31 Mayıs 2010 Pazartesi

tam

SDC10868 gün önce eklemişim yazı…

aslında iki kez taslaklar hazırladım ama zamanları gelmedi daha olsa gerek.. gündem ağır.. blog hafiflesin ..

SDC10897 malum özel ve güzel bir şehirde yaşıyorum.. mısır patlağı gibi her an her yerde bir hareket..

SDC10850 işin içine “eski” deniz” “soylu” “yelken” girdi mi martı da girer dedim.. martı olan yer bensiz olmaz..

SDC10826 yelken dediysem…

SDC11045 yelken var…

SDC11051 yelken var…

SDC11075 yelken var..

SDC11110 yelken var…

SDC10814 yelken var =P..

SDC10902 yelken var =D…

akşamı ettik manzaranın güzelliğine kapılıp..

yelkenler açılıp.. gemiciler gemiler uzaklara karışırken ..

bir de mini fotoğraf sergisi baktık ayak üstü..

sergideki kavram..biliyoruz eğil mi artık her şey konseptüel.. kavramsal.. partiler sergiler.. dekorasyonlar.. aşklar bile.. kavramsal..

işte benim de günün başlangıcında rıhtımda çektiğim makro fotolarımla .. çekerken düşünmeye başladığım şeylerle.. bir örtüşsün bu göz attığımız sergi.. ama o yarına..

bu arada..

SDC10959 pusulanız şaşmasın..

SDC10969

dümeniniz kilitlenmesin…

SDC11102

haftanız süper olsun..

PS.. resimlere tıklayın bence.. şeytan ve atalet ayrıntılarda gizli ya..

25 Mayıs 2010 Salı

kimbilirnelergelecekaklımayazarkenaksıngitsinbakalım…

SDC10733

sabah tam evden çıkmadan önce şeytan dürttü.. bahçeye çıkardım kendimi..

uzaktan bakınca yeşil yemyeşil.. zaten ben de o yüzden çıkardım kendimi.. bu kadar yeşil olmamalıydı..

şüphelendiğim gibi.. heryerde ısırganlar kocaman dikenli  otlar.. temizlenmeli.. armut ve ayvanın yanından bir sürü piç çıkmış.. çaresi nedir öğrenmeli .. bakılmalı.. komşunun sarmaşığı.. yol olmuş almış başını gitmiş.. budanmalı..

elmada da sorun var.. beyaz beyaz pamukçuklanmış.. altındaki limon kokulu sardunyaların üzerime kar gibi yağmış pamukçuklar.. hastlalıklı ve bakımsız.. ilaçlanmalı..

bir iş listesi var ki.. en az.. bir hafta tam mesai çalışmak gerek..

bu sadece iki dakikalık oturma süresince gördüklerim..

bir de işe girişirsem.. yandık =9..

baktım listelesem de.. listelemesem de.. yapılacaklar kendini hatırlatıyor bir şekilde..  daha sanatsal daha göz alıcı olsunlar bari..

çapkın ve albenili olurlarsa.. belki de yanlarına “tik”atılanlardan olurlar dedim..

listelerime yeni bir kap yaptım.. prokrsatineyşın evet..=9 ama çok güzel oldu..

SDC10720

eski kitapların ciltli kapları kullanılarak yapılıyor.. kadiköyden aldığım yeni tutkalımı kullandım.. bu iş için.. dedikleri kadar şeffaf kuruyormuş.. ama elimdeki küçük defter sığmadı içine.. şimdi bir de “eski kitaptan bozma kılıfa uyan ufak not defteri al..” eklendi alınacaklar listesine.. iç sayfalara kıyamadım ama.. onları başka bir işte değerlendiresim var..

dün de çalışma masama azıcık el attım.. ta geçen seneden kağıtlar var.. yığının içinde.. onları düzenledim..

köşecik yaptım kendime.. çalışma masasının yanına bir dergilik çektim.. evrakları yerleştirdim..

masa lambam epeydir çekirdeğin odasındaydı.. evire çevire lambayı.. hem telleri kopmuş..hem şapkası yanmış.. e nazik şeyler bunlar.. eskici malı.. antika gibi davranırsan güzelleşir.. market rafı ürünü gibi davranırsan .. dağılır gider..

SDC10718

yanan şapkayı .. ki mor ve şifondu.. değiştirdim.. yeniden yarattım.. hala biraz daha süslenebilir.. mor kristallerim olacaktı bir yerlerde..onları  da sallandırmalı kenarlardan.. masa da daha çapkın daha çekici olursa.. düzenli kullanırım belki.. kimbilir..

SDC10735 

kendime baktım biraz.. daha albenili olmak benim de hakkım elbet..

üç kere filan 20likle kapışmaya giriştik.. vazgeçtik..

lazanya yaptım.. kıymalı içini sosunu yardımcı yaptı da.. ben sadece daha sulu olsun deme gafletinde bulunduğumdan.. sulama aşamasına katıldım.. şu ön pişirme gerektirmeyen  lazanyalardan kullandık..beşamel sosu her kata dökmeyi unutmuşuz.. bi en alta bi en üste döktük ama güzel oldu..

çekirdekle çıktık sonra biraz.. abedemalıkahve dükkanlarından birinde oturduk remziden sonra.. kitaplar aldım .. bir de dergi en fransızından.. arada bir dizi kitap ilgimi çekmişti.. ülkenin yüz bişileri.. en son saat kulelerine bakıyordum.. elimde kalmış.. farketmeden onu da alıvermişim..kahvecide farkettim..

farketmeden derken.. çekirdekle kapıştık kasanın orda.. ona laf yetiştirirken olmuş.. “bari bunun serisini bana hediye alın dedim.. muhtelif gün ve gerekçelerle..” gülüştük.. mudurnudaki ahşap saat kulesini beğendim en çok..  id ego ve süperego konuştuk.. biraz.. çevrede kim id kim ego gezdiriyor onlardan söz ettik..

çekirdek  ahududulu çizkeyki peynir tadında buldu.. güldürdü beni.. adı çiiiz olan bi kekten ne tadı beklediğini sordum ona.. buzlu meyve suyu içerken üşüdü.. ben buzlu espressomu elime aldım eve döndük koşuş koşuş..

gece de dondurma istemiş canı baktım içi yalancı kürklübir svetşört giymiş.. buzdolabının başında.. “önlem aldım” dedi.. baktığımı görünce.. üşümemek için..” gülüştük..

ha bir de fransız filmi aldım en katrindönövlü jerardepardiölüsünden.. son aşk mıdır ilk aşk mıdır.. tanıtımında.. ilk aşkınız son aşkınız da olabilir mi diyordu.. izlemedim daha..

“ben eğlendiğime bakarım” dedi yirmilik.. “seni sinir etmeyi filan düşünmüyorum ki yaparken.. o yüzden de istediğin kadar sinir ol.. devam ederim yapmaya”.. bütün şemsiyeleri açmış.. ortalığa saçmışken kızıp söylendiğimde..  xyce cevap işte.. eğlendiğine bakıyormuş.. sustum..

bi de şunu buldum.. ne güzel bir fikir dedim.. ben de listelerimi süslemeye devam edeyim bari.. belki bigün belgesel çıkar benden de.. ne olsa.. ataletim ben..

SDC10732

sonra düşündüm. eskiden olsa.. hadi yapılacaklar listelerimizi bloglarımıza ekleyelim diye çağırı yapardım burdan.. şimdi ammannn herkesin bi dolu işi gücü var deyip.. demiyorum=P…

24 Mayıs 2010 Pazartesi

aslındahaftasonu neyaptım

yazısı gibi bir yazı vardı.. ama fotoğraf makinesi  yanımda değildi yazarken.. oysa resimlenmeli..
antika2
zaten hep öyle olur.. birşeyi sistemden.. göz önünden azıcık uzaklaştırsan.. hemen başına bişey gelir.. kontrolfrik diyorlar sonra bi de..
o yüzden daha önce planladığım bişeyden bahsedeceğim..
bir genç kız yetişiyordan..
daha önce de bahsettiğim bir kitap.. yazarını filan hatırlayamadım..
kitapta kendi yatak odasının penceresinin dışına kadar uzanan bir ağacın.. kalın dalına oturup.. virane ara sokaktan uzaklaşıp.. kitapların dünyasına geçiş anlatılıyordu.. bir yerlerde..
ben de yetiştiğim evde ağaçlarla yakın ilişki içinde okurdum.. tüm gün..
o kitapta ağacı anlatırken.. yalnız fukara mahallelerinde bulunur.. iştahla arsızca büyür.. diye tanımlanan ağaç.. nasıl birşey olduğunu bilmiyordum.. gugl yoktu.. görsellerde ara seçeneği yoktu.. öğrenememiştim..
SDC10671
geçen hafta  tarlabaşındangalatasaraya geçerken bunlardan bir sürü gördüm.. yeni yetme boyunda.. kaldırımın biyerinde durup.. “hani bi kitap vardı okumuş muydun” diye sormam garip geldi eminim ama sonra kitaptan o sahneyi hatırlatıp.. “bunlar o ağaçlar mı..” deyip bağladım fikir kaçışmalarımı..  hatta.. balkonlu kadına.. o da..“osurukağacı dedi.. evet.. bu o”..
kendi ilk bahçemde de.. “hüda-i nabit” çıkıvermişti.. ellerimle ektiğim hiçbirşey büyümezken adam gibi.. deliler gibi büyümeye başlayan şeyi acaip koruma altına almıştım ben de.. derken birden farkettim bunun güzel bir çiçek değil.. koca bir ağaca dönüşmeye kararlı bir şey olduğunu.. koparıverdim..
çocuks nasıl da şaşırmıştı.. haftalardır bize dar ettin bahçeyi.. çiçeğim diye.. kopardın sonra tek hamlede..
başıbozuk olduğunu anlayınca.. koparıvereceksin zaten.. değilse başkalarına hayat hakkı tanımaz bunlar.. demiştim..
nasıl da doğru demişim.. köklenince.. zor oluyor.. kopan kadar koparılanı da acıtıyor..
ve hüdainabit deyince.. bahçe bloğumda biri bana.. bu çiçek nerden bulunur alınır demişti..
ve yine düşününce.. tanrıverdi de diyebiliriz aslında .. di mi..
bu ne bu mu dediniz..
eh işte ben burdayım demenin uzun yolu..
bi de..
resimlerin kurbanısınız.. napiim..
iki de.. beni şımartmayı bi siz bilirsiniz.. =D
ysl

21 Mayıs 2010 Cuma

unutulanlarhatırlananlar

 

SDC10711

tahta makaraların tarihe karıştığını farketmiştim..

uzun zamau önce..  benim hiç durmadan birşeylerle elimi oyalamamdan etkilenen çekirdek minicikken ..ben de .. diye tutturmuştu.. onun kadarken.. bir makaranın tepesine dört minik çivi çakılıp.. etrafına sarılmış ipi yuvarlak bir şerit halinde ördüğümü.. sonra onu kullanarak bozuk para çantası yaptığımızı hatırladım .. ve bir makara aradım.. dikiş malzemelerimin arasında.. sonra da tuhafiyecilerde.. bulamadım..

hepsi plastikti..

sonunda bir erkek terzisinden bulmuştu çb.. artık bulunmuyormuş bunlar diye getirmişti.. çekirdek gerçi sadece onbeş santim üretti şeritten.. ama aylarca elinde onunla dolaştı ..

ama ben bu olaydan önce..  tahta makaraların artık bulunmadığını farketmemiştim..  iplik dediğimde.. tuhafiyecinin bana hep plastik makaraya sarılı iplikler verdiğini algılamamıştım..  işim görülüyordu.. hayat devam ediyordu..

SDC10708

geçenlerde bir ikinci el pazarında.. topuk yumurtası görünce.. dayanamadım aldım.. tahta makaraların artık üretilmemesi de  o yüzden gündeme geldi..

bilemediler ne işe yaradığını.. çocuks..

eskiden çorapların topuğuna burnuna koyup örerlerdi dedim.. tuhaf baktılar suratıma.. çorap.. örmek !!..

ülke fakir..emek ucuz.. para kısıtlı.. mal ve insan değerliydi o zamanlar..dedim..

halamın dikiş sepetinde vardı.. annemde yoktu.. neden bilmiyorum.. ama annemde de.. kirpi oku vardı bir tane.. ince biyeleri ters yüz etmek için kullanırdı.. halam daha çok çorap mı yamardı.. annem en çok biye mi yapardı da bunlara ait kolaylaştırıcılara sahiptiler.. bunu da düşünmemiştim.. halam ve annem daha mı erken farkederlerdi tahta makaraların ve topuk yumurtalarının artık var olmadıklarını..

artık bazı “iş”lerin yapılmamasından mı.. bazı “şey”lerin varlığını sürdürememesi.. tüket - yok et – at - kurtulculuk.. bunun sonucu mu.. peki ben burdan sevgi ve şefkatin.. aşk ve duygunun yerini.. hırs ve şehvet aldı o yüzden kaybolmakta ailenin değeri.. sevgilinin vazgeçilmezliği.. ilişkinin haysiyeti.. sonucunu mu çıkarsam sabah sabah.. bu da bir günde olmadı.. bir sabah uyandık ve farkettik ama aslında..sinsi kemirgen gibi üfleye üfleye uzun zamanda  yendi bitti değerler..

nazımın bir yazısını hatırladım sonra..

tamamen hafızama güveniyorum.. bu konuda..

nazımın incecik bir kitabı geçmişti* elime.. zorunlu hizmette .. birinin kütüphanesinden.. düz yazılar .. denemeler.. mektuplar belki de..

bir tanesi.. kalmış beynime kazılı.. retiküler formasyomun işi.. o zamanlar en zoru.. alışmaktı benim için.. oradaki koşullarıma.. izne geldiğimde istanbula.. alışamıyordum bir türlü..ondan olsa gerek..

“hayvanlardan insanı ayıran en önemli fark alışabilmektir demişti.. bir balık havada yaşamaya alışamaz.. ama insan öyle alışır ki değişen yaşam şartlarına.. daha öncesini anımsadığında.. nasıl yaşıyormuşum acaba der..yadırgar..” demişti..

akomodasyon .. uyumgösterme.. alışma..duyarsızlaşma.. ne dersen de.. iç acıtıcı bir durum..

ben alışamayanlardanım.. tahammül eden.. yıllarca da sürse.. tahammül eden ama alışmayanlardan.. bundan mıdır.. hep kendi acımı kendimin kanırtmam.. derdim de.. meğer..

plastik makaralara alışmışız.. öyle ki.. tahtasını aramadan.. öğrenemiyoruz.. artık üretilmediklerini..

SDC10712

resmi çekmek için vinyeti düzenlediğimde.. kavanoza koyayım dedim hepsini.. ama kapanozun kapağı sıkışmış.. açılmadı..

bayan “ kolayyöntemler” olarak.. kapak kırılmadan açılsın diye gövdeyi sıcak suya sokmak için  banyoya geçtim.. musluğu açtım.. sol elimde kavanoz suyun ısınmasını beklerken.... çıttt dedi.. daha hala musluktan soğuk su akmakta iken.. baktım boydan boya çatlamış kavanozun boynu.. kolayca açıldı kapak.. zorlamamıştım.. çarpmamıştım.. sıkmıyordum.. daha önceki sıkışıklığın oluşturduğu basıncın tam elime aldığımda son damla etkisi sonucunda olmuş olabilir .. uzun süre sıkışık kalınca da  çatlanabileceğini farketmek .. arkasından.. artık cam kapaklı kavanozlar da kullanılmıyor.. hatta belki üretilmemeye bile başlanmış olabilir diye düşünmeme.. ve onlar da az bulunur hale gelmeden.. birkaç tane edinmeli..dememe yol açtı..

sabah işe gelirken radyoda.. diceyin** öğrenmekle ilgili bir güzel ve özlü sözü aklımda kaldığınca..

“bazıları önceden öğrenirmiş.. bazıları hayattan.. bazıları otoriteden.. bazıları deneyerek.. bazıları hiç öğrenmezmiş..”

öğrenmenin bedeli var diyordu.. önceden öğrenenler.. düşük fiyattan almış olurlar.. hayattan öğrenenler.. yüksek fiyattan.. otoriteden öğrenenler bedeli özgürlükleri ile öder.. deneyerek öğrenenler.. etiket fiyatından.. bedel öder.. hiç öğrenemeyenler ise bedeli hayatlarını ziyan ederek öder..”

daha güzel söyledi.. başka öğrenme tarzları ve bedellerinden de söz etti ama.. kabaca bu.. sonunda sordu.. siz nasıl öğrenirsiniz diye.. ve hiç başkalarını dinleyerek onların tecrübelerinden öğrenen var mı aranızda..

kırkbire giriyormuş.. hafta sonu.. klasik “yirmi yaşımda iken kırkı yaşlı bulurdum” kavramından geçtik önce ..sonra da sokratın bir cümlesini kullandı.. yaşlanmakla ilgili.. “olgunlaşan meyve çürür” dedi..sonunu güzel bağladı.. “ben olgunlaşmayarak.. yaşlanmaktan korunuyorum..”

ondokuzluk.. sunum yapacak.. “kapalı kapı***” hakkında.. konusu.. “neden hepsi birbirinin celladı diye”.. neden dedim.. önhazırlık olsun diye.. istemiyorum konuşmak şimdi dedi..

sahi neden birbirimizin celladı oluruz..

----------------------

*yazılar 1928le 19otuzküsur arasında orhan selim adıyla gazetelere yazdıklarının kitaplaşmış haliymiş..

**sabah geveze.. akşam baycey.. yol arkadaşlarım..

*** huis-clos.. j.p.sartre.. sahi daha önce .. bu eseri.. bir katolik rahibenin başkanı olduğu tiyatro kolunda iken sahnede oynadığımı anlatmıştım size.. değil mi.. bu tuhaflık.. katolik rahibenin.. tanrıtanımaz yazarın cehennem diğerleridir diyerek sonlandırdığı bir eseri seçmesindeki paradoksu yıllar sonra farketmemi anlatırken..

--------------------

yıllardır dinlerim gevezeyi.. hiç bu sabahki gibi.. mmmmmççç diye öpücük attığını duymamıştım.. kırkbir yaşın heyecanı olsa gerek.. o zaman .. binbir yaşında benden size.. kocaman ıslak öpücükler olsun en kırmızısından… süper olsun hafta sonunuz..

13 Mayıs 2010 Perşembe

şanskurabiyesizamansanatsaldalgalanmalar.. ya da atalet kültür güncesi..=P

sağdaki sütunu takip ediyor musunuz.. bu ayki okumalarımın yarıdan fazlası bu hafta bitecek sanki.. bu ayki okuma derken..”her zamanki” “aylık” anlamında.. asla hiç bir şartta ayda dokuzun altına düşmemiş olan okumalarım..
hani bir süredir yapamadıklarım..okuyamayıp ama  almayı sürdürüp kule kule yığdıklarım..  su gibi akıyor.. bu ara yığınlarım..
arada.. başka şeyler de destekliyor..  beni..
benim şu entel işlerim…yaşam biçimim..
şu heykel sergisi var .. öncelikle özetlemem gereken….
ama bir saptama yapasım var öncelikle..
bir yazı okudum bi yerlerde.. monalisayı izlemeye gelen turistlerle ilgili bir yazı.. “monalizanın paparazzileri “diyordu  ziyaretçilere.. resmin önünde arı oğulu gibi birikmiş olan kişilerin arkasından ..boynunu uzatıp.. hindi gibi.. resmi gören bi nokta yakalayıp.. parmak ucuna yükselip.. kamerayı kollarının uzanabildiği kadar yukarıya kaldırıp.. deklanşöre basıp.. indirip kamerayı.. nasıl çıkmış diye kontrol edip.. dijital görüntüleme başarılı olduysa ..  hızla yoluna devam eden.. ziyaretçilerden söz ediyordu..
işte öyle izlememek güzel bence.. yaşamı da sanatı da.. sözcükler .. fikirler ve düşünceler varken.. kullanmamak.. durup tadını çıkarmamak.. “ anı yakalamak” diye diye gelinen yer.. “anı yaşa .. sistemine kat” denmesi gerekiyordu.. biz söyleneni harfiyen yapan milletiz.. tutuyoruz keyif vericiyi.. sonra başkasını tutuyoruz.. o yüzden diğerini bırakıyoruz tabii.. “tut bırak yaşam”..
yazık.. der devam ederim.. beni sanat paparazzisi olarak görmeyeceğinizi umarak..
********
… sergisinde.. her bir duyguyu bir nesne ile ifade etmişti hani sanatçıkadın..formların akıcılığı.. ayrıntıları.. bedenlerdeki  dansçı zerafeti.. estetik ve güzelliği  ve sıraltı boyamada seçilen renkler kadar.. seçilen “sahneler” de etkileyici id benim için..
beni ilk içine alan “güven”di.. hani bir yüksek boşluğun kenarında durur kadın bazı film karelerinde.. arkasından bir erkek yaklaşır durur.. hani bedenleri tam hizalı değildir.. örtüşür gibidir.. dama dizilmiş kiremitler gibidirler.. dururlar sessizce.. hani kadın “ordasın biliyorum benim için ihtiyacım olmasa da bunu bilmek güven veriyor ” der gibi hafifçe geriye yaslanır.. hani erkek de duruşuyla.. sarılmadan.. dokunmadan.. konuşmadan.. sadece orada olmayı seçerek yanına gelip arkasında “sadece senin arkandayım yaslanabilirsin bana.. bil istedim” der gibidir.. geldi mi gözünüzün önüne..??. muzurlaşmayın.. ne adam kadını aşağı iter sonraki sahnede.. ne de kadın dırdırı ile bozulur huzur.. öyle kendi başına bi sahne işte..
işte anlattığım sahnedeki gibi duran bir kadın bir erkek bedeni yapmış kadınsanatçı.. altındaki etikete de  “güven” diye yazmışlar..
ben sergiyi sanatçıyı ve güveni anlatırken ..çekirdeğin de.. 20liğin de geldi..  başkalarına da  geldi gözlerinin önüne.. bildik anladık evet dediler..
film sahnesi dedim ama.. yaşam sehnesi diyemedim.. sanırım herkes de bu fikirde..neden derseniz.. sadece  bir kişi “bana oldu bi kez” dedi.. o kadar.. diğerleri bildik anladık evet var öyle sahneler dediler..
işte o nesneyi izlerken..
ve sanatçı kadının yaşam öyküsünü bilirken..
en gereksinim duyacağı zamanda.. anne kimliğinin uzun süreceği bilinen.. sabır gösterilmesi gereken.. güçlü olunması gereken bir süreç nedeniyle büyük bir yara aldığını.. dibe vurduğunu .. sürecin orta yerinde iken.. eşiti .. yoldaşı olması gereken “baba” kimliği taşıyan kişi tarafından  yalnızlığa terkedildiğini .. onun çocuğuyle birlikte savaşmaya devam edip.. çocuğun babasının.. taze bir hayata yatay geçiş yaptığını..
işte yaşamındaki bu darbelenmeyi bilirken ..“güven”  duygu durumunu da böyle nesnelleştirmiş olduğunu farkedince .. çok üzüldüm ben .. kızkardeşce duygularla.. yaşamı tam bir güvendiği dağlara kar yağması durumu olmuş.. yazık..
ne bildim onun çocuğunun babası  olduğunu.. çünkü hiç bir kadın.. öyle bir sahnede.. öyle güvenle.. eşi kocası sevgilisi dışında bir erkeği.. babasını.. abisini.. mahallenin delikanlısını şekillendirmez.. oraya.. öyle..
nasıl nesnelleştirirdim BEN acaba bu duyguyu dedim kendime.. ve ..
“yerde oturan.. bacakları yarım bağdaş kurmuş gibi... omuzları kolları başı öne doğru duran ve bacakları kolları gövdesi ve  başı arasındaki boşlukta da yaşsız.. cinsiyetsiz bir beden.. bir insan bedeni olan bir kadın olarak geldi gözümün önüne.. o bedene dokunan sarılan değil..  onun etrafında bir koza oluşturan.. kuşatan”.. bir nesne geldi gözümün önüne..
o korunan değilim ama ben.. dıştaki kabuk koza benim.. öyle hissettim.. ben birilerine destek olmakta  buluyorum güveni.. kendimi güvende hissetmek için bir ifadem yok.. dışardan gelmedi o güven bana.. yaşadığım ortamlardan gelmedi .. güvensizim anlamında da değil..
kendi varlığımın farkında olmak kendimi güvende hissetmeme yeter.. başkasına güven veren kişi olarak güvendeyim demektir..anlamında..
çekirdeğe sordum..kocaman sarıldı bana.. çenesini ağzını boynuma gömdü.. ben de ona sarıldım elbet.. boynumdan gelen sesi.. dedi ki..
-işte böyle.. 
çekirdek güveni.. kucaklanan sarılınılan  beden olarak betimlermiş.. 
bir dostum.. güveni.. uzun ve keyifli bir nişantaşı gecesi kaldırım kafesi yemeği sırasında.. “tek başınakendisi” olarak betimledi..
ya siz?? güveni nasıl betimlersiniz..nesneleştirirsiniz.. bi düşünün..bakalım.. üstünde düşünülmesi gereken.. hakkında uzun konuşulabilecek bir konu.. birçok hipoteze gebe..
SDC10614
dün akşam konserde..
kadındı sanatçı yine.. ama son zamanlarda izlediğim çılgın erkek piyanistlere benzemiyordu.. inanılmaz güzel bir tekniğe sahip olmasına .. tuşlarda uçan parmaklarına sonsuz saygı.. verdiği emeğe.. adanmışlığa.. hayranlık duysam da.. ben uçarak çıkmadım salondan açıkçası.. beden dili yoktu.. tanıtım yazısında.. yorumsuz sanatçı diyordu.. doğru.. yorumunu katmadan.. notalarla bizim aramızda olağanüstü bir iletişim hattı oluşturdu.. ama olağanüstü de olsa.. hat işte..
oysa bir brezilyalı kadından .. daha yoğun daha farklı bir paylaşım.. alıp götüren bir duygu seli beklerdim.. kusursuzluk dışında.. kusurlu olacak kadar yoğun bişeyler beklerdim belki de..
sıcak bölgelerin kadınının.. kurşun asker gibiliği bir yanımı eksik bıraktı..
SDC10616
çıkarken.. herbirimize birer şans kurabiyesi verdiler .. armağan..
ilginçti ..
dün gece saat 02.45 de bitti son okuduğum..
daha önce birçok yerde çok sevdiğimi belirttiğim inciaralın son romanı.. isim seçimini  ilginç buldum  kitabı okuduğumda.. “kavram tersiyle vardır” ifadesini kanıtlamak ister gibi seçilmiş adı kitabın.. adı sadakat..ama  tersini bile anlatmıyor.. aldatışı da yani..
dili.. şiir gibi.. her sözcük.. geçen yıl gittiğim öykü atölyesinde anlatıldığı gibi.. mücevher gibi dizilmiş.. “dur bi daha okuyim bu cümleyi pek güzelmiş” diye diye okudum.. zengin bir dil..
psikolojik roman kapsamında yer almalı bu kitap.. bütün duygu durumları.. her aşamayı çok güzel ele almış.. eski fransız filmleri gibi.. alendönlu.filan olanlardan ..
tek  kahraman.. az karakter .. çok sayıda düşünce akışı..
ben bi tek finali tam oturtamadım içimde.. bence final son bölümden hemen önce gelmeli idi.. onca düşünceyi kıvıran bi beynin.. öyle bir kısır davranışta bulunması beni biraz hayal kırıklığına uğrattı.. /lalem yazsaydı finali naapardı dedim =P.. bırak finali lalem ilk bölümlerde kafasını yarardı sanırım bikaç kişinin.. roman olamazdı =)../
gerçi ben kim oluyorum.. güçlü ve rasyonel düşüncenin.. herşeye yeteceğini bir çıkış yolu bulacağını söyleyecek.. =P.. /burda .. bu dil çıkarmada.. düşünceye değil.. rasyonelliğe ve mantığa değil.. bolca.. kendime laf sokma vardır.. /
bir çok sayfayı kıvırdım.. bir çok not aldım.. bazılarının altına da kendi tartışmalarımı ekliyorum.. okuma güncesi gibi oluyor..
en sevdiğim monolog.. “her insanın en yakınıyla bile paylaşmak istemeyeceği çelişkileri maskeleri arzuları olabilir.. olmalı .. doğru.. benim de var.. var mı??” … 
SDC10617
şans kurabiyem bana düşün artık dedi..
ki..
kesinlikle aynı fikirde değilim..
son zamanlarda.. düşünmekle yaşamak arasında bi seçim  yapmam gerektiğine karar vermiş durumdayım..
sağ sütunda yer alan  saat.. çalıştığı sürece.. vermiş olduğum kararı yeniden yeniden yeniden düşündüm.. yukardan aşağıya sağdan sola hep aynı noktaya vardım…

11 Mayıs 2010 Salı

maskevekolye..

sağ yanda görüldüğü üzere..

okuyan atalet..

“annelerinin kendilerine ilk öğrettiği şey var olmak değil ait olmaktı.. bu yüzden ait olmak her zaman var olmaktan önce gelirdi” dullar kasabasından notlar /ve erkekler diyarı tarihinden notlar/ “

SDC10595

“sadece seks mi?.. bugünlerde moda olan bu öyle değil mi?? seks .. önüne sadece kelimesini koyabileceğin sözcüklerden biri haline geldi.. önemsizleştirmek istediğin başka birşey var mı bu aralar?? .. sadece sadakatsizlik.. sadece ihanet.. sadece benim kahrolası kalbimi kırmak..” küçük arı

SDC10598 

“zor zamanlar bir kez başladılar mı olçak bultlar gibi tepenizde asılı dururlar..”  küçük arı..

SDC10602

“aslında aldattığım için utanmıyorum.. kahrolası uydurma hikayemin beceriksizliğinden utanıyorum..” küçük arı

SDC10596

“nasıl da iki yüzlü bir keder diye düşündü.. burada ölmüş kocama biraz huzur veren birşeyi atma konusunda bu kadar hassas davranırken.. öte yanda sevgilime akşam yemeği hazırlıyorum..” küçük arı..

SDC10601a

“sadece bir hayat yaşarsın tatlım.. hayatının bir kısmını beğenmemenin anlamı yoktur.. çünkü o senin bir parçan olmaya devam eder..” küçük arı

SDC10606

“-ay ne kadar kaybolsa da günün birinde parlayacaktır .. köyümde böyle derdik biz..

-nisan yağmurları mayıs çiçeklerini getirir.. bizde de böyle derler” küçük arı

SDC10604 

“bir sürü yerde dumanların yükseldiği o yaz.. gülmek için bir şeyler bulmak zorundaydın.. ya gülecektin ya bir süper kahraman kostümü giyecektin ya da bilimin her nasılsa kaçırdığı bir çeşit orgazmı deneyecektin..” küçük arı..

SDC10607

“örgünüzü sonsuza dek şişlerde tutamazsınız..eninde sonunda şişlerden bağımsız olması kendine yetmesi gerekir .. burada yapacağınız şey ilmekleri ikişer ikişeralmak ve böylece sökülmeden şişten çıkmasını sağlamaktır..” örgü kulübü..

SDC10599a

“örgü ören herkesin bitmemiş bir kazağı vardır.. yarım yünler ve şişler bir köşeye kalkmış ve bir daha ele alınmamıştır.. ama neden.. modası mı geçmiştir.. mevsim mi değişmiştir.. eğer öyleyse ilmekleri söküp yünü başka birşeyde kullanabilirsiniz.. hayır bu direnmenizi bir gün kaldığınız yerden devam edip onu bitireceğinizi hayal etmenizi sağlayan gizli bir umuttur..

zamanı gelince herşey yerli yerine oturur.. hata yeniden denemeye hazır olana kadar beklemektir.. yapmanız gerek şişleri elinize alıp denemektir..

ya da.. sökmek.. “ örgü kulübü..

SDC10601 “yetişkinler arasında güven güç kazanılır birşeydir.. kolay kırılır.. onarılması zordur..” küçük arı..

SDC10609

-sen neden otoportreni yapıyorsun demişti bir dostum.. bahsetmiştim şurda..

yeniden düşündüm bu aralar..

sanırım kendime kim olduğumu göstermek için.. büyük bir hızla yer değiştiren önceliklerle.. yüzleşecek başa çıkacak güce sahip olduğumu kendime kanıtlamak için..

yapabileceklerimi kendime anımsatmak için..

parçalanmış kendimden yeni bir kendim.. doğru bir kendim oluşturmak için..

yapabildiklerimi.. listelemek değil..yetersiz görmek değil..   azımsamak ve yeni bakış açımdaki kendimde.. tadını çıkarmak için..

**************

alper..

maskeler demiş..dünkü yorumunda.. maske ile yetinmemiş.. maskenin altındaki maskeler demiş..karar verdim.. ben artık maskesizim.. =D..

keyifli ve huzurlu bir gülümseme ve parlak bakışlarla.. maskesiz.. yalnız bu yeni yüze alışmam gerek.. hem benim hem de çevrenin..

8 Mayıs 2010 Cumartesi

etkensorunsalkimlikayna

oğlun nasıl dedim..
evde işler nasıl..

yeni başlayan hemşiremiz.. adilenaşitin hemşireolmuş hali.. geçenlerde psikologdan fikir alıyordu.. oğlu için..
kendimi öldürücem anne diyormuş.. evde huzur yokmuş.. babasıyla kavga edip odasına kitlemiş kendini geçen gün.. işte bunu da o gün söylemiş..
psikolog dedi ki ilaç başlamak lazım sadece terapiyle çözülmez bu iş..
ben de duyuverdim konuşmalarını.. o yüzden sordum bugün..
hemşire bankosunda hasta dosyası dolduruyordum..
iyi değil dedi.. hep aynı.. etken evde.. o evde oldukça düzelmez.. ama hafif bi antidepresif başladılar .. daha sakin şimdi..
durdurdu bu söz beni..
etken..
nasıl duyarsızlaşıyorsak.. yabancılaşıyorsak..
etken gibi sözcükler kullanabiliyoruz..
dedim..
gitmiyor dedi.. benim hatam da var.. ben çoktan ayrılacaktım ama çocuklar küçüktü.. babalarına doysunlar dedim.. büyüdüler.. şimdi anne biz babamıza bakarız o bizim babamız ama sen neden bu hayata mahkum ettin kendini diyorlar.. o da zaten ondan kavga ediyor.. annenizi doldurdunuz benden ayrılmaya kalkmasına siz neden oldunuz diye kızıyor onlara..
ben hata ettim..
dokuzunda mahkemeleri..o zamana kadar gitmiyormuş.. evden.. etken….mahkemeden bahsederken bile kocam eşim demiyor.. etken..o.. çocuklarının ruh sağlığını bozan.. kendi hayatını engelleyen etken.. ruh hastası aslında dedi.. tanılı ruh hastası.. hani "manyak bu ya " ifadesi kullandıklarımız gibi değil yani.. ama bizimki düşünmüş.. ruh hastası muh hastası .. beni de mutlu etmiyor.. bi dakika da durmam .. ama çocuklara baba figürü lazım.. demiş.. tek çare duyarsızlaşma yabancılaşma.. böyle sürdürmüş.. şimdiye kadar..
nasıl bir güç ve dayanıklılık sağlıyor.. insana bu duyarsızlaşıp yabancılaşma.. ama aynı zamanda hayata da yabancı kalıyorsun işte..
hani duyarsızlaşma ile kendi hapisanesin temelini atıp.. yabancılaşma ile de kendi tecrit odanı döşeyüveriyorsun.. gibi..üstüne bi de bunu normal hayat gibi yaşıyorsun.. yazık.. bu örneği sadece kadınlarda gördüm ben.. erkeklerde genelde etki tepki hemen peşpeşe oluveriyor.. kadınlar gizli gücü.. dayanıklılığı.. bundan kaynaklanabilir.. aslında..tabi böyle bir güce gerek duymak ayrı bir patoloji.. hemen tartışmayın.. bi de daha enteldantelseramik örneği dinledim geçenlerde.. hani sergisine gittiğimi.. şöyle bir düşünce oluştu..
kendini daha iyi bir yaşama daha iyi şeylere layık görmemek ya da.. aman ya nasılsa dışardan hayattan bir beklentim yok.. bari çocuklarım rahat etsin fikri.. budur düşündüğüm bu konuda.. bunu anlamaya çalışıyorum.. şey gibi..
savaşta yaralanır da.. sen devam et ben seni yavaşlatacağım.. hem silahı da bırak size zaman kazandırayım sahneleri var ya..
onun gibi..
sen devam et.. yaşamaya aldatmaya.. keyife konfora.. ben beklerim hasta ve çocuk ve yaşlı olanları ve sorunların başını..
sen git yarin talime.. ben burayııııı beklerim diye bir de türkü vardır hatta.. di mi..
elin bi insanoğlu ile yaşıyorsun.. paşa paşa.. hizmetini.. yatağını.. sosyalliğini destekleyip sistemini sürdürmesine yardım ediyorsun.. niye..
bi aralar yarimdi diye.. yarin yar olmaktan yara olmaya dönmüş.. ama sen yabancı bu deyip kendini kandırıyorsun.. anlamaya çalışıyorum.. bunu..mem midir.. gen midir.. bilmiyorum..
**************
yirmilik maskesini nasıl bulduklarını sorduğumda..
süper dedi.. annem yaptı dedim.. iki kere yanıma geldi elimde önce kırmızı bişi sonra yamuk bişi en son da bu vardı.. dedim..
efsane dediler dedi..

biliyoduk di mi blog.. ataletin efsane olduğunu zaten..
***************
ben de kendime neden bunu yaptım diyorum son biryıl ikiayyirmisekizgün için.. tam dönemeçten önceki kişiyle karşılaştım dün..
o zaman da sevmezdim yine sevmedim.. insanoğlu tuhaf binbir tane yüzeyi var..
kendi bile şaşırıyor bazen aynaya baktığında başka yüzü duruyorsa karşısında..
bi de ayna yalan söylemez gördüğünü yansıtır derler..
değil öyle..
ayna.. sen ne gösterirsen onu yansıtır..
iş aynaya gösterecek yüzünle barışmakta.. ve kalıcı olmasını istediğin yüzü kararlaştırmakta..
düşünüyorum.. acaba hangi yüzümün kalıcı olmasını istiyorum artık aynada..
**********
ya siz..
**********
yüz derken kimliklerden bahsediyorum..
anne kimliği kadın kimliği eş kimliği doktor kimliği cinsel kimlik.. vese vese.
***********
alperin yolu düşer de gelirse.. ben kadın kimliğimi görmek istiyorum demesin..
dün hava çok güzeldi en az onbeş gün böyle sürsün birden hamama dönmesin
anneler günü kutlu mutlu uğurlu olsun…..
benim anneler günü hediyem.. belli oldu .. beni anne yapanlardan da gelmiyor üstelik..
gelmesin…yok bu kestane yazısı değil..
ilk kez yaratıcılık da içeren bi şeye de benim duyarsızlaşma ve yabancılaşmam..
ama bu iyi yönde..
daha önceki.. yanlış.. hatalı yönde..
amaçlar geri dönüp sorgulanmamalı..
hedefler de öyle..
bu yazı göründüğü gibi değil.. depresif değil sadece çok bölündü.. yamuldu..
************

5 Mayıs 2010 Çarşamba

deligömleğibulunmazhintkumaşındanmıdır..

dün akşam.. kuzuların sessizliği kostümü diktim ben..
ama baştan başlayayım.. uzun yazayım ne olsa epeydir yazmadım gene..
kışa ait bir hareket yavaşlaması olsa da yaşantımda.. bahar geldi..uçanı kaçanı yakalayacağım diye uğraşıyorum.. doğada neler oluyor.. hep görmek istediğim yeri de görsem mi.. ve şehir kadını atalet nelerden faydalanabilir gibi soru ve sorunların peşindeyim..
bi de okuyorum..hatta beş çift gözüm olsun istiyorum..
bir yandan da üretiyorum..yazı.. el işi.. takı ne olursa.. hatta beş çift elim olsun istiyorum..
ama öyle insanların geniş geniş yaptığı gibi değil benim işler..
akşam tevede bulursam bir fransız italyan ispanyol filmi.. ya da bir  devede..  izlerken başlıyorum.. elime geçen o çiçekten kalan kurdele bu böcekten kalan boncuk.. eski kolyenin zinciri.. hediye paketinin danteli..
kıvırıp tutturup.. pilav yapar gibi..aldığı kadar su.. göz kararı ..el kararı der gibi.. ilerledikçe kendini şekillendiren şeyler yapıyorum..
bir yandan kulağım izlediğimde.. yanımda not defter..lerim..not defteri de yetmiyor bana.. aklıma gelen herşey için bi sayfa ayırmak da yetmeyince defter ayırmam gerekti..ama o da dağınık olunca..
diz altından miniye çevirdiğim bir etekten kalan kadife.. elbet mor.. bir not defteri kabına dönüştü.. bir fransız filmi karşısında..biri kareli biri çizgili not defterleri yerleşti içine..sayfa ayıraçları ile bölündü..
kareli çizimli tasarımlar için.. ev ve ben ..olarak ikiye bölündü..çizgili olan ise.. izlediklerim okuduklarım ve düşündüklerim olmak üzere üçe..
pratik.. iyi .. arayınca da bulabileceğim artık..geliştirilmesi gerek biraz ama.. kestiklerimi topladıklarımı koyacağım bir cep olmalı.. bir de kalemleri yerinde tutacak bir sistem..
neyse işte o defterlerim yanımda.. her an kayıt alarak..yaşıyorum.. geziyorum.. gözlüyorum..
dün de bir heykel sergisinin açılış ve kokteyline davetliymişim.. gittim..hayran kalarak..izledim..
özyaşam öyküsünü de bildiğim bir kadın heykeltraşın.. “adı kadın” sergisi..renkler ve kıvrımlar.. seçilmiş objeler.. inanılmaz etkiledi beni..
algıda seçicilikle bir liste oluştu not defterimde..heykel adlarıyla.. kadın figürleri arasında.. çıkardım not defterimi.. ataletografik yöntemle yazdım..fikirlerimi..
sanatın bilinçaltı psikolojisi konusunda bilgili biriyle dolaşmak farklı bi pencere açtı ama aynı eserlere..
bir figürün türlü türlü okunuşu var..
algıdan kaynaklanan  seçicilik.. bilgiden kaynaklanan seçicilik.. yaşanandan kaynaklanan seçicilik..hepsi birbirine geçti.. korkular ümitler hayatta kalışlar birer birer objeleşti.. herkes bişeyleri şekillendiriyor.. dışavurmak için.. içinde birşey varsa.. ben sözcükleri kullanıyorum.. şekillendirmek için.. kendimi duygularımı.. bazen kumaşları boncukları bazen boyaları ..
eserim diyebileceğim birşeyler üretemiyorum elbet.. kaçak zamanlarda üretilince olmuyor.. sanat..
ama eskizlerim diyebilirim .. rahatlıkla.. çünkü ürettiğim her ne ise.. benimle konuşarak çizer yolunu..bulur şeklini.. ve daima gelişir.. değişir.. dönüşür bazen de..
yazılarım da evet.. notlar eklerim üzerlerine.. o tarihte öyle demişim ama şimdi derim.. ünlemlerle bezerim..
o yüzden sipariş çalışması yapamam mesela ben.. =) o yüzden hep kendimdedir yaptıklarım..
not defterlerimde öyle eskizler de var..
bir araya getirip.. birlikte kullanmak üzere ayrı ayrı kutuladığım .. dosyaladığım.. şeyler var..
kocaman kaotik kutularım evrak kutularım da var..
birkilkte kutuladıklarımı kullanırken bazen birden başka kutulara bazen kaotik kutulara da dalarım.. bu yüzden  büyücü gibi hissederim kendimi bazen .. birşeyler üretirken..
neyse ana konuya döneyim.. sergi.. beyaz şarap.. peynirler..sonra sohbet.. yine beyaz şarap.. falafel elma dilim patates.. aerken ilerledi akşam..
ama aklımın dibinde kalan bişey vardı akşam boyunca..ferhanın tabiriyle..”yumurta popodan çıkıp havada uçarken folluk arama durumu” vardı..
konsept fotosu çekilecekmiş yirmiliğin okulunda.. şöyle şapkasıyla maykıl ceksın .. elinde elmasıyla nuyvton filan olamazdı elbet..
“ben haniballekter olucam dedi.. bana deli gömleği bul..”
haha bu sayede öğrendim.. deli gömleklerinin artık kullanılmadığını.. bulamadık yani..”dikerim dedim kolay bişey”.. ama dikmedim.. söylemiştim prokrastineyşınım var..maskeyi de petşoptan alacaktı bizimki..testi var onun da.. dersi kursu var..=D..
derken dün mesaj geldi.. lekter kostümü yarına lazım…ınınının..
evde beyaz çarşaf var.. makas var.. iplik var.. hallederiz dedim.. ama turuncu bir tulum da olabilir dedi.. daha da iyi olabilir..
iş giysileri satan mağaza kliniğin karşısında..ama bahçıvan pantalonları varmış sadece.. kollu bacaklı tulum yokmuş..dı gardınır filminin canisi ol dedim.. olmaz dedi.. =(..
yemek sonrası üçüncü şarapta hanibal kostümü dikicem dedim artık kalkayım.. alıştı artık herkes benim tuhaf şeyler yapan bi kadın olmama.. kimse manyak mısın demedi.. sadece.. enerjik buldular beni.. ancak giysiden pijamaya transfer.. makyajdan kurtulma.. evdekilere meraba deme ve tumba yatma enerjileri kalmış onların.. hatta biri makyajı da silmeden meraba da demeden giysi değişimi ve tumba yapacağını söyledi..
eve geldim.. saat onbir itibarıyle..
fırfırlı beyaz şifon gömleğim dantel kolyem hala üstümde olarak.. beyaz çarşaf yırtıldı.. yirmiliğin etrafına sarıldı.. saime hanımın toplu iğneleriyle kalıplandı.. dikiş makinesinin ayarı nasıl yapılıyormuş hatırlanmaya çalışıldı.. süper oldu giysi..
yirmiliğin şüphe ile dolu ifadesi.. yumuşadı giderek.. mutlu bir ifadeye döndü..
bana ilk söylediği gün.. deli gömleğiyle  bağladığında.. dikkat et.. iterlerse düşersin korunamazsın  ve kolunu boynunu kırarsın demiştim.. mesleki paranoyamın dürtüsü ile..biz de ana okulu çocuğuyuz ya diye karşı çıkmıştı..
akşam çb de aynı şeyi söyledi.. “iterler düşersin..” yirmilik de “kocaman insanlar itmez kimse” dedi.. o arada çekirdek fidan neydi.. o işte.. itiyordu zaten onu.. habire.. o da dengede kalmaya çaılışıyordu.. farkında değildi ama durumunun..
“kardeşin itiyor” dedi çb.. en yakın ve en ağırkanlı arkadaşını badigard olarak tutmasını söyledim.. gülüştük..
sonra “maske”.. dedim..
unutmuş.. üzüldü.. çok.. evden boya yaptığım zamanlardan kalma bir maske buldum.. idare eder mi dedim.. üzgün .. olur dedi..
saat oniki bişi olmuştu..
guglda yakın plan resmini bulduk haniballekterin..hiç benzemiyor bizim maskeye.. hanibalden çok.. kimyasal saldırı altında bir tımarhane kaçkınına benzeyecek yirmilik.. bence bu da konsepte uyabilir....
yirmilik test başına.. diğerleri yatmaya gittiler..
çiçekçilerin kullandığı tüller var hani sert dokulu.. onu aldım elime en kırmızısından.. yeterince sertlik veriyor mu diye… veriyomuş..sonra.. onu kendi yüzümde şekillenirdim.. kıvıra dike deneye kıvıra dike kese .. sonra üzerine şu ambalaj kağıdı renginde bandlar var hani.. koli bandı değil de kağıt olanlardan..onu aldım.. kes yapıştıra başladım.. kes yapıştır bi kat daha dene.. kes yapıştır.. şekil ortaya çıkınca bir de yirmiliğin yüzünde prova yaptım.. ehhhh..
kes yapıştır .. şekillendir kalınlaştır.. içini dışını..  
ağız deliği aç.. ağız yerinde tel çubuklar var hanibal ısırmasın diye..yerine çengelli iğneler takmaya çalış..başka  yöntem dene.. görüntü iyi ama iterler.. batar .. üzerini kes yapıştır kes yapıştır..
sonuç..
bence süper..
yirmilik.. sadece baktı..gülümsedi ve  öptü .. saime hanım da böyle bakar ve glümserdi.. abim de bakar güler ve gerizekalı derdi.. =P.. iyi bişi yapınca.. sadece bakıp gülümserse karşımdaki bana yeter yani.. öpücük kaymak olur..
son bir düzeltme yaptığımda.. oldu mu diye sorduğumda..
“her eser daha da mükemmel hale getirilebilir” dedi yirmilik.. “mükemmelin sonu yoktur aslında.. sanatçı üzerinde çalışmaktan bıktığı için bu eser bitti der”..
ben çok sevdim bu cümleyi.. geceyi.. ellerimi kullanmayı.. yirmiliğimi.. düşünmemeyi..algıda seçici olmamayı..
“beni seviyor musun” dedi bi de..baktım sadece “soru mu bu” der gibi.okudu bakışımı... “anne olarak değil” dedi.. “insan olarak.. benim gibi birinden hoşlanır mıydın..”
“aşık olurdum” dedim.. “yok” dedim sonra.. “çok iyi dostun olurdum..  yapışırdım.. çıkmazdım..” güldü.. testine döndü sonra..
saat ikiyi geçmiş idi..
yattım sonra.. dört saat sonra kalkmak üzere..
******
sergideki sohbetten…
“-sanatçı bilinçli yapıyorum derken aslında biliçaltını mı yansıtır yani??
-sanat.. tamamen ve sadece bilinçaltının yansımasıdır..”..
******
PS.. yirmilik başlı baına bi yazı haketmekte bu aralar..
******
turuncu bahçıvan tulumu otuz liraymış sadece.. sonradan hayıflandım.. neden kendime almadım diye..
******
PS'2.. tutunayacak birini gördüğümüzde gerçekten düşer mi ki diye merak etme ve itme içgüdüsü var insanların..
******
izlediğim filmden..
"I never saw a wild thing sorry for itself.
A small bird will drop frozen dead from a bough
without ever having felt sorry for itself"
vahşi bir şeyin kendine acıdığını hiç görmedim.. bir kuş konduğu çalıda donarak düşer ölür ama kendine hiç acımaz..di eyç lovrens
Follow my blog with Bloglovin