..
bizim taş canımızı yakarsa kaygımızla..
onların yen engel olmasın kaygısı..

örüyorum ilmek ilmek..
bir yandan yazışıyorum sizlerle..
kiminizle açıktan..
kiminizle mesajlardan..

biliyor musunuz ilk defa neden seviniyorum..
yanlış anlamamız olmamasına..
gereksiz iltifat yapmamamıza..
hep beraber.. balık ağı çeker gibi.. sessiz bir heyamola eşliğinde..
doğal bir denge bulduk..
kolay da değil..
en az altmış kişiyiz.. 
ve.. 
içimizde sessiz türküler.. 

vandakileri bilmem ama ben bir teşekkür edeyim dedim size..

henüz yeni bir bilgi aktaramıyorum..
yok çünkü elimde bilgi..
olunca ilk işim..
herkesi bilgilendirmek..
bu arada anketi doldurdunuz mu =)..






16 Kasım 2013 Cumartesi

CUMARTESİ KOLAJI..


geçen cumartesi..
sabah sabah bebeler üşümesin diyerek ortalığı karıştırıp alel acele bir afiş hazırlayıp..
gelen eleştirilere rağmen.. renk çok.. kim götürür nası olur ..
gibi sorulara rağmen..
afişi postalayıp keyfe gittim ben..

ecem lalem ..
ağlamalarıma daha fazla göz yumamadılar..
hem balık hamsi geçmiş.. demelerime..
minik turplar sayıklamalarıma ..
hem de onları çok özlemiş olmama dayanamadılar ve bana şefkatli kucaklarını açtılar..

işte bu kucaklarda beslenip büyüyor van için örelim kampanyası da..
ben ağlaşıyorum sizler şefkatli kucaklar örüyorsunuz..
benden süper dilenci olur..
bizim evde bir "medine dilencisi gibi ağlaşma" derlerdi..
demek ben o zamandan başlamışım..

nefis bir akşam üzeri idi..
şuşute frufrue edildim yani okşandım ve tüylerim kabartıldı..
sağolunuz..

ertesi gün.. yine buduarda idim.. o minik kredeki mor tüyler ordan.. =)

sonra.. 
bu ara okuduklarım..
üstüste gerilim..
patricia cornwell buz yatağı.. cıxx.. olmamış patricia..
ahmet ümit beyoğlunun en güzel abisi.. cıxx.. olmamış içinde gezi.. içinde sokak çocuklarının insani tarafları.. olmamış..
hele bir cüceli paragraf var.. beberuhi ve yedi cüceler dahil bilinen tüm cüceler için kullanılan ifade deyim deyiş tek paragrafta.. saydım yedi farklı şekilde cüce demişti.. bir tek şu esprilerden eklenmemişti..
hani var ya.. adam o kadar zayıftı ki.. pijamasında tek çizgi vardı..

yani okurken şöyle oluyorsunuz.. tamam anladım kısa da ne kadar kısa olabilir ki.. a... s.... diyorsunuz .. 
işte o an kitabın havada uçması sahnesi idi.. ama.. patasanaya saygı.. dedim.. ve devam ettim.. süründürüyorum..

ben yazarların bizim gerçekten atal olduğumuzu düşündüklerini sanıyorum..
aptal veya yedi yaş altı..

neyse..
bir ara venüse başladım..
bi parmak göreyim diye..
pek güzeldi ilk giriş..
heyecanla daldık bir kadınlar dünyasına..
bir geçmişe dur bakalım ağzımızda ne tad kalacak..

sonra..
aslında bu kadarcık kolaj bile mucize..
zira o kadar o kadar fena ki trafik ve ben bu ördüklerimizle ilgi sayfayı düzenlemekle ve yazışmakla o kadar oyalanıyorum ki ve elbette murphy boş durmadığından ..
klinikte o kadar başlayıp yarım bırakmak zorunda kalıyorum ki.. her yaptığımı..
fotoğraf bu kadar bu hafta..
yazı da bu kadar.. 
zira etrafımda kırk kişi.. 
ever.. murphy çalış bakalım...

siz en iyisi şuna bi bakın.. 
http://atalet.blogspot.com/2013/11/sefkatle-ilmek-ilmek-buzlari-eritelim.html
bi de sayfanın tepesindeki anketi doldurmayı unutmayın eğer şefkatle ilmek ilmek dokuyanlardansanız..

ve bu arada altmış kişiyi geçtik hatta teklifler de aldık.. =) 
Image Hosted by ImageShack.us

14 Kasım 2013 Perşembe

ŞEFKATLE İLMEK İLMEK BUZLARI ERİTİYORUZ.. ÖNEMLİ BİLGİLENDİRME..

efendim..
gittim..
görüştüm geldim..

enver bey dünya tatlısı bilgelik timsali biri..

zira ben anlattım anlattım o sustu..
ben bütün derdimi anlatınca..
yani düşünün..
ben..
anlatınca..
organik yemlerin imalatı..
tavukla horoz ilişileri ve dahi kümesin
coğrafi yeri dahil..
ve de ne istediğimi söyleyince.. yani pişirdiğimiz omleti kime nasıl servis edeceğimizi sordum..

bu omletin ay ne diyorum ya..
tamam..
ayrıntılı olarak projenin doğuşunu sizlerin nasıl organize oluverdiğinizi..
ve doğal olarak kendimi hem projenin sonlanmasından hem de emeklerinizin sorumluluğundan dolayı.. yalnız kendi adıma değil.. her biriniz için tek tek titizlendiğimi ve..
hatta artık tutsağı olduğumuz toplumsal paranoyayı da anlattım..
sanırım bazı şeylere karşı titizliğimi iki hatta üç kez söylemiş olabilirim..

o benim konuştuğum sürece içtiği iki çayın.. son yudumunu içti..
ve bardağını yerine koyarken.. tamam mı.. ben konuşabilir miyim dedi…

anlattıklarının ilk üçte birinde..
ben tamam bereleri vana göndermiyoruz.. filipinlere gönderiyoruz diye düşünmeye başladım..
sonra bir baktım biz pazen bebek tulumları konuşuyoruz..
=)..
o elleriyle dikkatle bir bebek pijamasını açıp lastiğinden tutup gösterme hareketi yapıyor..
pazen derken eliyle okşama işareti yapıyor.. =)..

bu hiç de düşündüğünüz gibi bir “toplantı“olmadı..

sonuç..

bir titizlenmekte haklıyız.. onlar da zaten ilk satırlarında bizlere yönelik uyarılarda bulundular..

iki..
biz emin ellerdeyiz.. doğru insanla görüştüm..
ve yaptığımız şeyi takdirle karşılayan..
can-ı gönülden bize yardım edecek biri birileri var..

özetle..
kendisi bizim için.. vana döner dönmez..
konteynırlarda kalanlar hakkında.. kaç hane.. kaç bebe.. hangi yaşlarda .. yağma olmadan.. yanlış aracılar tarafından kendi yardımlarıymış gibi dağıtılmadan nasıl dağıtacağız..
araştıracak..
ufak çaplı bir plan yaptık da..
bir gazeteci arkadaşını aradı.. en son dağıtılan bot ve kabanların ailelerinin nasıl seçildiğini öğrendi..

eskiden konteynırlarda numaralar varmış hane gibi..
ama artık meşru olmadığından.. bu köylerin varlığı..
postayla herkesin tek tek çocuklara göndermesi hayal oldu..
bu durumda..
belki de bitirenler yavaş yavaş bana gönderebilir..
adresimi ataletblog@hotmail.com’a msj atanlara göndereceğim..

hem zürafa ana okulu da kartlarını yapsın.. onlar da bana gönderebilir..
içlerine yerleştirmek için..
sizler de birer minik not yazın..
mutlaka isimlerinizi koyun notların altına..
bir kaç takım bitirdiyseniz de.. o zaman da..
bir kaç kart isterim.. =).. her pakete ayrı..

onlar da yerleşsin paketlere..
ben..

bir oylama istiyorum şimdi..
paketlere yün şiş boyama  kitabı boya kalemi şekerleme koyuyor muyuz..
facebook sayfamıza ekledim..
facebook kullanmayanlar lütfen.. bana meyl tarken bu konudaki tercihlerini belirtsinler ve ..
22 kasımdan itibaren bitirenler bana gönderebilirler..

herkes taraf mı bu işe..
onu bir deyin..
bunun sonucuna göre..
karar verelim…

paketler konusunda hassasım.. herbirini fotoğraflayıp belgeleyeceğim..
görüştüğüm güzel insanlar kendi dernekleri haricinde..
başka gruplara da yardımlarda bulunmuşlar dağıtım işlerinde ve konteynır mahalleler dışında
videoya da çektik filan dediyse de ben utandım açıkça..
bizim için de  verirken fotoğraf çekin filan demeye..
ama kimbilir onlar organize olduğunda belki ben gider fotoğraflarım..

şehrin fakir alanlarına da.. yardımlarda bulunuyorlarmış..
ellerinde ileri derecede ihtiyacı olan 460 aile olmasına rağmen bizim konteynır ailelerine de ulaşacaklar..

evet örgücü kadınlara verebileceğim bilgiler bu kadar..


sizlere güzel örmeler.. sorularınız olursa lütfen.. bu yazının altına yorum olarak yazınız..

edit.. hemen yazıdan beş dakika sonra.. yan tarafa en tepeye anketi yerleştirdim..
hem facebook sayfasında hem de burada var.. farklı şekilde bizlere ulaşanlar için..
lütfen hepimiz sadece bir anketi cevaplayalım ..
böylece.. pazartesi sabahı paketlerin içeriği de belli olsun =)


Image Hosted by ImageShack.us

ŞEFKATLE İLMEK İLMEK BUZLARI ERİTELİM ve düşünüyorum her ilmekte..ve canıtın senin kanadın van gölüne değer gibi.. ve diğerleri..


yazayım diyorum..
sonra bişeyler oluyor kaçıyor ipin ucu..

sabah kalktım cumartesiden beri ilk kez bloglovin’e girdim..
ne çok yazı eklenmiş..
bende türkiyeden okuduğum blogcular goriller klasöründe kayıtlı ..
aslında az blog takip ediyorum evet..

uzun zamandır interneti kullanan biri olarak..
emaillerin blog niyetine kullanıldığı günlere yetiştim..
o yüzden alıntılar özlü öyküler ekleyen blogları okumuyorum..
şiir sevmem..
e yemek yapmayı bilirim gelmişim kaç yaşıma.. düzenli yemek bloğu takip etmem ..
eskidem bir mutfak ve yemek yaparken düşündüklerini..
önlüğüne bakıp annesini..
hırkasına bakıp.. yazdığı öyküsünü ekleyen bir blogcu hanım vardı sivastan yazardı..
onu okurdum mesela..

eski blogcuların çoğu kapadı..
bir hevesle bıcır bıcır canım kocacım bir tanecik bebeğim yazan kızkardeşler sanırım hayatın grçek yüzüyle karşılaştı.. ve artık kocasının canı bebeğinin de hep bebeği olmadığı gerçeği ile yüzleşmek zorunda kaldı..
kapadı..
gittiği bloğun yazılarını ..
bak ne diyorum yazısını değil yazılarını..
çünkü bu işin raconu öyledir.
bir yazı okursun..
bir minik ısırık almak gibidir.. pek bbişey anlamamış olursun..
azıcık gerileri karıştırman gerekir..
yazanı tanıyacaksın bi kere..
nedir necidir.. nelere önem verir..
ben buna arşiv deşiklemesi derim..
sonra yorum edersin..
yoksa.. gelip harika bi paylaşım..
bana da beklerim..
ııh bu tanışmanın en kötü yoludur..
romantik komedi olsa..
kızın önemli iş toplantısında..
erkeğin köşede önüne çıkıp üzerine kahve dökmesi sahnesi olarak adlandırılabilir bu..

neyse işte o yüzden benim takip ettiğim blog yazarı azdır..
hayat dalgalanıyor ne olsa..
gün de.. dolayısıyla blog da..dalgalanmalı.. hep ciciş hep ciciş.. yapay geliyor bana..

eh sevdiklerimin bir kısmı da kapadı zaten..
ya da artık yazmıyor ..
o zaman da.. az blog var listemde..
orda bile 75 yazı birikmiş..

pucca bloğa dönmüş görünüyor..
düzenli yazmış..
üstelik eski kendi halinde yazmış..
bir çok blog bizden bahsetmiş..
bize katıldığından bahsetmiş...

ne diyecektim yolumu kaybettim de..

bu örgü konusu aslında diyeceğim..
ters pis atalet olarak çok kibarım bu arada ben..
ama nasıl birşey ise..
bu iyi bir iş görmek için yola çıktığımızdan mı nedendir bilmem..
bu toplu projede..
katılımcıların hepsi mi hem ölçülü hem de tatlı insanlar olur..

daha önce bi ortak proje nedeniyle beraber editörlük yaptığımız lale..
sen hani daha ben kimseyle projeye girmem diyordun nooldu diye sormuştu..
da endişeliydi azıcık..
onun için yazıyorum bu bölümü..
iyiyim ben lale..
bu işbitirici çözüm odaklı kadınlarla beraber olup..
iyi olmamanın imkanı yok hatta..

örgü meselesi..
aniden yola çıktığım..
her katılanla zenginleşen çok güzel birşeye dönüştü..
ben buna sosyal sorumluluk filan demiyorum..
aslında bence bu bir kadın dayanışması ve ee ama sıkıldım hep acı haber dinlemekten hadi çözebileceğimiz kadarını çözelim bari..
deme biçimi.. oldu..
günlük yaşamı bir yandan sürdürürken bir yandan bir bilinç oluşuyor..

peki siz hayal ediyor musunuz kim giyecek acaba o bereleri..
nasıl bir bebe..
nasıl bir anne alacak ve bakacak o atkıya..
ne düşünecek kim örmüş bunu benim bebeme.. diyecek mi..
ben daha güzelini yapardım diyecek mi??..
deriz zira biz kadın kısmısı..
ve bebelerimize herşeyin en iyisini en güzelini isteriz..

siz düşünüyor musunuz ..
oradaki yaşam biçimini..
ben düşünemiyorum..
zira benim bildiğim yaşam içinde yaşadığım..
ve filmlerden romanlardan öğrendiğim..
zira ben van’a gitmedim..
değil gerçek vana ben turist olarak bile gitmedim..
ben konyaya gittim zamanında... beyşehire gittim onun dağ köylerine kadar gittim..
yani ortalama bir kentli konyalıdan daha iyi bilirim orada köyde olanları.. düşünme kalıbını.. öncelikleri..
ama van’ı bilmem..

o yüzden hayal kuramıyorum örerken..
ama bir bağ kuruyorum evet..
gereksinimi olan insanları düşünüyorum..
temel gereksinimleri sağlayamayan anne ve babaları..
geleceği bırak akşamı kontrol altına alamamış ebeveyni düşünüyorum..

düşünüyorum..
onların mahcubiyetini..
çocukları üşürken hissedebilecekleri öfkeyi isyanı hissetmeye çalışıyorum..
suskunlaşıyorlardır kesin..
başlarını önlerine eğip dalıp gidip duruyorlardır..

ya da belki  bu acizlik onları yorup çocuklarına daha sert davranmalarını sağlıyordur..
anne üşüdüm.. dediğinde ..
gir şu örtünün altına yat len kes sesini diyordur belki.. baba..
zira vardır böyle bir huyu ..
insanoğlunun..
doğrudan ya da dolaylı acizliğinin başarısızlığının .. sorumlu olsun olmasın..
içinde bulunduğu eksikliğin yüzne vurulmasını istemez..
ama denge de vardır..
biri öyle dediğinde..
gir örtünün altına yat aşağı dediğinde..
diğeri gidip okşardır onu.. insankızı denge sever..
soğumuş ellerini üfleyip hohlayıp ısıtırdır.. belki.. belki bi başını okşardır..
ama bir şey demez.. ses çıkarmaz..
baba daha da ezilmesin daha da söylenmesin diye belki..
açlık ve üşümenin ilacı uyumaktır.. uyuyup unutmaktır..

yat aşağı diyen de üşüdüm diyeni değil..kendini azarlamıştır zaten..
kapının önüne çıkmış mıdır..
bir sigara yakıp tozuyan kara geceyi beyazlatan kara ve rüzgara doğru salmış mıdır nefesini.. dumanının..
bilmiyorum ki..
ben van’ı hiç bilmiyorum..
ama işte her ilmekte düşünüyorum..

bir işe yaradığımız kesin bence..
ama esas..
kendimize yararı var bu tip şeylerin..
yani her yardım yardım.. önemli ve değerli bir şey için birleştiniz birleştik..
ama marketten bir battaniye almaktan..
ya da.. internetten bir tık ile alıp gideceği adrese göndermekten daha farklı birşey bu..
örüyoruz ilmek ilmek ve onlarla aramızda bir de köprü örüyoruz..
bize katılıp öremem ama alırım diyenler de farklı durumda.. örenlerle birlikte hareket ediyorlar..
onun için istiyorum fotoğrafları..
birileri ördükçe benim için ısınıyor..
birileri ördükçe gözümün önünde köprüler kuruluyor .
hem de ağaç kesmeden..=)..
dahası.. kendi içimizde ilmekler de çözüyoruz..

vanlı bir hastam vadı yıllar öncesinden patlamalarla gülen bir sesi vardı..
taburcu olduktan sonra da arada telefonla arardı beni..
o yüzden sesi daha canlı hafızamda yüzüne göre..
her vanlı patlamalarla mı güler.. konuşurken..
peki depremde evlerini kaybeden..
devletin yaptığı kobilerle borçlandırılan..
o binalara taşınmayanlar..
geleceği anahtar deliğinden bile göremeyenler..
onlar da patlamalarla güler mi..

bu aralar en çok onu düşünüyorum..
kimbilir bir çağrı gidiyordur evren aracılığıyla onlara da belki..
bir ilmek daha..
rüyasında iç çekmiştir o kız çocuğu belki..

konu nedir derseniz..
onunla ilgili bilgi için TIK 
facebook paylaşım sayfası.. fotoğraflar .. örülenler katılanlar için TIK 


Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin