RSS
FRANZ KAFKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
FRANZ KAFKA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Nisan 2010 Cuma

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 1

GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA

Roger Garaudy

Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965



Kafka'nın dünyası bizimkinden ayrı bir dünya değildir.İçinde yaşadığı dünya ile kurduğu dünya, tek bir dünyadır.


Boğucu, insanîliğini yitirmiş bir dünya, bir ya­bancılaşma dünyası; fakat yabancılaşmanın bilincine ulaşmış ve harikulâde ile mizahın parçaladığı bu ev­renin çatlaklarından bize bir ışık, belki de bir çtkış yolu gösteren yıkılmaz bir umudun dünyası.

Bu derin ve canlı birliği duyabilmek için, peşin yargılara dayanan bir yöntemle, sanat eserini, Procuste'ün demirden yatağına yatırmak ve onda yal­nızca, bir tezin roman şeklinde anlatılışını aramak­tan ibaret olan yorumlamalar içinde kaybolmamak yeter.

Bu türlü yorumlamanın ilk örneğini tanrıbilim­ciler verdiler: Kafka'da, İsrail'in son peygamberini
bulduklarına inanıyorlardı; onda, "Tanrı'nın bağış­layıcılığına sığınan muhtaç bir ruhun çırpınışlarını" görerek bu ruhu vaftiz etmek istiyorlardı. Onu, Karl Barth'ın çömezi yerine koyanlar, eserini, olumsuz tanrıbilim eserile bir tutanlar vardı.

15 Nisan 2010 Perşembe

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 2

YAŞADIĞI DÜNYA VE ÇATIŞMALARI

Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965



Hayatın anlamını ararken Kafka'nın temel tec­rübesi, yabancı olmak ve varlığın içinde kendine bir yer bulabilme ihtiyacını duymaktı. Günlük'ünde şöy­le yazıyor: "Bir yabancıdan daha yabancı yaşıyorum."

Yahudi olması, Almanca konuşması, ve Avustur­ya - Macaristan imparatorluğu boyunduruğundaki Çekoslovakya'da yaşaması, ondaki yalnızlık ve köksüz­lük duygusunu artırmıştır. Viyana egemenliğine kar­şı protestoların, Yahudi düşmanı mezalimi daha da artırdığı 1897 ayaklanmaları sırasında Kafka ondört yaşındaydı; gençliği boyunca da, Milena'ya Mektup­lar'da hatırladığı gibi, okul çocukları arasında ve Ya­hudi azınlığına "uyuz ırk" gözüyle bakılan çevrelerde bütün şiddetiyle süregelen milliyetçilerin küçük çapta ırk savaşlarını gördü. Konuştuğu Almanca ile Çek nüfusundan ayrılıyordu.

Öte yandan, kendisini Alman dilinin bir misafiri sayıyordu. Prag'da doğduğu şehir­de ise kendini yabancı duyuyordu. Yahudi olarak, Al­manca konuşan nüfustan ayrılmıştı. Büyük bir tüc­car oğlu olarak da. halkın dışındaydı. Prag'ın Yahudi mahallesi yerle bir edilmişti ama bu töre devam edi­yordu. "Eski pis, Yahudi şehri, bizler için, etrafımızdaki yeni, temiz şehirden çok daha gerçektir. Bir düşte uyanık yürüyoruz; bizler, geçmiş zamanların haya­letlerinden başka birşey değiliz ."(8) Toplumla kaynaşamamıştır, yalnızdır, kendini bütün tarihî toplu­luğun dışında hissetmektedir.

Aynı zamanda tinsel (ruhanî) topluluğun da dı­şında ve ona yabancıdır. Anlayabildiği tek Tanrı, Ya­hudi geleneğinin korkunç tanrısı, kanunu amansız Ye­hovah'tır. Yokluğun sınırlarında, uzak bir tanrıdır bu. Çin imparatorunu, Yargıçlar Başkanını, Şato Senyö­rünü hiç kimse, hiçbir zaman göremeyecektir. Ona göre İsrail tarihi, İnsanın Tanrı ile ilişkilerinin ima­jıdır: halkı, seçkin bir halktır, ama aynı zamanda üze­rine: Tanrı'nın laneti yağan dik başlı bir halk . "İtiraf ettiğim bütün benzersizliklere rağmen ırkıma hiç iha­net etmedim ... Yalnız garip bir karakterim var be­nim; ve hiç unutmayalım ki bu, ırkımın farklı çizgile­die kendini ortaya koymaktadır." (9) diyor.

Kafka, tam bir Yahudidir, ama aynı zamanda Ya­hudi topluluğundan kopmuş bir Yahudidir. Kıyasıya eleştirir Yahudi dinini. "Sinagogumuzda" adlı hikaye­sinde Yahudi topluluğunu, anlamını bir türlü anlama­dığı dini inançları ve akideleri körükörüne yerine ge­tiren bir topluluk olarak çizmektedir. Traumühl Sina­gogu' nun üstünden ayrılmayan esrarlı ve korkunç hayvan, müminlerin dualarının körükörüne yükselip durduğu anlaşılmaz ve açıklanmaz hedefi sembolize etmektedir.

14 Nisan 2010 Çarşamba

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 3

İÇ DÜNYASI VE BELİRSİZLİKLERİ

Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965




Kafka'nın yaşadığı dünya, yabancılaşma dünya­sıdır. Çatışmalar dünyasıdır. İkiye bölünmüş insanın dünyasıdır. İnsanın, bu ikiye bölünüşün bilincini yitirdiği, kendisini uykuya bıraktığı dünyadır. Kafka'nın iç dünyası, bu yabancılaşma dünyasına ait olmak, boğazına kadar onun içine batmış olmak duygusu ile uyuyanların gözlerini gerçek bir hayata açtırmak için duyduğu ihtiraslı arzudan kuruludur.

Nocturne adlı parça bu görevi şöyle çiziyor : "Ge­ceye dalmışsın ... her yanda insanlar uyuyor. Bir küçük komedi bu, suçsuz bir kuruntu bu: katı yatak­larda, katı damların altında, şi1telere uzanmış, ya da çarşaflara, yorganlarının içine büzülmüş uyuyorlar! Gerçekte, çölde kurulmuş bir açık ordugâh bu; sayı­sı bilinmez bir kalabalık; bir ordu; buz gibi bir gö­ğün altında, kaskatı toprağın üstünde bir halk ... Ve sen, sen uyanıksın, gece nöbetçilerinden birisin; ya­nan ateşten ayaklarına doğru salladığın meşalenin ışığında, her şeyi daha yakından görmektesin. Niçin uyanıksın? Birinin uyanık olması gerek, diyorlar! Öyle birisi gerek." (45) Bu nesnel ikiliği, gerekliliğin birliği ile aşmaya çalışıyor.

Onun, insan olarak çabası, kuruntuları suçlamak, yerleşmiş düzenin yalanını ortaya dökmek, kişide, canlı bir yasaya kavuşmak arzusunu uyandırmaktır.

Ve her şeyden önce de insanın bu ikileşmesinin uyandırıcının işini zorlaştıran korkunç hareketsizliğin bilincine açıkça varmaktır .

Dava'nın kahramanı Joseph K ... , bu ikileşmiş insanlardan biridir. Toplumda, görevi ile bellidir o. "İmzaya yetkili" kimsedir; ve toplumsal düzeni na­sıl, tamamen insani, evrensel ya da tanrısal bir baş­ka düzenin bayağılaşmış ve yalancı bir karikatürü ise görev ve uğraşın da burada ikileşmiş bir anlamı vardır: sahte ve yabancılaşmış dünyada o belli bir kudretin taşıyıcısıdır, insanı ezen bürokrasi alınyazı­sının bir çarkıdır. Tıpkı, Kafka'nın, Devlet Sigortası mekanizmasında memur oluşu gibi. Fakat beri yan­dan, gerçek dünyası da bir kudret sahibidir; tıpkı Kafka'nın da, bir yetkili oluşu gibi; fakat belli bir oto­ritesi yoktur. Bildirisini açıklayabilmekten aciz bir habercidir, suçludur, sanıktır o. O günden sonra işle­rini ve yaşamını, gerçek hayatının ta içindeki bu suç­luluk duygusu yürütür. Durmadan yargıcını arar, fakat bulamaz, hayatını temize çıkaramaz.

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 4

İÇ DÜNYASI BELİRSİZLİKLERİ

Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965


Kafka'nın iç hayatındaki diyalektiğin bu derin anlamı, bir çok yorumcuyu, Kafka'nın düşünmeksizin Kierkegaard'la başlayıp Karl Barth'a ulaşan "Buna­lım teolojisi" ilişkileri üzerinde düşünmeye sürüklemiştir.

"Bunalım teolojisinin ana tezi, insanın Tanrı ile olan ilişkileri kavranışında: T'anrı'mn adaleti ilc inan ahlakının ortak ölçülerdcn yoksun olduğu fikridir. İnsan, kendi kendisini kurtaramaz:ahlaki ve kül­türel değerler, mutlak'ın yanında hiçtir. Ne bilgi, ne eylem, hatta ne aşk, Tanrı'ya giden yoldur.

Kafka'nın anlnyışı ile bu yeni Kalvencilik arasında benzerlik bulmaya çalışanlar, Karl Barth'ın «Commantaire de l'épitre aux Romains'i ile Dava 'nın tamamen çağdaş olduğu olayını ve Dava'da, tutuklanma emri ansızın gelip Joseph K ... sanık olunca, çağrı gelip çatınca, o güne dek günlük yaşayışındaki her şeyin ıkj herşeyin: uğraşı, işleri duygu hayatı, bütün bunla­rııı silinip gitmesi olayını kanıt olarak gösterirler. Tanrı'nın hükmünün dışında herşey farksızlaşır.

Böylece roman, istiare yoluyla" bunalım teolojisinin temel ilkesini ortaya koyuyor kabul edilir: hiç bir insanı çaba Tanrı'ya götürmez.

İkinci kanıt olarak, Dava'daki Katedral sembolünün yorumlamasından çıkıyor: Rahip, "Bırak di ayrıntıları" (71) diye emreder. Ve kendisi, sembol­ler yoluyla ona aslolanı öğretirken, herkes açık olmayan yasa kapısından girişte yahancıyı durduran nöbetçi hikayesini anlatır. Burada, Tanrı'nın, katına gelenlerin cennete ya da cehenneme gideceklerini kendi tayin edeceği, insanın ise, girişkenliği ve çabası ile bunu sağlıyamıyacağı imajını gördüklerini san­mışlardır.

Nihayet, Amalia'yı kabaca kendisinin olmaya çağıran Sortini episodunu ve genç kızın bu teklifi reddetmesinden sonra başlayan uğursuzluğu, Kutsal Kitap'taki, İbrahim'in fedakarlığı efsanesinin bir de­ğişikliği olarak yorumladılar: Tanrı, İbrahim'den gerçek bir suç işlemesini, oğlunu kesmesini ister: bu yolla onun itaatinı ölçerek tüm insanîevrime nis­betle Tanrı'nın emirlerinin köklü yüceliğine işaret eder.

13 Nisan 2010 Salı

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 5

III

KURDUĞU DÜNYA ÇELİŞMELERİ


Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965





Kafka "edebiyatı kötü bir anlamda, bir kaçış sanatı olarak anlıyordu. Ona göre edebiyat, "gerçe­kten bir kaçış" tır.
Janouch:
"- O halde "yapıntıyı" (fiction-tasni) yalanla bir mi tutacağız?" diye sorar.
"- Hayır. Yapıntı, özde bir yoğunlaşma, bir de­ğişmedir. Edebiyat ise tersine, erimedir, bu bilinçsiz hayatın yükünü azaltan bir zevk aracıdır, bir uyuş­turucu maddedir."
"- Ya şiir?"
"- Şiir, tamamen karşıtı bunun. Şiir, uyandırır."
"- Yani şiir dine mi dönüktür?"
"- Dine demiyeceğim ama duaya, muhakkak" (95)

Bu, Kafka'da, derinlemesine kök salmış bir tema. "Dua edercesine yazmak" (96) Ve Duanın gerçek di­li, "aynı zamanda tapınma ve yeğin bir bildiridir." (97)

Kafka'ya göre sanat, Flaubert için olduğu gibi amacı kendinde bir çaba değildir, daha yüksek bir gerçeğin emrindedir. Soy varlığa, gerçeğe katılmadan ve insanlar topluluğuna gönderilen bir bildiri olmak­tan başka anlamı yoktur.

Sanatın görevi, hayatın alışılagelmiş çevresini çatlatmak ve çatlakların arasından, daha üstün bir gerçekliğin varlığını, çağrısnı ve umudunu göster­mektir. Özdeyişler'inde "Bizim sanatımız, gerçeğin aydınlığında insanın gözlerinin kamaşmasıdır; yalnızca, irkilen gülünç yüzdeki ışıktır gerçek olan, baş­ka hiçbir şey değil... Sanat, gerçeğin etrafında dönen pervane gibidir: ama kendini yakmamağa kararlı bir pervane. Sanat yeteneği, karanlık boşlukta, önceden bilinmeyen, ışık huzmelerinin kuvvetle tutulahilece­ği bir yer bulmaktan ibarettir" diye yazıyordu.

Böyle anlaşılınca sanat, çok sıkı çalışmaları ge­rektirir: "Önce kendini mükemmelleştirmek için da­ha sonra da insanı buna zorlayan alışkanlığın etkisiyle ileri atılan" (98) bir trapezci gibi: "Ben aç durmak zorundayım, başka türlüsü gelmez elimden ... hoşuma gidecek besini bulamadım çünkü" (99) diyen açlık şampiyonu gibi; Şarkıcı Josephine gibi: "onda, şarkının hizmetinde olmayan her şey, bütün güçlülük, bütün hayat olanağı, kayboldu ... O yalnız şarkıda var şimdi" (100)

Bu yaratış, bu sanat yaratışı, kendi içine kapan­ma değildir. Tersine, bıkıp usanmadan ve boşuna yer­altı galerileri kazmaktır. İç dünyanın nesnelleştirilmesidir. Bir yandan da başka insanlarla karşılaşmadır.
"Kafamda taşıdığım dünyanın sınırsız genişliği. Nasıl kurtulmalı bundan, parçalamadan nasıl kurtarmalı onu? Belki de, onu ezip kendime gömmekten­se bin parça etmek daha da iyidir. Çünkü benim bu­rada bulunuşumun nedeni bu, en ufak bir şüphem yok bunda." (101)

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 6

KURDUĞU DÜNYA ÇELİŞMELERİ


Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965


Araştırma teması, Dâvâ, Amerika, ve Şato üçlü­sünün ortak temasıdır.



Bir mit havası içinde Kafka'nın sorularını ve bunaltılarını yansıtan bu çok büyük eserler, hem peri masallarına hem de destanlara benzerler .. "Kanlı peri masallarından başkası yoktur .. Her peri masalı, kan'ın ve korku'nun derinliklerinden doğmuştur. Bü­tün masalların birbirlerine benzerliği bundan ötürüdür. Sadece görünüşte farklıdırlar. Kuzey masalları. Afrika masalları kadar hayvan çeşidi bakımmdan zengin değildir. Fakat çekirdek, arzunun derinliği, hep aynıdır."

Bütün peri masallarında kahramanın peşinden koştuğu şey, kendisinin ve halkının hayatını değişti­recek olan sihirli bir nesneyi elde etmektir. Bu nes­ne gizlidir ya da kötü bir kudretin elindedir. Onu elde etmeye götüren yol, aldatmalar ve tuzaklarla doludur. Galip gelen kahraman, en katıksız varlık­tır, dünya işlerinde en az tuzağa düşen varlıktır.

Bütün bunları, değişik olarak Kafka'nın büyük eserlerinde buluruz. Gerçek bir peri masalı olan Dava'da da; Geothe'nin Wilhelm Meister'in Çıraklık Yılları'nı ya da Dickens'ın David Copperfield'ini hatırlatan bir "oluşum romanı" olan Amerika'da; Don Kişot'u ya da Bunyan'ın Pilgrim's Progress 'ini akla getiren tıpkı bir ortaçağ destanı olan Şato romanında olduğu gibi.

Varılacak hedef sihirli bir nesne değil, gerçeği değiştirecek, gerçeği dış görünüşlerin ötesinde ya­kalamağa yardım edecek, "kurtuluş" olabilecek bir tinsel görüştür. Pilgirm's Progress' ten farklı olarak gökyüzüne layık olmağa imkan veren kanıtlara mey­dan okuyarak gökyüzünü elde etmek söz konusu değildir. Bunyan'ın romanında kahraman, ne yapaca­ğını bilir ve kendi kendine sorar: Benden istenen şe­yi yerine getirebilir miyim? Kafka'da ise, Şato'da olduğu gibi Dava'da da soru başkadır: Benden, yerine getirmem istenen şey nedir? Kahraman, uzun bir araştırma bahasına varolmak iznini elde edecektir.

12 Nisan 2010 Pazartesi

ROGER GARAUDY / GERÇEKÇİLİK AÇISINDAN KAFKA / 7

SONSÖZ

Roger Garaudy
Çeviren : Mehmet Doğan
Hür Yayınları – 1965




Her soy sanat eseri, insanın dünyada bulunuşu­nun bir biçimini anlatır.

Bundan iki sonuç çıkar: gerçekçi olmayan, yani kendi dışında ve kendinden bağımsız bir gerçeği vermeyen şey sanat olamaz; maya olarak, gerçekle ku­cak kucağa olan insanın varlığını gözönüne almamaz­lık edemediği için bu gerçekçiliğin tanımlanması son derece karışıktır.

Baudelaire : "Şiir, içinde en çok gerçeği taşıyan, ancak bir başka dünyada tümden doğru olan şeydir" diyordu.

Gerçekçilik, sanat eserleriyle tanımlanır, onlar­dan ayrı ve önce değil.

Bilimsel bir araştırmaya, yalnız diyalektiğin daha önceden bilinen kanunlarına göre değer biçileme­diği gibi, artistik bir yaratışa da kendinden önceki eserlere özgü ölçülerle değer biçilemez.

Stendhal ve Balzac'tan, Courbet ve Repine'den, Tolstoy ve Martin du Gard'dan, Gorki ve Mayakovski'den, büyük bir gerçekçiliğin ölçütleri çıka­rılabilir. Peki, Kafka'nın, Saint - John Perse'in ya da Picasso'nun eserleri bu ölçütlere uymazsa ne yapacağız? Onları gerçekçilikten, bu denek sanattan saymayacak mıyız? Yoksa, tersine, gerçekçiliğin ta­mamını açmamız, genişletmemiz, yüzyılımızın karak­teristik eserlerinin ışığında ona, bütün bu yeni zen­ginlikleri geçmişin mirasına katmamıza imkan verecek yeni boyutlar bulmanıız mı gereklidir?

Biz iyice düşünerek bu ikinci yolu tuttuk.

İşte bu nedenle, gerçekçiliğin çok dar ölçüleriyle uzun zamandır sevmeyi kendimize yasakladığımız eserleri seçtik.

Hürriyet, hiçbir zaman soyut değildir. "Yokluk" tan çıkmaz. Gerçek hürriyet ancak, geçmiş za­manların kültürde, yaşanılan günlerin mücadelele­rinde ve geleceiği kuran kimselerin ortak çabalarm­da kök salmış durumda bulunur.