365. Gün (Ve Son Söz)
Ve nihayet son söze geldim. Tam 365 gün bitti. Blogu
açtığım ilk gün bu son yazıyı yazacağım anı hayal etmiştim. Neler yazacaktım?
Neler paylaşacaktım? diye hep düşündüm geçen onca gün boyunca. Galiba
kalbimdeki inanç güzel yazılar yazmama, hayatımı değiştiren hemen her şeyin bir
kısmını paylaşmama neden olmuştur.
Tam bir günlük bir geç kalmışlıkla 365 günü tamamladım. O
da nasıl oldu anlatayım dostlar. Yazıyı yazdım. Tam yayınlayacağım baktım ki
internet yok. Bizim Bodrum’da ne zaman rüzgâr esse ne zaman yağmur yağsa
internete olanlar oluyor. Dedim ertesi gün yayınlayayım. Ertesi gün eve geldim.
Dedim şu koltuğa şöyle bir uzanayım. Bir dalmışım ki sormayın gitsin. Bir
uyandım ne göreyim? Gece yarısı olmuş. Gün dönmüş ve ben yazıyı yayınlayamamışım.
Bu günün dışında her gün yayınladım.
Tatile çıkacağım ve tam 15 gün yokum. İki gün aralıksız
15 günün yayınlanacak yazılarını hazırladım kaydettim. Gün dönmeden nerede
olursa olsun yayınladım. Allah’tan telefonum beni kurtardı. Aklımın bir
köşesinde her an unuturum korkusu ile tam 365 gün geçirdim.
Yazarlar, ressamlar, coğrafi mekânlar, şairler hep ama
hep bana eşlik ettiler. Kalbimi yakan kim varsa, hayatıma yön veren hangi yazı
varsa yayınladım. İnşallah biraz olsun kalplerinize seslenmişimdir. Bir şeyler
katabilmişsem dünyanıza ne mutlu bana…
Şimdi ayrılık vakti... Ben sözümü tuttum. Elimden
geldiğince, dilim döndüğünce yanınızda olmaya çalıştım. Oldukça zahmetli bir
süreçti diyebilirim. Durmadan okumak ve okuduklarımda güzellikler bulmak beni
yordu diyebilirim. Hele de zamanı kaçırma korkusu beni epey yordu. Şimdi
gelelim bundan sonra ne olacağına…
Bunu da size sormak gerekir diye düşünüyorum. Burada
zamanım doldu. Kendimce görevim tamamlandı. Bunun devamını size sormadan karar
vermek istemedim. Devam eder miyim? Etmez miyim? Bunu bilmiyorum. Bunun
kararını da siz beni yalnız bırakmayan dostlarıma sormak istiyorum. Bana destek
olan ve yorumları ile beni yalnız bırakmayan tüm dostlarıma sonsuz sevgi ve
şükranlarımı sunuyorum.
Derseniz ki paylaşımların bizlere bir şeyler kattı devam
edeceğim. Her gün olmasa da yüreğim doldukça, kelimeler bende biriktikçe
paylaşım yapacağım. Aynı şekilde paylaşımlarda bulunacağım. Sizlerden hiç ses
çıkmazsa sözcüklerimi kendime saklayacağım. Okumaya devam edeceğim çünkü
biliyorum ki bizi insan yapan temel unsur sorgulayan bir zihne ve yüreğe sahip
olmaktan geçiyor. OKUMAK VE GÖNÜL GÖZÜYLE DÜNYA’YA BAKMAK hayatımızdaki iki
önemli unsur… Hayatınıza giren insanların masumiyetinizi ve merhametinizi
çalmasına asla izin vermeyin.
Kalın sağlıcakla sevgili dostlarım. Yüreğinizde biriken
cümleleri etrafınıza saçın. Bakarsınız gider bir başkasının yüreğine değer…
Sevmekten asla vazgeçmeyin. Bizi insan yapan tek ya da ona yaklaştıran tek şey
sevmektir…
Gözlerimin dolduğunu belirtmeden geçmeyeceğim.
Ve son şiirimi tabi ki Mevlana’dan paylaşacağım…
Hayattan Ne Öğrendim?
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah el inin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur...
MEVLANA
Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum. Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.
Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...
İnsanı öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde iyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.
Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu öğrendim.
İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu öğrendim.
Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.
Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.
Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...
Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...
Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.
Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.
Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah el inin altındayken, günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.
Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.
Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını öğrendim.
Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur...
MEVLANA
TÜM RENKLERİM |
TÜM YAZILARIM |