Showing posts with label alaçatı. Show all posts
Showing posts with label alaçatı. Show all posts

Saturday, November 1, 2014

3 gün

  
 Bu hayatta çok ama çok sevdiğiniz iki arkadaşınızın evli olmasından ve onların siz kendinizi yalnız hissetmeyin diye ilk fırsatta(gerçekten ilk fırsatta) atlayıp yanınıza gelmelerinden daha iyi ne olabilir? 
3 gün boyunca hiç ses çıkarmadan ve hatta mutlulukla 1.5 yaşındaki, gününün yarısını kovalamacalı saklambaç oynayan ve diğer yarısında da aynı kitaptaki 100 hayvanı sizden defalarca canlandırmanızı isteyen oğlunuza gönüllü ve tam zamanlı bakıcılık yapmaları(kıh kıh kıhhh). 
Son zamanların en muhteşem 3 günüydü. Tüm insanlığa ve Demir'e çok seveceği, çok güveneceği, tartışıp on dakika sonra kucaklaşacağı, çocuğunu kucağında gördüğünde nineler gibi duygusallaşıp gizlice ağlayacağı, kahvaltıda bal yemedi diye mızırdanacağı, daha ayrılmadan bir sonraki buluşmayı planlayacağı, çok ama çok seveceği, kucağına alıp havalara uçurmak isteyeceği arkadaşlar dilerim.
İtirazı olan yoksa dağılabiliriz.






Thursday, October 23, 2014

Son


Bu muhtelen son diye diye geçirdiğimiz, "yazın son en sıcak günü kesin bu" günlerinden biriydi geçtiğimiz cumartesi. Şu andaki havaya bakarsak İzmir için de yazın son günüymüş gerçekten. Alaçatı pazarı olmasına rağmen yaza kıyasla bomboştu sokaklar, 3 hafta sonraya rezervasyon yaptırabilirsiniz diyen mekanın kapıları sonuna kadar açıktı, dondurmino dükkanı kapatmıştı. 
Biz Alaçatı'nın bu terkedilmiş sonbahar halini daha çok sevdik. 
Her ne kadar 2 gün önce yatağımdan dünya için hafif ama benim için oldukça şiddetli bir depremle sallanarak uyansam da, İzmir'in bizim için güzel bir sonbahar da hazırladığına inanmak istiyorum. 
Ama itiraf etmeliyim Ankara, senin o yere sağlam basan hallerini de özlüyorum.

Thursday, September 12, 2013

Geçmiş zaman.



Memleket olarak öyle büyük ve lüzumsuz acılar yaşıyoruz ki uzun zamandır, bireysel mutluluk kavramını da bu acılarla gömdük toprağa. Başka birinin canı yanarken, bizim ne gülmeye, ne sevinmeye, ne saçmalamaya ne de sadece öylesine yaşamaya hakkımız var. Sevinmek ayıp, blog yazmak ayıp, mutlu olmak, mutluluk paylaşmak ayıp gibi. Vicdan artık soyut bir kavram değil de, kaşlarını çatmış hep karşımızda oturan  kızgın yaşlı bir halimiz kadar gerçek. Her eksilen hayatla, her havaya kalkan el, çatılan kaş, öfkeyle titreyen sözcük, her akşam haberleri, her sabah gazetesi, mutlu olabilme yetimize bir darbe. Ne uğruna böyle debelendiğimizi anlasak belki acımız hafifler. Çünkü kovaladığımız mutluluk, bir ahşap kapı, kapıya sarkmış bir dal begonvil görüp sevinmek kadar basit ve yakın(dı).


Monday, August 19, 2013

Eli kolu bağlı.


Bebekli 5 günlük tatilimizden elimde hala paylaşmadığım fotoğraflar var inanmazsınız. 
Tatile anneyle beraber çıkmanın nimetleri hep bunlar. 
Yazıyı daha ikinci cümlede anneme bağlamayı başardığıma göre konuyu istediğim yere getirebilirim. 

Tamam, eninde sonunda çekirdek kadroya düşeceğimizi biliyordum ama annemsiz bu kadar eli kolu bağlı hissedeceğimi bilmiyordum.

Bütün annelerin yavrularına elini uzatsa dokunacağı mesafede yaşadığı bir dünya hayal ediyorum, acımı hafifletmek için de bir paket mini bademli magnum reca ediyorum^^ 


*Annecim, umarım bütün bu duygusallık  en azından bir çat kapı haftasonu ziyareti yapmana biraz motivasyon sağlıyordur^^

Etek:Zara, Atlet&Şapka:H&M, Çanta:Mudo

Monday, August 12, 2013

Tatilden arta kalan-II


Ağustos ortasında Ankara sonbaharına uyandığımız bir sabahtan merhaba. 
Bir bardak ılık süt alıp elimize, tatilden arta kalan fotoğraflarla "yaz bitmiş olamaz" tribine giriyoruz. 
Hadi hep beraber!

Sunday, August 4, 2013

Tatilden arta kalan-I


Tam olarak alışık olduğumuz tarzda bir tatil değildi. Saatlerce denizde kalamadım, güneşin altında uzun uzun yatamadım. Her sokağı köşeyi dilediğim gibi gezemedim. Her gördüğüm mavi pencere, her begonvil kaplı duvar önünde poz verip yüzlerce fotoğraf çektiremedim. 
Ama yine de kesinlikle hayatımda gözümün en çok parladığı tatildi. 
İlkti ve çok güzeldi.