Showing posts with label Hyde Park. Show all posts
Showing posts with label Hyde Park. Show all posts

Wednesday, June 4, 2014

Londra-II


Yeni "Demir, ben ve Demir'in bebek arabası" fotoğraflarıyla karşınızdayım. Ahh ah! Eskiden olsa bir bahane bulup gün içinde üç farklı atraksiyonda giymek üzere üç kere kostüm değiştirip sol cepheden bir milyon fotoğraf çektirirdim. Bu kez anne-oğul şurda bir kare hatıra fotoğrafımız olsun bari motivasyonuyla üç beş kare çekebildik.

Londra'da Notting Hill'de kaldık ve bu romantik, bu lüks, bu sevimli muhite bayıldım. Hyde parka yürüyerek gidebildik, cumartesi günü kurulan meşhur pazara bir sokak ötedeydik. Akşam gezmelerinde sadece o muhteşem evlerin arasında yürüyüp Humming Bird Bakery'den bir tane red velvet cupcake alıp ailece paylaşmak bile güzeldi. Hyde Park park değil ormandı ve gerçekten çok çok güzeldi. Aslında şehrin heryeri çılgınca yeşil çılgınca ağaçtı. Bu seyehatin bir rengi varsa o kesinlikle yeşildi. Evler, kapılar, bahçeler, duvarlar sanat eseri gibiydi. Fish&chips nerde yediysek güzeldi. Hatta Pietanic isimli havalı balık yemeği hepsinden daha güzeldi. Sincaplar, çiçekler, çiçekçiler, her yerde koşan ablalar, abiler, bisikletliler hepsi çok çok güzeldi.

Ama Londra metrosu, ah o asansörsüz Londra metrosu bence korkunçtu. Bebek arabası ve bebekle ve sırtımızda bir çantayla Londra'nın kalabalık ve metrelerce aşağı inen metrosuna inmek çok zordu. Zaten metroda da nerdeyse hiç bebekli anne yoktu. Bir tane bebekli anne gördüm hemen sordum tek başına pusetle aşağı nasıl indin diye insanlar yardım ediyor dedi. Mecbur olmadıkça metro kullanmıyormuş. Yaşasın online shoppingmiş. 

İlk bebekli yurtdışı tatilimizden kazasız, belasız ve eksiksiz dönmenin haklı gururunu yaşasamda içimde kalan bir uhde serisi var. Covent Garden sokaklarında aylaklık yapamadım, Oxfort street mağazalarında deliler gibi koşturamadım, akşam yağmur dindikten sonra bir pub a oturup uzun uzun yoldan geçenleri izleyemedim, çiçekçileri gezemedim, National history museum'a gidemedim, bunlar ve daha fazlası hep aklımda Londracım, Demir bir kucaktan insin, Erman bu ilk yurtdışı seyehatimizin araba ve çanta taşımanın belinde ve Demir uyuyacak diye 8'de otele kapanmanın ruhunda yarattığı yaraları unutsun, yine gelicez tamam mı:)


Monday, June 2, 2014

Londra-I

Bir bebekli hayat elimizden tatilimizi alamaz atarının ve birbirimizi gaza getirmenin sonucunda 12.5 aylık minik( artık çok da minik olmadığını dönüşte 2 saat boyunca dizimde uyurken ayaklarını ağzıma sokmasından anladık aslında) yavrumuz kucağımızda, 2 valiz, 1 puset elimizde kendimizi Londra'ya attık. 
Attık ama benim yağmuruna çamuruna inat hazırladığım, pullu payetli etekler, dantel kimonolar, bez espadriller, baharlık blazerlarla dolu valizimizle. 
Nasıl iyimser bir valiz hazırlamışım hiç kıyamadım kendime, hemen gidip (mecburen) bir yağmurluk bir düzgün ayakkabı filan alayım şuralarda biyerlerde bir oxford street olacaktı dedim. Ama Demir öyle demedi. Meşhuur Primarka adımımızı atar atmaz huysuzlandı ve "Beni buraya sincap besleme vaatleriyle getirdiniz kandırıkçılar" anlamına gelen uzayan ve bitmek bilmeyen nidalarıyla alışveriş turumuzu başlamadan bitirdi. 
Can havliyle kendime 8 poundluk dünyanın bu en zavallı yağmurluğunu alabildim buna da şükür diyerek. 
İlk gün anladım sevgili okur, bu tatil başka hiçbir tatile benzemeyecekti. 
Aşırı akıllı oluyorum bazen, aferin bana<dişlerini sıkan smiley>