31 Ekim 2012 Çarşamba
Ay Büyürken Uyuyamam, Necati Cumalı
Necati Cumalı, İzmirli hukukçu yazar. Ay Büyürken Uyuyamam adlı kitapta topladığı öyküler, Ege kasabalarında yaşayan yahut İstanbul'a göç etmiş Anadolu insanlarının 60'lı yıllar sonunda bir tabu olarak kabul etmelerine rağmen günlük hayatlarında büyük bir doğallık ve ahenkle yaşadıkları cinsellikle ilgili öykülerdir. Öyle ki, aralarında konuşmadıkları ve konuşacak olsalar toplumdan dışlanacakları halde deneyimleriyle birbirlerine hava atan genç kızlar, eşcinselliklerini kasaba halkından gizlemeye çalışıp pek becerikli olmayan kasabalı esnaflar, kocalarını aldatan ve vicdanlarını rahatlatmak için buna bahane uyduran, minareyi çalıp kılıfını hazırlayan kadınlar, karılarını aldatan ve zekaları sayesinde karda yürüyüp izlerini belli etmeyen erkekler, gencecik yaşta evlendirilip de cinselliği keşfetmekte geç kalmış çiftler, ilk deneyimlerini yaşamak için tecrübeli ablalarla tanıştırılan 18'inden bile küçük delikanlılar ve daha niceleriyle, Anadolu halkının cinselliği ne gibi şartlar altında, nasıl da el yordamıyla, nasıl doğal ve nasıl da üzerine hiç konuşmadan yaşadığını gösteren öyküler. Yazıldığı dönemde Türk toplumu için çok daha büyük bir tabu sayılan tema yüzünden kitabın çok da kolay basılmadığını tahmin edebilirsiniz. Ve Necati Cumalı'nın şiir gibi özenle seçtiği kelimelerle akıp giden, gülümseten öykülerinden büyük zevk alacağınıza eminim. Kitap cinsellikten bahsediyor olmasına rağmen erotik öykülerden değil, taşlama, güldürü, eleştirilerden beslenmekte, bunu da not düşmekte fayda var, erotizm arıyorsanız gideceğiniz yer Necati Cumalı'nın Ay Büyürken Uyuyamam'ı değil, 50 Shades of Grey olmalı.
Etiketler:
Necati Cumalı,
sweet leaf
30 Ekim 2012 Salı
Çoklu Evrenler, John Gribbin
Ünlü astrofizikçi ve bilim yazarı John Gribbin'in 2009'da yayınlanan, geçen Eylül'de Türkçe'ye kazandırılan kitabı.
Modern fiziğin kutsal kasesini bu kitapta arayacak olan okurlar, öncelikle Modern fiziğin gelişim sürecini tarihsel bir anlatı eşliğinde gözden geçirecek ardından hem makro hem de nano boyutlarda evren avcılığı için gerekli malzemeler ve kuramlarla donanacaklar.
Yazar, neredeyse hiç denklem kullanmadan modern fiziğin tüm gerekli bağlantılarını okuyucuyu sıkmadan aktarmayı başarmış. Bu çok zor bir görev, özellikle bu kadar karmaşık ve hala tam anlaşılamamış bir konu olduğu için takdir edilesi bir çaba. Okuyucunun kopabileceği yerlerde hoş anekdotlarla süslenen kitap konusunun ağırlığına rağmen rahatlıkla okunabiliyor. Okuyucunun elbette anlamak için 3 veya 4 kez okuyacağı cümleler bulundurmakla birlikte şu akıldan çıkarılmamalı ki: "eğer anlamıyorsanız takıma hoşgeldiniz"( bu cümleyi beğendiğim bir bilimadamından alıntıladım - ki kitapta da geçmektedir ).
Yazıda çok az dipnot kullanılmış, böylelikle okuyucunun kopması engellenmiş. Hiç çeviri hatasına rastlamadım, akıcı ve akılcı çıkarımların dansı çok güzel Türkçeleştirilmiş. Konuyla daha derinden ilgilenmek isteyen kişiler için referanslarını kaynakçasında toplamış ve kitap içerisinde göze batmayacak şekilde serpiştirmiş ünlü bilim yazarı. Kitabın sonundaki "Evrenlerin Doğal Seçilimi" bölümündeki Darwin ve Wallace 'a saygı duruşu ve muhteşem fikir harmanı, gözden kaçırılacak gibi değil. Ayrıca yazarın bilimkurgu yazarlarından övgüyle söz etmesi, bilimkurgu hayranlarının da kalbini çalacaktır. Kuramları açıklayıp savunduktan sonra açıklarını gösterip kendi görüşlerini sunarken yazar, bize bilimsel olgunluğu tekrar öğretiyor. Sadece Dawnkins'in Olasılıksız Dağı'na Tırmanmak kitabının imalarına 3 sayfa ayırıp kendi görüşleriyle harmanlayan yazar, tam bir okuma şölenini doyurucu bir sonla ustaca kapatmasını bilmiş.
Zaman yolculuğu, Olay ufku, Termal ölüm, Membranlar, Kara madde ve Kara Enerji, Kozmik sabitler, Kuantum bilgisayarları, Schrödinger'in zavallı kedisi... ve daha niceleri bu kitapta sizi bekliyor. Kendisi en beğendiğim kitaplar arasında kütüphanemde yerini aldı bile. Size keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
28 Ekim 2012 Pazar
Uzaylı, A. E. Van Vogt
1970'te yayınlanmış ve 80'lerin ortalarında Türkçe'ye kazandırılmış bilimkurgu romanı. Başkan yayınlarından çıkmış olan romanın esas ismi "Children of Tomorrow" dur.
John Lane uzay filosunun kumandanıdır ve 10 yıllık seferi sona ermiştir. Evine karısı ve çocuğuna dönmekten memnun olan Lane her şeyi bıraktığı gibi bulacağını sanmaktadır. Oysa geride bırakılanlar özlem ve merakın altında terkedilmişliğin acısı ve kırgınlıkla doludur.100 bin kişinin kumandanı,başka zeki ırklarla çarpışmış olan uzay fatihinin savaşı bitmemiştir. Karısı ve kızıyla da mücadele etmesi, yetişkinlerin yokluğunda çeteleşen gençlerin kurduğu toplumla yüzleşmesi gerekmektedir. Kumandanın bilmediği ise uzaylı bir ırkın ajanlarının topluma sızmış olduğu ve her hareketini gözlüyor olduklarıdır.
Yazar, çok güzel bir soru sormuş: Geride kalanlar ne olacak? Ebeveynleri "son sınırda" şan şöhret peşinde koşarken çocukları kim yetiştirecek?
Spaceport şehri çocukların kurduğu "birliklere" teslim olmuştur.Bu birlikler sıradan çeteler değildir. Askeri bir yapıları ve hiyerarşileri vardır:Uyuşturucu kullanımı yoktur birlik içinde ve yetişkin olana dek cinsellik olmaması gibi katı kurallar bunun bir çeteden çok askeri organizasyon olduğu hissini verir. Ebeveynlerinin yokluğunu kapatmak isteyen çocuklar bu kurumu suçu engellemek ve kardeşlerini,kadınları korumak için kurmuşlardır. O kadar başarılı olurlar ki birliklere yetişkinler de katılır. Yazarın kurduğu argo son derece yerinde ve çete dinamiklerini güzel yansıtıyor. Ayrıca uzay fatihlerinin kendi evlerinde mağlup olması gibi ince eleştiriler,askeri organizasyonları yeren alt metinle çok uyumlu. Uzaylı ırk ve bizim çocuk yetiştirme modellerimizin kıyaslanması çok yerinde ve başarılı bir detay: Onlar çocuklarını terk etmiyorlar,ışık saatleri uzaklıkta bulunsalar bile zihinsel olarak hep beraberler.
Dil akıcı, bağlantılar ince. Kurgu saçma gelebilir, ancak yazıldığı yılları ve çiçek çocuk akımını göz önüne getirdiğimizde o dönemin koşullarını da aktaran bir pencere sunacaktır bu roman okuyucularına. Kendi adıma keyifli bir molaydı diyebilirim. Başkan yayınlarındaki ortak sorun olan küçük çeviri hataları hariç, güzel bir roman türün meraklıları için. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Etiketler:
A. E. Van Vogt,
Antivenom
26 Ekim 2012 Cuma
Bizim Büyük Çaresizliğimiz, Barış Bıçakçı
Barış Bıçakçı'nın okuduğum ilk romanıydı Bizim Büyük Çaresizliğimiz ve bu romandan sonra yazarın hayranları arasına katıldım bile.
Nihal, Ankara'da ailesiyle yaşayan üniversite ikinci sınıf öğrencisi bir genç kızdır, Nihal'in kişiliğiyle ilgili pek fazla ayrıntıya sahip değiliz çünkü roman, Nihal'den apayrı ama Nihal'i de merkezine alan bir bakış açısıyla anlatılmış bir dostluk hikayesi. Ve yazarın, Ender'in ağzından dediği gibi, önce aşk var oluyor, aşık olunan kişi, ondan sonra belirginleşiyor, bu yüzden Nihal'le ilgili pek fazla şey bilmemize gerek yok, sadece Çetin'le Ender'in ona aşık olduklarını bilsek yeter.
Çetin ve Ender ise yine Ankara'da birlikte yaşayan orta yaşlarında iki erkektir ve Nihal'in ağabeyi Fikret de bu iki dostun yakın arkadaşıdır. Talihsiz bir trafik kazasında anne ve babalarını kaybettikten sonra Fikret, Amerika'da çalıştığı için Nihal'i tek başına Ankara'da bırakmak istemeyecek ve okulunu bitirene kadar Çetin ve Ender'in yanında yaşamasını onlardan rica edecektir. Arkadaşlarının ricasını cevapsız bırakmayan ikili, Nihal'in de aralarına katılmasıyla birlikte dostluklarında yeni bir deneyime yer açacaklardır: Aynı kadına aşık olmak.
Ender, çevirmen ve edebiyata ilgi duyan bir karakter, Çetin'se yaşamayı ön plana koyan, mesaili bir işi olan bir karakter, Nihal'e olan aşkları ile ilgili Ender, Çetin'e "İkimiz bir adam ediyorduk," der bir yerde, hatta zaten roman da Ender'in Çetin'e olan biteni baştan sona hatırlatmak için anlattığı uzun, upuzun bir mektup diye nitelenebilir. Ve yine Çetin'e bu mektubun bir yerinde der ki: "Bizim büyük çaresizliğimiz ikimizin de Nihal'e aşık olması değil, sesimizin dışarıdaki çocuk sesleri arasında yer almayışıydı."
Türk edebiyatında okunması gereken eserlerden biri olan romanın aynı isimle filme uyarlandığını da ekleyip imkanınız varsa, Oğuz Atay, Ahmet Hamdi Tanpınar, Orhan Pamuk ve hatta Sait Faik seviyorsanız bu romana da bir göz atmanızı öneririm.
Etiketler:
Barış Bıçakçı,
sweet leaf
25 Ekim 2012 Perşembe
Düşünce Tarihi, Orhan Hançerlioğlu
Orhan Hançerlioğlu, geçmişten günümüze ortaya çıkmış tüm felsefi akımları özetlediği bu eserine aslında insanlar için en önemli kavramlardan biri olduğuna inandığı "erdem" kavramına bir tanım bulmaya çalışırken başlamış. Erdemin insan beyniyle ortaya çıkarılmış uydurma bir kavram ya da yaradılıştan beri herkesin içinde olan doğal bir özellik olup olmadığı konusunda tarihin ilk çağlarından beri ortaya konmuş fikirleri derleyip toparlamış ve felsefeye giriş niteliğinde çok güzel bir eser ortaya çıkarmış.
Felsefeyle ilgilenenler kadar bugüne dek felsefeyle ilgilenmemiş insanların da ilgisini çekebilecek bir kitap olmasının en önemli nedeniyse Orhan Hançerlioğlu'nun mükemmel üslubu. Orhan Hançerlioğlu, sadece bu eserini okumuş olmama rağmen gerçek bir aydın olduğunu düşündüğüm insanlardan çünkü tarih, felsefe, psikoloji, mitoloji, din gibi konulara hakimiyeti ve bu konularda bir şeyler anlatırken insanı sıkmayan dili, aralara sıkıştırdığı hikayeler, efsaneler, tüm bunları bir konu bütünlüğü içinde yapışı, dağılmaya çok müsait, çok geniş ve kronolojik bir konunun altından çok güzel kalkmış olması ve okuyucuyu bilgilendirirken onun aynı zamanda da çok iyi vakit geçirmesini sağlaması, Orhan Hançerlioğlu'nun başarısı, başka biri düşünce tarihiyle ilgili bir kitap yazıp da sadece felsefeden değil, her şeyden bahsetmiş olsa, okumayı yarıda bırakabilirdim belki de.
24 Ekim 2012 Çarşamba
Dünyalı İstilacılar, Robert Silverberg
İlk olarak 1957'de basılan Türkçe'ye 83'te kazandırılan bir bilimkurgu romanı. Silverberg'in en göze çarpan eseri İsaac Asimov ile beraber kaleme aldıkları "Nightfall" romanıdır. Asimov, onun için "Silverberg'in bugün gittiği yere diğer bilimkurgu yazarları yarın gideceklerdir."demiştir.
Ted Kennedy başarılı bir hakla ilişkiler uzmanıdır. Çalıştığı şirket Ganymede'nin üzerinde koloni kurmuş ve kendi planlarına göre halkın görüşlerini yontma işini Ted'e bırakmıştır. Bu Ted'in geçirdiği en zorlu sınav olacak ;bu durum onu, dünyaya bakış açısını ve evliliğini son noktasına kadar zorlayacaktır.
Yazar Amerikan rüyası kokan bir hayatı ve yalan mühendisliklerini başarılı bir şekilde eleştirmiş, Özel teşebbüslerin herhangi bir sınırlamayla karşılaşmadan uzaya açılmasının tehlikelerini açıkça göstermiştir bizlere eserinde. Aynı zamanda bilimkurgu da sıklıkla kullanılan uzaylı istilası klişesini tersten yazarak ,yazıldığı yılların ötesine dair uyarılar yapmış, Soğuk savaş'tan sonra gelebilecekleri aktarmaya çalışmış gibi algıladım çıkarımlarını. Çıkarımlar açıkça çağın ötesinde; yeni hedonizmin yükselişi, kayıtsızlığa gömülen takım elbiseliler de yazarın kaleminde kaçamamıştır.
Kurgu rahat okunan, akıcı bir dokuya sahip. Kurgu oyunlarına pek başvurmamış ve imalar biraz yalın olsalar da göze batacak başka bir yanı yok. Ben "Gece Kanatları"'nı da öneririm ilgilenen kimselere. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
21 Ekim 2012 Pazar
Evrim Adamı, Roy Lewis
Başlarken belirteyim, kitabın önsözü Terry Pratchett tarafından yazılmış ve bunu ondan alıntılıyorum "elinizde son 500 yılın en komik kitabını tutuyorsunuz.". Kitabın basım tarihi 1960, diğer baskı adları "Babamız" ve "Babamı Nasıl Yedim?" olarak geçiyor.
Hikayemiz Pleyistosen çağın ortalarında ufak bir kabilede doğmuş olan Ernest tarafından aktarılıyor. Sağlam evrimci ,futurist ve bilim adamı olan babası Edward, bilimden ve ilerlemeden korkan yobaz amcası Vanya, ilk ressam ve zanaatkar olan kardeşi Wilbur, usta avcı Oswald ve filozof Ernest eserdeki birbirinden komik karakterlerden sadece birkaçı. Bilimin tahakküm arzusuyla doğaya egemen olmayı kafasına koymuş olan Edward ve öze,"esas maymun adamlığa" dönmeyi erdem bilen Vanya'nın çatışmalarıyla başlar kitap, Ernest zamanla babasının tekelciliğinden bunalacak ve sürü lideri olmak için elinden ne geliyorsa yapacaktır.
Kitapta ateşin dolayısıyla medeniyetin doğuşuna tanık oluyor ; kültür, dans, felsefe, psikoloji, sosyoloji, teknik servis, monopol piyasa, evlilik ve aşk, moda, müzakere, demokrasi ve meclis, cinayet gibi kavramların keşfini, sayfalarından zeka damlayan bu kitap sayesinde tekrar yaşıyoruz. Yazarın göndermeler ve incelikli imalarla süslediği kurgu bir an olsun sıkmıyor, tebessümle okumaya devam ediyorsunuz. Diyaloglar komik ve samimi. Bizim 10 bin yılda gerçekleştirdiğimiz çoğu önemli buluşu bir çağ kapanmadan elde etmeye çalışan maymun adamlar kabilesinin öyküsü, bol alt mesajıyla ve esprili diliyle sizi hayran bırakıyor.Göndermelerin arasında Ford, Kolomb, Darwin, Freud gibi isimler olduğunu belirteyim.
Eğer daha önce Terry Pratchett veya Douglas Adams okuduysanız anlatım tarzına hemen alışacaksınız. Tüm insan medeniyetinin kendiyle dalga geçişine eğlenmenizi dilerim. En beğendiğim kitaplar arasında olduğunu belirterek bitiriyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
20 Ekim 2012 Cumartesi
Son Koloni, John Scalzi
Yaşlı Adamın Savaşı serisinin 3. kitabında ilk kitabın sonunda bıraktığımız karaktere John Perry'in hikayesine geri dönüyoruz. John karısı eski özel kuvvetler teğmeni Jane Sagan ve evlatlığı Zoe ile sıradan bir kolonide çiftçiliğin yanı sıra idarecilik yapmaktadır. Ancak huzurlu yaşamları ve verdikleri bu tatil uzun sürmez. Koloni Birliği, John ve ailesini yeni kurulacak prototip bir koloniye taşıyacak onu ve eşini idareci olarak atayacaktır. Macera tutkusuna yenik düşen John, bir kez daha yuvasından olur. Ancak çiçeği burnunda koloni liderinin bilmediği galaktik bir satranç oyununda piyon olduklarıdır. Yeni koloninin üzerinde devasa bir hedef tahtası vardır ve düşmanları onları bulmakta gecikmez. Koloni birliği ile iletişimi kesilen koloni tek başına galaksinin onlara fırlattığı her zorluğa göğüs germek zorunda kalacak ve zor kararlar vermeleri gerekecektir.
Dürüst olmak zorundayım.Kitapta tasvirler yok denecek kadar az. Şiddet kareografilerini detaylı aktaran yazar,özellikle yüzlerce yeni zeki ırkın geçtiği bir romanda görsel tasvir yapmamakta diretmiş, dolayısıyla bir ırkı diğerinden ayıracak veriler sadece isimlerle sınırlı tutulmuş. Yazarın dayanıksız konseptlerde kullandığı son derece güzel çıkarım ve gözlemleri bulunmakta ancak çok fazla göze çarpmıyorlar. Kurgu oyunları yok denecek kadar az, en iyi yeni yazar ödülü sahibine yakışmayacak yalınlıkta bir tekdüzelik söz konusu. Amerikan esprileriyle bezeli diyaloglar incelikten yoksun ve kurgunun bazı yerlerinde açıkça elitist ve ırkçı yaklaşımlar var. Onbinlerce yeni gezegende koloni kuran insanlığın yönetici koltuğunda hala tek ülke olması ( tabi ki ABD) bana mantıksız geldi.
Hata ve eksikliklerine rağmen Scalzi, yeni dönem bilim kurgu için önemli yazarlardan biri ve okunmayı hak ediyor. Ne kadar beğenmediğim yanları varsa da çerez niyetine okuyabileceğiniz,rahat bir kitap diye düşünüyorum. Çoğunlukla okurken yormaması ve akıcı olması artıları arasında. İlk kitabın incelemesinde bahsetmiştim, ustaların performansını beklemezseniz keyifli bir okuma sunuyor.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Etiketler:
Antivenom,
John Scalzi
19 Ekim 2012 Cuma
Ara Dünya, Neil Gaiman, Michael Reaves
Joey Harker, sıradan bir genç. Kendi evinin içinde bile kaybolması dışında tabi. Egzantrik sosyal bilimler öğretmeninin verdiği ödev esnasında gerçekliğin kenarından düşen Joey,düzlemler arasında kaybolur. Kendinin yüzlerce değişik versiyonunun bulunduğu "Ara Bölge"'ye ulaşıncaya kadar delirdiğini düşünmektedir. Ancak bundan sonra paralel düzlemler arasında gezebilme yetisine sahip bir "boyutgezer" olduğunu anlar.İşler buradan sonra çok karışacak, Joey ve arkadaşları tüm düzlemleri korumak için zorlu bir savaş vereceklerdir.
Kitabın dokusu Yıldız Tozu'na daha yakın açıkçası,Amerikan Tanrıları ya da Yokyer gibi karanlık bir kurgusu yok.Tasvirler tatmin edici,benzetmeler son derece güçlü. Akıcı ve bir solukta biten bir kitap.Keyifli bir boyut gezintisi vaad ediyor bu eser,benden söylemesi. Bilimkurgu ve fantezinin tatlı bir melezi olmuş bu kitap.
Eleştirilebilecek tek yanı kavramlara yabancı olan çevirmenin ufak tefek hataları. Biraz da kısa geldi bana,son sayfasının arkasına bakıp "daha yok mu?" dedim.Güzel tatlar bıraktı bende.
Gaiman hayranlarını gene keyifli bir okuma bekliyor,yazara yabancı kimseler için de, başlangıç açısından iyi bir kitabı olduğunu düşünüyorum. Keyifli okumalar dilerim. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
17 Ekim 2012 Çarşamba
Uzay Tazısı'nın Yolculuğu, A. E. Van Vogt
Elliot Grosvenor, Dış uzayı taramak ve incelemek için yola çıkmış olan Uzay Tazısı'ndaki tek neksiyologtur. Tek üyesi olan bölümünün başkanlığını da yapmaktadır. Uzay Tazısı yolculuğu esnasında tehlikeli türlerle,yabancı zekalarla karşılacak ve tüm sorunlarını bilim ışığında çözmeye çalışacaktır. Tüm bilimleri bünyesinde birleştiren neksiyolojinin ve Grosvenor'un akademik yobazlıklar ve kişisel husumetlerle ciddi sınavlar vermesi gerekecektir.
Kitap adı dolayısıyla (Beagle) açık bir Darwin göndermesi. Aynı Darwin gibi değişik ve yeni fikirleri olan Grosvenor'un akademik açıdan rüşdünü ispat etme çabası çok hoş bir şekilde aktarılmış okuyucuya. Çok uzak bir tarihte geçiyor roman. Kesin tarih belirtilmesede, gökadalar arasında yolculuk yapacak, yıldızları büyük nükleer santraller gibi kullanacak, gezegenlerin koşullarını değiştirecek (terraform) seviyededir insanoğlu artık. Ve "Tazı" da tıpkı "Atılgan" gibi olasılık ve yenilikleri araştırmakla görevli bir gemidir.
Hayalgücü çok canlı bir yazar, karşılaşılan türlere dair bulduğu çözümler ve yaptığı çıkarımlar açıkça çağının ötesinde. Tabi ki bugün geçerliliğini yitirmiş onlarca kuram var kurgu içerisinde ama bu eserden bir şey götürmüyor. Bana son derece keyifli bir okuma sundu. Umarım benim aldığım keyfi sizde alırsınız. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
15 Ekim 2012 Pazartesi
Günlük Yaşamın Psikopatolojisi,Sigmund Freud
Ünlü psikolog bu eserinde bizi biliçdışına bir adım daha yaklaştırıyor . Rüyaların Yorumu'nda , "rüyaların , arzuların yaptıkları kazalar" olduğunu gösteren Freud ; bu eserinde dil sürçmesi , unutma , yanlış çağrışımlar , sakarlıklar ve boşinançları ele alıyor . Bu olguların altında yatan mekanizmaları , çevresinden topladığı örneklerden ve kendi yaşamından , özsağaltımından yola çıkarak okuyucuya son derece anlaşılır bir dille aktarıyor . Bilinçaltına az da olsa ışık tutan davranış kalıplarını okumanıza ve anlamanıza yardım edecek çok sayıda ipucu sunuyor bu eser . Özellikle dil sürçmelerine ayırdığı bölümdeki bazı örnekler komik olduğu kadar aklın incelikle işleyişini görmek açısından da heyecan verici . Freud , "Dil sürçmesi niyet edilmiş kazadır" diyor kısaca , güçlü çıkarım ve örneklemlerle destekliyor kuramını . Sakarlıkların da kendi düzeni olduğunu öğrenmek ilginç bir deneyimdi benim açımdan . Akıcı ve keyifle okunan bir kitap , mesleki jargonla şişirilmemiş olduğundan rahat bir okuma sunacaktır herkese . Çok hoşuma giden bir iki alıntıyla kapatacağım izninizle ... Başka incelemelerde görüşmek üzere.
"Kardeşinizden bir guatr daha uzunsunuz."(hasta yakınından kardeşinin hastalığını gizlemeye çalışan doktorun gafı)
"Evindeki son sergiyi gördünüz mü? Çok iyi dekolte edilmiş."(yorumsuz)
"Sütün az bulunduğu ve pahalı olduğu bir dönemde , ne zaman süt kaynatsam , ne kadar da titizlensem taşırmaya başladım . Bu sinir bozucu şeyi dert edip üzerine gitmeme rağmen nedenini çıkaramadım . Bu sakarlık çok sevdiğim beyaz teriyerin ( adı Rusça Droujok / Arkadaş ) ölümüyle başlasaydı normal kabul ederdim . Hayır , köpeğimin ölümünden sonra süt taşırmayı bıraktım . Aklıma şu geldi : < Sütü ar
tık taşırmıyorum ;
taşan süt yere ya da ocağa dökülseydi hiçbir işe yaramayacaktı. > O
an gözümün önüne geldi . Yanıma oturmuştu ; gözlerini kocaman açmış
halde sütün kaynamasını izliyordu . Kafasını hafifçe yana yatırmış ,
kuyruğunu sallayan köpek ona yarayacak kazanın gerçekleşmesini
bekliyordu ... O an anladım : Köpeğim sandığımdan önemliymiş,onu çok
sevmişim..." Lou Andreas - Salome
14 Ekim 2012 Pazar
Patricia Cornwell | Body Of Evidence - Kanıt ★★★☆
Cahillikler serime bir yazar daha ekledim ve gün geçtikçe daha bilgili bir okuyucu haline dönüşüyorum. Yakında o milyonlar veren bilgi yarışmalarında beni görürseniz şaşırmayın!
Patricia Cornwell'i bir arkadaşım tavsiye etmişti. Kaçınılmaz sahaf gezileri sırasında da okunabilecek milyonlarca kitabı olduğunu görünce hazine bulmuşa döndüm. The Times'ın kitap üzerinde yer alan "Head-Under-The-Bedclothes-Tension" yazısını da görünce Body Of Evidence'dan başlamaya karar verdim.
Patricia Cornwell'in ana karakteri Kay Scarpetta. Bir adli tabip ve tam olarak Tess Gerritsen'ın Maura Isles'ına benziyor. Lakin, Gerritsen'in aksine Patricia (Kendisi asker arkadaşım olduğundan adıyla sesleniyorum!) Scarpetta'nın özel yaşamına, karakterine, hayatındaki gelişmelere çok yer vermiyor. Dolayısıyla Patricia'nın kitaplarını istediğiniz sırayla okumaya başlayabilirsiniz.
Patricia'nın kitaplarının çok büyük bir kısmı Türkçe'ye çevrilmiş. Bu nedenle, istediğiniz kitabı Türkçe formatında bulmanız çok kolay!
~~
Kendini toplumdan soyutlamış bir yazar olan Beryl Madison bilmediği bir kişi tarafından takip ediliyor, garip telefonlar alıyor ve sürekli izleniyor. Huzur bulması gereken tek yer olan evinde de korku içinde yaşamaya başlayınca çareyi kaçmakta buluyor ancak evine döndüğü gün korkunç bir şekilde öldürülüyor. Cinayeti araştıran Marino (Patricia'nın polis karakteri) ve Scarpetta birden kendilerini olayın içinde buluyorlar. Onlarca kanın içinde eksik olan en önemli şey, Beryl'in üzerinde çalıştığı son kitabın taslakları! Ve olaylar derinleştikçe Beryl'in kabusu Scarpetta'nın kabusu haline dönüşüyor. Beryl'in ayak izlerinden yürüyen Scarpetta, ölümle burun buruna geliyor.
~~
"Attraction turns to obsession, love becomes pathalogical."
~~
Patricia'yı sevdim! Scarpetta'yı sevdim! Marino'unun patavatsızlığını ise çok sevdim!
Okuyunuz, efendim. Patricia'yı okuyunuz. Scarpetta ve Marino ile tanışınız. Ve Body Of Evidence'ı okurken beni hatırlayınız.
Öpücükler!
Not: Mark karakteri benimle evlenmezse bileklerimi keserim.
12 Ekim 2012 Cuma
Kişi Nasıl Kendisi Olur,Friedrich Nietzsche
Friedrich Nietzsche ' nin otobiyografisi. Sağlık durumu,görüşleri, eserleri ve hayatla ilgili düşüncelerinin toplandığı kitabı. Baştan uyarıyorum yazarda alçakgönüllülük seviyorsanız burada bulamayacaksınız. Kimi yerde tanrı kompleksine varacak kadar kendini ve görüşlerini yücelten ünlü filozofun kendi kaleminden eserleri hakkındaki görüşlerini almak gene de keyif verici. Kısa bir okuma sunuyor 144 sayfadan oluştuğu için. Esas adı " Ecce Homo ". Yazarın görüşleri ve anlatımı sert , kimi yerlerde ise çok keskin. Çekiçle felsefe yapmak teriminin babası olduğu için şaşırmamalı okuyucu. Kendinize ve hayata dair ilginç fikir ve algılarla karşılaşabileceğiniz bir eser olduğunu belirtmeliyim. Aynı zamanda daha önce Nietzsche ' nin bir kitabını okumadıysanız başlangıç için güzel bir kitap olduğunu düşünüyorum. Başka incelemelerde görüşmek üzere.
11 Ekim 2012 Perşembe
Susuz Deniz,Arthur C. Clarke
Toz yatı Selene'nin, Ay yüzeyindeki yolculuğu bir kaza sonucu kesintiye uğrar.Mürettebatı ve yolcuları ile Ay'ın toz denizinin derinlerine gömülen Selene,dışarıda verilen kurtarma çabalarının ve kazazedelerin yaşam savaşının odağı haline gelecektir.Hava ve umutlar tükenirken gerilim yükselmektedir...
Postlarım arasındaki kısa zamandan da anlaşılacağı üzere bir solukta biten bir kitap.Temposu hiç düşmüyor,ele yapışıyor.Clarke karakter kurgusu üzerinde çok durmasa da (kuru biraz karakterler),hikayenin kendisi başrolde olduğu için sayfalar çevrilmeye,heyecanla okunmaya devam ediliyor.Ortamı o denli güçlü aktarmış ki uzansanız ay tozuna dokunacakmışsınız gibi geliyor.Başa gelebilecek tüm felaketleri ve sorunları çok net vermiş okuyucuya,çözümleri de aynı güçte fizik yasalarına bağlı ve güzel aktarılmış.Yat içindeki yolcuların psikolojisini de unutmayan yazar,içeriden ve dışarıdan ustaca yükseltmiş gerilimi.
Kitapla ilgili tek kısa kalan yan,çevirisi...Çoğu yerde komik kaçacak çeviri hataları göze batıyor,onun dışında tam bir şölen.Ben okumaktan çok keyif aldım,umarım siz de aynı keyfi alırsınız.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Etiketler:
Antivenom,
Arthur C. Clarke
10 Ekim 2012 Çarşamba
Düşlerin Yorumu,Sigmund Freud
Tam olarak bu kitapta çağa ensest korkusu musallat eden teoremlerin biçimlendiklerini görüyoruz.Çoğu merak edilen rüya kalıbının (örneğin yüksek bir yerden düşme düşleri,kaçma arzusuyla dolu ancak hareket edememe düşleri vs.) açıklanmaları kendi teoremlerinin çerçevesinde biçimlenmiş ve aktarılmış.Ancak esas vurucu yanı kitabın bunlar değil...Bellek,hafıza kavramlarının bugün dahi kullanılan ilk modelleri burada oluşmuş.Aynı zamanda rüyaların nasıl yorumlanabileceğini örneklerle açıkladığı için rüyalarınızın alt metinini rahatlıkla okumanıza imkan verecek bir kullanım kılavuzu olarak da algılanabilir bu eser.
Daha teoriğine girersek, temsil edilme biçemleri,yer değiştirme,karşıt anlamlılıklar,bastırma,istek doyurma,anksiyete düşlerinin oluşumu,uyarılma ve uyanıklık gibi konular derinlemesine incelenmiş ve aktarılmış.Bilindışı ve bilincin birbirinden ayrımı bu eserde gerçekleşmiş.Özellikle son bölüm sadece gerçeklik algısı ve bilinçdışına ayrılmış.
Eğer aklın işleyişi,hafıza ve bellek,rüya oluşum kalıpları gibi konular ilginizi çekiyorsa ; bir sabah uyandığınızda gördüğünüz o saçma sapan rüyanın ne anlama geldiğini merak ediyorsanız bu eser fazlasıyla yardımcı olacaktır.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Etiketler:
Antivenom,
sigmund freud
8 Ekim 2012 Pazartesi
Sue Grafton | C is for Corpse - Cinayetin C'si ★★★
Amerika'lı Agatha Christie ile tanışmaya hazır olun!
Şahsen, uzun yıllardır polisiye ve gerilim okumama rağmen Sue Grafton ile bundan ancak üç hafta kadar önce tanıştım. Meğer kadını tanımayan yokmuş! Biraz utandım. Ve benim gibi cahilleri bilgilendirmek için küçük de bir araştırma yaptım. Sue Grafton ilk kitabını 1982 yılında yazmış. Kendisi, Alphabet Series (Alfabe Serisi) ile tanınıyor ki önümüzdeki sene bir kitabı daha yayınlanacak. Alfabe Serisinin şöyle özel bir yanı var; bütün kitaplar alfabetik sırayı izliyor.
Grafton'u okurken kendimi yeni bir Agatha Christie romanı okuyor gibi hissettim. Oldukça sürükleyiciydi. Grafton romanlarıyla ilgili güzel bir haberim daha var: Kitaplarının çoğu Türkçe'ye çevrilmiş. Her ne kadar ben İngilizcelerini okuyor olsam da İngilizce versiyonlarını bulmak bile oldukça kolay oldu. Eminim, siz de istediğiniz kitapçıda Türkçe çevirilerini kolaylıkla bulabilirsiniz.
Nasıl Agatha Christie Poirot'la, Dan Brown Robert Langdon'la, Patricia Cornwell Scarpetta'yla biliniyorsa Grafton da Kinsey Millhone adını verdiği kadın özel dedektif ile biliniyor. Alfabe serisindeki tüm kitaplarda kullanılan ana karakter Kinsey Millhone, atletik, yaşamını minimize etmiş, cesur bir kadın.
~~
C is for Corpse'da Kinsey, bir spor salonunda Bobby isimli bir genç ile karşılaşıyor. Bobby, Porche'si bilinmeyen bir araç tarafından uçuruma itildikten sonra vücudu ve hafızası parça parça olmuş ve korku içinde yaşayan bir genç. Sadece birinin herhangi bir nedenden ötürü onu öldürmeye çalıştığını hatırlıyor ve kendisini koruması için Kinsey'i tutuyor. Ancak, ne yazık ki üç gün sonra Bobby hayatını kaybediyor. Ve bir cinayeti önlemesi için tutulmuş olan Kinsey, katili bulmak için çalışmalara başlıyor.
~~
"Carrie, I don't suppose he gave you a little red address book, did he?"
"All he gave me was a heartache," she said and walked off without looking back.
~~
Henüz Grafton okumadıysanız bence en azından bir kere denemelisiniz. Ben çok sevdim!
Öpücükler!
Amalth.
Not: Bobby'nin ölümüyle ilgili bilgiyi ağzımdan kaçırmış değilim:) Henüz ilk sayfada Bobby'nin öleceğini biliyorsunuz.
Şahsen, uzun yıllardır polisiye ve gerilim okumama rağmen Sue Grafton ile bundan ancak üç hafta kadar önce tanıştım. Meğer kadını tanımayan yokmuş! Biraz utandım. Ve benim gibi cahilleri bilgilendirmek için küçük de bir araştırma yaptım. Sue Grafton ilk kitabını 1982 yılında yazmış. Kendisi, Alphabet Series (Alfabe Serisi) ile tanınıyor ki önümüzdeki sene bir kitabı daha yayınlanacak. Alfabe Serisinin şöyle özel bir yanı var; bütün kitaplar alfabetik sırayı izliyor.
- "A" Is for Alibi (1982)
- "B" Is for Burglar (1985)
- "C" Is for Corpse (1986)
- "D" Is for Deadbeat (1987)
- "E" Is for Evidence (1988)
- "F" Is for Fugitive (1989)
- "G" Is for Gumshoe (1990)
- "H" Is for Homicide (1991)
- "I" Is for Innocent (1992)
- "J" Is for Judgment (1993)
- "K" Is for Killer (1994)
- "L" Is for Lawless (1995)
- "M" Is for Malice (1996)
- "N" Is for Noose (1998)
- "O" Is for Outlaw (1999)
- "P" Is for Peril (2001)
- "Q" Is for Quarry (2002)
- "R" Is for Ricochet (2004)
- "S" Is for Silence (2005)
- "T" Is for Trespass (2007)
- "U" Is for Undertow (2009)
- "V" Is for Vengeance (2011)
Grafton'u okurken kendimi yeni bir Agatha Christie romanı okuyor gibi hissettim. Oldukça sürükleyiciydi. Grafton romanlarıyla ilgili güzel bir haberim daha var: Kitaplarının çoğu Türkçe'ye çevrilmiş. Her ne kadar ben İngilizcelerini okuyor olsam da İngilizce versiyonlarını bulmak bile oldukça kolay oldu. Eminim, siz de istediğiniz kitapçıda Türkçe çevirilerini kolaylıkla bulabilirsiniz.
Nasıl Agatha Christie Poirot'la, Dan Brown Robert Langdon'la, Patricia Cornwell Scarpetta'yla biliniyorsa Grafton da Kinsey Millhone adını verdiği kadın özel dedektif ile biliniyor. Alfabe serisindeki tüm kitaplarda kullanılan ana karakter Kinsey Millhone, atletik, yaşamını minimize etmiş, cesur bir kadın.
~~
C is for Corpse'da Kinsey, bir spor salonunda Bobby isimli bir genç ile karşılaşıyor. Bobby, Porche'si bilinmeyen bir araç tarafından uçuruma itildikten sonra vücudu ve hafızası parça parça olmuş ve korku içinde yaşayan bir genç. Sadece birinin herhangi bir nedenden ötürü onu öldürmeye çalıştığını hatırlıyor ve kendisini koruması için Kinsey'i tutuyor. Ancak, ne yazık ki üç gün sonra Bobby hayatını kaybediyor. Ve bir cinayeti önlemesi için tutulmuş olan Kinsey, katili bulmak için çalışmalara başlıyor.
~~
"Carrie, I don't suppose he gave you a little red address book, did he?"
"All he gave me was a heartache," she said and walked off without looking back.
~~
Henüz Grafton okumadıysanız bence en azından bir kere denemelisiniz. Ben çok sevdim!
Öpücükler!
Amalth.
Not: Bobby'nin ölümüyle ilgili bilgiyi ağzımdan kaçırmış değilim:) Henüz ilk sayfada Bobby'nin öleceğini biliyorsunuz.
Etiketler:
Amaltheian,
Sue Grafton
6 Ekim 2012 Cumartesi
Bütün Şiirleri, Orhan Veli
Şiir okumayı sevmeyenlere bile şiir okumaktan zevk aldıran birkaç şair var gözümde, çünkü ben şiir okumayı sevmesem de ikisinin de şiirlerini severek okuyorum, bunlardan ikisi: Nazım Hikmet ve Orhan Veli.
Orhan Veli'nin Bilgi Yayınevi'nden çıkan şiir derlemesinde, kitaplarda yayınlanan, kitaplarına girememiş, dergilerde (Özellikle Varlık dergisinde yayınlanmış tüm şiirleri) yayınlanmış ya da hiç yayınlanmamış, bir diş fırçasının sarılı olduğu kağıt parçasında yazılı bulunmuş, Oktay Rıfat ile ve Melih Cevdet ile birlikte yazdıkları şiirleri, kısacası isminden de anlaşılacağı gibi "bütün şiirleri" bir araya toplanmış. Orhan Veli meraklılarına ve meraklısı olmayanlara, herkese tavsiye ederim, meraklısı olmayanlar da okuduktan sonra yüksek ihtimalle seveceklerdir.
Gün doğmadan,
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola.
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında,
İçinde bir iş görmenin saadeti,
Gideceksin; ırıpların çalkantısında.
Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı;
Sevineceksin.
Ağları silkeledikçe,
Deniz gelecek eline pul pul;
Ruhları sustuğu vakit martıların,
Kayalıklardaki mezarlarında,
Birden,
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda.
Deniz kızları mı dersin, kuşlar mı dersin;
Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi?
Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı?
Heeeey!
Ne duruyorsun be, at kendini denize;
Geride bekleyenin varmış, aldırma;
Görmüyor musun, her yanda hürriyet;
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol;
Git gidebildiğin yere.
(Şiirin Işığın Yansıması tarafından bestelenmiş hali için: Işığın Yansıması - Hürriyete Doğru)
Etiketler:
Orhan Veli,
sweet leaf
5 Ekim 2012 Cuma
Büyücü (ya da Büyülü Öyküler) Dino Buzzati
Dino Buzzati, İtalyan yazar, büyülü gerçekçilikle yazdığı birbirinden fantastik kısa öyküler de Varlık Yayınları'nın Büyücü adını verdiği bu kitapta toplanmış. Hemen hemen aynı öykülerini yanılmıyorsam Can Yayınlarının Büyülü Öyküler adıyla bastığı başka bir kitabında da okumuştum, üç aşağı beş yukarı Türkçe'ye çevrilmiş aynı öyküleri barındırdıkları için ben de başlığa iki kitabın da adını yazıverdim.
Teker teker öyküleri özetlemem gibi bir durum olmayacak ama kitabı tanıtmak adına en azından öykülerin isimlerini yazabilirim ki isimleri bile birbirinden güzel öykülerin:
Büyücü, her bir yakını öldüğünde bahçesinde yeni bir tümsek oluşan bir adamın hikayesini anlatan Bahçedeki Tümsekler, bizdeki Şalvar Bank hikayesinin Dino Buzzati versiyonu olan Büyülü Ceket, Moruk Avcıları, bir ilişkinin başında, ortasında ve sonunda bir kadının hallerini anlatan Konserve Kutusu, Sakin Gece, Hızır Gibi, öldükten sonra tabloları değerlenen ancak aslında ölmeyen bir ressamı anlatan Yanlışlıkla Ölen Adam, fakir bir annenin isyanını anlatan Yumurta, Gizli Silah, Akşam Öykücükleri, bilinmeyen bir ülkenin ilginç bir hapishane kuralını anlatan Ağır Hapiste Bulmaca, kimi seçkilerde Kolombre adında da basılmış olan ve şahsen en sevdiğim Buzzati öyküsü Kara Balık, Baliverna'nın Çöküşü, bir kasabanın ahlak anlayışını basit bir köpeğin nasıl değiştirdiğini anlatan Tanrı Görmüş Köpek ve son olarak da "Ne oldum dememeli, ne olacağım demeli"nin Buzzati versiyonu olan Gelip Geçiş. Hepsi birbirinden güzel, birbirinden okunası, kısacık kısacık ama içinize işleyen, eğlenceli, sevimli, dokunaklı, "büyülü" öyküler.
Etiketler:
Dino Buzzati,
sweet leaf
Hep Yuvaya Dönmek,Ursula K.Le Guin
"Ütopyalar imkansız,ama gene de yazılabilir." Ursula K.Le Guin
Dediğini yapmış.Kıyamet sonrası bir coğrafya da distopik olmayan bir Dünya yaratmış.Kıyamet sanki temizlemiş Dünya'yı,yeni fikir ve insanlara yer açmış.Barış dolu,hoşgörülü ve saygılı insanlar onlar,mülkiyet kavramları yok.Onlar Keş insanları.Birbirlerine,kendilerine ve çevrelerine saygılılar.Öldürmek için öldürmüyorlar,canını aldıklarını onurlandırmadan bir tavşanı bile yemiyorlar.Canı alınanlara şarkılar ve methiyeler düzüyor,kimseye şiddet uygulamıyorlar.Bir devletleri yok,bir düzenleri yok.Polisleri yok,savaşçıları yok,savaş makinaları yok,talan etmiyorlar.Akıllı kentler insanlığın tüm bilgisini saklamış ve bir karşılık beklemeden her ırk ve her insanla paylaşıyor.Tam anlamıyla bir dinleri yok,totem ruhları gibi varlıklara saygı gösteriyor ancak tapınmıyorlar.Teknolojileri var ancak bugünkünden çok ileri değil,basit hayatlar sürüyorlar. Bildiğimiz tüm kavramlar ters bu dünyada.
Kuzey Amerika Kızılderilileri ile olan benzerlikler gözden kaçacak gibi değil.Tam bir saygı duruşu,bir yerde özür.Yıl belirtilmemiş 5 bin yıl sonra da geçiyor olabilir,3 yüz yıl sonra da,Guin çok muğlak davranmış bu konuda.Aynı zamanda başka bir boyut mu-bir paralel evren mi(arada buna benzer göndermeler var)-yoksa bizim bugün üzerinden yaşadığımız gezegen mi çıkarması çok güç.Coğrafya olarak bugünün Kaliforniya vadilerine göndermeler var ancak sıradağlar ve deniz tamamen farklı,kıyamet sonrası olmasına bağlıyoruz bunu da.Kıyametin de ne şekilde geldiği belirtilmiyor,siz dolduruyorsunuz boşlukları.Ancak yazar Keşlerin ağzından hoş bir kozmogoni kurgulamış,Cennet'ten kovuluş ve yaradılış mitleri özellikle çok güçlü uyarlamalar olarak göze çarpıyor...
Bu kitap bir roman değil.Ursula tarzlara sığmamış ve gene taşmış.Fantezi de diyebilirsiniz,bilimkurgu da.Bir yerde bir yöreye ait şiirler antolojisi,bir yerde kısa öyküler,bir yerde tiayatro metni başka bir yerde deneme,belgesel kıvamı makaleler,mit,halk masalı,drama okuyabiliyorsunuz kitapta.Teatral işlenmiş hikaye ve öykü parçalarıyla karış karış tanıtıyor ütopyasını bize.Modern Batı'nın apaçık karşı tezini Mülksüzler'den daha iyi (evet,cüret ettim) aktarmış bu eserde.Çünkü Mülksüzler'de ortam koşullarının zorluğu da insanları komün düzeninde yaşamaya ve paylaşmaya zorunlu bırakıyordu.Ancak Keş Diyarı'nda insanlar sadece(garip,kabul) insan oldukları için paylaşıyor ve hoşgörü gösteriyorlar.En uzun hikaye Anlatan Taş'ın hikayesi bir genç kızın kırık bir yuvadan çıkıp hayatı ve insanları tanıma çabası anlatılmış.Savaş,ırkçılık ve kadına değer konularını muhteşem işlemiş bu hikayede...
Eğer Mülksüzleri okuduysanız veya yazara aşinaysanız onun en güçlü eserlerinden birine bakıyorsunuz.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
4 Ekim 2012 Perşembe
Nijura/ Jenny-Mai Nuyen
Bu kitabı Pegasus yayınlarından kazanmıştım geçen sene. Ve başlamıştım heyecanla lakin bir senedir okuyorum, bitiremedim. Araya ne kitaplar girdi ama Nijura bitmedi gitti. Sonunda bitirmek kısmet oldu.
Meğerse keramet 300. sayfadan sonraymış. Şimdi diyeceksiniz çok mu sıkıcıydı? Hayır.
Öyle enteresan bir kitap ki, yer yer çok seviyorsunuz, bazen de sıkılıyorsunuz. Yazar 19 yaşındayken yazmış kitabı. Bu şaşırtıcı çünkü, anlatımı gayet iyi. Çocuksu ve basit bir yanı yok ki, şimdiki Young Adult yazan çoğu yazarlardan kat be kat iyi.
Sadece bana Tolkien'den fazlaca etkilenmiş geldi.
Kitabın dünyası elfler ve insanlar arasında geçiyor. Önce sokak çocuklarıyla Scapa ve Arane ile başlıyor. Onların hikayesini okuyoruz uzun bir süre. Sonra elf insan kırması kızımız Nill'e geliyoruz.
Nill ormanda dolaşırken bir taş buluyor, zalim Korr kralını öldürebilecek dünyadaki tek silah. Köyü onu el birliğiyle Korr kralına yolluyor ve Nill'in yolculuğu başlıyor.Buradan sonra fazlasıyla The Lord of the Rings kokuyor kitap.
Nill'in yolculuğunda karşısına kimler çıkıyor ve hikaye nasıl bağlanıyor onu da okuyup görün.
Kitap sonuç olarak güzel ve oldukça profesyonel bir şekilde bitiyor. Yani önerebilirim gönül rahatlığıyla.
Nill'in yolculuğunda karşısına kimler çıkıyor ve hikaye nasıl bağlanıyor onu da okuyup görün.
Kitap sonuç olarak güzel ve oldukça profesyonel bir şekilde bitiyor. Yani önerebilirim gönül rahatlığıyla.
Etiketler:
Jenny-Mai Nuyen,
Sycorox
Şeytan Kadın ve Kemik Büyüsü Kitapları/ Yasmine Galenorn
Uzun zamandır bu serinin çıkan kitaplarını yazmıyordum. Altıncı kitap Şeytan Kadın / Demon Mistress ile devam edelim.
Bu kitapta küçük vampir kardeş Mennoly'nin anlatımıyla devam ediyor. Yine koştur koştur başlıyor Seattle'ın sokaklarında. Mennoly ve Iris barı temizlerken gizli bir günlük buluyorlar ve olayların yönü oldukça değişiyor.
Açıkçası okurken gerildiğim kitabı bu oldu, şiddetin dozu artıyordu. Daha çok spoiler olmasın diye kapalı anlatayım diyorum.
Ve son çıkan yedinci kitap Kemik Büyüsü/ Bone Magic'de yine cadımız en büyük kardeş Camille'in anlatımına dönüyor. Açıkçası en favori karakterim o olduğu için heyecanla bekliyordum çıkmasını.
Ve bu kitap yine koşturmacalı başlıyor. Serinin düşmeyen temposu ve hızlı, akıcı anlatımı en büyük artısı. Birde o aile tablosu ve sıcaklığı insanı sarıp sarmalıyor. Karakterlerin çoğunun kendine has özellikleri, tarzları olduğu için dikkat çekiyor.
Lakin bu kitapta beni rahatsız eden yerler ortaya çıktı. Camille'yi biliyorsunuz çok eşli bir kahramanımız. Ama abartı bir şekilde (neredeyse saf pornoya kayan) sevişme sahnelerini anlatması bir süre sonra bayıyor insanı. Ben açıkçası bu kısımları bol bol geçtim, sıktı çünkü. Seri ilerledikçe daha çok yer verecek gibi duruyor.
Onun yanında bu kitapla beraber Camille'yi bekleyen iyi ve kötü sürprizler var.
Bakalım nasıl aşacak, neler yapacak.
Bakalım nasıl aşacak, neler yapacak.
İyi taraflarıyla, kötü taraflarıyla olsun, bu seriyi pek seviyorum ben. O Seattle havası beni kendine çekiyor.
Ayrıca yazarın sitesinde her kitaba ayrı playlistler yapmış. Okurken bir yandan onları dinliyorum ben, çok hoş oluyor.
İlerleyen bölümlerde neler olacağını merakla bekliyorum açıkçası.
İlerleyen bölümlerde neler olacağını merakla bekliyorum açıkçası.
3 Ekim 2012 Çarşamba
Piç,Hakan Günday
Hayallerin uzanıp ölmeye gittiği bedenler,geleceğin ve umutların kültablalarında ucuz içkilerle boğulduğu,şimdi de sıkışıp kalmış hayatlar,kendine ve insanlara korkak topluma cesur taklidi yapanlar,kadınların acı yoksunluğundan ruhlarını kanatmak ve tehlike için seçtikleri bez bebekler...Onlar piçler...Onlar hiçler...Ailelerini reddetmiş,geçmiş ve geleceklerini terk etmişler.Yaşayamamış değiller,yaşamamışlar.Her gün itinayla hayatta kalmışlar.Kurtarılmayı beklemişler,bir kadının adını çıkış tabelasında yazılı olduğunu görmeyi beklemişler.Alkolik olmayı veya keş olmayı beklemişler.Kabul edilmeyi beklemişler.Ancak piç olanlar hariç herkesi reddetmişler.Yetenekleri varmış kullanmamışlar,hayatları varmış yaşamamışlar...Kendilerine sarılmış ve üşümüşler.Dokunmuş ama tutunmamışlar...
Bu onların hikayesi.Mezar soğuğunda üşüyen ruhların ve kaynayan düşüncelerin hikayesi.Bu Piçlerin hikayesi...
Eğer Günday'ın eserlerinden birini okuduysanız veya "kara edebiyat" hayranıysanız hoşgeldiniz.Aksi takdirde eleştireceğim şeyler var.
Öncelikle sosyal istenirlikten kaçan insanların varlıklarını kendileri gibi olan piçlerle onatma çabası,ya eserin en güçlü yanı ya da en zayıf,emin değilim.Aynı zamanda alkolle beyni süngere dönmüş,hayatı boyunca tek kitap okumamış adamların karanlık felsefeleriyle ördükleri diyaloglar bana dayanıksız geldi.Yazarın karakterlerin ağzından aşağıladığı psikoloji kuramlarını (misalen bolca Oedipus...) bolkepçe kullanmasına şaşırdım açıkçası.Ancak yazım dili güçlü ve eser "Kinyas Ve Kayra" performansında.Eğer o eseri sevdiyseniz kendinizi yuvanızda hissedeceksiniz.Başka incelemelerde görüşmek üzere.
Etiketler:
Antivenom,
Hakan Günday
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)