31 Ekim 2012 Çarşamba

martılar.. canıtınlar ...

bazı durum bildiren sözcükler ve kavramlar düşündüm..
sanırım bunlar bana iyi bir ana akış listesi oluşturabilir..

anlayış..
ayrılık..
baskı..
beklenti ..
benzerlik..
dayanışma..
değişim..
dostluk..
eleştiri
gelişim..
hata..
hayal kırıklığı..
hoşgörü
huzur
ilgi..
ilişki..
ortaklık..
özeleştiri
özgürlük..
özür..
paylaşım..
sabır..

sitem
sevgi..saygı..
sorumluluk..
tahammül tolerans..

tutarlılık
vefa
vicdan

önce rastgele yazdım sonra alfabe sırasına dizdim..
sonra saydım..
31.. ama bana 30 gerek..
o yüzden sahibiyeti kaldırdım.. çünkü özgürlükte sevgide ve dostlukta işlenebilecek bir kavram bu..
aslında hepsi birbirine geçebiliyor..

yazarken her zamanki gibi..
klavyeye geldiğince yazacağım..
sadece beni rahatsız eden ve mutlu eden tarzları belirtecek..
mümkün olduğunca yabancılaşacak ve bu rahatsızlıkları hayatımdan nasıl kaldırırım onu bulmaya çalışacağım..

yani öyle çok dramatik bir dizi beklemeyin..
dedim ya zaten bu bloğun bağrında ne sırlar gizli..

haha.. aslında bakınca kişisel gelişim yazısı dizisi olacak sanki bu .. ne iş lale????
sonunda bana da mı bulaştı bu =)..


edit..11.11.2012: bonus yazı.. hüzün .

Image Hosted by ImageShack.us

30 Ekim 2012 Salı

tepelik.. battaniye altı.. fikir gezdirmeler.. otuz gün.... ve canıtın ille de.. hakkında..

 geçen ay bir akım vardı yabancı bloglarda.. 
mesela kilo verme yolunda otuzbir gün..
evini düzenemenin otuzbir günü gibi..

bir ana konuda..
yazıyorlardı her gün..
birkaç tanesini izledim.. ve pek de faideli buldum..

sonra ay biterken ancak aklım başıma geldi..
kurcaladım biraz baktım bu üç yıldır devam eden bişeymiş.. fikir "yuvasını yapan kadın"dan çıkmış..
ne kadar tutarlı insanlar var..
hem otuz gün yaz hem de .. üç yıl yap bunu..
üstelik sana katılanlar olsun dalga dalga yayılsın..


bazı insanlara hayranım..
nasıl akıllı fikirli ve tutarlılar..


ben serinin sondan bir gün öncesinde ancak uyandım.. ama ne demişler.. geç olsun güç olmasın..

neden ilan ediyorum..
bağlayıcılığı olsun..diye..

neden gerek duydum..
"değiştir o chipleri"..
" değiştir o programı"..
"teflon kapla kendini"..
"bitir artık"..
"düşünme artık"..
bunlar her biri beni seven arkadaşlarımdan gelen uyarılar bana..
yeni tadlara kaymamı..
denemeden bilemeyeceğimi..
kendimi kendimden korumam gerektiğini düşünüyorlar..
bakıyorum akıllı ve fikirliler..
demek ki..
birbirlerinden habersiz bu uyarıları yapmaya iten birşey var onları..
her ne kadar 21liğe.. " herkes seni aynı konuda eleştiriyorsa..
o zaman bi dur düşün.. belki hakılıdırlar" desem de.. kendim bu uyarılara hep cevapsız kaldım bugüne kadar..

kimbilir bakarsın olur..
belki de haklıdırlar..
daha iyi bir atalet olmak mümkündür belki..
ego.. öz beğeni konusunda bir hatam olabilir..
diye düşündüm.. niye.. çünkü ben kendim olarak..
bu aralar akılsız fikirsizim..
bir tepeliğe çıkıp..
her yöne kafa tutasım..
her yöne fırça atasım var..
artık kime ne denk gelirse..

bunun nedeni genellikle kendi içindeki fırtınadır insanın..
ve fırtına durduk yerde çıkmaz..

iyi bilirim..
dürtmüştür biri..
başlamıştır  fırtına..
bir gün bir anda kendini fırtınanın gözünde buluverirsin. .

buldum da netekim.. hatta  o zamanki feryatlarım hala bu bloğun bağrında biryerlerde..

şimdi ise öyle bir dış etken yok..
rüzgar.. basınç.. baskı balata mutedil dalgalı..

hayat işte..
derim ya.. iniyor çıkıyor ilerledik derken aynı yerde son buluyor..

ama ben tepeden inersem de.. 
battaniyemin altında.. fikrimi dalgalanmaya bırakmak istiyorum..
bir yandan devam ediyorum yaşamaya..
ama ne yöne çekerlerse o yönde..
işte iş.. evde ev.. 
kendi yarattıklarını diretiyor..
üstelik vakit de var.. bana artakalan..
ama bulamıyorum  dengeli durumu..

o yüzden en iyi yaptığım şeyi yapmaya karar verdim..
ataleti çözmenin otuzbir günü..

bi dakika..
kasım kaç gün çekiyor ... otuz..
o zaman ataleti çözmenin otuz gününü yazmaya karar verdim..

yok ne yaptım ettim değil..
ataleti atalet yapan sıfatları didikleyeceğim..
bir çeşit oto analiz..
belki de..
sonunda kendimi anlarım da hem sizi hem de kendimi rahat bırakırım..
ya da teflon kaplamayı öğrenirim..
kendimi tabii.
ya da iyice açmazda kalıp oto analizden kara deliğe olmadı oto servise  giderim..

ha neden anons ediyorum ..
bu güzel bir kavram çünkü..

genişletilebilir.. 
farklılaştırılabilir..
bir ana konu belirleyip..
önce bir sistematik hazırlayıp..
sonra her gün bu sistematiğin bir temasını ele alabilir insan..

kütüphane oluşturmanın otuz günü..
ya da..
mutfağı yenilemenin otuzbir günü olabilir konu..
katılanlar arasında..
ne fikirler yok ki..
fotoşop öğrenmekten.
annelik deneyimleri paylaşmaya..
ya da hatta sonbaharla başa çıkmanın yollarını paylaşmaya kadar..

aslında yaratıcılık zorlamalar karşısında varlığını sürdürüyorsa..
farklı bir boyuttur.. diye inanıyorum.

her blog sahibi bir miktar yaratıcı..
kimi sözel.. kimi düşünsel.. kimi kayıtsal yaratıcı..
ama her gün otuz gün süreyle.. ya da otuzbir gün..
aynı konuda yazmak..
bu bir kendini deneme ..
o yüzden belki a değişik bir fikir.. deyip kendini denemek isteyebilir  okuyanlardan biri dedim..
haber veriyorum..

düşündüm de..
kendi adıma..
bu programla..
belki bazen "mecbur".. ya da "pasif agresif" olmama yol açan özelliklerimi de bulur..
ve  hoşlanmadığım bu ve benzeri  hallerimden de kurtulurum..

ataleti yeniden yapılandırmak..

ben bunu bir kaç kere yaptım zaten.. 
aslında hergün biraz yeniden yapılanıyor insan oğlu insan kızı..
genellikle yaşam etrafımızda akarken.. sahildeki çakıl taşları gibi..
rendelene zımparalana..
yeniden yapılanıyoruz..
ama bazen böyle ..
yeşilçam filmlerindeki gibi..
hızlı  ve kararlı..
yönü belirli bir yapılanma da gerekiyor..

son yeniden yapılanmadan bazı kar (şapkalı a lütfen)..
bazı zararlarla çıktım..
bazı kişiler de bundan faydalandılar veya zarar gördüler..

ine çıka düz gittim sandım ama yuvarlak çizip başlangıca değilse de..
pek benzer bir yere geldim.

peki neden yeniden başlayasım var..
çünkü..
memnuniyetsiz kişiyim..
kendimle uğraşmayı severim..
bir de diğer değişimlerimde .. yanımda yoldaşlar..
bazen elimden tutanlar.. bazen sessiz tanıklar vardı..
aksiyon çoktu..
kalabalık kadrolu ve aksiyonlu  değil de siyah beyaz fransız filmi tadında olsun bu seferki dedim..

en azından kararım şimdilik bu..
yeniden yapılanır mıyım..
aynı yerde sayar mıyım bilmiyorum..

hatta otuz gün kendimle uğraşmayı sürdürebilir miyim onu da bilmiyorum..

eh ama atalettesin..
burada bir numaralı kural..
kural olmaması..
ve olan kuralların da değişmeye hazır olmaları..

sen kendi adına.. 
tutarlı olup aklında nicedir olan bir projeyi..
otuz günde yazarak gerçekleştirebileceksen.. süper..
oley hatta..

hadi başla ..
düşünmeye..
var mı öyle bir şey aklında kenarda..
kişisel gelişim..
yeni bir eğitim programı..
bir dil öğrenme girişimi..
eniting???..

yarın ..
bunu nasıl ele almaya karar verdiğimi yazacağım..
sonra..
bakalım o listeyi sürdürebilecek miyim..

ay en azından şu battaniyenin altından ya da tepelikten farklı bir yere konuşlanacak mıyım ..ben  onu merak ediyorum..

ama buduar.. sürecek..
orda aktivitelerimiz devam edecek..






Image Hosted by ImageShack.us

24 Ekim 2012 Çarşamba

atlıkarıncalar.. hayat.. ataletin kendisi ve kendini bilmek ve.. güzel şeyler olsun dilekleri..

kaynak


sabahları kimse yokken etrafımda..

bir de akşamları tam uykuya dalmadan önce.. yani mutlak huzur saatlerinde..

bu yıl sonunda yazacağım bilanço yazısı geliyor aklıma..

madde madde..

şükranlarım geliyor kırıklıklarım..




genelde yapmam böyle şeyler..

ama bu yıl ilginç bir yıl oldu..

yapılası..

hem de daha önce ki ben hiç.. madım.. yazıları gibi değil..

bu seferki.. o yüzden aralıkta yoğunlaşacağım bu listeye...




bir de..

şu aralar yaşadıklarım var.. onlardan söz edesim var hep.. ama klavyeye notepadi açar açmaz uçup gidiyor..bir kısmı hep yarım kalıyor o yüzden..

bazen blogda veya feysde yazdığım şeyler..

"bana mı dedin" ya da " bana rağmen mi dedin" şeklinde algılanıyor ..

ilginç şekilde de asla..

laf sokuyor bile olsam..

lafı sokmaya çalıştığım kişi hiç üzerine alınmıyor..

ki laf sokma değil zaten yazdıklarım..

dilek ya da saptama ya da öfke tebahürü..




tebahür evet tezahür değil.. doğru yazdım..




katı tutumlardan yoruldum blog..

belki de nedeni çok bencilce..

hekimlikten..

özel sektör çalışanı olmaktan..

saime hanım.. katolik rahibe.. dilek hoca tornalarından geçmiş olmaktan..

anne olmaktan..

olabilir.. ama zaman içinde işin yapılması.. iyinin ortaya çıkması için..

tolerans yumuşaklık ve sabır gerektiğini öğrenmekten gelen bir kabıma uygun davranış benimsediğim için..

insanların aklına geleni cırt diye..

kızgınlığını pırt diye..

kırgınlığını öfkesini hart diye dile getirmesini kıskanıyor da olabilirim..

bu bir lüks..

o kişilerin.. kendilerinden daha çok kolladıkları kimsenin olmadığını gösteren bir lüks..




benimse sevgimden ya da sadece öyle gerektiği için ya da alıştığım için.. ya da yaşam boyu süren terbiyem nedeniyle..

cümlelerim artık öyle kibar..

üzeri kaydırıcı sıvağ ile kaplı oldu ki kızınca bile söylenip rahatlayamaz oldum..

ancak ağız dolusu küfredersem rahatlık verebiliyor.. o da sırf araba kullanırken blog bi tek kimse duymazken..




çok zekiyim ben ve akıllıyım..

(hey kibele.. burda da böyle yazdım ya .. sanırım iyice narsist sanılacağım)..

evet ne diyorum zekiyim.. çabuk anlarım..

satır altı okumayı da bilirim..

bunun için yeterince agatha christie.. okudum..

diğer kitapları..

tüm kurguları..

filmleri..

karelerdeki küçük ipuilarını ve de yaratıcı yazarlık kursunu da sayabilirim..




ama zayıf tarafım şudur.. ben geleceği düşünmem..

plan yapmam.. yani bir karede anahtar deliğine zuum yaparsam..

kırk dakika sonra o anahtar deliğinden bir sapık gözü göstereceğim anlamına gelmez..

sadece anahtra deliğidir o..

o anda hoşuma gitmiştir..




çb.nin sorunları var bu aralar..

ve sonuçta 25 sene kendisini hiç kazıklamamış.. üzmemiş .. etrafındaki en kibar ve doğrucu insan olarak bana anlatası yorumlatası var..

içimden geç bunları şarkısı söylemek gelse de..

adı büyük.. çb.. çocuklarımın babası..

bu da ona mühim bir kavram yüklüyor..

iyi olsun ki iyi olsunlar..




dinliyorum..

değerimi öğrendim dedi..

bir eşdeğer arkadaşım emekli oldu ve devlet gözündeki değerimi öğrendim..

geleceğimi planlamak istiyorum artık..

ve o arada bana sordu sen ne düşünüyorsun..

nasıl kahkahalarla güldüm anlatamam..

ben dedim.

akşam yatınca şükür bu gün de bitti diyen sabah kalkınca hadi bakalım bu günün de altından kalkalım diyenlerdenim..

çocuksdan evlenmeden önce..

bavulu kapının arkasında.. anlık yaşayan biriydim..

onlar beni oturttu.. duruldum ama.. içimde aynıyım..

onlar büyüdükçe ben yeniden anlık oluyorum..

iznimin zamanını bile dört gün kala planladım.




zaten planladığım biçok şeyi de zamanı geldiğinde ya istemem artık..

ya da başka nedenlerle vazgeçmek zorunda kalırım..




bana mı sordun şimdi sen geleceği..

benim hedefim seni büyütmek demiştim çekirdeğe de beni ezik bulmuştu..

"yani sen de plan yapmayanlardan mısın " diye..

evet öyleyim..




yani.. ben strateji kurmam kursam da uygulayamam zaten..




hayat bu..

geçen yanımdan altmışlı yılların bi amerikan arabası geçti süslü.. gelin arabası..

önüne kocaman bi çiçek koymuşlar..

çiçeğin içinde bir atlı karınca..

camı açıp yeni evlilere..

bravo hayatın anlamını çözmüşsünüz demek istedim..

acaba çiçekçi ne demek istemişti.. var mıydı bir felsefesi..

yoksa elinde bi tek bu oyuncak mı kalmıştı..

yoksa gelin hamile miydi..

bilemiyorum.

ama bence..

bir gelin arabasına ya da bir yeni doğurmuş anneye.. çok yakışır bu simge.. iniş çıkış ve aynı yerde sayış.. hem de dörtnala gittiğini sanırken..




öyleyse gelecek de ne..

yarın ne..

emniyet ne..

bak büyükçekmecede deprem oldu ben şişlide popomdan gümm diye darbeyi hissettim hem de üç buçukmuş..

ne geleceği..




ben zekiyim blog..

gördüklerimi anlıyorum..

duyduklarımı anlıyorum..

ses vermiyorsam bu konuda bir katkım olmasını istemediğimden..

eğer tepkim varsa..

bu bir değişim elde edebileceğine umudumu kaybetmediğim için..

sessizsem.. katılıyorum demek değil ..

reddediyorsam bazen de seni koruyorumdur..

çünkü o teklif gerçekleşirse.. olabilecekleri..

kare kare görüyor ve istemiyorumdur..

ya kendimi o karelerde istemiyorumdur..

ya da bazen senin o anları yaşamanı.. üzülmeni istemiyorumdur..




ben kavga etmem blog.. ve ben yarışmam..

bu yarışırsak seni geçemeyeceğimden değildir..

geçebilirim ama seni geçmenin benim için bir değeri yoktur..

ben kendimi geçmeliyim her gün yeniden ..

aşmalıyım kendimi..

kavgada söyleyeceklerim dizi film kavgası gibi sıralı ve kalıcı olmaz blog ben sakin sakin anlatırım..

dinlersen önemsersen anlarsın beni..




ben şımarığım blog.. bazen sırf sen bana bişey olmaz de diye hata yaparım tam önünde..

ve en çok kendim dalga geçerim kendi şaşkınlığımla..

ençok kendim cezalandırdığım gibi kendimi..




ben sevimsizim blog.. bunları.. beni tanıyıp da beni sevimli bulmak zordur ..

eğer sen de kendinle barışık değilsen..




kendine münhasır derlerdi eskiler..

aynen öyleyim..

onbeşimde farkettim beni şekillendirmeye çalışanların tek yaptığının benim şeklimi bozmak olacağını..

pasif direnişçiyim blog bunu asla söylemedim..

he ama ders aldım da öyle davranmadım kendi çocuksuma..

şekillerini kendileri bulsunlar istedim sadece..




şimdi.. ben buyum da blog..

bundan bana ne diyorsun değil mi..

ama sonuçta kimin evrene bir iyi bayramlar dileği saldığını bilmek lazım..

ayrıca carpe diemin hakkını yiyenler olsa da..

önemlidir anı yaşamak ve tadını çıkarmak..

saime hanım derdi ki.. seninle kahve içmek zevkli..

çünkü her yudumda.. farketmeden.. mmmm diyorsun..

ne zaman kayboldu mmmlar bilmiyorum..

ama bi gün baktım kahveyi vazife gibi.. diplemişim.. o zaman anladım..




ben yine öyle olsun istiyorum blog..

mmmmmlamak istiyorum..

boğazımda yüreğim atmadan ne olacak demeden..

etrafımdakileri ve kendimi, kollamadan sırf tadına vara vara kahvenin..

kibelem kabul etsin ve kaygısız.. sıkıntısız anlar dizsin benim atlıkarıncamın yoluna..




kabul ederseniz..

sizinkine de..


Image Hosted by ImageShack.us

21 Ekim 2012 Pazar

kitaplar sözler şiirler kertenkeleler hakkında...

bazen çok iyi çok güzel birşeyle kesişir yolun..
tesadüftür.. sağduyudur.. öngörüdür onu seçip almanın nedeni..

işte şebnem işigüzel'in hanene ay doğacak'ını.. basılır basılmaz almıştım..
çok beğenmiş etkilenmiştim..
o zamanlar daha gençtim.. kitabın konusu ön planda geliyordu benim için..
sözcük cevherciliğini farkedemiyordum..
kadının insan olma hakları ve insanın insan olma haklarının sevdalısı ..
neferi..ateşli yandaşı olarak.. çok beğenmiştim..
o zaman gugıl'anım yoktu.. hemen sorup öğrenemiyorduk..herşeyi..

bilmiyordum böyle bir yazar yok sanarak neredeyse takma isim niyetine kabullendiklerini.. editörün aklına telefon rehberine bakmak gelmese öyle sanmaya devam edim gazete haeri basacaklarına.. 

kitabı öyle beğenmiştim ki.. başlık unutkanı isim unutkanı ben.. yazar adı soyadı kitabın adı olarak kaydetmiştim onu beynimin kabuğuna..

sonra aramıza neler girdi..
ben neden diğer aşık olduğum yazarlarda olduğu gibi.. peşine takılmadım.. bilmiyorum..
ama bu yıl işte benim şebnem işigüzelle arayı kapatma senem oldu..

eski dostum kertenkele.. kapağında yere düşen melekler tablosuyla elimdeydi bugün..
sıra sıra kıvırdım..hızla bitirip yeniden okudum o sayfaları..

bugün burjuvaziyle ilgili bir tepkisini yazan ..
kimbilir bencileyin tepesini attıran bişeye tanık olmakla..   yazan selgingb'yi andım bir sayfada.. 

"saçlarını dümdüz omuzlarına dökmüş,,kamerayakorkarak gözlerini açarak bakıyor.. yoksulluktan çıkmış.. düşlerini ufalamış..
bu yüzden çok yorgun.. parlak makyajı güzel birmaske yüzünde.. bu maske yüzünden çocukken oyuncakları olmuş..kitapları.. boya kalemleri olmuş .. dayak yememiş.. aç kalmamış gibi.. büyüklerle verdiği savaşın tahrip ettiği yüzünde her maske şeffaflaşıyor.. sudan çıkmış bir balık gibi gövdesini yere çarpıyor.. gövdesini çarptığı toprağa güvenle ayak basanlar başka türlü yemek yiyor.. başka başka düşünüyor.. onun yeni yeni öğrendiği ressamları.. şairleri çoktan biliyorlar.. kendisini eksik sanıyor.. oysa sadece genç.. "

kitaptaki kertenkelenin.. televizyonda çalışmaya başlayan teyze kızını izlerken yaptığı sevecen yorumlar.. içinden geçenler..

ama tabii gerçek bu değil..
çünkü o genç kız..eksikliğinin farkında ve peşinde..
eksikliğini bir arsızca kahkahayla bir bilmişlikle örtesi yok..

bu kez sözcükleri birer değerli taş gibi  seçmesi dizmesi de etkiledi beni..
konuyu basmadan boğmadan akıtıvermesi de.. 

romanlar kitaplar .. gerçek hayatın yavanlığından kaçanlar için zaten..
sabah okuduğum bir makalede öyle diyordu..
hayatındakilere.. yaşamındaki olaylara sıkıcılığa bakar..
kitapların arasına saklanırsın..
şort giyip kemer takan erkekler yoktur o kitaplarda diyordu..
en önemlisi..
"ingilizler zümrüt körfezine çıktılar ve iyi olan herşeye el koydular diğerlerini de yaktılar yok ettiler..
irlandalılara sadece sözcükler kaldı diyordu..
o yüzden tuaregler için doğalortam çöl olduğu kadar.. irlandalılar için de doğal ortam kitaplarla dolu evlerdir.." diyordu...

romanlar gerçek hayatın yavanlığından kaçanlar için..
o yüzden romanlardaki olduğundan yukarı tırmananlar hafif utangaçtır..
gerçek yaşamdakilerse arsız.. ve geldikleri yerdekileri küçümser..

bu kertenkele pek okumuş bir oğlandı..
şiirler vardı zihnine kazıdığı..
ve ben de..
eksiklik hissettim.. şiir sevmememin getirdiği..
konuşurken arada.. ya da yaşarken arada..
bir şiiri hatırlayacak kadar..içselleştirmediğim için..
elbette beni cahil sanma okur..
epeyce şiir bilirim..
ama gene de bazen bu duyguya tutuluyorum ökse gibi..
ne olsa bilmek yarı sevmek ayrı..

bu sefer 
"kertenkele hüngür hüngür ağlar.. eşi hüngür hüngür..
bay ve bayan kertenkele küçücük beyaz önlüklü..
yüzüklerini yitirdiler dalgınlıkla çünkü..
kurşun yüzüklerini ah..
canım nişan yüzüklerini".. 
lorca'nın bu dizelerine borçluyum bu duygumu..

hele de ilerleyen satırlarda.. 

"ona kertenkelelerin de nişan yüzüklerinin olabileceği gibi.. 
benim de kitap okuyabileceğimi.. bunu sadece kendim için yapabileceğimi..
kimsenin karşısında bıçkın delikanlı maskemi indirip kertenkeleli şiirin devamını okumaya kalkışmayacağımı anlatmak isterdim" diye yazdığında..

hele hele..
"havlu terlikleri hep ayağındaydı.. 
ona bu alışkanlığı kazandıran teyzemdi..aslında çoplak ayakla gezmek istiyordu.. 
çocukluğundan beri bunu çok seviyordu.. nişan yüzüğü takan kertenkelelerin bir de terliklerinin olması düşünülemezdi".. cümleleri işte..
beni dağarcığında daha çok şiir olan biri olmamaktan dolayı kendime eksik hissettirdi..

ama geçer..oturup beklerim geçer..

ordan king crimson'ın o güzel kertenkele albümüne götürdü beni.. 
sonra kendi yolumdan aktım.. epitaph'a gittim..
I talk to the wind'e geçtim..
o nasıl sözler..

ben bir çok şarkı sözünü ezbere bilirim blog..
o da şiir sayılmaz mı..

üstelik kertenkele şiirinin sadece başı vardı kitapta..
bir ispanyolca sever bilir olarak kalanını da ben çevirdim sizin için..

erkek kertenkele ağlıyordu..
dişi kertenkele ağlıyordu..
beyaz önlükleriyle..
erkek ve dişi kertenkeleler..
yanlışlıkla kaybetmişler
nişan yüzüklerini..
ah o kurşun yüzüklerini..
ah o kurşun yüzüklerini..

üzerlerinde büyük ve bulutsuz gökyüzü kuşlu balonuna biniyor..
güneş.. yuvarlak kaptan.. saten bir yelek giyiyor..
onlara bak ne kadar yaşlılar..
ne kadar yaşlılar kertenkeleler..
ay nasıl ağlıyorlar.. ağlıyorlar..
ay ay nasıl ağlıyorlar...







Image Hosted by ImageShack.us

19 Ekim 2012 Cuma

makrolar.. elektron mikroskopları mor balıklar sinirler ve zihniyetler ve diğerleri hakkında..


kaynak

bu sağlık bakanlığı toplu hemşire ve sağlık memuru alımlarına başladı başlayalı..
durum vahim..
kadro sürekli değişiyor..
daha üçüncü sınıfta iken kpssye girbiliyorlarmış..
ve iki yıl süre ile geçerli oluyormuş puanları..
daha mezun olur olmaz.. atamaları yapılıyor..
bu durumda tüm kurumlarda .. özel olanlarda bir personel eksikliği oluşuyor..

bu yüzden değişip duruyor kadrolar..
hatta neredeyse memnun kalsınlar diye pohpohlayacağız.. (inanma sakın)..

neyse işte vizitte dedim ki yeni ekibe..
farkında mısınız burada her vizitte ne öğrendiğinizin..
memnun olmayı..
susadım. aa ne iyi farkettim susadığımı.. ve hatta suyun yerini de biliyorum ..
oraya kadar gidebilme.. suyu olduğu yerden çıkarabilme.. bardağa koyma içme ve susuzluğumun giderildiğini farkedebilme yetisine sahibim bugün..
memnunum..
demiyorsanız eğer..
o zaman anlamadınız demektir dersiz.. bir kez daha dolaşalım viziti..

ben hergün birkaç kere bunu anımsamaya çalışırım..
bu beni biraz iyi biraz kötü etkiler..
çok fazla beklentim olmadan ..
minik şeylerle güzelleştirebilirim bireysel yaşamımı bu iyi birşey..
ama bazen de insanın motivasyonunu azaltan birşey..

bu sabah yolda giderken monet.. empresyonizm babası istanbulda sergisinin afişini gördüm yine..
hala bakmadım gerçi..
ama monet acaba diğer empresyonistlerden yaşlı mıydı.. yoksa diye düşündüm..
çünkü artık monenin kataraktı olduğunu ve gerçekten de etrafını öyle gördüğünü biliyoruz..
gördüğünü çizmiş adam.. aslında.. yeni bir teknik ve akım geliştirmek değilmiş amacı..
ona bakarsanız van gogh da dijital kullanırmış.. ve dijital zehirlenmesi nedeniyle sarı görürmüş.. etrafı..
sarı yoğunluklu resimler çizmeye başlaması o yüzden ama her ne nedenle olursa olsun..
uzaklara baktığüımızda gördüğümüz gibi çizmeyi başarmışlar ve bir devir akım başlamış..
belirsiz ve flu görüntüler devri..

şimdilerde fotoğraf sanatı aldı başını gidiyor.. daha net daha net daha büyük daha yakın çekme konusunda bir telaş var etrafta..
yakın net ve büyük..
çiçekler ne güzel.. ne gerçekçi noktasından..
çiçeklerin pistili püstülü üzerindeki toz zerresini tartışır hale geldik..

hep şu şiir geliyor aklıma..
yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve orman gibi kardeşçesine..
insanın iki özlemini de dile getirmiyor mu??..
hem ait olacaksın bütüne.. hem az uzak ve farklı olacaksın..
hem genel bakışı görecek tadını çıkaracak hem her deliğin içine burnunu sokacaksın..

bak bergama şehri geldi aklıma tepede dümdüz ovaya 360 derece bakan antik şehir..
ilk kez o zaman içselleştirmiştim tepede olmanın kartal yuvasından etrafa bakmanın verdiği güveni..
ta ufukta bir toz bulutu olsa..
hemen hazırsız.. sürpriz yok..

ve elbet ilk maydanoz çiçeği makro fotoğraf çekimimi anımsadım sonra.. 
hele o minicik kır çiçeklerini hani iki milimlikler ama herşeyleri var diyebilmeyi..

bi yakından bak.. bence yaşama.. sonra uzaklaş bi de ordan bak.. 
bi uzaktan bakmaya başladıysan eğer. hadi bir de dibinden bak.. 

tekilin bireyin katkısını .. bütünün uyumunun güzelliğini seç.. seçebilirsen hangisi daha önemli.. daha etkili.. ve özel..
işte sabah bunları düşünerek geldim.. yolda.. ve baktım.. bir eski dost taze blogcu da bahsetmiş bu uzak yakın ilişkisinden.. 

ve bir de sonra bişeye sinirlendim o yüzden bu düşündüklerimden önce onu yazdım buduarda.. 

ama yolsa en son aklımdan geçen..
makro can'sa..
elektron mikroskobu sanatın piri midir.. di.. bakın bakalım da siz karar verin..

pese.. hiç yazıyla alakasız ama gayet ataletçe.. bu dostun denizaltı fotoğraflarına bakarken bir mor balık gördüm.. 
incelerken zebra gibi siyah beyaz çizgili beden üzerinde mor baş ve omuzları (???) olduğunu farkettim..
anla işte omuz dediğim solungaçlar civarına kadar olan yeri..
düşündüm.. bir siyah beyaz dapdaracık etek ya da sigara pantalon edinesim geldi üzerine mor bir kazakla giymek için..

bunlar sabah ve güne başlarke olanlardı.. 
ama sonra  bunca tıktık heveslisi miyim ki.. her yere bağlantı kaynak ekliyorum..
nasıl bir saygısızlıktır diye sinirlendiğimden önce şu yazıyı yazdım buduarda.. 
bence tepkiler önemlidir..
ne kadar önemsiz konuda da olsa.. 
he bir bardak suda fırtına koparıyorum değil mi.. eh ama bu bardak  değil 
mantalite .. 
zihniyet.. 
yaklaşım ..
öyle yani..




Image Hosted by ImageShack.us

16 Ekim 2012 Salı

Kintsugi .. zaman.. patin patin patine.. yakıştırabilmek ve diğerleri..

kaynak

hani uzun süre kullanılan toprak saksılarda bir beyazlaşma olur zamanla..
aslında sulama suyundaki kirecin çökmesidir onun nedeni..
aynen çaydanlıkların kireçlenmesi gibi..
ama çaydanlıkta çirkin duran..
o saksılara nasıl yakışır..
zamanın etkisidir..
güzelleştirir..

hani bazı çanaklar çatlar zamanı gelince..
kazaya uğrar..
ısı şokuna uğrar..
işte ne kadar farkedilmese de..
su sızdırır..
içinde artıklar birikir..

atmalıdır..
kırmalıdır..
çatlak çanak bir semboldür..
kırılan kalpler ya da gönüllerin metaforudur..
















ama bazıları da erimiş altın döker bu çatlaklara..
daha gösterişli hale gelir çatlak çanak..
sanatın etkisidir..
güzelleştirir..



hani..
insan bazen anlatmak ister..
duygusunu..
içini..
bakar yol uzun.. sözcük çok..
susar.. sessizliğe gömer..
ama bazısı da..
saldırganlaşır..
duygusunu anlatmaktansa.. başkasının duygularına saldırır..
egoizmin etkisidir.. çirkinleştirir.

hani bazen insan suçluluk hisseder..
içinde çökelimiş kireci çözer gibi çözmek için ..
bunu..
itiraf eder .. özür diler..
ama bazen de.. anlatırken sesinden sarhoş olup..
sesine aşık olup..
anlattıklarını yeniden yaşar gibi heyecanlanıp..
aniden suçlu değil güçlü hisseder kendini..
izlersin hayretler içinde..
ahlaksızlığın etkisidir.. çirkinleştirir.

çatlağına altın dökülmüş çanak gibi..
üzeri beyazlamış saksı gibi..
güzelleşmez herşey..
kusuruyla biricikleşmez..

öyle işte..

pese: Kintsugi : japonların çanakları tamir etme sanatıdır.. hatta çatlağı abartılı hale getirirler.. bir şey hasara uğradı ise.. ve tarihçesi varsa daha da güzelleştiğine inanırlar.. 

When the Japanese mend broken objects, they aggrandize the damage by filling the cracks with gold. They believe that when something's suffered damage and has a history it becomes more beautiful.” ― Barbara Bloom

Image Hosted by ImageShack.us

13 Ekim 2012 Cumartesi

hiçbir cumartesi günüm bir türlü yetmedi.. nar çiçekleri.. görece küçük ve büyük dünyalar.. ve kitap keyfi ve dergiler.. ve kitaplar ve hayat hakkında..



birkaç sabahtır..
bahçede içiyorum sabah kahvemi..
zaten istanbulun meşum havaları sayesinde..
artık yazları bahçeye çıkamaz olduk.. dum..
rutubetten durulmuyor ki..

ama her kötünün içindeki iyi gibi..
bu sıcak ve rutubetli yazlar başladı başlayalı..
ilk ve son bahar muhteşem oluyor..

işte bahçede sabah kahvem.. sonbaharn altın rengi ışığında çok keyifli oluyor..
bir süs narım var saksıda..
çb'nin ablası kadın verdi bana ..
onun ve annesinin süs narları muhteşemdir..
pıtır pıtır çiçeklenir..
pıtrak gibi meyve verir..

ben de bakıp büyütmeye çalışıyorum yıllardır..
keyfi yerinde..
ama daha hiç çiçeğini göremedim..
hadi meyve olamıyor çünkü başka süs narı yok mahallede.. döllenemiyor diyeceğim.
ama bu iyiden kısır.. çiçek vermiyor ki döllensin..
dahası görüş açıma giren iki tane nar ağacı var ..
biri ortak alanda..
diğeri komşu bahçede..
nasıl güzel açıyorlar meyveleniyorlar..

olsun varsın..
diyorum da..
yaprağının yeşili de ne güzel ne zarif diyorum da..
ama  gönlüm de çiçekten meyveden yana..

derken iki üç sabah önce.. dalda bir kırmızılık.. ay dur iki kırmızılık. 

önce meyve sandım..
olmayacak şey..
yaklaşınca..
biri tomurcuk diğeri biraz açılmış iki çiçek..
karşıdaki nara baktım hemen.. ehhh.. meyve dolu..


zamanında ön bahçedeki limon da..
aynı anda hem  çiçek hem minicik meyve.. hem yeşil kocaman limon hem de sarı limonu bir arada dallarında barındırmamış mıydı.
hatta yine çb'nin ablası kadın bakıp.
cennet cehennem bir arada dememiş miydi..
ben de ona hayat gibi.. diye cevap vermemiş miydim..

peki bunda ne demeli..

bilemedim..
geç olsun da güç olmasın desem değil.
hem geç hem güç oldular..
zamansız  öten horoz desem değil..
bulamadım bir ata ana sözü ..

işte birkaç sabahtır bunu yazasım vardı.

ve daha birkaç şeyi..
gözüm iliştikçe cümle cümle gelenleri..
oturunca gelmiyor aklıma..

narı yazdık..

bir de şunu diyeyim..

bazen  ayıbı yapandan çok..
ayıba tanık olan utanıyor..
ve hatta bazen ayıbı yapandan çok.. tanık olan zor durumda kalıyor..
ve bazen ayıbın yapıldığı kişi..
ayıbı yakalayan daha çok üzülüyor..
kendine üzülmezken..
ve beyaz perde asla gerçek bir yer değil..
gerçek hayat daha beyaz perde bazen..
ve dünya küçük gerçekten..
ama bu da.. aynştaynvari bir küçüklük..
örneğin bana çok büyük bu dünya ve hatta ben bir havası alınmış fanustan izliyorum bu dünyayı gibi..
ama bazısına da pek küçük avuç içi kadar..

yekta kopan "aşk mutfağından" tarifler kitabını okuyorum..
sanki çok tanıdık..
sanki okumuşum gibi..
ama okumadım da..
tuhaf bir tanıdıklık duygusu..
bu bahsedilenleri çok iyi dile getirip.. insanın içini okur gibi yazmasından olabilir mi..

dönem amerikan edebiyatı.
başyapıt değil ama..
kadın daha doğrusu kız çocuklar gözünden.. dönem öyküsü..
elliler de kadın ve zenci kadınlar.. ve yokluklarla yoksulluklar..
evrensel aslında..
ve kadın yazarlar ve kadın  ayrıntı düşkünlüğü ile..

oje sürme sahnelerinden tut da..
kahve kupalarının desenine ..
doğum günü pastalarına kadar..
gözünün önüne getiriyor insanın..
film gibi..

ama oskarlık değil..
ama izlerken aa bak dedirtecek..
bazen gözü doldurup aynı anda..
gülümsetiverecek kadar hayatın içinden..

bi yandan da bir  durum var ağustosun kuru çayırlarında..
daha onüç yaşında olan kızın ..
hem babasına hem annesine kızması var..
babasının yaptığı yüzünden..
birine kızdığı..
diğerine de.. ona izin verdiği için..

onüç yaş sınırdır bilir misiniz..
farketme sınırıdır..
ve sorumluluk alabilme sınırıdır..
bunların her ikisi de ..
birçok erişkinde bile yok..

bir de ..
dün yaşadığım ve artık bana sıradan gelen karmaşalardan birine tanık olan çekirdek..
karmaşayı yaratana pek kızdı..
tam da zamanıydı..
ben de..
alaskaya göçmek istiyorum dedim..
ne alaka dedi..
işte bunlardan uzağa..
zira biri bırakıp diğeri yapışıyor yakama bu karmaşaların..
saat gecenin onbiriydi başladığında..
bir çok telefon konuşması ve mesajlaşma sonucunda..
onikiyi geçe hallettik..
dışardaydık da görece kolay hallettik.

ve benim saat sekizden beri uykum vardı üstelik...

benim gözümden ve zamanımdan bakmak ilginç geldi çekirdeğe..
ama kendi yarattığı karmaşaları göremiyor..
genellikle uzakta oluyor karmaşa yaratan..=)..
acaba dedim kendimi videoya alsam  mı öyle anlarda..
faydası olur mu ki..

bir de..
şu sanal dergide kitap lar hakkında kitap keyfi hakkında yazmaya başladım ya..
önce her aydı..
şimdi iki ayda bire döndü dergi..
işte onunla ilgili ilk "yabancıdan" geri dönüşü aldım..
bir başka konudaki iş  toplantısında.. dergiyi çıkaran kişi.
dergiden bahsetmiş.. açıp göstermiş..
toplantıdakilerden bir kaçı..
a biz biliyoruz demişler.. kitap köşesi pek güzel..

sevindim işte..
burada yazmaktan daha iyi bişey düşünemedim sevincimi göstermek için..

.
zamansız açan nar çiçeği kadar keyif versin haftanızın sonu..
sahi saime hanımın en sevdiği kırmızıydı..
narçiçeği kırmızı derken gözlerinin içinde bir pırıltı olurdu sanki..
sevdiği bir insandan bahseder gibi..

"hiçbir cumartesi günüm bir türlü yetmedi 
asla cumartesi gece sabahla bitmedi"..ve hatta..

"haftanın sonu bir nakarat gibi
haftanın sonu hep aynı günleri

pazar günleri pazartesi alır beni
pazar günleri elimdeki balık gibi
gözlerini görürken ağlamak gibi
kıymetini giderken anlamak gibi"

diye mırıldanırım pinhaniden..

Image Hosted by ImageShack.us

9 Ekim 2012 Salı

haberler sıkıntılar utanmak arlanmak rikkat kahve ve diğerleri..hakkında


ilk zamanlar.. blogculuğa yeni başladığımda .. her türlü felaket haberi..
günlük fikir ve duygu dünyamı altüst ettiğinden..
küçük hayatımın beni ben yapan ayrıntılarını yazmak zor gelirdi..
çok uzun zaman böyle oldu bu..

konuyu bir kaç kez yazdım..
alışmalardan akomodasyonlardan bahsettim..
sabah terör vurgununu izleyip.. ağlayıp..
nasıl sonra işe güce gittiğimizden..

gerçi yaşamın parçası bu..
söylemek insanca gelmese de.
insanoğlu var olduğundan bu yana yanlış davranışlarla içiçe yaşamı sürdürmeyi başarıyor..
aşık da oluyor.. savaşın ortasında..
seks de yapıyor en rasgelesinden..
bozulan kırılan şeylere de öfkelenebiliyor..

bir yandan dünya hep yıkılıyor diğer yandan..
yeniden yapılıyor..
makrokosmos da böyle..
mikrokosmos da böyle..

bedenimizde her an yeni hücreler oluşuyor..
birileri ölürken..
dünyada birileri ölürken diğerleri doğuyor evleniyor.. buluşlar yapıyor..
ama yine de elbet..
insanın bir saygısı bir içtenliği bir empatisi ve üzülmesi var..

herşey dozunda..
belki daha ketum daha edepli oluyorsun..
hani eskiden okullara muz vermezdi anneler beslenme saatinde alabilen var alamayan var diye..
böyle bir incelikten söz ediyorum..

yaşam devam ediyor..
etmeli..
bir yandan tezkere haberi izler beklerken bir yandan örgü örebilmek..
lezzetli bir şeyler yiyebilmek..
bundan..

yaşamak.. var olmak.. canı ve soyu sürdürmek.. en ilkel içgüdü..
örgü.. belki giyilemeyecek olan kazağın örgüsü ondan devam ediyor..
ha belki..
ay dün akşam bir kazak rmüşüm.. şööyle dekolte.. böyle seksi diye anlatmıyorsun..
ama örmeyi sürdürüyorsun..
işte bundan topluca gerilim yaratan yaratacak olan şeyler olduğunda..
yıkımlar ölümler.. topyekun yoksunlukların beklentisi gibi şeyler olurken ..
programlarda oynayan gülenlere kızıyoruz..
göstermemek gerek.. yaşamın devam ettiğini.. nisbet gibi..

yoksa..
iş çıkışı ayy yazık ya gencecik şehitlere .. içi yanmıştır anacıklarının ahç.. nasıl bir acı  dediğinde..
burnunun direği sızlaya sızlaya çıktığında dönüş yoluna..
evine giderken yol üstündeki vitrindeki mor’a kaymazdı gözün..
ama ay bi mor gördüm .. demezsin eğer bir “rikkat” varsa içinde..

şimdi..
ben ev düzeltiyorum..
“faynıl taç”.. mastır’s taç.. benim durumumda mistrıs’ taç..
ama yazmıyorum buduara neden..

savaş çıkacak diye..
güneydoğu karışık diye..
evimizi tepemize geçirirler mi ki acaba diye..

ama karar verdim..
yaşam devam ediyorsa..
iki yönlü reaksiyonları  
anımsamak ve ←-> oku unutmamak gerek..


her kavranın aksiyle geçerli olması gibi..
japonyada kelebek oynasa güney amerikada deprem olması gibi..
eylem karşı eylem gibi..
bu yaşamın bir parçası.. o zaman.. ve bundan sonra..
bu açıklama her zaman için geçerli olacak.
ve bu blogda yapılanlar yapıldığınca anlatılacak..
utanmayacağım artık.. utanması gerekenler utanmazken..

zira günü yakalayayım derken ahlakın içini boşaltanlara gıcığım..
hedefsiz amaçsız.
olmaya gıcığım..
geleceği düşünmemeye.. sistemleri göz ardı etmeye gıcığım ama..
yaşamın devam etmesi ile ilgili tüm özlü sözlere inanırım..
sürer yaşam ..
ve sürdükçe.. kimi kuyruğundan ..
kimi de daha anlamlı bulduğu yerinden yakalar yaşamı...
benim yakalamam genelde.. beynimi ve yaşam alanımı donatmak..
ve bunu kendime ve yakınlarıma bir keyif olarak sunmak şeklindedir..
o yüzden buduarda yayına verdiğim arayı bitiriyor..
artık savaş muhabiri gibi..
yapılan yazdığım ve çizdiğim her bir şeyi ekliyorum” bilouma..” bundan kelli.. biline..
pese.. itiraf ediyorum..
evin işlerinin bitti gibi olduğu yıllardır listemde yapılacaklarda not edilmiş halde duran şeyleri tamamlandığında..
almışım kahvemi.. ağız tadlarımı..
çıkarmışım  havalı servislerimi..
tadını çıkarmışım.. bitirilmişliğin..
daha doğrusu.. bitirilmişliğe en yakın halin..
ol fotoğraf onun kanıtıdır..
Image Hosted by ImageShack.us

4 Ekim 2012 Perşembe

yollar asfaltlar sarmaşıklar ve kitaplar hakkında..

bazen evlerde orada buraya serpiştirilmiş eski kitaplar görüyorum fotoğraflarda.. 
sadece ciltlerinin ve eskimişliklerinin güzelliği nedeniyle dekor olarak.. 
bir vazonun yanına.. bir sehpanın üzerine bir veya birkaç tanesini koyuvermişler..

ben de kitap aşkıyla yandığıma göre.. ben de koysam diyorum.
.
ama sahaflarda.. eskici kitapçılarda bulduklarımın çoğu o güzel o tatlı sarıdan sütlü kahveye giden.. organik maddenin zamanla tabaklanmasının getirdiği güzel renklere bürünmek yerine.. 
tozla karşıkarşıya kalmış grisi sarısından ağır basan kirloş kitaplar..

kitapla olan ilişkimiz.. toplum olarak.. her açıdan kötü.. alana okuyana saklayana bakış da zaten fuzuliye bakar gibi..bakım da veremiyoruz hayır versek nolcak.. 
çevremizde toz yağıyor heryerden tepemize.. 
huzur'u okuyorum bir yandan.. ve yunusun kitaplığını anlattıkça..
onun o münzevi okur hallerini..
içim gidiyor..
****************
karşımızda bir site var.. aramızda sadece bir tek yönlü yol genişliğinde mesafe var..
şık bir duvarı var sitenin..
üzeri sarmaşıklarla örtülü helix hedera falx hedera ve her dem yeşil yaseminler karma karışık örtmüştü bütün duvarı..
ve yere kadar sarkmıştı..
nasıl güzel bir yeşil duvardı anlataman..

ben şanslıyım iki blok arasına denk geliyor benim evin girişi mutfak penceresi.... 
ve sarmaşıklar çamlar açıklıklar görüyorum aradan.. taa karşıya kadar yeşillik..
penceremden kendi vahama bakıyorum sanki..
derken bir kaç yıl önce.. çb.. bu sarmaşıklar park ederken arabaların cilasını çiziyor onları biraz buda demiş yardımcıya ..
o da almış eline makası.. tam yetimhane traşı yapmış.. nereyi..
elbette benim görüş alanımı..

alttaki duvar şık güzel bir duvar ama neticede duvar..
bir de.. yerlere kadar sarmaşıklar geliyor bizim görüş alanımızda..
kısalıyor densiz bir boya..
sonra yine yerlerde devam ediyor.
kudurdum ben tabii..

ben kudurunca kötü olurum..
hiç unutmam her fırsatta söylenirim..
her gözüm değdiğinde..
her hatalı bir şey olduğunda..
kindarımdır domuz gibiyimdir..
azımdır ama özümdür..

her yerden metre metre sarmaşıklar küstü müdür nedir..
asla bir daha uzamadılar ..

bu yıl..
site yönetimi sanırım bir bahçe düzenleme yapmaya karar verdi..
ve sarmaşıkları kökten yok etti..
artık yerlere değmiyor..bırak onu tamamen duvar..
gerçi bu ortadan makas kaçmış traşlı halinden daha az sinirimi bozuyor..
ama bu değil de..
eve geldim..
yardımcı ki artık adını biliyorsunuz..
aynur..
açtı kapıyı ve..
ne güzel oldu gördünüz mü dedi....

ne güzel olmuşş.....


************

asfalt çalışması yapıldı bu yaz bizim tek yön sokakta ve sitede..
arabalarınızı kaldırın demişler..
koymayın..
koymadık..
ama iki tanesi..
park halinde idi..
sahipleri sanırım istanbul dışında kimbilir belki yazlıklarındalar..
bir cereve cip bir de minik bişi..
yol kazındı.. 20 30 santim..
arabalar duruyor.. havada kaldılar..

asfaltlanma aşamasına geldiğinde merak ettim nasıl yapacaklarını..
akşam eve geldim..
o arabaların altını olduğu gibi bırakıp yakın çevrelerinden itibaren asfaltlamışlar. 
şimdi arabalar çukurda duruyor..
yani bir ekip çağırılır.. arabalar çekilir filan değil mi.. karayollarıyla ya da belediyeyle trafik polisleri küsmüş mü.. sarmaşıklar gibi..
bunun karı var kışı var..
kabaracak..
yok..
öyle bırakmışlar..
**************

şimdi bu tip yazılar aslında atalete uymaz..
kadın yazsın.. iz bırakanları.. bırakılan güzel izleri yazsın atalet.. onları sever..

ama bunları alt alta konunca..
ben kocaman bir fikir edinebiliyorum toplumumun yapısı hakkında..
boşuna beklenti geliştirmiyorum..
böylce önüme çıkan iyi ve doğru ve güzel şeyler bana sürpriz oluyor..
ve bugünlerde böyle sürprizlere gereksinim var.. hepimizin olduğu gibi..
bu da burda dursun dedim....Image Hosted by ImageShack.us
Follow my blog with Bloglovin