31 Mart 2013 Pazar

Melekler Erkek Olur, Hamdi Koç


Hamdi Koç'un Melekler Erkek Olur adlı kitabı, yıllardır kitaplıkta durur da kimse okumazdı. Geçenlerde elimde okuyacak bir şey kalmayınca kitaplıktaki okunmayan kitaplardan bunu seçmiştim, kapağından dolayı fantastik öğeler içeren bir roman diye düşünerek...

İlk birkaç bölümünde plaza insanlarının, büyük şirketlerin içindeki seks ve aldatma hikayelerinden ibaret bir konusu olduğunu düşündüm, kullanılan dil ve özellikle de konu itibariyle de romanın ilgi alanıma girmediği gibi bir yargıda bulunduğum halde kitabı okumaya da devam ettim. Benim gibi düşünerek romanı ilk üç dört bölümde bırakacak olanlar için de bu yazıyı hak ettiğini düşünüyorum.

Roman, Murat adlı bir üst düzey yöneticinin, uzun yıllardır evli olduğu eşi Gül'ü, şirkette yeni çalışmaya başlayan ve pek de donanımlı bir çalışan olmadığı halde sırf şirketin patronunun isteği doğrultusunda etrafta dolanan şuh bir kadın olsun diye çalıştırılan Selma'yla aldatması ve daha sonra Selma'yı kovma işinin ona düşmesi ile başlıyor. Romanın teması okuyucuya verilene dek karakterlerin derin, üzerinde düşünülmüş ve yaşayan karakterler olduğundan çok hareketli olaylar ve derinliksiz karakterlerden ibaret bir roman okuyor olduğunuzu düşünüyorsunuz. Hah işte, onu düşünmeye başladığınızda eğer kitabı bir kenara bırakmadıysanız roman ilerledikçe bir erkeğin iç dünyasını, büyük şirketlerde çalışan insanların aile yaşamlarını, evliliğe dair çok güzel ve çok edebi çıkarımları, çok güzel kelime oyunları içeren satırları okuyorsunuz ki ben ilk başlarda kitap hakkında Sycorox'a çok kötü yorumlar yapmıştım, nasıl pişman oldum roman ilerledikçe anlatamam. Hele Murat adlı karakterin (ki roman Murat'ın ağzından anlatılıyor) oturaklı ve ciddi bir iş adamı, bir "zengin" olmasından ziyade geçmişinde üniversite yıllarında müzikle uğraşması, yurtdışında eğitim alırken rock 'n roll dünyasıyla tam da kaynağında içli dışlı olması ve edebiyat sevgisi olduğunu da yavaş yavaş gördükçe ve evlilikle ilgili, aşkla ilgili yaptığı çıkarımları oldukça samimi bulmaya başladıkça bir roman kahramanından önce hoşlanmayıp sonra onu tanıdıkça eğlenceli ve iyi bulmanın ne kadar da garip ve hoş olduğunu da denemeniz lazım.

Kitap, müzikle iç içe ilerliyor ve kitabın içeriğinde bazı şarkılara, özellikle pek çok Led Zeppelin şarkısına da değiniliyor. Sanki bir film senaryosu gibi, arkada çalması gereken müziklere dek düşünmüş Hamdi Koç.

Ve kitapta en sevdiğim iki şeyden biri Ahmet Hamdi Tanpınar'ın Huzur romanına yapılan gönderme, diğeri de Requiem eşliğinde bir evliliğin ve insanların değişebilen varlıklar olduğunun, sevdiğimiz, ilgilendiğimiz, savunduğumuz şeylerin aynı kalmıyor olduğunun çözümlenmesiydi.

Açıkçası her Twitter ünlüsüne, her blog yazarına roman yazdırıldığı, içi boş ve gösterişe adanmış yaşamların, seksin, aşk ilişkilerinin, aldatmaların anlatıldığı metinlerin edebi eser diye dayatıldığı bir dönemde yaşarken önyargılı yaklaştığım için üzüldüğüm, göründüğünden çok daha iyi bir içerik vaad eden bir romandı, karşılaşırsanız önyargılı yaklaşmamanız için bu yorum da bu blogda bulunsun.

28 Mart 2013 Perşembe

[Blog Tur] Duman ve Kemiğin Kızı - Laini Taylor - Yazar Tanıtımı - Karou Olmak



"Bir zamanlar, şeytanın ininde yerde tüylerle oynayan küçük ve masum bir kızdı. 
                             O artık masum değil..."



Kitap: Duman ve Kemiğin Kızı
Yazar: Laini Taylor
Orjinal Adı: Daughter of Smoke and Bone
Yayıncı: Artemis Yayınları
Sayfa Sayısı: 444
Tür: Fantastik, Genç Yetişkin
Puanım: Yaldızlı 5

Şeytanın ininde yerde oturmuş tüylerle oynadığı günlerde masum ve küçük bir kızdı. Artık masum değildi ama bu konuda ne yapabileceğini de kestiremiyordu. Onun hayatıydı bu: Büyü, utanç, sırlar, dişler ve yüreğinin tam ortasında kesinlikle bir şeyleri kaybettiği duygusunu perçinleyen boşluk.


Duman ve Kemiğin Kızı blog turumuz tam gaz devam ediyor. Bugün bizde konuksunuz.

Bu kitabı ciddi anlamda merak ettim çıkmadan, kapağına ve maskesine vuruldum, hemen gidip aynısına benzer bir tane de kendime yaptım. Konu beni inanılmaz cezbetmişti, beni tanıyanlar iyi bilirler Prag sevdamın büyüklüğünü kitabın Prag'da geçmesi dikkatimi hemen çekti. Hemde karlı Prag'dı ki benim en çok gitmeyi istediğim mevsim, kışın karlar altındaki halidir. Ayrıca baş karakterin mavi saçlı, sanat öğrencisi olması kalbimin resmen çılgın gibi çarpmasına neden oldu. Karlı Prag, melekler, mavi saç ve çizim en sevdiğim şeyler olduğu için, kitap kötü bile olsa bunlardan kredisi olacaktı benim için. Lakin öyle güzeldi ki, kendiliğinden 5 puanı aldı benden, ekstra krediye falan gerek kalmadı.

Dediğim gibi kitap en çok Prag ve Marakeş'te geçiyor. O büyülü atmosferlerde hikaye resmen akmış gitmiş. Masal şehire ancak böyle masal gibi bir hikaye yakışırdı dedim, sabaha karşı bitirip, kapağını kapattığımda.

Karakterlere gelirsek;

Karou yani baş karakterimiz, dediğim gibi okumadan hayran kalmıştım. Okurken ise çok sevdim. Karou oldukça sağlam, sert bir karakter. Tam benim tarzım işte. Kitap karakterlerinde favorim keskin hatlı, ne dediğini bilen, ayakları yere sağlam basanlardır. Mavi saçlı kızımız onlardan biri.

Bir yandan da kırılgan ve çok yalnız. İçinde bir boşluk var ve onu doldurmak istiyor. Karou'yu kendime en yakın hissettiğim şey mavi saçlarından ziyade, çizimleriydi. Yaşadığı ve anlatamadıklarını çizerek söylüyordu. İki dünyası arasında köprü görevindeydi o çizimler. Dükkandakiler insan dünyasını Karou'nun çizimlerinde takip ediyorlar, arkadaşları ise onun sözde hayal kahramanlarını ilgi ile izliyorlardı. O bağlamda gayet sevilesi bir baş karakter profili çizmiş yazar.

Razgut onu; "Nektar ve tuz tadı var. Nektar, tuz ve elma. Polen, yıldız ve menteşe. Masallar gibi bir tadı var. Gece yarısında bir kuğu. Bir tilkinin dilinin ucundaki krema. Tıpkı umut gibi tadı var." diye tanımlamıştı. Enteresan bir tanımlama evet. Ama Karou'ya uyuyor gerçekten.

Akiva ise bence olması gerektiği gibiydi. Ne eksik ne fazla. Yaşadıklarından ötürü savaş zırhına daha bir sarılmış, canı yanan bir adam profili sergiliyor.

Karou'nun en yakın arkadaşı Zuzana ise tam bir Lost Girl Kenzi karakteri. Okurken aklıma sürekli Ksenia Solo geldi. Huysuzluğu bile çok şirindi. Özellikle kukla gösterileri araya katılmış bir hoşluktu.

Ve Brimstone ise önce sinir olduğum sonra ise çok sevdiğim karakter oldu.

En çok da Zehir Mutfağını sevdim. Karou ve Zuzana'nın gittikleri Prag'ın ünlü kafelerinden biri. Şahsen gittiğim zaman ilk işim oraya uğramak olacak (evet anında araştırdım)

Bir yandan da Prag sokaklarını arşınlayıp, Zuzana'nın kukla gösterisine, turistleri çılgın kostümleriyle korkutan yerel oyunculara şahit oluyorsunuz. Aynı zamanda bir bölümde tepeden kuş bakışı Prag'a bakıyorsunuz.

Gel gelelim melekler ve şeytanlar kısmına. Bildiğimiz gibi işlememiş yazar bu konuyu. O şeytanlar kısmından ele almış bir bakıma. Net bir şekilde iyi ve kötü yok. Kitabın en çarpıcı kısmı da aslında burada gizli.

Diğer çarpıcı yanı ise hiç beklemediğiniz şekilde bitmesi. Öyle bir son sizi bekliyor ki, diğer kitap hemen çıksın diye kalıyorsunuz.  Kitabın kapağını kapattığınızdan sonra tadı damağınızda kalıyor.

Kaç puan verdiğime gelirsek tabi ki yaldızlı 5 puan veririm ve tavsiye ederim.

Yazar Tanıtımı




Laini Taylor 1971 Şikogo, Kaliforniya doğumlu. Çocukluğu Hawaii, İtalya, Belçika, Virginya ve Kaliforniya'da geçti. Fransızca ve İtalyanca biliyor. Alex isimli bir erkek kardeşi, Emily isimli ise kız kardeşi var. Her zaman bir yazar olmayı istedi. 1989 yılında Orange Country lisesinden mezun oldu. 1994 yılında Berkeley İngilizce bölümünden derece ile mezun oldu. California College of Arts & Crafts'da İllustrasyon okuyor, 3. sömestırında.
İllustrator Jim Bartolo ile evli. Kızları Clementine 2009 Portland doğumlu

Kendini seyahat kitabı editörü, kitapçı, garson, illustrator ve designer olarak tanımlıyor. Seyahat etmek ve fotoğraf çekmek en sevdiği şeyler...


Bilgileri;

The Drowned, 2004, Image Comics (graphic novel, illustrated by Jim Di Bartolo)
Dreamdark: Blackbringer, 2007, Penguin/Putnam, illustrated by Jim Di Bartolo
Dreamdark: Silksinger: 2009, Penguin/Putnam, illustrated by Jim Di Bartolo
Lips Touch: Three Times, 2009, Arthur A. Levine Books, Scholastic, illustrated by Jim Di Bartolo
Daughter of Smoke & Bone, 2011, Little Brown Books for Young Readers
Days of Blood & Starlight, 2012, Little Brown Books for Young Readers
story "Gentlemen Send Phantoms" in Foretold anthology,  Random House, 2012

Şimdi gelelim Karou Olmak Bölümümüze. 

Karou karakterinde kendimden çok şey bulduğum için, onun kılığında gezindim kitap boyunca. Zaten bahsettiğim gibi kapaktaki maskeyi çıkmadan yapmıştım. 



Sonra kitabı okurken bir yandan da ünlü kolyeleri yaptım.



Hamsa dövmeleri olmazsa olmazdı zaten.



Ve okurken Prag'ın en sevdiğim fotoğrafını çerçeveleyip yanıma aldım. Tam kitabın rahiyasına kaptırdım kendimi ve Karou olup çıktım iki günlük. 
Aslında tüm karakterler bana acayip ilham verdiler. Brimstone, Issa, Madrigal mesela. Karou'yu çizmeye başladım lakin diğer karakterleri de çizmeyi istiyorum. Okurken bir yandan da çizmeyi istedim ama sonrasında üstün körü olacağını düşündüğüm için onları sonraya bıraktım. 
Prag'a gittiğimde de mavi saçlarımla adeta bir Karou edasıyla gezersem şaşırmam. 


Sizde bu masal gibi kitabı istiyorsanız çekilişimiz devam ediyor. Artemis Yayınlarının katkılarıyla 5 kişiye hediye ediyoruz.  thcodex'in bloğuna gidip, çekilişe katılabilirsiniz. 

Bol şanslar ^_^


25 Mart http://thcodex.blogspot.com/ Kitap Yorumu  - Çekiliş
26 Mart http://pinucciasbooks.blogspot.com/ Kitap Yorumu - Bunları Biliyor musunuz?
27 Mart http://mirielenda.blogspot.com/ Kitap Yorumu - Tanıtım Videoları
28 Mart http://raflarinarasindan.blogspot.com/ Kitap Yorumu-Yazar Tanıtımı - Karou Olmak
29 Mart http://sssuigenerisss.blogspot.com/ Kitap Yorumu - Kapaklarla Duman ve Kemiğin Kızı


15 Mart 2013 Cuma

Gönül Yarası (Gretchen Lowell serisi 1) Chelsea Cain


"Adama haftalarca işkence etti. Dalağını söktü, çekiç ve çiviyle göğsüne kalp şekli kazıdı. Adam artık öldürülmek için yalvardığında, hayatını bağışlayıp onu serbest bıraktı."

Evet, konu olarak dikkat çekici ve nasılmış diye merak ettiren bir roman ile karşı karşıyayız. Arka kapağı okuyunca referans olarak Chuck Palahniuk, Tess Gerritsen, Stephen King yorumlarını görünce insan ister istemez meraka kapılıyor.

Kitap Portland'da liselerde kızların kaçırılması ve ardından ölü bulunmalarıyla başlıyor. Göreve birkaç yıl önce ünlü bir seri katilin elinden zor kurtulabilmiş Archie Sheridan'ı getirirler. Olay böyle başlar.

Kitabın ortalarına kadar aşırı derecede sıkıldım ve ağır okudum. Günlerdir elimde lakin okuyamıyordum tuhaf bir şekilde. Hatta düşük puan veririm buna diyordum. Lakin sonlarına doğru bu düşüncemde yanıldığımı gördüm, çünkü iyi kurgulanmıştı.

Kitapta beni rahatsız eden şeyler yok değil. Mesela Gretchen Lowell vakası. Öyle bir gidişatı var ki, sanki bundan önce bir kitap varmış da, bu serinin ikinci kitabıymış. Ama serinin ilk kitabı. İlk kitap Gretchen'in olayı yani Güzellik katili görev gücü ile başlamalıydı. Gretchen olayı, onu takipleri falan işlenmeliydi.


"Cinsellikten daha mahrem olan şey nedir, biliyor musun?" diye sordu Gretchen. Archie'ye kötücül bir bakış attı. "Şiddet."

Yazar Gretchen karakterinde resmen seyirciye oynamış. Yani biliyorsunuz kitabı olan dizileri. Bunda öyle bir hava var ki, zaten arkasında da yazıyor kadın bir Hannibal Lecter&Dexter yaratmayı kafasına koymuş. Hatta o denli iddialı ki, Hannibal yanında kilisedeki çömez çocuklar gibi kalır demiş.
Gretchen karakteri kitabın arka fonu resmen. Birçok okuyan çok beğenmiş, etkilenmiş ama bana son derece yapay bir karakter olarak geldi. Yani çok müthiş güzel, sezgileri kuvvetli, aurası yüksek, tam bir psikopat, iki yüz kişiyi öldüren seksi bir seri katil. Dediğim gibi tam seyirciye göre bir karakter. Ki zaten dizi anlaşması yapılmış, sonra ne olduysa olmamış.

Yazarın bu tavrı olmasaydı bence çok daha olay bir seri olacaktı.

Gretchen ve Archie ilişkisinde ise Stockholm Sendromu'na yer vermiş. Archie o bodrumdan çıktığında asla eskisi gibi olmayıp, Gretchen'e bağımlı bir hale geliyor. Kitabın ismi oradan geliyor, kalbine çekiç ve çiviyle kazıdığı aşk sembolünden. Beni asla unutma diyor sanki.

Benim favori karakterim gazeteci kız Susan Ward oldu. Pembe saçlı, siyah giyimli, fuzuli konuşan, sevimli Susan'ı daha gerçekçi gördüm.

Kitabın türkçe ismini gören bir aşk romanı sanabilir -ki aslında öyle- lakin kurgusu yukarıda saydıklarım olumsuzluklara rağmen gayet iyi bir polisiye. Bizdeki kapak ise bence alakasız. İsim başka tellerden çalıyor, kapağındaki gotik kız bambaşka. Belkide öldürülen kızları simgelemesi bakımından onu seçtiler bilemiyorum ama yine de kitabı okuyunca, keşke orjinal kırmızı kapağı kullansalarmış dedim. Daha dikkat çekici olabilirdi.

Sonuç olarak başlarda üç puan verecekken beni şaşırtıp dört puanı hak etti. Lakin ben ciddi bir polisiye okuyucusu olmadığım için, iyi bir polisiye okuyucusunu tatmin eder mi kitap bilemiyorum.
Serinin ilk kitabı olarak bana göre hiç fena değildi. Tavsiye eder ve kitabın trailerlarından birini eklerim buraya.
İyi okumalar...




10 Mart 2013 Pazar

Keep Calm And Read A Book


Merhaba, yeni kitap videosu geldi ^^

Açıkçası bir süre önce çektim lakin, düzenlemeye çalıştım, başaramadım öyle kaldı. Sonra bu haliyle ekleyeyim dedim. Amatörlükten her an ölebilir uyarayım şimdiden. Bu konuda bana yardımcı olacak arkadaşlara kapımız açık :)

Videoda Harry Potter gözlüklerimle, yatağımda çektim. Hüso her zamanki yerinde tabii. Kitapların çoğu beni çok heyecanlandıran kitaplar.

Sizde neler okuduğunuzu, yeni kitaplarınızı ve sizi heyecanlandıran kitapları paylaşırsanız sevinirim.

İyi okumalar ^^


9 Mart 2013 Cumartesi

İçeriden Ölmek, Robert Silverberg



David Selig, kırklarının ortasında dışarıdan belirgin bir özelliği olmayan bir adamdır. Mezun olduğu üniversiteye yakın oturmakta öğrencilere karşılaştırmalı edebiyat sunum ve tezleri konusunda "hayalet yazarlık" yapmaktadır. Yalnızdır, ancak kafasının içinde herkesin düşüncelerini okuyarak büyüttüğü bir alem vardır, başka zihinlere dokunarak yaşamakta hayatını 3. kişilerin deneyimleri üzerinden algılamaktadır. Ancak tıpkı yeni başlamış olan kelliği gibi telepatisindeki dengesizlikler ve azalmalar bir gün söneceğini düşündürmektedir. Entropiye verilecek bir kurban mı olacaktır? Selig'in, geçmişini, gücünü, etkilerini ve ilişkilerini sorgulaması gerekecektir....

Orta yaş kriziyle beraber azalan güçleri, kelliği ile özdeşleştirilmiş ve iktidarsızlıkla vurgulanmış. Benmerkezci bir karakter olan Selig kendine acıma çukurunda gün geçtikçe çürüyen bir adam. Hayatları ve insanları transparan algılayan Selig dolaylı bir yaşam sürüyor. Şizoidliği gücünün kaybolşuyla özdeşleştiren karakter yaptığı şeyi röntgencilik olarak algılamasına rağmen bundan geri duramıyor. Selig'in başarısız ilişkileri ( aile, dost ve sevgili...) üzerinden yazar bize yalan söylenmesine muhtaç olduğumuz argümanını yürütmüş. Her bilgi parçacığına zahmetsiz sahip olmak ve kesinlikle bilmek karakteri insanlara güvensiz ve içine kapanık hale dönüştürmüş. Şiirsel tasvirler ve detaylı tanımlar son derece başarılı bir aktarımla okuyucuya sunulmuş. Selig'in yaptığı edebi incelemeler en son aktarılan konunun derinliğine güçlü vurgular yaparak anlatıyı zenginleştiriyor. Göndermeler ve incelemelerde vurgulanan kavramlar yerinde ve abartısız, net.

Selig'in özdeşleştiği karakter olan üvey kardeşi ile olan ilişkisi kendi gücüne atıf olarak da rahatlıkla algılanabilir. Sevgi / nefret ilişkisine sahip bir ailenin son üyeleri birbirlerine olan güvensizliklerini yenmek için ciddi çabalar harcıyorlar, araya karışan ensest korkusu gibi parazitler ilişkiyi vurgulamaktan ziyade Selig'in gücüne haddinden fazla abanması ve kendini bu koşul olmadan tanımlayamamasının altını çizen muhteşem bir metafor. Selig üzerinden yürütülen tartışmalar içedönük / dışadönük, bilgi / cehalet ikilemleri olduğu kadar uyum / uyumsuzluk'u da içeriyor. Freudyen göndermelerle katman kattığı kardeş ilişkisi, sevgi için rekabet kavramına dikkat çekiyor ve toplumdaki sosyal darwinist algıların altını çiziyor.

Karakter temas etmekten korktuğu için gücünü kullanarak önce güvence arıyor, kendini kabullenememiş, bir ucube olarak algılanacağını düşündüğü için sırrını paylaşamamış. Kendini değiştiremediği çin başkalarını değiştirmeye çalışması hüzünlü ve motif olarak, çarpıcı önermelerle okurla buluşuyor. Entropi açılımı yapılan pasaj gözden kaçacak gibi değil. Galathea göndermesi, karakterin benmerkeciliğini göz önüne koyan en güçlü öğe. Başka karakterlerin algıları üzerinden Amerikan Rüyası eleştirisi ve son bölümdeki Tanrı sorgusu çarpıcı ve sert önermelerle dolu. Kendi gibi bir telepat olan Nyquist karakteriyle olan zıtlıkları, kendini sorgulamasına neden olurken, gücünün onu nevrotik yapmadığı gerçeğiyle yüzleşmesine neden oluyor.

Akıcı dili, eleştirel yapısı, sert önermeleri, göndermeleri ustalıkla ve yerinde kullanması döneminin tarz ve akımlarını irdelemesi yoluyla geniş bilgi aktarması gibi özellikleri basit bir orta yaş krizi senaryosunun varoluşsal bir mücadeleye dönüştüğü kurguyla taçlandırılmış bir modern çağ klasiğine dönüştürüyor, bir okuma şöleni sunuyor. Tek eksikliği bu kadar kompleks bir kurgu içindeki öğeleri çevirirken aradan unutulmuş son derece basit ve esere yakışmayan çeviri hataları. Ancak rahatsızlık verecek düzeyde değiller. Gözüm kapalı öneriyor, keyifli okumalar diliyorum. Başka incelemelerde görüşmek üzere.


6 Mart 2013 Çarşamba

Kayıp Cennet, John Milton



İngiliz edebiyatının önemli şairlerinden olan John Milton'ın klasik kabul edilen eseri. Milton, monarşiye karşı Cromwell'i desteklemiş ancak huzursuzluk dönemi sona erip monarşi tekrar kurulduğunda hapse atılmıştır. Hapiste kör olan şair İngilizce'ye en çok kelime kazandıran kişi olarak da bilinmektedir ( 630 kelime ). Epik tempoda yazdığı serbest vezinli romanında Şeytan'ı demokratik bir lider olarak resmettiği için eleştirilmiştir.

Metin Cehennemin Prensinin konseyi toplayarak fikir alışverişinde bulunmasıyla açılıyor. Ardından yeni yaratılan ırk olan insanların temsilcilerini bulması, Havva'yı baştan çıkarıp yasak meyveyi yedirme çabası ve insanların atalarının Cennet'ten kovulmasıyla gelişen kurgu Mikail'in Adem'e Tufan'ın görüsünü, geleceği göstermesi ve çocuklarına iletmesi gereken uyarılarla kapanıyor.

Her pasajın başlangıcındaki özetler son derece açıklayıcı olmuş. Dipnotlar çok sayıda mitik karakter ve göndermenin yer aldığı metinde göze batacak kadar sık kullanılmamış, göz yormuyorlar. Bazı yerlerdeki ufak çeviri hataları bu kadar karmaşık ve zorlu bir metni ustalıkla çeviren ve lirik tempoya bozmayan çevirmenlere yakışmayacak kadar önemsizler.

Tanrı, monarşiyi ; şeytan ise hükümdeki yeniliği temsil ediyor. Havva'yı narsisist yansıtan yazar tüm metni boyunca cinsiyetçi çıkarım ve yorumlarla dokuyor kurgusunu. Bir çeşit iç tartışma yürüttüğü gözden kaçmıyor yazarın : otoriteye itaat ve itaatsizlik, özgür irade ve kadercilik arasındaki gidiş gelişler bu muhasebeye dikkat çekiyor. Püriten algılara başkaldıran metni cinselliği, arzuları yücelten ( elbette evlilik bağı altında 17 yy. da yazıldığı gözden kaçırılmamalı ) cesur görüşlere de ev sahipliği yapıyor. Metin boyunca "tasarımdan doğan argüman" kullanılmış ve Tanrı'ya methiye ve yergi arasında gidiş gelişler bulunuyor. Doğayı anlayarak Tanrı'nın anlaşılabileceğine dair görüşler çağın çeşitli buluşlarını yapılan göndermelerinde vücut buluyor. Tanrı'nın hükmünü oğlu olan İsa'ya devretmesi monarşi atfı yapıyor ve bu ilişki üzerinden monarşi yergisi sıkça dile getiriliyor. Özgür iradeyle ilgili olarak ket vurucu bir sosyal kontrol tehdidi, itaatın kabülüne sebep oluyor. Günahın Cennet'te anlam bulması ve cisme gelmesi gibi son derece çarpıcı yorumlamalar gözden kaçmıyor. Metinde ciddi tutarsızlık ve mantık hataları göze çarpıyor: Dünya Henüz yaratılmışken melekler ve Şeytan'ın Norveç köpüğünden, İtalya vadilerinden bahsetmesi gibi.

Metin önce isyankar ve sorgulayıcı bir tonda kendini geliştiriyor sonunda ise itaatkar ve kabullenmiş ( aynı zamanda yitik ) olarak kapanıyor. Milton, daha sonraları Tanrı ve din sorgusunda kullanılacak o kadar çok cephane üretmiş ki bilmeden, hayranlık duymamak elde değil. Lirik dili, akıcı kurgusu ve farklı bakış açısı önemli artıları. Klasiklerden biri olduğunu hatırlatmama gerek olduğunu sanmıyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

5 Mart 2013 Salı

Mit ve Anlam, Claude Levi-Strauss



Giriş kısmında yazarın biyografisi ele alınmış. Ardından "Avrupamerkezci" yaklaşım eleştirisi ile yazarın görüşlerinin özetine yer verilmiş. Avrupa'ya hakim olan İlkel / Uygar ikiliğine vurulan son darbelerin yazara ait olduğu belirtilmiş. Geleneksel antropolojinin hatasının unsurlara odaklanmak ve unsurlararası ilişkileri gözden kaçırması olduğu vurgulanmış. Anlam kendi başına değil sadece ilişki içinde var olabilir diyen yazar, bütün kültürlerin esasen gösterge sistemleri olduğunu ifade etmiş. Mit'in ilkel insanların hayati problemler üzerine düşünme biçimi olduğu; kuşakların birbirleriyle iletişimi demek olduğunu belirten yazar,  düzensizliğin ardındaki düzeni aramış.

Bütünsel düşünce siteminin bilimsel düşünceye son derece zıt olduğuna dikkat çeken yazar, modern insanın yapabileceği en iyi şeyin verebileceği cevapların sayısını ve niteliğini arttırması olduğunu ve bunu ancak bilimle gerçekleştirebileceğini belirtmiş. İlerlemenin farklılık sayesinde gerçekleştiğini belirten yazar, globalleşmeyi yermiş; kültürün sadece eksik iletişim koşullarında üretici olacağını savunmuş. Tüketim kültürü eleştirisine giren yazar, özgünlüğün yitirilmesi tehdidi altında olduğumuzu belirtmiş. Mitlerin, insana evreni anladığı ve anlayabileceğei ilüzyonu aracılığıyla kontrol hissi verdiğini ifade etmiş.

Düalizme övgüde bulunan ve çoğu çıkarımında baş köşeye oturtan yazar, tekrar eden örüntüleri bulup çıkarmaya çalışmış, Kuzey ve Güney Amerika mitleri üzerinde yaptığı çalışmaların ve ikisinin karşılaştırılmalarının üzerinde durmuş. Mitolojinin nerede bittiği tarihin nerede başladığı tartışmasına değinen yazar, modern toplumda mitolojinin yerini tarihin aldığını belirtmiş. Mitin olaylar sekansı ile değil olaylar destesiyle aktarıldığını dikkat çekmiş. Müziğin içindeki giriş-gelişme-sonuç sekanslarının üstüste yığılıp altında anlamın ancak bu şekilde ortaya çıkarılacağını belirtmiş. Müzikteki diyalektiğe geniş yer veren yazar, tıpkı dil gibi müziğin de  fonemlerin ( nota veya tonem ) bir kombinasyonu olduğunu ifade etmiş. Müzik ve mitoloji, dilden doğan ama farklı yönlere giden kardeşler benzetmesiyle metnini kapatmış.

Çok katı bir determinizm savunusu altında bazı temel aldığı kavramlara zıt yönde hareket eden yazarın metninde "arketip ve kollektif bilinçaltı" öykünmesi seziliyor. Konformist olgulara önce saldıran ardından uysalca teslim olan metin bazı tutarsızlıklarına rağmen çok önemli görüş ve çıkarımlara ev sahipliği yapıyor. İthaki'nin çevirisinde çok başarılı olduğu bir başka önemli eser olarak raflardaki yerini alan kitap, düşünce dünyasını sarsan görüşleriyle okurlarını beklemekte.  Keyifli okumalar dilerim, başka incelemelerde görüşmek üzere.


4 Mart 2013 Pazartesi

Ağır Görev, Hal Clement



Mesklin, Dünya'nın bir kaç katından daha büyük ve Jüpiter'dan daha fazla kütleye sahip bir gezegendir. Bu gezegene gönderilen insansız araştırma gemisi kutup bölgesine yakın bir yere düşmüş ve kaydettiği bilgileri gezegenin ayında konuşlanmış olan Dünya'lı bilim insanlarına iletememektedir. Tek çözüm Mesklin'e inip Kütle çekiminin Dünya'nın 660 katı olan kutup dairesinden geminin kara kutusu ve kayıtlarını almaktır. Ancak şu anki teknolojiyle bile bir insanın koruyucu giysileriyle bu basınca dayanması mümkün gözükmemektedir. Sıvı metan denizlere sahip, hidrojenden atmosferi olan ve bir gününü 18 Dünya dakikasında tamamlayan bu garip gezegenin halkına mensup kişilerle iletişime geçen insanlar onları bu zorlu göreve ikna etmeyi ummaktadır...

Kurgu kimya bakımından güçlüyken, fizik ve biyolojide tökezliyor. Tüm problemler enlem bölgeleriyle beraber değişen kütle çekiminin yarattığı anomalilerden kaynaklanmakta. Ekvatorda 3 atmosfer basınç kutuplarda 660 atmosfer basınca dönüşüyor. Ancak kendi içinde tutarlı metni ve bu kadar yabancı ve dengesiz bir ortamda kültür ve biyoloji kurgulamak kolay değil. Bu açıdan yazar alkışı hak ediyor, aynı zamanda gezegen fiziği konusunda yanılgısını ortaya koyan hesaplamalar yapan okurlarına da şu cevabı veriyor sunuş kısmında : " Biri oturup hesaplayacak kadar kafa yorduysa veya ilgi gösterdiyse amacına ulaşmıştır." Yazarın ağırbaşlılığı ve elindeki bilgilerle mümkün olduğunca inandırıcı olan kurgusu kendini okutuyor. Bunun bir nedeni de merak öğesini güçlü kullanmış olması.

Ortamın kültür üzerindeki etkilerini son derece başarılı vurgulayan yazar hikayesini 2 ana parçaya bölmüş. İlk bölümde bir insanın bölge yerlileri ve yabancı ortamlar olan ilişkisi ve algısı ön plandayken diğer bölümde kurgu Mesklin'li kaptan ve çevreyle, tayfası ve sorunlarla etkileşimine kayıyor. Önemli bir karakter olan Barlannen adlı Mesklin'li, fırlatma, uçma gibi kavramları daha önce hiç duymamış; evlerinin çatısı yok. Bunun gibi ufak detaylar 30 santimlik bir düşmenin bile sakatlayıcı olabileceği bir kütleçekim alanın yaşayan bir uygarlıktan beklenecek tutarlılıkta algılar. Detayların üzerinde durması açısından da başarılı. Mesklin'lilerin bilim için yaptıkları pazarlık bilgi birikiminin ve bilimin önemine vurgu yapan bir pasaj olarak gözden kaçmıyor. Keyifle okunabilecek hoş bir bilim kurgu romanı. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

Eve Dönüş, Ray Bradbury



Bir Cadılar Bayramı masalı. Hortlak ailesinin buluşmasını heyecanla bekleyen Timothy'i diğerlerinden ayıran bir şey vardır: O fanidir. kanatları yoktur, kan içmez, sülfür kokusuna katlanamaz, ektoplazması da yoktur, bedenden bedene atlayamaz... Kendi ailesi içinde bir yabancıdır. Tek isteği ailesi içine karışmak, o ölümsüzlerle beraber eğlenebilmektir.

Yazar, bir klasik haline gelen hikayesinde son derece  etkileyici şiirsel bir üslup kullanmış. Tüm kelimeler bir sonrakini tamamlamak için sıraya girmişçesine akıcı. Çeviri çok başarılı, sıfır hata. Yazarın yabancılaştığı toplumu ve aileyi bu gerçeküstü hikayeyle aktarmasını küçük Timothy sağlıyor. Timothy'e faniliğinin ve farklılığının kıymetini fark etmesini her ailede var olan uçuk bir amca sağlıyor. Kız kardeşinin eşek şakası onun soyutlanmasına vurgu yapsa da aile içinde dargınlık olmaz hele Cadılar bayramında. Annesinin sevgisi ve çocuğunu kabullenmesi de çok güçlü bir motif. Sevgi dolu bir aileye bile yabancılaşabileceğini belirten pasajlar ve arada vurucu olabilen hüzünlü dokusu, gerçekten usta işi.

Genelinde yabancılaşılan toplum ve uyumculuk kavramları üzerinde durulan bir eser. Dave McKean'ın ilustrasyonları donuk ve sert hatlı olmasına rağmen hareketli bir aile toplantısı temasına çok güzel bir tezat olarak göz dolduruyor. Gölge ve renk seçimleri çok başarılı. Mezar taşı grisi temayla uyumlu olsa da fazlasıyla kullanılmamış, bu da ressamın ustalığının göstergesi. İthaki'nin güçlü yayınlarından biri olan bu 2 ustanın emeğiyle yoğrulmuş eseri gözüm kapalı öneriyor, keyifli okumalar diliyorum. Başka incelemelerde görüşmek üzere.

3 Mart 2013 Pazar

Şok Dalgası Süvarisi, John Brunner



Uzak gelecek. Kabilelere dönüş yaşanmış, iktisadi kıyametin ardından külçe birimi nakit yerine geçmiştir. Ağ, herşeye bağlıdır, her şey de Ağ'a. Ekonomik ve sosyal koşular üzerine bahis oynanan bu gelecek kendi "felaket" borsasını yaratmıştır. Tahakkümde son noktalara ulaşan insan genetik shirbazlıkları ve insan mühendisliğine soyunmuştur. Modern çağın heykeltraşları Davranış bilimciler, toplumu ve bireyleri uyumlu bireylere dönüşmeleri için törpülemekte, insanlar baskı karşısında bir boşalma olanağı ( catharsis ) aramaktadı: Bu olanak İşitme Cihazıdır. Bir ağlama ve hakaret duvarı görevi gören bu araç modern toplumun tutkallarından biridir. Sosyal kontrolün geri kalan öğeleri, grup baskısıyla oluşan konformite, göz kapaklarına kadar sakinleştiricelere gömülmüş insanlardır. İşte bu insanlar arasından biri... Nick Haflinger adlı bir adam tüm sisteme savaş açar...

Kitabın geneli Nick karakterinin kendini arayışı ve sorgusu sırasında karakterin özelliklerinin ve geçmişinin yapısının aktarılmasından oluşuyor. Son kısım da ise toplumun ters- otopsisine ayrılmış. Nick,  üstün yönetici sınıfın yetiştirildiği akademide eğitim alan bir adamdır. Polis ve çete devletinin okullara kadar sızmış olduğu vahşi ve güvenilmez bir çağda kimseye temas etmeden büyümüştür. Büyük bir "düşünce deposu" ( think tank) olan Tarnover zamanla en nefret ettiği şeyleri sembolize eder hale gelecektir. Nick, Tarnover'dan kaçar ve kendine yeni bir hayat inşa eder. Ancak tüm yaşadığı hayatlar ona uyumcu olmasını salık veren toplumla birleşince her seferinde hayal kırıklığına uğrar. Çağın nevrozlarını sırtında taşıyacak kadar güçlü değildir, yakalanır. Bu noktadan itibaren bir toplum ve karakter sorgusuna girer yazar.

Yazar, freudyen çıkarımlara fazla yaslanmış ve açıkça davranışçılara saldırmış. Sanal seksle, en insani dürtülerinde biri ayıklanmış bir toplum kurgularken aynı zamanda alt metindeki güvensizlik ve izlenme paranoyasını da desteklemiş. Sosyal darwinizmi en uç noktalarda kurgulayan yazar, kayıtsızlık eleştirisi ne yer vermiş. Evrimsel yaklaşım üzerinden grup psikolojisini açılımlayıp sosyal kontrol mekanizmalarını göz önüne sermiş. Karakterin geçmişinin muhasebesinde her personasının çökmesinin nedenini kendisi olmamasına bağlayan yazar, varoluşçular ve evrimsel yaklaşım psikologlarının görüşlerini melezlemiş. Son derece başarılı benzetmeler ve sürükleyici yapısı, eleştirel dili önemli artıları. Bilimin de dinleri olduğuna dokunan yazar, zamanla kuramların kemikleştiğini ve dogmatik bir gözü dönmüşlükle savunulduğunu hoş bir biçimde belirtmiş.

Şirket maskeleri, telefonda günah çıkarmak ,her köşe başında bekleyen panik atak gibi başarılı motifleri ustalıkla kullanmış: dijital bir 1984. Bazı yerlerde fazlasıyla yalın kaçmasına rağmen alt metini destekliyor: Saklanan tüm gerçekleri açığa çıkarmak için Don Kişotvari bir adanmışlıkla çabalayan toplum dışı biri olan Nick'in, bir kara ütopyayı, ütopyaya dönüştürme çabası. Yazar farkında olmadan yerdiği elitizmi bazı yerlerde yüceltmiş ancak bu pasajlar metne zarar vermiyor. Geneli itibariyle çok başarılı bir roman. Rahatlıkla önerir keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Related Posts with Thumbnails