Showing posts with label izmir köyleri. Show all posts
Showing posts with label izmir köyleri. Show all posts

Friday, March 4, 2016

Hayaller&Hayatlar


Çok özendiğim şeyler var hayatta. Biri  insanın bir köyünün olması. Kasaba da olur, ilçe de, bir şehrin bir mahallesi de aslında. Sevdiğim şey, dönüp dolaşıp çocukluk anılarında hatırladığın mutlu anların geçtiği yer. Aileden sayılan komşular, sokakta oynanan oyunlar, beraber yenen dünyanın en basit ama lezzetli yemekleri. Benim çocukluğumun o mutlu anılarında ananemin evi var sadece. O evin kokusu, ışığı, bahçesi, ananemin al yanakları, neşeyle coşmasa da huzurun hep var olduğu o ev. Ama o kadar. Ve o ev şimdi benden kilometrelerce uzakta, benim mutlu anılarımla birlikte yapayanlız tozlanıp duruyor. Daha fazlası olsun isterdim. Yaşayan bişeyler kalsaydı keşke. Hayal meyal o anıları canlı tutacak şeyler keşke hala hayatımda olabilseydi. Neyse yazının burasını bu kadar uzatmayacaktım, depreştim:) Demir'in içinde kaçınılmaz bir şekilde büyüyeceği modern ve suni hayatın paralelinde haftasonu için de olsa yaşayacağı, içinde toprağa çıplak ayakla basmanın, dere şırıltısını dinleyerek hamakta uyumanın, ceviz ağacından ceviz toplamanın, komşuların tavuklarını besleyip keçilerini kucaklamanın olduğu bir hayatı da olsun istiyorum. Aslında bunu sadece Demir için değil hem kendim hem ailemin geri kalanı için de çok istiyorum. Hepimizin buna ihtiyacı var, adım gibi biliyorum. Ve oturduğu yerden köy hayatına imrenip, sonra avmlere koşan şehir avaneleri gibi yeterince yaşadım. Olur mu olmaz mı bilinmez. Belki koşa koşa geri kaçarız, belki haftasonundan haftaiçine uzatırız geçirdiğimiz zamanı ama deneyeceğiz. Şehir hayatından artık tamamen vazgeçebilmemiz pek mümkün değil. Ama bir ayağımızın bir köyde olmaması için de bir sebep yok. Artık küçük bir ev, biraz da meyve ağacı için bir yerimiz var Ege'nin bereketli köylerinden birinde. Umarım herşey hayal ettiğimiz gibi olur, Demir büyüdüğünde mutlu çocukluk anılarından hep anar bu köyü, o ceviz ağacını, dereyi, arkasında uzanan ormanı, kucaklayıp sevdiği komşu Mukaddes teyze'nin keçilerini. 
Bize şans dileyin. 
Kendi hayallerinize de bir şans verin bu bahar.
Sevgiler, hürmetler
Funda the köylü:)

Monday, February 29, 2016

Birgi



Önceki haftasonu en sonunda Birgi'ye gitmeyi başarabildik. Birgi'ye giden yol mu Birgi'nin kendisi mi daha güzel bilmiyorum. İzmir'de genel olarak yollarda olmaya bayıldığımdan abartıyor muyum diye de şüphe ediyorum her zamanki gibi. Ama bütün yol boyunca -kışın ortasında olmamıza rağmen- yemyeşil kırları, atları, inekleri kuzuları, sanat eseri gibi çiçeklenmiş ağaçları, çimlerin yeşilini örtecek kadar coşmuş papatyaları gelincikleri görmek bana Birgi yolunu sanki bir saatlik bir yağlı boya tablonun içinden geçerek bitirmişiz gibi hissettirdi. Abartmıyorum ya. Du bakim bi daha sorayım kendime, yok valla abartmıyorum. Eksiği var, fazlası yok.  Yalnız Birgi'ye gitmek için çok uygun bir gün seçtiğimiz söyleyemeyeceğim. Hava İzmir'den baya soğuktu ve ben çok da adetim olmayan bir şekilde baya üşüdüm. Köyü gezdik, eski evleri sevdik, tavukları kovaladık, teyzelerle köy mü güzel şehir mi muhabbeti çevirdik, tezgahlardan üç beş bişeyler aldıktan sonra buraya kadar geldik, Gölcük'e gidip göl kenarında oturup biraz öyle dönelim diye düşündük. Düşündük iyi güzel de, 10 dakikalık yolda, termometrenin gösterdiği sıcaklık 15'ten 0'a düştü. Ve göl, ayağını suda ıslatacak kadar yakınlaşmadığın sürece görünmeyecek şekilde sisler altındaydı. Güzel korku filmi, ya da klip filan çekilecek ortamdı, çocukla haftasonu gezisine aynı şekilde uygun olduğunu söyleyemeyeceğim:) Gölcük'ten yukardaki son fotoğrafı çekip, üç dakika kalarak son gaz Ödemiş'e Ödemiş köftesi yemeye döndük. Demir 'hayıv anne hayıvvv' gününde olduğu için köfteleri yiyip kalkmamız 10 dakika sürdü, o sebeple siz uygun bir ödemiş köfte fotoğrafı seçip bu yazının son fotoğrafı gibi hayal edin lütfen. Ben bir daha bu civara hava sıcaklığı 30 dereceyi bulmadan gelmem sanırım. Elbet temmuz sonu baharı özlediğimiz bir gün gelir, o zamana kadar elveda Birgi, elveda Gölcük, elveda mecburen ve maalesef Ödemiş köftesi!

Tuesday, January 12, 2016

Orman Beni Çağırıyor!


Nasıl kötü bir haber ruhumu saniyesinde çürütebiliyorsa, güzel ve gerçekten mutlu bir an da bütün bir günü, hatta belki günleri, kurtarabiliyor. Ve çılgınca saçmalayıp çirkinleştiğimiz şu günlerde, o mutluluk insanca seyreltik bir dağ başında bulabiliyor insanı. Çocuğum tavuklara yem veriyor, bir köşede memeleri süt dolu bir köpekle dört minik yavrusu güneşleniyor, bir dere akıyor, bir orman uzanıyor arkasında, köpeklerden burnu benekli olan yanağımı yalayıp oğlumun kucağında mutlu pozlar veriyor. İki ceviz ağacı karşımda birer sanat eseri gibi duruyor. Yerden bir ceviz alıp oğlumla paylaşıyorum, elimi derenin suyunda yıkıyorum. Ne istediğimi ve nasıl O'na dahil olacağımı biliyorum. Büyümenin en çok bu kendini bilmek kısmını çok seviyorum.