137.
Gün (Mistik ve Hırsız)
Bir hırsız
bir mistiğin barakasına girmişti. Bir dolunay gecesiydi ve o yanlışlıkla
girmişti; yoksa bir mistiğin evinde ne bulabilirsin ki? Hırsız bakınıyordu ve
hiçbir şey olmadığını görüp şaşırdı. Ve ansızın elinde bir mumla gelen adamı gördü.
"Karanlıkta ne arıyorsun? Neden beni uyandırmadın? Tam ön kapının
yakınında uyuyordum ve sana tüm evi gösterebilirdim" dedi adam. Ve o kadar
basit ve masum görünüyordu k i, sanki hiç kimsenin h ı r s ı z olabileceği aklına
bile gelmiyormuş gibiydi. Böylesi bir masumiyet ve basitliğin karşısında
hırsız, "Belki de benim bir hırsız olduğumu bilmiyorsunuzdur" dedi.
Mistik,
" B u önemli değil, herkes bir şey olmak zorunda. Esas nokta şu k i, ben
otuz yıldır evdeyim ve bir şey bulamadım, öyleyse hadi beraber arayalım! Ve
şayet bir şey bulabilirsek ortak olabiliriz. Ben bu evde bir şey bulamadım; o
bomboş" dedi. H ı r s ı z biraz korkmuştu; bu adam biraz garip
görünüyordu! Ya çıldırmıştı... Kim bilir ne tür bir adamdı? Kaçmak istedi.
Yanında önceki i k i evden getirmiş olduğu şeyleri evin dışında bırakmıştı.
Mistiğin
sadece bir battaniyesi vardı —sahip olduğu tek şey buydu— ve soğuk bir geceydi,
o yüzden hırsıza, " B u şekilde ayrılma, beni bu şekilde aşağılama; aksi
taktirde gece yarısı evime gelmiş zavallı bir adamı eli boş gönderdiğim için
kendimi hiç affedemeyeceğim. Bu battaniyeyi alıver. Ve böylesi i y i olacak; dışarıda
hava soğuk. Ben evin içindeyim, burası daha ılık " dedi.Hırsızı
battaniyeyle sardı. Hırsız aklını kaçırmak üzereydi! "Ne yapıyorsunuz? Ben
bir hırsızım!" dedi.
Mistik,
" B u önemli değil. Bu dünyada herkes b i r i s i olmak, bir şey yapmak
zorunda. Belki sen çalıyorsun, bu önemli değil; meslek meslektir. Sen onu i y i
yap yeter, seni kutsuyorum. Onu mükemmelen yap, yakalanma; yoksa başın derde
girer" dedi. "Sen garipsin. Çıplaksın ve hiçbir şeyin yok..."
dedi hırsız. Mistik, "Endişelenme çünkü ben de seninle geliyorum! Sadece
battaniye beni bu evde tutuyordu; yoksa bu evde hiçbir şey yok ve battaniyeyi
de sana verdim. Seninle geliyorum; beraber yaşayacağız! Ve anlaşılıyor ki senin
pek çok şeyin var; bu i y i bir ortaklık. Ben her şeyimi sana verdim, sen bana
birazcık verebilirsin; bu adil olur" dedi. H ı r s ı z buna inanamadı.
Sadece bu yerden ve bu adamdan kaçmak istedi. "Hayır, seni götüremem.
Benim karım var, çocuklarım var. Ve komşular evime çıplak bir adam götürürsem
ne der?" dedi. "Bu doğru. Seni utanılacak bir duruma sokmayacağım. O
zaman sen gidebilirsin, ben bu evde kalacağım" dedi mistik. Ve hırsız giderken
mistik bağırdı, "Hey! Geri gel!" H ı r s ı z hiç bu kadar güçlü bir
ses duymamıştı; tıpkı bir bıçak gibi çıkmıştı. Geri dönmek zorunda kalmıştı.
Mistik, "Biraz nezaket öğren.
Sana
battaniyeyi verdim ve sen bana teşekkür bile etmedin. O yüzden önce teşekkür
et; bunun sana epey bir yardımı olur. İkincisi, içeri girerken kapıyı açtın... Dışarı
çıkarken kapıyı kapa! Gecenin çok soğuk olduğunu göremiyor musun ve sana
battaniyeyi verdiğimi ve çıplak olduğumu göremiyor musun? B i r h ı r s ı z olmanda
bir şey yok ama davranışlar konusunda ben zor bir adamımdır. Bu tür
davranışları kaldıramam. Teşekkür
et!" dedi. H ı r
s ı z , "Teşekkür ederim efendim" demek zorunda kaldı ve kapıyı kapatıp
sıvıştı. Olanlara inanamadı! Tüm gece uyuyamadı. Tekrar tekrar hatırladı... Hiç
bu kadar güçlü bir ses, böylesi bir kudret görmemişti. Ve adamın hiçbir şeyi
yoktu!
Ertesi
gün araştırdı ve onun eşsiz bir Usta olduğunu öğrendi. İ y i bir şey
yapmamıştı; bu yoksul adama gitmek çok çirkindi, hiçbir şeyi yoktu. Ama o çok
büyük bir ustaydı.
"Çok
garip bir adam olduğunu kendi kendime bile anlıyorum. Hayatım boyunca en
zengininden en fakirine kadar her türden, çeşit çeşit insanla temas kurdum ama
hiç... Hatırlamak bile bedenimde bir ürperti oluşturuyor. Beni geri
çağırdığında kaçıp gidemedim. Kesinlikle özgürdüm, eşyaları alıp koşarak uzaklaşabilirdim
ama yapamadım. Onun sesinde beni geri doğru çeken bir şey vardı" dedi h ı
r s ı z kendi kendine. Birkaç ay sonra h ı r s ı z yakalandı ve mahkemede hâkim
ona sordu: " B u civarda seni tanıyan birisinin adını söyleyebilir
misin?"
O da,
"Evet, bir k i ş i beni tanıyor" dedi ve Ustanın adını söyledi. Hâkim
de, "Bu yeterli; Ustayı çağırın. Onun tanıklığı on bin kişinin tanıklığına
bedeldir. Onun senin hakkında söyleyeceği şeyler yargıda bulunmak için yeterli
olacaktır" dedi. Hâkim Ustaya, " B u adamı tanıyor musunuz" diye
sordu. "Tanımak mı? B i z ortağız! O benim arkadaşım, hatta bir seferinde
gecenin bir yarısında beni ziyarete bile geldi. O kadar soğuktu ki ona
battaniyemi verdim. Onu kullanıyor, görebilirsiniz. Bu battaniye tüm ülkede
meşhurdur, herkes onun benim olduğunu b i l i r" dedi mistik. Hâkim,
"O sizin arkadaşınız mı? Peki, o hırsızlık yapar mı?" diye sordu. Usta,
"Asla! O hiçbir zaman çalamaz. O öylesine nazik bir adam k i, battaniyeyi
ona verdiğimde bana, 'Teşekkür ederim efendim' dedi. Evden dışarı çıktığında
sessizce kapıyı kapadı. O çok kibar, hoş bir adam" dedi.
Hâkim,
"Eğer siz öyle diyorsanız, onun bir h ı r s ı z olduğunu söyleyen tüm
tanıkların ifadeleri iptal oldu. O özgür" dedi. M i s t i k dışarı çıktı
ve h ı r s ı z da onu takip etti.
Mistik,
"Ne yapıyorsun? Neden benimle geliyorsun?" diye sordu. "Artık
seni asla terk edemem. Beni arkadaşın olarak adlandırdın, bana ortağım dedin.
Kimse bana hiçbir saygı göstermemişti. Benim nazik bir adam, hoş bir insan olduğumu
söyleyen ilk kişisin Senin dizlerinin dibinde oturacağım ve senin gibi olmayı
öğreneceğim. Bu olgunluğu, bu kudreti, bu direnci, bu her şeyi tamamen farklı
bir şekilde görebilmeyi nereden edindin?" dedi, o da.
"O
gece ne kadar kötü hissettiğimi biliyor musun? Gitmiştin; battaniyesiz uyumanın
mümkün olmadığı kadar çok soğuktu. Pencerenin kenarında dolunayı seyrederek
oturuyordum ve bir ş i i r yazdım: 'Yeterince zengin olsaydım, yoksul bir adamın
evine karanlıkta gelip bir şeyler arayan bu zavallı adama şu mükemmel Ay'ı
verirdim. Yeterince zengin olmuş olsaydım Ay'ı verirdim ama ben kendim de
fakirim.' Sana şiiri göstereceğim, benimle gel.
Hırsızların
bazı şeyleri öğrenmesi gerekir diyerek ağladım o gece. Benim gibi bir adama
geleceklerinde en azından bir ya da iki gün önceden haber vermeliler ki, bu
sayede bizler de onları elleri boş göndermeyeceğimiz bir şeyler ayarlayalım. Ve
mahkemede beni hatırladığın iyi oldu; yoksa bu adamlar tehlikelidir, sana kötü
davranabilirlerdi. O gece seninle birlikte gelmeyi ve ortak olmayı teklif ettim
ama sen beni reddettin. Şimdi de sen benimle gelmek istiyorsun! B i r sorun
yok, gelebilirsin; neyim varsa seninle paylaşacağım. Ama o maddi bir şey değil,
o görünmez bir şey" diye yanıtladı mistik. Hırsız
, "Bunu hissedebiliyorum; o görünmez bir şey. Ama sen benim hayatımı
kurtardın ve hayatım senindir. Onunla ne yapmak istersen yap, ben onu heba edip
duruyordum. Seni gördükçe, gözlerine baktıkça, bir şey kesin; beni tamamıyla
dönüştürebilirsin. O geceden beridir sevdalandım" dedi. Olgunluk bana göre
manevi bir olgudur.
R U H
U N OLGUNLUĞU, İ Ç İ N D E K İ G Ö K Y Ü Z Ü N E DOKUNUYOR. B i r kez içindeki
göğe yerleştin mi, bir yuva buldun mu, eylemlerinde ve davranışlarında muhteşem
bir olgunluk yükselir. O zaman yaptığın her şeyde bir zarafet vardır. O zaman
yaptığın her şeyin ta kendisi bir şiirdir. Şiiri yaşarsın; yürümen dans olur;
sessizliğinse müziktir.
OSHO - Olgunluk kitabından alıntıdır.
Renk Kodu: C: 46 M: 100 Y: 0 K: 25