30 Kasım 2012 Cuma

cümleye gelmiyor

neden okumayı seviyorum..
çünkü hem yaşam gibi hem değil..
yazarları seviyorum çünkü ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar..
bir dünya kurgulayıp kanapeyi yastık doldurur gibi güzel seçkin sözcüklerle dolduruyorlar..
bizlerin yaşamı daha konforlu hale gelsin diye..

evet bazen kitaplarda çok kötü şeylerin olduğunu kurguluyorlar..
ölüm aldatma afetler ve doğal afetler kötülükler dolandırıcılıklar ..
hepsi var herşey var..
fark şu ki..
okuduğun romanda gencecik bir insan ümitsizliğe kapılıp intihar ettiyse.. sayfanın arasına birşey sıkıştırıp..
mutfağa.. bahçeye dışarı gidebiliyorsun..
tahammül etmek zorunda değilsin..
sayfaları atlayabiliyorsun..

şiirin dediği gibi.. 
hani hep döner dolaşır aynı şiiri söylerim..
"Zira ``açlık'' da bir kelime 
Cümleye gelmez sarı saçlı kız gibi "

bir asistan tahminen 23-26 yaş arasında bir insanın ..
hayat kurtarma odaklı bir mesleğe sahip birinin.. bu yolda..
kendi hayatını sonlandırması.....
sonra ben.. biz siz.. o..
yiyelim içelim konuşalım..
bişiler yapalım yapmayalım...

olmuyor ama..
gelmiyor cümleye..
sabim şikayeti.. eğitim hastanesinde asistan doktor arkadaşımızın intiharına yol açtı..
bu cümle olmuyor..
telefonun ekranında ona bakıyorum..
bakıyorum..

bir kitap olsaydı elimdeki..
kıvırsaydım sayfanın köşesini..
yok hatta yırtıp çıkarsaydım o sayfayı o kitaptan..
Image Hosted by ImageShack.us

27 Kasım 2012 Salı

sıradan pazarlar.. sıradan günler.. eski şarkı.. palamut.. minicik kırmızı turp demeti ve diğerleri..


oğlanın dalağını almışlar..
onu annesi bilmiyor..
sol kolu kırık diye üzülüyor..
aynı kazada kendisi hem yüzünün yarısının derisini 
hem de omuriliğini kaybetmiş..

ama oğlunun kolu kırık diye üzülüyor..
aman kimse söylemesin oğlanın dalağını da aldıklarını..

sormuyor "yürüyebilecek miyim" demiyor..
"ne zaman yürüyeceğim" diyor..
öyle sağlam ki  kimliğine sahip çıkışı..
öyle dik ki duruşu..
sorgulamıyor bile başka ihtimalleri..

konuşurken pazar günleri kahvaltı market ödev banyo çizgi filmle geçen pazarlardan söz açılıyor..
sıradan değil mi diyor..
ve en çok o sıradan günleri özledim ben.. diyor..

şebnem ferahın "sıradan bir günü özlemeye başlamamıştım" şarkı sözlerinin gerçek yaşam hali..
kaybedişlerin acısını daha iyi ne ifade eder..

balık sevmem ben hele de palamut hiç sevmem..
sevmem.. seçe nazlana yerim.. almasnı bilmem.. pişirmesini bilmem..
ama çocukluğumun pazarlarında babamın kuyruğunda bakırköy çarşısındaki balıkçısına gitmeyi..
kırmızı boyalı  yuvarlak balık tablalarından balığın seçilip hazırlanıp alınmasını izlemeyi..
ordan çıkışta kıvırcık salata ve bir demet minik kırmızı turbu da yüklenip eve gelmeyi..
ben halıda karın üstü kitabıma gömülmüşken..
evde kızaran palamutun kokusunu..
sofranın hazırlanma seslerini..
o minicik halleriyle bile baharlı olduklarından söylenerek yediğim turplu bol limonlu satalayı..
bir demet maydanoz zeytinyağı ve limon suyu karıştırarak yaptıkları sosu ne kadar sevmediğimi..
eğer üzerine tatlı yenmezse balık ölmez midemizde yüzer diye takılmalarını.. ve illa ki fıstıklı  tahin helvası servisini..
biri sofra toplarken diğerinin kahveleri yapmasını..
balıklı bulaşık durmaz diyen annemin kahvesini içer içmez yeniden mutfağa yönelmesini..
ve o arada karnı tok. ödevi yok.. içinde huzurla benim radyoda çalan birşeyler eşliğinde uyuklamaya geçişimi..
bak onları seviyorum..

ama biri diğeri olmadan olmayacak..
yıllar sonra..
bu yatıya kaldığımda..
saime hanımın oğlu ve gelini ile..
pazar öğleden sonra ta paşabahçeye gidip önce şişecamın fabrika mağazasına uğrayıp sonra ordaki balıkçılardan yine palamut.. yine seyyar manavdan kıvırcık ve ufak turp alışverişine dönüştü..

sonrasında kendim de sürdürdüm demek isterim ama.. tam da öyle olmadı..

ve bu mevsim geldiğinde ben sıradan bir pazar olsun.
ve ben babamın ya da abimin peşine takılıp..
palamut almaya gideyim ..
o hiç sevmediğim balığın hazırlanışını izleyeyim.. minicik turplu salatasından otlanayım..
isterim..

öyle sıradan günleri özlemek..
işte beni de bunlar mahvediyor..
orhan veli'nin güzel havalardaki mahvolması gibi..


Image Hosted by ImageShack.us

24 Kasım 2012 Cumartesi

kestaneci..ve çiçekçi kadın.. ve diğerleri..

iş çıkışı ..
önce iş yeri yakınındaki bazı  yerlere uğramam gerekti..
kırtasiyeden çıkıp geri dönerken..
kestaneciye uğradım önce.. sıcacık bir kesekağıdı tombul kestaneler..

kestaneci ilginç biri..
çok efendi..
çok terbiyeli..
tertemiz bir istanbul ağzı konuşuyor..
benim hastam..
bacağında kasta bir tümör oluşmuştu ve yeni ameliyat olmuştu tanıştığımızda..
hareketle ilgili sıkıntıları vardı..
egzersizler tedaviler düzeldi..
ama bir kaç ay sonra yeniledi tümör..
yeniden ameliyat kararı verildi..
dertliydi..
geldi.. konuştuk.. ameliyat sonrası buluşmaya sözleştik..
sonra..
bir baktım..
bacağını kestirmiş.. protez eğitimi için geldi karşıma..
kestirmiş..
doğru sözcük..
doktorlar sadece tümörü almak istemişler..
o ısrar etmiş..
yeniden oluşacak mı diye beklemeye ruhum dayanmaz.. alın hepsini demiş..

şimdi protezli.. pantalonunun altında kalıyor zaten..
farkedilmiyor yürüyüşünden...
kuş gibi zıp zıp dolaşıyor etrafta..
arada bir.. bir bakarım odama kestane getirmiş..
epeydir uğramadınız bunlar çok güzeldi.. ben getireyim dedim diye..

bazısı böyledir işte..
oldu olacak diye beklemektense.. kesip atar.. 
konuyu tümden kapatır..

konu birtek seni ilgilendirirse karar vermek kolay.. 
kesin çözüm üretmek . amalar .. diğer yandanlar olmuyor o zaman..

ben böyle bir karar vermek zorunda kalmadım yaşamımda..
çok basit durumlar için konuşuyorum..
ve bazı duyup görüp tanık olduklarımdan..

saygı duyuyorum kestaneciye..
kesin çözümler peşinde bir adam..
olduğu için..

nasılsın sorun var mı dedim.. "yok" diye cevapladı kestaneleri maşayla kesekağıdına koyarken..
"rahatım.. alıştım" iyice..

karşıya geçtim kestanelerimi alıp..
kestaneciyle vedalaşıp..
çiçekçi kadın seslendi..
gel hele gel.. diye..
epeydir çiçek almamıştım ondan..
bugün siftahım yok dedi..
gel de siftah edeyim..

erengüller aldım üç demet..
fiyatını da sormuyorum..
yüksek söylüyor.. biliyorum..
sonra.. kıyamıyor..
üç demet de kendinden katıyor..
evde vazolara sığdıramıyorum sonra..
çaydanlıklara sütlüklere koyuyorum.. çiçekleri..

düştüm dedi.. kolum çok ağrıyor..
hem de geçen sene felç olan kolum..
kestaneleri çantamı oğlunun leine tutuşturdum..
sokak lambasının aydınlığında..
kaldırdım indirdim çevirdim kolu..
gel dedim.. sabah gel..
film çekelim bakalım..
aldım çiçeklerimi.. kestanelerimi çantamı.. yürüdüm..

üç adım sonra..
uzaktaydım kestaneciden ve çiçekçiden..

beni görseniz.. kucağıma sığmayan koca  çiçek demetiyle..
elimde en büyük boy kestane   dolu kesekağıdıyla..
hafif   atıştıran yağmurun altında..
hafif esen rüzgarın savurduğu sarı saçlarıyla hızla ilerleyen  kadını görseydiniz..
hiç tahmin edemezdiniz..
üç adım önce.. altı adım önce 
ne hayatlarla kesiştiğini yolunun..
gıpta edebilirdiniz.. serbestisine.. hafifmeşrep bulabilirdiniz hatta.. 
bu görünümü.. yürüyüşü..

o yüzden keselim artık ataletin otuzunu..
aklıma gelenleri de yazmamı engellemesin format.. şırda beş altı gün kalmışken olmamalı belki ama..
olsun yine de amacına ulaştı bu iş..

anladım ki..
hüznümle..
bastırdığım öfkemle..
sabrımla..
ben benim..
toleransımla..
sevinci yaymadan rahat etmememle..
hoppalığıma katık ettiğim sevecenliğimle..

varsın böyle olsun atalet..
karışık karmaşık..
zaten hiç başka türlü olduğunu iddia etmedi ki.

Image Hosted by ImageShack.us

22 Kasım 2012 Perşembe

ataletin otuzunun kaçıncısı.. ve bal ve ayı ve imza kızın ve imza karın.. ve diğerleri..


iki şeyden kaçınamam asla..
birincisi yolda..
hani iki şerit gidiş.. iki şerit geliş yollardan.. 
birer şeridini işgal etmiş park halindeki araçların olduğu bir yoldan gidiyorsam eğer..
benim şeridimde duran.. 
kapısını açan ya da her ne yapıyor ise onu yaparak şeridi gidişe kapayan biri varsa önümde.. 
mutlaka karşıdan gelen tek.. 
bu önemli bakın dur kalk trafiğe bişi demiyorum.. açık yoldan söz ediyorum..
karşıdan gelen tek araç.. 
ve kaldırımdan inen yolu verevine geçen yaya.. 
ya da kedi köpek..
ille o benim şeridimi durduran araçla aynı hizaya gelir..
yani şöyle seksi bi es harfi ile durmadan geçip gitmem..
hiç..
asla.. hiç olmamıştır..
durup sabırla beklemem gerekir.. öndekinin hareketini bitirmesini..

ikincisi ise..
 en gelmesini iple çektiğim şeyler işler kişiler.. 
olmadık karmaşa zamanlarda gelir..
ne zaman çok sevineceğim bir şey olsa.. 
orda illa ki ayağa dolanan gereksiz biri de vardır..
sabretip.. gereksiz kişiden kurtulacağım zamanı anı beklemem gerekir..

imza kızın kitabı da.. bundan nasibini aldı..
asrın en depresif hasta yakını ve idefiksin kolisi aynı anda girdiler odama..
öyle ki..
elimdeki koliyi.. 
koli denmez aslında iki kitabın olduğu naylon zarfı.. 
nereye sokacağımı ve yüzümdeki mutlu hevesli..
bal bulmuş ayı.. affedin az önce ayılı bir video izledim de..
ya da ciğercideki kedi ifadesini nasıl sileceğimi bilemeden o depresif insanla uzun uzun ilgilenmek zorunda kaldım..
kaşlarının arasındaki omegayı da baş parmağımla silip.. sarılıp pıtpıtlayıp gönderdim odadan..
açtım zarfı..
fotoğraflarındakinden daha güzeldi kapak renkleri..
kahvemi de söyledim..
..
okumadım..
kapağını bile açmadım..
zira.. ağlamış yüz ifadesi.. klinik koridoruna pek yakışmaz..

akşam bu kez..
konyağımla yerleştim..
kütüphanemin önüne..
çestırın en keyifli konforlu köşesine..
akıtarak bazı yerlerde göz yaşlarını..
elimin tersiyle silerek..
okudum.
ben günde iki .. üç filan yapamadım..
bir baştan diğerine okudum gittim..

buradan yeniden banu esra ve selgine teşekkür etmek istiyorum..
aslında sadece ön ayak oldukları veya bu projeyi hayata geçirdikleri beni de aralarına aldıkları için değil..
ben sadece.. adam başı  114-1:113'er kadınla uğraştıkları için teşekkür ediyor ve hayranlığımı belirtiyorum..

sırada imza : karın var.. burdan duyurayım..
ben orda olur muyum halen emin değilim..
bir anda yazıp gönder diyebilirim..
yazıp saklayabilir.. gönderip.. basmayın geri çektim diyebilirim..
tutarsız ve iniş çıkışlı olmadığımı kimse söyleyemez..
ama bunun bu serinin en ilginç kitabı olacağından eminim..

babalara mektupların özlem.. sevgi.. beğeni sitem.. ama en önemlisi hüzün barındıracağından emin olduğum ve haklı çıktığım kadar..
ben ençok ferhan şensoy'un ferhan şensoy'a yazdığı mektubu beğendim..
ferhan şensoy'u beğeniyor olmamdan dolayı olabilir tabii..
ve bir turne döneminde.. turne günü sayısı kadar balon çizip.. bunların hergün biri boyanacak.. hepsi boyanınca ben gelmiş olacağım demesi .. kızların da dayanamayıp.. bir gün hepsini boyamaları anısını çok sevdim..
kızları anladım elbette..
düz mantıkla yola çıkmalarını..
ama ferhan'ın o huysuz insanın bu kadar sevimli bir baba olduğunu öğrenmek benim içimi ısıttı..
daha  niceleri var..
fark şu ki.. babaları hala sağ.. yanında olanlar.. babasının kızı olma keyfini sürdürenler..
ki dilerim uzun yıllar sürsün bu keyifleri..
daha şımarık daha hafifler hayata karşı..
hoş aynı şey.. anneler konusunda da geçerli..

demem o ki..
başınızda yanınızda.. hayatta  iseler.. tadını doya doya çıkarın..
kaybetmiş olanlara olgunluk ve hüzün düşüyor..

kitabı alın.. okuyun.. ki kazancı çok olsun..
babalı babasız.. okuyabilmek için maddi desteğe gerek duyan çocuklara ve onların babalarına yardım etmiş olun..

ben.. şimdi.. iki kitap birden sürdürmekteyim..
birisi.. aşkın merkezine seyahat.. şu mimar olup.. dergilerde yazan ve ben nasıl okumamışım diye gamlandığım kitabı.. bir de agatha christie'nin kafasına taş düştükten sonra yazdığı bir duygusal tuhaf romanı.. taş düştüğünü bilmiyodunuz değil mi??..
ben de bilmiyordum.. o yüzden şaşırdım zaten.. ama ancak o durumda yazardı böyle bir kitabı başka türlüsü.. ııh mümkün değildi..

der..
ve giderim..

otuzla bağlantısı var bu yazının..
kavuşmayı onca istediğim.. sarılmak bağrıma basmak için çıldırdığımda .. 
basıp gitmek dümdüz  yola devam etmek istediğimde önüme çıkan engeller..
 şu dersi almamı sağladı..
nefsine hakim olacaksın.. sevincini içnde.. sabırsızlığını içinde tutacaksın..
yok öyle sana dolu dizgin yaşamak..
haddini bil... 
sakin sevin.. 
sakin ilerle..
kimseyle dalaşma..
dayan ya kul.. katlan.. uz ol.. 

eğitiyor beni.. ince zımpara aşamasındayım.. 
cilaya az kaldı diye seviniyorum..

yani tolerans hoşgörüye bu noktadan bağlanıyor bu yazı..



Image Hosted by ImageShack.us

20 Kasım 2012 Salı

ataletin otuzunun on dördü.. ve sorumluluk ve canıtını özledimler..

iş yerinde sakinlik saati..
vizitler bitti..
poliklinikler kontroller bitti..
dosyalar yazıldı..
dışardan korna sesleri vuruyor usul usul.. trafik kilit olmalı..

eskiden sabah saatlerini kullanırdım..
kargalarla paylaşırdım..
şimdilerde..
vakt-i kerahat..

yakındır çekmeceye bir şişe saklayıp akşan üzerlerinde bir kapak konyak atmaya başlamam =)..

ben bu bir aya kalkıştım ama..
sıkıldım bile aslında..
gene de ne kadar azimsiz olduğumu bir kez daha kanıtlamamak için o ilk gün verdiğim otuz kalemlik listeyi..
tamamlamak istiyorum..
otuz yazı olmasa da.. otuz kalem bir aya sığmalaı..

hem aslında iyi geldi yazmalar..
bazı uyguları çıkarmalar...
bazı hesapların altına.. kırmızı ile iki çizgi çekmeler toplamı yazıp sayfayı çevirmeler..

sabah yolda gelirken.. dur kalk trafikte.
önümde şu haçpek midir arkası düz.. ufak arabalardan vardı..
silecekleri mi çalıştırmış.. eli mi değmiş kullanan kadının..
arka cam sileceği çalışıyordu..
ama silecek yoktu..
sanırım silecek kırılmış koparılmış.. ama motora bağlayan birkaç santimlik kısmı yerinde kalmış..
öyle bi parmak siyah bişey.. ara ara bir 180 derecelik hareket yapıyor.. gidiyor geliyor..

hiç bir şeye yol açmıyor.. 
havayı bile hareket ettirmiyor..
gözümü rahatsız ediyor..
ama işlevsiz.. gereksiz.. başlatanın dikkatini bile çekmeyecek kadar ufak bir devinim..

kendisine sorarsan eminim büyük hareket peşindedir..
koca camı nasıl süpürdüm diye sevinç içindedir...
motordan elektriği belki tam temizlik için gereken kadar çekiyordur..
kim bilir..

belki sürütünme katsayıları azalıp daha az enerji tüketiyordur..
belki.. bu kadar hareket ediyorum ama bi işe yaramıyorum kimseden takdir görmüyorum diyordur..
bilemem hiç silecek olmadım hayatta..
ama ben onu izlerken düşündüm..
bazı insanlar da böyle..
büyük heveslerle ..
büyük hareketlere girişip..
hiç bir sonuca ulaşmıyorlar..
amaçları sonuç değil zaten..

hem istanbulun çamuru mu biter..
silse silse gene kirlenecek ..
aynı sileceğin durumu gibi..
bir evrensel.. dünyasal kıtasal ırksal  davaya adanıp..
hareketlen..
etraftakiler başka birşeyle ilgilenmeye başladığı anda.. 
bir 180derece süpür .. ortalığı dağıt onların dikkatini.. 
sorun çözme odaklı değil böyleleri..
sadece sorun çözebilirlikleri ile ilgili hareketlere meraklı..

sabah bir hasta .. tanı kargaşası ve sevk hadisesinde ters düştük koliglerle =).. 
anlatıp duruyor neden a kişisini değil de b kişisini seçmem gerektiğini ..
ki b kişisi de iyi biri..
doktorun iyi biri olmasının önem kazandığı günlerdeyiz..
iyi doktor ve iyi biri olması gerek gibi geliyor artık bana..
önce zaar vermesin..
etiğine hipokratına saygı sevgi muhabbet beslesin ve ayrıca işini de bilsin derdindeyim..
"b de iyidir " dedi..
"hayır şekerim aslında onun iyi biri olması meselesi değil .. dedi.. gene gereksiz yapılmış olan hata ile ilgili  ayrıntıya girdi..
"aslında tam olarak da öyle" dedim.."iyi olmalı.. ki ben onun dediğine güveneyim.. beni biliyorsun.. amaca ve soruna odaklıyım ben.. kim niye yapmamış onun yerine  ne demiş.. de kaytarmış gibi dedikoduya değil.. "
baktı bir an..
kuyruğu kopuk silecek olmayalım dedim..
hiç anlamadı..
ama sen blog.. sen canıtın anlarsın..
sorumluluk..
almak önemlidir..
alır gibi yapmanın..
sorumluluk payı belirleyip ona.. sadece ona sadık kalmanın anlamı yok..
sorumlusun aldığın ilk nefesle..
sorumlusun..
bilinçli blinçsiz her hareketle..
attığın her adım tükettiğin herşey.. biyerlere gidiyor ve orada.. bir yerlerde..
etkileri oluyor.
kelebek etkisi..
ya da benim durumumda..
silecek etkisi..

ama aldığın sorumluluğu yerine getirirken ne aferin ne kar ne çıkar ne geri dönüş beklemeyeceksin..
hep manevi bu dediklerim.. di mi canıtın.
elbet.. birileri farkedip de..
senin dostun.. çevren.. hiç tanımadığın biri için yaptığını..
gördüğünü beğendiğini belirten bir cümle kurarsa güzel..
ama kimse kurmazsa ne gam..
ne gam akşam yastığa başını koyduğunda ..
huzurla derin nefes alıp uykuya geçebiliyorsan..

silecek etkisi..
dostun morali düştüyse kaldırıp duvar kenarına koymak....ve eğer anlamsızca  yüksekse indirmemek..
dostun değer verdiği şeye değer vermek.. onun yanında kafa göz girişmemek o değer verilen şeye..
dostun imdadına yetişmek elbet..
ama imdatsız zamanlarında da gönenmek.. onun keyfinden..

"iyi gün dostu istiyorum demişti " bir arkadaşım yıllar önce..
"kötü günde birden biçok insan kaplıyor çevreni ama iyi durumunu paylaşacak insan öyle az ki"..

o zamanlar anlamamıştım..
şimdilerde anlıyor ve hak da veriyorum..

silecek etkisi ..
gereksiz hareketle.. uyarıyla ..
keyfi .. dengeyi bozmak.. öyle kolay ki..

kaptırmış giderken yeşil mavi pembe.. benim durumumda mürdüm hayallere..
döndürme gerçeğe..

 hangi kadın sanatçının konserinden önceydi.. cesarenin miydi??
tanıtım konuşmasında" kadın.. ağıt söylüyor.. kapatıp gözlerini o diyarlara gidiyor..
hipnozda gibi söylüyor şarkılarını.. o zamanlarda alkış filan yapmayın ..kadını uyandırmayın "
demişti sunucu kişi..
kadın seviniyorsa.. ya da üzülüyorsa.. bağla beline ipi.. ne uçup gitsin.. ne diplerde kaybolsun..
ama en önemlisi her iki durumda da  ipi aniden çekme.. 
ya da yerde geziniyorsa.. hele o zaman hiç çekme.. 

bak kadın iki bina arasından süzülen altın rengi ışığa odaklanıp da sonbahar keyfi yakalamaya çıktıysa sıkışık sabah trafiğinde.. 
dağıtma dikkatini.. kırık gereksiz amaçsız hareketinle..
zaten sıkıntıda trafikte ve sıkışık..
ve orda olmalı.. yolu var gidecek.. 

ne demiş adele.. 
bırak gökyüzü yıkılsın.. o kırılıp ufalandığında .
biz ayakta duracağız..

Image Hosted by ImageShack.us

16 Kasım 2012 Cuma

ataletin otuzu.. onüç..yalnızlık..

bir fotoğraf var her yerde karşıma çıkan bu aralar..
dağınık bir yatak kat kat örtüler.. bejler griler fırfırlar ketenler beyazlar ve 
yuvarlak yastıklar..  yine fırfırlar..püsküller ve kocaman kare yastıklar..
içinden çıkılıvermiş bir yatak..

bir müzik var bu aralar hep benimle dolaşan.. hindi zahranın sesinden..
bir yumuşaklık bir neredeyse gevşeme hali..
ama omurgalıyım ya ben.. 
tam da gevşeyemiyorum..

o yatak benim için ..
sıcacık güzel kokularla dolu bir odaya bir eve uyanılan zamansız zamanlar..
uyan.. döne döne gevşe gerin.. örtülerin altına saklan..
sonra bir enerjiyle fırla ..
güne karış diyor bana..

bazı fikirler var aklımda..
dolanıp duruyorlar..
yayıl ve tadını çıkar diyen.. gevşeten.
bir bitmişlik duygusu veren fikirler..
oysa..
biten birşey yok.
hatta bir çok konuda ya tam yolun ortasında.. hadi yarısında diyelim..
ya da bazı konularda daha yolun en başındayım..
eğer yol ayrımında değilsem..

bazı konularda. aklımda arada bir suyun üzerine yükseliveren dalgalarla danseden balık ağlarının kenarına tutturulan şu eskiden mantar şimdilerde içi hava dolu plastik ama adları hala mantar olsn kaldırıcılar gibi.. danseden fikirler var..
ne zaman üzerine dokunsam hemen dibe doğru dalıyor..
görüntü bulanıyor..
ne zaman.. dip dalgası karışsa..
yine bizim danseden mantar dibe doğru çekiliyor..
yapmam gereken diyemem de..
yapsam iyi olacak..
hatta hadi artık yapmalı.. dediğim şeyler listesi var..
öyle güzel ve duygusal olacak ki alacağım sonuçlar eğer yüzüme gözüme bulaştırmazsam..

hastanenin bilgisayar sistemi.. arıza yapmış..
üstelik bir de tüm ofis çalışanları tepeden aşağı değişti..
kayboldu bazı önemli raporlar.. kendi kişisel bilgisayarımda ve eposta kutumda aradım bazılarını.. öyle de arşivciyimdir..
2006 yılından e postalarım çıktı karşıma..
arkadaşlarla yazışmalar.. nasıl yabancı birinin hayatını izler gibi izledim..
o zamanlar da yapmak istediğim bir şey var ve hala yapmadığım..
o zamanlar muzurca.. biraz da nisbet yapar gibiymişim.. isterken..
dilek gibi.. şımaran kedi gibi.. 
şimdi daha çok hakediş gibi.. istiyorum bunları..
zaman insana kendi tarzını bulduruyor..

aradığını bilmeden.. buluyorsun..
"ben çok yalnız biri olacağım " dedi bugün yirmibirlik.
evet dedim.. öyle olacaksın..
konuştuk biraz "solitude" kavramı hakkında..
yalnızlık bir seçim aslında.. bir istek bir dilek o da..
yalnızlığında yalnız hissetmek..
o kalabalıkta yalnız hissetmek gibidir..
onu ancak bi sıcak kucak.. bi sıcak ruh.. bi sıcak içecek doyurur..
ama genel yalnızlık.. sükunetle eşdeğer.. benim için öyle..
işte şimdilerde gereksinim duyduğum tam da bu.." solitude" duygusu..
yalnızlık hissetmek değil.. yalnızlığına sarınıp.. ısınmak.. gibi..
onu bir şal gibi omuzlarına.. bir kedi gibi kucağına.. bir kahve fincanı gibi avuçlarına almak ve hissetmek.. içini doyurmasını..
sırf bu nedenle saklanıyorum bazen.. dostlardan..
kaçıyorum tekliflerden..

zorunlu hizmet mutlak yalnızlık olarak tanımlayabileceğim zaman dilimi..
cuma akşam beşte eve girip.. pazartesi sabahına kadar.. hiç görüşmeden konuşmadan..
evden bile çıkmadan geçirilen zaman pazartesi sabah saat sekize kadar. 

bir günü anımsıyorum.. 
referandum gününü..
sabah oyumu kullanıp..
o  çevrede uzaylı gibi.. şemsiyem uzun saplı.. pardösüm en trençkot tarzından..
eve döndüğümde..
bir kahve alıp..
kanapede öylesine bıraktığım..
kitabınım yanına yuvalanıp..
kahvem .. şekerlikte içi fındık dışı çukulata kaplı nedense badem formuna prenses  badem denilen şekerlerden ağzıma atıp..
o fındıkların durduğu kap.. 
beyaz üzeri minicik.. elma  kırmızısı çiçekleri olan..
fincanda sütlü kahve .. 
kupa değil.. tabaklı..
o da şekerliğin takımı..
bir dostun armağanı..
zorun hizmette evini ısıtsın diye verdiği..
ama benim hem evimi hem içimi ısıtan..

yalnızlık deyince..
o takım gelir aklıma..
ilginçtir..
yalnızlığın en mutlağı ve zedelenmezi benim için hafızamda kalan 
bir fotoğrafik karede şekillenir..

yalnızlık böylesine huzurlusundan..
taşraya yakışır..
cep telefonları öncesine yakışır.. sanki..

o kadar düşkünsen yalnızlığa..
o kadar düşkünsen bir başınalığa..
o zaman ne işin var atalet.. 
blogda.. 
feysde orda burda..
habire ortada..
o da ayrı bir konu.. ironik.. 

tek kişilik sahne oyunu gibiyim..
abartılı hareketlerle sahnede sağa sola hamle edip.. göz açıp dudak kabartıyor gibiyim..
ama salonda tek ses olmasın istiyorum..

Image Hosted by ImageShack.us

15 Kasım 2012 Perşembe

imza:kızın




saime hanım..

haberim var sana.. 
azıcık  burulacaksın biliyorum..
ama alıştık artık..değil mi..
cemal beyin  talihine..
hep sen çabaladın.. 
cemal bey keyfe kondu .. biliyorum..=)

zaten "ne ehlikeyifsiniz" derken sesinin hem keyifli hem de azıcık sinirli çıkması ..
bu nedenleydi.. 
onu da biliyorum..

ben günlük yazıyorum..
deftere değil kalemle değil..
eskiden seninle kahve keyfi yaparken konuştuğumuz gibi lafın gelişinden..
duygudan.. ruhtan denli densiz..
bazen isyankar..
yazıyorum..

üstelik defter orta yerde..
okuyanlarım var.. ben de başkalarının defterini okuyorum..

defter deftere karşı gelince.. bazen akıl fikir bazen duygu kardeşi oluveriyoruz..
bu defterlerden biri de akl-ı evvel bir kadının..
tanısan eminim çok severdin..
benim gibi lafı kıvırtanlardan değil..
az biraz senin gibi ..
daha keskin kararları olan biri..
hem onun da annesi öğretmen bak..

işte onun.. selging.b'nin defterinde okudum..
babalara  mektup yazalım..
diyordu.. 
içimizdekileri yazalım diyordu..
hepimiz yazalım.. 
derleyip kitap yapalım diyordu..
düşündüm..

sen yanı başımdayken.. çok didişirdik ama bir o kadar da konuşurduk..
sana teşekkür etmişliğim çok..
hem anneliğimi de senden örnekledim.. 
yani.. 
epeyce.. 
=)

sonra milenaya mektuplar misali yazıştık da üstelik seninle..

ama cemal beye hiç teşekkür etmedimki ben..
hep hakkımmış gibi aldım kabullendim onu..
seninle didişmekten  fırsat bulamamış olabilirim hem..

saime hanım uzatmayayım lafı..
ben cemal beye mektup yazdım..
tam 114 kadın babalarına mektup yazdılar..
ve  kitap oluştu.. 
selginim gb'm daha iyi anlatmış oluşumunu..

ben sadece.. o kitabın sayfaları arasında bir tanesi..cemal beyedir..
onu sana önceden haber vermek istedim..
malum.. sonradan haberdar edilirsen alınırsın..

cemal beyin mektubu yarın.. 
bilemedin cumaya elinde olacak..

hem bak kitabın geliri 
“Bir Çocuk Daha Okusun Diye” 
21. YY Eğitim ve Kültür Vakfı’na (YEKÜV) bağışlanacak.

eğitim dedik ya..
şu anda gözlerinde o çok sevdiğim altın pırıltılar oluşmuştur eminim..
dudağının kenarına küçük   ..
şımarmayayım diye bana  belli etmemeye çalıştığınn gülümseme  oturuvermiştir..

o hep anımsadığım..
hep özlediğim halinlesindir..
eminim...

sevgiyle annem..huzurla..


pese.. kitap yarından itibaren kitapçılarda..

pese..internet satışı başladı bile..

kitapla ilgili bir blog açıldı.. kitabın oluşumuna  yetişemeyenler.. 
katılamayanlar olduysa..
imzakizin@gmail.com  adresine postaladıkları mektupları www.imzakızın.com adresinde  yayınlanabilir..

kitabın facebook sayfası da var.. 
hatta tüyap kitap fuarına bile yetişti..
24kasım 2012 cumartesi 
 2. Salon 603 C’de.. 
Yitik Ülke standında katılabilecek yazarları ile 
14:00 – 17:00 arasında 


Image Hosted by ImageShack.us

14 Kasım 2012 Çarşamba

vefa.. huzur.. ataletin otuzundan oniki..

anahtarla kapımı açıyorum..
bir ılıklık vuruyor yüzüme..

kurnazım..
çestır arkası lambalarımı saat tam yedibuçukta yanacak şekilde ayarladım..

eve girdiğimde.. turuncu bir ışık vuruyor.. yaşam alanına..
ve kitaplığa..
leke hemen bulunduğu yerden koşup geliyor dolanıyor bacaklarıma..

çekirdek evdeyse..
odasından müzik sesi geliyor..
ya piyano çalıyor ya da müzik dinliyor oluyor..
her zaman elimde ufak bişey oluyor eve girerken..
ille bir sipariş verilmiş oluyor.. artık süt müdür..
mısır gevreği midir..
onu bırakıp yürüyorum içeri..
bugün mesela.. beyaz polo yaka tişört bulmalıyım.. smol beden uzun kollu da olabilir ama smoll beden..

huzur..

gözümün takıldığı herşey beni..
güzel bir zamana götürüyor..
öyle olmasına karar verdim..

attım lanet kahverengi kanapeyi..
ve diğer.. sevmediğim.. bakınca bana hoş olmayan şeyleri hatırlatan şeyleri..
sadece geçmiş zamanın en güzel katmanlarını barındırıyor gözümün değdikleri..

eski parşömen rengi aslında benim greige dediğim..
kayıt tutar gibiyim..
yaşamın arşivcisi..
 her nesnede her yastıkta ..
köşe köşe..
gözlerim geziniyor..
çekirdekle benim fotoğrafımın yanında saime hanımın en sevdiği..
yıllardır fransız sandığım geçenlerde içinde.. " kütahya porselen" yazısını gördüğüm.. çifte kuğular..

21likle bir fotoğrafımız.. 
yanında nadide hanımın evinden bana geçen çifte civciv biblosu..

bir rafın üzerinde voyage out  kitabının ilk baskısının kapağı çerçevelenmiş.. önünde el sallayan bir sarışın bomba biblosu.. 
pırıltılı elbiseli.. kolunda taşlı çantası..
başında çiçekli şapkası.. topuklu ayakkabıları..
ve file çorabı ile. .
çekirdeğin armağanı..
görünce beni anmış..

bugün böyle..  köşeler..
yarın değişir..
bahçeden alınmış bir taş parçası yanına bir ufak  yeşil yosun ve bahçede..
uzun süredir toprak üzerinde duran içi nemlenmiş ufak saatle beraber gelir.. oturur köşeye..
zamanla taş bile yeşerir mesajı verir bakarsın..

başka bir zaman..
kapısı açık bir kafes.. yanı başında bir kuş bir canıtın..
hemen altında bir eski ciltli kitapla..
özgürlük okumaktadır mesajı  oluşuverir..

bazen eve gittiğimde..  21lik de evde oluyor..
daha bir ışıyor sanki o zamanlar..

bunca uğraşı.. çalışma..bunca öz denetim..
bazen hatta.. ciddi boyutta fedakarlık . sabır.. özveri..
sıkı yönetim sonunda..
"değer"  tanımı bunca maddeden uzak.. 
bunca ev-cimen..

vefa duyuyorum..
ve bir de şükran..

kibelem..
kitaplığın en tepesinde tahtından bakıyor..
koruması altındayız..
hissediyorum..

zorunlu hizmete gittiğimde de böyle idi..
kar olurdu dışarda.. diz boyunca..
soğuk kuru ayaz..
sobayı yanık bırakırdım altını iyice kısıp..
bir ışık bırakırdım bir köşecikte..

kedim yoktu o zamanlar..
ama sobamın üzerinde bir çaydanlık olurdu her zaman mırıldayan.
ilk bakışta koltuğum görünürdü taa kapıdan bakışta..
üzerine terkettiğim kitabım..
ayak ucunda yünlerim şişlerimle dolu sepetim..
mukavva kolileri dergi sayfaları ile kaplayarak oluşturduğum kitaplığım...
o köşe görünürdü ilk bakışta..

huzur duyardım yalnızlığımda..
sahip oldukların değil seni huzurlu yapan aslında..
durup..
onlara bakmak..
görmek.. 
içinde yumuşamasını duymak..
zaman ayırmak..
ışımak.. içten dışa..

huzur ne kadar evcimen aslında.. 
ve ev-cimenlik ne kadar kuşatıcı..

soğuklar başladı ya..
hep saime hanım aklımda..
yaradanım evsiz barksıza yardım etsin diyerek..
başlardı her güne.

şefkat..
tanıdıkların kadar tanımadıklarına..
yeter ki..
birileri gelip dürtmesin.. huzuru..

o zaman ..
koy kenara her duyguyu..
öfkeni terbiyeye çalış..
yutkun..
ki geçsin.. kırıcı söze dönüşmeden..
sözcüklerden de pekala silah olur zira.
gevşe ki geçsin..
öfke yaratıcılığı öldürür.. 
merak peşinde öğrenme peşinde koşmayı engeller..
kurutur insanı.. yutkun yetmedi nefes al ki baskıla..
evi düşün ki.. kaçış yerin canlansın gözünde..

bugün bir yazarın bir xxin babasını taburcu ettim..
sözel bir kadın..
nerden mi biliyorum.
yazdıklarından değil..
oysa bayağı öykücü bir kadınmış.. raflarda diziliymiş eserleri...
yirmi dakika boyunca hemşiremi azarlamasından..
sitemkar.. hesap sorucu.. tehditkar.. had bildirici..
konuşmasından biliyorum.. sözel olduğunu..

teşekkür etti bana bugün..
sizi tanımaktan keyif aldım dedi..

yalan..
beni tanımadı..
bazıları tanır.. bilir.. içimi görmelerine izin veririm.. onlar da görerek rahatlarlar..
bu onlardan değil.. annesi öyle.. ama bu xx .. değil..

hem tanısaydı keyif almazdı..
o hedefe kenetlenmiş.. 
yolun keyfinde değil.. amacına ulaşmanın çetelesini.. zaman tabelasını tutmada..
.
o sadece kendini görüp kendini dinliyor..
etrafa .. olar üzerinde ne etki bıraktığını anlamak için bakıyor..
nerden biliyorum.. bilmiyorum ama öyle hissediyorum..

ayrılırken.. 
sordukları bir şeyi.. "onu yönetimle konuşabilirsiniz" diye cevapladım..
"neydi.. ne hanımdı" dedi..
 leyla adını hatırlamayarak..

gözlerine baktım..
"odalar inledi leylaa leyla " dedim..
ışıklanmadı göz bebekleri..
bakıştık..

"gece leylayı ayın ondördü.. suda çıplak yıkanırken gördü" dedim..
hala yoktu bir ışık..
ama ne demeye çalıştığımı anladı en azından..

hem görüşmesi gereken kadının adını anımsadı..
hem de..
bir sözcük aşığıyla karşılıklı olduğunu anladı..

tekrar elime uzandı sonra.. farklı yapıştı elime..
"elinizi sıkmak istiyorum dedi.. 
şimdi farklı bir şekilde bakıyorum size.. "
inandırıcı değildi..
o sadece kendini gören ve kendini duyanlardandı..

kitabını imzaladı benim için..
"kendi kitabımı karalarmışım gibi geliyor biliyor musunuz" dedi bir de..
üzerine adımı yazarken..

olamadım hiç böyle odaklı amaçlı hedefli kendine dönük..
ha sahneyi severim elbet..
yadsıyamam..
sahne ve seyirciler daha çok benim gücümün tükenmesini engellerler..
iyi hissettirirler..
orası kesin ..
ama sahnemin amacı yoktur.. yolu yoktur..
yordamı da..

bilmiyorum olmalı mıyım amaçlı hedefli..
ya da olabilir miyim zaten bu saatten sonra..

ilgi alanım çok uzaklarda değil benim..
koltuğumun dibinde.. sepetimde..
dizimin dibinde..
kulağımın duyduğu mesafede..
aklımın götürdüğü yerlerde benim..

"bu akşam yokmuş".. dediğimde..
"neredeymiş" diye sorarlarsa.. cevaplayamayacağım kadar ilgisiz..
çünkü "yokmuş" yeterli bilgi.. varlığını nereye götürdüğü hiç ilginç değil..

ilgim .. aklımın rüzgarında..
huzur.. rüzgarın şişirdiği yelkende..
amaç zaten bir dilek ağacına bağlanmış incecik mor bir kurdele..
bir gün öykülerini derleyip toplamak..
denemeliklerini belki sayfalara dizmek..
başka amacı olmayandan.. ne umar ne beklersin..
çekirdek bile.. "sen de o eziklerdensizn " demişti ya..
hedefsiz kitleden olduğumu anlayınca..
bunca carpe diem sarkazmı yaptıktan sonra..
itiraf etmem de pek ironik olacak ama..
carpe diem tapınak rahibesi gibi hissediyorum bazen kendimi..
geleceksiz.. ama ebedi..

iş yeri sakin.. bugün..
ev turuncu yansımalarla beklemede..

başka soru yok akılda..
kim nerede nasıl ne zaman kiminle..

"dediler.. uğradı leyla nazara"......

bu yazıda aklıma geldikçe içimi ısıtan tüm kadınlar.. 
saime hanım.. nadide hanım ve leyla hanım.. 
daha bir huzur ve sıcaklık içinde olsunlar bu akşam..

Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin