THE DRY SALVAGES (*)
I
Tanrılar üstüne pek bir şey bilmem; ama sanırım nehir
Karayağız kunt bir tanrıdır - somurtkan, yaban ve hırçın,
Bir ölçüde sabırlı, önceleri bir sınır sayılmıştır;
Yararlı ama güvenilemez, bir ticaret yolu olarak;
Şu halde ancak bir sorun köprü kurucusunun önünde.
Sorun çözülünce, karayağız tanrı nerdeyse unutulur
Kentlerde oturanlarca - ama, daima, amansızdır o,
Mevsimleriyle öfkelerini yaşayarak, yıkıcı, ansıtıcı
Unutmak istediklerimizi. Önemsenmemiş, yatıştırılmamış
Makineye tapanlarca, ama o bekliyor, gözlüyor ve bekliyor.
Hep onun ritmi vardı çocuk yuvalarında,
Nisan avlularındaki sıra aylandız ağaçlarında,
Güz sofrasındaki üzümlerin kokusunda,
Ye kış akşamı toplantılarında gazışığında.
……Nehir içimizdedir, deniz tümden çevremizde;
Deniz karaların sınırıdır da, granitin
İşleyip durur içine, büklere sürükler
İlk yaratıklarla sonrakilerin izlerini:
Denizyıldızı, atnalı pavurya, balina omurgası;
Longuzlarda, ancak orada önümüze serer
Daha nazlı yosunları ve denizşakayıklarını.
Sürükler yitiklerimizi, yırtık serpme ağları,
Göçmüş istakoz sepetlerini, kırık kürekleri
Ve eşyasını yabancı ölülerin. Çok sesi vardır denizin,
Çok tanrısı ve çok sesi.
……………………Yabangülünün üstünde tuz,
Çamların üstünde sis.
……………………Denizin uğultusu
Ye denizin şaklayışı, bambaşka seslerdir,
Birlikte duyulur çoğunlukla: donanımdaki ıslık,
Sulara serpilen dalganın okşayışı ve korkutuşu,
Granit dişlerin uzaklardaki nakaratı,
Ve yaklaşılan burundan av az avaz bir uyarı
Hep denizin sesidir, ve çıkıp inen şamandıra
Davranır yuvaya doğru, ve martılar:
Ve durgun sisin baskısı altında
Çalan çanlar
Zamanı ölçer zaman bizim değil, çalınır uyuşuk
Soluğanlarca, bir zaman
Daha yaşlı kronometrik zamandan, daha yaşlı
Zamandan, kaygılı üzgün kadınların hesapladığı
Uyanık yatarak, geleceği kestirmeye çalışarak,
Ve çabalayarak sökmeye, açmaya, ayırmaya
Ye bir araya getirmeye geçmiş ile geleceği,
Yarı gece ile tan arası, geçmiş bütünüyle aldanıştır,
Gelecek de geleceksiz, sabah saatinin önünde
Zaman durunca ve zaman hiç sona ermeyince;
Ye soluğanlar, geliyor ve gelirdi başlangıçtan,
Çalar
Çanları.
I
Tanrılar üstüne pek bir şey bilmem; ama sanırım nehir
Karayağız kunt bir tanrıdır - somurtkan, yaban ve hırçın,
Bir ölçüde sabırlı, önceleri bir sınır sayılmıştır;
Yararlı ama güvenilemez, bir ticaret yolu olarak;
Şu halde ancak bir sorun köprü kurucusunun önünde.
Sorun çözülünce, karayağız tanrı nerdeyse unutulur
Kentlerde oturanlarca - ama, daima, amansızdır o,
Mevsimleriyle öfkelerini yaşayarak, yıkıcı, ansıtıcı
Unutmak istediklerimizi. Önemsenmemiş, yatıştırılmamış
Makineye tapanlarca, ama o bekliyor, gözlüyor ve bekliyor.
Hep onun ritmi vardı çocuk yuvalarında,
Nisan avlularındaki sıra aylandız ağaçlarında,
Güz sofrasındaki üzümlerin kokusunda,
Ye kış akşamı toplantılarında gazışığında.
……Nehir içimizdedir, deniz tümden çevremizde;
Deniz karaların sınırıdır da, granitin
İşleyip durur içine, büklere sürükler
İlk yaratıklarla sonrakilerin izlerini:
Denizyıldızı, atnalı pavurya, balina omurgası;
Longuzlarda, ancak orada önümüze serer
Daha nazlı yosunları ve denizşakayıklarını.
Sürükler yitiklerimizi, yırtık serpme ağları,
Göçmüş istakoz sepetlerini, kırık kürekleri
Ve eşyasını yabancı ölülerin. Çok sesi vardır denizin,
Çok tanrısı ve çok sesi.
……………………Yabangülünün üstünde tuz,
Çamların üstünde sis.
……………………Denizin uğultusu
Ye denizin şaklayışı, bambaşka seslerdir,
Birlikte duyulur çoğunlukla: donanımdaki ıslık,
Sulara serpilen dalganın okşayışı ve korkutuşu,
Granit dişlerin uzaklardaki nakaratı,
Ve yaklaşılan burundan av az avaz bir uyarı
Hep denizin sesidir, ve çıkıp inen şamandıra
Davranır yuvaya doğru, ve martılar:
Ve durgun sisin baskısı altında
Çalan çanlar
Zamanı ölçer zaman bizim değil, çalınır uyuşuk
Soluğanlarca, bir zaman
Daha yaşlı kronometrik zamandan, daha yaşlı
Zamandan, kaygılı üzgün kadınların hesapladığı
Uyanık yatarak, geleceği kestirmeye çalışarak,
Ve çabalayarak sökmeye, açmaya, ayırmaya
Ye bir araya getirmeye geçmiş ile geleceği,
Yarı gece ile tan arası, geçmiş bütünüyle aldanıştır,
Gelecek de geleceksiz, sabah saatinin önünde
Zaman durunca ve zaman hiç sona ermeyince;
Ye soluğanlar, geliyor ve gelirdi başlangıçtan,
Çalar
Çanları.
II
Sonu nerededir sessiz ağlamasının,
Suskun soluşunun güz çiçeklerinin
Taçlarını düşürerek ve kıpırtısız kalarak;
Sonu nerededir sürüklenen batığın,
Kemiklerin kumsalda yakarışının, o yakarılamaz
Yakarışın, ulaşınca kara haber?
………Son değil ama ekleme vardır: iz bırakan
Sonucu yeni günlerin ve saatlerin,
Duygu alıştırırken kendini duygusuz
Yaşanan yıllara, döküntüleri arasında
En güvenilir olduğu sanılan şeylerin
Yadsınmaya da en uygunu bu yüzden.
………Son bir ekleme vardır, tükenen
Onur ya da tükenen yetilere içerleyiş,
Bağlantısız bağlanma ki bağlanmazlık sayılabilir,
Ağırdan su yaparak sürüklenen bir teknede,
Suskunca dinlemek yadsınamayan
Yaygarasını son haber çanlarının.
………Sonu nerededir onların, balıkçıların,
Yele karşı volta vuran, sisin sindiği yere?
Aklımızdan geçemez okyanussuz bir zaman
Ya da artıklarla kirlenmemiş bir okyanus
Ya da bir gelecek ki sorumlu değildir,
Geçmiş gibi, hiçbir amacı olmamaktan.
………Düşlemeliyiz onları hep su pompalarken,
Ağ atar ve çekerken, poyraz inerken usuldan
Sığ sulara değiştirmeden ve aşındırmadan,
Ya da pay alırken, yelken kuruturken doklarda;
Değil bir geziye çıkarken ki ücretli değildir
Denetlemeyi kaldırmayacak bir voli için.
………Hiç sonu yoktur onun, sensiz inleyişin,
Hiç sonu yoktur solgun çiçeklerin soluşunun,
Yoktur acının hareketinin ki acısız ve kıpırtısızdır,
Yoktur denizin sürükleyişinin ve sürüklenen batığın,
Kemiğin yakarışı Ölüme, Tanrısı. Yalnızca ancak açıkça yakarılabilir
Yakarışı bir Kutsal Haberin.
………Öyle görünür, insan kocadıkça,
Ki geçmişin düzeni başkadır, bir sıralama değildir artık
Gelişme de değil: ikincisi biraz da boş söz,
Yapay bir evrim tasarımının desteklediği,
Ve bu, halkın gözünde, geçmişi yadsıma aracı olur.
Mutluluk anları - sağlıklı olma duygusu değil,
Amaca eriş, yerine getiriş, güvenlik ya da sevgi,
Pek güzel bir sofra da değil, ama birden aydınlanış
Görüp geçirdik ama kavrayamadık anlamını,
Ve anlam’a yaklaşım, değerlendirir görüp geçirmişliği
Bir başka biçimde, her anlamın ötesinde
Mutluluğa atanırız. Önceden söylemiştim
Anlamda canlandırılan geçmiş yaşantılar
Yalnız tek bir hayatın yaşantısı değil
Pek çok kuşağın yaşantısıdır unutmayarak
Belki de bütünüyle tanımlanamaz olan şeyi:
Geriye doğru bakış, güvencesi altında
Yazılı tarihin, geriye doğru kaçamak bakış
Omuz üzerinden, ilkel teröre doğru.
Şimdi bulacağımız şey şudur ki ölüm anları
(Bir yanlış anlama yüzünden olsun olmasın,
Yanlış şeyler ummak ya da yanlış şeylerden korkmak,
Söz konusu değildir) aynı biçimde kalıcıdır
Tıpkı sürekliliği gibi zamanın. Bunu daha iyi anlarız
Ölüm anında başkalarının, hemen hemen deneyimli,
Kendimizden pay biçersek kendimizinkinden çok.
Çünkü kendi geçmişimiz eylem akımlarıyla örtülür,
Ama başkalarının ezinci bir deneyim olarak kalır
Yetersiz, eskitilmemiş sonraki yıpranmalarla.
İnsan değişir ve gülümser, ama can çekişme sürüp gider.
Zaman yıkıcı ise de zaman koruyucudur,
Bir nehir gibi, yükü ölü zenciler, sığır ve kümesler olan,
Yenilip yutulmaz elma ve elmadaki diş izi.
Ye aşınmış kayalar tedirgin sularda,
Dalgalar aşar üzerinden, sis saklar onları;
Sütliman bir denizde sanki bir anıttır,
Sefere uygun havada hep bir kerteriz noktası
Rotayı saptamak için; ama iç karartan mevsimde
Ya da ani bir fırtınada, o neyse gene odur.
Sonu nerededir sessiz ağlamasının,
Suskun soluşunun güz çiçeklerinin
Taçlarını düşürerek ve kıpırtısız kalarak;
Sonu nerededir sürüklenen batığın,
Kemiklerin kumsalda yakarışının, o yakarılamaz
Yakarışın, ulaşınca kara haber?
………Son değil ama ekleme vardır: iz bırakan
Sonucu yeni günlerin ve saatlerin,
Duygu alıştırırken kendini duygusuz
Yaşanan yıllara, döküntüleri arasında
En güvenilir olduğu sanılan şeylerin
Yadsınmaya da en uygunu bu yüzden.
………Son bir ekleme vardır, tükenen
Onur ya da tükenen yetilere içerleyiş,
Bağlantısız bağlanma ki bağlanmazlık sayılabilir,
Ağırdan su yaparak sürüklenen bir teknede,
Suskunca dinlemek yadsınamayan
Yaygarasını son haber çanlarının.
………Sonu nerededir onların, balıkçıların,
Yele karşı volta vuran, sisin sindiği yere?
Aklımızdan geçemez okyanussuz bir zaman
Ya da artıklarla kirlenmemiş bir okyanus
Ya da bir gelecek ki sorumlu değildir,
Geçmiş gibi, hiçbir amacı olmamaktan.
………Düşlemeliyiz onları hep su pompalarken,
Ağ atar ve çekerken, poyraz inerken usuldan
Sığ sulara değiştirmeden ve aşındırmadan,
Ya da pay alırken, yelken kuruturken doklarda;
Değil bir geziye çıkarken ki ücretli değildir
Denetlemeyi kaldırmayacak bir voli için.
………Hiç sonu yoktur onun, sensiz inleyişin,
Hiç sonu yoktur solgun çiçeklerin soluşunun,
Yoktur acının hareketinin ki acısız ve kıpırtısızdır,
Yoktur denizin sürükleyişinin ve sürüklenen batığın,
Kemiğin yakarışı Ölüme, Tanrısı. Yalnızca ancak açıkça yakarılabilir
Yakarışı bir Kutsal Haberin.
………Öyle görünür, insan kocadıkça,
Ki geçmişin düzeni başkadır, bir sıralama değildir artık
Gelişme de değil: ikincisi biraz da boş söz,
Yapay bir evrim tasarımının desteklediği,
Ve bu, halkın gözünde, geçmişi yadsıma aracı olur.
Mutluluk anları - sağlıklı olma duygusu değil,
Amaca eriş, yerine getiriş, güvenlik ya da sevgi,
Pek güzel bir sofra da değil, ama birden aydınlanış
Görüp geçirdik ama kavrayamadık anlamını,
Ve anlam’a yaklaşım, değerlendirir görüp geçirmişliği
Bir başka biçimde, her anlamın ötesinde
Mutluluğa atanırız. Önceden söylemiştim
Anlamda canlandırılan geçmiş yaşantılar
Yalnız tek bir hayatın yaşantısı değil
Pek çok kuşağın yaşantısıdır unutmayarak
Belki de bütünüyle tanımlanamaz olan şeyi:
Geriye doğru bakış, güvencesi altında
Yazılı tarihin, geriye doğru kaçamak bakış
Omuz üzerinden, ilkel teröre doğru.
Şimdi bulacağımız şey şudur ki ölüm anları
(Bir yanlış anlama yüzünden olsun olmasın,
Yanlış şeyler ummak ya da yanlış şeylerden korkmak,
Söz konusu değildir) aynı biçimde kalıcıdır
Tıpkı sürekliliği gibi zamanın. Bunu daha iyi anlarız
Ölüm anında başkalarının, hemen hemen deneyimli,
Kendimizden pay biçersek kendimizinkinden çok.
Çünkü kendi geçmişimiz eylem akımlarıyla örtülür,
Ama başkalarının ezinci bir deneyim olarak kalır
Yetersiz, eskitilmemiş sonraki yıpranmalarla.
İnsan değişir ve gülümser, ama can çekişme sürüp gider.
Zaman yıkıcı ise de zaman koruyucudur,
Bir nehir gibi, yükü ölü zenciler, sığır ve kümesler olan,
Yenilip yutulmaz elma ve elmadaki diş izi.
Ye aşınmış kayalar tedirgin sularda,
Dalgalar aşar üzerinden, sis saklar onları;
Sütliman bir denizde sanki bir anıttır,
Sefere uygun havada hep bir kerteriz noktası
Rotayı saptamak için; ama iç karartan mevsimde
Ya da ani bir fırtınada, o neyse gene odur.
III
Bazan yoksa derim bu mudur Krishna’nın demek istediği
Öbür şeyler arasında - ya da aynı şeyi sunmanın bir yolu:
Gelecek, sönen bir şarkı, bir Saray Gülü, bir lavantaçiçeğidir
Onlar için doğan üzüntünün, ama daha yoklar ki üzülsünler,
Ezilmişler hiç açılmayan bir kitabın sarı yaprakları arasında.
Ve rampa yol iniş yoludur, gidiş yolu dönüş yoludur.
Ona sürekli katlanamazsın, ama şurası kesin ki
Zaman sağaltıcı değildir: hasta artık burada değil.
Tren yola koyulup da yolcular yerleşince
Önlerinde yemişler, dergiler ve iş mektupları
(Ve uğurlayıcıları ayrılmıştır perondan)
Dönüşür yüzlerindeki üzüntü rahatlığa
Ve uykumsu ritmine yüzlerce saatin.
Haydi ileri, yolcular! geçmişten kaçmayarak
Başka başka hayatlara, ya da rasgele bir geleceğe;
Siz değilsiniz onlar, o istasyondan ayrılanlar
Ya da herhangi bir son durağa varacak olanlar,
Darlaşan raylar birlikte kayıp giderken ardınızda;
Ve motorlu bir vapurun güvertesinde
Ardınızda genişleyen uskur izini seyrederken
Sanmayın ki ‘geçmiş bitmiştir’
Ya da ‘gelecek önümüzdedir’.
Gece inerken, gemi donanımında ve antende
Bir sestir yükselen (kulağa olmasa da,
Zamanın fısıldayan kabuğu, ve hiçbir dilde değil)
“Haydi ileri, sizler, kendini denizde sananlar;
“Siz değilsiniz, onlardı görenler limanın
“Uzaklaştığını, ya da rıhtıma ayak basacaklar.
“Burada bu kıyıyla öbür kıyı arasında
“Hazır zaman çekilmişken, irdele geleceği
“Ve geçmişi tarafsız bir kafayla.
“Eylem ya da avarelik an’ı olmayan bir anda
“Şunu duyabilirsin, ‘Her canlılar dünyasında
“Bir insanın kafası çalışabilir
“Ölüm zamanında’ - bu eylemlerden biridir
“(Ve ölüm zamanı her andır)
“Meyvesini başkalarının hayatında verir:
“Eylemin meyvelerini düşünme artık. “Haydi ileri.
……………Ey yolculuklar, ey denizciler,
“Sizler ki limana varırsınız, gövdeleriniz ki
“Katlanacaktır yargı ve kararına denizin
“Ya da bir başka olayın, budur gerçek yazgınız.”
Krishna nasıl uyardıysa Arjuna’yı
Savaş alanında.
Elveda değil, Ama haydi ileri, yolcular.
Bazan yoksa derim bu mudur Krishna’nın demek istediği
Öbür şeyler arasında - ya da aynı şeyi sunmanın bir yolu:
Gelecek, sönen bir şarkı, bir Saray Gülü, bir lavantaçiçeğidir
Onlar için doğan üzüntünün, ama daha yoklar ki üzülsünler,
Ezilmişler hiç açılmayan bir kitabın sarı yaprakları arasında.
Ve rampa yol iniş yoludur, gidiş yolu dönüş yoludur.
Ona sürekli katlanamazsın, ama şurası kesin ki
Zaman sağaltıcı değildir: hasta artık burada değil.
Tren yola koyulup da yolcular yerleşince
Önlerinde yemişler, dergiler ve iş mektupları
(Ve uğurlayıcıları ayrılmıştır perondan)
Dönüşür yüzlerindeki üzüntü rahatlığa
Ve uykumsu ritmine yüzlerce saatin.
Haydi ileri, yolcular! geçmişten kaçmayarak
Başka başka hayatlara, ya da rasgele bir geleceğe;
Siz değilsiniz onlar, o istasyondan ayrılanlar
Ya da herhangi bir son durağa varacak olanlar,
Darlaşan raylar birlikte kayıp giderken ardınızda;
Ve motorlu bir vapurun güvertesinde
Ardınızda genişleyen uskur izini seyrederken
Sanmayın ki ‘geçmiş bitmiştir’
Ya da ‘gelecek önümüzdedir’.
Gece inerken, gemi donanımında ve antende
Bir sestir yükselen (kulağa olmasa da,
Zamanın fısıldayan kabuğu, ve hiçbir dilde değil)
“Haydi ileri, sizler, kendini denizde sananlar;
“Siz değilsiniz, onlardı görenler limanın
“Uzaklaştığını, ya da rıhtıma ayak basacaklar.
“Burada bu kıyıyla öbür kıyı arasında
“Hazır zaman çekilmişken, irdele geleceği
“Ve geçmişi tarafsız bir kafayla.
“Eylem ya da avarelik an’ı olmayan bir anda
“Şunu duyabilirsin, ‘Her canlılar dünyasında
“Bir insanın kafası çalışabilir
“Ölüm zamanında’ - bu eylemlerden biridir
“(Ve ölüm zamanı her andır)
“Meyvesini başkalarının hayatında verir:
“Eylemin meyvelerini düşünme artık. “Haydi ileri.
……………Ey yolculuklar, ey denizciler,
“Sizler ki limana varırsınız, gövdeleriniz ki
“Katlanacaktır yargı ve kararına denizin
“Ya da bir başka olayın, budur gerçek yazgınız.”
Krishna nasıl uyardıysa Arjuna’yı
Savaş alanında.
Elveda değil, Ama haydi ileri, yolcular.
IV
Türbesi kayalık burunda olan, Lady,
Yakar hepsi için, ister gemilerde olsunlar,
İster iş gereği balıkçılıkla uğraşsınlar,
İster her tür yasal trafikle ilgilensinler
Ve isterse onları yönetsinler.
………Bir yakarışı da kadınlar adına yinele,
Onlar ki gördüler oğullarıyla kocalarının
Denize açılıp da dönmediğini:
Figlia del tuo figlio, (*)
Cennetin Ecesi.
………Onlar için de yakar, gemilerdeydiler ve
Yokuluklarını kumda bitirdiler, denizin dudaklarında
Ya da onları geri çevirmeyecek karanlık gırtlakta
Ya da nerede ulaşamazsa onlara deniz çanının
Sürekli yakarışı.
(*) Senin oğlunun kızı
Türbesi kayalık burunda olan, Lady,
Yakar hepsi için, ister gemilerde olsunlar,
İster iş gereği balıkçılıkla uğraşsınlar,
İster her tür yasal trafikle ilgilensinler
Ve isterse onları yönetsinler.
………Bir yakarışı da kadınlar adına yinele,
Onlar ki gördüler oğullarıyla kocalarının
Denize açılıp da dönmediğini:
Figlia del tuo figlio, (*)
Cennetin Ecesi.
………Onlar için de yakar, gemilerdeydiler ve
Yokuluklarını kumda bitirdiler, denizin dudaklarında
Ya da onları geri çevirmeyecek karanlık gırtlakta
Ya da nerede ulaşamazsa onlara deniz çanının
Sürekli yakarışı.
(*) Senin oğlunun kızı
V
Merihle haberleşmek, ruhlarla konuşmak,
Saptamak deniz canavarının davranışını,
Okumak yıldız, bağırsak ya da kristal küre fallarını,
İmzalardan hastalık tanılamak, ve okumak
Hayat öyküsünü avuç çizgilerinden
Ve dramları parmaklardan; fala bakmak
Kur’a ile, çay yapraklarıyla, çözmek kaçınılmazı
Oyun kâğıtlarıyla, oynamak beşköşe yıldızlarla
Ya da uyku haplarıyla, ya da açımlamak
Geri dönen putu önceden bilinçli terörlere-
Araştırmak dölyatağını, mezar ve düşleri; hepsi olağan
Eğlence ve uyuşturuculardır, ve basının konularıdır:
Ve daima olacaktır, bunların bazısı özellikle
Ulusların tehlikede olduğu zaman ve karışıklık
İster Asya kıyılarında olsun, ister Edgware yolunda.
İnsanlar merakla araştırır geçmişle geleceği
Ve sarılırlar bu boyutlara. Fakat algılamak
Kesişme noktasını zamansızlığın
Zaman ile, ermişlere özgü bir iştir-
Bir iş de değildir, bir şeydir verilmiş
Ve alınmış, bir ömür boyu ölümle, aşk içinde,
Coşkuyla, özgecilikle ve kendini vermekle.
Çoğumuz için, var olan ancak yapayalnız
Bir andır, bir an, içinde ve dışında zamanın,
Çılgınlık nöbeti, yitmiş bir günışığı demetinde,
Görülmemiş yaban kekiği, ya da kış şimşekleri,
Ya da çavlan, ya da müzik öyle derinden duyulur ki
Buna duyma denemez, müzik kesilen sizsiniz
Müzik sürüp giderken. Bunlar ancak izler ve sanılardır,
İzlerden sonra sanılar gelir ve geri kalanlar
Yakarış, tapınma, disiplin, düşünce ve eylemdir.
Yarı çözülmüş iz, yarı anlaşılmış yetenek, diriliştir.
Burada olanaksız birliği
Varlık dünyalarının gerçektir,
Burada geçmiş ile gelecek
Fethedilir ve uzlaştırılır,
Ve eylem başka tür hareketiydi
Onun ki yalnızca etkilenir
Ve içinde yoktur hiç hareket kaynağı
Yürüten demonyak ve tionik güçlerdir.
Ve doğru eylem özgürlüktür
Geçmişten ve gelecekten de.
Çoğumuz için bir amaçtır bu
Burada hiç gerçekleşmeyecek;
Onlardır yalnız baş eğmeyenler
Çünkü çabalamayı sürdürdük;
Biz, hoşnut, ölümümüzde
Geçici geri dönüşümüz beslerse
(Porsukağacından pek uzakta değil)
Hayatını anlamlı toprağın.
Çev: Suphi Aytimur / T.S.Eliot
Çorak Ülke-Dört Kuartet / Adam Yayınları
Merihle haberleşmek, ruhlarla konuşmak,
Saptamak deniz canavarının davranışını,
Okumak yıldız, bağırsak ya da kristal küre fallarını,
İmzalardan hastalık tanılamak, ve okumak
Hayat öyküsünü avuç çizgilerinden
Ve dramları parmaklardan; fala bakmak
Kur’a ile, çay yapraklarıyla, çözmek kaçınılmazı
Oyun kâğıtlarıyla, oynamak beşköşe yıldızlarla
Ya da uyku haplarıyla, ya da açımlamak
Geri dönen putu önceden bilinçli terörlere-
Araştırmak dölyatağını, mezar ve düşleri; hepsi olağan
Eğlence ve uyuşturuculardır, ve basının konularıdır:
Ve daima olacaktır, bunların bazısı özellikle
Ulusların tehlikede olduğu zaman ve karışıklık
İster Asya kıyılarında olsun, ister Edgware yolunda.
İnsanlar merakla araştırır geçmişle geleceği
Ve sarılırlar bu boyutlara. Fakat algılamak
Kesişme noktasını zamansızlığın
Zaman ile, ermişlere özgü bir iştir-
Bir iş de değildir, bir şeydir verilmiş
Ve alınmış, bir ömür boyu ölümle, aşk içinde,
Coşkuyla, özgecilikle ve kendini vermekle.
Çoğumuz için, var olan ancak yapayalnız
Bir andır, bir an, içinde ve dışında zamanın,
Çılgınlık nöbeti, yitmiş bir günışığı demetinde,
Görülmemiş yaban kekiği, ya da kış şimşekleri,
Ya da çavlan, ya da müzik öyle derinden duyulur ki
Buna duyma denemez, müzik kesilen sizsiniz
Müzik sürüp giderken. Bunlar ancak izler ve sanılardır,
İzlerden sonra sanılar gelir ve geri kalanlar
Yakarış, tapınma, disiplin, düşünce ve eylemdir.
Yarı çözülmüş iz, yarı anlaşılmış yetenek, diriliştir.
Burada olanaksız birliği
Varlık dünyalarının gerçektir,
Burada geçmiş ile gelecek
Fethedilir ve uzlaştırılır,
Ve eylem başka tür hareketiydi
Onun ki yalnızca etkilenir
Ve içinde yoktur hiç hareket kaynağı
Yürüten demonyak ve tionik güçlerdir.
Ve doğru eylem özgürlüktür
Geçmişten ve gelecekten de.
Çoğumuz için bir amaçtır bu
Burada hiç gerçekleşmeyecek;
Onlardır yalnız baş eğmeyenler
Çünkü çabalamayı sürdürdük;
Biz, hoşnut, ölümümüzde
Geçici geri dönüşümüz beslerse
(Porsukağacından pek uzakta değil)
Hayatını anlamlı toprağın.
Çev: Suphi Aytimur / T.S.Eliot
Çorak Ülke-Dört Kuartet / Adam Yayınları
(*) Dry Salvages, Massachusetts'de Ann Burnu'nun Kuzey-Doğu açıklarında, üzerinde bir çakar bulunan, küçük bir kayalar topluluğudur.
Eliot, çocukluğunda, zaman zaman bu bölgede yaz tatili geçirmiştir.
Eliot, çocukluğunda, zaman zaman bu bölgede yaz tatili geçirmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder